17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Türkiye'nin Görüntüsü Bozukmıı? « T'irkiye, bir Avrupa ülkesi olmak zorundadır. Kendimize herhangi bir /a veya Afrika ülkesi gibi davranabilme 'lüksünü' tanıyamayız. Her alanda evrensel, yani Batı ölçütlerini benimsemek zorundayız. SİNA AKŞİN Son zamanlarda Türkiye'nin onernli bir sorunu, ihtimal televizyon alışkanlıklarının da etkisiyle, bu biçimde ifade edilir oldu. önce söz konusu göruntü ne demek, onu belirleyelim. Anlaiılan görüntü, Batı âleminin (Avrupa ve uzantılannın), yani dunyanın uygarlıkta en ilerlemiş olan kesiminin, daha somut olarak kamuoylarının, Turkiye'yi görme biçimidir. Bozukluğundan sözü edilen budur. ömeğin, çoğu Afrikalılar, Asyalılar belki de Türkiye'nin görüntusünü bo/.uk bulmuyorlar. Ya da Batı'nın bozuk bulduğu yönlerı dcğil de, başka yönleri bozuk buluyorlar. Fakat Fiırkiye, Afrika ya da Asya'nm bizi nasıl değerlendirdiği sorunuyla o denli ilgili değildir. Çıinkü hayati çıkarları Batı'yla ilişkilidir, onlarla değil. Evet, hemcn baştan söyleyelim, Türkiye'nin Batı'daki görüntüsü bozuktur. Anıa neden? Sanayii onlarınki kadar ileriolmadığı için mi? Yoksa tarımı, ticareti, demiryollan, karayolları geri olduğu ıçin mi? Ülkemizin yılda bastığı kıtap sayısı, gazete tirajları, universite öğrencilerinin sayısı, üniversite kitaplıklanndaki kitap miktarı, kaç kişiye bir tiyatro, konser salonu ya da siııema koltuğu diiştüğü bakimından mı eksik buluyorlar bizi? Yoksa kaç kişiye bir telefon, bir otomubil, bir televizyon, bir sürucu ehliyeti dü^tüğüne mı bakıyorlar? Acaba adam başına tüketılen elektrik, et, süt, yıımıırta bakımından mı bir eksiğimiz var? Romancı, şaiı, ressam, hcykeltıra$, balerin sayısı mı az? Hiç Nobcl ödülü alamadık diye mi? ağırhkta cezaların uygun görülmüş olması, yüzlerce yıl hapis cezasına çarptırılmış gazeteciler; dernekleşme, sendika, toplusözleşme, grev haklarına konmuş kısıtlamalar; KUrtlere yapılan muamele; ölüm cezaları; işkence; hapisha.nelerin durumu onların fena halde gözlerine batıyor. Tıpkı Abdülhamit dönemindeki gibi Avrupa'ya sığınmış olan, yurduna dönemeyen bir yeni Jön Türk kuşağı bu durumun canlı bir göstergesi oluyor. • * Dış ilişkilere büyük zarar Bozuk görüntünün zararları pek çoktur ve tabii en çok dış ilişkilerimize zarar vermektedir. Çünkü bozuk görüntü, itibarsızlık demektir. ltibarsız bir Ulke itilip kakılır, pazarlık gücü düşüktür. Ticari pazarlıklarda da ortaya çıkar bu, komşu ilişkilerinde de. Komşularla ilişkilerimize bakalım. Bulgaristan yıllarca Türkiye'ye karşı silah ve sigara kaçakçılığının merkezi oldu. Türkiye'nin en namlı mafyacıları, katilleri Bulgar devletinin şeref konukları oldular. Sonra da gözlerimizin içine baka baka soydaşlarımızın adlarını değiştirdiler. Suriye, yıllardan beri PKK önderini ve adamlarını 'misafir' etmektedir. İran, devrimden bu yana, radyolarında Türkiye'ye yönelik, laiklik aleyhtarı bir nefret kampanyası yürütmektedir. Hariciyecilerimize yönelik utanç verici bir 'sürek avı' olan, ansızın başlayan ve ansızın biten 'csrarengiz' Ermeni tedhişini yaşadık. değin ülkemizin görüntüsü bozuk değildi. Tek parti yönetimi vardı, ama Batı'nın kendisi, bırakın otoriterliği, totaliter rejimlerle doluydu. Rusya'da Sf.lin, Almanya'da Hitler, ltalya'da Mussolini, tspanya'da Franco, Portekiz'de Sala/ar (savaş içinde Fransa'da Petain) hükümetleri vardı. Doğu Avrupa, Polonya'dan Yunanistan'a kadar (Çekoslovakya hariç) diktatörlüklerle yönetiliyordu. Öyle ki tek parti Türkiyesi'nin onların yanında adeta özgür bir havası vardı. Serbest Fırka denemesi, Kadro, Kooperatif, Fikir Hareketlerl gibi dergiler,«Nâzım Hikmet'in şiirlerini, yazılarını serbestçe yayımlayabilmesi (ve 1938'e değin başına büyük bir felaket gelmemesi) bu havanın göstergeleridir. Türkiye'nin o dönemdeki itibarının bazı belirtileri şunlardır: 1) Montreux Antlaşması, 2) Naziler iktidara geldikten sonra Almanya'da üniversitelerden kovulan demokrat, solcu, Yahudi öğretim üyelerinden 144 tanesinin Türkiye'ye gelip yerleşmeleri, 3) Atatürk'ün hiçbir dış ziyaret yapmama.sına rağmen pek çok Avrupalı devlet adamının (başta Ingiliz Kralı) Türkiye'ye gelmeleridir. Bundan ilginç bir sonuç çıkıyor. Bugünkü rejımimiz çoğulculuk, demokrasi açısından Atatürk dönemine göre daha ileride, ama Atatürk dönemi, Avrupa genelinden daha geride değildi. Belki daha ilerideydi. Oysa bugün Avrupa genelinden hayli gerideyiz. Demek ki mutlak olarak ilerlemişiz, ama görcceli olarak Atatürk döneminden daha gerideyrz. Bu açıdan bakınca, çoğumuzdaki ilerleme duygusunun verdiği avuntu bozuluyor, ekşiyor. 1943'te savaşa girmeyi reddetmemız üzerine göruntumüz bir miktar bozuldu, fakat sanırım savaşa katılmama kararının isabeti konusunda ülkemizde bir oydaşma vardır. Savaşın sonucu dünyada her çeşit diktatörlüğün yenilgisi olarak değerlendirildi. Bizdeki tek parti yönetimi (yani Inönu) hep Batı (yani evrensel) ölçut ve değerlerini benimsediği için kendi içindeki itirazlara rağmen çok partili dizgeyi bütün icaplarıyla kurup işletti. 1950'de seçimleri kaybedip iktidan Demokrat Parti'ye teslim etti. Bu parti.iktidardaki ilk dönemleri geçtikten sonra demokrasi için yaptığı mücadeleyi ve vaatlerini unutarak 'kalkmma' sevdasına düştü. CHP iktidardayken kalkınma bütünsel ya da topyekun kalkınma olarak düşünüluyordu, yani kadın hakları, üniversite, yeni yazı, konservatuvar, çağdaş hukuk, çok partili dizge vb. şeker fabrikaları ve demiryollan kadar önemliydi. Oysa DP, kalkınmayı öncelikle yol, fabrika, baraj, yani maddi kalkınma olarak algılıyor, başka alanlara ikincil önem veriyor, demokrasi ve insan haklarını ise 'bize göre' istiyordu! DP'den sonraki sağ iktidarlar da bu 'muhendisçe' kalkınma anlayışını benimsediler. Kasını Gülek, Karadeniz gezisine çıktı, yurttaşm elini sıktı diye tutuklandı, dünyaya gülünç olduk. Fransa, Cezayir sorunu dolayısıyla tarihinin en büyük bunalımlarından birine girip 5. cumhuriyeti kurunca, DP bunun 'bize göre' de mokrasi uygulamalarını meşrulaştırdığını düşündü. (Bir rivayete göre DP önderi, 'Artık ince demokrasiye paydos' demiş.) Inönü'nün Ulkedc dolaşmaması için kafasına taş atıldı, linç girişimine maruz bırakıldı. Tahkikat komisyonu kuruldu, 27 Mayıs olmasaydı kimbilir iş nereye varacaktı. Bu dönemde Türkiye'nin Batı kamuoylarında itibarı yoktu, ama hiç değilse bazı Batı devletlerinin hükümet adamlanna sevimli görünebilmek için soğuk savaş ortamında keskin bir komünist aleyhtarhğı uygulamaya sokuldu. Kırk yıllık Rus salatası Amerikan salatası, Nâzım Hikmet'in adını anmak suç oldu. Kore savaşına katıldık, bazı Batı devletlerinin Ortadoğu'daki çıkarlarına hizmet için Bağdat Paktı gibi girişimlere önayak olundu. Ama en muhtaç anında hükümet ABDden 300 milyon dolarlık bir kredi alamadı. Çünkü bir yandan dcvletimizin gerçek anlamda (yani kamuoyları nezdinde) itibarı yoktu, öte yandan da kalkınma, hesapsız kitapsız bir yatırım macerasına dönuşmüş bulunuyordu, iş iflasa gidiyordu. Sonuç askeri darbe oldu. Ondan sonra bu hesapsız yatırım maceraları ve iktisadi iflaslar iki kez daha tekrarlanacak, iki darbe daha olacaktı. Ama 27 Mayıs darbesi, sola hayli kapalı da olsa hiç değilse çok partili hayata düzen getirecek kurum ve kurallar oluşturdu. Ondan sonraki darbeler, bu demokrasiyi bile 'lüks' bularak esaslı biçimde budadılar, iyice 'bize göre' yaptılar. PENCERE TartaklamaL 4 MAYIS 1991 Sonuç Türkiye'nin itibarlı bir ülke olabilmesi için 'bize göre' demokrasi, insan haklanndan vazgeçmesi gerekiyor. Bu, görüntüyü büyük ölçüde kurtaracaktır. Fakat görüntüyü kurtarmak yetmez. Türkiye'nin adam olması için 'bize göre' enflasyondan, 'bize göre' iktisat, adalet, kültür, eğitim, sağlık vb. siyasetlerinden de vazgeçmesi, bütünsel kalkınma modeline dönmesi gerekir. Çunkü 'bize göre' olmak demek, çok kez işin laubalisi, sahtesi, eksiği, yanlışı demek oluyor. Ba/en de bu bir çağdışılık, hatta ortaçağcılık oyununa dönüşüyor. Oyun diyorum, çünkü ciddi olarak geçmişe dönmemiz mümkün değildir. Türkiye, bir Avrupa ülkesi olmak zorundadır. Kendimize herhangi bir Asya veya Afrika ülkesi gibi davranabilme 'lüksünü' tanıyamayız. Her alanda evrensel, yani Batı ölçütlerini benimsemek zorundayız. Yoksa 'Avrupa'nın hasta adamı' muamelesi yeniden başlayabilir, Sevres Antlaşmaüi buzdolabından çıkarıhp bize dayatılmak istenebilir. Bunu son onyıllarda zaman zaman hisscdiyoruz, arada bir de lanetli Sevres adı yabancı basında boy gösteriyor. Evrensel ölçütîeri ycniden kabullendiğimiz, bütünsel kalkınma modeline döndüğümüz vakit içinde debelendiğimiz bataklıktan çıkacağız. Yeni bir aydınlanma çağı ile Türkiye çağdaş dünyada yerini alacaktır. Işte o zaman gerçek kimliğimizi, benliğimizi, bizliğimizi bulacağız. Eskiden Kapalıçarşı'nın Nuruosmaniye'ye bakan kaptsında, iki yandan asılı bir zincir varmış. Efruz Bey ıle Rakım Efendi ikısı de doğma büyüme istanbullu Sultanahmet'teki Dersaadet Kıraathanesi'nde nargile içerek söyleşirlerken, lâf Kapalıçarşı'nın kapısındaki zincire gelince, Efruz Bey bilgiç gülümsemesiyle sözü kesmiş: Kapalıçarşı'nın Nuruosmaniye kapısında zincir yoktur. Vardıryoktur tartışması alevlenmiş; iddiacılar kızışmışlar. Rakım Efendi: Gidip yerinde görelim. Tartışmayı izleyenler de merak etmişler, kalkmışlar, birlikte Kapalıçarşı'nın Nuruosmaniye kapısına varılmış. Ne o? Bilek kalınlığındaki halkalarıyla zincir kapıda asılı duruyor. Ancak Efruz Bey yine de görmezlikten gelip direniyor ve yineliyor: Kapalıçarşı'nın, dıyor, Nuruosmaniye kapısında zincir yoktur. Rakım Efendi, ensesinden tutup Efruz Bey'in kafasını eğmiş, başına zincirın baklasını vurmuş; ınat bu ya, bizimki hâlâ söylenir dururmuş: Kapalıçarşı'nın Nuruosmaniye kapısında zincir yoktur, yoktur, yoktur... Eski fıkra yazarları, bu öyküyü gerçeğe gözlerini kapayanları vurgulamak için anlatırlardı. Kimlsi, gerçeğe gözünü inadından kapar; kjmi çıkarından. • Emperyalizm var mı yok mu? George ibnı Bush "Vfen/ Dünya Düzenl"nl ilan etti ya, emperyalizm kalmadı, artık "neoliberalizm" var; Turkiye'yi Dingo1 nun ahırına çevirmek isteyenler ellerini uğuşturuyorlar. Emperyalizm de Şemdınlı Kamyakamı Erdoğan Ülker'i Yeşilova'daki ingiliz kampında tartaklayıp dipçikliyor. Sen İstanbul'da düşün dur: Emperyalizm var mı yok mu? Gazetelerin birinci sayfaları Kapalıçarşı'nın Nuruosmaniye kapısındaki zincirin baklaları kadar kocaman harflerle isyan bayrağını çekiyorlar: ingiliz küstahlığıl." Defolsunlar!.." İnsan insanlaştıkça, somuttan soyuta doğru düşünmeye yöneldi. Emperyalizm soyut bir kavram, akılla kavranır, bllinçle özümsenır; göze görünmez, elle tutulmaz; ama kimi zaman bir rüzgâr eser, fırtınaya dönüşür, emperyalizm devinmeye ve tepinmeye başlar: alır ayağının altına Türk kaymakamını, halk ancak ondan sonra ayılır: " Defolsunl.." Anadolu'nun Güneydoğusu'nda Amerikan, Fransız, İngiliz askeri çoğalıyor; Kuzey Irak'takl işgal bölgesi genişliyor; daha şimdıden 60 kilometre eninde, 120 kilometre boyunda bir alana yayıldığını ajanslar bildiriyor; Güneydoğu sınırımız laçkadır; emperyalizmin kuluçkasından kuş çıkacak, civciv çıkacak... Hiç kuşkunuz olmasın, emperyalizmin küstahlığıdır Şemdinli'de Türk kaymakamını tartaklayan... • Dünya, ufaldı ufaldı, küçüldü küçüldü; eskiden Osmanlı'nın elindeki Ortadoğu'ya sığdı. "Vfen/ Dünya Düzeni" masalının neoliberalizminde Amerika Ortadoğu'ya demokrasi ve uygarlık mı getirecek? Bu tür sözler, efendilerin yaydıkları medyaların Türkçeye çevirisidir; gezegenimizdeki petrol kaynaklarının yarısına yakın bölümünü topraklarının altında saklayan Ortadoğu'ya emperyalizm daha çok abanıyor. ingiliz askerinin Şemdinli kaymakamını dipçıklemesi, bu gerçeğin küçük bir göstergesi, şımarıkça dışavurumu. Bu akıl almaz davranış biçimleri, sanırım, ancak itibarsız bir ülkeye reva görülebilir. Yunanisİnsan hakları ve demokrasi tan'a gelince... Yıllardır Ege ve Kıbrıs sorunu orHayır, bütün bu konularda geri olsak da bo tada duruyor. Yunanlılar, zaman zaman görüşzuk görüntünün esas nedeni bence bunların hiç meye oturur gibi yapıyorlar, fakat görünüşe göbiri değildir. (Bizi Osmanlı devletinin devamı ola re anlaşma niyetleri ciddi değildir. Anlaşmaya nirak gördükleri, Türk ya da Müslüman olduğu yetleri olsa ödün vermeye hazır olurlar. Oysa öyle muz için de değil.) Batı açısından Türkiye'nin gö bir hazırlıkları yok. Neden olsun ki? îtibarsız bir rüntüsü bozuk, çünkü insan hakları ve demok ülkeye neden ödün versinler? Galiba, münasip rasi düzeyimizi geri buluyorlar. Bizzat Sayın özal bir ortam ortaya çıktığında, büyük devletlerin son günlerde gittiği Amsterdam'da Türkiye'nin Türkiye'nin kolunu büküp bütün istediklerinı her alanda nasıl gelişmiş olduğunu anlattıktan ödünsüz önlerine koyacağı anı bekliyorlar. Türk sonra insan hakları alanında da zamanla gelişe düşmanlığı ve paranoyası Yunanistan'da bir iç siceğimizi anlattı. Başka bir deyişle, öbür alanlar yaset sakızı durumundadır. SSCB düze çıktığında Avrupa düzeyinde olduğumuzu söyleycn da, şimdiki kadar dost olacak mıdır? Komşularla Cumhurbaşkanımız, insan hakları alanında ge durumumuz böyle olduğu gibi tabii uzak ülkeri kaldığımızı itiraf ederek zamanla bu alanda da ler de ister Batılı, ister değil bize buna benzer gelişeceğimizi anlatmış oldu. Oysa görüntümüz biçimlerde davranıyorlar. tam da bu yüzden bozuk. Askeri darbeler; düPeki, Türkiye Cumhuriyeti'nin görüntüsü hep şünce suçlarının varhğı ve bunlara inanılması zor bozuk mu olmuştur? Hayır, sanıyorum 1943'e EVET/HAYIR OKTAY AKBAL "Şair büyük mevzulara, palavralı şeylere hiç yanaşmamış, gündelik hadiselerden, apartman kapıcılarından, kolculuktan yetişme bir memur olan babasından, sanatoryum arkadaşlarından, mahalle komşularından bahsediyor. Hemen bütün şıirlerınin mevzuu kendi küçük dertleri, arzuları. Ama hayret! Bunların hiçbiri sadece Rıfat llgaz'ın dertleri değil. Hep(Arkası 16. Sayfada) YORMA KADASTRO HAKİMLİĞİNDEN Davacı Fatma Suat Soley vekili Av. Mahir Mollaoğlu tarafından davalılar Hurşit oğhı Hasan Hicabı ıle Osınan oğlu Malik Bey alehlerinc ıkame olunan Kadastro Tesbitinin Iptali ve Testil davasının matıkememizin 1990/133 bsas sayılı dosyasında adı geçen davalıların adreslerinin tesbiti mümklln olamadığından adlarına dava dilekçesi tebliğ olunamamış ve mahkememizce ilanen tebliğine karar verilnıis bulunduğundan: Davalı HASAN HİCABİ ve MALİKBEY mahkemenıi/.ın 1990/133 Esas sayılı davasının 03.06.1991 günü saat: 08.35'te yapılacak duruşmasında bizzat hazır bulunmaları, bütün delillerini ibraz etmeleri veyahut da bir vekille temsil olunmaları, aksi halde yokluklarında duruşmaya devanı olunacağı ve karar verileceği hususu dava dilekçesi ve meşruhatlı tebligat yerine lcaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 46906 tSKENDERUN 1. ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1990/631 Oavalı: Sülcyman BUlbülAdresi meçhul Davacı Şahide Sarp tarafından davalı SUleyman BUlbUl aleyhine açılmı^ bulunan tapu iptali ve tescil davasının yapılan duruşması >>onunda: Adınıza çıkartılan tebligat usulüne uygun sekilde tebliğ edilmediğinden /abıta tahkikatında da adresiniz meçhul kaldığındarı ilanen duruşma günılnün tebliğine karar verilip duruşma 24.5.1991 gunüne talik edilmistir. Mezkur gunde gelmeniz, gelmediğiniz veya bir vekille de temsil ettirmediğinu takdirde davanın gıyabınızda bitirileceğı davetiye yerine kaim olmak Ozere ilanen tebliğ olunur. Basın: 46849 50 Yıl Onceden Bugüne... İ ç l e r i n d e n Biri A n a d o l u S i g o r t a ' l ı 1. Türkiye'de her yıl binlerce ev ve işyeri hasora u^ruyor. Bunların bir bölümü Anadolu Sıgorta güvencesi altında. Yangından hırsızlığa, cam kırılmasından doğal afetlere kadar pek çok nedenle uğradıkları zararlar karşılanıyor, en kısa sürede eksiksiz ödeniyor. Anadolu Konut Sigortası, evinizi ve eşyalarınızı 22 ayrı riske karşı; Anadolu İşyeri Sigortası, işyerlerinizi, kâr kaybınız dohil 24 ayrı riske karşı tek poliçeyle güvenceye alıyor. Anadolu Sigorta, yurdun dört bir yanına yayılmış 519 acentesi ve 922 iş Bankası Şubesi aracılığıyla hizmetınızdedir. ANADOLU SİGORTA Anadolu Sıgorta bir T Ü R K İ Y E İ Ş B A N K A S I kuruluşudur Eksiksiz öder. H e m e n öder.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear