18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 19 ARALIK 1991 BURASI TÜRKÎYE HALUK ŞAHİN Polis Radyosu Niçin Dinleniyor?Yeni hükümetin hazıriamayı söz verdiği radyo-televizyon yasası merakla bekleniyor. Merakın da ötesinde bir geri- lim söz konusu aslında: Özellikle bu alana girmeye ha- zırlananlar bir sonraki adımlarını atabilmek için yeni dü- zenin nirengi noktalannın belli olmasını bekliyorlar. Hükümet programı değişim konusunda kesin bir vaat- te bulunmakla birlikte, yeni düzen hakkında fazla bir ipu- cu vermiyordu. Şöyle deniyordu: "Halkımıza gerçekleri yansıtan ve doğru haber alma olanağı sağlayan tarafsız bir devlet radyo-televizyonu mut- laka sağlanacak ve özel televizyon ve radyo istasyonları- nın da kurulmasına olanak veren hukuksal ortam hazır- lanacaktır." Demek ki devlete ait ve özel radyo-televizyon istasyon- larının yanyana bulunacağı "ikili" bir sisteme geçmemiz söz konusu. Ama nasıl bir ikili sistem? Nasıl bir devlet radyo- televizyonu, nasıl bir özel yayıncılık düzeni? Henüz fazla bir şey bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey devlet radyo-televizyonunun "tarafsız" olacağı. Ama özerklikten söz eden yok. Niçin acaba? Daha nice sorular geliyor akla... Radyo-televizyon yayınları hepimizi yakından ilgilendir- diğine göre, bu konuları yaygın olarak tartışmalı, ülkenin çok değerli elektromanyetik kaynaklarının beceriksiz bü- rokratların, ilkesiz tüccarların ve yerli-yabancı tekellerin keyfine bırakılmaması için çaba göstermeliyiz. • • • Sanırım, bu arada kendimizi şu "büyüklük" fetişinden kurtarmamız gerekiyor. E.F. Schumacher'in "Küçük güzeldir" ilkesini ufak ufak yayıncılık alanına da sokma- mızın zamanı geldi. Radyo-televizyon yayıncılığma soyunanlardan kiminle konuşsam, bakıyorum hep TRT ölçülerinde düşünüyor- lar. Yapılan trilyonluk hesaplar bu türden beklentilere da- yanıyor. Gözleri hırs bürümüş: iki kanal, günde 24 saat yayın, tüm ülkeyi içine alan kapsama alanı... Oysa iletişim teknolojilerindeki gelişmeler yayıncılık ko- nusunda küçük düşünmeyi her zamankinden daha müm- kün ve mantıklı kılıyor. Yerel iletişim ihtiyaçlarına cevap veren, ama belirli programlar için ulusal ya da uluslararası ağlarla birteşen küçük istas- yonların dönemindeyiz. Biz- de niçin böyle olmasın? Aynı büyükçü kafa, kamu televizyonu konusundaki dü- şünceleri de etkilemekte. As- lında TRT'ye kamu yayıncılı- ğı alanında da yerel rakipler gerek: Üniversiteler, beledi- yeler, polis gibi... özel istasyonların da dev tröstlerin elinde bulunması şart değil: küçük düşünmesi- ni bilmek kaydıyla, kent tele- vizyonlarının ve hatta semt televizyonlarının bile kendi kendilerini finanse edebile- cekleri bir düzen kurulabilir. Dışarıda örnekleri bol bol var. Hükümet programı "ger- çekleri yansıtan ve doğru ha- ber alma olanağı sağlayan ta- rafsız bir devlet radyo- televizyonu" diyor. Niçin "radyoları ve televizyonları" demiyor? Bu amaç birbiriyle yarışan kamu kurumları tara- fından daha iyi gerçekleştiri- lemez mi? Kamu alanında da tekelci düşünceden kendimizi kur- tarmak zorundayız. • • • İzninizle biraz bolücülük yapmak istiyorum: Ben ol- sam, işe TRT'yi bölmekle başlardım. Önce TRT'nin üç kanalını özel kesime ya da di- ğer kamu kurumlarına aktar- dıktan sonra geriye kalan iki kanalı da ayn ve özerk iki ka- mu yayın kuruluşunun eline verirdim. Dahası, radyoyu da mutlaka televizyondan ayırır; sürekli ihmal edilen öksüz çocukluktan kurtarıp, özerk ve bağımsız kjrumlar elinde kendi kişilığim bir kez daha kanıtlamasını sağlardım. işte o zaman çağdaş bir iletişim ortamına doğru bü- yük bir adım atmış olurduk. Yayıncılıkta başarıy büyük- lükle ölçenlere ufak bir anım- satma: Yeni yapılan bir araş- tırma, radyo istasyoniarı ara- sında Polis Radycsu'nun açık farkla birinci olduğunu ortaya koymus. Üç beş kişiye yayn yapan Polis Radyosu nasıl ouyor da koskoca TRT'rin dörtistasyo- nunu bu kadar geride bıraka- biliyor? Bu bulguyj haxımızın zevksizliğiyle sçıklarraya kal- kanlar çıkacattır, biiyorum. Ben ise "O ka<ar bast değil" diyorum. Hele bir dLJsünelin. Bak Poştacı Geliyor: YOK, FTT ve Özerkük YÖK, Türkiye'nin birlik ve beraberliğini soğuk savaş koşullan içinde koruyacağız diye üretilen korporatist çözümlerden bir tanesidir. YÖK'ün kuruluşundaki amaç bilimsel değil. siyasidir. Prof. Dr. ERSİN KALAYCIOĞLU Boğaziçi Ünivershesi İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi % ket etmek zorunda da değillerdir. YÖK'ün kabul etmediği bir görüşü, kaynağı ne olursa olsun yaymak hukuki zorunluluğu bulunma- maktadır. Aynça bilimsel etik de böyle bir zorunluluğu YÖKün sırtına yüklememiştir. Cumhuriyet gazetesinde 3 aralık salı günü "Lygarlık korkusu" diye bir manşet yayım- landı. Bu manşet ve onun altındaki haberde konu edilen, Sayın Server Tanilli tarafından yazılmış bir kitabın derslerde okutulmasını yasaklayan bir YÖK karannın üniversitelen- Özerklik, bir kurumun başka hiçbir kuruma cı, "Biz YUK. olarak tek öır kitap yasaklama- dık... Bizım üzerimizdeki kuruluşların tali- matlan olmuştur. Bizim yaptığımız'"postane' göreviydi. Gelen emirleri üniversitelere iletir- dik" buyuruyorlar. (Cumhuriyet, 3 Aralık 1991: 19). Başka yasaklanan kitaplar olup ol- madığı sorulduğunda ise "...üniversitelerimiz özerktir. Kendilen yasaklamışsa bilemeyiz" diyorlar. Bu ilginç açıklamalann Türk üniversite tari- hinde özel bir konumu olacağını söylemek her- halde gereksizdir. Ancak şecaat arz ederken sirkatin söylemenin daha iyi bir örneğini bula- mayacağımız için bu konuyu bir kere daha vurgulamak istiyoruz. Anlaşılan Sayın Doğramacı, TC Posta Telg- raf Telefon jdaresi'nin yeterince etkin çalışa- madığı ve üniversite adreslerine posta sevkı- yatı ve dağıtımı yapamadığı kanısındadır. Doğramacı ve postacılık YÖK'ün kuruluş nedeninin devletin üst ku- ruluşlarının postasını üniversitelere sevki ol- madığı 1982 Anayasası'nda açıkça belirtilmiş- tir. Kötü bir Türkçe ile kaleme alınmış olan 1982 Anayaşası'nın 131. maddesini doğru an- lıyorsak. YÖK'ün görevleri arasında "postacı- lık" yoktur! Yasa koyucu YÖK'e üniversite- lerde eğitim-öğretim ve bilimsel faaliyetleri "yönlendirmek" ve öğretimi "planlamak. dü- zenlemek, yönetmek, denetlemek" yetki ve so- rumluluklarını vernjiştir. YÖK'ün, bunların dışında hiçbir zorunluluk ve yükümlülüğü de buiunmamaktadır. Üstelik, Sayın Doğra- macı'nın sık sık belirttiği gibi YÖK ve üniversi- telerimiz dünyanın en özerk kurumları ise bir başka yerden aldıklan "talimata" göre hare- rumsal normlan, değerleri ve kurallan ile karar alabilme ve uygulayabilme yetkinliğini ifade eder. Sayın Doğramacı'nin belirttiği gibi YÖK •"talimat" ile hareket eden bir kurumsa. özerk değildir! Sayın YÖK Başkanı bu kurumun ta- limatla mı, yoksa özerk olarak mı, (yani yal- nızca yasalara, yönetmeliklerine ve kendi iç kural ve normlanna göre mi) hareket ettiği so- rununa bir açıklık getirmelidir. "Biz ne yapalım, talimat geldi; biz de posta- ladık!" demekle özerk bir akademik kurul "Kitap yasaklamayı" mazur gösteremez. Kitaplan kim yasaklar? Anayasamızın 26. maddesi ve devletimizin taraf okiuğu Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi ve Paris Şartı düşüncenin yayıl- masının üzgür olduğunu vurgulamaktadır. Aynca. üniversitelerde okutulacak kitaplan yasaklamak akademisyene (öğretim üyesine) olan güvenin ne kadar az olduğunun da bir gös- tergesidir. Akademisyen uygarlık tarihi okutmak konusunda ehil değilse, o dersi veremez. Eğer ehilse, bu derste ne okutulacağını bilir. Onun hiç- bir kaynaktan talimat almasına gerek yoktur. Üstelik talimat verilerek bazı fıkirlerin yayılma- sının engelleneceği sanılıyorsa, bu da akademis- yenin ussal (akli) yeteneklerini çok hafife almak anlamını taşır. Her akademisyen dersin konusu- na uygun gördüğü fıkri sınıfta öğrencilerine an- latabilir. bilimsel bir eleştirisi yapılaFak örneğin Ta- nilli'nin kitabındaki fikirlerin savunulması mümkün değil rnidir? Eğer amaçlanan fikirle- rin engellenmesi ise hiçbir yasak fıkir engelle- yemez. Öyle olsa. 1980'lerin Sovyetler Birliği'- nde yeni fıkirlerin ortaya çıkması mümkün olamazdı. Acaba "'özerk" YÖK ve üniversite idareleri Milli Güvenlik Kurulu sekretary asına kitap ya- saklamanın derde deva olmadığını, akademis- yenlere güvenmek gerektiğini, onlann da va- tanperver olduklannı, şüphelı şahıs muamele- sine layık olmadıklannı anlatmak zahmetinde bulunsalardı. bilime ve vatana daha fazla hiz- met etmiş olmazlar mıydı? Kaldı ki YÖK'ün böyle davranmasını yasası ve bilimsel etik de teşvik etmektedir. Oysa, bu- nun yerine postacılık tercih edilmiştir. YÖK'ün tercihi: "Terbiye" PARİSTEN SELÇUK DEMİREL YpK. özerk bir akademik kurumdan bekle- nebilecelrkurum normlannı, özellikle bilimsel faaliyetin gerektirdiği düşünce özgürlüğü or- tamını korumak ve yerleştirmek görevini, bu kitap yasaklama olayında da ihmal etmek gaf- letinde bulunmuştur. Üstelik Sayın YÖK Baş- kanı bunu defaten yaptıklarını da yukanda Kaldı ki, YÖK'ün veya başka bir merciin zikredilen alıntıda ima etmeictedir. öngördüğü kitap okutulurken bunun etraflı ve Bu örnek de YÖK'ün bılımsellik ve yüksek öğrenimi yaymaktan çok, bazı devlet kurunrf- lannın talımatlannagöre üniversiteleri "terbi- ye etmek" için kurulduğu ve çalıştığına işaret eder. YÖK, Türkiye'nin birlik ve beraberliğini soğuk savaş koşullan içinde koruyacağız diye üretilen korporatist çözümlerden bir tanesi- dir. YÖK'ün kuruluşundaki amaç bilimsel değil siyasidir. YÖK bir siyasal denetim meka- nizması olarak kurulmuş ve çalışmıştır. En temel amacı "siyaseten doğru" olarak kabul edilenlerin üniversitelerde öğretilmesini ve ya- yılmasını temin etmek ve "siyaseten arzu edi- len türde bilim" üretmektir. Bu yolla üniversite gençliğımizin "siyaseten mahzurlu görülen fi- kirlerden konınmasf'nın gerçekleşeceği düşü- nülmüştür. 1980'lerin sonunda soğuk savaş bitmiştir. Bu sayede, daha önce "dağda, karda katur ku- tur yürüyenler" olarak bahsedilebilen vatan- daşl'ara. devletin en yetkili ağızlanndan Kiirt denilmeye ve "Vara, vara" diye hitap edilmeye başlanmış. Alevilerin Diyanet Işleri Başkanlığı bünyesine kabulii tartışılmaya açılmış, kısaca dünya değişmis, Türkiye değişmiştir. Ancak yi- ne de YÖK, çağdaş dünyada yaşamını sUrdüren bir dinazor gibi varuğını devam ettinnektedir. Üniversite öğretim üyelerini ve öğrencilerini so- ğuk savaş zihniyetine göre on yû terbiye eden böyle bir kuruma hâlâ gerek var mıdır? Soml- ması gereken soru bizce budur! İNCİL'İ HİÇOKUGÜNU2MU? İSA MESİH'in *ânhsel 'aşamı ve Öğretişsri Hakkı-da Bilgi Edmntak isterşnız Bize 'azınız KitaolarımK UCRETSIZ ! P.K.:1"2(C j Ûskûdar ktanbıl Ormandayûriiyüsyapmak taksitleriçin kosusturmaktan herzamandahaiyidir. Kiralar, taksitler, senetler... Düşünün bir kez, her ay bu Ödemeleri yapmak için, ne kadar zaman harcadığınızı düşünün. • Halkbank şimdi, yepyeni bir hizmetle, size zamanınızı armağan ediyor. Otomatik Ödeme Sistemi Gelin bir Halkbank Şubesine, açın hesabınızı, verin ödeme talimatlarınızı, zamanınız size kalsın. Bu ödemelere ayıracağınız süre içinde. mutlaka yapacağınız daha iyi bir iş vardır. Ormanda yüriiyüş yapmak, bunlardan yalnızca biri... c a HALKBANK TÜRKİYE HALK BANKASI a n a . û r e t e n e k a v n a k . FÜRUZAN HUSREV TOKİN Yunus Emre'ye Hümanist Denemez Moğoilar ile 1243 yılında Köse Dağı'nda yapılan savaşta Sel- çuklu ordusu bozguna uğradı. Moğol istilasının başlamasıyla Anadolu'da siyasal güven kalmadı Ekonomik ve sosyal düzen tümüyle bozuldu. Moğoilar, Anadolu'yu sömürmeye başladılar. Bu arada Babaîlik ayaklanması, devlet otoritesini sarstı. 13'üncü yüzyılda Anadolu'da özellikle Konya'da Iran edebiya- tının etkisi sûrerken, öte yandan ulusal dil ve edebiyat gelışmek- teydı. Bu yüzyılda, Anadolu'da tasavvuf edebiyatıtökleşmişdu- rumdaydı. Eskişehir'in iklimi serttir; kışları sürekli soğuk, yazları ise sı- caktır. Esklsertir'e bağlı Sivrihisar denilen yer de «yrtı koş'ullar içindeydi. Yunus Emre, bu iklim koşullan içinde Sanköy'de dün- yaya geldi. Köyün hayvanlarını güttü, çobanlık yaptı. Fakat bu iş onu tatmin etmiyordu. İçinde okumak, öğrenmek aşkı vardı. O dönemlerde camiier ve mescitler, birer eğitim ve öğrenim yer- leriydi. Yunus Emre de camiye ve mescite girti. Selçuklular döneminde Kbnya, eğitim ve kültür alanında ge- lişmiş bir kentti. Özellikle medreseleriyle ünlüydü. Bu medre- seler, eski dönemlerin birer üniversitesi niteliğindeydiler. Müder- risler de öğretim görevlileriydiler. Bu medreselerde dönemin iteri gelen bilginleri ders verirlerdi. Mevtâna Ce/â/eddin, Muhiddm Ara- bî, Sadreddin Könev/gibi sofiler Konya medreselerinde ders ver- mişlerdir. Yunus Emre, bir gün yollara düştü ve Konya'ya gitti. Burada Karatay medresesine girdi. Büyük bir aşkla okudu, birçok bikjt- ler edindi. Belki de Sadreddin Konevf'den ders almıştır. Çünkü, şiirlerinde onun bilgileri doğrultusunda örnekler vardı. Şlirlerin- de Vahöet-i Vûcut felsefesinden söz etmektedir. Yunus Emre, "ümmî", yani cahil değildi. Medresede iyi bir eğitim ve öğrenim gormüştü. Mevlâna'nın şiirlerinı Türkçeye çevirecek kadar gü- zel Farsça biliyordu. Şirazlı şair Sadi'nin şiirlerini Türkçeye çe- virecek kadar Arapça biliyordu. Hece vezni kadar aruzu da ba- şarıy1a kullanan bir şaire ümmî denilir mi? Yunus Emre, Konya'da Suttan Veled ile tanıştı, arkadaş oldu. Ve onun aracılığıyla Mevlâna ile tanışınca, Mevtâna'ya karşı bü- yük bir hayranlık ve saygı duydu. Mevlâna'nın toplantılarına ka- tıldı. Ondan ışık aldı ve aydınlandı. Ne diyor Yunus Emre: "Mev- lâna bize baktıöı za- „ _ , , . . . . . Yunus Emre'nin şiıriennde geçen, "Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz" ya da "Ben gehnedim dava için, benim işim sevgi için" dizelerini ele alarak onu tasavvufa hümanist görüşünü getiren büyük düşünür olarak göstermeye çalışıyoriar. mandan beri onun mü- barekbakışı, gönlümüz aynası olmuştur" Bir zaman geldi ki, Yunus Emre'nin yüreği- ne bir ateş düştü. İlk kı- vılcım Mevlâna'dan gel- di. Toplantılar, sohbet- ler, edindiği bilgiler Yu- nus Emre'yi tatmin ede- mez oldu. Mevlâna ve onun çevresindekiler ayncalıklı (aristokrat) bir sınıfı temsil ediyortardı. Oysa Yunus Emre bir halk çocuğu idi ve bu ayncalıklı insanlar ile uyuşamadı. Bütün öğrendiklerini bir tarafa bıraktı. Öğrendikleri hep akıl bilgisi idi. Aklın ötesinde başka bir dünya vardı, bunu biliyordu. Mânevî bir dünyaya, iç dünyasına varmak istiyordu. Bir uyarıcı- ya varmadan, ona bağlanmadan maksada vanlamayacağını an- ladı. Yine yollara düştü. Duydu kı, Sakarya yöresinde büyük bir mânevî değer kazanmış ünlü bir eren varmış; vardı Taptuk Ba- oa'nın yanına, el öptü, diz çöktü. Onun yanında yıllarca çile dol- durdu. Taptuk Emre'nin uyarılarıyla gönül gözü açıldı. Mânevî olgunluğa erişti. Taptuk Emre'nin yanına çiğ olarak gitti ve pisti. Yunus Emre'nin şiirleri Allah sevgisine dayanır. Allah sevgi- siyle ilâhî aşkın huzuruna kavuşmuştur. Yunus Emre, tasavvuf anlayışının ilkelerine bağlanmış, sofi ya- şamı bütün deneyleriyle, bütün evreleriyle yaşamıştır. Yunus Emre, Anadolu'da gelişen Türk dilinin kurucusu olmuş- tur. Türkçe şiirler yazarak halkın konuştuğu dil ile şiirlerini ge- liştirerek Farsçaya ve Arapçaya karşı bir tepki göstermiştir. Yunus Emre'nin gerçek şiir gücü, işlediği konutarda, şiirleri- nin anlatımında kendisini gösterir Şiirleri, lirik ve didaktik olmak üzere ikiye ayrılır. Lirik şiirleri, saf şiirin en güzel örnekleridir. Di- daktik şiirleri ise, şairlik gücünün örnekleridir. Yunus Emre'nin şiirdeki başansı, düşüncelerini, öğütlerini, görüşlerini yalın bir anlatımla belirtmiş olmasıdır. Duygulannı yapmacıktan uzak, için- den geldiği gibi söylemiştir. Yunus Emre'nin asıl yapıtı "D/va/)"dır. (Devlet işlerinin görül- düğû yere Divan denildiği gibi, bir şairin şiirlerini topladığı kita- ba da Divan denir). Bazı yazarlarımız, Yunus Emre'yi "hümanist şair" olarak ni- telendirmektedirler. Oysa Yunus Emre'nin hümanizm ile hiçbir ilgisi yoktur. Yunus Emre'nin şiirlerinde geçen, "Sevelim, sevilelim, dün- ya kimseye Kalmaz" ya da "Ben gelmedim dava için, benim işim sevgi için" dizelerini ele alarak onu tasavvufa hümanist görü- şünü getiren büyük düşünür olarak göstermeye çalışıyoriar. Yu- nus Emre'de hümanizm görenler, bu terimi "humanitaire" söz- cüğü ile karıştırıyorlar. Bu terim, insan sevgisi, insanları sevmek anlamına gelir ki, tasavvufla ilgisi yoktur. Tümüyle akılcı bir akım- dır. Bu bakımdan Yunus Emre'ye hümanist denemez.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear