18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 15 ARALIK 1991 DUŞIŞLERI BÜETENİ NAZLI ERAY 'Gündüz Külahlı, Gece Silahir,MemurD Sevgili okurlanm, bu hafta sütunumasizler için bir devlet me- murunuçağırdım. Devlet memuru Dırayet Bey şimdi karşımda oturuyor. Hepimizin yakından tanıdığı, yaşamın aşındırdığı, avurtlannahafıfbirgölgedüşmüş;bildiğinizbirmernurvatan- daş işte. 'Sayın Dirayet Bey, sütunuma hoşgeldınız. Nasılsınız?' 'Hoşbuldukefendim.Pekıyideğılım Bunalıyorum.Çokbu- nalıyorum. Yanı sıze anlatamam nasıl bunaldığımı.' Tahmin edebilıyorum Dırayel Bey Mali konulardan dolayı bu- nalımınız herhalde.' 'Efendim, tam üstünebastıntz. Paradan bunaiıyorum. Bupa- ra mahvedecek beni!' 'Vah vah Dirayet Bey. Parasızlık değil mi?' 'Hayır efendim, tam tersi. Para bolluğu bunalttı beni. Fazla- sı da fazlaymış, ne bıleyim? Para içinde yüzüyorum. Elimi ne- reye atsam para akıyor.Adetabir para yağmuru.lnanınbıktım. Paradan bıktım. Tüm çevremdeki bolluğu, varlığı ve dünya ma- lını bir kenara itip, Hindistan'da tevekküle çekilmeyi düşü- nüyorum.' Şaşırmıştım. 'Aman Dirayet Bey, siz Devtet Su İşleri'ndeçahşmıyor musu- nuz? Bağışlayın, yanılıyormuyum yoksa? Hayır, bir an Baronde Roschild ile konuşuyorum sandım. Yanılıyorsam düzeltın efen- dim.' _ _ _ _ _ _ ^ ^ _ ^ ^ ^ _ ^ ^ ^ ^ _ Devlet memuru Dirayet Bey şimdi karşımda oturuyor. Hepimizin yakından tanıdığı, yaşamın aşındırdığı, avurtlanna hafifbirgölgedüşmüş; bildiğiniz bir memur vatandaş işte. 'Doğru,' dedi Dira- yet Bey. Devlet Su İş- leri'nde çalışıyorum. Ama benim bu anlat- tıklarımınoraylabiril- gisiyokki.' 'Nasıl yani efen- dim, anlayamadım. Bu para bolluğu... Si- zi böylesine bunal- tan...' 'Efendim', dedı Di- rayet Bey. 'Yaşamımın ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ _ ^ ^ ^ ^ ^ _ başka bir yönünden sözettım sıze. Bu para bolluğu, bengeceyatağımayatıpda, uy- kuyadalıncabaşlıyor. llkyıllardaçokiyıydi.Hoşumagıdiyordu rûyamdagördüğüm paralar. Benım olan paralar Yıllar yılı rüya- da paraları göre göre pek tabii işlerimi ilerlettım. Yanı yaşamı- mın bu uykudageçen zengin bölümünü değerlendirdim. Evle- rim var, konak aldım, son model arabalar; uşakvar, aşçı var, dos- tum var; yanş atlarım var, teknem var; geçen gün de birözel uçak aldım. Yani aklınızanegelirse var. Değerlendirdim rüyalarımı. Ne bileyim, şımdi aklıma gelenlerı sayıyorum; seçkin bir anti- kakoleksıyonum var, tablotoplarım, altın kürdanladişımi karış- tırırım; şarap mahzenim var, güneyde ufak bir adasatın aldım, Bodrum'da 2 vılla, Boğaz'da yalı. Çamlıca'da köşk... Anamur'da bırmıktartoprak,Göztepe'dekooperatıf hıssesı; karımı kırama- dım, Etıler'de yuzme havuzlu mustakil ev, hisse senetleri... De- ğerlı taş koleksıyonları; Sebinkarahısar'da karımın üstüne ya- pılmış 100 mılyon değerinde ev.' 'Aman Dirayet Bey, sanki mal beyan ediyorsunuz...' 'Bırakın açılayım, rahatlıyorum.' 'Anlattıklarınız müthış Dirayet Beyciğim. İnsanın inanası gel- miyor. Çift hayat yaşıyorsunuz sanki!' 'Evet, öyle sayılır. İsviçre'de kayak, Monte Carlo'da rulet, Pa- ris'te gece hayatı... Yıllarca yaşadım bunları rüyamda. Bolluk ki ne bolluk. Ama inanın, insan paradan da bıkıyor işte. Her şe- yim var. Bunalıyorum şimdı. Hepsınden kurtulmak istiyorum. Hindistan'agideceğim. Hint Fakiri hayatı yaşayacağım. Dünya malısıktı beni.' 'Bağışlayın Dirayet Bey, alınmayın ama bunlar hep zengin "rüyalar". Mutlubırkulsunuzki.böylerüyadaparayadoymuş- sunuz. Ama, "Hint Fakırı olayım" diyorsunuz; parasız, pulsuz, (Arkası 19. Sayfada) Romadan Tüm tanrüaryrtapınağıPantheon'un evsahipliğini yapan 3 evsizden biri Alfonso. Iki büklüm gezen 70 yaşlanndaki Maria ise gül satmayı yeğliyor. Bir çıkın yaptığı eşyalarını yanmdan hiç ayırnuyor. NtLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — Alfonson, her sabah Pant- heon'un tam karşısındaki hamburgerci- nin iskemlelerinden birini çekiyor ve gü- neşlenmeye koyuluyor. Aklına eserse ya- nından geçerken para veren hanımlann elini opüyor ya da yere düşup bayılana dek içiyor. Pantheon'un evsahipliğini yapan 3 ev- sizden biri Alfonso. Iki buklüm gezen 70 yaşlanndaki Maria ise gul satmayı yeğ- liyor. Bir çıkın yaptığı eşyalarını yanın- dan hiç ayırmıyor ve elinde hep sabah- lan halden aldığı bir demet goncayla ge- ziyor, ama goncalar hiç açmıyor ve aç- madan soluyorlar. Roma tmparatorluğu döneminde yapıldığı günkü gibi kalan 2000 >illık Pantheon'un sütunları arasın- da bir de Türk dolaşıyor. 'TSm tannla- nn tapınagı" sayılan bu mabedi kendi- ne mekân seçen evsizier arasına onun da yakın zamanlarda katıldığı anlaşüıyor. Sohbeti biraz koyultunca, "Bir Türk ta- oıdığıma çok sevindim. Göriışelim" di- yor. Pantheon, yalnız evsizlerin cenneti de- ğil ashnda. Mükemmel kubbesiyle Ro- ma sanatımn şaheseri sayılan mabet ve önündeki yaklaşık 700 metre karelik meydan Rorna'da turistlerin, ressamla- nn, seyyar şarkıcılann, gençlerin en sev- diği buluşma yerini oluşturuyor. Bir meydandan çok, bir salonu andıran ala- nın tam ortasında dikilitaşlı bir çeşme duruyor. Navona, Minerva, Ispanyol merdivenleri gibi Roma'nın en görkem- li meydanlanna Mısır'dan getirdikleri di- kilitaşlan diken eski Romahların bir güç ve "phalüc" sembolü olarak gördükleri bu anıttan çok hoşlandıklan anlaşıhyor. Her dikilitaşın etrafında da mutlaka son- radan eklenen bir barok çeşme göze çar- pıyor. Pantheon'daki dikilitaş da bu ku- rala uyuyor ve taşın etrafındaki çeşme si- yasi gösterilere, seçim soylevlerine ve so- kak konserlerine sahne oluyor. Rehber- leri etrafında toplaşıp, arada bir mola ve- ren turistler çoğu kez burada uzun uzun durup Pantheon'u inceliyorlar. Meydanı çevreleyen pembe, şeftali, sa- n, bej renkli bitişik düzen evlerin önün- de de uç büyük teras kahvesi bulunuyor. Kıyasıya rekabete rağmen her zaman do- lu olan bu kahveler, yahıız yağmurlu gunlerde masalarmı içeri ahyorlar. Çün- kü Izmir gibi yumuşak bir iklime sahip • olan Roma'da, şubat ayında bile paltoyla dışanda yemek yenebiliyor. 1913 yılından beri hizmet veren "Bar Deila Rotonda" lcahvesinin duvarlannda asılı duran sa- rarmış siyah-beyaz fotoğraflar, bir za- manlar tramvaylann geçtiği meydanın Pantheon yalnız evsizlerin cenneti değil. Mökemmel kubbesiyle Roma sanatımn şahaseri sayılan mabet ve önündeki yakla- şık 700 metrelik meydan Roma'da turistlerin, ressamlann, seyyar şarkıcılann, gençlerin buluşma yerini oluşturuyor. nostaljik yükünu yansıtıyor. Dışanda ka- pının Ozerinde de taşa kazılmış ilginç bir yazı göze çarpıyor: "Buenos Aires Belediyesi" diyor bu yazı. Kraliyet aile- sinin derin uykusunu bozmamak için meydanın yerlerini Arjantin ormanlann- dan gelen tahtayla kaplatnuştır. Yıl 1857, kraliyet ailesinin "uykusu" ile Panthe- on'da yatan Italyan krallan kastedüiyor. Ünlü ressam Rafael de burada krallarla birlikte yatıyor. Bir zamanlar ebedi istirahatgâhların- daki krallan ayak sesleriyle rahatsız et- mekten çekinen Romahlar, yılzyıhn ba- şında asfalt döşenen meydanda güçlu motosikletlerin ve vespaların çıkardığı gürultuden artık hiç rahatsız olmuyor- lar. Meydaru çepeçevre çeviren kentin ün- lu diskotek (Casanova) ve barları (Mas- sa, Hemıngway, Cornacchie) hafta sonu ve yaz gecelerinde buraya görülmemiş bir motosiklet trafiği çekiyor. Roma'nın her köşesinde olduğu gibi eskiyle yeninin yan yana iç içe yaşadığı meydanın en özgun örneklerinden biri- ni de Giuseppe Petrella oluşturuyor. 62 yaşındaki Giuseppe, meydana açılan "Via Della Rosetta" sokağmda, sokağın adını taşıyan kentin en pahalı balık lo- kantasının yanı başmda 6-7 metre kare- lik mınicik bir dükkânın içinde ayakka- bı tamirciliği yapıyor. Tek bir ampulün aydınlattığı tezgâhın üzerinde hiç maki- ne bulundurmuyor Giuseppe. Çunkü 1941'de amcasından devraldığı dükkâ- nında yalnız el emeği ve göz nuru kulla- nıyor. Bir zamanlar "Gina Lollobrigida" gibi artistlerin ısmarlama pabuçlannı ya- pan tamirci Giuseppe, hâlâ dükkânın vit- rininde bu eski 'yapıtlannı' sergiliyor. '50'li '60"h ltalyan neorealizm filmleri- nin karelerinden çıkmış gibi duran Pet- rella, Pantheon'un eski sükûnetini mum- la anyor, "ama" diyor "îtarya'nın yaşa- dıgı ekonomik mucize buraya da geldi. Çok degil '50lerin soouna dek bu mey- danda her sabah kent dışından gelen gündelikçi işçüer emeklerini pazara çı- kanriardı. Sabahlan meydana kazmalan ve kürekleriyle dolan işçilerle patronlar bir el sıkışmastndan başka bir raukave- le yapmazlardı..." 20 metre ilerdeki "Albergo Del Sole" ise o zamandan bu yana ulaşılan refahı sergiliyor. 1497'de "turistlere" kapıları- nı açan ve Roma'nın "en eski oteli" olan "Albergo Dd Sole" ıki kişilik odalan için gecede 1.5 milyon TL istiyor. 30'lardan bu yana buyukelçilerin, kardinallerin, sa- natçılann ve Simone de Beuvoir ile Sart- re'ın oteli olarak tanınan "Del Sole"nin yanı başmda Thomas Mann'ın evi bulu- nuyor. 20D metre daha ilerde 1500'lerden kaİma bir diğer evin ustündekı bir baş- ka tabela burada da Stendhal'ın yaşadı- ğını söylüyor. Goethe'nin "en sevdiğim meydan" diye anlattığı Pantheon, 700 metre karede Roma'nın büyüsunü özet- liyor. Lefkoşcfdan Kıbns'ta yalnızhk hüznüKıbrıs halkı, Türkiye dışındaki ülkelerle hiçbir alanda ilişki kuramama, sportif etkinlik bile yapamamanın üzüntüsünü yaşıyor. SEZER DURU LEFKOŞA — KKTC hükü- metinin davetlisi olarak 18 ya- bancı basın mensubu arkadaş- la birlikte Kuzey Kıbns'a dört günlük bir gezi yaptık. Masma- vi bir gökyüzü, pınl pınl bir gü- neş, tertemiz bir hava. tlk etki- lendiğuniz seyler bunlardı. Kıbns insanı okumuş, bilgili, kültürlü, medeni Sokaklarda rahat yürünüyor, trafik kuralla- nna herkes uyuyor. Lokanta, otel ve alışveriş merkezlerinde insana olağanüstü bir servis ve- riliyor. Fiyatlar normal. tki bin liraya içilen Türk kahvesi gerçek bir Türk kahvesi, küçük bir tepsi içinde ve yanında bir bardak su ile geliyor. Okka ve arşın birim- leri geçerli. Çarpık yapılaşma yok, yeni yapılan sosyal konut- lar iki katlı, bahçeli, insanca ve güzel. Savaştan bu yana olduk- ça toparlanmış görunüyorlar. Ama yalnızhkları, Türkiye dı- şındaki ülkelerle hiçbir alanda ilişki kuramama durumunda ol- malan, seyahat güçlUkleri, spor- tif etkinlikler bile yapamamala- n, insan haklan kurallannın bu biçimde çiğnenmesi onları üzüyor. Tanıdığım en ilginç kişi bir ki- tapçı oldu. Kemal Rüstem ve kardeşi. 1937 yüında kurulan ki- tabevinin savaştan önce Mago- sa, Limasol, Baf, Girne, Larna- ka'da birer, Lefkoşa'da ise iki şu- besi vanmş. Şimdi yalnız Lefko- şa'daki Saray Oteli karşısında yer alan Ana Kitabevi kalmış. Kemal Rustem Bey yakında Lef- koşa'da dört katlı bir kitabevi açacağiru, bunun Ortadoğu'nun en büyük kitap satış yeri olaca- ğmı söylüyor. Her konuda kitap bulunacakmış. Kemal Rüstem Bey ayrıca yıÜarca önce bir ya- yınevı de kurmuş. Kitaplan In- giltere'de bastınp orada ciltlet- tiği için son derece kaliteli. Dün- ya çapında yankı uyandıran Lord Kinross'un "Autürk" ad- h kitabı bu yayınevinin bir ürü- nü. Okur sayısının Kıbns'ta yük- sek olduğunu bir kitapçıdan duymak son zamanlarda aldı- ğım en iyi haber oldu. Stockhobnden Benli Cindy meydan okuyor Singer'in yeni teknolojik harikası, bilgisayarlı Ouantum la, dikiş daha kolay, daha çabuk, daha profesyonel...Ve çok zevkli... 1851 yılında Memtt Sınger tarafından gelıştınlen ılk dıkjş makınesınden bu >ana tam UO yıl geçtı Ve Sınge; 144 yıldıronculu^unu. lıderlığını surdurdu Yenılıklenn yaralıcısı oldu TeknobııdaımaSmgerıtaiıpettı Sıngerşımdıde Ouantum ile dıkış makınesı teknoloıısınde yeni bir sa>fa açtı Bilgisayarlı Ouantum varatıcı vonunuzu ortaya (ıkaracak Sız sadece duşunecek tasaflayacak ve ısteyeceksınız Gensını Ouaotum yapacak Daha zevklı daha çabuk. daha prcrfesyonel ve kolayca I İşte Ouantum un ûstun özellıklennden bazılan » Bılgısavarlı hafnalı LCD ekranlı • Sanayı tıpı mekıklı zıg-zag • 2IOdeğışıkmotıfvedesen • Pantolon paçatsı kol kenan dıkme ' • Bılgısayariı dokunmatıkgen dıkış • Baskı ayağı basınc, ayan • Orerekonarma dıkışı • Ozel teğel sokme aletı • Ozel etek baskı ayağı • Duzfun ve sen pıko • Kumaşı çevırmeden sağa sola ve ılen gen dıkış yapma • Hafıza duğmesı ile bırçok desen ve harfı an arda defalarca yapabılme • Makınedıkışehazııolmadığında hatayı gosleren ışıklı gostenje • Duğme fjenışlığıne gote otomatık ılık vapabılmek ıgn ozel ılık ayağı ve ılık levyesı • 1 değışik boy ve 2 ayn haıf karaktenyle vazı ışleme • Otomatik olarak kendl kendine iğneye Iplik takroa • Otomatik olarak kendl kendlne ıplik kesip temizleme • Kasnaksız 25 mm genışlığınde motıf yapabılme • Kumaşın ıpatmasınıofilemek ıçnoverlok dıkışı • Eiektronık pedallı veya pedalsız (ahştırma, dupdurma • Btlgısayarlı omek seçme duğmelen • Omek yonu değıştırme duğmesı • Sessız çalışma rahat ve kolay kullanım • Beyaz işte duzgun ve doujulu kolber sarma • Nakış. aplıke zınar dıkışı, termuar dıkışı yapma • Bilgisayarlı ıplik gergmhk ayan • Bilgisayarlı omek kûçultme duğmesı • Alından aydınlatma • Bilgisayarlı sıklık. seyıeklık ayan YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM — Köşebaş- lannı Cindy tutmuş durumda. Dimdik edasıyla, yan çıplak, meydan okuyor, nemi yan ya- nya donmuş kaldınmları arşın- layan Stockholm sakinlerine. Avam tabakasınm kaçınılmaz mağaza zinciri H-M'in Noel atağı Cindy'yi ayağimıza kadar getirdi. Nasıl olduysa oldu, yer- küresinin en masraflı modelle- rinden -evet, o- Cindy Craw- ford, kent merkezinin dört ya- nındaki reklam panolarında yan-kitsch giysilerle ve -bu mev- simde ne hikmetse- mayolarla boy gösteriverdi. Stockhokn'ün alımlı kızlan nafifçe hasetle ba- kıyorlar Cindy figürüne " N e işin var burada" der gibilerden. Oğlanlar ise galiba boyu iki metreyi bulan mayolu resmi odaya asmarun senaryolanyla meşgul. Kısacası Cindy, her kent gibi eski SSCB'nin nükleer ünlemli çökuşünün ürpertisini yaşayan Stockholm'ün itiraz edilmeyen H-M'in Noel alagı Cindy'yi ayağimıza kadar getirdi. provokatöru. Bence bu görüntulere Stock- holm'ün ihtiyacı yok. Mayolu, gülümseyen Cindy'leri çoğaltıp büyüterek savaşa hazırlanan, savaşan kentlere asmak gerek. Insanhğın tarihi hep bireyi doğrudan ilgilendirmeyen kış- kırtmalarla, o kışkırtmadan bu kışkırtmaya suruklenmekle do- lu. Kışkırııcısını seçenleriyse türlu çeşitli yakıştırmalar yağı- yor. Öyle anlaşıhyor ki milliyetçi- liğin haklısı, haksızı, her çeşidi insanlığm akülanması önünde, evrenin sırrını bulduğunu iddia eden her ideoloji gibi yeni bir engel oluşturacak. Gelişme adı verilen yanılsa- maya dinamiti "icat" ederek katkıda bulunan Alfred Nobel'- in ruhu "nükleer silahlı ilk iç savaş" tartışmalannın gundem- Londru'dan Singer dikiş makineleri 200.000 TL den başlayan taksitlerle! Size uygun alternatifleri bayinizle göriişüniiz,... i i Yılhk Ycnilik S1NCER TeknolojiSînger'itakipeder Kennedynin ekran dizisiEDİP EMİL ÖYMEN LONDRA — Ingiltere'de mahkeme dendi mi, akla hemen beyaz peruklu, kara cubbeli avukatlar, yanm gozlüklerinin uzerinden buz gibi bakarak yıi- zünde kaş oynamadan fırtma estiren yüzyıllık yargıçlar, bir ti- yatro dekoru ve mizanserü için- de süren, çoğu zaman "fani"le- rin konuşulanı anlamadığı du- ruşmalar gelir. Mahkeme bina- lan, salonlan, krah'çenin arma- sıyla süslü, ciddi ve vakur adres- lerdir. Mahkemenin statüsü yükseldikçe binası da yukselir. Hele "Yuksek Mahkeme" tam bir tapınaktır. Eski yuzyıllardan kalma bir katedral gibi. Gotik kulelerinden Rapunzel uzanıp da saçlarını kaldırıma sarkıta- cakmışçasına. Karo mozaikli sonu görunmez koridorlarında, bir elindeki dosyalan göğsüne bastırmış, bir eli cebinde, siyah pelerinini savurarak uzun adım- larla geçen "başka bir dünyanm insanlan" hukukçular. Bayan hukukçular ise fizik yasalanna ters duşer bu koridorlarda: Fi- zikte ışık ve görüntü, sesten hız- hdır ya, "Yuksek Mahkemc'de bu yasa işlemez. Uzun uzun ka- rarlı ve ritmik lopuk sesi gelir, neden sonra bayan hukukçu or- taya çıkar. Her saniyesi bir ceset ciddiye- ti ve kesinliğinde yaşanan Ingil- tere'de mahkemeye ses alma ay- gıtı, fotoğraf makinesi giremez. İşte bu yuzden, Küçük Ken- nedy'nin Florida'dan naklen ya- yımlanan duruşması, uzun sure- dir seks skandalına hasret Ingi- liz orta sınıfı içm beklenmedik bir nimet oldu. "Küçük Ken- nedy, kadına tecavüz etti mi, et- medi mi?" sorusu, duruşma bo- yunca her gün saatlerce Mur- doch'un "Sky-TV" ekranlann- dan yansıdı. Amerika için mah- kemeden naklen yayın doğal. Irangate'in esas oğlanı Oliver North, siyah yargıç Clarence Thomas, "Mahkeme dizileri"- nin kahramanları. Ama İngilız- ler, bu kez dizi dizi televizyon dizilerine bir yenisinin eklendi- ğini gördüler: "Kennedy Dizi- si". lngiliz basınının "Utanmaz Avustnüyalı" dediği Rupert Murdoch sayesinde. Amerika ile saat farkı nedeniyle öğleden sonraya rastlayan yaymlar, ev işlerini bitirip, çocuklan okul- dan almayan, kocası eve gebne- den, akşam yemeğini duşunme- den önceki "özgür saafleri"nde orta sınıf kadınlarım ekrana mıhladı. ' Yaptı mı, yapmadı mı? Nasıl yaptı? Nasıl yapar? Yapar mı? Neden yapmasın? Neden yapsın?" üzerine çeşitle- melerle bu yeni dizi, Kennedy'- nin aklanmasıyla bitti. "Dian" sırasında Şky'in rakibi CNN'di. Ama nafile. tşı zordu. Hem dunyadan haber verecek, hem saatlerce naklen yayın yapacak. CNN için her şey hızlı, anında, ve şipşak olup bitmeliydi. Ku- düs'e düşen Scud'lar gibi birkaç saniye surmeliydi olay. Oysa Kennedy duruşması "uzadıkca uzadı". Murdoch için sorun de- ğildi bu. Onun izleyicisi hazır- dı, kulturune çok ters düşse de "naklen mahkeme yayını"na hasretti. "Sky"m bu dizi saye- sinde, aralara aldığı reklamlar- dan sağladığı gelir ise henuz açıklanmadı. de olduğu bir sırada, salı akşa- mı, Stockholm kent sarayında geleneksel -hayır, birinci değil!- 90. şölende kaldınlan sampan- ya kadehleriyle şadedildi. Nobel ödullerinın sahiplerine teslimi törenleri, bu yıl ilk kez değişik bir mekâna sıçradı. Her yıl kent merkezindeki Konser Sarayı'nda yapılan tören, ko- nuk say.sı artsın diye, güney semtlerinde bir dev bombe gibi duran gösteriş abidesi Küre'de (Loben) gerçekleştirildi. ödül sahipleri 5500 çift el tarafından alkışlandı, önceki törenlerin 2 bin çift elıne karşüık. Kral XVI. Karl Gustav her zamanki gibi sarsaklık dozunu ustaca ve bi- linçle sempatih'kle bütünleyerek sıcak ilgi odağı oldu. Kırmızıla- ra ve pırlantalara bürünmüş Kraliçe Silvia ise zarafetin sim- gesiydi. Yalınlığı ise bordo ipek giysisini gri şah ile "giıleyen" Nadine Gordimer ustlenmişti. Kiri Te Kanawa'nın süsledi- ği ödul töreni ardından şölen faslına geçildi. Hemen her za- man edebiyat ödülü sahibi ile yanyana oturan Kraliçe Silvia bu kez geleneği kırdı. ÇünkU Gordimer kadındı, dolayısıyla sohbet gorevi bu kez krala düş- tü. Silvia ise tıp ödülü sahibi - eski yurttaşı- Bcrt Sakmann'la hücrelerin işlevi uzerine tezler üretti. Servis su gibi işledi. Gelenek- sel olarak San Remo'dan gelen yanm ton çiçek salonu süsler- ken 1300 konuk som bahğı, ör- dek goğsu ve parfait dondurma- lı mönüyu tattılar. Kent sarayı dışında, üzerinde soğuk buharlar tüten suda bir tekne geceyansına doğru hava- ya toplam 1.5 ton havai fişek gönderdi. Patlamalar Stock- holm semalannda ışıklarla yan- kılanırken, dondurmalarını tat- makta olan konuklara Nadine Gordimer bir anekdot aktarı- yordu. Gordimer'in Nobel Odülu'nü aldığını duyan bir komşusunun küçuk kızı, duyuruyu TV'de de görunce çok heyecanlanmış, ba- basına koşmuş. — Baba, Nadine, Nobel'i al- dı diyorlar, demiş. — Evet öyle, demiş babası. — Peki, demiş kız, daha ön- ce aldı mı? — Hayır, diye yanıtlamış adam. O hayatta bir kez oluyor. — Demek ki babacıgım, de- miş kız, çiçek hastalığı gibi bir i
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear