Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25 AĞUSTOS 1990 • * • * HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/19
KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KRİZİ... KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KRtZİ,.. KÖI
Sağduyu Lütfen!
(Baftarafi 1. Sayfada)
gönderebilir; ama davet olacağı yönünde ba-
zı işaretler var.
Şoru: Arapların mı?
Ûzal: Suudiler veya diğerierinin."
Görüldüğü gibi, Türkiye'nin Körfez'e as-
ker göndermesi, Cumhurbaşkanı Özal'a gö-
re, ülkemizin çıkarlarına uygun düşecektir.
Bu görüşe kesinlikle katılmıyoruz.
Türkiye, bir saldırıya uğramadıkça, Körfez
krizine askeri bakımdan uzak durmasını bil-
melidir. Yoksa kendimizi, tüm ülkeyi felake-
te sürükleyebilecek bir maceranın içinde bu-
luruz.
Öylesine bir kıyamet kopabilir ki, ortada
ne kurulacak masa, ne oturacak sandalye,
ne de paylaşılacak pasta kalır! Selden kü-
tük kapayım derken, sürüklenip gitmek ola-
sıdır.
Suudilerin isteğine uyup Körfez'e asker
göndermek, Türkiye'nin dış politikadaki ma-
nevra alanını genişletmez, daraltır. Bu konu-
da Sayın Özal yanlış düşünmektedir. Arap
dünyası birden çok parçaya bölünmüştür;
çelişkiler yumağı halindedir. Aynı zamanda
Arap kamuoyu, bir Arap ülkesine karşı ya-
bancı müdahalesi konusunda son derece
duyarlıdır, buna taraftar değildir.
VVashington da bunu gayet iyi bildiği için,
baştan beri sembolik de olsa birçok ülkenin,
bu arada tabii Türkiye'nin de askeri katkısı-
nı istemektedir.
Türkiye böyle bir katkıya soyunacak olur-
sa ve komşusu olan bir Arap ülkesine karşı
askeri önleme katılırsa, yineliyoruz, son de-
rece tehlikeli bir yörüngeye kaymış olur.
Türkiye bugün ekonomik ambargoda kilit
ülkedir. Clst düzeyde bir Dışişleri yetkilisinin
deyişiyle, "Irak'a halen bir topluiğne bile geç-
meyecek kadar," âdeta bir abluka etkinliğin-
de ambargo uygulamaktadır.
Bu durumdur ki, Batı'ya ve Körfez ülkele-
rine, Türkiye'nin coğrafyasını bir kez daha
keşfettirmiştir. O yüzden Türkiye artık gerek-
siz işgüzarlıklardan kaçınmalı ve krizi yatış-
tırıcı bir role yönelmelidir. Arap kamuoyuna
itici gelecek tırtum davranışlar sergilememe-
lidir. Bundan sonra, kraldan çokkralcı bir çiz-
giden uzak durduğu ölçüde, Türkiye'nin ma-
nevra alanı daralmaz, tersine genişler.
Muhalefet liderleri, Türkiye'nin Körfez'e
asker göndermesine karşıdırlar. Karşı olduk-
ları bir başka nokta, böylesine yaşamsal bir
konuda TBMM'nin devre dışına çıkarılması-
na ilişkin olarak Çankaya ile iktidarda göze
çarpan eğilimdir.
Savaş rüzgârlannın gittikçe şiddetlendiği
böylesi koşullarda, TBMM derhal toplanmalı
ve Türkiye, Körfez'e asker göndermek gibi
bir çılgınlıktan uzak durmalıdır.
Türkiye yeterince aktif davranmış, yeterin-
ce risk almıştır. Şimdi sıra serinkanlı davra-
nabilmektedir.
CÛNEYT ARCAYÜREK yazıyor
Ne Zaman Başlar?
ANKARA — Savaşın önümüz-
deki günler başlamayacağını
gösteren ciddi kanıtlar var eli-
mizde. Pazardan başlayarak üç
gün parmakların tetiğe gitmeye-
ceği âdeta kesin. Nedeni çok
açık. TÖ, 26, 27 ve 28 ağustos
günleri başkentten ayrılıyor.
GAP'ın yeni uygulamaları için
Güneydoğu'ya gidiyor.
Başkan Bush; akıl danıştığı,
en büyük desteği verdiği için öve
öve bitiremediği büyük dostu
TÖ'ye, herhalde ve hiç değilse
daha önceden silahların patlaya-
cağını haber verecek. Tersini dü-
şünenlerin aklından kuşku duy-
mak gerekir. Daha sonrası; ya-
kın günlerde savaş olasılığı gör-
se, TÖ gibi bir devlet adamı baş-
kenti bırakır gider mi?
İkinci ve çok daha önemli ka-
nıt Başbakanımızın sözlerinde
yatıyor. Akbulut için kendi söy-
ler kendi dinler desinler, bakma-
yın, nutuklarının sonuncusunda
"Türkiye istikrarı sayesinde
komşulannda olan olaylardan
etkilenmiyor" buyurmuş. Olum-
suz ekonomik etkileri bir yana bı-
rakalım. Akbulut'un bu sözlerin-
Habur'dan büyük kacıs
MEHMET FARAÇ
ERGUN AKSOY
SİLOPt/DİYARBAKIR —
Ürdün'ün sınırlanıu geçici olarak
kapattığını acıklaması üzerine,
Irak ve Kuveyt cehenneminden
kaçanların doldurduğu Habur sı-
nır kapısından dün de biri Türk,
47 kişi daha Türkiye'ye geldi. Ge-
lenler arasında Isviçre, Finlandi-
ya, Hollanda ve Hint uyruklu ya-
bancılann bulunduğu bildirildi.
Irak'ın sınırı aralıklarla kapatma-
sı nedeniyle geçişlerin zorlukla ya-
pıldığı haber veriliyor. Irak'ın
dün öğleden sonra sınırı uzun bir
süre kapattığı ve geçişlere izin ver-
mediği gözlendi.
Dün sabah Habur kapısından
Türkiye'ye gelen Finlandiyalı tu-
ristler, "Kuveyt ve Irak'ta yiye-
cek sıkıntısı çekildiğini, dükkân-
lann boşaldığını" bildirdiler.
tsviçre yurttaşlan da gazeteci-
lere, "Kuveyt'i Iraklılann degil
Filistinlilerin yagmaladıgım" an-
lattılar.
Kuveyt'ten kaçanların yoğun
başvurusu nedeniyle önceki gece
Irak tarafından kapatılan Habur
kapısından dün sabahtan itibaren
seçişlere yeniden izin verildi. Dün
sabah, 36 İsviçreli ve 7 Finlandi-
yalı Türkiye'ye giriş yaptı. öğle-
den sonra da biri ENKA işçisi
Türk ile iki Hollandalı ve iki
Hintli sınırı geçti. Bu arada
Türkiye'ye gelmesi beklenen 300
kadar ENKA işçisinin gelişleri
Irak'ın sınırı kapatması üzerine
bugüne kaldı. Celenler 5 bin ka-
dar Pakistanlırun Türkiye'ye geç-
mek için sınırda beklediğini söy-
lediler. Sınırda yurttaşlarını bek-
leyen iki ülkenin elçilik yetkilile-
ri, çok daha fazla sayıda Finlan-
diyalı ve tsveçlinin Türkiye'ye gi-
riş yapmasını beklediklerini söy-
Ülkelere göre Habur'dan giriş yapanlar
Türkiye 3073, Tunus 3, Bulgaristan 91, tran 30, Yugoslavya 670,
Suriye 8, Pakistan 2904, Srilanka 4, Bangladeş 3, Almanya 9, Ro-
manya 536, Sudan 2, Mısır 7, Ürdiin 18, Somali 4, Çin 192, Filis-
tin 2, Irak 15, Suudi Arabistan 8, Polonya 2, Tayland 1, Çekoslo-
vakya 74, Venezüela 5, Hindistan 27, Singapnr 1, Yeni Zelanda
1, tsviçre 28, Avusturya 9, Fas 3, trianda 1, Hollanda 5, Japonya
28, ttalya 7, Güney Kore 4, tngillere 20, Belçika 1, Finlandiya 7
ve tsveç 30.
Habur'dan çıkış yapanlar
Türkiye 34, Irak 759, Mısır 10, Çekoslovakya 2, Sodan 4, Ma-
ro Adalan 2, Ürdiin 7, Bulgaristan 4, Filipin 1, Srilanka 1, Lüb-
nan 2, Yugoslavya 1 ve Tunus 2.
Kapıdan 174 TIR, 331 tanker, 446 kamyon ve 475 taksi ile oto-
büs olmak üzere toplam 1826 araç giriş yaparken 384 tanker, 129
kamyon ve 54 otobüs de çıkış yaptı.
lediler. Kuvyet'teki tsveç Büyü-
kelçiliğınde görevli Margreth
Beck ile Jan Christian, Habur ka-
pısından Irak'a birkaç kez götü-
rülüp getirildiklerini ve yolda sü-
reklı kontrol edildiklerini bildir-
diler. Beck UeChristian, "Kuveyt
ve Irak'ta büyük oranda yiyecek
sıkıntısı başladı. Kuveyt halkı az
da olsa direniyor. ama çok yeter-
siz, sakin bir iilkeye ayak basmak-
tan mutluyuz" diye konuştular.
Kuveyt'teki bir şirkette kompü-
tür uzmanı olarak çalışan Finlan-
diyalı Ismo Lahdinen, eşi Mervi
ile oğlu Jean, Irak'ın Kuveyt'le
olan sımrında tam bir kargaşa ha-
vasının yaşandığını belirterek
"Irak'ın güney bölgesiyle Kuv-
yet'te büyük diikkânlar tamamen
boş, her şey çok pahalı. Yiyecek
sıkınbsı büyüyor. Gerçekten çok
kötü günler geçirdik" dediler.
tsveç ve Finlandiya yurttaşla-
rından oluşan 43 kişi kendilerini
Diyarbakır'da bekkyen lsveç Ha-
vayolları'na ait yolcu uçağıyla ül-
kelerine döndüler.
Habur sımr kapısından Türki-
ye'ye giriş yapan ve önceki gece
23.00'te lsviçre Havayollan'na ait
uçakla Istanbul'a giden 12'si ka-
dın 3'ü çocuk 27 îsviçre yurttaşı
da havaalanında gazetecilerin so-
rularını yanıtladı.
Josef Filbeler, Matias Şamia ve
Madeleine Roggli adındaki tsviç-
reliler Kuveyt'te bulunduklan sü-
re içinde Iraklı askerlerin baskı-
sıyla karşılaşmadıklarını belirte-
rek gözlemlerini şöyle aktardılar:
"Sheraton Oteli'nde kalıyor-
duk. Dönüşümüzün gecikraesi,
Iraklılardan degil kendi aramız-
dald kimlerin gidecekleri yolun-
daki tespit tartışmasımn uzama-
sından oldu. Irak'ın Kuveyt'i iş-
galini arkadaşlanmız videoya çek-
ti. Bunu yaparken Iraklı askerle-
rin müdahalesiyle karşılaşmadı-
lar. Bu video çekimi sırasında Fi-
listinlilerin diikkânlan nasıl yag-
maladıklannı saptadık. Kuveyt'i
Iraklılar degil Fıfistinliler talan et-
ti."
BM'nin ambargo kararından
sonra giriş ve çıkışlann yeniden
düzenlendiği Habur gümrüğün-
den son 18 gün içinde 38 ülkeden
7 bini aşkın insan giriş yaparken,
13 ülkeden 825 kişinin de kapıdan
Irak tarafına geçtiği bildirildi. Bu-
na karşılık 1326 araç giriş yapar-
ken, 567 araç da çıkış yaptı.
Ankara Büromuzun haberine
göre, Habur kapısından Türkiye'-
ye giren Pakistanlılardan otuzu
dün Ankara'ya geldi. Yurttaşla-
nnın Ankara'daki büyükelçiliğe
gelişi sonrasında bir açıklama ya-
pan Pakistanlı yetkililer, daha ön-
ce geçiş yapan 700 kişinin otobüs-
lerle İran sınırına gönderildiğini
açıkladılar. YetkiUler, 30 Pakis-
tanlının Ankara'ya gelişinin "ko-
ordinasyon bozukluğundan" kay-
naklandığını da belirterek ikişer
görevlinin Habur ve tran sınırla-
nna gönderildiğini, gelen Pakis-
tanlıların Habur'dan tran sınırı-
na sevk edilerek oradan karayo-
luyla ülkelerine dönüşlerinin sağ-
lanacağını belirttiler. Hakkâri'nin
Yüksekova ilçesi yakınlanndaki
Esendere sınır kapısından tran'a
geçmek için bekleyen 200 kadar
Pakistanlıya ikinci kez gıda yar-
dımı yapıldı. Erzurum'da aç ka-
lan 90 Pakistanlıya da valiiik ta-
rafından yiyecek ve barınma yar-
dımı yapıldığı bildirildi.
Bu arada Habur sınır kapısın-
dan Türkiye'ye geçen Batılılann
taşınması için Ulaştırma Bakan-
lı& Sivil Havacılık Genel Müdür-
lüğü'nün üç yabancı uçak şirke-
tine Diyarbakır Havaalanı'na iniş
izni verdiği öğrenildi.
den sonra Habur giriş kapısına
yığılacağı kaygısıyla önlemler
aranıldığı söylenen binlerce in-
sanla ilgili haberlerin de kıymet-i
harbiyesi olmadığı ortaya çıkıyor.
TÖ'nün önsezisinden ya da
telefon diplomasisi arasında gö-
rüştüğü dost büyüklerimizin bir
iki dokundurmasından çıkan bir
sonucu kimi kaynaklar söylüyor.
ABD, savaşa lojistik açıdan ha-
zırmış. Ne var ki Irak'tan yaptığı
"istihbaratı" henüz tamamlama-
mış. Füzeler vesaire, nerede ne
kadar yerleştirilmiş, bunları tam
saptayınca, düğmeye basacak-
mış. Bir iki gün öncesine daya-
nan bilgiler aktarılırken "on gün
daha" savaşın başlamayacağı
söyleniyordu.
Sıcak savaşta Türkiye'nin yer
almaması istekleri yeni yeni kı-
pırdanırken, "Suudilerin veya
şeyhlerden birinin çağırması ha-
linde çöle asker gönderme" ola-
sılığını TÖ'nün öne sürmesi ta-
bii kafaları karıştırdı. Geçmişte
sırtımıza hançer vurarak iktidar
ve saltanata erişenlerden gelen
çağrıyla çöllerde savaşa girmek,
uzun vadeli hesaplarla daha ön-
ce Kore savaşıyla NATO'ya gi-
rişimizde olduğu gibi, bu kez de
AT'ye üyeliği pazarlık masasına
"kan bedeli" götürmek olaylara
şaşı gözle bakmakla eşdeğerdi.
Her söylediği, her davranışıy-
la "mutlaka yapmayı planladığı
'mûthiş' bir şeyler" olduğu yar-
gısını kimi kalemlere, siyasetçi-
lere sindirmeyi başarmış bir sı-
yasetçinin; Bush'a akıl vermek,
Mitterrand'la konuşup Ortadoğu
bunalımına katkıda bulunmak
varken başkenti bırakıp gitmesi
düşünülebilir mi? Bu nedenler-
le pazardan başlayarak bir iki
gün yüreğimizi serin tutmalıyız.
Daha geçende, bir yerlerde -o
kadar çok konuşuyor ki nerede
ve kime olduğunu anımsamak
zorlaşıyor- TO, Bush'u "Sad-
dam'ın ne denli tehlikeli insan"
olduğunda uyardığını duyum-
satmıştı. Ama başta CIA'nın, ek
olarak ABD yönetiminin Kuveyt
oldubıttisıne Saddam'ın girişece-
ğini beklemedikleri Amerikan ba-
sınında yer almıştı. Ne çare; TÖ,
uyarmıştı yakın dostu Bush'u.
Ne yazık ki, dinletememiş. Ne
kadar hayıflansa yeridir!
Savaş olasılığını birkaç gün
geriye atan asıl büyük gösterge,
TBMM'nin toplantıya çağnlma-
sıyla ilgili siyasal tartışmalarla or-
taya çıkıyor. Savaş gibi zorlu
günlerde Meclis'i toplantıya ça-
ğırma gereksinimini bir iktidar
duyarsa, Meclls'm egemen ko-
numuna bir iktidar inanıyorsa,
muhalefetin olağanüstü çağrı gi-
rişimlerınden çok önce hareke-
te geçebilirdi.
Ustelik, kimi yanlış anlamalar
tartışmayı yanlış kanallara götü-
rüyor. Muhalefet imza toplaya-
rak Meclis'i çağırmayı degil, so-
rumluluğu sırtlayan iktidarın ge-
reğini yerine getirmesini istiyor.
Bir iktidar ki Meclis neymiş, hü-
kümet var imiş, yok imiş ne umu-
runa. Muhalefet Meclis'in yüce-
liğini savunarak ses ve çağrı al-
gılamaz bir duvara kimi ana ku-
ralları neden arlatmaya çalışı-
yor, anlaşılır gibi değil.
Geçende bir diplomatımız,
"Saddam'ın ne yapacağı bilin-
mez. Ya bir sabah Kuveyt'ten
çekildiğini açıklarsa" diyor, baş-
kentte yaşanan korkuyu dile ge-
tiren şu cümleleri ekliyordu: "Ku-
veyt'ten çıkarak savaş darbesi-
ni atlatan Saddam, iki yıla var-
maz nükleer silahı da yapar ve
sonra bize dönerek kimi istekler-
le 'gelin bir hesaplaşalım' diye-
bilir."
Ankara, bu yüzden Saddam'-
ın bir an önce "temizlenmesin-
den" yana. Silah gücü pekişmiş
ve daha da pekişecek Saddam'-
lagünün birinde "hesaplaşmak"
korkusuyla bugünleri yaşıyor.
Fransa ve Çin gibi ülketerin Sad-
dam'ı kimyasal ve modern silah-
larla "geniş ticaret uğruna" do-
nattığı, günümüzde eleştiriliyor.
Bu olguya bir de Türkiye pen-
ceresinden bakalım. Kimi ülke-
lerin "ticaret ve para tutkusu"
Türkiye için geçerli değil miydi?
Yakın aylara kadar Irak'ın savaş
gücünü arttırdığını göre göre ses
çıkarmayan, Batıyı ya da kendi
dünyamızı uyarmayan TÖ ve hü-
kümetlerinin bir iki milyarlık dış-
satım uğruna kılı kıpırdamıyordu.
Hatta, ferman tanımaz dışsatım
tutkusuna değinenlere üstü ka-
palı biçimde "Ülke yararına aç-
tığı yolu tıkamaya önayak oiacak
yazılardan, siyasal demeçlerden
sakınmaları" duyuruluyordu.
Saddam, ilk kez "su sorunu"
diye dişint gösterdi. Ayıltr gibi ol-
duk. Şimdi ABD, Irak'ı yerle bir
etse, bu arada Körfez'de askeri
görev alarak barış masasında
pastadan pay alsak gibi gerek-
çelerle, "savaş çığırtkanlığı" ya-
pılıyor. Soracak olsanız bugün,
yıllar önceden gereken önlemleri
aldığımıza, uzak görüşlülüğüne
kurban olduğumuz siyasjt anla-
yışı, bir değil yüzlerce örnekier
gösterebilir. "Demagojiye" gel-
di mi eline su dökemezsiniz!
18 ağustostan bu yana geçen
sekiz dokuz günde TÖ hangi ye-
ni olaylarda "başarıdan basarı-
ya" koştuğunu üç günlûk GAP
gezisinde elbette basına duyura-
cak, öğreneceğiz. Bu ara baş-
kentte Habur kapısını kapatır mt-
yız ya da asker gönderme yetki-
si TBMM'nin mi, değil mi tartış-
maları sürûyor. İnsancil gerekçe-
lerle rehineler olayı uluslararası
soruna dönüşürken Habur'dan
ABD'li, Avusturyalı ya da her-
hangi bir Batılı insanı kabul edi-
yoruz. Savaştan, kimyasal silah-
tan kaçan, örneğin Pakistanlıyı
nasıl geri çevireceğiz?
Asker gönderme tartışmalan-
na kısa yanıtı dün Genelkurmay
yetkilisi basına söylüyordu:
"Türk Silahlı Kuvvetleri 'Yüce
Medis'in' emrindedir."
Altı çizilecek iki sözcük, "Yü-
ce Meclis"ti.
Tek cümle, tartışmada geçen
her soruyu yanıtlıyordu.
BAŞKENT'TEN AHMET TAN
Habur'da Asyalı krizi
(Baftarafi 1. Sayfada)
geçişi için gerekli altyapıya sahip
olmadığını anımsatarak "Lüzum-
lu tertiplerin alınması ölçiisünde
geçişlere musaade edilmesi gere-
kebilecegi gibi, sınınn kapaülması
konusu da gündeme gelebilir" de-
di. Dışişleri Bakam Ali Bozer ise
"ilgili ülkelerin gerekli tedbirieri
alması şart" diye konuştu. Tür-
kiye, Habur'dan girecek Asyalıla-
nn ülkelerine dönüşlerine ilişkin
düzenlemeler kapsamında yapıl-
ması gerekenleri, ilgili ülkelerin
Ankara'daki temsilcilerine iletti.
Başbakan Yıldırım Akbulut,
Habur kapısındaki yığılma konu-
sunda bir gazetecinin sorusuna ya-
nıt olarak yaptığı açıklamada,
"Bu insanlann ülkemizden geçiş-
lerini kolaylaştınnak için insani
yönden üzerimize düşen elbetteki
yerine getirilecektir. Ancak mev-
cut şartlarda, bunun basanlı ola-
bilmesi için nlkemize gelecek ya-
bancılann mensup olduğu devlet-
lere de görev ve sorumluluklar
düşmektedir" dedi. Akbulut şun-
ları söyledi:
"Habur sınır kapısı esas itiba-
nyla kamyon ve yük geçişine hiz-
met verecek şekilde duzenlenmiş-
tir. Aynı anda çok sayıda insan ge-
çişi için gerekli altyapıya sahip de-
ğildir. Bu da kapıdan geçenlerin
hemen ülkelerine dönebilecekleri
merkezlere nakledilmeleri ve bu-
radan da süratle ülkemizden ay-
nlmalannın temininin önemini
arttırmaktadır. Bunun sağlana-
rekli kolaylığı gösteririz. Ama il-
gili ülkelerin gerekli tedbirieri al-
ması şarttır. Bu itibarla hem ha-
tırlatmak hem talep etmek mak-
sadıyla bakanlığa ilgili büyük-
elçileri davet etmiş bulunmakta-
yız."
Ülkelerine dönmek üzere Irak
ve Kuveyt'ten Türkiye'ye gelmesi
olasılığı bulunan 170 bin Hintli,
100 bin Bangladeşli, 100 bin Fili-
pinli ve 75 bin Pakistanlının du-
rumlan dün Dışişleri Bakanlığı
Konsolosluk Işleri Genel Müdü-
rü Zeki Çelikkol'un başkanlığm-
daki bir toplantıda ele alındı. Top-
lantıya katılan Hindistan, Pakis-
tan ve Bangladeş büyükelçilikle-
rinden şu istemlerde bulunuldu:
1. Yarttaşlannızın ülkelerine
dönüşleri için gerekli ulaşım ko-
laylıklannı saglayın.
2. Habur kapısında büyükelçi-
lik yetkililerinizin bizzat görev
yapmasını isteyin.
3. Türkiye'ye giriş yapan ve
raaddi sıkıntı içinde bulunan yurt-
taşlarınıza gerekli yardımda
bulunun.
SHP Genel Başkan yardımcıla-
rından tstemihan Talay, "Türkiye
sınınna dayanan 500 bin Asyalı
için Özal. arkadası Bush'a telefon
etsin" dedi. Talay, Türkiye'ye ya-
nm milyon kadar Doğulunun gir-
mek istediği şeklindeki haberler
konusunda Cumhuriyet'e şu açık-
lamayı yaptı:
ı
edilmesi gere-
kebileceği gibi, sınınn kapaolması
konusu da gündeme gelebilir.
Dışişleri Bakanı Ali Bozer de
dün Şam'a gitmek üzere Ankara-
dan ayrılmadan önce yurttaşlan
Türkiye üzerinden ülkelerine dö-
necek olan devletleri gerekli ön-
lemleri almaları konusunda uyar-
dı. Bozer, "Kuveyt ve Irak'taki
toplam 445 bin FUipinli, Hintli,
Pakistanlı ve Bangladeşlinin
Türkiye'ye gelmeleri durumunda
ne yapılacağı" şeklindeki soruyu
şöyle yanıtladı:
"Böyle bir ihümal yakındır. Bu
nedenle ilgili büy ükelçiliği bakan-
lığa çağırdık ve kendilerine göriiş-
lerimizi ilettik. Ülkemizden tran-
sit olarak geçecek bu kimselere ge-
mz?,
(Baştarafi 1. Sayfada)
uygun:
Yani "yassı kadayıfı, cevizli".
Yamnda da nur topu gibi iki yav-
rusu: Kaymaklı dondurma.
Ağustos gecesinin laciverdine,
çıtkınldım yıldız serinliğine do-
kunmaya çabalayan müzik. Bah-
çenin bir köşesinde gölgeler ara-
sında flüt, keman ve gitar.
tpek bir şai gibi dalga dalga.
Çankaya Köşkü bahçesindeyiz.
Bu ağustos gecesi şöleninde
Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut
Özal ve eşi Semra Özal Amerıka-
lı Senatör Byrd ile eşini ağırlıyor.
özallar, eğer Başkan Bush gelsey-
di ancak bu kadarını yapabi-
lirlerdi.
Başkan Bush böyle bir muame-
leyi hak eder mi idi?
O ayn konu.
Çünkü Bush'un "Ermenileri
1915'ten 1920'lere kadar kesen
Türkler nutkunu" anımsayınca,
kendısinin işkembeciye bile götü-
rülmesi bü>ük cömertlik olur.
Senatör Byrd böyle bir şöleni
gerçekten hak etmiş birisi.
Ama burada hüzünlü bir pa-
rantez açmak gerek.
üyduruk soykınm iddialarına
kulak asmadığı için Türkiye'nin
bir politikacıya, böylesine dört el-
le sarılması yürek burkutucudur.
Bu duruma da Türkiye'yi düşüren
"büyük dost ve müttefiki"dir.
Köşk bahçesindeki görüntüde
devlet en yüksek kadro ile yer
aldı.
Özallar'ın başkonuklan Başba-
kan Akbulut, sivil giyimli Genel-
kurmay Başkanı Orgeneral To-
rumtay. bakanlar Işın Çelebi,
Hüsnü Doğan, TBMM'deki ko-
misyon başkanlan, Türkiye'nin
Washington Büyükelçisi Nüzhet
InaFa silalıb saldırı
BALIKEStR (Cumhuriyet) —
Balıkesir Baro Başkam Av. Turgut
tnal, dün bürosunda kimliği sap-
tanamayan bir kişi tarafından si-
lahlı saldırıya uğradı. Tlırgut tnal'ı
sağ bacağından yaralayan saldır-
gan ateş açarak kaçtı. İnal devlet
hastanesinde tedavi altına alındı.
Edinilen bilgilere göre dün sa-
bah Barolar Birliği Başkanı'nın
Adli Yıl nedeniyle hazırladığı ko-
nuşma ve bu toplantıya Balıkesir-
den kimlerin gideceğine ilişkin ko-
nuları görüşmek üzere Baro Yö-
netinı Kurulu genişletilmiş bir top-
lantı yaptı. Toplanti saat 13.20 do-
laylannda bitti. Toplantıda konu-
şulanlan toparlayan Baro Başka-
nı Türgut tnal ve sekreterleri gö-
rüşürken saat 13.30 sıralarında
içeriye kimliği belirleneme>r
en bir
kişi girdi. Bu kişi, Baro Başkanı'-
nın kim olduğunu sordu. tnal'ın
"Benim" diye yanıt vermesi üze-
rine silahını çeken saldırgan ateş
etti. Saldırganın Turgut tnal'ın
ayaklarını hedef aldığı öğrenildi.
Sağ bacağından yaralanan tnal'a
yardım etmek iste>
r
en sekreterleri
de korkutmak için ateş eden sal-
dırgan kaçtı.
Kandemir. ABD'nin Ankara Bü-
yükelçisi Abramovvitz. Müsteşar
Tugay Özçeri ve Dışişleri üst yö-
netimi. özetle bir gazeteci için bu-
lunmaz nimet durumundaki tüm
kadrolar.
Gazeteci haber almak ya da al-
dığı haberi doğrulatmak zorunda.
Yoksa gazeteciliği üfürükçülükle
noktalanmaya mahkûm du-
rumdadır.
Oysa bu kadrolarla gündüzleri
temas kurmak Kaf dağını aşmak
kadar zor. Özel kalem müdürü,
sâkreter ve "Efendim şu anda
toplantıdalar, biz sizi arayalım"
barajlarını aşabilmek, Saddam'ı
Kuveyt'ten çıkarmak gibi.
Yemek öncesi resepsiyon var.
Başbakan'ın, Dışişleri Bakanı'-
nın, Genelkurmay Başkanı'nın
bulunduğu gruba yöneh'yoruz.
Mangalda mısır gibi "Savaş ne
zaman çıkacak?" sorusunun pat-
layıp durduğu bir ortamda başka
hangi gruba yönelinir ki?
Başbakan'a "Merhaba" der gi-
bi "Savaş çıkıyor mu efendim?"
diyorsunuz.
Akbulut gükrek ellerini açıyor:
"Savaşı biz çıkarmayız. Çık-
masını istemeyiz. Savaş inşallah
çıkmayacaktır. Saddam Kuveyt'-
ten çıkacak, sorun böylece çözü-
lecektir."
Başbakan savaşla ilgili değil
gibi.
O sırada ABD Büyükelçisi Ab-
ramowitz geliyor.
Akbulut, Bü>'ükelçi'nin elini
sıkıyor.
Konuşmaya baslıyor. Abramo-
witz Türkçe>i sohbet edecek ka-
dar konuşuyor. Ama göriişmeler-
de kendi dilini yeğliyor.
Akbulut da öyle. Başbakan çok
önemli şeyler söyleyeceğini belii
ediyor. Ve baslıyor Türkçe an-
latmaya:
"Saynn Büyükelçi, Habur kapı-
mızda büyük sıkınb var. Bu sıkın-
tının daha da büyüyeceği anlaşı-
lıyor. Bu konuda sizin de hükü-
met olarak bazı şeyler yapmanız
gerek."
Abramowiız'in Türkçesi Akbu-
lut'un sözlerini anlamaya yetmi-
yor. Bu yüzden birisi çevirsin di-
ye bize bakıyor.
Bizimle göz göze gelince tedir-
gin oluyor.
Bir gazeteci aracılığıyla bir ül-
ke bajbakanı ile sımr kapısı soru-
nu müzakere etmek, "savaş hali
koşullannda" bile fazla olağan
bir şey değil.
Abramowitz'in bu düşüncesi
gözlerinden okunuyor. Ama Ak-
bulut da sözlerinin çevrilmesirü is-
tiyor. Bir iki cümlesini Büytikel-
çi'ye aktanyoruz. Ardından he-
men yanımıza gelen Hüsnü Do-
ğan'a çevirmenliği bırakıyoruz.
Akbulut konuşuyor, Doğan çe-
viriyor.
Akbulut: "Sınıra yığılabilecek
insanlann sayısı yiiz binlerle ifa-
de ediliy or. Bu konuda Türkiye'-
nin yapabilecekleri çok sınırlı. Bi-
ze ilgili ülkelerin yardım sağlama-
sı gerek. Yoksa ikinci bir Peşmer-
ge sorunu ile başbaşa bırakabilir-
siniz bizi."
Abramowitz yanıtlıyor:
"Peşmerge sorunu bundan çok
ayn. Onların gidecek bir ülkele-
ri, onlan isteyecek bir hükümet-
teri yoktu. Oysaki bunlann hükü-
metleri var. Pakistanlı Pakis-
tan'a, Hindistanlı Hindistan'a gi-
decektir."
Akbulut: "Gidecek de nasıl?
Adamlar ya gideceğiz deyip ülke-
mizde kalırlarsa?"
Bu kadar insanın ülkemizde
kalmasının yaratacağı meseleler
ortada.
Abramovvitz sıkıntılı sıkıntılı
bizim yüzümüze bakıyor.
Bir gazetecinin önünde Başba-
kan ile siyasi bir müzakere yap-
manın sıkıntısını gizlemek is-
temiyor.
Belki de kulak tıkamamızı isti-
yor. Başbakan'a bakıyoruz. Ak-
bulut'un bu konuda bir tasası ol-
duğunu söylemek zor. Yalnızca
çevirinin iyi yapılıp yapılmadığı
ile ilgili. Bunu da Abramovvitz'-
in gözlerinden izliyor. Abramo-
witz'in her halinden her cümlede
verilen mesajı aldığı ortada.
Biz ise itiraf edelim ki bir ga-
zetecinin basına gelecek en büyük
heyecanın keyfi içindeyiz.
Postadan kripto gelmesini bek-
lemeden, telefon dinlemeden,
Türkiye Başbakanı ile Amerikan
Büyükelçisi'nin "Habur
göriişmesinde" gözlemci olarak
bulunuyoruz. Buradan aynlan ga-
zeteciyi meslektaşları dövmezse,
okurlan taşa tutar.
Asgari ölçüde devlet mahremi-
yetine de nezaket göstermekle ye-
tiniyoruz.
Örneğin Abramovvitz'in
bize dönüp "Bu kısmı sen duyma-
nuş ol" dediği cümleleri atlıyoruz.
ABD Büyükelçisi, Akbulut'un
Habur ile ilgili sözleri karşısında
biraz bocalıyor. tşi şakaya vurma-
ya çalışıyor:
"Sayın Başbakan, ne yapalım
ki Türkiye'nin Irak'a komşu ol-
ması bizim kabahatimiz degil."
Başbakan yanıtı hemen yapış-
tırıyor:
"Sizin kabafaatiniz degil. Ama
bu sizin şansınız. Türkiye'nin bu
konumu, size ve Baü'ya en büyük
lütuf."
Abramowitz belli ki böyle bir
yanıta hazırhklı değil.
Sözü değiştiriyor, "Habur'a
gelecekleri, ülkelerine göre hükü-
metlerinin teslim alacağım belir-
tiyor."
Akbulut, Amerikalı'nın kulağı-
na yeterli dozda karsuyu kaçırdı-
ğından emin teşekkür edip hemen
arkasındaki Genelkurmay Başka-
nı Torumtay'a dönüyor.
Onunla da aynı durumu ko-
nuşuyor.
tkinci bir heyecan yaşıyoruz.
Torumtay ile Akbulut, Saddam
hakkında özel kanaatlerini dile
getiriyorlar.
Bunlar ileride kriz çözüldükten
sonra yazılacak türden şeyler.
Torumtay, Başbakan'a duru-
mun kritik olduğunu bildiklerini
söylüyor. Yarın (yani bugün) böl-
geye gideceğini söylüyor.
Önlemlerin alındığını be-
lirtiyor.
Daha sonra yemeğe geçiliyor.
Yemekte de bir gazeteci için ne
gerekirse o oluyor. Hem de en tat-
sızından. Kişisel olarak çok can-
dan ve arkadaşça bulmaktan bir-
çok gazeteci ve diplomat gibi ken-
dinizi alamadığımz, ama hüküme-
tine de kızmak hakkını saklı tut-
tuğunuz Abramovvitz'in aniden
yere ^varlandığına tanık oluyor-
sunuz. Sonra masadaki üç mes-
lektaşınızla yazmama karan alı-
yorsunuz. Ama gece gazeteye
döndüğünüzde Abramovvitz'in
haberinin çoktan sayfaya girdiği-
ne tanık oluyorsunuz.
Çünkü Çankaya'daki Habur
gecesi Büyükelçi'yi hastaneyegö-
türen ambulans telsizinden ajans-
lara çoktan yansımıştır.
Özal, Semra Hanım ile birlik-
te konuklarını uğurlarken Dışiş-
leri Bakanı Bozer'e ve Müsteşar
Büyükelçi Özçeri'ye "Siz kalın
gitmeyin" diye göz kırpıyor.
Çankaya'da Senatör Byrd için
düzenlenen şölen "Habur
görüşmesi" ile noktalanıyor.
GÖZLEM UĞUR MUMCU
(Baftarafi 1. Sayfada)
Savaşı sırasında körfez, İran tarafından mayınlanmış, bu
yüzden Batılı devletlerin mayın tarama gemileri bölgeye gi-
rerek Körfez'i mayınlardan temizlemişlerdi.
ABD, aynı günlerde Türkiye'yle Savunma İşbirliği Antlaş-
ması imzalarken "Rapid Deplcyment Force" adı verilen "Çe-
vik Kuvvef'e katılmamız için ısrarlarda bulunmuştu. Türk-
çe'ye "ivedi konuşlandırma birliği" adıyla çevrilebilecek bu
"Rapid Deployment Force"a Türk Genelkurmayı katılmak is-
temedi.
Bu çevik kuvvetin kurulmasındaki amaç, "kriz bölgeleri-
ne ivedi askeri müdahale"Yİ\. Bu kriz bölgesi Ortadoğu'ydu.
Türk Genelkurmayı herhalde o günlerde şöyle düşünmüş-
tü:
— Türkrye de kriz bölgesindedir. Çevik kuvvet Ortadoğt^
daki herhangi bir kriz nedeniyle kullanılacaktır. Bu kuvvetin
kullanılması Türkiye'yi oldubittilerle karşı karşrya getirebiiir.
Bu çevik kuvvet, deniz, hava ve kara birliklerinden olu-
şuyor. "Naval Task Force" Akdeniz'deki Sovyet donanma-
larına karşı caydırıcı görev yapmak üzere kurulan "çağn kuv-
vef/"dir. NATO ülkelerinin deniz kuvvetleri, zaman zaman
Akdeniz'de Sovyet donanmasına karşı "biz de vanz" demek
için manevralar yaparlar.
Bu "ivedi konuşlandırma birliği" dışında "Allied Mobile
Force" adı verilen "ittifak çevik kuvveti" vardır. Bu NATO bir-
likleri "reinforce alarm" adı verilen "takviyeli alarm" koşul-
larında Türk-Sovyet sınır bölgesiyle Güneydogu bölgesine
ineceklerdir
Bu iki çevik kuvveti birbirine karıştırmamak gerek. Türki-
ye, "Allied Mobil Force"un önceden belirlenen güvenlik ve
savunma alanı içindedir. Genelkurmay'ın karşı çıktığı "Ra-
pid Deployment Force" ise Amerika'nın Körfez bunalımı için
kullanmayı düşündüğü askeri birliklerdir.
Amerika'nın NATO'ya bağlı savunma amaçlı "ittifak çe-
vik kuvveti" dışında, ayrıca "ivedi konuşlandırma birliği" ku-
rup, Türkiye'yi de Savunma İşbirliği Antlaşması sırasında
bu birliğe katmak istemesi, ABD'nin o günden olası bir Kör-
fez müdahalesini planladığını da ortaya koyuyor.
Değişen dünyada artık Sovyetler "tehdit" olmaktan çık-
tı. ABD için tehlike Ortadoğu'da Amerikancı olmayan Müs-
lüman ülkelerdir. Bu ülkelerde esecek "Arap milliyetçiliği"
ABD'nin yaşamsal çıkarlarını ilgilendirmekteydi.
Bugün Suudi Arabıstan'da bulunan çeşitli ülkelere bağlı
askeri birlikler, "Birleşmiş Milletler askeri" değildir. Bunlar
tıpkı Irak-iran Savaşı'nda bölgeye gönderilen çeşitli ülkele-
re bağlı mayın tarama gemileri gibi "her ülkenin kendi inisi-
yatifi ile gönderdiği" birliklerdir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi eğer gizli oturumda Cum-
hurbaşkanı Ozal'ın istediği, "yurtdışına asker gönderme
yetkisini" vermiş otsaydı, hiç kuşkunuz olmasın Akbulut hü-
kümeti hemen Türk askerlerini Suudi Arabistan'a gönde-
recek ve Türk birlikleri de ABD çevik kuvvetini oluşturan
82. Hava İndirme Tugayı'nın yanında mevzileneceklerdi.
Bu karar da Türkiye'yi Birleşmiş Milletler karan olmaksı-
zın savaşa katmış bulunacaktı.
Birleşmiş Milletler, Körfez'e henüz bir askeri biriik gön-
dermedi. Eğer gönderirse bu birliğin niteliği ayn olacaktır.
ABD, İran-lrak Savaşı'ndan sonra Körfez'e müdahaleye
hazırlanıyor. Bunun için Pentagon senaryolar hazırlıyor, te-
oriler oluşturuyor. Bu teorilerin biri de "out of area" teorisi-
dir. Bu teori, ABD'nin çıkarlarını NATO'nun sorumluluk böl-
gesiyle bağdaştırmaya çalışıyor.
ABD'nin yeni "Köriez doktrini" bölgeye Birleşmiş Millet-
ler ve NATO'yu da kullanıp müdahale etmek, sonra da böl-
genin tek "egemen süper devleti" olmaktır.
Bunun adı "emperyalizm"ö\r.
Emperyalizmin de oyunu çoktur. Hem oyunu çoktur hem
de işbirlikçileri boldur...
Komutanlar Güneydoğu'da
(Baftarafi 1. Sayfada)
general Necip Torumtay, Hava
Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
Siyami Taştan ile Jandarma Ge-
nel Komutanı Korgeneral Eşref
Bitlis Diyarbakır'a gittiler. Genel-
kurmay yetkilileri, komutanların
gezisinin "planlı denetlemelerde
bulunmak üzere yapıldıgım" söy-
lediler.
BM'nin olası bir tavsiye kararı
uyannca Türk Silahlı Kuvvetleri-
nin Körfez bölgesine asker gönde-
rip göndermeyeceği tartışmaları
yeni bir boyut kazandı. Başbakan
Yıldınm Akbulut, BM'nin bir tav-
siye kararı alraası üzerine konu-
nun Bakanlar Kurulu'nda incele-
neceğini bildirirken, Genelkurmay
Başkanlığı'ndan üst düzeyde bir
askeri yetkili, "TSK yüce Meclis'in
emrindedir" dedi. Aynı yetkili,
Cumhuriyet muhabirinin, "Bölge-
ye asker gönderilmesi konusu var.
Bu konudaki görüş nedir?" şek-
lindeki sorusuna, "Bu bizim Ge-
nelkurmay Başkanlığı'mn ötesin-
de bir iş. Bunda Bakanlar Kuru-
lu karan gerekir. Sivasi otoritenin
işidir. TSK yüce Meclis'in
emrindedir" yanıtını verdi.
Bu arada Genelkurmay Başka-
nı Orgeneral Necip Torumtay'ın
yanı sıra hava kuvvetleri komutanı
ile jandarma genel komutanı dün
sabah Diyarbakır'a gittiler. Genel-
kurmay yetkilileri, komutanların
ziyaretinin "planlı denetlemeler
çerçevesinde olduğunu" bil-
dirdiler.
Diyarbakır büromuzun haberi-
ne göre Genelkurmay Başkanı ve
komutanlar dün saat 10.45'te Di-
yarbakır'a geldikten sonra Olağa-
nüstü Hal Bölge Valisi Hayri Ko-
zakçıoğlu'nu ziyaret ettiler. To-
rumtay, Güreş, Taştan ve Bitlis ile
Malatya'dan gelen 2. Ordu Komu-
tanı Kemal Ya\Tiz'a Kozakçıoğlu
ve Bölge Asayiş Komutanı Korge-
neral Hikmet Köksal tarafından
bölgedeki gelişmeler hakkında
brifıng verildi. Genelkurmay Baş-
kanı ve beraberindekiler daha
sonra helikopterle Şırnak'a geçti.
Geceyi Siirt'te geçirecek olan ko-
mutanlar bugün Ankara'ya döne-
cekler.
Birlik sevkıyatı
Genelkurmay yetkilileri, özel-
likle Türkiye'nin Irak ile sınır böl-
gesine asker sevkıyatı yapıldığı yo-
lundaki haberlerin gerçeği yansıt-
madığım belirttiler. Bir askeri yet-
kili, TSK'nın ağustos ayı sonu ile
eylül ayı başında sürekli olarak
tatbikata çıktığını anımsatarak
"Şimdi Trakya'ya gidilse bütün
birliklerin hareket halinde olduğu
görülür. Bu birlikler şimdi hudu-
da mı gidiyorlar?" şeklinde
konuştu.
Bölgeye bazı uçaklarla bazı si-
lah sistemlerinin sevkinin ise, ey-
lül ayı başındaki Mehmetçik Tat-
bikatı çerçevesinde gerçekleştiril-
diği bildirildi.
Genelkurmay, önceki gün bir
gazetede fotoğraflı olarak yer alan
"Hava Kuvvetleri'ne ait C-47 tipi
askeri nakliye ucaklanna çok sa-
yıda uçaksavar top ve bunlara ait
parcalar yüklendi" yolundaki ha-
ber üzerine ise Curnhuriyet'e şu
açıklamayı yaptılar:
"Bu rntin bir faaliyettir. Kurye
ucagı, Hava Kuvvetleri kunıldu-
ğundan bu yana haftanın belli
günlerinde belirli üsleri dolaşmak
suretiyle nslerin ihtiyacı olan mal-
zemeyi, fabrikaya bakıma giden
silahlan, bakımdan gelen sOahbn
dagıtır."
Aynı çevreler, haftanın 2-3 gü-
nü tstanbul'a Hava Kuvvetleri'ne
ait kurye uçaklanmn gittiğine de
işaret ettiler.
Genelkurmay Başkanlığı'mn
"bölgeye asker sevkiyaö" olmadı-
ğına ilişkin açıklamalanna karşın,
bir süreden bu yana Van'dan
Türkiye-Irak sınır bölgesine sürek-
li olarak asker ve silah sevkıyatı
yapıldığı öğrenildi. Bölgeye yakın
zırhlı ve mekanize birliklerin sınır
bölgesine gönderildiği de be-
lirlendi.
Genelkurmay çevreleri, baza si-
yasi yetkililerin tersine Türk fırka-
teynlerinin halen Gölcük limanın-
da demirli bulunduğunu belirtti-
ler. Bir Genelkurmay yetkilisi,
"Gemilerimiz Körfez'e dogru ha-
reket etmişler. Bu konuda söylen-
tiler var" şeklindeki soruya ise,
"Külliyen yalan" yanıtını verdi.
30 ağustos
Genelkurmay çevrelerinden edi-
nilen bilgiye göre, 30 Ağustos Za-
fer Bayramı törenleri bu yıl da
geçmiştekilere benzer biçimde
kutlanacak. Ancak gerginlik ne-
deniyle Ankara halkını tedirgin et-
memek için bu yılki "provalarda
jet uçaklanmn gösleri uçuşn
yapmalanndan" vazgeçildiği bil-
dirildi.
VEIİEFENDİ
HİPODROMIPNDAN
FİKRET DAĞLIOĞUJ
TAHMİNLER
1. KOŞU: F: Tycoon 1 (1), P:
Akar (2), S. Buskashi (3).
2. KOŞU: F. Elifcan (4), P: Tay-
batur (1), S: Babakemal (2).
3. KOŞU: F: Ilgın (4), P: tlkşans
(5), S: Altuğbey (1).
4. KOŞU: F: Baby Villa (1), P:
Koraytay (4), P: Sub Marine (2),
S: Beylerbeyi (5).
5. KOŞU: F: Zümrütbey (9), P:
Dare Devil (2), P: Raşomon (7),
S: Mehter (6).
6. KOŞU: F:Sinernll (3),P: Er-
turan (7), P: Akmurat (2), P: Al-
tepe (1), S: Erkanbey (6).
7. KOŞU: F: Aktolgalı (1), P:
Aknasip (4), P: Mudanyagüzeli
(7), S; Zehrahan (8).