18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/14 DİZİ-RÖPORTAJ 30MART 1991 2020 YILINDA TURKIYE SAHİN ALPAY "2020 Yümda Türkiye" araştırmasında görüştü- ğümüz kimseler arasında Kürt sorunu konusunda hâ- kim senaryo, "ekonomik entegrasyon". Bu senaryo- yu belki en iyi dile getiren eski TÜSİAD Başkanı Cem Boyner: "Kürtlerin Lazlardan, Boşnaklardan, Çerkeslerden ne farkı olduğunu anlayamıyorum. Ben bu sorunun ekonomik refahın bölgeye ginnesiyle böl- geden göçenlere ekonomikrefahınsağlanmasıyla kö- künden çözüleceğine inanıyorum... Kültürel hakla- rın tanınmasmı önemli görmüyorum... Yapdmasın anlammda değil... Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan belli sayıda insanın kendi dilini Türkçeye altematif olarak kullanmasını geçersiz bir fantezi olarak gö- rüyorum. O dil ne Türkiye'de ne de dünyada geçerli değil. Biz o bölgenin kalkınmasının Türkiye ile bü- tünleşmesiyle mümkün olacağına inanıyorsak, bu- nu kaynaklanmızı o bölge insanlannm Türkleşme- sine, Türklerle kültürcl entegrasyonuna ayırarak sağ- layabiliriz:' TÜSİAD'ın yeni Başkanı Bttlent Eczacıbaşı da so- runun çözümünü ekonomide görüyor: "Eğer benim inandığım gibi ekonomik gelişmenin Türkiye'yi Av- rupa ortalamalanna getirecek şekilde ilerleyeceğini Şilkra Elekdag GAP önemli değişiklikler getirecek, ama uzun vadede. Türkiye'nin o zamana kadar __ beklemesi çok zor. Sorun bürokratik, askeri tedbirlerle halledilebilecek gibi değil. Yepyeni, yaratıcı tedbirlerle oraya gitmemiz lazım. varsayarsak bunun demokrasinin de güçlendiği bir ortamda gerçekleştiğini düşünürsek, bu sorunun çö- zülemeyeceği sonucuna hiçbir şekilde varamayız. Bu sorunun tabanmda da ekonomik nedenler olduğu- nu görüyorum. Ekonomik kalkınma yurt düzeyine dağıhrsa, burada da kolaylıkla çözüme ulaşılacağı- nı sanıyorum!' Türk-tş Başkanı Şevket Yıimstz, Boyner ve Ecza- abaşı'nın görüşünü paylaşıyor. Kürt aynlıkçılığı so- rununu, "Doğu'ya daha fazla yatırun yapmak sure- tiyle halletmek lazım" diyen Yümaz'a göre konuya "etnik bir grubun sorunu olarak bakmak yerine, ül- kedeki ttim insanlann özgür olması ve temel sorun- larının çözüme kavuşturulması" açısından bakmak gerekli. GAP'ı bekleyecek zaman yok Emekli Büyükelçi Şükrtt Elekdağ da "özgürlük- lerin ön plana çıktığı bir dünyada" bunların tanın- mayışının sorunu derinleştirdiğini düşünmekle bir- likte, Boyner, Eczacıbaşı ve Yılmaz gibi "Dogu so- runu"nun esas olarak ekonomik entegrasyon Önlem- leriyle çözüleceğine inanıyor. Elekdağ, bu alanda acil önlemlere gerek olduğu, GAP projesinin sonuç ver- mesini bekleyecek zaman olmadığı görüşünde. Elek- dağ'ın bu konudaki çözümlemesi şöyle: "Türkiye'nin sorunu etrafınuzdaki ülkelerden fark- lı. Şöyle ki bizde yaşayan Doğulu vatandaşlarımız Sünni; Türkiye'nin geneline uyuyor. Dini bakımdan bir ayrım yok Doğulu vatandaşa karşı. Oysa lran- da var. Irak'ta ise hem o hem de Arap milliyetçiliği var. Bunları Arap saymıyor. Bizde durum değişik; biz kendimizden sayıyoruz. Esas olarak hukuk açı- sından bir aynm yok. tnsanlar belirli makamlara git- tiklerinde Batıb Doğulu diye bir ayrım görmüyor. Başka bir husus, dil meselesi. Türkiye'de konuşulan çok farkh lehçeler var. Dolayısıyla kaynaşmayı en- gelleyen bazı önemli sorunlar, etrafınuzdaki ülkelerde ' var; bizde yok. Sorun, yalnızca bazı bürokratik tedbirlerle, askeri tedbirlerle halledilebilecek gibi değil... Yepyeni, ya- ratıcı tedbirlerle oraya gitmemiz lazım. Istanbul, Iz- mir kapitali oraya gitmedi; yatırımcılar oraya yatı- run yapmadı. Türkiye'nin batısında tasfıye ettiğimiz devletçiliği oraya uygulamamız lazım. Türkiye, bu- gün elden çıkarmaya çahştığımız, yük haline gelen KlT'lerle, devletçilikle kalkındı... O KİT'leri Doğu için düşünmeliyiz. Sümerbank'ı Batı'da tasfıye eder- ken hem ekonomik hem de sosyal aroaçk olarak Do- ğu'da kurmauyu... Bunun yanında eğitim program- lan, kültürel programlar uygulanmalı. Zaten AT'ye ayak attığımız zaman bunlan yapmış olmamız lazım, başka türlü olamaz. Başımızda hem Doğu'da bir so- nınumuz olsun hem AT'ye girelim, bu olamaz!' "Tek çare asimUasyon" "2020 Yıhnda Türkiye" araştırmasında görüştü- ğümûz kimseler arasında Kürt sorunu konusunda bir başka uç çözümü gerçekçi gören emekli büyükelçi ve yazar Coşkun Kırca. Kırca'ya göre "tek çare zul- metmeden, refah, hakkaniyet, Türklük götürerek biz- den farkınız yoktur diyerek bu insanları asimile et- mektir!' Kırca, bu görüşünü şöyle bir çözümlemeye dayandınyor: "Bütün kavimlerin milli devlet halinde teşkilatlan- maları gerektiği bir fikirdir, ama bilimsel değildir. Eğer böyle bir kanun olsaydı, Hindistan yok olur- du. Meselenin verilerine serinİcanlı bakacak olursak şunu görürüz: Hayli ilkel bir dil ve kültür... Küçüm- semek için söylemiyorum, ama ne bir mescit ne bir köprü ne bir kitabe, hiçbir şey bırakmamış... Edebi- yatı fevkalade iptidai. Ben Kürdüm diye ortahkta do- laşan yazarlanmız dahi her nedense şaheserlerini kendi anadillerinde vermemişlerdir. Bir millet ola- bilmek için his ve düşünce zenginliğini, belirli kav- ramlan belirli sözcüklerle ifade edebüme imkânına sahip olunması gerekir. Türkçe bu imkânı veren bir dildir. Kürtçe böyle bir dil değil. Böyle olmayan dil- lerle milli birlik kurmak fevkalade zordur. Kendi dillerini konuşsunlar, deniyor... ABD örne- ğjne bakahm: Zenciler Amerika'ya hemen hemen en- tegre oldular. Herhalde Afrika'daki dillerini muha- faza ederek entegre olamazlardı. Bugün Hispanik- ler de entegre olmak durumunda. Ama Kızılderili- ler değil, çünkü insani bir yoldur diyerek, rezervas- yonlar kurarak onlara kendi hayat tarzlannı, kendi dillerini muhafaza etmek imkânı tarundı... Türkiye'de Kürt denilen insanların üçle ikisi Türkçe konuşuyor. Geri kalanın çoğu Güneydoğu'daki kadınlar ve on- lara Türkçe öğretmek de o kadar zor bir şey değil. O dili konuşma diyemezsiniz, ama iptidai bir dili il- le bu insanlara öğretmeyi Türkiye'de devlete yükle- menin bir insanlık vazifesi olduğunu sanmıyorum. Bizim vazifemiz bu insanları çağdaş medeniyete ulaş- tırmak. O da Kürtçe yoluyla değil, Türkçe yoluyla olabilir. Yöre halkımn bunun bilincinde olduğunu sanıyorum. Bilincinde olmayanlar kendilerini aydın sanan birtakım kişiler. Bunun sonu nedir? Asimilasyondur... Tek çare zul- metmeden, refah, hakkaniyet, Türklük götürerek, bizden farkımz yoktur diyerek bu insanlan asimile etmektir!' Doğu'da yaşayan Kürtler kadar Türklerin de "ezilmiş" olduklannı, aynı yaşam koşullannı pay- laşuklannı belirten Prof. Dr. Tahsin Yücel, Kürt ay- rılıkçılığını "halka malolmuş, sıradan insanlarm benimsediği" bir akım olarak görmüyor ve Gürüz gibi bir ölçüde abartüan bir konu olarak ele alıyor. Yücel, şöyle diyor: "Arada sırada şaka yollu söyle- rim: Türkiye'de en çok ezilen azınlık Türklerdir... Milliyetçi değilim, ama bir de gerçekler var. Osman- bların belki Kürtlerden fazla küçümsediği topluluk Türkler olmuştur. Bugün de bazılanna kalsa Kürt- çe bir yana Türkçe de kullanılan dil olmaktan kal- Ayrüıkçılık konusunda ağırbasangörüş: Kürt sorununun•• •• •• çozumu ekonomik müzdeki 20-30 yılda beklenen ekonomik ilerlemele- ri sağladığı takdirde önemini yitirecektir. Vergin, bu konuda şunları söylüyor: "Önümüzdeki 30 yılda Kürtler arasında da 'yapabilenler' ve *yapanıayanlar' olacak. Yapabilenlerin yalnızca Türkler olacağ^nı dü- şünmek zor. Ayrıca uluslararası konjonktürde çok- büyük bir değişiklik olmadığı takdirde Kürtler ayrı- hkçılığının, ayn bir devlet kurma fikrinin geçerli bir yanı yoktur..:' Buna karşın Nur Vergin, 2020 yıhnın Türkiyesi'nde Kürtlerin kendi dillerinde yazıp çizmek, kitap, rad- yo, televizyon yayını yapmak hakkına kavuşabilecek- lerini söylüyor: "Fakat bunlann folklorik düzeyin ötesine geçme imkânına sahip olabileceğini sanmı- yorum. Kürt kültürü için çok karamsar bİT yakla- şım. Ama ben antropolojik açıdan böyle görüyo- rum" ÇUler. Kökende farklıhk yok dınlacak. Bugün Türkler de o kadar el üstünde tu- tulmuyor, yabancılara daha çok değer veriliyor gibi geliyor bana. Yabana kültüre, yabancı mala, yabana sanayiciye, üniversitelerde yabancı dile hayranlık..!' Türkiye'nin önümüzdeki on yıl içinde bir "tslami dönüşüm" gecireceğini savunan şair tsmet Öıei'e gö- re Kürtlerin bu "Islami dönüşümde önemli bir rolü olacakî' özel, ne ayn bir Kürdistan devleti kurula- cağına, ne de Kürtlere herhangi bir şekilde özerklik tanınacağma ihtimal veriyor. özel'e göre Kürtler, Trakya'da ve Anadolu'nun herhangi bir yöresinde ya- şayan tüm diğer insaniar gibi "bütün iktisadi ve sos- yal haklardan yararlanabilecekleri bir kaynaşma" içinde olacaklardır: "Kültürel bakımdan Kürtlerin ne durumda olacaklan tüzuklerle belirlenemez. Bu, on- ların ne kadar ehil olduklarına bağlı olarak ortaya çıkacaktır. Burada politik değil, kültürel güç söz ko- nusudur..!' İslami dönüşüme uğrayan Türkiye'de, "yasakçı bir düzen kurulacağına" inanmayan, do- layısıyla bir dil yasağı olmayacağına inanan özel, yi- ne de Kürtlerin dil tercihinin Türkçe yönünde ola- cağını düşünüyor. Siyaset sosyoloğu Prof. Dr. Nur Vergin, Kürtle- rin "bir milktten ziyade bir kavim" olduğu konu- sunda Coşkun Kırca ile benzer bir fikri savunuyor. Prof. Vergin'e göre Kürt aynlıkçılığı, Türkiye önü- DYP Genel Başkan Yardımcısı iktisatçı Tansu Çil- ler de Turan Yazgan gibi Türklerle Kürtlerin köke- ninde bir fark görmüyor. Prof. Dr. Çiller şöyle di- yor: "Ben, gerçekten, Türk ve Kürt aynmı diye kö- kende farklıhk görmüyorum. Böyle mi diye çok araş- tırdım. Kürt asılh birtakım insanlarla konuştum. Bu insanlann çoğu gerçek Türk adlan taşıyor. Bizde Lazlar da var mssela; bütün etnik grupların kendi içlerinde lehçe farkları var. Bunlan da mı öğretme- ye kalkacağız onlara?.. Ben Kürt ve Türklerin aynı kökten geldiğine bamyorum. lsimkri, öztürkçe isim- ler... Bunlar arasında farkh bir konuma gelmeyi, ba- ğımsız ounayı amaçlayan bir grup var; bunu yadsı- mıyorum. Fakat bunlar Kürtler arasında çoğunluk değil. Kürtlerin kendüeri de Türk-Kürt aynmını gör- müyor. Bunu mesela 4-5 çocuklu bir Kürt anneyle konuştum. Kendisi çocukken böyle bir aynm olma- dığını söylüyor. Yani bir kere son yülann olayı, bir; bütün Künlere ait bir olay değil, ikü' Prof. Çiller'e göre de Kürt sorununda çözüm, eko- nomik önlemlerde: "Son 10 yılda Türkiye'de denge- lere dikkat edilmedi. Yollar yapıldı, barajlar yapıl- dı, ama bunlar dengesiz ve hesapsız bir şekilde ya- pıldı. Bu arada insan çok ihmal edildi. Doğu insani bu dengesizlikler içinde çok daha ihmal edildi. Bun- da yülann birikimi var, fakat son 10 yılda insani ezen politikalann da rolü var. GAP projesi çok önemli. tleride yöre halkma büyük bir gelir sağlayacak. Türki- ye birçok şeyinden keserek oraya bu kaynağı akta- nyor. Dolayısıyla Türkiye'nin orayı bırakması müm- kün değil!' Gerçek Türkler acaba kimler? Gürüz ve Yücel gibi, Kürt sorununu fazla önemli bulmayan diğer iki kişi lsmail Kara ve Nabi Avcı. Türkiye'de Islama düşüncenin tarihi üzerine araş- tırmalarıyla tanınan lsmail Kara'ya göre Kürt soru- nu hem Türkiye'nin hem de dış ülkelerin bu proble- mi sürdürmekten vazgeçmesi halinde büyük ölçüde hafifleyecektir. Kara'nın bu konudaki çözümlemesi şöyle: "Bilebildiğim kadanyla Kürt meselesi, bir problem olarak ortaya çıktıktan sonra yalnız Abdül- hamit döneminde problemsiz bir hale getirilmiştir. Bu da kısmi özerklik verüerek, az sayıda da olsa hiz- met götürülerek oknuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin özeüikle kapalı döneminde Kürt meselesinin varlı- ğından Türkiye devleti de dış ülkeler de faydalanmış; problemin devamına göz yumulmuştur. Qörebildi- ğjm kadanyla bu politika devam ediyor. Tiîrkiye veya dış ülkeler bundan vazgeçerse, problem yüzde 50 ha- fıfleyebilir. Bu problemin, Türkiye'nin halledemeye- ceği bir problem olmadığı kanısındayım." Zaman gazetesinin eski yazarlarından, Anadolu Üniversitesi öğretim üyesi ve Başbakanlık Müşaviri' Nabi Ava, îsmail Kara'ya çok yakın düşünüyor. Ava,' Kürt ayrüıkçıhğının, "gösterümek istendiği kadar $i- yasi bir problem olmadığı, kültürel muhtevasının da- ha ağırlıkh" olabileceği, çözumün de o alanda aran- ması gerektiği kanısında. Kürt sorununun uzun va- dede "bu probleme müdahil olan dış faktörler ve ağırlaştıran iç önyargılar bertaraf edilebilirse, çok dramatik ounayan bir şekilde çözülebileceğini" söy- lüyor. Avcı da Türklerle Kürtler arasında, "böyle bir si- yasallaşmaya hakülık kazandıracak kadar köklü kül- türel farklar olduğuna" inanmıyor: "Türklerle Kürt- lerin çok ciddi dil problemleri; bir iletişim, bir zih- niyet, anlaşma problemleri olduğunu zannetmiyo- rum. Biz 900 yıldır pekâlâ anlaşmış insanlanz; bu- gün de anlaşabiliriz, yann da çok rahat anlaşabile- ceğimizi düşünüyorum. Meselenin çözübneyecek bir problem olduğunu sanmıvorum. Bu problem taşuna- dığı bir derinlik boyutunda ele ahnıyor" dedikten sonra ekliyor: "Asimilasyon ithamlanna maruz kal- mamak için hemen söykyeyün. Anadile karşı bir teh- dit politikası uygulanmasının >anlış olduğunu düşü- Cem Boyner Kültürel haklarm tanınmasmı önemli bulmuyorum. Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan belli sayıda insanın kendi dilini Türkçeye alternatif olarak kullanmasını geçersiz bir fantezi olarak görüyorum. O dil ne dünyada ne de Türkiye'de geçerli. nüyorum. Tarihteki uygulama anadile yönelik bir tehdit olarak Türkçe biçiminde değildir:' Kürt aynhkçıhğını hayli "kalıcı bir sorun" olarak niteleyen Prof. Dr. Mete Tuncay, konuya şöyle ba- kıyor: "Ben Kürt sorununun kahcı bir sorun oldu- ğu korkusundayım. Kürtlerin milhyetçiliği çok ye- ni. Yeni olduğu için de çok güçlü... Bizlerin genel in- san haklan çerçevesinde Kürtlerin haklannı savun- mamız, Kürt milliyetçilerinin bizden beklentilerini hiçbir zaman karşılamıyor. Adım adım kültürel hak- larmın tanınması; Kürtçenin yayınlarda, eğitimde kullandmasımn serbest bıraküması da onlan tatrnin etmeyecektir. Hatta onlann fıkirlerini yaymalan icüı bir ortam oluşturacaktır. Burada bir açmâz var. Ote yandan, Türk ordusunun aynlmaya hiçbir zaman izin vermeyeceğini düşünüyorum. GAP gibi yatınmlar da şoven ounayan insaniar bakımından aynlmayı iste- nilmez-bir hale getiriyor... 30 yıl buna yeter mi bü- miyorum, ama Kürt sorununun uzun vadedeki ni- hai çöztimü, dünya federasyonunun bir parçası ola- rak Türkiye ortada olmak üzere Balkanlar'ı ve Me- zopotamya'yı da içine alacak bir bölge federasyonu- nun ortaya çıkması ve Kürtlerin de bu federasyonun bir üyesi olmalan gibi geliyor bana." 2. bölibn sah gmrit Şeriat^dar innraı HABERLERİN DEVAMI Meclis'e Devamsızlık ve Demokrasi. (Baştarafi 1. Sayfada) Bir ülkede demokrasinin vaıiığına ilişkin başlıca göstergelerden biri, o ülkedeki par- lamentonun işleyişiyle ilgilidir. Komisyonta- rıyla, gruplarıyla bir bütün olarak parlamen- tonun nasıl çalıştığına bakılarak, o ülkede ge- çerli demokrasi hakkında bir yargıya varıla- bilir ancak. Çözüm ve politika üretemeyen, denetle- me görevtni yerine getiremeyen, yürütme ta- rafından sürekli dışlanan bir parlamentoyla, demokratik bir rejime işlerlik kazandırmak olanaklı değildir. Oemokrasilerde pariamentoyu çalıştırmak durumunda olan asıl güç, iktidar partisidir. Bugün ülkemizde bu görevi yerine getir- meyen, getiremeyen ANAP'tır. İktidar parti- si olarak ANAP, Türkiye Büyük Millet Mecli- si'ni gereği gibi çalıştıramıyor. Oysa bunun için yeterli sayısal çoğunlu- ğa sahiptir ANAP. 276 milletvekili vardır. Meclis en az 150 üyeyle toplanabilir, 113 üyeyle de karar alabilir. Meclis'te yüzde 65'lik bir çoğunluğu olan bir iktidar partisi, pariamentoyu yine de iş- lerliğe kavuşturamıyorsa, ülkemizde demok- rasi adına çok ciddi bir durumdur bu. Sayın milletvekilleri acaba bu işlevsizliği nasıl içlerine sindirebiliyorlar? Seçmenleri- ne nasıl anlatabiliyorlar? Öyle sanıyoruz ki bu soruları yanıtlamak onlar için kolay değildir. Parlamentonun gün geçtikce derinleşen çıkmazını sona erdirmenin yolu, bir seçim- den geçiyor. Çünkü Meclis'in işlerliğini yiti- riyor olmasının temelinde yatan başlıca ne- den şudur: İktidar partisi ANAP'ın siyasal ta- banı geçen üç yılın sonunda erimiştir. 1987'de yüzde 36 oyla milletvekilliklerinin yüzde 65'ini almıştı ANAP. iki yıl önce oy ora- nı yüzde 21 'e düştü. Bugün anketler yüzde 20'nin altını gösteriyor. Örnegin İstanbul'da ANAP, 1987'de yüz- de 39.7,1989'da yüzde 22.7 oranında oy al- mış; anketlere göre bugün seçim yapılsa oy oranı ancak yüzde 18.3 gözüküyor. Ankara'- da ise bu oranlar, 1987'de yüzde 39.6'dan bugün yüzde 12.7'ye inmiştir. İki büyük kent- te oy tabanı bu denli küçülmüş bir partinin artık seçim kazanabilmesi, yakın bir olasılık değildir. Siyasal tabanı böylesine değişmiş bir par- iamentoyu ışlevsizlikten kurtarmanın demok- rasilerde tek yolu vardır: Onu yenilemek, yani sandığa gttmek... Milletveküleri rapor peşinde llürder Kerkük'ten çekildi (Boştı vafi 1. Sayfada) iraV 'm Amman Büyükelçili- ği'nden bir yetkili de hükümet güçleriniıi Kerkük'te denetimi ele geçirdik.'*n sonra ulkenin ku- zeydoğusun.'laki Erbil ve Süley- maniye eyaletiy'Tine doğru üerle- diklerini açıklauı ".fetkili, hükü- met güçlerinin Keı kük-Süleyma- niye yolunun ortaanda oldukla- nnı bildirdi. Irak TV'si, kurtanldığını söy- lediği Kerkük'ten göruntüler ya- yımlamış ve Devrim Komuta Konseyi üyesi tzzet tbrahim'in halkla^örüşmelerine yayınında yer vermişti. Amerikan kaynaklan da Irak birüklerinin Kerkük'e ağj silah- larla saldırıya geçtiğini ve Ker- kük'ün bir bölümünü ellerine geçirdiğini açıklamıştı. Bu arada Saddam Hüseyin'e karşı Irak'uı güneyinde mücade- le veren Şii gruplar, Kerbela'yı hâlâ ellerinde tuttuklannı, Bas- ra ve Necef kentlerinde de çatış- malann sürdüğünü söylediler. Şii kaynaklar, Bağdat'ta her gün gösterilerin olduğunu ve baş- kentte darbe söylentileri üzeri- ne güveniik güçlerinin mevzilen- diklerini öne sürdüler. Güney Irak'a sığınan mülteci- ler ve müttefık güçler ise Sad- dam Hüseyin'in lrak'ın güneyin- de duruma hâkim olduğunu du- yurdular. Müttefik uçaklann Bağdat üzer'inde alçaktan uçuş yaptık- lan bildirildi. Görgü tanıkları, müttefik savaş uçaklarının şa- fakta Bağdat üzerinde iki ya da üç kez alçaktan uçtuğunu belirt- tiler. Irak, Amerikan avcı uçakla- rının Irak hava sahasını ihlal et- tiklerini belirtmiş ve olayı BM nezdinde protesto etmişti. Cheney: Mucize beklemeyin ABD Dışişleri Bakanı Dick Cheney, Ortadoğu'da banşın sağlanması yolunda gelişme kaydetmenin mümkün olabile- ceğini, ancak mucize beklenme- mesi gerektiğini söyledi. ABD yönetimi, Irak'ta muha- lefete karşı girişilen kıyımdan üzüntü duyulduğunu, ancak bu ülkedeki iç kanşıklığa müdahale edümeyeceğini bildirdi. Beyaz Saray Sözcüsü Roman Otobüs (Baştarafı 1. Sayfada) ği belirlenemeyen bir erkek öl- dü. Yaralanan 40 yolcu Kangal ve Sıvas Devlet Hastanesi'nde teda- vi altına alındılar. Olaydan son- ra 2 saat ulaşıma kapanan Div- riği-Kangal karayolu ulaşıma açıldı. öte yandan kazadan son- ra bir süre kayıp olan otobüs şo- förü Tahir Çağlayan'ın Sıvas Devlet Hastanesi'nde tedavi al- tında olduğu belirlendi. Yurdun çeşitli yerlerinde mey- dana gelen öteki trafik kazala- rında da 8 kişi öldü. Popadiuk dün i'aptığı açıklama- da, "Irak'taki girişimlerimiz BM yönetimindedir. Bu yönetim ge- regi, ABD birüklerinin Irak'ian çıkması gerekmektedir. Biriikle- rimizi Irak'ta >e>a bölgede, ge- rcktiğinden bir gün bile fazla tutmaya yönelik hiçbir planımız bulunmnyor" dedi. Popadiuk, Kürt liderleri Ce- lal Talabani ile Mesut Barzani'- nin Başkan George Bush'dan, Saddam Hüseyin'in kitlesel yı- kım silahları kullanmasına mü- dahale edilmesini istemeleri ko- nusunda da "Irak'taki ayaklan- ma sorunu, hükümet ile Irak halkı arasında çözümlenmesi ge- reken bir sorandur" dedi. Schvvarzkopf, Bush'tan özür diledi Suudi Arabistan'daki mütte- fik güçlerin komutanı General Norman Schwarzkopf, Riyad- da basına bir açıklama yaparak, savaşı sona erdirrce konusunda Başkan Bush'la ilgili sözlerinin yanlış anlaşıldığmı söyledi. Bazı kelimeleri yanlış seçtiği için sözlerinin yanlış anlaşıldıği- nı söyleyen Amerikalı general, Başkan Bush'a telefon ederek konuya açıklık getirdiğini, Bush'un da büyüklük göstere- rek, bu işi unutmasını istediğini söyledi. Schwarzkopf, "Başkan Bush, bana büyük güven duyu- yor, sozlerimin hiçbir şekilde onu eteştirmek anlamına gelme- digini biliyor" dedi. (Baftarafi 1. Sayfada) böyle durumdaki milletvekille- rinin üyeliklerinin düşurülmesi gerekiyor. Ancak Başkanlık Di- vanı üyeleri, "Bugüne kadar böyle bir duruma şahit olmadıklanm" dile getiriyorlar. Devamsızlık neden önlenemiyor? Başkanlık divam, grup baş- kanvekillikleri, milletvekillerini TBMM'ye getirmek için uğraşır- ken, bu uğraşların sonuca ulaş- maması şu nedenlere bağ- lanıyor: "Bu konudaki asü müeyyide bir türlü uygulanamamaktadır. Çünkü railletvekilleri. 'Bir ay içinde 5 birleşime üst üste katılmadıklan' taalde komisyo- na sevkedilebiliyorlar. Bu açıktan yararlauan miHet- vekilleri, örnegin 3 birleşim üs- tüste katılmadıktan sonra bir birleşime katıiarak ya da adım yazdırarak süreyi yeni baştan iş- İetmeye baslıyorlar. Yoklamalar bazen yanda ke- süiyor. TBMM başkanvekilleri, ad okunarak yoklama yapılırken listenin yarısında çoğunluğun sağlandığını gözleyerek yokla- mayı kesiyorlar. Boylece çok sa- yıda devamsız milletvekili sap- tanamıyor. İllerin aifabetik sıra- sına göre yapdan yoklamada özellikle sonlarda yer alan mil- letvekilleri bn konuda daha şanslılar. 5 birleşime bir ay içinde tts- tüste katılmayan milletvekilleri ise bir haftalık iüraz sUrelerin- de genellikle bir rapor buluyor- lar ve tabii ki bu raporlar da ka- bul görüyor. Çünkü milletvekil- lerine ceza verecek olan yine kendileri olduğu için birbiıieri- ni bu konuda kollamalan da olağan. Dolayısıyla içtıizük ve ana>usa hükmü işletilemiyor." Listeler gizleniyor TBMM'de çahşma saatlerini öne aldırarak "daha fazla çahşmasını" amaçlayan ANAP grubu ise tüm çabalarına karşın milletvekillerini bir türlü birara- ya getiremiyor. Sürekli TBMM'ye gelen ANAP'lı mil- letvekiii sayısının 100 dolayında olduğu saptanırken bunlann ba- zılan da genel kurul salonu ye- rine kulisleri ya da seçmenlerle görüşmeyi yeğliyorlar. Muhale- fet milletvekilleri ise ANAP'm yasa çıkaramamasından hoşnut görünüyorlar. TBMM'ye sürekli devam eden milletvekili sayısı da bu kesimden 60-70 dolayında. Devamsız milletvekillerini saptayan Kanun ve Kararlar Da- iresi Başkanlığı yetkilileri ise bu milletvekillerinin adlarmı "sır gibi" sakhyorlar. Yetkililer, bir haftalık itiraz süresini gerekçe göstererek itirazlar gelip gereği görüşülmeden milletvekillerinin adlannı açıklamanın yanlış ol- duğunu dile getiriyorlar. Konu- ya ilişkin sonımuzu yanıtlayan bir yetkili ise "Milletvekillerine gönderdigimiz dfvam çizelgele- rinin teblig taribini dahi açıklayamam" diyerek konuya ilişkin "duyarhlığuu" ifade eder- ken diğerleri de benzer görüşle- ri belirtip devam çizelgesinin "ti- tizlikle korunduğunu ve açiklanmayacaguıı" söylüyorlar. Ancak alınan bilgilere göre tebligatı alan bazı milletvekille- rinin, "üyelik düşurülmesi" teh- likesi ohrıamasına karşın "de- vamsız ve çalışmayan milletve- kili" görüntüsü vermemek için rapor peşine düştükleri kayde- diliyor. Öte yandan Meclis Başkanh- ğı'na yakın çevreler TBMM'de- ki devamsızhğı başhca şu neden- lere bağlıyorlar: • ANAP'ta süren kongreler, parti içi tartışmalar nedeniyle milletvekillerinin dikkatlerinin parlamento dışına yönelmiş ol- ması. • Kürtçeye serbestlik sağlan- ması, anayasamn, TCK'nın 141, 142 ve 163. maddelerine daya- nak sağlayan maddelerinin kal- dınlması ile ilgili ginşimlere bazı ANAP'lı milletvekillerinin kar- şı çıkmalan. • Bu hafta gündeme gelen YÖK Yasası'nın bazı milletvekil- lerinin tepkisine neden olması ve bu nedenle TBMM'ye gelmek is- tememeleri:' ANAP grup yönetim kurulu üyeleri ile Başbakan Yıldınm Akbulut'un geçen son iki gün- de bir araya gelerek sorunu ele aldıklan da ögrenilirken gerekir- se gece yarısı çalışmayı da be- nimsedikleri bildirüiyor. Akbulut seyirci gîlri (Baftarafi 1. Sayfada) "seyirci konumuna" getiren et- • kenlerden olduğu vurgulanıyor. Akbulut, bir yüı aşkın Başba- kanlığı süresince, daha çok mil- liyetçi ve muhafazakâr kesime yakın gözüktü. Akbulut'u ANAP, hükümet ve Meclis'te "seyirci" konumu- na düşüren gelişmeler şu nokta- larda toplanıyor: Kongrelerde gözlemci: Ak- bulut, mayıs ayı sonunda yapıl- ması beklenen ANAP. Büyük Kongresi'nde genel başkanhğa yeniden aday olacağıru açıkla- masına rağmen, şu ana kadar il kongrelerinde hiçbir aday çıkar- madı. ANAP'ta herkes "Biz şu kadar il kongresini kazandık" yanşma girerken, ANAP gen«l merkez yöneticilerinin kazan- dıklan illerdeki delegeler de Ak- bulut'a destek vermeme eğilimi- ne girdi. ANAP tstanbul tl Kongresi: ANAP'ı sarsan gelişmelere ne- den olurken, Akbulut, önce Semra Özal'a karşı kulis yaptı. Muhafazakâr bakanlann Istan- bul'a gitmesinin ardından Özal, sert bir çıkış yapmca Akbulut tavır değiştirdi. Akbulut, bu kez kongrenin ertelenmesine kadar giden kavgah süreçte etkisiz kal- dı. Semra özal'ın rakibi Talat Yılmaz ve öbür İstanbul ANAP ilçe başkanlannı Ankara'ya ça- ğırarak, uzlaşma sağlamak için yetki aldı. Genel başkan olarak pertisinin bir il başkanlığına aday konumunda olan Semra Özal, kendisini muhatap kabul etmeyince, arabuluculuk girişi- minden de sonuç çıkmadı. Sem- ra özal, İstanbul ilçe başkanla- nnı Cumhurbaşkanlığı Köşkü'- nde ağırlayarak, Akbulut ile pa- zarlığa girmeyeceğini söyledi. Başbakan Akbulut, bugün ts- tanbul'da Devlet Bakanı Meh- met Kececiler ile bir partilinin katılacağı iftar yemeği verecek. Akbulut, burada Semra Özal- ın il başkanlığına karşı muhale- feti yumuşatarak, arabuluculuk işlevini güçlendirmeye çabşacak. Akbulut'un parti içindeki ko- numundan güç alan genel baş- kan adaylarından Mesut Yıl- maz, bir süre önce Ankara tl Başkanı Mehmet Demirel'e "CumhuıİMşkanıflbaşkanlannı çağırarak, partinin genel baş- kanlıgi için diişündüğünüz kişiyi soracak. Siz beni desteklemese- niz bile aleyhime konuşmayın. Ben de Ankara'da senin karşına aday çıkartmayayım" dedi. Bu gelişmelerden sonra 27 nisanda yapılacak Ankara il kongresin- de Yılmaz yanlısı milletvekili Mehmet Çevik'in tüm isteğine rağmen aday çıkartmaması bek- leniyor. Yasa degişikliklerinde tered- dütlü: Son dönemde Kürtçenin serbest bırakılması, hükümete yetki verilmesi, anayasa değişik- liği, terörle mücadele yasa tas- lağı ve ceza tecili gibi konulann tümü Cumhurbaşkanlığı Köş- kü'nde hazırlandı. Bunlar poli- tik gündeme sokulurken, Akbu- lut bu gelişmelerden son anda haberdar oldu. Akbulut'a sade- ce Özal'ın ABD'ye gidişinden sonra, Köşk'te hazırlanan deği- şiklikleri ANAP milletvekilleri- ne anlatmak kaldı. Ancak Ak- bulut'un düzenlediği iftar ye- meklerinde milletvekilleri bu de- ğişikliklere itirazlarını sür- dürdüler. Üretmede yetersiz: Akbulut, muhalefefi sürekli olarak yeni politika üretememek ve sürekli iktidan eleştirmekle suçluyor. Ancak Akbulut da ANAP ve muhalefet tarafından "politika üretememek, Özal'ın söyledikle- rinin dışına çıkamamakla" suç- lamyor. Meclis grubunda ağıriığı ye- tersiz: Akbulut'un tüm uyanla- nna karşın, ANAP milletvekil- leri Meclis'e gelmemekte direni- yorlar ve bu nedenle bir ayı aş- kın bir süredir TBMM çalışma- lan aksıyor. Akbulut'un Kürtçenin serbest bırakılmasına ilişkin özal tara- fından hazırlatılan tasannın TBMM'den hızla geçirilmesi is- teği ANAP'h milletvekillerince dinlenmedi. Üniversite >-asasıru değiştiren tasannın TBMM'de görüşülme- si sırasında Bezm-i Alem Üni- versitesi kurulmasına ilişkin önerge verilmemesi için Akbu- lut'un ricada bulunmasına kar- şın, önceki gün 60 ANAP mil- letvekilinin imzasını taşıyan önerge genel kurula sunuldu. Akbulut, ANAP Merkez Ka- rar ve Yönetim Kurulu'nda sert eleştiriler aürken, parti yetkili organlanndan karar çıkartamı- yor. ANAP Başkanlık Divanı uzun süredir toplanmıyor. Par- ti karar mekanizmasının dışın- da kaldığı için Akbulut'un par- ti tabanıyla îlişkisi sadece genel merkeze gelen heyetlere kısa ko- nuşmalar yapma biçiminde. Bakanlann tam desteginden yoksun: Akbulut, Özal'dan onay alamadığı için kabinede değişiklik yapamıyor. Üstelik Milli Savunma Bakanı Hiisnii Doğan'm azledilmesi örneğinde olduğu gibi kabine değişiklikle- rinde de etkisiz kalıyor. Bakanlar, Akbulut'un "kalbi- ni kırmamaya" özen göstermek- le birlikte basit bir kararname- nin hazırlanması için bile Köşk'e damşıyorlar. Özellikle ekonomi ve dış politika konulannda ta- mamen devre dışı kalan Akbu- lut, Özal'ın kabineyi "doğnıdan yönetmesi" konusunda yakın çevresine yakınmakla yetinir- ken, bu yakınmalarını uygula- maya sokamıyor. Körfez'e asker gönderilmesi konusundaki itira- zından Özal'ın uyarısıyla vazge- çen Akbulut, özal'ın Kürt po- litikalanndan duyduğu rahatsız- hğı da açığa vuramadı. Özal, kabinedeki bakanlan doğrudan yönetmeye başlayınca Akbulut'un "koordinatörlük" rolü de geçerli olmadı. Btitçeye (Baftarafi 1. Sayfada) yasalardan kullanabileceği kay- nağın daralmasına paralel ola- rak kredi faizlerinin daha da yükselmesi gündeme gelecek. Hazine'deki nakit darlığı ve borç ödemelerinin yoğunluğu nedeniyle geçici bir önlem ola- rak Maliye Bakanlığı, bütçe ödeneklerinde önemli oranlarda kısıntı yaptı. Maliye, konsolide bütçenin dernek, birlik, kurum, vakıf ve benzeri kuruluşlara yar- dım ödenekleri ile kamulaştırma ödeneklerini tümüyle bloke ede- rek durdumrken diğer bütçe ödeneklerinden de haziraa ayı sonuna kadar en fazla yüzde 30'unun kuUanılabilmesine izin verdi. Yatırun ödeneklerinde de bu düzenleme çerçevesinde önemli bir kısıntı gerçekleştiri- lirken bazı sosyal transferlerle personel ve borç faizi odemele- rinde herhangi bir kısıntı yapıl- madı. Personel ödeneklerinin yı- hn ilk altı ayında yansı serbest bırakılırken borç ödemeleri için ayrılan ödeneğin de yine ilk altı ayda yüzde 70'inin serbest bıra- kıldı& bildirildi. Bu önlemin kamu fınansma- nında sorunun daha da ağırlaş- maması yönünden olumlu bazi~ sonuçlar verebileceği, ancak di- ğer taraftan da özellikle yatırun, malzeme alımı ve hizmet öde- neklerinin serbest bırakma oranlannın duşük tutulmasının ekonomideki durgunluğu ağır- laştıncı etkisi olacagı tahmin ediliyor. Haziran ayından itibaren baş- laması gereken 1991 yüı destek- leme alımlan uygulamasırun da çıkmaza girdiği gözleniyor. Yet- kililer, destekleme alımlannda geçen yıl da büyük sorun oldu- ğu ve tarım satış kooperatifleri birliklerinin üreticiye olan 1.5 trilyon lirahk borcunun bile da- ha yeni ödenmeye başlandığını ifade ettiler. Hazine darboğaz nedeniyle birliklerin "görev zararı" alacaklannı, birlikler de para yokluğu yüzünden çiftçiye olan borçlarmı ödeyemedi. Bu olayın, kırsal kesimde oy kaybı- na yol açabileceğinden endişe eden hükümet, üretici borçlan- run ödenmesi konusunda Hazi- ne ve Ziraat Bankası'nı hareke- te geçirdi. Başbakanlık'ın tali- matı üzerine Ziraat Bankası, birliklere geçen hafta toplam \2 trilyon lira yeni kaynak aktardı. Hazine de görev zararlan karşı- lığı olarak birliklerin kredi borç- larına mahsuben Ziraat Banka- sı'na önemli miktarda ödemede bulundu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear