23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 26MAYIS 1990 S V P H İ K A R A \f A A (Em.Knr.Aİh.Eski MBK üyesi)3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S Sorumluluk ve örgütlenrne zinciri, emir-komuta zincirinin önüne geçecekti 'Bubir ihtilâldir,Yzb.,Bnb.yok'— 7 — Sıkıyönetim karargâhından ay- nlırken Kurmay Bnb.Recep Er- gun ve Kur. Bnb. Remzi Kalaycı- oğlu kapıda beni yolcu ediyorlar- dı. Recep Ergun'u bıraktım. O ge- ce nöbetçi olduğunu öğrendiğim Remzi Kalaycıoğlu'nun elini sı- karken kulağına fısıldadım: "Bu gcce bazır ol, her şey tamam." Ilk kez duyuyordu. trkildi. "Sabi mi?" dedı. "Evet, beni bekte" de- dira. O sırada mahkemedeki du- ruşma bitmiş, tutuksuz yargılan- mak üzere hapis subaylar salıve- rilmişti. Tahliye edilen Kur. Yb. Hayrertin Hanagası'nı arabama almış evine götürüyordum. tsmet İnönii'nün, yayımlanması tahki- kat komisyonunca yasaklanmış konuşmalannı dağıtmaktan 15 gün önce gözaltına alınmıştı. Yol- da düşünüyordum. Bu hızlı arka- daşımı yaıumda Harb Okulu'na götüreyim, yoksa evine mi? Eşi de günlerdir ıstırap içindeydi. Evine bırakmaya karar verdim. Kmiay-Sıhhıye arasında dolaş- maya başladım. Randevu verdi- ğım noktada bana bağlı ekip baş- ları ile konuşuyor, durumu bildi- riyor, görevlerini verip aynhyor- dum. Mehmet Sözmen'den ayrı- lırken "Ihsan Kabadayı'ya da ha- ber vereyim mi?" diye sordu. "Onunla birlikte sabah 03.30'da Kurtuluş Meydam'nda buiunun. Merkez koraitesi üyesi Vzb.Rjfat BaykaJ'ın emrine girin" diyerek görevlerini verdinı. Biraz sonra Orduevi yanında Atatürk heyke- linin karşısındaki parkın kenann- da beni bekleyen Bnb.Zeki Tufek- çioğlu ile buluştum. 10 kişilik eki- binderı 2 subayı da birlikte getir- mişti. Deniz Binbaşısı Cezmi Hi- vel ve lstihkâm Yuzbaşısı Namık Kemal. Bu subaylan ilk kez go- rüyordum. örgüüenme ilkelerimi- ze göre onlar da beni ilk olarak tanıyacaklardı. Sevinçli idiler. Tatlı bir heyacan içinde beni hay- ranhkfa süzûyorlardı. Onlara şu görevi verdim. "10 kişilik ekibinizle biriikte 2 saat içinde, en gec 21.00'de Abi- dinpaşa Köşkü'nde Personel Okulu Hizmet Bölügu'ne katıla- caksınız. Bölügun 300 mevcudu vardır. Bolük Komutanı Yüzbaşı Rıfat Baykal ihlilalin merkez ko- milesi üyesidir. Onun emrine gi- receksaniz. Bu bir ibrüaldir. Yzb., 27* MBK üyeleri (önde oıuranlar) yemin töreninde. Kürsüde Giirsei. Sol taraf ta Kurucu Meclis liyeleri, en solda laönii. Sağ taraf ta diğer subaylar.Tarih: 24 Haziran 1960 Mayıs sabahı, Yiizbaşı Rıfat Baykal'ın komutasına girecek 10 kişilik ekip içerisinde bir de binbaşı bulunuyordu. Yiizbaşı Baykal, "En kıdemliniz kimdir?" diye sormuş ve Binbaşı Tüfekçioğlu'na hitaben, "Şu andan itibaren emrindeyim" demiştir. Fakat Tüfekçioğlu, "Hayır, hepimiz senin emrindeyiz." diye karşılık vermiştir. 27 Mayıs'a katılan genç subayların özveri ve inanç dolu ortamını yansıtan bu tabloyu unutmak imkânsızdır. Bnb. yok. İşin içinde kim daha çok sorumlu ise onun emrine gi- rilecek." Gorevi aldüar, coşku ile aynldılar. Bnb. Zeki Tüfekçioğlu ekibinin ihtilal örgütüne girişinin öykusü Uginçtir. Tüfekçioğlu, 1939 Harb Okulu çıkışhdır. KKK evrakında görevlidir. Evi konservatuvar ci- varındadır. O tarihte GMC aske- ri kamyonundan bozma bozuk düzen bir otobüs Cebeci - Dört- yol'dan Bakanlıklar'a servis yap- maktadır. Binbaşı ve daha yüksek rütbedeki subaylan sabah akşam taşımaktadır. Herkes rütbesine göre önde-arkada oturmaktadır. Zeki Tüfekçioğlu en arkadadır. Ben ortaJardayım. Otobüsteki karşılaşmaların dışında birbirimi- zi tanımıyoruz. Mayıs ayının ilk günlerinden birinde sabahleyin görev yerimize gelirken bakanlık binasında otobusten indik. Tüfek- çioğlu yanıma sokularak "Yarba- yım, sizinle bir şey konuşmak isliyorum" dedi. Bınanın arkası- na doğru yürürken konuşmaya başladı: — Biz bir gnıp snbay, bir ekip oluşturduk. Başımız yok. Anyo- nız bulamıyoruz. Bize baş olun, bu yönetimi devirelim. Şoke oldum. Yanıtladun. — Konuşmaruzdan hiçbir şey anlamadım. Ben kimim? Bu de- diğinizle ne ilgim var? — Siz Y'arbay Suphi Karaman'- smız. Erkân şubesi müduru. Oto- büste herkes bağıra bağıra her şeyi konuşuyor. Siz susuyorsunuz. Dalgm görünüyorsunuz. Fakat herkesi derinden izliyorsunuz. — Bundan ne çıkar? — Hayır. Sizia gözferiniz çak- mak çakmak yanıyor. Başımıza geçin bizi örgülleyin çok şey ya- parız. — Konuştuklarınızdan gerçek- ten hiçbir şey anlamıyorum. Akşam otobuse binmeden ön- ce "tekrar buluşalım konuşalım" diyerek ayrıldım. Bu konuşmalanmız sabah ak- şam herkesten uzak köşelerde 2 gun sürdü. Ben de Tüfekçioğlu hakkında gerekli arastıraıayı yap- tım. Olumlu sonuca vardım. 3. günü sabahı onu gizii bir köşeye çektim, durumu anlattım: "Ben çok daha buyük bir ör- gütün üyesiyim. Bu örgBtün mer- kez komitesi üyesiyim. Başınuz- da çok daha biiyuk rutbeli bir ko- mutan var. Sen ekibinle bana bag- landın. Örgut hakkında bana bir şey sormayacaksın. Beni kimseye söylemeyeceksin. Sabah akşam otobüslen inip binerken yine ko- nuşacağız. Önemli acil durumlar- da odama gefcceksin." Bnb.Zeki Tüfekçioğlu ekibi, 10 kişiydi. Yukanda isimlerini verdi- ğim bu 2 kişiden başka sonradan arkadaşlarım olan harita subay- lan Yzb.Vasfı AsaJ, Yzb. Necip Işılman da bu gruba dahildi. Ze- ki Tüfekçioğlu'ndan aynldıktan sonra Orduevi'ne uğradım. Ben içeri girerken çıkmakta olan Kur- may Bnb. Selâbattin Kahraman'- la karşılaştım. Sınıf arkadaşım olan Kahraman, Konya'da kıta hizmetindeydi. Cemal Gürsei'in aynhşından sonra KKK'ya getiri- len Org.Suat Knyas, Konya'dan teşkil ettiği mürettep, güçlü bir ta- •burun başında onu da Ankara'- ya getirmişti. Ataşemiliter sınavını kazanmıştı. Şam'a gitmek istedi- İ K T İ D A R D A N : I D A M A M E N D E R E S Menderes'in muhaliflerine ve özellikle tnönü'ye karşı tepkisi zaman zaman korkutucu boyutlara ulaşabiliyordu 'Ben o ihtiyarı mahvedeceğîm'— 14 — Menderes, duygusal bir adam- dı. Özellikle son zamanlarda sinir- lerinin pek kuvvetli olmadığı da görülüyordu. Çabuk sinirleniyor- du. Bunu tahrik eden, kendisinin memleketı ihya etmek için verdi- ği mücadelenin muhalefet ve onu desıekleyen basın tarafından kös- teklendiği yörtündeki inancı idi. Yakın çevresi de, ya aynı seye inan- dıklanndan, veya başbakanla ters düşmeyi uygun bulmadıklanndan bu inancın pekişmesine yardımcı oluyorlardı. Bu durumda Menderes'in mu- haliflerine karşı duyguları, zaman zaman korkutucu boyutlara ula- şabiliyordu.. Muhalefetten ağır bir saldırıya uğradığı bir günde lsmel tnönii'yü kastederek, "Ben o ih- tiyan mahvedeceğim" diye bağır- dığım hatırlıyorum. Buna muka- bil aynı Menderes, İnönü'nun an- nesi vefat ettiginde, başsağlığı me- sajını oturup kendisi yazmış, Müs- teşar Ahmet Salih Korur'u cena- ze merasiminde kendisini temsilen bulunması için Istanbul'a gönder- mişti. Ben karakteri itibari ile Menderes'in aamasız bir insan ol- duğunu zannetmiyorum. Aksine birçok vesile ile hassas ve merhamet sahibi bir kimse ol- duğunu gösteren davranışlarına şahit oldum. 1959 yıtında, 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıy- la yapılan geçit resmine katılan jet uçaklanndan ikisi çarpışmış ve uçaklar orman çiftliği civarına duşmüşlerdi. Menderes, lçişleri Bakanı Namık Gedik'le beraber, kaza yerine gitmiş, anlatıldığına göre şehit olan pilotlann parçalan- mış vücutlarını kazadan hemen sonra görmüştü. Başbakanlığayû- ziı sapsarı ve içten bir üzüntu ile dondüğünü ve uzun süre kendine gelemediğini hatırlıyorum. Muhaliflerinden hastalanmış olanlarla çok yakından ilgilendi- ğini, hatta baalarınm yurtdışında tedavileri için yardımcı olduğunu ve sağlık durumlanndaki gelişme- leri telefonla takip ettirdiğini de biliyorum. Kızıp bağırıp çağırdı- ğında da, genelJikle bunun o an- lık bir kızgınlığın ifadesi olmak- tan pek öteye gitmediği de belli olurdu. Zaten kimseyi karşısına alıp bağırıp çağırmak âdeti de yok'u. Kızmaları daha sonra içi- ni boşaltmak kabilinden olurdu. Bazen mesela bir bakana kızar, yüzü tutmadığı için ona bir şey söyleyemez, ama ben yanına gır- diğimde ondan uzun uzun bana şikâyet ederdi. Davranışlarından Menderes'in iyi bir aileden geldiği ve çok iyi bir terbiye aldığı aşikâr şekilde belli idi. Hem giyinişi hem davranışla- rı ile zarif idi. Devlet adamı veka- rına yaraşmayan bir davranışına hiç tesaduf etmedim. Görevim do- layısıyla hep yanında olduğum halde, İstanbul ve yurtdışında otelde kaldığımız süreler de dahil, yanına her girişimde kendisini da- ima ceketli ve kravatlı görmüşüm- dür. Değil gömlek ve açık yaka ile dolaşmak, kendisini spor ceketle bile dolaşır gören olmamıştır. Se- yahatlerde, maiyet polisinin çan- tasında daima yedek bir takma gömlek yakası bulunurdu. Us- tünü değişecek zaman bulama- dığında kimsenin karşısına tozlu, topraklı çıkmamak için, hiç değil- se gömlek y'akasını değiştirirdi. En kızgın anlannda bile etrafındaki- lere muamelesinde terbiye hudut- larını aşmazdı. Menderes, siyasi hayatında Js- met tnönü ile çok çekişmiştir. Bu mucadelede siyasi rekabetin kaçı- nılmaz icaplarının epeyi ötesine gittiği zamanlar da olmuştur. Menderes'in, lnönu ile geçmişten gelen bir alıp veremediği olmadı- ğı için bu davranışları ben şahsen hep yadırgadım. Bunda, bir ölçü- de, Menderes'in eleştirilere aşırı hassasiyeti ile bu eleştirilerin ba- zen dozunun fazla olmasının pa- yı olabilir ise de Bayar ile Inönü arasında çok eskiden beri sürege- len rekabet ve hatta husumetin de devam etmekte olması ve bu iliş- kilerin ister istemez İnönü- Men- deres ilişkilerini de etkilemiş ol- masımn herhalde bir rolü ol- muştur. Aşırı övgünün zaran kimse olarak nitelendirirlerdi. Zannederim bu, bir ölçüde doğ- rudur. Karakteri itibariyle hassas bir insan olduğu için, tepkilerin- de o andaki haleti ruhiyesinin et- ki payı normalden fazla olurdu. Menderes'in davranışlarını etkile- yen bir başka husus da uzun yıl- lar iktidarda kalmanın tonuc'u olarak, kendi yetenek ve gücünün değerlendirmesinde objektifliği- nin biraz yıpranmış olmasıdır. Bunda, toplum olarak, husu- ve dehayı keşfetmeye başlar. Böyle bir duyguya kapılmamak için mu- kavemet eden liderler vardır. Fa- kat, özellikle uzun süre iktidardan sonra, bu çevrenin, şu veya bu öl- çüde, etkisinde kalmayacak lider, eğer var ise, herhalde çok nadir- dir. 27 Mayıs'tan sonra, Milli Bir- lik Komitesi üyesi genç yüzbaşıla- ra, bakışlannda Atatürk'ün bakış- larını gördüğünü söyleyen tarun- mış kişileri bizim kuşak hatırlar. Ben Menderes'in 27 Mayıs'tan yonu gerçekleştirmek için ihtiyaç bulunan imkânlar arasında den- ge yoktu. Işte bu nedenle memJe- keti ihya etmek ideali bu iktidar döneminde, ülke ekonomisi için yararlı birçok eser yapılmış olma- sına rağmen, gene de füliyatta ar- zu edilen olçude mesafe kazana- mamıştır. 27 Mayıs'tan önceki dönemde olayların her geçen gün biraz da- ha ciddi, nitelik kazanarak devam etmesi, alınan tüm karar ve tertip- abancı diplomatlar Menderes'i 'unpredictable', yani tepkileri önceden kestirilemeyen bir kimse olarak nitelendirirdi. Zannederim bu, bir ölçüde doğrudur. Karakter itibarıyla hassas bir insan olduğu için tepkilerinde o andaki haleti ruhiyesinin etki payı normalden fazla olurdu. Hükümet başkanı ile muhalefet arasında bir mücadele demokra- silerde hem kaçınılmaz, hem de tabiidir. Önemli olan, bu mücade- lenin, demokrasinin gelenekierine uygun sınırlar içinde tutulabilme- sidir. Normal durumlarda bu sı- nır aşıldığında, yansız olan devlet başkanına, bu ilişkileri normal boyutlarına döndürmek ıçin bir göre\ duşmektedir. Bence, Inönü ile Bayar arasında, o donemde, geçmiş hesaplann çözülmeden hâ- lâ devam ediyor olması, devlet başkanının bunun tam aksine bir rol oynaması sonucunu vermiştir. Bu da herhalde siyasi tarihimiz için bir talihsizlik olmuştur. Yabancı diplomatlar Mende- res'i, "Unpredictable" yani tepki- leri önceden kestirilemeyen bir mette olduğu gibi, muhabbette de gösterdiğimiz ölçüsuzlüğün de pa- yı vardır. Bazı kimseler, gerçekten hiçbir menfaat duşüncesinin etkisi olmadan lideri içtenlikle severler. Ancak sevgilerini mübalağah şe- kilde gösterirler. Mesela, bir yur- tiçi gezi sırasında hiç de dengesiz görünümü vermeyen bir babanın süslediği çocuğunu elinde bıçak Menderes için kurban etmeye kalktığına tanık olmuştum. Diğer taraftan, genellikle her li- derin çevresine sızmakta mahir olan kimseler de, lideri, menfaat hesaplarına dayalı övgüleri ile, her turlü değerlendirmesinde hataya yöneltmek için ne lazımsa yapar- lar. Bunun sonucu, lider kendin- de, eskiden fark etmediği yetenek kısa bir süre önceki yurt gezileri- ne katıldım. O karışık dönemde bile her gittiği yerde, Menderes, büyuk kalabalıklar ve coşkun sev- gi gösterileri ile karşılandı. Bir kimsenin kendini değerlendirirken böyle şeylerden etkilenmemesi mümkun değildir. Menderes birçok yeteneğe sahip idi. Zeki ve hafızası kuvvetli idi. Vatanperverdi. Ulkeyi tanırdı. İyi hatipti. tnandığı davayı yürütmek için yeterli inanç, irade ve heyeca- nı vardı. Yalnız kendi dışında gö- revli gördüğü misyon için ne ken- disinde, ne de bunu yürutecek devlet kadrolannda, o dönemde, yeterli tecrübe ve bilgi vardı. Baş- ka bir deyimle gerçekleştirmek is- tenilen misyonun çapı ile bu mis- lerin, tersine olayları daha fazla tırmandırması, Menderes'te bir nevi şok yarattı. Çok kısa süre içinde, kendinden emin, tasarruf- larında kararlı bir Menderes yeri- ne, şaşırmış, mütereddit, olayların karşısında adeta ezilrniş bir Men- deres ortaya çıktı. Oysa, olayiarın ilk başladığı sı- ralarda Menderes daha kararlı ve soğukkanlı idi. Bilindiği gibi, 27 Mayıs öncesi, daha evvel alınmış bir karar gereği İstanbul'da NA- TO Bakanlar Konseyi Toplantısı yapılacaktı. Olaylar başladıktan sonra, NATO ülkelerinde bu top- lantınm istanbul'da, bu koşullar- da yapılmasının belki Türkiye için sıkıntı yaratabileceği endişesi belirdi. Bu gibi toplantılann organizas- yonu kolay olmadığı ve zaman ge- rektirdiği göz önünde tutularak eğer toplantımn başka bir ülkeye kaydırılması söz konusu olacak- sa, bunun bir an önce kararlaştı- rılması icap ediyordu. Bunun için, NATO Gene! Sekreteri Paul Hen- ri Spaak, konuyu hükümet ile gö- rüşmek üzere, Türkiye'ye geldi. Başbakan ile de görüşmek istedi. Fakat başbakan zaman ayırama- dığı için, genel sekreterle görüş- mek üzere beni gönderdi. Spaak ile, kalmakta olduğu Hil- ton Oteli'nde görüştüm. Bana, olayların dikkatle izlenildiğini, eğer toplantımn, bu koşullarda is- tanbul'da yapılması Türk hükü- meti için bir sıkıntı yaratacaksa, bunun başka bir yerde yapılması için yeterli zaman bulunduğu, eğer Türk hükümeti toplantımn başka bir yerde yapılmasını isterse, güç- lukler herkesçe bilindiği için böyle bir talebin, bütün üye ulkelerce anlayışla karşıianacağından şüp- hesi olmadığını söyledi. Spaak'ın neden geldiği daha önce bilindiği için, Menderes bu durumda ne söyleyeceğim hususunda talimat vermiş idi. Kendisine, başbakanın gosteri- len anlayışı takdir ile karşıladığı- nj, ancak, Türkiye'nin sosyal, po- litik, ekonomik ve sınai gelişimi- ni aynı zamanda yaptığım, bu du- rumun, çeşitli alanlardaki gelişim- lerıni zamana yayarak adeta sıra ile yapmış Avrupa ülkelerindekin- den farklı olduğunu ve hepsini ay- nı zamanda yapmak durumunun, kaçınılmaz birtakım sancıları ol- masının tabii bulunduğunu dü- şündüğünü naklettikten sonra, Başbakanın toplantımn daha ön- ce kararlaştırıldığı gibi Türkiye'- de yapılmasını istediğini ifade et- tim. Başbakanın NATO'nun top- lantı yerinin değiştirilmesi husu- sunda yaptığı zemin yoklamasına tepkisini verirken hiç tereddüt et- memişti. O sıralarda Menderes eski so- ğukkanlılığım muhafaza ediyor ve olaylar karşısında bir panik ema- resi göstermiyordu. "Bunda ayıp bir şey yok, biz gelişen bir ülke- yiz, böyle sıkıntılanmız olacak" diyordu. Ancak olayların gittikçe merdivenleşmesi, Menderes'e bu soğukkanlı tutumunu kaybettirdi. 27 Mayıs'tan önceki günlerde, ne yapılması hususunda sarih bir fi- kir veya karar sahibi olduğunu zannetmiyorum. Inanarak veya inanmayarak, Bayar'ın saptadığı malum sert tutumun arkasından adeta surüklendi. Iktidarının son dönemlerinde Menderes, iyi niyet sahibi, vatan- perver, fakat, her aianda bir şey- İer yapması ve bunları kısa za- manda gerçekleştirmesi için sabır- sızlanan ve ataletten, hızla dina- mizme dönüşmek gereğinin büin- cine varmış bir ülkede, kendi ateş- lediği bu hareketli yeniden uyanı- şın getirdiği sorunlann altında ezi- len bir devlet adamının dramını yaşamıştır. Çeşitli müessese ve kavramların gelişme temposunun, kalkınma ihtirasınm gerisinde seyrettiği ül- kelerde siyasetin dönen çarkları maalesef daha acımasız oluyor. Bu acımasızlık ise, sorunlan çöz- mek yerine aksine bunlara yenile- rini ilave ediyor. Menderes'in hiç hatasız ve kusursuz olduğunu id- dia etmek mumkün değildir. Böy- le bir donemde, ulkeyi on sene hiç- bir kusur ve hata yapmadan ida- re etmek zaten mümkün değildir. Belki bu hata ve kusurların bu ko- şullarda da yapılmamasının müm- kun olduğu soylenebilir. Ancak, hiçbir hata veya kusuru onun uğ- radığı akıbeti haklı gösteremez. Menderes'in dramı, şahsının sınır- larını aşan bir dramdır. Siyasi ta- rihimizde böyle bir sahife bulun- mamış olmasını arzu edenlerin sa- yısı herhalde az değildir ve gele- cek nesillerde edecekJerin sayısı da herhalde az olmayacaktır. İçine kapanıktı Menderes, politik hayatmdaki bütün ataklığına rağmen, aslında içine kapanık, hatta mahçup bir tabiata sahipti. Gününü genellik- le başbakanlıkta veya imar saha- larında dolaşarak geçirirdi. Baş- bakanlıktan akşam geç vakit çı- kardı. Giderken de, çoğu zaman yanına lçişleri Bakanı Namık Ge- dik \eya yakın çevresindeki ma- lum milletvekillerinden bazılarını alır, eve yemeğe götünirdü. Orada da konu yine politika olurdu. Tiyatro, sinema veya bir eğlence yerine gittiğine tanık ol- madım. lş dışındaki hayatı renk- sizdi. Yabancı dil bümesine rağ- men, dış yayınlan takip etmezdi. Türkçe yayınları da okumaya pek fazla zaman ayırdığını zannetmi- yorum. Yabancı dil bilgisinden ya- rarlanıp dış yayınJar aracıiığı ile dünyada olup bitenleri takip etse veya buna zaman bulabilse idi, mevcut yeteneklerine bir de daha geniş dünya görüşu ilave ede- bilirdi. Yarın: Eskişehir gezisi ve ... ğini biliyordum. Bir hafta kadar önce Acuner kancayı atmış bize katılması sağlanmıştı. Kuvvetle el sıkıştık. — Bu gece haar mısın? — Hazırım. — Benden bir istegin var mı? — Şam'a tayin olmak istediği- mi unutma. — Meret etme. Bo istegia yeri- ne geiecektir. Dedim ve ayrıldım. Gerçekten de 27 Mayıs'tan kı- sa bir süre sonra Selahattin Kah- raman Şam'a askeri ataşe olarak gitti. Saat 20.00'ye yaklaşıyordu. Eve dönmeden yapacağım bir iş kalmıştı: Abidinpaşa Köşkü'nde Personel Okulu'na uğrayıp, Yüz- başı Rıfat Baykal'ı görmek. Onun yapacağı harekâta ilişkin planda, kendi kendime önemli bir değişik- lik yapmıştım. Bunu haber vere- cektim. Baykal'ın 300 kişilik hiz- met bölüğünde kendisinden baş- ka subay yoktu. Genel planlama- da o gece onun emrine Harb Oku- lu'nun son sırufını oluşturan teğ- menlerden 20 subay gönderi- lecekti. 26 mayıs öğleden son- ra kafamı çok uğraştıran ko- nulardan biri de bu idi. Bu bana tutarsız geldi. Harb Okulu öğren- cisinin emir-komuta alışkanlığı az ve eratla ilişki kurma deneyi ye- tersiz göründü. Kaldı ki sıkıyöne- timin gece sokağa çıkma yasağı nedeniyle, sokaklarda trafıği art- tırmamak da gerekiyordu. Bu ne- denle 10 kişilik Bnb.Zeki TUfek- çioğlu ekibini Yzb.Rıfat Baykal'- ın emrine gönderiyordum. Akşam güneşinin son ışıkları Abidinpaşa Köşkü'nü parüdatır- ken, ben binanın arkasında taş merdivenlerin yanındaydım. Yzb.Baykal'ı çağırttım, Okul ko- muıanının, Org.Erdelhün'ün ku- ru sıkı ültimatomunu okul perso- neline anlattığı toplantıdan çıkıp geldi. Kuşkusuz benim bu saatte burada olacağımı beklemiyordu. Telaşla "Ne var?" dedi. • 27 Mayıs ihtilalinin çekirdek kadrosunda ilk 8 arasında bulu- nan kurmay olmayan tek subay ve en gencimiz olan tatlı bir subay- dı Rıfat Baykal. Alpaslan Törk- eş gibi ihtilal girişimınde çok hız- lıydı. Tereddutlerde, duraksama- larda, geri çekilmede çok sinirle- nir. Herkese demediğini bırak- mazdı. O anda kendisine bir şa- ka yapayıra dedim: "Aman Rifat. ihtilal geri bını- kıldı. Sana bildireyim diye get- dim. Haberin olsun" der demez, adeta çıldırdı. Kendisini merdi- venlerin üzerine attı. Hepimize bütün kurmaylara hakaretler yağ- dırdı. Hemen durumu düzelttim. Gerçeği anlattım. "Harb Okulu ögrencisi teg- menler gelmeyccekler. Bana bağlı Bnb. Zeki Tüfekçioğlu 10 kişüik bir ekiple 1 saat sonra buraya ge- lecekler. Parolayı biliyorlar. Se- nin emrine girecekler. İçierinde bir de bahriye binbaşısı var." Bu ekip tam kadrosuyla, deni- len saatte Personel Okulu'nda ha- zır bulunmuştu. Yüzbaşı Baykal genel durumu ve sorunlu olduk- ları bölgede yapılacak işleri anlat- tıktan sonra: "En kıdemliniz kimdir" diye sormuş, en kıdemli Bnb. Zeki Tü- fekçioğlu'na hitaben: "Şu andan itibarea emriade- yim. Planlamayı birlikte yapa- lım" demiştir. Fakat Bnb.Tüfekçioğlu: "Hayır. Hepimiz senin emrin- deyiz. Yarbay Kanunan bize böy- le emretü - "diye yanıt vermiştir. 27 Mayıs'a katılan genç subay-; lann özveri ve inanç dolu ortarnı-' nı yansıtan bu tabloyu unutmak olanaksızdır. Dz.Bnb.Cezmi Hivd elinde ta- bancası, bir takım kuvvetindeki kara ordusu erlerinin başında, o sabah Ankara sokaklarında aldı- ğı görevlerin birinden diğerine koşturdu. En sonunda eve döndüm. Hırs- la içeri girdim. "Bu gece nöbete çagınyorlar, yarbay oldnk hal! nöbet" diyerek daha çok kızgın- ük gösterdim. Annem ve eşim hiç- bir şey bilmiyorlardı. Hiddetli gö- runUşümün nedeni, bana bir şey' sormamaları içindi. Evimiz Demirlibahçe'de, ilko- kulun biraz ilerisindeydi. 500 met- re yürünerek ana caddeye çıkıh- yordu. Biraz sonra hızla giden bir askeri cip yanımdan geçiyordu. Durdurdum. İçerisinde 35-40 yaş- larında bir muhabere astsubay başçavuş vardı. Arabanın arka ta- rafına geçerek beni öne oturttu. Heyecanlıydı, acele ediyordu. Ül- kenin içinde bulunduğu durum hakkında bana hızlı bir nutuk at- tı! "Şöyle yapmak lazım, böyJe yapmak lazım degil mi yarbayım" diyordu. Hafıf gülerek ve "ta, hı, hı" diyerek dinliyordum. Bdliy- di ki başçavuş da durumu biliyor aldığı göreve gidiyordu. Hiç ko- nuşmadım. Nutuk Kızılay'a ka- dar surdü. Gideceğim yeri belli et- memek için burada indim. Biraz geç kalıyordum, bir taksiye atla- yarak "Tank Oknlu'na" dedim. Tank Okulu, Harb Okulu'nun birkaç yuz metre ilerisindeydi: Harb Okulu'na 50-100 metre ka- la eüeri silahlı süngülü Harb Oku- lu öğrencileri yolumuzu kestiler. Taksiden indim, onu geri çevir- dim. Parolayı vererek engeii geç- tim. Saat 21'e 5 kala Harb Oku- lu'ndaydım. Yarın: Zor saatlcr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear