25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 TEMMUZ 1990 CTJMHLRİYEPIE/V Sosyalizmin Sonıı mu? Sosyalist blokta gördüğümüz hızlı değişim, sosyalizmin sonu değil, belki de sosyalizmin "yeniden başlangıcı"dır. Çünkü sosyalizm; ekonomik ve siyasal özgürlükleri "kapitalizmle" gasp edilen insanların hak ve özgürlük mücadelesidir. Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ Insanoğlu dünya üzerinde var olduğu andan iti- baren, belli biı huzur ve mutluluğun arayışı içinde oimuştur. Bu arayış içinde güvenceli bir yaşam sağ- lamak, karnını doyurmak, düşmanlanndan konın- mak vb. gibi akla ilk gelen ilkel gereksinimler, gü- nümüzün nodern dünyası için de gecerlidir. Bu en basit gereksinimler karşılanamadıktan sonra, öbür çağdaş sayılabüecek gereksinımlerin de karşılana- mayacağı açıktır. Bir bakıma devlet de bu gereksinimlerin sonucu olarak ortaya çıkmış, değişik siyasal ve ekonomik sistemler de, bir başka ifade ile rejimler de aynı so- runlann çözümlenebilmesi için ortaya atıimış ve uy- gulanmışlardır. Biz bu yazımızda değişik sistemle- rin tarihsel süreç içindeki evrimleri üzerinde dura- cak değiliz. Ancak, sosyalizmin ya da toplumcu dü- şüncenin evrimi üzerinde kısaca durmak ve bilim- sel sosyalizmin günümüzdeki durumunu incelemek istiyoruz. Acaba gerçekten sosyalizmin sonu geldi mi? Acaba Marksizm tükendi mi? Acaba dunya ka- pitalizme mi gidiyor? tnsanoğlu (ya da insan kızı) toplu yaşama geçti- ği andan itibaren, kaçınılmaz bir biçimde "yöneten- yönetilen" aynmı ortaya çıkmıştır. Bu ayrımın or- taya çıktığı andan itibaren de, "ezen-ezilen" ayrı- mının ortaya çıktığını göruyoruz. Gerçekten önce- leri, "sadece emek vardı"... \e zaten bu yüzden emek hâlâ en yüce değerdir. Ancak, zamanla birileri top- raklara el koyarken, aynı zamanda o toprakları is- leyen insanların emeklerinin ürününün bir parça- sına da el koymus oldular. Ve zamanla gaspedilen bu ürünler sermaye olarak karşımıza çıktı, tekno- loji olarak karşımıza çıktı. Bütün insanlık tarihi, bir yandan "sömürenle-sömürülen"in yaşam kav- gası; bir yandan da sömürenlerin "paylaşım" kav- gasından ibarettir. Toplu yaşam insarun doğasında bulunan kimi hırslanndan vazgecümesini gerektirdi. Zira toplu ya- şam içinde insanlar, birtakım avantajlar sağlıyor- lardı ve bunun bir bedeli olması doğaldı. En basit biçimiyle dile getirirsek, toplu yaşam içinde birey, kendini ve kendi çıkarlannı düşünürken, toplumun çıkarlannı da gözetmek dunımundaydı. Aksi tak- dirde toplum yaşamı olanaksız bir hale gelirdi. Za- ten "uygar olmak", birey açısından, yaradılışında- ki hırs ve ihtirasların törpülenmesi değil midir? Bi- reyciliği savunan bazı aklıevveller, "..Efendim mül- kiyet duygusu insaların doğasında var.." derler. Doğrudur. Mülkiyet duygusu insanlann doğasın- da vardır. Aynen hırsızlık gibi, aynen zorbalık gi- bi, aynen sokak ortasında çiftleşmfk gibi... Ama uygar insan bu tür ilkellikleri aşan insandır ya da aşması gereken insandır. Mülkiyetin bir hak, hır- sızlığın bir suç olması, çok açık bir çelişkidir. Bilimsel sosyalizm Tarih boyunca bu tür konularda kalem oynatan düşünürler, birey-toplum ikilisinin çözümü için farklı öneriler geliştirmişlerdir. Kimileri bireyi yü- celtirken, kimileri toplumu yüceltmişlerdir. Toplu- mu yüceltenler, genellikle "kolektivist" bir yaşam önermişlerdir. Bireyi, toplum karşısında yok sayan bir anlayış. Bireyi yüceltenler ise kolektivizme kar- şı çıkarlarken, genellikle toplumun çok ufak bir ke- simini dikkate almışlardır. "Haklar ancak bunu hak edenler için vardır. özgürlükler ancak özgürlüğü olanlar içindir..!' Sözü Manc'a getinnek isterken, yine tarihin kan- şık labirentleri içinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geldik. Gerçekten, bireyi değil toplumu ön plana çıkartan kuramlar Marx'tan binlerce yıl ön- ce de vardı. Sosyalizm sözcüğünün ilk kullanılma- sı da Marx'tan çok daha eskidir. Ancak Marx, 19. yuzyılın bu büyük düşünürü, kendinden önceki top- lumcu düşünceyi "ütopistlikle-hayalcilikle" mah- kûm edecek ve "bilimsel sosyalizmin" temellerini atacaktır. Marx'ın görüşleri, Marx tarafından "bilimsel" olarak nitelendirildiği için bilimsel değildir. Marx o günün koşulları altında sosyal bilimin elinde ne kadar alet varsa kullanarak bazı sonuçlara vardığı için bilimseldir. Ve bugün 1990'ın onalannda gözü- müzü geriye çevirdiğimiz zaman; Mara'm tarih, sos- yoloji, iktisat, felsefe, hukuk vb. alanlardaki çalış- malannın değerinden hiçbir şey yitirmediğini gö- rüyoruz. Ancak "ilerde neler olacağını" söyleyen Marx, yani 'kâhin Mant'ın tahminlerinin tutma- dığıru gözlüyoruz. Zaten bu tahminlerin tutmaması da 1989'lann değil, îgOO'lerin bir olgusudur. Zira Marx "veri koşuüar" altında bir kuram geliştirmiştı ve "veri koşullar" Marx'm öngöremeyeceğî bir bi- çimde değişmişti. Toplumcu düşünceyle bireyci düşüncenin yolla- n, devletin özgürlüklerle ilgüi tutumunda aynlır. Bireyci düşünceye göre devlet, "özgürlüklerin ko- runması için" vardır. Devlet, özgürlükleri korudu- ğu sürece, zaten doğuştan "rasyonel-akılcı" ve "faydacı-utulitarist" olan bireyler kendileri için en yararlı olan neyse onu yapacaklar ve böylece tek tek bireyler kendUeri için en doğrusunu yaparlarken, toplumun çıkarları da korunmuş olacaktır. Toplumcu düşünce ise devletin özgürlükleri sa- dece korumasıyla yeünmez. Zira toplumda bir "eşitsizlik" vardır. Devletin sadece özgürlükleri ko- ruması demek, aynı zamanda toplumdaki eşitsizli- ği koruması demektir. Bu bakımdan devletin göre- vi, özgürlükleri sadece korumak değil, "özgürlü- fün ortamını kurmaktır". Ancak bu özgürlük or- tamı kunılduktan sonra, yani insanlar gerçekten öz- gür olduktan sonra bu özgürlük ortamım koruma- nın bir anlamı olabilir. Zira, biraz yukarıda da de- ğinmiş olduğumuz üzere, "Özgürlükler sadece bu özgürlükleri kullanabilme olanağı olanlar için vardır". Seçim yoluyla iktidara yöneliş Kabaca ortaya koymaya cabaladığımız bu düşun- ce, "Jacobenizmin" bir yönüdür. Bir başka yönü de devletin bu özgürlük ortamını kurabilmesi için neler yapması gerektiği konusundaki önerileri içe- rir. lşte 1840'ların başlannda Paris'e gelen "Genç Marx" bu düşüncelerin derin etkisi altındadır. An- cak kısa bir süre içinde bu düşüncelerden uzakla- şır. özellikle Engels'le dost olduktan ve Ingiltere1 de sanayi işçilerinin durumu hakkında aydınlandık- tan sonra kendi kuramını oluşturur. Marx'ın iki yönü vardır: Bir yönüyle Marx bilim adamıdır ve günümüzde bile (en azından kimileri için) geçerliliğini koruyan çok yönlü bir modelin ku- rucusudur. öbür yönü ise, siyasal yönüdür. Marx düşüncelerini yaşama geçirmeye çabalamış ve bu- nun için de siyasal eylemin içinde bulunmuştur. En basitınden, Birinci Enternasyonal'de Alman işçile- rinin temsilcilerinden biridir. 19. yuzyılın onalannda sosyalizm "yasadışı- yıkıcı" bir ideoloji olarak değerlendiriliyor ve ko- vuşturuluyordu. Bu bakımdan 1. Enternasyonal- in de ihtilalci yöntemleri seçmesi ve iktidara giden yolu sılahla açmak istemesi doğaldı. Ancak aynı yuzyılın sonlarına doğru, demokrasinin yaygınlaş- ması ve "genel oy" ilkesinin egemen olmasıyla, sos- yalizm "seçim yoluyla" iktidaı olmanın çarelerini aramaya başladı. Çünkü hem legalize olmuştu ve hem de işçilerin artık "zincirlerinden başka" yiti- recek bir şeyleri vardı. Gerçekten Avrupa ülkelerin- deki "emek sömürüsü" bir ölçüde hafîflemişti. Bir yandan sömürgelerden aktarüan kaynaklar ve bir yandan da artan verimlilikten ötürü, artık kapita- lizm, işçisine de yitirebileceği bir şeyleri verebiliyor ve "banş içinde" bir arada yaşamak istiyordu. Re- fah devleti içinde herkese yer vardı. îkinci Enternasyonal r/u hava içinde toplandı. Sosyalist, sosyal demokrat, işçi vb. adlar altındaki partilerin büyük bir çoğunluğu, sosyalizmi özgür seçimlerle kurma amacındaydılar. Ancak böyle du- şünmeyen partiler de vardı. Rus Sosyal Demokrat Partisi'nin çoğunluk (Bolşevik) kanadı ve bunun li- deri Lenin gibi. Ve 1. Dünya Savaşı koşulları içinde Lenin, Rus Çarhğı'nda ilk sosyalist devrimi gerçek- leştirdi. Savaş sonrası dünyasında, özgurlükçü yollarla sosyalizmi kurmak isteyen partiler güçlerini yitirir- lerken, SSCB dünya sosyalizminin (en azından bir bölümünün) liderliğini üstlendi. Ve özellikle Stalirf in katı politikaları, başta kendileri olmak üzere ki- milerince, "tek sosyalizm" olarak sunulmak isten- di. Manc'ı Manc'tan değil; Lenin'den, Stalin'den okumak anlayışı empoze edilmek istendi. Hele 2. Dünya Savaşı sonrasmda Orta ve Doğu Avrupa, bi- raz da Kızıl Ordu'nun katkısıyla SSCB tipi rejim- lere sahne olunca, gerçekten "sosyalizmin güler yüzüne" tek parti diktatörlüklerinin asık ve katı yü- zü egemen oldu. Ama bize kaiırsa bu "tek sosyalizm" olrnadığı gibi, sosyalizm de değildi. İş- çi sınıfı adına iktidar olanlar, kendi işçilerine ka- pitalist dünyanın işçilerinin altında bir yaşam stan- dardı sağlayabiliyorlardı. Sonuç Ancak bu uygulamaları da tümüyie karalamak elbette hakça bir tuturn olmaz. 1989 sonlarında hız- la çözülen bu rejimler, en azından sağlık, eğitim, konut, istihdam, sosyal güvence vb. gibi temel so- runları tartışılmaz bir biçimde çözmüşlerdi. Ancak insanlann "tercihlerine" kulak asmamalan kendi sonlarını da hazırladı. Sosyalist blokta gördüğümüz bu hızlı değişim, sosyalizmin sonu değil, belki de sosyalizmin "ye- niden başlangıcı"dır. Çünkü sosyalizm, ekonomik ve siyasal özgürlükleri "kapitalizmle" gasp edilen in- sanların, hak ve özgürlük mücadelesidir. tnsanoğ- lunun var oiduğu andan itibaren var olan; "ezen- ezilen" savaşımında, ezilenlerin ideolojisi ve ezilen- lerin zaferidir. Sosyalizmin bittiğini sanarak sevinç çığlıklan atanlann heveslerinin kısa bir süre içinde kursaklarında kalacağından kuşku duyulmaması gerekir. OKURLARA. OKAYCONK\SEV EVET/HAYIR OKVS AKBAL "Dil Dairesi" Ne Halde? "Dil Kurumu 1983ton beri Aydınlar Ocağı mensubu; Türk-İslam sentezcisi; tutucu, hatta gerici bir akademik kadronun vesayeti altına girmiş ya da sokulmuştur" Bu sözleri, bu gerçekleri bu sütunda çok yazdık. Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'nun üyeleri, yandaşları, resmi dil dairesi biçi- mi verilen şimdiki Dil Kurumu'nun Atatürk devrimine ters düşen, bu devrimi benimsemeyen kişilerin eline geçtiğini durmaksızın dile getirmişlerdir. 12 Eyiülcülerin işledikleri en büyük yanlışla- rın başındadır Türk Dil ve Tarih kurumlarının kapatılması... Bay Evren hâlâ 'Biz bu kurumları kapatmadık' deyip dursun! Kapa- tılmaktan beter hale sokulmuştur bu Atatürk kurumları!.. Yazımın başına aldığım sözler 19 haziran günû şimdiki Dil Ku- rumu asil üyeliğinden ayrılan Prof. Dr. Talât Tekin'e aittir. Talâi Tekin bir dil bilginidir Gerçi eski TDK ile de arası pek iyi değildi, eski kuruma da zaman zaman eleştiriler yöneltirdi. Hatta bir za- manlar TDK'mn bir akademı biçimine sokulmasını istemişti.. 'So- (Arkaa IX Sayfada) Değirnıeııiıı Şakşakısı (*) Bize sigara satan ülkeler, sigara kullanmaktan özenle, önemle kaçınmaya çahşıyorlar: Taşıtlarda yasak, kamusal yerlerde yasak, büyük işyerlerinde yasak. ORHAN BARLAS Dört bir koldan sel gibi geliyorlar. Kiwileri, salçalan, peynirleri, türlü türlü kokulan, köfte- piliç (fast food-junk food) çeşitlerini söylemek istemiyonım; daha büyük bir yayılma gücu ile gelenler de var. Bunlar, elbette bir anayolun içinde yer almışlar, ama her biri ayn şeritte ge- lişiyor. Bazen bu şeritler kesişiyor, sonra yeni- den aynlıp onak alanlara yayılıyorlar. Soz gelimi pirinç geliyor. Bu öncelikle bir ekonomi olgusu. Geçenlerdeokudum. Japon- lar, stratejik madde diye, ulkelerine dış alyn pi- rinci sokmazlarmış, altı kat daha pahalı olan kendi pirinçlerini tüketirlermiş. Ne denir, pa- zar ekonomisinin büyük erdemini daha öğren- memiş olacaklar. Dedik ya, bu bir ekonomi işi... Tepeden inme sinema basurdı. Filmdler, ya- zarlar kan ter içinde tartışıyorlar. Bu da bir eko- nomik olgu, ama içinde "kültürün, sanatın" da bûyflk payı ortada. Yabâncı kökenli sigara Neredeyse her reklamda yerli adın yanında çizgiden sonra bir de yabancı ad var. Konu ile uzak yakın hiçbir ilişkim olmadığı halde, ufa- cık logolarda yerli yabancı işbirliğini sökmeye çahşıyorum. Ekonomi mi, kültür mü, sanat mı? Tarım ilaçlan geliyormuş. Bunlann bir bö- lüğünü gelişmiş ülkelerde kullanmak yasakmış. Kutusunu, dış kâgıdını degiştirip gelişmekte olan ülkelere yollamanm bir sakıncası yokmuş. Buna ne diyeceğiz? Asü su baskını gibi gelen yabancı kökenli si- gara. .. Ben de öncelikle bu konuya değinmek istiyorum. Yerli kökenli tütünü bırakıp yabana kökenli tütün kullanmaya başlamamız salt bir ekonomik sorun sayılabilir mi? Tütünle geci- nen diyelim beş yüz bin aile varmış. Bunlara Virginia-Burley ekme>i öğretirsek, bu olmaz- sa, geçinmelerini sağlamak için başka işler bu- lursak konu kapanır mı? Bence kapanmaz. Çünkü, Türkiye'de yabana sigara satmak, bu- na aracı olmak, bu sigaralan içmek, hem de bir sağtöre (ethique) sorunudur... Sigaranın bir- çok zararlı madde içerdiği, hangi hastalıklara yol açtığı her gün yazüıyor. Meretin "ne idüğü" nerdeyse kesinlikle saptandı. Bilmem hangi tsviçre kantonunda yapüan araşurma, ir- deleme sonucu, sigaranın doğrudan neden ol- duğu hastalıklarla ölenlerin, uyuşturucu ba- ğımlılarının ölümünün on iki katı olduğu ileri süruldü, yani bugün gelişmekte olan bir ülke- ye sigara satma ile yüz yıl önce Çin'e afyon sat- ma arasında özde pek bir fark yok. Bunlar bel- li, ama fazlası da var. Bize sigara satan ülkeler, sigara kullanmak- (Arkaa 15. Sayfada) Futbol ve Dünya Basını F utbol yüklü bir ay geride kaldı. Uzun tatilin trafik kıyımı, hacda yaşanan facia bile futbolun önüne geçemedi. Spora bütün dünyada ilgi büyük, spor basınlan da her ülkede farklı özellikler taşıyor. Spor basınında italya farkla önde gidiyor: 3 günlük spor gazetesinin toplam tirajı 1.5 milyon, bunlann pazartesi satışları 2 milyonu buluyor. İtalya'da 3 haftalık spor dergisinin satışı da 300 bini buluyor. italya!yı Japonya izliyor. 2 günlük spor gazetesin*, tirajı 1 milyona yaklaşıyor. ABD'de ise ulusal yaygınlıkta 8 haftalık spor dergisinin toplam okuyucu sayısı 51 milyonu buluyor, bunun 10 milyonu kadın. Günlük gazetelerin spora çok geniş yer ayırdığı İngiltere'de 3 haftalık futbol ağırlıklı derginin satışı 700 bin dolayında. Almanya'da da günlük spor gazetesi yok, ama iki haftalık derginin toplam satışı 1 milyona ulaşıyor. Fransa'nın köklü LEçuipe gazetesinin tirajı 250 bin, haftalık bir futbol dergisi de 150 bin satılıyor. Bize dönersek... Spor basınımızın özeleştirisini deneyimli bir spor yazanmızdan aktaralım. İslam Çupi, Playbioy dergisinin şubat sayısında "Belin Aşağısı Aut" başlıklı yazısında şöyle diyordu: "1940'larda istanbul futbol meraklılarının gözlerinin önünde bir Japon yelpazesi gibi açılan ilkel tipo patentli spor dergilerinin içinde, hiçbir futbolcunun kadın kaçamaklannı anlatan tek fotoğrafı yayımlanmazdı... Sonra ne oldu? Tipo dergileri çağın teknoloji gelişimine ayak uyduramayıp yokuşun tepesinden birer birer yokuşun dibine yuvarlanıp kayboldular... Son 5 yılda özellikle boyalı basının, hiçbir spor ve futbol politikası olmayan sayfalannda hafif neonlu kadınlarla şöhretli futbolcuların kaçıp kovalamacası, bir numaralı bir yayın ağırlığı olarak Babıâii'nin baskülündeki mümtaz yerini aldı... Futbolumuzun güzellik çareleri bir kenara bırakılmış. Futbolumuzun her dönemdeki istikrarsızlığının nelerden kaynaklandığına bakılmayan, el sürülmeyen bir meraksızlık olmuş..." Gelecek dünya kupasına kadar spor basınımızda bir şeyler değişir mi acaba? + Bir ülkedeki reklam harcamalarının düzeyinin o ülke ekonomisinin gelişmişlik düzeyiyle ilgili verilerden biri olarak ele alındığını daha önce de belirtmiştik. Alman ortak ölçü de kişi başına reklam harcaması, yani ülkedeki toplam reklam harcamalarının toplam nüfusa bölünmesiyle elde edilen rakam. Türkiye bu ölçüye göre inanılmaz bir gerilikte. Önce gelişmiş Batı ülkelerinin kişi başına reklam harcamalannı yineleyelim: Almanya 134 dolar, Belçika 78 dolar, İspanya 77 dolar, Fransa 82 dolar, İtalya 54 dolar, isveç 131 dolar, Finlandiya 243 dolar, İngiltere 146 dolar, Japonya 151 dolar ve ABD 425 dolar... Bunlar gelişmiş' ekonomiler. Şimdi de azgelişmiş Latin Amerika ülkelerindeki kişi başına reklam harcaması rakamlarını aktaralım: Arjantin 28.3 dolar, Brezilya 13.7 dolar, Şili 11.8 dolar, Kolombiya 10.5 dolar, Jamaika 8 dolar, Venezuela 14 dolar, Peru 10 dolar ve Latin Amerika'nın en gerileri Meksika ile El Salvador, her ikisi de 4.7 dolar... Ve yineleyim, Türkiye 4.5 dolar, yani en geri düzeydeki Latin Amerika ülkelerinden daha da gerideyiz... • İstanbul Haber Servisimizde yeni bir düzenleme gerçekleşti. Daha önce toplumsal olaylar ve kent-belediye birimleri olarak çalışan arkadaşlarımız yeniden İstanbul Haber Servisi'ni duşturdular. Bu servisin şefliğini de kent ve beiediye haberleriyle tanıdığınız Kemal Küçük arkadaşımız yürütecek. 1957 İstanbul doğumlu olan Küçük, 1981 yılında Cumhuriyefte gazeteciliğe başlamadan önce müzik ve tiyatrv çalışmalan yapp. Cumhuriyefte başarriı muhabiriik çalışmasını istihbarat, kültür ve magazin v servislerinde sürdürdü. 1985 ve 1989 yıllarında iki kez . Bülent Dikmener Ödülü kazanan Kemal Küçük'ün bu yeni sorumluluğunu da aynı başanyla sürdürmesini diliyoruz. Demirbank hisselerinin ardındaki gercek... Demirbank son yıllardaizlecligifemkinliveistikrarlı politikası vedengeliaktifyapısıno doyanarak,yapfığıakılcıyatırımlarla insan kaynaklarını,otomasyonveşubebirimle : rini yeniiemif ve sektörün dinomizmi yüksek ihtisos bankalarından biri oimuştur. Uy- guianan stratejiterinin dogruluğu veverimlitiği oşoğıdaki grofiklerde görülmektedir. AkttfTopJoB MilyarTL lakralaria D^irbonk (Miyefl TL) «MyarTL. 89 31.3.90 öz kaynaklar * - Sermaye * - ihtiyatlar 1988 7.393 6.015 1.034 - Yeniden degerieme fonu 344 MEVDUAT YURTDIŞI KAYNAKLAR KREDİLER MENKULKIYM.CÜZ. KÂR AktHToplamı 66.817 13.730 50.049 7.028 1.514 120.354 1989 24.575 18.000 2.548 4.027 216.965 103.152 235.061 63.970 6.518 505.407 Değişim% 332 299 246 1170 325 751 470 910 431 420 31.3.90 30.393 18.000 8.366 4.027 188.769 139.395 301.253 22.290 4.082 556.615 31.5.90 30.393 18.000 8.366 4.027 195.768 127.952 307.892 19.402 6.553 621.080 * 1990 Haziran'ındaki Apel tahsilatıyla ödenmiş sermaye TL. 30 milyara ve Öz kaynaklar TL. 42.4 milyara yükselmiştir. DEMİRBANK KayMfi Tekstil Fabrikası LŞ. Demirbank'ın %92 hisse ile sahibi bulun- duğu Kayseri Tekstil Fabrikası 815 dö- nüm arazi üzerine kurulmuş olup30.000 m 2 kapalı alana sahiptir.Ülkemizin tekstil sektörüneönemli katkılarsağlayan fabri- ka, pamuk ipliği üretimi yaparak,satışı ve ihracatını gerçekleştirmektedir. Koys«fi ve Clvan Bektrik TJLŞ. Türkiye Elektrik Kurumu ve Kayseri Bele- diyesi ile birlikte bankamızın %26 ortağı bulunduğu şirket Kayseri ve ilçelerine elektrik dağıtımı tekeline sahiptir. Tarihi Cumhuriyetin ilk yıllarına uzanan bu kök- lü kuruluş Türkiye'de az sayıdaki Özel Elektrik Şirketlerinden biridir. 11 Temmuzl990 taribinden itibaren Borsaya arzedilecek Demirbank hisselerini İstanbul: Büyükdere Cad. No: 127 Tatko Binası satın clmakveya bilgi edinmek isteyenlerin,borsa üyelerine,Demirbank Şubelerineve Yatırım Finansman A.Ş.'nin aşağıdaki adreslerine müracaatlartnı rica ederiz Kat 3 Gayrettepe Tel: 175 44 80 (20 Hat) Ankara: Atatürk Bulvarı Engörü İşhanı No: 107 Kat 4 Kızılay Tel: 117 30 46 (5 Hat)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear