18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/10 PAZAR YAZILARI 24 MART 1991 Roma'dan Modaa Gigli'nin *giysileri' çahndı Son yıllardaki Italyan modasımn en flaş isimlerinden Romeo Gigli'nin spor giyim koleksiyonu çahndı. Gigli, ortaklarıyla mahkemelik oldu. Gigli, ortaklarını çoktan piyasaya çıkmış eski koleksiyonlardan birini îcopya edip satmakla suçluyor. NİLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — Bilim, sanat, ede- biyat dünyasında hırsızlık olay- ları sık sık duyulur. Ama şim- diye dek moda dünyasında boy- lesine kapsamlı ve buyük çaplı bir hırsızlığa rastlanmamıştı. lşportada satılan taklit Cartier ya da Rolex saatleri veya Vuiton çantaları gibi küçük vakaları "çok aşan hırsızlık olayı" kos- koca bir koleksiyonu kapsıyor. Son yıllardaki ftalyan modası- nın en flaş isimlerinden Romeo Gigli'nin spor giyim koleksiyo- nu bu kez çalınan. İtalyan moda dünyasında benzerine ilk kez rastlanan olay henüz tüm yönleriyle aydınlığa kavuşmuş değil. Ama Boticelli tipi kadınlar yaratan Romeo Gigli ve ortaklarının mahkeme- lik olması ve şirketin iflası ile son bulan serüveni para, un, şöhret, birbirinden guzel şık ka- dınlar ve nefes kesici giysilerle il- ginç bir polisiye-moda fılmine konu olacak nitelikte. Son dort beş yıldır Italya'da "radical chic" (radikal şık) olarak adlan- dırılan paralı entelektuellerin ve görgü ile para ve gücu bir araya getirebilen en snob çevrelerin fa- vori modacısı olarak tanınan Romeo Gigli hâlâ yaşadığı şoku atamıyor. Milanolu bir antika- a ailesinden gelen ve yedi yıl ön- ce moda dunyasına ilk kez adı- mını atan ve ilk defileieriyle bir- likte hemen zirveye ulaşan Gig- li "Dehşete kapıldım" diyor ve ekliyor: "Ortaklarım çoktan pi- yasaya çıkmış olan eski koleksi- yonlanmdan birini kopya edip, 'Gigli'nin yeni koleksiyonu' ola- rak satmaya kalktı. Neücede po- lise başvurmak durumunda kal- dım ve mahkemelik olduk." Olay, Gigli'nin "Stefanel" için hazırladığı spor giysileriyle su yüzüne çıkıyor. "Benetton" tarzı giyim stili sunan "Stefanel"e or- taklann bir adamı gidip Gigli 1 nin son koleksiyonunun model- lerini getirdiğini söylüyor. Stefa- nel yoneticileri koleksiyona göz atar atmaz durumdan şuphele- niyor ve ünlü modacıya telefon ederek yeni koleksiyonunu ne- den bizzat kendisınin teslim et- mediğini soruyorlar. Şaşkmlık- lar içinde kalan Gigli de "Stefa- nel"e koşunca taklit çizgileriyle karşılaşıyor. Kendisini basit bir modacıdan çok gerçek bir sa- natçı olarak lanse eden Gigli karşısındaki çizgi projelerin kö- tülüğunü görünce duyduğu hay- ret büsbutun artıyor. "Kopyalan bari eski arşivimizden çıkartsa- lardı" diyor; "Bu modellerin tii- mii bu işlen biç anlamayan ace- milerin elinden çıkmış." Kurulduğu gunden beri Ro- meo Gigli'nin "imparatorlugu- nu" çekip çeviren ortakları Do- nato Maino ve sevgilisi Carla Sozzani şimdilik susuyorlar. '68'liler kuşağından olan ve Gig- li ile "iktidardakilere düşgücü ulaştırmayi" duşleyen bu iki or- tağın şimdiye dek işin ticari yö- nüyle ilgilendikleri anlaşılıyor. Yalnız kumaşları, renkleri, mo- delleri ve düşleri arasında yaşa- mayı yeğleyen Gigli ise rakam- lan tamamıyla çok yakın dost- ları geçinen Maino ve Sozzani 1 ye bırakıyor. Maino ile Sozzani bu kış kaşmir bir paltosu 15 mil- yon TL'den satılan stilisti yılda 1 milyar lira maaşa bağlıyorlar. Hesap kitap bilmeyen akh bir kanş havadaki, dalgın modacı da paraların nereye gittiğini faz- la merak etmiyor. Romeo Gigli'nin başına ge- lenler, ttalya'da süper lüks, sü- per şaşaa içinde geçen '801i yıl- İann '68'lilere neler yaptığını da gösteriyor biraz. Bu seruvende adını bile yitiren moda dünya- sının Oliver Twist'inin bu kadar ilgi çekmesinin ardında biraz da bu yatıyor. TANGO — Arjantin'den yola çıktı, Avrupa'yı etkisi allma aldı, sonra tüm dunya>a yayıldı; yasaklandı, eleştirildi, fayda etmedi. Paris'ten Bütün suç tangodaTango tehlikeli bir dans. Sokağın felsefesini yansıtıyor. Arjantin'den Avrupa'ya sıçradığında, çeşitli tartışmalara yol açtı, yasaklandî, eleştirildi. MİNE G. SALLNIER PARİS — Eski bir denizd de- vımidir: Enginlerde, kimliğini felirleyemedikleri teknelere, "'ango, tango..!' diye seslenir tel- -ızcüer. Fransızcada "tangon", -emiyi rıhnma bağlamak için kullanılan tahta direk. "Tan- ijuer" fiili ise teknenin sudaki allanışı. Tango, tehlikeli bir dans. "So- k jğın felsefesi", her zaman teh- ııkelidir. Hele tango gibi, en gizli duygularımızı urperttiği zaman. 1911 yılından başlayarak Avru- pa'ya sıçrayan Arjantin tangosu- nun evrenselleşme hızı, Birinci Dunya Savaşı'nı ve salgın hasta- lıkları geride bırakarak başta Arjantinliler olmak uzere herke- si şaşırttı. 1913 yılında Fransa'- yı kasıp kavuran Arjantin tan- go, Fransız estetiğine: "Tango rengi", "tango etek", "tango yemek" ve "tango kahvaltı" gi- bi özel parfumler bırakırken her ulkede değişik kabul görüyordu. Örneğin sınır komşusundan da- ha tutucu olan İtalya'da, Fran- sız hanımların rahat dans etme- sini sağlayan geniş yırtmaçlı tan- go etek sansüre uğruyor, ön ta- rafta minik bir aynkla idare edi- liyordu. italya'da, her yere ken- dinden önce giden ve bu dansın yuvalar yıkıp, ocaklar sondür- duğunü fısıldayan tango efsane- si, oylesine tir tir titretiyordu ki ahlak "düşkünlerini"; 1914 sa- vaşı üstüne duşünceleri sorulan İtalyan tarihçi Guglielmo Ferre- ro, alaycı güluşüyle: "Bütün suç tangoda!" demiştı. Fakat tangonun Avrupahlaş- ma surecinde en hoş tartışma, İngıltere'de açıldı. 1913 yılında Time gazetesi, başta tango ol- mak uzere tüm ithal malı dans- lara karşı muthiş bir yergi kam- panyası başlattı. Oysa İngiltere Kraliçesi, "Time" kadar tutucu değildı. Kendisi dans etmiyordu, ama yanındaki hanımların dan- sına izin verdiği gibi, bir çiftin dansını gordükten sonra "tan- godan hoşlandıgım", söyleyecek kadar ileri göturdü işi. Oysa başka bir soylu, devrin Norfolk Duşesi, "Tangonun İngiliz ka- New York'tan Astoria'nın limonlanndakibit yeniğiNew York'un, Yunan nüfusu yoğun semtlerinden Astoria'da, pazarcıların sattığı limonların, 'silahların gölgesindeki' Girne'den geldiği fark edilince, ortalık birbirine girdi. ŞEBNEM ATtYAS NEW VORK — Asil Nadir, taze meyve-sebze imparatorlu- ğuna Del Monte"yi eklediğinden bu yana, Astoria'nın pazarcıla- n sattıkları mallann nereden geldiğini derinden derine araş- tırır oldular. Astoria, Nevv York'un Yunan nüfusu yoğun semtlerinden. Manhattan'a 20 dakika mesafedeki bu kuçücuk 'Yunanistan'da bu haftanın ko- nusu limondu. Pazar ve manav- larda satılan limonların Girne'- den geldiği kanısına varan As- torialılar, bu 'ihaneti' protesto etmek için harekete geçtiler. Astoria ya da Queens'in kü- çük Yunanistan'ı, mavi-beyaz badanalı Yunanca tabelaları, bakkalları, tavernaları ile Doğu ırmağının karşı tarafında, New York'la zıt bir dunyanın direnç abidesidir. Yaklaşık 100.000 'Amerikan-Y'unaniı'nın İngilızce konuşmadan yıllardır yaşadığı bolgede baklavadan ızgara mer- cana, kalamardan teneke peyni- rine dek ayrıntılarda Ege'yi bul- mak mumkündür. Astoria'nın ana bulvarı Ditmars'ta Yunan özellikleri, Yunanistan'da zor bulunacak bir gerçeklikle sergi- lenir. Astoria'da akşamlar, bah- çeli lokantalarda buyuk ızgara- larda balık, meze ve uzo, eski- den buraya yerleşenlerin aksan- ları ile alay eden yeniyetme gençler, Helen kultur etkinükleri ve 'çifteteMi' ezgileri üe dolu ge- çer. Limonların Girne'den geldiği belirlenince bütün gazeteler ko- nuyla birinci sayfadan ılgilendi- ler. Limonların hikâyesi, tanın- mış Astoria sakinlerinin yorum- ları ile birlikte gazetelerde geniş- çe yer aldı. Bunun uzerine As- torıalılar protesto mektupları >azıp limon satışlarını derhal durdurmaları için manavlara dağıttılar. Çoğunluğu Astoria1 da doğma büyüme pazarcılar ve manavlar, bu limonların Kali- forniya limonlarından farkını hâlâ anlayamadıklanndan li- monları yenileyip satmaya de- vam edince Astorialılar hemen "Helen- Astoria Birliği"nde bir toplantı yaptılar. "İşgal bölge- sinden geien limonların satışı durdurulsun" kararı alınan top- lantıdan, kızgın gruplar halinde dağıldılar. Aralanndan seçtikleri temsilciler, başpiskoposluğun duruma el koymasını sağlamak için Yakovas'ı ziyarete gitti. Li- mon meselesi, başpiskoposluk- ta bir gece boyunca tartışıldı. Ardmdan Yunanistan New York Konsolosluğu'nun konuya el at- ması istendi. Türkiye*nin ihracat kotasında limon olup olmadığı araştırıldı. Nitekim kayısı kuru- su ihraç etme hakkına sahip olan Türkiye, ABD'ye limon ih- raç edemezdi. Yeni bir karar alındı, Turkiye*nin ABD ihracat kotasını deldiği, Washington ile yapılan temaslarda dile getiril- meliydi. Yunan-Amerikan top- lumunun onde gelen üyeleri li- monların hangi yolla, hangi kı- lıflar altında Amerika'ya sokul- duklarını ortaya çıkaracak, fa- illeri bulup yetkili mercilere tes- lim edecekti. İşgal birliklerinin silahlannın golgesinde yetiştiri- len bu limonların ekonomik ambargoyu delip ABD'ye girmiş olmalarındaki bit yeniği bulu- nup Astoria halkına açıklana- caktı. rakter ve ideallerine ters düştüğünü" söyleyerek bol tü- kuruklu bir tartışma açtı. So- nunda krali>-et tiyatrosunda "di- şi İngiliz aristokrasisi" için ozel bir tango seansı tertiplendi. Ti- yatroyu vakar içinde onurlandı- ran soylu hanımlar, gösteriyi seyrettiler ve 21 muhalif oya kar- şı 731 olumlu oyla biten demok- ratik seçim sonucunda, tangoyu "muzır" dans olmaktan kurtar- dılar. Yüksek İngiliz sosyetesi, Arjantin tutkusuna, sokağın fel- sefesine, 1913 yılında, işte böyle açtı kapılarını. Bu arada en gülünç yasakla- ma kararını Almanlar ahyor ve Kayzer II. \Vilhelm, "Prusyah asker duruşu için gerekli sertli- ği dans ederken yitirdikleri" ge- rekçesiyle subaylannı tango yap- maktan "men" ediyordu. Avrupa macerası böyle böyle gelişen tangonun anavatanı Ar- jantin'de durum farklı mıydı sa- nırsınız? 1890'hyıllaradoğru "Aşagı- lık halk tabakasının bir bayagı- lığı". diye nıtelenen tango konu- sunda 1916 yılında cumhurbaş- kanı adayı Carios İbargaren şöyle buyurmuştu: "Bu dans, gayrimeşnı bir ürundür. Arjan- tin toprağımn dogal zerafetin- den nasibini alamamış kenar mahallelerin cinsel kalıbını yan- sıtıyor!" diye devam ediyordu; "Tropikal Habanera ile sahte Milonga'nın çiftleşmesinden do- gan, soysuz, melez bir piçtir." Pekı ya dinciler ne düşünü- yordu dersiniz tango hakkında? 1923 yılında "Kenar Mahalle Tarihi" adlı kitabın yazarı Ka- tolik Manuel Galvez, tangoyu şoyle tanımlıyor: "Cinsel cekici, aşağılık, kiistah, bayağı, yapış yapış ve yumuşak. Kaskatı iiziintuden kerhane se>inci çıka- ran, Germen dilinde tutkular çagnştıran, serkeş bir yaşamın karanlık mahallelerde sıirten ca- ni gölgesi..." Yıl 1991. Bütün bu öfkeden saldırıdan ne kaldı geriye? Elbette tango. Tango, flörttür. Aşktır. Soka- ğın felsefesidir. Sokağın felsefesi çok tehlikelidir. Doktrinler ve dinler ve kurumlar ölur. Çünkü tango gibi aşk gibi ba- zı duygular, insanın ta kendisi- dir. Niçm "9k DÖKÜM" Küvet? Banyo kuvefi; * Maizemenin ideal kombinasyonunu sağlayan PİKDÖKÜM+EMA YE olmalıdır... Konhrlu, sağlom, estetik olmalıdır... 0 Sıhhi olmalıdir... • Dayanıklı, uzun ömürlü olmalıdır... 0 Gürijlfv kaynağı olmamalıdır... Nitin "ODÖKSAN" Küvet? Odöksan Pik Döküm Küvet; 0 Ustön pik dökum teknolojisi ile üretilmektedir. 0 Özel emaye ile kaplıdır... 0 Paslanmaz, korozyono dayamklıdır... 0 Isıyı uzun su're muhafaza eder, sağlıklıdır... 0 Sesyapmaz, çevrenizdekileri rahatsız etmez.. 0 Doğayı kirletmez, tekrar Ulanılabilir, çevre dostudur... 0 Çeşitli renk ve boyutlardadır... 0 Türkiye sathıno yayılmif bütün Elmor bayilehnde satifa sunulmaktadır... 0 Avrupa'nın en büyük pik döküm küvet ureticisi ODÖKSAN A.Ş. tarafmdan, yılda 150.000 odet üretilmektedir. Genel Dogıtım ELMOR Tesısot Molzemesı Ticoret A Ş ELMOR ve ODOKSAN, ELGINKAN TOPLULUĞU kurulujlorıdır Pik Döküm Küvet Bati'den Ressamlık dede mesleğî Endonezya'yı oluşturan adalardan Bali'de, hemen hemen her köşede ressamlara "sangging" rastlanıyor. Erkek ressamlar çoğunlukta. Sangginglerin çalışma biçimi Batılı ressamlardan farklı. Yere oturarak ve bağdaş kurarak resim yapan ressamlar, dede mesleğini sürdürüyorlar. MUMTAZ ARIKAN BALİ — Efsaneye göre Bali'- de tum canhlarla birlikte insan- lar da yaratıldığında, pek farklı özellikleri yokmuş. Uzakdoğu 1 da Endonezya'yı oluşturan ada- lardan biri olan Bali'de Tanrılar bu çırılçıplak yaratıklara bakıp acımış ve onları üstün kılmak için sanatı oğretmeye karar ver- mişler. Her biri değişik bir sa- nat oğretmiş. Örneğin, tanrı Cit- ra Kara da Balili insanlara resim yapmayı öğretmek ıstemiş. Res- samlara 'Sangging" denmiş. Bunlar, Kamasan köyünde otur- maktaymış. Oldukça sti'ize (!) bir tarzda, Hindu dininin ünlu Ramayana ve Mahabharata öy- külerini resimleyerek işe koyul- muşlar. Bu teknik çok tutulmuş ve adına, köylerinden ötüru, "Kamasan" denmiş. Bugun, sa- yıları yüzu aşan sayıda ressam, Kamasan'da yaşıyor, ulu dede- lerinin mesleğini surdüruyor. Bali Adası'nda sanat, yalnız- ca Kamasan köyüne has bir ol- gu değil. Gördüğüm her köşesi- ne sinmişti âdeta. Gencinden yaşlısma, çok sayıda insan sa- natla uğraşıyordu. Ortaya çıka- nlan işler, şaşırtıcı bir ince zevk ve yeteneğin urünüydü. Doğal olarak, bir sanat geleneğini dü- şündürmekteydi. Pat diye bir günden diğerine geçerken orta- ya çıkmamıştı herhalde.. Bali'nin sanat geçmişi, çok es- ki devirlerdeki tapınak ve saray dekorasyonlarına dayanıyor. Hindu tapınaklannda ve krali- yet saraylarının çevresinde ku- meleşen sanatçılar; resimden tahta oymacılığına, taş heykel- ciliğine, ipek dokumacıhğına de- ğin geniş bir yelpaze içinde ça- lışır ve korunurlarmış. Çunku sanat, tanrılar ve soyluları çok memnun etmekteymiş. Teknoloji çağı olan 20. yüzyıl, Bali sanatını da etkilemeicte ge- cikmemiş. Özellikle iletişim ca- navarı olan televizyon, sanata yeni tarz ve tekniklerin aşılan- masını çabuklaştırmış. Gelişen turizmle de sanat iki olçüte go- re biçimlenmeye koyulmuş; Yerlı halk ve turistler için yapılan sa- nat... Şimdi mağazalarda, sanat galerilerinde gorulen yapıtlar, genellikle çok satılan orneklere göre üretiliyor. Ama bunların yanı sıra, doğrudan satış amacı güdulmemiş özgun işler de bu- lunuyor. Bali'de resim sanatı, gelenek- sel, naif (çocuksu), klasik ve modern (soyut vb.) gibi değişik tarzlarda surdurulüyor. Bunlara grafik resimler de eklenebilir. Erkek ressamlar çoğunlukta. Ama kadınlar da yok değil. Bir köyde, tamamen kadınlardan kurulu bir grup ressamı çalışır- ken gormüştum. Genellikle ça- lışma yöntemlerı Batılı ressam- lardan farklı. Yere oturarak ve- ya bağdaş kurarak resim yapı- yorlar. Tuvali kucaklarına ahyor ya da yere koyuyorlar. Sehpa pek gormedim. Geleneksel ve naif tarzda çahşanlar son dere- ce ayrıntılı desenler çizip boyu- yor. Çe%resi açık avlularda, ha- sır uzerinde oturuyorlar ve he- men hemen doğanın içinde ça- lışıyorlar. Tam bir renk ve biçim cümbüşü içinde Ressamlarıyla unlu bir köy olan Ubud, dev banyan ağaçları ve maymunla- rıyla ilgi çeken bir ormanın he- men kuzeyinde bulunuyor. Ben- ce bu güzellik içinde sanatçı ol- mayanı döverler! Özellikle taş oymacıhğı ve heykelcilik yapılan Batu Bulan, Denpasar-Ubud yolu ustünde bir köy. Soylu savaşçıların, kor- kunç dişli zebanilerin ve çeşitli hayvanların rölyefleri, boy boy taş heykelleri göz alıyor. Bali'yi sembolize edecek bir- kaç şey say deseniz, mutlaka ağaç oymacılığını söylerdim. Daha iyi örneğini başka yerde gormedim. Büyük bir sabır ve sanaf zevkiyle, olağanustü şey- ler yapıyorlar. En önemli ağaç oymacılık merkezi Mas köyu. Orada gezdiğim Ida Bagus Ti- lem adlı atölye ve sanat galeri- sinde ağzım bir kanş açık kaldı doğrusu. Bambu, gül, tik, abo- noz gibi birçok ağacın kullanıl- dığı merkezde, gerçekleştirilen heykeller, heykelcikler, masklar veya rölyefler kaliteye göre de- ğişen fiyatlar taşıyordu. Bazen üç-dört bin dolara satılan par- çalara bile rastlıyordom. Özellikle turistlerin ilgisini çektiği için yapıldığını sandığım çiftleşen hayvan heykelleri kıs kıs gülüşlere yol açmaktaydı. Balili sanatçılann uğraş dal- ları bu kadarla bitmiyor. Gümüş işleri, dokumacılık, kumaş de- senleri ve altı çizilerek belirtil- mesi gereken batik boyama ürünleri, yalnızca bazıları.. 7 Ressamlar Bali'de ulu dedelerinin mesleğini sürdürüyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear