Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyel
Sahıbı: Cumhurıyrt Malbaacılık ve Gazetecılık Turk Anonım Şırkelı adına
MUir Nadi 0 Genel Ya>m Mudunl H u ı ı Ccmal, Muessese Muduru
EmİK Ijaklıgfl. Yazı tşlcrı Muduru Oki) GonennB, 9 Haber Merkezı
Muduru YaJçm B«3*r. Sayfa Duzenı \onetmenı Mi Acır. 0 Temstlaler
ANKARA. Ahııı« Tla. IZMİR: Hikmtl Çetink^ı, ADANA. Çctin Ygeaoglu
lç Polıuka. Cttal B^lugK. Dış Haberler Efpn Bala. Ekonomı tengiz Tartuuı. Iş Sendıka Şnknn KMrari. Kullur Cttal larr,
Eğıum Gcnci) Şajfaa. Haber \ra«ıırma Gnri Betfcaa, Yun Haberlen. Necdn Dot». Spor Danj>manı AlKkAldir \ucdnan.
Dizı Yaalar Kırcm Çakşkın. ArafUrma Şılıin \lp^. Ouzdtınr AbdulUı Vına. • K-oordmalor: Akmrl Km»ln», • Mah Işler
brol trkuL 9 Mühaseoe Bulenl tener # Bu^e-Plantaına Sfvp Osnunbc^otla # Reklajn An< Totum. 0 Ek Tayınlar Hulyi
Ak.vol 0 Idare Husevin Gunr. 0 lj.clme- Öndtr ÇtUk. # Bılgı-I^lem Nai lui. 0 Pcnonri
ibsır ve yjvct C umhun>çl Matbaaolık vc Gamoalık TjVŞ. Turk Ocagı Cad 39/41 I
la PK 246-lstanoul >l ÎL2 05 05 (20 haı). Teio. 22246 Fıx (1) 526 «0 72 9
Burvfor AnkM Zıya Gokalp Bh Intılap S. Ncr 19 4. Tü- 133 11 41-47, Tdoc 42344 Fu. (4) 133
05 65 • Imir. H Zı>a Bh 1352 S2/3. W 13 12 30. TUo- 52359 Fa*. (51) 19 53 60
Inönu Cad 119 S No I K» I. Td 19 .« 52 14 h*>. 100: 62155, TXL (7!) 19 37 52
TAKVİM: 4 HAZtRAN 1990 lmsak: 3.30 Guneş: 5.26 Öğle: 13.07 Ikindi: 17.06 Akşam: 20.37 Yatsı: 22.25
Azerbaycan
demokrasi
arayışındaKayseri'de Azerbaycan Kongresi'ne katılan
Azeri aydınları nihai hedeflerinin bağımsızhk
olduğunu, ancak şu aşamada parlamento
için demokratik seçimlerin yapılmasının ön
plandaki amaçlan olduğunu vurguladılar.
Azerbaycan, Türkiye aracılığı ile Batı'ya
açılmak istiyor.
GENCAY ŞAYLAN
ANKARA — Geçen haftanın
en ilginç olaylarından biri hiç
kuşkusuz Kayseri'de toplanan
Birinci Milletlerarası Büyük
Azerbaycan Kongresi oldu. Yü-
ze yakın bilim adamı ve araştırı-
cının katıldığı kongrede doksan
civannda tebliğ okundu ve tar-
tışıldı. Böylece Azerbaycan tari-
hi ve kültürü üzerinde geniş bir
bilgi alışverişi sağlandı.
Zengin içeriğine karşın kong-
renin tarn anlamı ile adında be-
lirlendiği gibi uluslararası bir
toplantı olmadıgı izlenımı ege-
men gözüktu. örneğin Batı'da
bilinen, ün yapmış Türkoloji
merkezlerinden hemen hemen hiç
Prof. Dflara Eliyeva
kimsenın toplantıya katılmadığı
göze çarparken Kızılderililerin
Türk olduğunu öne süren "Ame-
rikan" tebliği sunulmaktaydı.
Buna karşılık kongreye katılan
ve tebliğ sunanların çok büyük
bir çoğunluğunun Azerbaycan'-
dan gelen bilim adamlan olduğu
dikkat çekti. Başka bir deyişle
Azerbaycanlı aydınlar, bilim
adamlan görüşlerini ifade edebil-
mek için etkin bir platform bu-
labildiler. Kongreyi izleyen Türk-
ler de Azerbaycanlı aydınlardan,
bu ülkede ortaya çıkan gelişme-
ler hakkında bilgi edinme olanağı
elde ettiler.
Kayseri'deki kongrede konu-
şan Azerbaycanlı bilim adamla-
n, bilimsel tebliğleri yarunda ül-
keleri için sürekli ve ısrarlı bir de-
ğişim talebini de dile getirdiler,
bu değişimin kaçımlmazlığını
vurguladılar. Aslında bu bilin-
me>'en bir şey değildi ve sadece
Azerbaycan'da değil tüm Sovyet-
ler Birliği'nde kapsamlı ve kök-
lü bir değişimin gündeme geldi-
ği gazetelerin gündelik haberleri
arasında yer aJmaktaydı. Bunun-
la beraber Azerbaycan'da orta-
ya çıkan gelişmelerin ve değişim
talebihin, kaçımlmaz bir biçim-
de Türkiye'yi de etkilemesı bakı-
mından özel bir önem taşıdığı
açıktı. Bu, belki de kongrenin en
önemli sonucu olarak değerlen-
dirilebilirdi.
Kongreye katılan Azeri bilim
adamlan tarafından dile getirilen
değişim talebini demokratikleş-
rne kavramı ile özetkmek müm-
kün gözüktü. Azeri aydınlar,
esas hedeflerinin mevcut yönet-
sel ve siyasi yapının değişimi ol-
duğunu vurguladılar. Örneğin şu
anda Azerbaycan'daki en etkin
muhalefeti temsil eden Halk
Cephesi'nin 15 kişilik yönetim
kurulu üyesi ve cephenin kunı-
culanndan yazar Sabir RosUm-
hanlı, yakın bir gelecekıe
SSCB'den aynlmak gibi bir he-
defleri olmadığını, esas amaçla-
rını Azerbaycan'ın kendi halkı
tarafından demokratik bir biçim-
de yönetilmesi olduğunu vurgu-
ladı. Rustamhanlı'ya göre Azer-
baycan Halk Cephesi, SSCB
içindeki en etkin ve guçlü demok-
ratik hareketti ve ülke içindeki
diğer demokratik etnik hareket-
lerle birlikte bir ortak demokra-
tik platformunun oluşturulması-
na gayret gösteriliyordu. Tam
bağımsızlık, nihai hedef olarak
tanımlanmakla birlikte, uzun dö-
nem için düşünülecek bir aşama
olarak niteleniyordu.
Halk Cephesi'nin karizmatik
önderlerinden Prof. Dil»r« Eli-
yrva da tam bağımsızlığa henüz
hazır olmadıklannı, esas amaç-
larının yerel Azerbaycan parla-
mentosunda demokratik temsili
sağlamak olduğunu vurguluyor-
du. Başka bir deyişle bu yılın 20
ocağında askeri müdahale sonu-
cu yaşanan trajik oiaylara, Halk
Cephesi içinde yer alan radikal
kesimlerin baskısına karşın şim-
diki sisteme karşı en gtiçlü mu-
halefeti oluşturan Halk Cephesi
önderlerinin dikkatli bir tutuın
içinde oldukları gözlenebiliyor-
du.
Azeri aydınlar için ön planda
gözüken bir diğer talep de dün-
yaya açılma olarak tanımlan-
maktaydı. örneğin kongreye ka-
tılan birçok Azeri bilim adamı,
kültürd yakınlık nedeni ile Türki-
ye -.Azerbaycan arasında çok yo-
ğun ilişki gereğinden söz ediyor
ve Türkiye kanalı ile Azerbay-
can'ın Avrupa'ya açılabileceğim
ifade ediyorlardı. Alınan, Latin
alfabesine geçme kararının da
esas olarak bu amaca yönelik ol-
duğu sık sık vurgulanıyordu. An-
cak Latin alfabesine geçişin za-
manı ile ilgiii sorulara, Azeri ay-
dınlar karar almanın kolay, uy-
gulamanın zor olduğunu belirte-
rek bu işin oldukça uzun zaman
alacağından söz ediyorlardı.
Kongre sırasında ortaya çıkan
bir diğer husus da ortak etnik
kimlik ve coğrafi yakınlık nede-
ni ile Azerilerin Türkiye'den çok
şey bekledikleriydi. Buna karşı-
lık Azerbaycanlı aydınların
Türkiye hakkında fazla bilgi sa-
hibi olmadıklan, örneğin Türki-
ye'nin siyasal yapısı ve siyasetin
Sabir Rustamhanlı
işleyişi konusunda çok az şey bil-
dikleri göze çarpıyordu.
Azerbaycan'da yaşanmaya
başlayan büyük dönüşum ve bu-
nun sonucu ortaya çıkacak kaçı-
mlmaz Turkiye-Azerbaycan ya-
kınlaşması hem Türk hem de
Azeri aydınlar ve resmi yetkililer
için belli sorumlulukları günde-
me getirdiği açıkça kendini gös-
teriyordu. Turkiye-Azerbaycan
ilişkileri açısından Azerilerin
Türkiye'yi çok daha iyi tanıma-
sı, Türkler için de dar ideolojik
hesapları bir tarafa bırakarak
Azerbaycan'daki gelişmeler açı-
sından dikkatli ve sorumlu bir tu-
tum icine girmesi zorunluluğu
ağırlıklı bir biçimde ortaya çıkı-
yordu. Bütün ilginçliğine ve bi-
limsel açıdan zengin kapsamına
karşın Kayseri'de düzenlenen
kongre, bu yolda gidilecek daha
çok uzun bir mesafenin olduğu-
nu kanıtlıyoıdu.
ÇAĞDAŞ MUHALEFET!
Dünyaca tanınmışfotoğrafsanatçımızAra Güler, 40yıldır olaylan ve insanlan belgeliyor
TarihingörselanlatımıFotoğrafı bir sanat
dalı saymıyor Ara
Güler, "Ben
gazeteciyim" diyor.
"Tarih artık yalnız
masa başında
yazılmıyor. Dünya
görselliğe gidiyor. Biz
de görsel bir tarijıi
yazıyoruz."
ALPAY KABACALI
Romanya'dan geliplstanbul'u
temelinden sarsan depremden bi-
raz sonra Galatasaray'daki atöl-
yesinde buluştuk. "Hiç belli
olmaz" dedi, "Bunun arkası ge-
lebilir. tyisi mi avik havada otu-
ralım". Kuledibi'ne gittik, Gala-
ta Kulesi'nin az ilerisindeki kah-
veye oturduk. Cenevizliler'den bu
yana ayakta kalmış, yüzyıllara
meydan okumuş o kunt yapıya
güvenilebilirdi...
Muhabiri olduğu yabancı der-
giler için Varto, Gediz, Adıya-
man, Fethiye depremlerinin fo-
toğtaflannı çekmişti. "Dünyada
en çok korktugum şey... Hiç ça-
resi olmayan bir fdâkel..." diyor-
du. Varto depremini anlattı: "Bir
yandan deprem oluyor, bir yan-
dan insanlar ölülerini çıkarmayı
bekliyorlar... Yolun kmsında,
kopmuş telefon direkleri birbiri-
ne carpıyor... Ağlasan adamlar...
Yer yanlmış, sıcak sular fışkın-
yor..."
Manzara, çiçek fotoğraflan fı-
lan çekmekten, bunları "sanat
fotoğrafı" diye sergilemekten hiç
hoşlanmıyor Ara Güler. Öyle şey-
lerle ilgilenmiyor bile. O, olayla-
rın izinde: "Ben foto
muhabiriyim" diyor, "Gazeteci-
yim. Biz, bir çeşil taribçiyiz. Ta-
Güler - Fotografın sanata benzer tarafı var.
PORTRE ARA GLLER
Yaratıcı Amerikahlar
1928'de Istanbul'da doğdu. 10 İktisat
Fakültesi'ndeki öğrenimini yarıda bırakarak film
stüdyolannda çalıştı. 1950'de Yeni İstanbul'da
başladığı gazeteciliği Resimli Hayat ve Hayat
dergilerinde foto muhabirliğiyle sürdürdü
(1952-61). Daha sonra Stern, Paris-Match,
Time, Life gibi dergilerin ve uluslararası
ajansların foto muhabirliğini üstlendi. Az sayıda
fotoğrafçıya verilen "Master of Leica" unvanına
değer görüldü. Fotoğraflan Paris'teki
Bibliotheque Nationale'e ve ABD'deki Nebraska
Universitesi Sheldon Koleksiyonu'na alındı;
1967'de Kanada'da açılan "lnsanlarıo
Dünyasına Bakışlar", 1968'de New York
Modern Sanatlar Galerisi'nde açılan "RenkJi
Fotografın Otı Ustası" başlıklı sergilerde, 1968
Köln Photokina Fuarı'nda, 1972'de Paris'te
Bibliotheque Nationale'de ve birçok başka
sergıde yer aldı. "Yaratıcı Amerikalılar" konulu
sergisi dünyanın birçok büyük kentini dolaştı.
Ara Gıiler'in Yaratıcı Amerikalılar'ı (1975) ve
Fotoğraflar (1978) adlı albumleri yayımlandı.
rih artık yalnız masa başında ya-
zılmıyor. Dünya görselliğe gidi-
yor. Biz de görsel bir tarihi yazı-
yoruz."
En başanlı portreleri çekmiş bir
fotoğraf sanatçısı olarak tanınan
Ara Güler bunu da önemsemiyor.
"Gazetelerde kullanılması
gerekiyor" diyor. "Ben, bayatı
yakalayan bir adamım. Karşıma
çıkıyor birtakım ünlü, onemli
adamlar. çekiyonım. Ya da ben-
den istenildigi için çekiyonım."
Böyle fazla önemsemeden fotoğ-
rafîarını çektiği yuzlerce kişi ara-
sında yalnız sanat dünyamızın ün-
lüleri değil, Orson Welles'ten
Churchill'e. Schagall'dan Bob
Hope'a Alfred Hitchcock'tan Sal-
vador Dali'ye kadar dunyaca ta-
mnmış nice kişi var. Ama son yıl-
larında, yanına hiç kimsenin yak-
laşamadığı bir sırada Picasso'nun
fotoğrafiannı çekmiş olmasını
önemsiyor. Picasso'nun değerine,
görsel dünyaya başka türlü bakıl-
masını sağlayan bir 'dahı' oidu-
ğuna inandıgjndan...
"Cannes'ın kuzeyinde bir köy-
de yaşıyordu. Şatosu tepede...
Bahçe kapısıyla şato arasında bir
kilometre asfalt yol var. Dünya-
nın gelmiş geçmiş en zengin
adamlanndan biri. Hemen her
giin hakkında kitaplar çıkıyor.
Umurunda degil, okumuyor bile.
Yanına ancak on kişi girebiliyor.
Benim girebilmemin tek sebebi de
yayıncısı Skira adına fotoğraf
çekmem..."
Picasso'nun doksanıncı yaş gü-
nü dolayısıyla Skira'nın çıkardı-
ğı kitabın kapağında da Ara Gü-
ler'in fotoğrafı yer alıyor.
Ara Güler'in babası Beyoğlu'n-
da eczacılık yapıyor, film stüdyo-
larına ilaç satıyordu. Küçük yaş-
ta bir kamera ve gösterici edinmış
olan Ara Güler de sinemayla içli
dışlı... tktisat Fakültesi'ndeki öğ-
renimini yanda bırakıp film stüd-
yolannda çalışmaya başladı.
Montaj, senkron, seslendirme,
kamera asistanlığı... Günün birin-
de, bir dublaj stüdyosunda çalı-
şırken yangın çıktı. En son o kur-
tarıldı. Babası artık fılm işlerin-
de calışmasına izin vermedj. Film-
cilikten umudu kesince, fotoğraf-
la ilgilendi. Aym zamanda tiyat-
royla, edebiyatla... Öyküler yazı-
yordu. Bir öyküsu, 1950'de Yeni
Islanbul gazetesinin actığı "Dün-
ya Hikâye Yanşması"nda mansi-
yona değer görüldu. O yıl Yeni Is-
tanbul'a foto muhabiri olarak gir-
Kapadokya'nın bebekleri
Kapadokya'nın ünlü
yeraltı şehrine ev
sahipliği yapan
Derinkuyu ilçesi,
"bebek turizmi"yle de
ilgi çekiyor.
ANKARA (Cumburiyet
Bürosu) — DoğaJ güzellikleri
zamana karşı yaşam savaşı
veren Kapadokya bölgesinin,
canlılığını koruyan ender
değerlerinden biri de "bebek
turizmi."
Kapadokya üçgeninin son
halkası "yeraltı şebri"ne ev
sahipliği yapan Derinkuyu
ilçesinde üretilen hediyelik
bebekler artık yöre insanı için
önemli bir gelir kaynağı haline
dönüşmüş. Tanmla uğraşan
yöre kadını, gecelerini de bu
işe ayırmış. Kadınlar üretiyor,
çocuklar ise satıyor.
Artık Derinkuyu sokaklarında
halı, kilim ve bakır eşyanın
yanında, yöre insanının zevkini
yansıtan bu bebekler de ayrı
bir pazar yeri oluşturmuş
durumda. 1000-4 bin lira
arasında bir fiyatla satışa
sunulan bu bebeklerin alıcıları
da çoğunlukla yine çocuklar.
Çekişmeli pazarlıklara sahne
oluyor bu alışverişler.
Annesinin ürettiği bebekleri
satarak aile bütçesine önemli
katkıda bulunan ilkokul 3.
sınıf öğrencisi Pembe, bir
yandan fiyatı düşürmesini
isteyen kendi yaşıtı bir kıza laf
yetiştirirken, bir yandan da
bize dert yanıyordu:
"Ben bu bebeklerie hiç
oynamadım."
Yeraltı şehrini gezdikten sonra
kafileler halinde ilçeden
ayrılanlar, arkalarında, bu
"bebek torizıni"nin çığlık
çığlık pazarlık seslerini
bırakıyorlardı. Çocuklann
sesleri, seyyar satıcıların
haykınşlarma karışırken, 9
yaşındaki Pembe hiç
oynamadığı rengârenk
bebekleri satmaya çalışıyordu...
INGİLTERE
Fiyatlan 1000 ile 4000 lira arasında değişen genellikle çocuklar.
Bir zaıııaıılar SDP vardıEDİP EMİL ÖYMEN
LONDRA — Kamuoyu yokla-
malarında desteği yüzde l'e düşen,
Avam Kamarası'nda 3 milletvekili
kalan, son ara seçimde adayı 7.
gelen "Sosyal Demokratik Parti"
(SDP) kendini fesh etti. Lider Dr.
David Owen ile diğer iki milletve-
kili Avam Kamarası'nda "bağım-
sız sosyal demokrat" olarak kaJa-
caklar. 51 yaşındaki Dr. Owen'in
gelecek seçimde aday olmayacağı
ve uluslararası bir firmaya danış-
man olarak hizmet vereceği anla-
şılıyor. Dr. Ovven'in açıklamasıy-
la, 9 yıl önce büyük ümitlerle baş-
layan ve bir ara İngiliz siyaset sah-
nesinde 3. parti kimlıği bile kazan-
maya başlayan SDP tarihe ka-
rışıyor.
Siyaset sahnesine, krşisel girişi-
mı destekleyen, ama başıboş bı-
rakmayan sosyal devlet, hakkani-
yete dayalı piyasa ekonomisi, güç-
lü NATO ve niıkleer caydırıcı gu-
ce dayalı savunma, Avrupa Top-
luluğu ile bütünleşme, çoğunluğa
değil nispi temsile dayalı bir seçim
sistemi gibi kavramlarla giren
SDP, Jsçi Partisi'nin zamanla
bunların bir bölümunu berıimse-
mesi üzerine geçerligini yitirdi. Dr.
zaman yalanlanmadı. Ancak ay-
rıldığı İşçi Partisi ise kendisini bir
daha geri almayacağını açıkça bel-
li etmişti.
fşçi Partisi iktidannda 1977-79
yıllarında Dışişleri Bakanı olan
Dr. David Owen ve üç arkadaşı.
David Owen liderliğindeki Sosyal Demokrat
Parti giderek destek yitirmeye başlayınca
kendini feshetti. Sosyal demokratlar, Avam
Kamarası'nda bağımsız olarak mücadele
verecekler. İşçi Partisi iktidannda 1977-79
yıllarında Dışişleri Bakanı olan Dr. Ovven ve 3
arkadaşı 1979'daSDP'yi kurmuşlardı.
Owen gibi kıymetli bir kişiyi saf-
larına çekmek isteyen Başbakan
Thatcher, kendisini takdir ettiği-
ni hiç saklamadı. Muhafazakâr
Parti'ye geçmesi durumunda der-
hal Dışişleri Bakanlığı'na atana-
cağı hakkındaki soylentıler hiçbir
1979'da paninin Thatcher karşı-
sındaki ağır hezimetinden sonra
başlayan iç hesaplaşma sırasında,
partinin "daha da sola kaydığı"
gerekçesiyle aynlarak SDP'yi kur-
dular. "Majestelerinin tktidar
Partisi ile Muhalefet Partisi" şek-
linde iki partili bir siyasal gelene-
ği olan tngiltere'de, gücü az, ama
tarihi geçmişi güçlü bir de Libe-
ral Parti varken, buna bir de SDP
eklenince iki parti güçbirüğine git-
mek zorunda kaldı. 1985'lerde ara
seçimlerde başarı da kazanan ve
"iki partili sulta"yı kırabilecekle-
ri söylenen ittifakın, kendini yeni-
lemeye başlayan İşçi Partisi ile sa-
dık bir seçmen kitlesinin desteği-
ni kazanan Muhafazakâr Parti
karşısında şansı giderek söndü.
Nitekim 1987 seçiminde SDP'nin
4 kurucusundan bir tek Dr. Owen
seçilebildi. Seçim yenilgisi ardın-
dan partiden kopmalar oldu, ka-
muoyu yoklamalarında sürekli
destek yitiren SDP, sonunda multi
- milyoner işadamı David Sains-
bury'nin 9 yıllık desteğini de kay-
betmeye başladı. 1987 seçiminden
sonra uye sayısı lObınin bilealtı-
na inen partinin ayakta kalabilme-
si bu buyuk mali destekle mum-
kün olmuştu.
di. Çektiği ilk fotoğraf, Gümüş-
suyu'nda, teknik universite yakı-
nındaki, Ticaniler tarafından kı-
nlmış Ataturk heykeli...
Orhan Veli, Sait Faik gibi şa-
irlerin, yazarların fotoğraflan da
gençlikte kurulan dostluklardan,
Çiçek Pasajı'nda birlikte içilen o
yıllardan kalma...
Polis, spor, adliye, Beyoğlu
muhabirlikleri... Kısa bir süre
Hüniyetgazetesi... 1952'deaylık
Resimli Hayat dergisi, sonra haf-
talık Hayat... 1%1'de serbest ça-
lışmaya başhyor.
1956'da fotoğrafın büyük usta-
lanndan Henri Cartier - Bresson'-
la tanıştıktan sonra dünyanın dort
bir yanına servis veren Magnum
Photos ajansının üyelerinden bi-
ri oluyor. Ardından, Almanya'-
mn en büyük dergisi Stem'in, Ti-
me ve Life basta olmak uzere çok
sayıda dergi ve kitap yayımlayan
Time Inc.'in, Paris - Match der-
gisinin foto muhabirliklerini üst-
leniyor. O dönemden beri fotoğ-
rafları, foto röportajları Avrupa
ve Amerika'da çıkan çok sayıda
dergide yayımlanıyor. Birçoğunu
göremiyor bile bunlann. Şimdi
aym zamanda ABD'deki -Kanuni
Sergisi'ni düzenleyen- Smithsoni-
an Enstitusü'nün Ortadoğu mu-
habiri ve Status dergisinin röpor-
taj yazan.
tngiltere'de çıkan Photogr-
haphy Annual, 1961 'de dünyanın
en iyi yedi fotoğrafçısından biri
olarak gösteriyor Ara Güler'i.
Aym yıl American Society of Ma-
gazin Photographers'a alınıyor
biricik Türk üye olarak. 1962'de,
çok az sayıda fotoğrafçıya verilen
"Master of Leica" unvanına de-
ğer görülüyor. Aynı yıl, Jsviçre'-
de yayımlanan en önemli fotoğ-
raf dergilerinden Camera, onun-
la ilgiii bir özel sayı haarlıyor.
1973'te ABD'ye çağrılıyor; ülke-
nin en ünlü kültür, sanat ve bilim
adamlanndan 43'unun fotoğraf-
lanm çekiyor. Yıllardır bütün
dünyayı dolaşıyor; savaşlara
(Beyrut'a çıkartma, Amman'da
Kerame çatışmaları, Eritre sava-
şı vb.), daha nice oiaylara tanık
oluyor.
Yavuz'un Sonu adlı 16 mm'lik,
31 dakikalık bir belgesel filmi var:
Stern dergisi Birinci Dünya Savaşı
öncasinde bir Alman gemisi olan
Yavuz'la ilgiii bir röportaj isteyin-
ce, konuyla ilgilenmeye başlıyor.
Çok geçmeden, jilet yapmak üze-
re gemiyi sökmeye girişiyorlar.
Yıllarca Gölcük'e gidip gelerek,
Deniz Müzesi'ne bağlanması ge-
reken tarihi gemınin yok olup gi-
dişine tamklık ediyor. Ancak on
altı yılda çekilen film sansürden
geçmiyor! Buna karşın, "lyi ki
çekmişim" diyor Ara Güler.
"Yoksa, hiçbir şey kalmayacaktı
bize."
Fotoğrafı bir sanat dalı sayma-
makla birlikte, "Sanata benzer
bir tarafı vardir" demekten de ge-
ri kalmıyor: "Çekenin bir dünya
göriişü, bakış açısı, estetik anla-
yışı, sanat birikimi var. Olaylann
karşısında bütün bunlara göre
ayarlanmış oluyomz, hazır oluyo-
nız. Çekecek zamanı bekljyonız;
ona göre bakıyoruz..."
Onun bakış açısı, oiaylara ol-
duğu kadar insanlara da yönelik.
Bir manzara çekiyorsa eğer, aynı
zamanda içindeki yasantıyı da or-
taya koymak çabasında. Başka
bir deyişle, insan dramını fotoğ-
rafa aktarmaya çalışıyor. Tarla-
başı yıkımlannı ele alalım:
"Gidiyorum. bir a> izlivonım.
Oradaki yıkımcılaıia ahbap olu-
yorum, kaçta yıkacaklannı öğre-
niyorum. Telefon edijorlar yıkı-
ma başlayacaklannda. Yalnız yı-
kımlan degil, çevredeki halkı da
çekiyorum. Sözgeh'mi evinden in-
dirdiği bir koltuğun başında du-
şunen bir insan... Arkada evi yı-
kılmış... Boyle bir kompozis-
yon... Önce insanlan sevmek, on-
İaria ilgilenmek gerek. Bazı ama-
törier geliyor, yanm saat bakıyor-
lar; canlan sıkılıyor, çekip gidi-
yorlar..."
"Türkiye'de fotoğraf alanında
gerektiği ölçude gelişme sağlana-
madığını belirtiyor Ara Güler.
Bunun ilk nedeni, fotoğrafın ge-
niş olanaklar gerektirmesi. Önem-
li yabancı dergilerin gelmeyişi, iz-
lenmeyişi de önemli bir eksiklik.
Özellikle eleştiri yönünden:
"Fotoğraf dergilerinin Tom
Miks'leri filan geliyor. Oysa eleş-
tirileri, değerlendinneleri okumak
gerek. Jean Paul Sartre'ı iyi tanı-
mak için onun eserierini okumak
yetmez, Sartre iistüne yazümış ki-
tapları da okumahsınız. Bir de
birtakım amiplerin eleştiri diye
yazdıklan şeylere bakıyorum da...
Ben yokken birisi aleyhimde bir
şeyler yazmış, dönünce gösterdi-
ler. Mikrobiyolog olmadığım için
öyle şeylerie uğraşmıyorum, kendi
işime bakıyorum ben... Sonra fo-
toğrafı yanlış yola yöneltenler
var. 1905'lerde filan yapılmış şey-
leri tekrarlayıp duruyorlar. Giin
batıyor, orada bir adarn yüriıyor,
denizde bir sandal, onun gölgesi
filan... Bunlarçoktan bitraiş..."
Son yıllarda çok sayıda fotoğ-
raf yarışması açılıyor. Bunların
hiç yaran olmuyor mu?
"Oluyor" diyor Ara Güler,
"Birtakım insanlar fotoğraf ma-
kinelerini alıp sokağa çıkıyorlar.
Görmeyi, bakmayı öğreniyorlar.
Geçende bir sergiye gittim, iki
aroatör dört yıl boyunca lokomo-
tifleri çekmişler. Gıizel fotoğraf-
lar vardı. Kaybolan bir dünyanın
dramını anlatabilmişler."
Kadın
kontenjanı
• KOPENHAG
(Cumhuriyet) —
Danimarka'da devlete ait
kuruluşların yönetim
kurullannın yarısı
kadınlardan oluşacak.
Danimarka
Parlamentosu'nun tatile
başlamadan önce kabul
ettiği yeni eşitlik yasasına
göre devlete ait kuruluşların
yönetim kurulları için aday
gösterilirken en az bir
kadın bir de erkek aday
gösterilecek. Yönetim
kurulunda birden fazla '
üyelik boşsa bu durumda
gösterilecek aday sayısı eşit
sayıda kadın ve erkekten
oluşacak. Tek tek bakanlar,
istedikleri takdirde devlete
ait olmayan, ancak devlet
yardımı alan şirket ve
kuruluşlann yönetim
kurulları için de aynı şeyi
isteyebilecekler.
Tbros'un
zirvesine kar
düştü
• Haber Merkezi —
Türkiye'yi etkileyen soğuk
hava sistemi kıyılarda
yağmura, genellikle iki bin
metrenin üzerindeki
yerlerde de kar yağışma
yol açtı. Manisa Yunt Dağı
ve Uludağ'dan sonra
önceki gece de Antalya
kıyı kesimindeki Toros
Dağlarının zirvesine kar
düştü. Antalya Meteoroloji
Bölge Müdürlüğü
yetkilileri Toroslann
yuksek kesimlerinde kar
yağışı görüldüğttnü
belirttiler. Geçen hafta
soğuk havanın etkisi
sonucu yağışın kara
dönüştüğünü söyleyen
uzmanlar, "Haziran ayında
bu kesimlere kar yağması
çok ender görülen bir
olaydır" dediler.
Çevre Günü
kutlaması
• İZMİT (Cumhuriyet) —
Dünya Çevre Günu, dün
Izmit'te kutlandı. lzmit'in
merkezindeki Fethiye,
İstiklal ve Hürriyet
caddeleri trafiğe kapatılarak
çiçeklerle süslendi. Binlerce
İzmitlinin büyük ilgi
gösterdiği Çevre Günü'nde,
belediye bandosu, müzik ve
folklor ekipleri gösteriler
yaptı. Halk, caddelere
kurulan piknik masalarında
yediler içtiler, eğlendiler.
Belediye Başkanı Sefa
Sirmen, SHP Kocaeli
Milletvekili Ömer
Türkcakal birlikte
dolaşarak halkın Çevre
Günu'nü kutladılar.
Uşak'ta kral
nıezarı
• UŞAK (AA) — Uşak
ve yöresinin antik tarihinin
ortaya çıkartılması için
yapılan kazılar surerken,
dün Güre Köyü Kemerler
Mahallesi yakınındaki
Tor>çatepe tümülüsünde
M.Ö. 1600 yılına ait bir
kral mezarı bulundu.
Mezarın içinin, önce antik
çağda, daha sonra da
1966-68 yılları arasında
açılarak boşaltıldığı
belirlendi. Kazıyı yöneten
Uşak Müzesi elemanı
arkeolog Nazım Bıyıkoğlu,
konu ile ilgiii olarak şu
açıklamayı yaptı:
"Topçatepe tümülüsünü
açtık. Ancak, buradaki
kral mezarı daha önce
açılmış. tçerisi boşaltılmış.
Çünkü lahit kapağı alınıp
yan tarafa konulmuş ve
mezar bomboş bırakılmış."
Dövme ile
sövme eşdeger
• ANKARA (UBA) —
Yargıtay'ın karara bağladığı
bir boşanma davasında
"kocanın kansını
dövmesiyle, kadınm
kocasına değişik zaman ve
yerlerde hakaret etmesinin"
aynı anlama geldiği ve
hukukta eşit kusur kabul
edileceği belirtildi.
IPC'yi Türkler
temizliyor
• BRÜKSEL (AA) —
Brüksel'de bulunan
dünyanın ikinci büyük
uluslararası basın
merkezinin temizliğini iki
Türk yapıyor. Emirdağ'dan
1977 yıhnda Brüksel'e gelen
Fakı Bala (35) ve eşi Ayşe
(29), 1983 yıundan beri
uluslararası basın
merkezinde (IPC) bulunan
60'dan fazla büronun
temizliğini yapıyorlar ve
basın toplantıları öncesi
teknik ihtiyaçlan
karşılıyorlar. Fakı Balcı,
şunları söyledi:
"Patronlanmız bizden çok
memnun ve iyi bir maaş
veriyorlar. Bu sayede
Brüksel'de bu yıl içinde bir
ev ve yeni bir araba aldım."