Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 13EKİM1992 SALl
12 DIZIYAZI
Aslında Eyüp'tekaybolan gençkızmbulamadığı şey, geleceğeuzananbelirsizyoldur
Aradığuubuldunmu Semîha?h^oruyorum: "Semiha, gelecek içinprojeleriniznedir?"Hiçduraklamadan tam
biraçıklıkla cevap veriyor. Dediklerini uzun zaman vesık sık düşündüğü belli
oiuyor: "Biryabancı kolejeyatılı olarakgirmek isüyorum. Ama biz zengin değiliz,
buyüzden bir burs bulmakgerekiyor. Bir burs bub'<ak içinse 'tamdıklar 'ın olması
lazım..."Banabakıyor. (Ah Semiha! Demek ki Eyüp Camii'nin oralardabir
'tanıdık'arıyordunsen, iskeleninyolımudeğil.) "...Dahasonraçokçalışacağımve
Türkiye'dençıkmanınyolunubutacağım. Venedik'e, Paris'e, Viyana'ya,
Londra'ya, Berlin 'egideceğim." "Daha başka neler istiyorsunuz Semiha?" Bu
sorum üzerinegözlerinigözlerime dikiyor, her hecenin üstüne basaraksöylüyor:
' Bir otomobil ve motorlu bir sandal
Leyla ya da
Açgözlû Genç Kızlar
R O G E R V A I L L A N D
Çeviren: Feridun M. AKSIN
"Ne!" dedim, "hahşiş var mı hâlâT'
"Hem de nasıl!" dedi bir genç kız
şaşkmlıkla. "Çalıştığım bankaya ge-
çen hafta maliye müfettişi geldi. Bazı
yolsuzluklar çıktı ortaya. İCurallar o
kadar karmaşık ki her zaman kuraldı-
şı şeyler yapılabiliyor. On bin lira ceza
vermek gerekiyorou. Müdürmüfettişe
yedi yüz lira vererek işi tatlıya bağladı.
Oysa müfeuiş kestiği her ceza üzerin-
den yüzde on komısyon ahyor. Yani
namuslu davransaydı bin lira kazana-
cağı yerde onursuzluğu seçerek üç yüz
lira daha az kazandı.
"Ama iyı biliyordu ki hükümet va-
dettiği komisyonlan ödemiyor! Hani
Fransa'da dedikleri gibi, elde olan bir,
gelecek ikiden daha değerlidir."
gerisınden bütün kadınlar, çbcuklar,
ihtiyarlar ve de perişan birtakım
adamlar, yoksul akrabalar, parazitler
kalabalığı geliyordu.
"İzzet Melab Paşabu" dedilerbana.
"Bir Bakan mı? Vali mi? Eski düze-
nin bir veziri mı?"
"Bir vezirin oğlu. Boğaz'da, Trabya
önünde tankerlerini gördüğünüz
Standard Oil'de önemli bir yeri var!
zun uzun tngiliz Bahçesi'nde
gezindik. Derenin kıvnm yapüğı her
îcöşede, taşlar üzerine oturmuş, işiahla
karpuz yiyen, ailece pazar gezintisine
çıkmış insanlara rastlıyorduk. Paris
esnaft da onlar gibıdir. bayram günleri
pataıes kızariması yemeye Meudon
koruluğuna giderler.
"öyle dikkatsiz konuşmasıyla
bende, Türkiye'nin hâlâ Doğulu bir
ûlke olduğu izlenimini uyandırdığı
için genç kıza karşı düşmanca bir ses-
sizlik oluşmaya başlamıştı bile.
Lemen arkasından, konuşma-
lar sabah gazetelerinde çıkan bir haber
ûzerinde yoğunlaştı. Haber şöyleydi:
(Bu haberi iyi anlayabilmek için Gazi'-
nin lemel reformlanndan birinin yazı
-bundan böyle Latin alfabesi kullanıla-
u arada Leyla'nındostlanndan
biri bana. uzun uzadıya Ankara'da
henüz sona ermış olan Tarih Kong-
resi'ni anlatıyordu. Bu fırsaıla. Batılı
larihçilerin tam bir kötü niyetle. Av-
rupa'nın her zaman daha üstün oldu-
ğunu; Hıristiyan dininin her zaman en
yetkin din olduğunu: An halklannın
hem zekâ hem de yetenek bakımmdan
diğer ırklara göre üstünlüklerinin tar-
Uşılmaz olduğunu yaymak için yırtın-
dıklannf öğrendim.
G
'üyük bir insan kalabalığı me-
rakla. Yalova'nın yeşil çimlerini dü-
zenle biçen mekanik çayır biçme ma-
kinelerini seyrediyordu.
Semiha Ahmet benden bir
otomobil ve motorlu bir sandal
istiyor
Eyüp Camisı Constanunople'u zt-
yaret eden yabancılann Hac yeridir.
Renkli çinilerle kaplı duvarlan. hu çe-
ken güvercinlerle dolu küçük avlusu.
duvarlan dibinden başlayan. Loü"nin
övdüğü büyük mezarlığı ile Türkiye
hakkında bir şeyler okumuş bir A\ru-
palı için ilei çekicı yerlerin başında ge-
lir.
alova'daki genç Türklerle bu-
luşmamızın eriesi günü daha uzlaşma-
lı bir ortamda biraz dinlenmek isteğjy-
le, Haliçı yukan doğru çıkarak tunst-
lerin bu kuısal yerine gelmiştim.
.kşam yaklaşıyordu ve hava
hâlâ sıcaktı... Bazı gençler mezarlar
arasındaki boş bir alanda futbol oynu-
yordu. Mermer taşlar kale direklen
görevi görüyordu. Caminm ihtiyar
bekçisi birtakım genç Almanlara ko-
kular satmaya çalışıyordu.
Bdeğildi.
urası turistlerin uğradığı bir yer
Hafıfçe kaşlannı çaııyor yalnızca (iki
kaşının arasmda kendi istemiyle olu-
şan bir kınşıkhk beliriyor).
"Semiha. gelecek için projeleriniz
nedir?"
JLnsanlar ailece kokulu çaylar içe-
rek keyfediyorlurdı. Askeri okul öğ-
rencileri sakin sakin Haliç'te gezinen
sandallan seşrediyorlardı. Büyük bir
dinginlik. büyük bir sessizlik. Türk
kahveleri bizim kahveler gibi değil. Ne
gürülıülü. ne de yapış. yapış. Açık ha-
va. dingin ve özentisız bir halkın tu-
tum ve davranışlan, buralan bir tür
başmızı dinleyeceğiniz yer halıne geti-
rivor.
.rkadaşım on altı yaşındavdı.
Müslüman bir ailedendi. adı Semiha
Ahmet'ü. Annesi dul ve yoksuldu.
ama yıne de onun Fransızca ve İtal-
yanca öğrenmesinı sağlavabilmıştı.
Bır yabana dil bilmenin hayatıâ başa-
nl olmanın vazgeçılmez bir koşulu
olduğunu düşünüyordu. Onu daktilo
okuluna göndermeyi de ihmal etme-
miştı.
Hjç duraklamadan tam bir
açıklıkla cevap veriyor. Dediklerini
uzun zaman ve sık sık düşündüğü belli
oiuyor: "Bir yabancı koleje yatıh ola-
rak girmek isüyorum. Ama biz zengin
değiliz. bu > üzden bir burs bulmak ge-
rekiyor. Bir burs bulmak içinse 'tanı-
dıkların olması lazım...'"
»ana bakıyor. (Ah Semiha! De-
mek ki Eyüp Camii'nin oralarda bir
"tanıdık' anyordun sen. iskelenin yo-
lunu değil.)
"...Daha sonra çok çalışacağım ve
Türkiye'den çıkmanın yolunu bulaca-
ğım. Venedik'e. Paris'e. Viyana'ya,
Londra'ya, Berlin'e gideceğim."
"Daha başka neler istiyorsunuz Se-
miha?"
Bemiha Fransız Kitaphğı"na da
aboneydi. romanlar okuyordu.
"Hangı romanlan?"
""Aşk romanlan. bir de moda dergi-
lerini okuvorum."
•u sorum üzerine gözlerini göz-
lerime dikiyor. her hecenin üstüne ba-
sarak söylüyor. "Bir otomobil ve
moiorlu bir sandal."
Semiha'yt annesinin evine kadar gö-
türdüm. İstanbul'un dar bi: sokağın-
ök nuıvisimuslin bir elbise
içinde çok genç bir kız.
Bacakhrmda yapay ipek
çoruplar, başmdamoda
dergileriıulekigibi özenleyanu
yatırılnuş bir bere var. Hemen
hemen hiçboyanmamış, hepsi
hepsi dudaklarındaki azıcık ruj.
Bademgözleri, hafifçıkık
ycmaklanylabir türkkızı
olînulı. Önce durakhyor, sonra
'r 'leri çok lıafif lelaffuz ederek,
Fransızca, "Afedersiniz
mösyö'', diyor,''iskeleye
nereden gidilir, bana
söyleyebiür miydiniz?"
cak- ve imla -bundan böyle konuşul-
duğu gibi yazüacak- reformu olduğu-
nu bilmek gerekiyor.)
Gerikafalılar, eski harflerk
yenibiryasa!
Bırav önce bir vavmcııtınyeni çıkarh
lan İcra ve İflus Kanunu'nun metnini
Arap harfleri ile yaymlamış olduğnnu
biltiirmişıik.
Anadolu Ajansı'nın aşağtya aldtğ:-
nıı: açtklamasıgördüğünüz gibi Iraheri-
mizi doğruluvor.
Aydm 20(AA)- İstcmbul'daki "Ci-
Itan" Yavmevi'nbt gezicisatıcısı \fem-
duh Efendi, tcra tflas Kanunu'nun met-
nini içeren Arap luırfleri ile bıısılmış bır
broşür satarken suçüstü yakalandt.
Hakkmdu aiilan kovuşturmasiirüyor.
Tamanüayıcı bilgi için kendisine baş-
nırduğumuz Vali Muhyetıin Bey bize
şunları söyledi: "Böyle bir kitabm basıl-
nıış olması imkânsız! Arap harjleri ile
ve mukineyle yazılmış bazı fasiküller
kommmdâ açıİmış oluıi bir kovuşturnıa
sürmektedir."
büyüktü ve bütün Tür-
kiye'de derin yankılar uyandıracaktı.
Kim bilir? Belki Semiha Ahmedbir yabancıvla yurtdışına gidemediği için dönemin moda deyimiyle yerii malıbir gençle evlenmek rorunda kalıp Tokathy an'-
ın dansinginde tango icra etmiştir... Dans ederken de gözterinden birkaç damla göz\aşı gelmiştir. Saçları biryantinli kavalyesinin boyuna yetişmek için
yukarı doğru hamle yapmak zorunda kalan bey az sömizli. siyah etekü şapkalı kadın belki de Semiha'dır. Kim bilir? (Fotoğraf: SELAHATTIN GÎZ)
ormanlar arasmdan dar
bir boğaza dalan bir yol Yalova Li-
manı'nı, Yalova kaplıcalanna bağh-
vordu.
»ütün gün boyunca bu yol üze-
rinde yanşa lutuşan otobüsler, küçük
atlan üstünde oturan Türk köylüleri-
nin alaycv bakışlan altında gürültülü
klaksonlarla birbirini solluyor. sık sık
da hendeğe yuvariamyorlardı.
alova Jules Laforgue'un çok
sevdiği küçük Alman kaplıca kasabala-
nnı anımsatıyor. Çok hoş şeylerle kar-
şılaşıyorsunuz burada: Zaten görmek-
te olduğunuz bir köprüyü gösteren
tabelalanyla döne döne ilerleyen ağaç-
lıkh yollar, çimler için iki mekanik
çayır biçme makinesi. tepelere çıkmak
için tahta korkuluklu merdivenler. ya-
pay kayalar ve mağaralar arasmdan
akıp giden bir dere. gerçek bir Bizans
kubbesi altında betonarme bir kaplıca
binası. zakkumlar. meşeler, pınl pınl
dokülen bir çağlayan ve bir sürü bele-
diye sulama işçısi!
"Ne mutlu kı Mustafa Kemal Paşa.
Türk tarihçilerini bu tek yanlı öğreüle-
ri yeniden gözden geçirmek için görev-
lendirdi. Şimdi kanıtlanyla birliktc
biliyoruz ki uygarhğımızı yargılamak
için belgelerden yoksun olan Avrupa.
bize karşı her zaman hiç öç alma duygu-
suyla harekel etmiştir."
"Tersine bütün kühür. Orta Asya'-
dan. yani Türklerin oturduğu ülkeler-
den gelmiştir."
feyla'nm arkadaşı tumturaklı
laflardan pek nefret etmediğı için ansı-
zın yüksek sesle tamamladı: "Bizim
büyük atalanmız yalntzca kendı tarih-
lerini değil. halklann tarihini de yapu-
lar: Uygarlığı onlar yarattılar. insanlı-
ğı kurdular."
JLzmiılir Lisesi tarih öğretmeni Mit-
hat Bey'in Kongre'de söylediği sözle-
rinaynısıydıbunlar.
.ğır ağır yürüyordum: Doğuda
insanın ilk öğrendiği şey ağır yürü-
mekür. İlk öğrenilen Türkçe kelime
yüvu/tır, yavaf.yavaş.
JLşte genç bir kız bana doğru geli-
yor... Yuvaş, vavuş.
>ök mavisi mustin bir elbise
içinde çok genç bir kız. Bacaklannda
yapay ipek çoraplar. baştnda moda
dergilerindeki gibi özenle yana yatınl-
mış bir bere var. Hemen hemen hiç
boyanmamış, hepsi hepsi dudakların-
daki azıcık ruj. Badem gözleri. hafif
çıkık yanaklanyla bır Türk kızı olma-
lı. Önce durakhyor. sonra "r'leri çok
hafıf telaffuz ederek, Fransızca. "Afe-
dersiniz mösyö". diyor. "iskeleye ne-
reden gidilir. bana söyleyebilır miydi-
niz?"
Laftada iki kez bir kız arkada-
şıyia birlikte sinemaya gidiyordu.
"Söyler misiniz bana Semiha. bir
se\ giliniz var mı?"
"Hayır. Türk gençlerini sevmiyo-
rum. Belki bir gün, bir yabancı..."
bu arada bir küçük bur-
juva Fransız kızı gibi "sporu çok sevi-
yorum" demeyi de unutmuyor.
"Hangisporlan?"
"Yüzerim. ata binerim. Hiçbir şey-
den korkmam ben. Tek başıma dört
nala çok uzaklara gidebilirim."
. _'emiha\a İstanbul'a kadar bir-
likte gitmeyi öneriyorum. ama yandan
çarklı vapura binmek yerine bir sandal
kiralıyorum. Güçlü bir kayıkçı bizi _;•«-
Haliç boyunca götürüyor.
G
da ahşapbir evdı. Haremınin pencere-
leri, Müslüman kadınlann yüzlerini
göstermeye haklan olmadığı zaman-
îardakı gibi kafeslerle korunuyordu.
Her akşamki gibi omuzlanndaki so-
palann iki ucuna terazi gibi asılı kova-
lanyla sucular geçiyordu sokaktan.
Semiha'nm annesi kapıyı açtı. Kara
bir çarşaf vardı ûzerinde. Kapı kapan-
dı. Artık evden başka ses gelmedi.
kUemiha'yı bir daha görmedim.
Bu genç kız çok açgözlüydü. Çok da
iştah uyandıncı olmasına karşın ne bir
otomobile, ne de motorlu sandala değ-
mez. diye düşünüyordum.
Sarayburnu Parkı'nda Leyla
bana umutlannı anlatıyor
• Ama Leyla'yı sık sık gördüm. Eski
İstanbul'un hâlâ Binbir Gece Masai-
lan' insanlannm oturduğu dar sokak-
lannda geziniyorduk.
'ğle yemcğini 'Grand Hotel'
anlamına gelen Büyük Otel'de yedik.
BPır Rus orkestrası vardı. teras-
lan Gazi'nın "koşk'ü görülebiliyordu.
Arkam/dım gurırlu tavrı ve göbeği
ile lx'\ K-U-. bir ki>i girdi içeri. İki metrc
e yazık ki Gazi orada değildi.
bu övgüye layık sözleri işitmedi. Onu
görcmeden limana dönmek zorunda
kaldık.
(eyla Türk ırkının savunucusu
ile aşın bir biçimde flört ediyordu.
Önümiizde genç bir subay sonsuz bir
şefkatle. hâlâ gerçek Müslümanlann
kara i«^u/ından gıycn annesine doğ-
ru cğilmişıi.
,-rkasından da. açıklamak ister
gibi, "İstanbul'da oturuyorum. ama
buraya ilk kez geliyorum. yolu kaybet-
tim" dıyeekliyor.
O
\ uneş batmak üzere. Camiler
güzel bir y/anık toprak rengine bürü-
nüyorlar. Önümüzdeki dönemeci dö-
nünce karşıda uzaklarda camlanna
vuran güneşle alev alev yanan Üskü-
dar'ı göreceğiz.
ylesıne safça bir bahaneydi
ki... Çünkü. birkaç dakika sonra onu
bir kahve içmeye davet edip su kıyısın-
da bir terasta olurmayı istedığimi söy-
leyince.benibirMra'. ' ... gibıavlu-
lardan geçirerek lam dilcğım gibi bir
yere getırmişü.
.üsliiman kadınlann yazlık
elbiseler içinde şarkılar söylediği baş-
ka kayıklar geçiyor yanımızdan.
Semiha'yı kucakhyorum. küçücük
memclerıniokşuyorum. Ncduygulan- ^
mış görünüyor, ne dc karşı koyuyor. S f j R E C E K
laaddin -sihirli lambasız- bır
caminin parmaklıklanna dayanmış
uyuyor. Kasap Hasan. karpuzcu Mu-
hammet'le tartışıyor. Bu arada fınncı-
nın kule gibi uzun boylu çırağı İzzet,
beyazlar içinde, kapısınm önünc sey-
rediyor. Sıhırbazlar fala bakmak için
güvcrcinleri kullanmaya dc\am edi-
yorlar hâlâ. Ama kuşlar. basılı kağıt-
lar çekiyorlar artık gagalanyla.
ANKARAN0TLAB1
MUSTAFA EKMEKÇÎ
Musa Anter 8e
BeMce BoraıuEski yazılarımı karıştırırken, 27 Ağustos 1973 günü yaz-
dığım, "Mahkeme Koridorları..." başlıklı yazıda, Musa
Anter'le ilgili bir bölüm gözümeçarptı. Şöyle demişim ora-
da;
"Musa Anter, uzun zamandan beri tutuklu yargılanıyor-
du. 50 yaşlarında kadardı. Evli, dört çocukluydu. Mahke-
meden, kaç duruşmadır serbest btrakılmasını ve 'duruş-
madan vareste' tutulmasını diliyordu. Serbest bırakılır,
duruşmaya da gelmeyebileceği kararını alırsa, dogruca
istanbul'a çoluk çocuğunun yanına gidecekti. Suadiye'de
ufacık bir evi vardı. Karar okunurken, Suadiye'de çocukla-
rının yanında olduğunu düşünüyor muydu? Birden afalla-
dı. Karardan sonra ayağa kalkarak yargıca:
- Tahliye isteğinden vazgeçiyorum efendim!.. dedi.
-Neden?
- Sağ olun, beni serbest bırakıyorsunuz. Fakatduruşma-
dan vareste olmadan, serbest bırakılmayı ne yapayim?
Evim, çocuklarım İstanbul'da. Serbest bırakıldığım için ço-
luk çocuğa benim bakmarp gerekecek. Halbuki, üç günde
bir duruşmaya gelmem gerekir. Buradan çıksam, otele gi-
deceğim. Bir iş bulup çalışamam. Üç günde bir duruşma-
ya gelmek zorunda olduğumdan, istanbul'a gidemem.
Kaldırım benim tahliyemi. Ben yine içerde kalayım..."
Musa Anter, eski TlP'liydi. 1965 seçimlerinde, TlP'in
Mardin adayıydı sanıyorum. O zamana dek de hapislerde
yattı. Musa Anter'in yukarıda anlattığım, Diyarbakır Sıkıyö-
netim Mahkemesi'nde geçen duruşmasını, izleyenlerden
dinleyip yazmıştım. Musa Anter'le Behice Boran arasında
nasıl bir bağ kurdum da adlarını birlikte andım? Belki, An-
ter'in de bir eski TİP'Iİ oluşu, birkaç sayfa arayla, eski yazı-
larımdan oluşan kitabımda, yer aiıp gulümseyişleri...
Behice Boran'la ilgili pek çok yazı yazdım. Onu, cezae-
vinde, tutukevinde yattığı yıllar izledim. Behice Boran
Mehmet özgüven'le birlikte nikah tanığımız olmuştu. Ni-
kah cüzdanımızda imzası var.
10 ekim, Behice Boran'ın ölümünün besinci yılıydı. An-
kara'da, Sosyalist Birlik Partisi, "Güney Park Düğün Sa-
lonu'nda bir anma toplantısı düzenledi. Aynı saatte,
Çağdaş Gazeteciler Derneği olarak Milli Kütüphane'de,
"Devlet ve Basın" konulu bir açık oturum düzenlediğimiz
için Boran'ı anma toplanhsına gidemedim. Açık oturumu
açarken, Behice Boran'ı andım. "Devlet ve Basın" toplan-
tısını arkadaşımız Mahmut Tali Ongören yönetti; Metin
Toker, Refik Erduran, Haluk Gerger, Fehmi Koru konuştu-
lar. Oaha önce, 23 martta Cizre'de öldürülen gazeteci İzzet
Kezer'in anısına hazırlanmış belgesel filmi izledik; ardin-
dan Adalet Bakanı Seyfi Oktay, hazırladığı yeni basın yasa
tasarısı ile ilgili bilgl verdi.
Usum, Güneypark'taki toplantıda kalmıştı; orada acış
konuşmasını Sadun Aren yapmış...
Sadun Aren, Behice Boran'ı ilk kez 1944 yılında bir kon-
feransında görüp dinlemiş. Sadun Aren, û sırada öğrenci-
dir. Behice Boran'ın konuşması, Sadun Aren'in "ufukları-
nı" açmış, "Bir çeşit düşünce düzeyinde özgürlestim"
demiş. Behice Boran'ın özelliklerini anlatmış, şöyle sür-
dürmüş konuşmasını:
- Behice Boran, militan, vazifesine son derece bağlı, saf
*denecek kadar dürüst, bilimselliğe çok önem veren bir ki-
şi. Etrafına ve mücadeleye ışık saçan bir insandı...
Toplantıyı Jülide Gülizar yönetmiş, Bilgesu Erenus'la
Sadık Gürbüzşarkılar söylemişler; Gülsen Tuncer, Behice
Boran'dan çeviri şiir okumuş. Behice Boran'ın Walt Whit-
man'dan çevirdiği şiir, "Adımlar" dergisinde Mayıs 1943'-
teçıkmış. Boran çevirisi şiirin, birkaç dizesi şöyle:
"Aydm yürekle / yaya / açık yola çtktyorum / Sağlık ben-
de / hürriyet bende / dünya önümde / Uzun esmer yol
önümde / nereye dilesem oraya götürür / Bundan böyle
talihim açık olsun demiyorum / açık talih artık benim ken-
dimde / Bundan böyle sızlanmıyorum / Işirni yanna bırak-
mıyorum / bana gereken hiçbir şey yok / Güçlü, hem de
halimden hoşnut, açık yolu boyluyorum.
Bu yeryüzü / o bana yeter / Yıldız kümeleri daha yakın
olsun demem / Oldukları yerde .onlar / iyidirler, bilirim /
Oradakilere de onlar yeterdir, bilirim.
Hâlâ o eski, tatlı yüklerimi taşıyorum / Taşıyorum onları
/ erkeklerle kadınları nereye gitsem beraber götürürüm /
Inan olsun, onlardan kurtulmanın yolu yok / Ben onlarla
doluyum / gün gelir, karşılık ben de onları doldururum.
Bundan öte / hürriyet / Bundan öte kendime terman et-
tim / sınırlardan / hayali bölümlerden kurtul, dedim / Gön-
lümün çektiği yere giderim / Kendi kendimin eiendisiyim /
tam ve mutlak / Başkalarını dinlerim / Dediklerini iyi tarta-
rım / Duraklarım / araşttrınm / düşünürüm / incitmeden /
ama bükülmez bir irade ile / beni tutacak tutkaçlardan sıy<
rılınm.
Dinle / Seninle açık konuşacağım / Ben o eski cilalı mü-
kafatlardan vermiyorum / kaba saba yeni mükafatlar veri-
yorum / Başından geçmesi gereken günleri bir gör.
Su zenginlik denen şeylerden yığmayacaksın / Bütün
kazandıklannı açık elle dağıtacaksın / Yöneldiğin şehre
yeni mi vardm? / Şöyle dilediğin gibi henüz mü yerleştin? /
Hemen yeniden yola koyulmak emriyle / dayanılmaz bir
çağırılışlaçağnldım.
Ardına kalanlar sana iğneli gülümsemelerini / alaylarını
sunacaklar / Gönderilen şevgi nişanelerine yakıcı ayrılış
öpücükleriyle cevap vereceksin / Seni tutmak için uzanan
eller / sakin seni tutmasın."
Behice Boran, bir toplumbilimci olduğu gibi bir yazıncı-
dtr (edebiyatçı) da. Cezaevlerinden yazdığı mektupları,
okul kitaplarına "mektup örnekteri" diye koyabilirsiniz.
Ama, nerdeee?
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
\l Cildi ve saçlan
güzelleştirmeye, diri
tutmaya yarayan her
türlü kokulu madde.
II Ateş... Havagazı-
nın büeşiminde bu-
lunan renksiz ve az
kokulu bir gaz. 3/
Kimi çiçeklerin için-
de bulunan, arüann
bal yapmak için em-
dikleri tatlı sıvı... Bir
nota. 4/ Yaldızlı...
Alkolsüz içki, meş-
rubat. 5/ Şöhret...
Şaka. 6/ "Çok
önemli kişi" anlamında kullanılan
uluslararası kısaltma. 7/ Yabanıl in-
cir ağaana ve bu ağaçlarda döllen-
meyi sağlayan sineğe verilen ad... Sa-
txcı. 8/ Odalarda en önemli ve itibarlı
olan oturulacak yer... Kömürlestiri-
lecek ağaç ya da pişirUecek tuğlalarla
dolu olan ve dışı çamurla sıvanan
kütnbet. 9/ Yerfıstığı
YUKARIDAN AŞAGlYA:
1/ Bir tiyatro oyununda sahneye çık- _ ^
ma srrası gelen oyunculan uyaran ve bu sıranın bozulmasını ö
leyen kimse. 2/ Eski Yunan'da müzisyenlerin konser verdiği t
samaklı yer... Bir tür erkek deve, 3/ Kripton elementinin siı
gesi... Bir araştırma ya da tartışmanın temeli olan ana öğe.
On para değerinde olan sikke. 5/ Yunan abeceiinde bir har
Bir haber ajansmın simgesi... Boru sesi. 6/ KızartılnMş ekm
et suyuyla ha$layarak yapılan y«mek... Şarap. 7/ Vilayet...
maritgillerden bir balık. 8/ Yoğun.. Tibet sığın. 9/ Kalite.