18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26OÇAK 1991 HABERLER CUMHURİYET/3 SavaşgeceyiseverHABUR— Bir zamanların Ipek yo- lu E-24 ıssız ve sakin. Habur gümrük sahasında ışıklardan başka ne bir ses ne bir insan. ABD'nin Irak'a karşı baş- Iattığı saldınmn 9. gecesi bölge halkı- mn akrabalanmn yaşadığı Irak'ın Za- ho kcntinde ışıklar sönük. Hemen ya- nıbaşındaki görkemli Zaho dağırun koskoca silueti de belli belirsiz seçiliyor. Saat gecenin 21.00'ini gösteriyor. Cizre'deki polis engelini atlatıp gazete- cilere yasak olan Silopi'ye doğm yola koyuluyomz. Suriye sınuında yapılan yeni bir düzenlemeyle yeriestirilen güç- lü projcktörlerin hemen yanıbaşından Silopi'ye gidiyoruz. SUopi'de sokaklar ibpmboş. Askeri birliklere ekmek yapan bir fınn hanl hanl çalışıyor. Birkaç sı- cak ekmek alıp sınır boyuna inmeyi dü- şûnüyoruz. Her gece 'bizim taraftan' düzenlenen Amerikan hava saldınsma karanhv Zaho Hagındflp açılacak uçak- savar ateşine bir kez daha tanık olmak istiyoruz. Fırmın başında bir asker, ba- şında yttn şapkası, elinde eldiveni nö- bet bekliyor. tstediğimiz iki ekmeği fı- nnın askeriyeye çalıştığı gerekçesiyle alamıyoruz. Silopili şoförümüz bize en iyi görün- tüyü sınır boyunda amcasının yaşadı- ğı köyden alabüeceğimizi anlatarak bizi H N V Y A OT E E N B L D E u AR A R E R 1 T R Türk tarafından gelen Amerikan uçaklan Zaho'ya yöneliyor. Irak'ın Zaho Dağı'nda bir uçtan bir uca ışıkh haberleşme var. Bir süre sonra uçaksavar ateşi başbyor. Havada bir şerit gibi kırmızı mermiler uçuşuyor. Türk tarafında sınır boyunda 'yüzlerce' askeri araç ve asker var. Tan ağarırken bakıyoruz, kimsecikler yok. oraya götürüyor. Alabildiğimiz birkaç paket biskuvi ile yola koyuluyoruz. Ana^oldan toprak yola girerken askeri konvoylann sessiz bir şekilde sınır boy- larına yerleştiklerini gözlüyoruz. Bul- dozerlerle kazılan tarlalarda siperler oluşturulmuş, yollar değişmiş. Bir an- da şoförumuz her gun gittiğn yolunu şa- şırıyor. Etraf alaca karanlık. Biraz iler- leyince, karanlıkta belli olmayan yüz- lerce siluete yaklaşukça tank, top ve as- keri araçlann olduğunu görüyoruz. As- kerler, karanlıgı bozan farlanmızdan dolayı "yüzlerce" askeri aracın hareket halinde olduğu tarlalarda bu sivil oto- nun ne işi var der gibi bize bakıyorlar. Şoförümüz onlan köyden olduğunu belli edercesine selamhyor. Tarlalar, çaylar tepeler aşarak "ÇSçekli" köyü- ne ulaşıyonız. Zaho sessiz ve karanlık heybetiyle tam karşımızda duruyor. Türk tarafının ışıklı nöbetçi kulübele- ri de. Köyden geriye dört hane kalmış. Sadece erkekler ve kadınlar burada. Eş- yalarla çocuklar başka yerlerdeki ya- kınlarına gönderilmiş. Tek odalı bir eve giriyoruz. Yerde dö- şekler. Ortada eskı bir odun sobası gü- rül günll yanarken 7 kişi gergin bekle- yişini sohbet ederek geçiştiriyor. Gaze- teci olduğumuzu söyleyince bir sevinç bir neşe kaphyor odadakileri. Bizi kar- şılayan ev sahibi hemen söze giriyor. "Aşağı gitsek Saddam vurur, yukan gitsek Özal" diyerek korkusunu dile ge- tiriyor. tçeride oturanlardan biri "Ar- kadaşlar saati geliyor, Amerika'nın Sesi Radyosu'nu dlnleyetim" diye mınlda- myor. Bir diğeri de "BBC'yi dinleme- yi" öneriyor. Haberler başliyor. Lider- lerin yorumlanna eleştirüer geliyor. Ko- nu Kürtlere gelince herkes kulak kesi- liyor. Bir konuk şöyle konuşuyor. "Burada dağ tepe asker, tank. Tar- labr kaakb. Ekinkr ezildL Bugüne ka- dar bize bir Allah'ın kuln gelip savaş olacak onlem alın ya da şu önkmleri alın demedi. Biz sahipsiziz. Allah'tmn başka kimsemiz yok." Odadakilerden biri de, her gece Türk tarafından gelen uçaklann bombardı- man yaptığını ve Irak'ın da buna uçak- savar ateşi ile cevap verdiğini anlatarak şöyle diyor: "Çocuklanmıza uçak geliyor deyin- ce taemen >ere yatıyorlar. Biz iki ateş arasında kaldık. Şaşkuüıktan ateş bas- layınca hep biriikte dama çıkıp taraf- lan seyrediyonız." Üzerinde Arapça yazılann bulundu- ğu duvar saati 24.00'u gösteriyor. Bel- li ki Irak'tan gelmiş. Bir anda Türk ta- rafından gelen uçaklar, Zaho'ya yöne- liyorlar. Bizler de camlara ve dama... Uçaklar oldukça yüksek uçuyorlar. Irak'ın karanlık Zaho dağında önce bir uçtan bir uca ışıkla kaberleşme gö- rülüyor. Ve bir süre sonra uçaksavar ateşi başkyor. Havada bir şerit gibi kır- mızı yivli mermiler vızır vızır uçuyor. Hedef sanki belirsiz. Bir süre sonra ateş kesiliyor, ortalık yeniden karanlığa dö- nüyor. Ardından Irak tarafındaki ışıklı haberleşme görülüyor. Türk tarafında da aynı şekilde karanlık bölgelerde ışık- lı haberleşme yapdıyor, güçlü projek- törler kısa arahklarla bir yanıp bir sönüyor. Bizler sert havadan donmuş vaziyette odun sobasınm başına dönüyoruz. "tş- te her gece böyle.Bazen sabaha kadar. ama hep 24.00'ten sonra" diye anlatı- lırken yeniden uçak sesleri duyuluyor. Saldırı tekrar başliyor. Uçaksavar ate- şi yoğunluk kazanıyor, kırmızı şeritle- rin havadaki sayılan artıyor. Dağın ar- kasına geçen uçaklann bombalan pat- lıyor, ardından da ortalık aydınlanıyor, köyluler artık alışmış bu olaya. Biz de artık rahatça uyuyabilirdik. Gün ağa- nrken geriye dönüşumüzde sınır bo- yunca tarlalarda, tepelerde tek bir as- keri araç görilnmüyor. Savaş geceyi seviyor. Kaçanlar "1 •• • • e donu H A K K Â R İ N O T L AR I FARUKBİLDtRİCİ TURANYILMAZ HAKKÂRİ — Irak'tan Türkiye'ye son günlerde sığınan müJteciler yerli ve yabancı gaze- tecilerle göruştürulduler. Türk- iye'ye önceki gece sığmanlardan 27'sinin Uludere Kayadibi mez- rasından Irak'a kaçan köyluler olduğu öğrenildi. Irak'tan Türkiye'ye önceki gün sığınan Irak Cumhuriyet Muhafızları'- ndan Astsubay Kadir Abbas, Erbil kentinde Türkiye'ye yöne- lik kimyasal başlıklı füzeler ol- duğunu öne sürdü. ABD'nin Irak'a hava saldın- larırun başlamasından sonra Türkiye'ye sığuıanlarla görüşme öncesinde Hakkâri Valisi Şeha- bettin Harput bir basın toplan- tısı düzenledı. Harput, savaşın başlangıcından bu yana Hakkâ- ri'ye 18'ı asker olmak üzere top- lam 34 mülteci geldigini ve 100 kadar sığınmacının da sınıra yaklaşmakta olduğunu haber aldıklannı söyledi. Harput, sı- ğmanların önce 4. geçici kabul bölgesinde toplandığmı, asker- lerin aynca sorgulan yapıldık- tan sonra iç bölgelerdeki kamp- lara aktanldıklanm anlattı. Körfez krizinin başlangıcın- dan bu yana toplam 307 kişinin geldigini belirten Harput, önce- ki akşam Hakkâri'de gözaltına alınan 7 kişinin durumlarına ilişkin bir soruya, "Siyasi bir konudan ihbar uzerine gözaltı- na alındılar" demekle yetindi. Harput, çok sayıda sığınmacı beklediklerini, ama Türkiye'ye gelmelerinin bölgedeki hava ko- şulları nedeniyle geciktiğini savundu. 100'ü aşkm yerli ve yabancı gazeteci daha sonra araçlarla Sümbül Dağı eteklerindeki "Prefabrik Hakkâri Geçici Mülteci Bannma MerkezT'ne götürüldüler. Çok sayıda poli- sin de eşlik ettiği bu kısa yolcu- luk sırasında polis telsizlerinden görüşme sırasında MtT men- suplarının da bulunacağı "anonsn" duyuldu. Gazeteciler, bannma merke- zinde önce yemek salonuna alındılar ve yetkililerin topluca Bir yıl önce Irak'a kaçan 27 kişi savaş nedeniyle Türkiye'ye döndti. Multeciler Şırnak'ın Şenoba bucağındaki askeri tesiderde banndınlıyor. (Fotoğraf: AA) görüştürmesini beklemeden cam kenanndaki masaların önüne tek sıra halinde oturtulmuş mul- tecilerin fotoğraflannı çekmeye ve sorular yöneltmeye başladı- lar. Mültecilerin içerisinde genç- lerin yam sıra 4-5 çocuklu aile- lerin de bulunduğu göruldü. Eşı ve dört çocuğu ile biriikte gelen Sadi Muhammed diğer sığmma- cüar gibi Türkiye'ye geliş nede- nini "Saddam'ın baskısından ve savaştan kaçtıklan" bıçiminde açıkladı. Muhammed, 5 gün S gece karla kaplı dağlardan yü- niyerek Şemdinh yakınlarmdan Türkiye'ye girdiklerini ve gire- bilmek için bir kaçakçılık şebe- kesine para ödediklerini söyle- di. Muhammed, "Bu şebekeye herkes ailekrinin kalabahklıgı- na göre 45-150 mil>on lira para odüyor" dedi. Muhammed, sı- nıra yaklaşan 50-100 bin kişi ol- duğunu da öne sürdü. Muham- med konuşurken yanmdaki eşi Sdva'nın kucağındaki çocukla- nn merakla etraflannda olup biteni izledikleri ve sık sık bir- birlerine sanlarak optukleri dik- kati çekti. Sığınmacılann giysilerinin ge-' nellikle sonradan edinilmiş ol- duğu gözlenirken sadece Dr. Hikmet Kâzım-ı'nın son derece temiz ve özenli giyindiği dikka- ti çekti. Dr. Kâzım-ı, Irak asker- lerinin Kuveyt'e gitmek isteme- diklerini, yiyecek bulamadıkla- nm anlattı. Dr. Kazım-ı, kendi- sinin de Irak anınndaki şebeke- ye 600 dolar ödedığini ve Ür- dün'deki ailesinin yanına git- mek istediğini kaydetti. Kâzım- ı, "Saddam mületine karşı çok gaddar. Herhalde sinirsel bo- zukluğu var" dedi. Türkiye'ye yakın kentlerden olan Erbil'den gelen ve annesi- nin Turk olduğunu söyleyen Bi- jar Kerim Selim de kampta aş- çılıkyapıyor. Selim, öğleyeme- ği için tavuklu pilav, patates ve salata hazırladıklarını, akşam yemeğinde de ıspanak olduğu- nu belirtti. Selim, Irak'ta yerle- şim merkezlerinde çok iyi hazır- lanrmş sığınaklar olduğunu be- Urterek "Saddam giderse Irak'a döneriz. Zaten bu savaşı Bush kazanır" dedi. İki asker Türkiye'ye önceki gece sığın- dıkları belirtilen Astsubay Ka- dir Abbas ile Onbaşı Dirşad Muhammed'in salona getirilme- si sırasında tam bir karmaşa ya- şandı. Iraklı iki sığınmacı asker, kendileri için hazırlanan bölume oturtulmadan önce foto muha- birleri, televizyon ve kameralar- la çevrildiler. Hakkâri Valiliği'- nden bir iki çevirmen ile bir mültecinin çevirmenlik yaptığı görüşme sırasında gürültüden 'Yanhşlıkla' savaşa girmekA N Ç Y D A O T L E T N A A R 1 İ N İĞENOĞLU Genelde bilgi yetersizliği ve yapılan 'yanlışhklar' nedeniyle Adanalılar korku dolu saatler, günler geçiriyorlar. Savaşın ikinci günü Adana'nın üzerine 'yanlışlıkla' füze düşmüştü. 6. gün yine 'yanhşlıkla' bir Patriot ateşlendi. Aynı gece 'saldırı var' anlamındaki kırmızı alarm da 'yanhşlıkla verilmişti. Belki 'yanhşhkla' savaşa da girilebilirdi. ADANA — Çocuklann kocaman ka- nnlı, armut sapı gibi ince boyunlu, san benizü olduğu yıllardı. Anlatıldığına gö- re 1950'ler. Adana, sıtmadan kavrulu- yordu. Sivrisinekler kemikli, halk den- li, yetkililer çaresizdi. Sonunda devrin valisi buldu çözümü. Valinin planı ge- reğince sivrisineklerin saldırıya geçtiği bir gece yansı ilaçlanmaya karar verilir Adana. Boylece bütün sinekler yok edi- lecektir. Çözüm ilk anda çarpıcı geür. Hazırhklara başlamr. Tanm Uaçları de- polanmaya, uçaklar ayarlanmaya çalı- şılır. Allah'tan o sırada bir yetkilinin ak- lına gelir de Vali Bey'i, "Yazlan Ada- nafalar damda ya da çardakta yatar. Siv- risinekleri yok ederken Adanablâra da bir şey olar da" diye uyanr. Yetkili valiyi uyarmamış olsaydı, belki bugün Adana'da yaşı otuz beşin üzerin- de olanlann büyük bölümü yaşıyor ol- mayacaktı. Marshall yardımıyla biriikte tanmda makineleşme ve tarla zararlılanna kar- şı kimyasal mücadele devri başlamıştı. Zamanla Çukurovalılar bu konuda öy- lesine uzmanlaştuar ki tarlaya zirai ılaç atan ucağın tekerleklerinde başak bula- mayınca uçak şirketine hak etmedigi için parasım ödememeye başladılar. Tarla ilaçlanırken ilaca karşı rüzgâra sırtını dönmeyi, sigara içmemeyi, bir şey yeme- meyi öğrendüer. Çünkü bunlann tersi yapıldığında tarumı 'anında öliim' olan 'akut zehirlenme'yle karşılasacaklarmı biliyorlardı. Çukurovalılar, aynca zirai ilacın sıcakta buharlaştığını, yağmurda hiç işe yaramadığım, ruzgârda dağüıp et- kisini yitirdiğini de bilirlerdi. Ama bu Saddam'ın kimyasal bbmba- suun ne menem şey olduğunu bilmiyor- lardı. Uzun menzilli fuzelerle atılacak kimyasal bomba hammaddesinin zirai mücadele ilacı olduğundan haberleri yoktu. 'BUsekr' diyor, Ziraat Mühendisi Gü- veo Bunna, 'inan ki bu panik olmazdı. Bunu bi>olojik silah gibi sandı Adana- lı. Bir bomba duşecek, butun Adana bir anda mezar... Aslında işin asiı hiç de öy- le degil." Burma, "Aslında Adanalılar kimya- sal bombaya karşı bagışıklık kazandı" diye espri yapıyor, sonra pek çok çift- çinin, zirai ilaç satıcısımn, ziraat muhen- disinin, zirai mücadele elemammn 'kalp krizi' diye açıklanan ölümlerinin 'kro- nik zirai ilaç zehirienmesi' olduğunu an- latıyor. Yani, azar azar alınan zehirin vücutta doyuma ulaştığı an gelen ölüm- den söz ediyor: Aslında, Adana'da panik savaştan önce başlamıştı. Savaşın başladığı gece de sağolsun CNN, TRT ve Magic Box aracılığıyla görevini yapmıştı. Yoğun, korku dolu, coşkulu anlatım ekran ara- alığıyla savaşı, aslında Incirlik dolayı- sıyla tedirgin olan Adanalılann evine ge- tirerek paniğe yol açmıştı. Bir F-15 uçağı savaşın ikinci günü AIM 9 fuzesini Adana'nın üzerinde yan- Uşlıkla düşürmüştü. Bir Patriot füzesi savaşın altıncı günü yanhşlıkla ateşlen- mişti. Aynı gece 'saldın var' anlamın- daki 'kırmızı alarm' da yanhşlıkla veril- mişti. Belki yanhşlıkla savaşa da girile- bilirdi. Genelde bilgi yetersizliği ve yapılan 'yanlışhklar' nedeniyle Adanahlar kor- ku dolu saatler, günler geçiriyor, panik içinde yaşıyorlar. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tuncay Özgünen, kımvasal silahlar konusundaki araştır- malarıyla da tanıruyor. Özgunen, son gelişmeler uzerine görüştüğûmüzde, 'kim>asal bombanın Adana'ya >apacağı tahribatı' değerlendirirken, "Kimyasal silahın temel etkisi psikolojiye vönelik- tir. Öncelikle psikolojik savaş aracıdır. Ya bir ulke savaşa girmesin ya da girsin diye bu psikolojik silahtan yararlanılır. Adanalılar, bu psikolojik havaya iki yanlı sokulmuşlardır" diyor. Özgunen'ın verdiğı bilgiye gore kim- yasal bomba Adana'da etkilı olamaya- cak. Bu kadar geniş bir arazide kimya- sal bombanın etkili olabihnesi için en az elli füzenin Adana'ya atılması gerekiyor. 'Aptal füze' olarak tanımlanan El Ab- bas'ın çok pahalı olduğuna dikkat çeki- lerek yoğun kimyasal başlıklı füze sal- dınsı olanaksız göruluyor. Aynca kim- yasal bombanın etki yapması için mete- orolojik koşulların uygun olması, yağ- mur ve rüzgâr olmaması gerekiyor. Bu- nun dışında ise bilinenin aksine, ıslatıl- mış bir mendili ağiz ve buruna tutarak sığmağa girmek yerine, dama çıkmak gerekiyor. Her şey bir yana, yaşamlan gelişme- ler üzerine Adanalılar, şimdi kendileri- nin savaşın en kritik bölgesindeki en stratejik noktasında olduğuna ınanıyor- lar. 1950'lerdeki olayı anımsayan Ada- nahlar, "Vali Bey'in iyi niyetinden kur- tulduklanna şükrederken" Saddam'ın gazabından da kurtulabilmek için en azından tam anlamıyla bilgilendirilmek istiyorlar gazetecilerin goruşmeleri zor- lukla gerçekleşti. Kadir Abbas, Kuveyt'te askerlik yapuğım söy- leyince bazı gazeteciler heyecan- la "Kuveyt'te kadınlara tecavüz vgrmı" diyebağırdılar. Birkaç kez yinelenen bu soruya Abbas kısaca "evet" yanıtım verdi. 25 yaşındaki Onbaşı Dirşad Muhammed de Irak'ın Türkiye sının yakınında askeri yığınak olduğunu doğruladı, ancak "fü- zeleri görmedigjni" kaydetti. Muhammed, savaşın başlama- sından önce Kuveyt'ten kaçtığı- nı belirtirken "Irak ordusu zor dunımda, yiyecekleri yok. Mil- let korkuyor. ABD, Kaveyt'te- ki füze rampalannı vurrnuş" şeklinde konustu. Gazetecilerin mültecilerle gö- rüşmesi yaklaşık 2 saat kadar sürdü. Türkiye'den Irak'a, Irak'tan Türkiye'ye Uludere ilçesi Taşdelen köyü Kayadibi mezrasından bir yıl önce Irak'a kaçan 27 köylü Türkiye'ye sığındı. Sınır bölge- sinde uygulanan yiyecek kısın- tısı ve bazı basküar nedeniyle 1989 yılının arahk ayı sonunda sının geçerek Irak askeri kam- yonlanyla taşınan ve Zaho'ya yerleştirilen köyluler önceki ge- ce gizlice yeniden Türkiye'ye gir- diler. Köylülerin kacmalanna ve geri dönmelerine öncülük eden Gurgun Ulaş Zaho'yla Türkiye sının arasındaki Hayırsız Dağ- lan'nın bombalandığını, ancak sivil yerleşim alanlanna bomba düşmediğini söyledi. Ulaş, "Bir yıl boyunca Zaho'da ameleMk yaptık, ancak savaş başlayınca Zaho boşaldı. Herkes bir yana kaçtı. Biz de evimizi kiüeyip iki gece dağlarda yürüyerek gün- duzkri de saklanarak tekrar kö- yumaze geri döndük" dedi. Şenova Taktik Jandarma Sı- nır Alay KomutanlığYnda yerli ve yabancı gazetecilere gösteri- len 27 köylüden 9'u erkek, 9'u kadın, 9'u da çocuk. Geçen yıl Taşdelen köyünden toplam 47 kişinin kaçtığı, geri dönmeyen 20'sinden haber alınamadığı be- lirtildi. DUNYADA BUGUN ALİSİRMEN Petrolün Dini İmanı... Körfez savaşı uzadıkça ateşkes çabatan da artmakta. Bu yönde girişimde bulunmaya çalışanların ön saflarında yer alan ülkelerden biri de, Irak ile sekiz yıl savaşmış olan ve ya- kın zamana kadar Saddam'ı en büyük şeytan olarak gören iran yönetimi. İran Devlet Başkanı Haşimi Rafsancani Islam ülkelerinin savaşın bitmesi için arabulucu olarak etkin rol oy- namalarını istiyor. Gerçekte, İran'ın Bağdat'ın zayiflamasını istediği bilinme- yen bir olay değil. Ne var ki Tahran yönetimi, savaşın bir Müslüman-Hıristiyan çatışması görünümüne bürünmüş ol- masından tedirginlik duyuyor. Aynı tedirginliğin tüm Arap ül- keleri yöneticılerıni rahatsız ettiğini de belirtmek gerek. Sovyetler Biriiği'nin zayıflaması, Varşova Paktı'nın çökmesi üzerine, yeryüzündeki büyük çelişkinin artık, Doğu-Batı çe- kişmesi olmaktan çıktığı, Güney-Kuzey çelişkisinin ön pla- na geçtiği görüşü doğrudur. Güney-Kuzey çelişkisıni, doğal kaynaklara sahip azgelişmişler ile sanayileşmişler ile onla- nn hâlâ patronu durumundaki Amerikan emperyalizminin çe- kişmesi olarak da nıteleyebilıriz. Körfez'de çıkan savaşın ger- çek nedeni de, ABD'nin doğal kaynak açısından yaşamsal olan bu bölgede, başına buyruk davranışlara göz yumma- ması, kendisinden başka bir gücün dünya ve bölge düzeni konusunda söz sahibi olmasını kabul etmemesidir. Ne var ki savaşın özünün bu olmasına karşın, göriJntusü Müslüman-Hıristiyan çatışması biçımindedir. Hatta buna bir de Hıristiyan Batı'nın korumasında olan siyonizmi eklemek gerek. Ancak kabul etmemiz gerekir ki görüntü aldatıcıdır. Böl- gedeki çatışmada din etkeni belirteyici değildir. Nitekim Su- udi Arabistan, Suriye ve Mısır, Irak'a karşı olan cephede yer- lerini almışlardır. Hatta Mısır ve Suriye yönetimleri kamuoy- lannın rahatstzlığına karşın, siyonizmin Saddam'a yanıt ver- mesi halinde bile durumlarını değiştirmeyeceklerini açıkla- mışlardır. Bugün Ortadoğu'ya baktığımız zaman nasıl İslam dünya- sının bölünmüş olduğunu görüyorsak, Batı'ya baktığımızda da Hıristiyan dünyası içinde de çatlaklar gözlemleyebiliyo- ruz. Nitekim, Almanya hiç de ABD yanında yer almıyor ve almaya nıyetli de görünmüyor. Öyte kı Almanlar, savaşın Tür- kiye topraklarına sıçraması halinde bıle kıllarını kıpırdatma- yıp NATD içindeki yükümlülüklerinden dahi kaçma eğilimin- dedirler. Doğaldır, emperyalizmin de, petrolün de dini ımanı yoktur ve 20. yüzyılı geride bırakıp 21. yüzyıla yönelirken yeryûzün- de din, belirieyici etken olmaktan çıkmaktadır. Aynı olayı ülkemizde de gözleyebiliriz. Müslüman Irak halkının tepesine, Amerikan bombalannın yağdırılması için üsleri seferber etme politikasının ateşli mt- man Hacı Turgut Özal'dır. Bir zamanlar, Irak ve Suudi petrollerinden büyük paralar kazanmış olan Nakşıbendi hacı petro dolar milyarderi Kor- kut Bey'in biraderınin Irak halkının tepesine bomba yağdır- maya böylesine heveslı olması, Arap ve Müslüman dünyast- nın bizimkilerle ticaret yapan "cıciler" ile bizimkilerin tekeri- ne çomak sokan "kakalar" olarak algılanmasından kaynak- lanıyor. Türkiye'de şeriat dûzenini savunanlar, laikliğin çaktırma- dan altını oymaya çabalayıp bu alanda epeyce yol almış olan- lar, Sayın Nakşiler Müslümanların tepesine "gavur bomba- lan"nın yağdırılması için seferber oluriarken Türkiye'de laik- liği korumaya çalışanlar, bu girişımin karşısına dikilip banşı savunmaktadıriar. Başka bir deyişle İslamı devlet düzeni ha- line getirmek isteyenler, "Müslüman kardeşlerini Amerikan bombalanna hedef etmek için kolları sıvamakta, Islamın dev- let düzeni olmasına karşı çıkanlar, Müslüman Irak halkının Türkıye'den kalkan uçaklaria vumlmasına karşı çıkmakta- dırlar. Bu gerçeğin tüm yurttaşlarımız tarafından açık seçik alg*- lanması, laikliği rafa kaldırmak için yapay bir "inanari- inanmayan" ayrımı yaratmaya kalkanların maskesini düşû- recek ve dolayısıyla iç banşı sağlamakta büyük yol alınacakttr. Unutmayalım, petrolün de, emperyalizmin de, onun güdü- münde politika yapanlann da gerçekte dinleri imanlan yoktur. Sağlıkta 'gitmem' tartışması Türk Tabipler Birliği güneydoğuya gönderilen sağhk personelinin sorunlarını yerinde görmek için bir heyetgönderdi. Ölçer, "rotasyon devam ediyor, buna karşı çıkacağız" dedi. Bölgeye gönderilen hamile personele kürtaj tavsiyesine tepkiler de sürüyor. Haber Merked — Sağhk personelinin geçici görevle gu- neydoğuya gönderilmesine iliş- kin tartışmalar sürüyor. Türk Tabipler Bırliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Selim Ölçer başkanhğında bir heyet sorun- lan yerinde görmek için Diyar- bakır'a giderken, Sağhk Baka- nı Halil Şıvgın dun çıkacağı gu- neydoğu gezisini Bakanlar Ku- rulu toplantısı nedeniyle ertele- di. Şıvgın'm bugün bölgeye git- mesi bekleniyor. Bu arada Sağ- hk Bakanhğı Musteşan Ferhan Ozmen'in güneydoğuya gönde- rilen ve hamile olan sağhk per- soneline kürtaj tavsiye ettiği yolundaki iddialar tepkilere ne- den oldu. TTB Başkanı Dr. Selim Öl- çer dün gazetemize yaptığı açıklamada sağhk personelinin güneydoğuya gönderilmesini onaylamadıklarmı belirtti. Hü- kumetin orada savaş hali olma- dığını savunurken, "geçici görevle" 4 bine yakm personeli güneydoğuya göndermesini eleştiren ölçer, "Edindigimiz idenim, rotasyonun devam edecegj yolunda. Buna karşı çıkacağız" dedi. Guneydoğuya gidenlerden dönenler olduğunu ancak bunlann kesin sayısını bilmediklerini belirten Ölçer, Sağlık Bakanı Halil Şıvgm'la önceki gun yaptıklan goruşme- de sorunlarını dile getirdikleri- ni, bakanın istifa ederek gitme- yenlerle ilgili olarak 657 sayıh devlet tnemurlan kanunu hü- kümlerinin uygulanacağını söy- lediğini belirtti. ölçer bu konu- da şunları söyledi: "İstifa edenlerin divanı har- be verileceği gibi asılsız söylen- tiler var. Savaş hali ya da sefer- berlik olmadıgı için boyle bir şey söz konustı olamaz. Butün yapabilecekleri 657'yi uygula- mak. tstifa edenleri en fazla devlet memurluğuna almaz- lar." Başkan ölçer, bazı sağhk personelinin "muvafakatlan- nın zorla alındığını da saptadıklannı" behrterek gü- neydoğuya yapacaklan incele- meler sonunda hazırlayacaklan raponı da ilgili makamlara ile- teceklerini söyledi. ANKA'nın haberine göre güneydoğuya gönderilen hami- le sağhk personeline kürtaj tav- siyesine tepkiler sürüyor. Ka- dınlann bir bölümü bu tekh'fin yasalara aykın olduğunu savu- nurken, bir bölümü de sağkk personelinin hastanelerde görev yapacağı ve hiçbir tehlikenin söz konusu olraadığını söyledi- ler. "2 aydan daha fazla hamiie olanlarla ilgili sınırlama" üze- rine yoğunlaşan tartışmalann başlamasına neden olan Müs- teşar Prof. Dr. Ferhan özmen, "Ben böyle bir söz söyieme- dim. Hamile olanlar kürtaj ohırlar demedim, sözlerim ym- lıs anlasddı" dedi. Kürtaja çeşitli kunıluşlann ve sanatçılann tepkileri şöyle: Gultekin Bakür (Türk Ka- dınlar Birliği tstanbul ll Baş.): Hiç kimsenin bir insanın elin- den ne özgürce çocnk dogurma ne de çocugun yaşama bakkı- nı almaya hakkı yoktur. Kür- taj otaıa insanlann keadi özgür iradeleri ile beUrienir. Bu hak genelgelerle düzenleneınez. Turkân Aksu (Türk Anneler Birliği Genel Başkanı): tstedi- ğimiz çocuğu doğurup doğur- mamak bizim yasal hakkımız- dır. Gerçek olan şu ki vatan sa- vunmasında görev alacak anne her şeyiyle kendisini feda eder. Eğer vatan savunmasında bize gerek duyuluyorsa sırasında se- kiz aylık çocuğu ile kağnı ile cephane taşıyan kadmı unut- mayalım. Nur Sürer (Sanatcı): Bütün anneler Türkiye'de ortak bi- çimde bu insanlan mahkeme- ye versinler, dava acsmlar. Ba- şımıza neler gelecegini bilmiyo- ruz. Alev Alatlı (Sanatçı): Bu ül- kede şöyle veya böyle bir sefer- berlik varsa sağhk personeli gi- der. Gitmem ne demek? Eğer orada bir şey varsa gideceksin. Çünkü sen Hipokrat yemini eden birisin. Çok tiynetsiz bir toplum olduk.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear