25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 9 TEMMUZ 1990 V / l i, l V CERR A H O C L lD E G I S E N L A T I N A M E R I K A Bahia kenti, beyazlann 'efendi', siyahlann 'köle'olduğu dönemlerinatmosferiniyansıtıyor, kölelikyok, ancakruhu hâlâ kenttedolaşıyor Brezilya'da'dizi'yiyaşayanlar— 2 — "Bakın işte burası" demişti Joao Mdo, "bir zamanlar köle mezbahası olarak kulla- •ulan bina bu." Evet yanlış duymamıştım. "Mezbaha" de- miştı, Bahia sokaklannda bana rehberlik eden Joao Melo. Salvador de Bahia'nın eski sö- raürge mahallesi Pelounnho'nun ara sokak- lannda dolaşıyorduk. Joao yılın her mevsi- minde 30 dereceden aşağı düşmeyen sıcaklı- ğa da, anlattığı öykülerin dehşetine de bağı- şıldık kazanmış gibiydı: "Çauşmayacak denli yorgun duşen ya da başkaldıran koleier bu- raya getirilirdi" diyor ve sozlenne devam edi- yordu: "Ya can \erene dek sopalanır ya da işkeaceyle öldunılurlerdi. Canhıraş ferjatlar Mn<Je can veren köleier digerlerine ornek olıır- dn." Adını bile köleleri halk onunde kırbaçlayan cellatlardan alan "Pelourinbo" mahallesinın her köşesınde, bu ulkeyı altın madenlerinde, şeker, kahve plantasyonlarında ve pamuk tar- lalarında inşa etmiş olan siyahlann kanı var. Portekizlilerden kalraa sarı, açık mavi, pem- be, yeşil evlerin önunden geçiyoruz. Pelounn- ho Lizbon'u andınyor. "Arislokral çocnkla- nn cn bıiyuk eglencesi" dıyor Joao, "bu ev- lerin balkonlanndan kırbaçlanan koleieri sey- retmekti." Ana meydanın bitimindeki "Igreja do Rosario" (Siyahlann Meryemi Rosario Kilı- sesi) bu anonim acılara dikilmiş bir anıt ola- rak karşımızda duruyor. Şimdi turistlerle do- lup taşan ve yıllar boyu umutsuz dualara ta- nık olan bu barok kilise, diğer kıliselere gir- tnesi yasak olan köleier tarafından yalnız ken- di ibadetleri için inşa edilmiş. Yuz yıl öncesine dek süren kölelik kurumu boyunca Brezilya'ya Afrika'dan 5 milyon si- lah ithal edilmiş. özellikle Banto ırkından olan Sudanlüar ve Yorubalardan toparlanıp getirilen kölelerin beşte biri, Brezılya sahille- rine varmadan açık denizde ölmuş. Brezilya'- ya varanlardan ise plantasyonlarda calışan- lann ortalama yaşamı sekiz yılı geçmiyormuş. Belh bir süreden sonra sağlıklı yeni köleier al- mak, mevcutlann sağlığını korumaktan da- ha ucuza geliyormuş çunkü. "Hele köle kadınlann çektigi" diye hâlâ hırsla anlatıyor rehber Joao, "anlatmalda bit- mez. Bir zamanlar Bahia sokaklan gozleri oyulmuş, göğusleri kesilmiş, kerpetenle diş- leri çekilmiş kadınlarla doluymuş. Bu lalih- sizlerin çogu septisemi gibi enfeksiyonlardan zaten kısa surede olmuşler. Kadınlar, ya sa- hipleri tarafından cinsel tatmin için sonuna dek kullanılan bir et parçası olmuşlar >a da beylerinden kendilerini kıskanan hanımlan ta- rafından sakatlannuşlar. Hamile kalanlar tek- melerle çocuklannı duşurmeye raecbur bıra- kılmış. Dogurmaya muvaffak olanlann elin- den çocuklan ahnarak oldunıünuş. Emzirme durumunda olan kadınlann sutu ise bir inek gibi sahiplerinin çocukJannı etnzinnek için sa- gılmış..." Kölelik dönemi atmosferi UNESCO tarafından Amerika kıtasmdaki koloniyal mimarinin en özgun örneği ilan edi- len Pelourinho'da kölelik dönernınden kalan bu atmosfer bugün hâlâ hissediliyor. Köleli- ğin torunları hâlâ köle çehreleri, köle düşün- celen, köle düşleri ile yaşıyorlar. Kıskanç sa- hiplerinin elinden çoktan kurtulmuş olan me- lez, siyah güzeller hâlâ kölelik döneminden kalma uzun beyaz fistolu dantelli giysileri, tüm saçlannı kapayan bembeyaz türbanları ile geziyorlar örneğin. Sokak' köşelerinde eg- zotik kokulu, acı bir sosla sattıklan fasulye mücverini kızartmak için koydukları seyyar ocaklanmn başmda, Scarlet O'Hara'nın çift- liğinden çıkrruş köle dadılan andınyorlar hep- si.Rio'dan Bahia'ya giden Airbus uçagında tek bir siyah yolcuya rastlanmıyor. Oysa be- yazlann kenti San Paolo, melezlerin kenti Ri- o'ya karşın Bahia siyahlannın kenti olarak ta- nınıyor. "Irklar demokrasisi" ile ünlü Bre- zilya'da da "gizli bir apartheid" var. Lüks otellerdekı siyah muşterilerin hernen hepsi ya- bancı. Beş yıldızlı otellerden içeri adım ata- bilen siyahların ancak "sokak kadını" ola- bileceği düşunüluyor. Sokakta metalik bir Mercedes ya da BMW'nin direksiyonunda bir siyah görüldüğıi zaman, bunun ancak bir şo- för olabileceği varsayılıyor. Televizyonda si- yah aktörlere pek pek hizmetçi, garson, dadı rolleri veriliyor. Haberlerde tek bir siyah ga- zeteci ya da takdimcı dikkati çekmiyor. Oy veren "yurttaş'Mara dönuşmelerine rağ- men, Brezilya nüfusunun yuzde 40'ını temsil eden siyahlann çoğu hâlâ kölelik anlayışının bıraktığı derin etkiden kendini kurtarabilmiş değil. Amerika'daki "vahşi Batı" ile eşdeğer olan ve bu ülkede hâlâ geçerli olan bir cangıl vizyonu ile birleşen bu mantalite, ortaya en ilkel değerlerden oluşan bir yaşarn dokusu çı- kartıyor: Cinsellik, gunlük yaşarn kavgası, din ve müzik olarak özetleyebileceğimiz bu yaşam dokusu, Brezilya'da en çok nufus, yuzde 90 siyahlardan oluşan Bahia'da hissediliyor. Rutubetten kararmış binalann arasındaki dar sokaklarda en sık rastlanan olgu, siyah sokak kadınlan, pezevenkler ve cenaze leva- zımatçılan örneğın. AIDS salgınının en yo- ğun etkiledıği ülkelerden biri olmasına rağ- men, ıri badem gözlu, kuçük g&ğıislu, iri kal- çalı melez güzeller, birkaç dolar için her an, her türliı riski goze almaya hazır görünuyor- lar. Gazetelerin her teşhis edılen AIDS vaka- sına karşın ulkede 50 teşhis edılmeyen AIDS'li olduğunu yazmasma karşılık, AIDS burada yaşamın diğer turn risklen arasında herhangı biri olarak değerlendiriliyor. Aşk ve günah ise zaten apayn dünyaların öğeleri olarak görü- lüyor. Deniz, güneş ve aşka hava gibi yaşam- dan kopmaz bir parça olarak bakılıyor. Rio de Janeiro'da olduğu gibi Bahia'da da seks dramsız yaşanıyor. Ve biraz da kölelik döne- minden kalan bir anlayışla aranan tek şey do- yum ve haz oluyor. Cenaze levazımatçıları Hemen her köşe başında rastlanan cenaze levazımatçıları ise kapılarını gece yarılarına dek açık tutuyorlar. Duvarlarda sıralanmış her türlu ağaçtan yapılmış çeşit çeşit oymalı, her ebat ve fiyatta tabutlann satıldığı dükkân- lann sıklığı kaışısında hayretimi gızleyemiyo- rum. Loş ışıklann altında özellikle kuçuk ço- cuklar için yapılan beyaz tabutlann bolluğu insanın içini ürpertiyor "Peiourinho'daki diikkânlann kiralan çok ucuz oldugundan" diyor rehber Joao, "kentin tüm cenaze leva- Salvador da Bahia'nın eski sömürge mahallesi Pdouriaho,Amerika kıtasındaki kolonyal mimarinin en ozgun örnekleri ilan edllen yapılarla dolu. (Fotoğraf: Gian Paolo). 1912 doğumlu Brezilyalı yazar Jorge Amado, ülkesinin, özellikle de Bahia kentinin simgesi olmuş bir sanatçı. Türkiye'de de 'Tarçın Kokulu Kız', 'Gecenin Çobanlan', 'ölü Deniz', 'Tereza Batista', 'Mucizeler Dükkâm', 'Kızgın Topraklar' adlı kitaplanyla tanınan Amado, Bahia'daki siyahlann yaşamım ve mücadelesini tum gerçekliğiyle ifade eden 'yerelci' bir anlayışa sahip. Geçen yıl ülkemizi ziyaret eden Jorge Amado, Kültür Servisi Şefimiz Celal Üster'le konuşmuş (19 Ağustos 1989), 'Brezilya dizileri' hakkmda, "Herkes bu dizileri seyrediyor. tnsanlann yiyecek bir şeyleri yok, ama mutlaka bir antenleri var" demişti. Yandaki fotoğraf ünlü yazan, Bahia'da bir 'candombli' kraliçesinin elini öperken gösteriyor. Irklar demokrasisi ile ünlü Brezilya'da 'gizli bir apartheid' var. Lüks otellerdeki siyah müşterilerin hemen hepsi yabancı. Beş yıldızlı otellerden içeri girebilecek siyah kadınların, ancak 'sokak kadını' olabileceği düşünülüyor. Oy veren yurttaşlara dönuşmelerine rağmen Brezilya nüfusunun yuzde 40'ını temsil eden siyahlar hâlâ kölelik anlayısının bıraktığı derin etkiden sıyrılabilmiş değil. ABD'deki 'vahşi Batı' ile eş değer olan ve bu ülkede hâlâ geçerli olan 'cangıl' görüntüsü ile birleşen söz konusu etki, ortaya en ilkel değerlerden oluşan bir yaşam dokusu çıkarıyor. Jorge Amado'nun ülkesindeki 'efsane' kişiliği, yalnızca yazarlığından değil, siyasi kimliğinden de kaynaklanıyor. Aynı Nâzım Hikmet gibi. Bahia'da, Jorge Amado'nun evindeki tarihi fotoğraflardan biri de (üstte), bu iki ünlü yazarın dostluğuna tamklık ediyor. Moskova'da çekilen fotoğraf ta, ortada Nâzım Hikmet, onun sağında Jorge Amado. znnatçılan burada toplanmtştır. Ama asü ge- çim kaynaklanm labuttan değil, karaborsa döviz ftlım saümından saglariar." Turistlerin, tabutlann, sokak kadınlannın ve entellerin evreninden oluşan Pelounnho'- nun en büyuk ilgi merkezi unlü yazar Jorge Amado'nun evinde toplanıyor. Yazann "gör- kemin, guzelliğin, çilelerin, aşkın ve sonstız yaşamın meydanı" olarak tanımladığı ana meydana hâkim, yeni restore edilmiş açık ma- vi bir bina bu. İki yıl önce Cumhurbaşkanı Jose Sarney tarafından demokrasiye geçiş dö- neminde açılan "Jorge Amado Vakfı", ulu- sal kimliğin en özgün simgelerinden biri ola- rak görulen yazarla kentin iç içeliğinin sayı- sız örneklerinden birini oluşturuyor. Binanın içinde yazann yapıtlan ve fotoğrafları ile dün- yasından kesitler sergileniyor. Ne ki sadece "Jorge Amado Vakfı" ya da "Jorge Ama- do Bulvan" ile sımrlanmayan yazann dün- yasına yalnız otoriteler değil, Bahialılar da sa- hip çıkıyor. Kentin küçük sahil lokantalan ve büfelerden güneyde kakao yöresine dek kilo- metreler boyu uzanan sahil şeridinde kuçük restoranlar, manavlar, bakkallar hep Gabri- ella, Tieta, Jubıaba, Teresa Batista gibi ya- zann dunya edebiyatına mal olan karakter- lerinin isimlerini taşıyor. Bahialılar tüm özel- likJeriyle kendilerini kitaplanna yansıtan Amado'nun karakteriyle birlıkte yaşadıklannı söylüyorlar. Yeni açılan oteller bile aşkın ve cinseüiğin meşru olduğu bu evrende, "Sen de Gabriellaıu buraya getir" diye reklam yapı- yorlar orneğin. Bahia'nın sokaklarina yavaş yavaş akşam çöküyor. 1501'de Portekizli fetihçiler tarafm- dan keşfedilen "Bahia" yani "körfez"in uze- rinde gun yitip giderken köşe başlanndaki sey- yar mücvercilerden, sokak araianndaki bu- feler ve açık barlardan gelen uzak, acılı, ek- şili tanımadık kokular yavaş yavaş yoğunla- şıyor. Seyyar satıcılann ıslıklan, bir yandan kadın pazarlarken, bir yandan da elinde kib- rit kutusu ile samba temposu tutan pezevenk- lerin yoğun trafıği ile yaşam Bahia'da yeni başlıyor. Kentin üst bölümünü oluşturan iri- li ufaklı tepelerin üzerine tünemiş Pelourin- ho'nun yokuşlu yollarında giderek yalnız sam- ba duyulur oluyor. Joao Gilberto, Baden Po- well ve Gilberto Gil gibi bu muzığin ilahlan- nı yetiştırmiş olan kentte samba, yalnız gece- nin bitıminde, gün doğarken duruyor. Bahi- a'da samba müzik türlerinin yalnız birini oluş- turuyor. Bu kentte 10 bin ayn çeşit muzik ritmi bulunduğu söyleniyor. öyle ki ozanlar şiirlerini kâğıda dökmeden once bunlan şar- kılaştınyorlar. Günlük turlardan dönen turistler, sokak kahvelerinde buz gibi biralannı yudumlama- ya hazırlanırken "Igreja do Bonfim" (Hayırh Son) kilisesine uğruyorum. Amado'nun "Ba- hia; Sokaklar ve Gizemlerin Rehberi"nde bal- landıra ballandıra anlattığı bu barok kilise, mucizeleri ile unlü bir çeşit yatır aynı zaman- da. Tekneleri batan balıkçıları kurtaran, cü- zamlüan, dehleri tedavi eden, kansere çare bu- lan, plantasyonları koruyan "Hayırlı Son" azizinin heykeh' Portekiz'den getirilmiş. Hey- kelin bir eşi hâlâ Portekiz'in Setubal kentin- de bulunuyor. Kilisenın mucizeler müzesi de- nilen bölümu heykel-azizin yerine getirdiği adaklar karşılığında kendisine sunulan binler- ce uzuvla dolu. Çoğu balmumundan yapılmış gerçeküstü yaralı bacaklar, canavarvari ka- falar; her biri ayn bir dramı resimleyen fo- toğraflar tavanlardan sarkıyor ve tum duvar- lan kaplıyor. Amado'nun sözlenyie "insan- lıgın zaaflannın, acılann, suçlann, fenalıkia- nn ve garip inançlann tüm öykiisü bu çılgın odada duvariardan sarkıyor, dolaplan ve du- varlan dolduruyor." Bu azize kendilerini daima borçlu hisseden Bahialılar her yıl ocak ayının 3. salısında "Borafim Bavranu"m kutluyorlar. Sekiz gün süren bayramın en heyecanh anım ise perşem- be gunu kilıseyi yıkamak oluşturuyor. Latince dini şarkılara karışan Afrika kökenli "macumba" müziği nağmelerinde bir taraf- tan şeker kamışından yaptıklan "cachaca" li- körüyle sarhoş olup, bir yandan da Bonfım'in merdivenlerini yıkayan Bahialılan papazlar kiliseden içeri sokmuyor. Halkın Katolik tö- renlerle pagan törenleri birbirine kanştırma- sı yüzünden yeni başpıskopos bayramın kili- senin dışında kutlanmasını istiyor. Din, Bahialılann yaşamlannda çok önem- li bir yer tutuyor. öyle kı din ve mistisızm kendisini "Körfezin Kartancısı" anlamına gelen kentin asıl adı "Salvador de Bahia"da bile hissettiriyor. Bakır, krom, magnezyum, doğalgaz, petrol, zink, kurşun, aJtın (yılda 1.5 ton çıkanlıyor) ve dığer değerlı taş madenle- ri, kakao, kahve, muz, şeker pancarı plantas- yonlarının baş döndürücu zenginliği ile dik- kati çeken ve "gelecegin BrezUyası'nın vaz- geçilmez öğelerinden biri olarak görulen Ba- hia, Brezilya'run en dinci yöresi aynı zaman- da. Bahialılar dini inançlannı Afrika'dan ge- tirdiklen putperestlikle Portekizlilerden kal- ma KatolikJiğın karışımı şeklinde yaşıyorlar. Yılın her gününe duşen 360 kihsenin bulun- duğu kent "kotsal" sayılan cumartesı gece- leri çeşitli mahallelerde izlenilen "candomble" seromonilerine sahne oluyor. Bazı bazı "vnda" adı verilen buyücülüğün kanştığı ger- çek candomble törenleri turistlere açık olmu- yor. Otellerde tur otobüsleriyle toplanan tu- ristlerin götürüldükler "candombK"ler ise yerli halk tarafından şarlatanlık olarak değer- lendiriliyor. "Candomble"ye ınananlar bu- nun turistlerın karşısında yapılan bır gösteri- ye dönüşmesını kabul etmıyorlar. "Bu, turist- ler için namaz kılmaya bcnzer" diyorlar. Bu nedenle çok sık yapılmasına rağmen "tnristik" olmayan bir "candomb«"ye ka- tılmak her seferinde gerçek bır serüvene dö- nüşüyor. Bahia'ya dek gelmemdeki amaçlar- dan bin olan "candombW"ye gitmek için otel garsonlanndan biriyle anlaşıyorum. Koyu bir "candomble"ci olan Pedro, akşam taksi şo- förü bır arkadaşıyla beni genç bir Fransız çift- le birlikte otelden alıyor. Bizden yalnız ben- zin parasına katılmamızı istiyor. Geceyansı- na doğru havaalanı tarafına doğnı yola ko- yuluyoruz. Pedro yol boyunca yumuşak, mü- zikal Portekizcesiyle anlatıyor. "Hem Kato- lik, bem candombteayinı" diyor ve birinin di- ğerini engellemedığinı söylüyor. Tüm kölelik döneminde baskı altında tu- tulan ve hatta SO'li yıllara dek bir yeraltı dini olarak izlenen candomblenin serbest bırakıl- masıyla yörede mantar hızıyla yayıldığını an- latıyor Pedro. Serbest bırakıldığı yıllarda P hia'da yalnız 30.000 kişinin izledığı candon. le'ye bugün 1 milyon kişi inanıyor. Bu, Ba- hia'nın tüm nüfusunun yansı anlamına geli- yor. Bahia'nın siyahlanndan, Rio ve bir sa- nayi kenti olan San Paolo'nun beyazlanna da giderek yayılan candomble; Pedro'nun anlat- tıklarına göre artık zengin fakir tanımıyor. Çoğu kez bu kentlerin gecekondu mahallele- rinde düzenlenen törenlere, luks arabalardan ınen şık beyler ya da hanımlar da kat'lnor- lar. Ve böylece candomble tannlan taı^un- dan hastabklara, kem gözlere karşı korunduk- lanna inanıyorlar. Candomble evde kalmış- lara koca, ışsızlere iş buluyor. Sıkıcı bir işte çahşanlara sahip olduğu başka yetenekleri gösteriyor, yeni iş alanlanna itiyor "Sıradan bir fabrika işçisi olan bir arkadaşım" diyor Pedro, "Özel bir candomble toreninin ardın- dan sevmedigi bu isi bıraktı ve bir sure sonra berberliğe başladı. Şimdi Bahia'nın en sük- seli berberlerinden biri sayılıyor." Bır yol ağzında havaalanına giden yoldan aynhp çamurlu bir toprak yola sapıyoruz. "Itapoan" mahallesinde olduğumuzu söylü- yor Pedro. Yanımdaki Franaz kızın tedirgin- liği artıyor. "Bizdeki de alol nu? Turistler böyle kaybolnyor" diye fısıldıyor kulağıma. Toprak yol giderek daralıyor ve ayışığının ay- dınlattığj derme çatma bir evin önünde du- ruyoruz. Şoför ev sahibi ile heyecanh bir tar- tışmaya giriyor; az sonra sıkılmış bir ifade ile geri dönüyor. Ev sahibinin bir yakının has- talandığım ve candomble toreninin iptal edil- diğini söylüyor. Tam gaz ters yöne doğru ye- niden yola koyuluyoruz. Fransızlara bu ka- dar serüven yetiyor; otele gen dönmekten ya- na görünüyorlar. Pedro ısrar ediyor. "Lau- ro de Freitas mahaUesinde" diyor, "başka bir tören var bu gece." Bu kez iki tarafında konflorumsu birer t me bulunan ve geniş bir odadan oluşan kire*- mit çatılı tek katlı bir yapının önünde duru- yoruz. Pedro buranın candomblecilerin kili- sesi yani mabet olduğunu açıklıyor. Can- domble seremonileri için özel olarak yapılmış bu basit evlere "terreiro" deniyor. Bahia'da 750 terreiro bulunuyor. Sırf beyazlar giymiş hanımlar bir tarafta, erkekler ise diğer taraf- ta bulunuyor. lçeriye girer girmez burnumu- za hiç tanımadığımız, iç bayılücı ot kokulan geliyor. Duvarlan ise çiçekler ve mumlar süs- lüyor. Mumlar kötü ruhlan mabetten uzak tu- tuyor. Hafif loş bir ışıkla aydınlatılmış oda- run ortasın'da ise candomble tannlannın iç- mesi için yere konmuş bir tas su ve kutsal ot- lar var. Candomble tannlannın ikram edilen bu su ve otların etrafında dönen 6-7 kişi omuzlarıru oynatarak arada bir yere doğru eğiliyorlar. Samba müziğinin temelini oluştu- ran bu tambur seslerinin monoton nağmele- rini gece ılerledikçe kanıksıyoruz. Odanın ortasında beyazlar içinde Mevlevi- ler gibi dönen kadınlardan en yaşüsı bize ol- dukça uzun gelen bir bekleyişten sonra tran- sa giriyor ve sara nöbetine tutulmuş gibi tit- remeye başhyor. Töreni izlemeye gelen ve tü- mu melez yüzlerden oluşan kalabalık bakış- lannı yaşlı kachn üzerinde topluyor. Kadın ba- şındaki türbanı sıyırıp atıyor, dili dolanma- ya başlıyor, gözlüklerini düşürüyor. Hava birdenbire elektrikleniyor. Pedro kadının o anda tannsıyla temas kurduğunu söylüyor. Müziğin ritmi giderek yükseliyor. Bir süre sonra kadını, kendine gelmesi için salonun dibindeld arka bölmeye alıyorlar. Bu bölüme yalnız törene katılanlar girebiliyor. Pedro, bazı bazı transtan çıkamayanlann has- ta düştüğünü anlatıyor. Pistin ortasında bu kez başkalan dönmeye başlıyor. Tören san- ki sonsuza dek tekrarlaruyor. Tamburlann sesleri bir saplantı halini alıyorlar. Müzik alet- lerini çalanlar ve dönenler sürekli içiyorlar. Içtikleri kuvvetU rom, transa girmelerine yar- dımcı oluyor. Buyülü ritüel her seferinde da- ha gerçeküstü bir boyut kazanıyor. Bu kez gö- bekli, iri bir adam çıkıyor ortaya. Naylon kürkten yapılmış yeşil bir tulum giymiş olan orta yaşlı adam yere atıyor kendisini ve bir elektrik akımına tutulmuş gibi tıtremeye, kıv- ranmaya başlıyor. Adamın bir yılan olan tan- nsıyla buluştuğunu söylüyor Pedro. Ağzj dan köpükler çıkıyor yılan adamın. Gözk yukan doğru kayıyor. Tann yılan adamın içi- ne giriyor ve onu dakikalar boyunca sarsıyor, silkiyor, terletiyor. Sıcak, nemli Bahia gecesinde, adam terle- dikçe sanki biz de terliyoruz. Fransız çiftle şa- fak sökmek üzereyken; müzik, din ve traje- diyi bir araya getiren bu törenden hayli afal- lamış ve biraz da baştan çıkmış olarak çıkı- yoruz. Taksi Pelourinho'ya doğru hareket ederken arkamızdan hâlâ tambur sesleri duyuluyor... Yarın: Brezilya, uyaaaa dev
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear