Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 22 MAYIS 1990
SVPHt K A R A M A M
(Em.Kitr.Alb.Eski MBK üyesi)3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S
DP iktidarı ve Menderes, çeşitli vesilelerle ordudan rahatsız olduklarını belirtiyorlardı
Askerlerden hesapsoracağız'1954 seçimlerinden biraz sonra
bir ramazan bayramında arkada-
şım Dr. Yzb. Fahreltin Alptekin'-
in evjnde bayram ziyaretinde bu-
lunuyordum. Ziyaretçiler arasın-
da o sırada jandarma genel komu-
tanlığı kurbay başkanı otan bir
tuğgeneral de vardı. Biraz sorua
genç ve yakışıkh bir DP milletve-
kili geldi. Doğu illerinden birin-
den seçilmiş, yüksek kimya mü-
hendisiymiş. Konuşmalar sırasın-
da söz birden son seçimlere geç-
ti. O ana kadar uygar biçimde ko-
nuşan milletvekili birden çok sert-
lesti ve generale hitaben, "Her ta-
rafla çok oy aldık. Fakal askeri
garnizonlann bulunduklan yerkr-
de aldıgımız oylar düşüktii. Bu-
nun hesabını askerterden soraca-
gız. Göreceksiniz" diyerek konuş-
masını sürdürdü. Yaşlı general
ezilmiş ve sararmış olarak sessiz
kaldj. Kuraıay yüzbaşıydım. Ezil-
rnedim ve sararmadım. Ama ben
de sessiz kaldım. Fakat o anda öf-
kemi saklayarak dişlerimi gıcır-
dattığımı hâlâ heyecanla anımsı-
yorum. 27 Mayıs'tan sonra ben
bunun hesabıru, o şerefli yaşlı ge-
neralin düşürüldugü acı durumun
hesabınj o rnilletvekiJine sormaya
tenezzül etmedim.
6-7 Eylül 1955 fırtınası İstan-
bul'u kasıp kavururken, Batı'nın
şoven Hıristiyanlannın yüzyıilar-
dır Tılrkleri barbar gösteren ya-
nılgılannı kanıtlarcasına yüzkara-
sı olaylar yaşarurken, birkaç saat
önce tstanbul'dan ayrılan devrin
cumhurbaşkaru ve başbakanı lz-
mit'ıen hemen geri dönmüşler, Is-
tanbul Vilayet Konağı'nda ilgili-
lerden alınan güvenlik tedbirleri-
ni dinliyorlardı. Vali, emniyet
mudürü durumu anlatıyorlar, alı-
nan önlemleri söylüyorlardı. Da-
ha sonra Başbakan Menderes ha-
zır bulunan askerlere dönüyor,
Ordu Komutanı Org. Vedat Ga-
ran, Kolordu ve Garnizon Komu-
tanı Korg. Fazıl Bilge ve diğer ge-
neral lere hitaben:
— Geiin bakalım siz şövalyeier,
-söyleyin bakalım neler yaptımz,
diyor.
Bir anda ortalığı buz kesiyor.
Ordu Komutanı Org. Vedat Ga-
ran o ana kadar Başbakan'ın kar-
şısında koruduğu saygılı durumu-
nu bozarak kükrüyor:
J - S B I K biçim başbakansımz.
Cumhuriyel ordusu generallerine
nasıl şövalyeier diye hitap eder-
siniz?
Generaller toplantıyı terk edi-
yorlar.
Bu kez ortalığın buz kesip kes-
mediği bilinmiyor. "tradi milli-
ye"nin yüce temsilcileri "hâkimi-
yeti milliye"nin naçiz temsilcile-
rini bir padişah bir hanedan eda-
sıyla küçük ve hakir görebiliyor-
lar. Generaller hemen görevden
alınıyor. Birkaç ay bekletildikten
sonra daha pasif başka görevlere
veriliyorlar. Bu olay önce saklı tu-
tuluyor, sonra silahlı kuvvetler
mensuplan arasında kulaktan ku-
lağa yayıhyordu. 27 Mayıs devri-
minin MBK uyeleri bu konunun
ve 6-7 eylul olaylannın Yassıada'-
Başbakan
Menderes,
6-7 Eylül
olaylanndan sonra
Vilayet Konağı'nda
alınan önlemleri
dinliyordu. Ordu
Komutanı Org.
Vedat Garan, Korg.
Fazıl Bilge ve diğer
generallere hitaben
şöyle dedi:
— Gelin bakalım siz
şövalyeier, söyleyin
bakalım neler
yaptımz?
Bir anda ortalığı
buz kesiyor. Org.
Vedat Garan o ana
kadar koruduğu
saygılı tutumunu
bozarak kükrüyor:
— Siz ne biçim
başbakansınız.
Cumhuriyet ordusu
generallerine nasıl
şövalyeier diye
hitap edersiniz?
Generaller
toplantıyı terk
ediyorlar.
Generaller hemen
görevden alınıyor,
birkaç ay
bekletildikten sonra
daha pasif görevlere
veriliyorlardı.
6-7 Eylül olaylan sırasmda, bir gnıp saldırgan tstiklal Caddesi'ndeki magazalan yagma ediyor. (Fotoğraf: Çetin Şencan)
Adnan Menderes, 6-7 eylül olaylan üzerine hemen tstanbal'a dönmüstü. İstiklal Caddesi'nde alınan önlemleri inceliyor.
3Mayıs 1960
sabahı saat
11.10'daKara
Kuvvetleri
Komutanı Cemal
Gürsel'e 'izin
verildiği' haberi
gelmişti. Generalle
aramızda şu
konuşmageçti:
— İzin mi verdiler
generalim?
— Evet, izin
verdiler.
Emekliliğime iki ay
kaldı. Bir süre önce
müracaatta
bulunmuştum, ama
bir işlem
yapmamışlardı.
— Sizi ele verdiler
generalim. Size
karşı duyulan
kuşkudan dolayı bu
izni verdiler. Bu izni
kullanmamalısınız.
Ankara'dan
ayrılamazsınız,
İzmir'e
gidemezsiniz.
— Hayır, İzmir'e
gideceğim. Böylesi
daha iyi olacak.
Benden kuşku
duyuluyorsa sizden
uzak durmam daha
iyi olur.
nın duruşmaları herkese, diinya-
ya açıkoturumlannda, Yuksek
Adalet Divanı huzurunda irdelen-
mesini, ulkenin yuksek çıkarları
bakımından uygun gormemişti.
Tarih elbet bir gün 27 Mayıs Milli
Birlik Komitesi üyelerinin de yıl-
lardır onlara insafsızca saldıran-
ların da ulke çıkarları, kişisel çı-
kar ortaklıkları açısından hangi
yüceliklerin doruğunda ya da
hangi cuceliklerin gridabında bu-
lunduklarını araştıracak ve huk-
münü verecektir.
Giirsere 'izin'
3 Mayıs 1960 sabahı saat
11.10'da Kara Kuvvetleri Komu-
tanı Org. Cemal Giirsel'in emir
subaylarından Yzb. Şeref telaşla
odama girdi. "Komutana izin
verildi" haberini sessizce kulağı-
ma fısıldadı. Bir gün evvel Gür-
sel'in odasından, heyecanlı bazı
haber alışverişinde bulunduktan
stmra ayrılırken emir subaylarına
(Bnb. Cemal Bilgin, Yzb. Şeref)
birden "Silahlannız var mı?" di-
ye sormuştum. "Yok" demişler-
dı. "Çabuk silahlanın, bana ba-
ber getirin" dedim. Heyecan, kuş-
ku ve tansiyonun çok gergın ol-
duğu günlerdi. O ana kadar hiç-
bir hazırhktan haberi olmayan
emir subaylan heyecanlandılar ve
birkaç dakika sonra Yzb. Şeref si-
lahlandıkları tekmilini getirdi.
Kendilerine:
— Cemal Gnrsel'in can gii-
venliği ve görev durumu lehlike-
dedir. Şu andan itibaren benim de
emrimdesiniz. Gursel'in çevresin-
de olacak her olaydan anında be-
ni baberli kılacaksınız demiştim.
Işte şimdi Yzb. Şeref, komutana
izin verildiği haberini getirmişti.
Bir dakika sonra Cemal Gursel'-
in yanındaydım. Aramızda şu ko-
nuşma geçiyordu:
— İzin mi verdiler generalim?
— Evet izin verdiler. Emeklili-
ğime iki ay kaldı. Bir süre önce
müracaatta bulunmuştum, ama
bir işlem yapmamışlardı.
— Ne yapacaksımz?
— fznimi kullanacağım, İz-
mir'e gideceğim.
— tzin kâgıdınız nerede?"
'Bırak yırtılır'
Gürsel, sümenin altından izin
kâğıdını çıkardı ve gösterdi. Bir-
den zarfı tuttum. Öbür ucunu tu-
tan Gürsel zarfı bırakmadı. "Bı-
rak yırtılır" dedi.
— Sizi ele verdiler generalim.
Size karşı duyulan kuşku dolayı-
sıyla bu izni verdiler. Bu izni kul-
lanmamalısınız. Memleket çapın-
daki şohretinizin tarihe mal olma
zamanı gelmiştir. Ankara'dan ay-
rılamazsınız, tzmir'e gide-
raezsiniz.
— Hayır, tzmir'e gideceğim.
Böylesi daha iyi olacak. Benden
kuşku duyuluyorsa sizlerden uzak
durmam daha iyi olur. Siz daha
rahat çalışırsınız. Işlerinizi daha
kolaylıkla yapacaksımz ve beni
çağıracaksımz. Milli Savunma
Bakanı'na bir mektup ve ast bir-
liklere bir veda yaası yazdım. Ge-
nel Sekreter Alb. Şinasi Orel'e
verdim. Alıp okuyun.
— Ankara'dan aynlırsanız işi-
miz çok zor olacak. Mektuplan-
nız degil, bize siz laznnsınız.
Haberi derhal Genelkurmay 23
No.'lu odaya komite arkadaşla-
nma aktardım. Başta Sezai O'kan
olmak üzere çok şiddetli tepki
gosterdiler. Durum cidden çetiıı-
leşmişti.
Birkaç günlük durgunluk, ye-
niden düşunme ve tertiplenme ge-
reksinimine girildi. Cemal Gürsel
iki gün sonra, 5 mayıs sabahı
trenle tzmir'e hareket etti. Kendi-
lerini ne yolcu ettim ne de Alb. Şi-
nasi Orel'e verdiklerini okudum.
Sanıyorum yolcu edenler arasın-
da bizlerden sadece Aipaslan
Türkeş vardı.
Türkeş'in iddiası
Aipaslan Türkeş, 1970'lerde
bazı gazetelerde çıkan anılannda
"thtilalcilerin arasına ihtilalin hı-
anı kesmek için girdim" diye yaz-
mıştır. Bu iddiası tumden yanlış-
tır. Ertesi günu aynı gazetede bu
sözlerini yanıtlamıştım. Demiştim
ki: "Bu iddia yanJıştır. Türkeş
aramızdaki en hızjı ihtilalciydi.
Frene bastıgı hiç yoktu. Hep ga-
za basardı. Oysa diğer arkadaşla-
nmız sabııiı ve dikkatli idiler. Or-
tam oluşmadan hiçbir işe girişmek
niyetinde değillerdi. Köksal, Ka-
bibay, O'kan, Mustafa kaplan,
Baykal ve ben hayatta iken Tür-
keş bu iddiada bulunamaz. He-
men tekzip edilir."
Benim bu dediğim bugun de
araştırılıp teyit edilebilir.
Güvenlik ve gizlilik açısından
GürseFi yolcu etmek yanlış oldu-
ğu gibi hele üç gün sonra onu tz-
mir'de ziyaret etmek büsbutun
yanlıştı. tzmir'deki bu hataJı gi-
rişiminden sonra bir Kur. Alb.'m
Gürsel'i ziyaret ettiğine, izlendi-
ğine, peşine ajanlar takıldığına,
Ankara'ya gelmekte olduğuna
ilişkin aynntılj bilgileri alınca
anında Camlı Köşk'teki arkadas-
lara (Sami Küçük, Sezai O'kan,
Kadri Kaplan) aktarıyordum.
Aipaslan Turkeş Ankara'da aynı
trenden çıkmca bu Kur. Alb.'ın o
olduğuna karar vermiştik. Benim
önerdiğim bir düzen ve teknik
içinde pasifize edildi. Kendisine,
"Çok sıkıştık, deşifre olabiliriz.
Birkaç ay sonra bulıtşmak üzert
dagıldık" dedik. Hiçbir toplantı-
ya almadık. Ondan habersiz top-
lantıları sürdürdük. Daha sonra
son gunler yaklaşınca yine benim
önerimle tekrar aramıza aldık.
Turkeş güvenlik ve gizliliğe çok
az önem verecek kadar hızlı ve
ataktı. 30 nisan akşamı bir kısa
toplantı yapmıştık. thtilal için he-
nüz hazır olmadığımızı saptadık.
Yalnız Türkeş aksi kanaatte kal-
dı. tki hususu Osman Köksal'a
sormak ve aktarmak için toplaıı-
tıya katılan arkadaşlarımız beni
görevlendirdiler. Köksal'ı güven-
lik açısından toplantılarımıza ça-
ğırmıyorduk. Onunla irtibatı,
halef-selef iiişkisi üe ben kuruyor-
dum. Bir kurmay subayın dosya-
sını elime alıp daha önce de ya-
pılmış işlemleri sormak bahane-
siyle gidiyordum. Kendi işlerimi-
zi konuşuyorduk. Bu yüzden he-
yecanların çok yoğunlaştığı o gün
de iki konu için gidecektim.
1. Harekete haar mısın?
2. Dün sıkıyönetim senden bir
bölük istemiş. Vermemişsin. Bu
yanlış. Kuşku yaratır. Alayı da is-
tese vermelisin.
Bu gorev için toplantıdan ayn-
lırken Turkeş "Ben de geleyim"
dedi. Kabul etmedim. "Öyle bir
günde iki kurmay subayın ortfya
gitmesinin anlamı yok" dedim.
Arkadaşlar da Türkeş'in gelmesi-
ni kabul etmediler.
Var mısın bu gece?
Ben elimde bir dosya Çanka-
ya'da Osman Köksal'ın yanına
gittim. Odasında oturduk. Kapı-
yı açık bıraktık. Alışverişiraizi kı-
saca yaptık. Köksal "Hazır
degilitn" dedi. Böluğu sıkıyöne-
tim emrine vermemenın hata ol-
duğunu kabullendi. Odada fazla
oturmadık, balkona çıktık. Çay-
lanmızı içıyoruz. Ben, "Türkeş de
gelmek istedi, fakat müsaade
etmedik" dedim. Köksal da
"Aman ne geregi var, gelmesin"
dedi. 5 dakika geçmemişti ki
Türkeş'in muhafız alayı nizami-
yesinden içeriye girdiğini gördük.
Köksal ile birlikte hemen aşağıya
indik. Bahçede Türkeş ile birlik-
te açıkta oturduk. Biraz sonra
Türkeş, Osman'a,
"Hazır mısın Osman? Bu gece
ihtilali yapalım" demesin mi...
Köksal — "Hayır bir şey ko-
nuşmayalım. Bir an önce gidin
dedi.
Köksal'ın makam otosu, kırmı-
zı steyşın arabayabindik. Aynh-
yoruz. Gaziosmanpaşa'ya doğru
yokuş asağı iniyoruz. Akşam gü-
neşi batmaya yaklaşmış, şoför ön-
de, Türkeş ve ben arkada oturu-
yoruz. Türkeş bu kez yalnız ba-
na yöneliyor.
"Suphi var mısın bu gece. tb-
tilali ikimiz yapalım."
"Vanm. Yapalım. Ama sende
tabanca, bende o da yok. Nasıl
yapacagız, anlalsana?"
Ertesi gün bu olayı arkadaşla-
ra anlattım. Türkeş'in hareketle-
rine karşı çok uyanık ve dikkatli
bulunmamız gerektiğini bildir-
dim. Sözlerimi de şöyle bitirdim:
"Bu arkadaşın düşunme siste-
mi toprak devresinj tamamlamı-
yor."
Yarın: En etkin
iki kişi
YION ARDINDAN DP İKTİDARI <l?WYTARCÂY(mE
H
TIDARDANIDAMA MENDERES
ERCÜMENT YmtZiL.
(ÖzelKakm Müdürii)
Bayar'ın
Çankaya'ya
çıkışı
Bir süre sonra Bayar frakıyla
göründü. Gözlerini karşıya dikti,
orada insanlar yığılmıştı. Gece
karanhk. Zayıf ışıkların altında
duruyordu. Birden derin bir nefes aldı,
kolalı frak gömleği kabardı. Bir onuru
mu kıvancı mı gururu mu yoksa
İnönü'yü devirmenin mutluluğunu mu
içine çekiyordu? Elbette anlamak
olanaksızdı.
—10—
Bayar'ın üçüncü cumhurbaşka-
nı secildiği gün Medis'in önü, çev-
resi ve genel kurul salonu olağa-
nustüydü. Halk, sokakta bekliyor-
du, içerde ise... Eski Meclis bina-
sında gazetecilere aynlan locadan
"ts«İi3fi" izliyorduk:
Genel kunıla giren milletvekili
önce sasırarak bir süre kapıda du-
nıyor, sonra önüne çıkanın boy-
nuna sanlıp öpüyordu. Ay'aküstü
tanışıyor, sevinç gosterileri arasın-
da kucaklasıyorlardı. Gazeteci
rahmetli Vedat Refiogla bir ara
genel kunıla girmiş, onu da yeni
milletvekili sanarak önüne gelen
kutlamış, kucaklamış, öpmüş.
Hayli eğlendirici sahnelerdi.
Benim için ilginç sahne Meclis
kapısının önüydü. Bayar seçildik-
ten, kutlamaları kabul ettikten
sonra Meclis'ten aynlacakü. Çı-
kmca ne yapacaktı, merakla dışan
fırladım. Bir süre sonra Bayar
fraklarıyla göründü. Gözlerini
kaışıya dikti, orada insanlar yığıl-
mıştı. Gece. Karanlık. Zayıf ışık-
ların altında duruyordu. Birden
derin bir nefes aldı, kolalı frak
gömleği kabardı.
Bir onuru mu, bir kıvancı mı,
gururu mu, yoksa siyaset devi İnö-
nü'yü devirmenin mutlulufunu
mu içine çekiyordu, elbette anla-
mak zordu, olanaksızdı.
Arabaya bindi, gitti. Motorsik-
let gürültüleri yoktu, arkasından
bir araba hareket etti. Mesrutiyet
1
teki evini bırakmayacağı söylenen
Bayar bir süre geçti, "emniyet
mülahazalan" ile Çankaya'ya ta-
şındı. Çıkış, o çıkış. On yıl sonra
yine bir mayıs günü... TankJarla
indi.
tnsanı duygulandıran ikinci bir
sahneyi Ulus semtindeki —şimdi
Giimrük Bakanlığı— Basbakan-
hk binasında izledik. Son CHP
hûkümeti toplantısına tnönü de
katılmıştı. Bir süre sonra, kapılar
açıldı. tnönü önde, Başbakan Gü-
naltay, Erim, bir ara gözleri yaş-
h, yüzü kızarmış tsmail Rüştü Ak-
sal gözüme çarptı, bütün bakan-
lar kurul odasından çıktılar. Ba-
kanlann hemen hepsi sanki evden
cenaze çıkmış gibiydi. Üzgün, bu-
nık ve ezik. İnönü'yü kapıya ka-
dar geçirdiler. Kırmızı yol halısı
serilmiş merdivenlerden inerken,
lnönü arabaya girene kadar ara-
larında tek sözcük geçmedi.
Gözlerim başka bir şeyleri, ha-
ni alışageldiğimiz araçları, kulak-
larım motorsikJet güriiltülerini
aradı. Cumhurbaşkanı İnönü'yü
kente iner, Köşk'e çıkarken önün-
de arkasında izleyen motorsiklet-
li poüsler yok olmustu. tnönü, ar-
tık cumhurbaşkanı değildi, sade
yasamm kuraüanna uyuyordu.
'Milletin yanıigısr
1950-54 arasında tnönü'nün sır-
daşı Erim ve hemen bütün CHP
önde gelenlerinin, 14 mayısta 'mil-
letin yanılgıya düştüğü' inancma
sarıldıklarını gozledim. Bu anla-
• yışa ve inanca koşut politika uy-
gulamaları izledim.
"Millet kandıninustı, şimdi piş-
mandı", Turkiye bir baştan öte-
ki başa CHP yönetimini ve İnö-
nü'yü arıyordu. Bu saptamayla
"sert politika" yürütüldü. Oysa
bu dört yıl, DP'nin "allın yıllan"
idi. Köylunün efendimiz olduğu-
nu gösteren tarım politikası, yol
yapımları, baraj hamleleri. Eko-
nomi, henuz çığrmdan çıkmamış-
ü. Basına karşı sert önlemler he-
nuz başlamamıştı.
CHP, 1954seçimlerine"yanıl-
gıyı" milletin düzelteceğine, ikti-
darı tekrar CHP'ye vereceğine
inanarak girdi. Bu kez, daha sert
bir tokat yedi. 50'de ktzandığı 69
milletvekilliği 33'e düştü. DP, bu
zaferden sonra "ipin ucunu" ka-
çırdı denilebilir. Hatalı siyaset,
hatalı ekonomi... Bütün bunlar
CHP muhalefetini güçlendiriyor-
du.
CHP yenilgisini Şevket Sürey-
ya Aydemir "Aristidis örnegi" Ue
özetler. tsa'dan once V. yüzyılda
Atina'da yaşayan Aristidis; ada-
letin, demokrasinin, guvenle ba-
nşın korucuyusuydu. Her secim-
de oybirliği ile seçiliyor ve Atina'-
nın tek hâkimi oluyordu. Bir se-
çimde sandığa giderken bir köy-
lü Aristidis'e yanaştı. Atina hâ-
kimliği için isim vermesini istedi.
Aristidis, "Kimin adını yazayım"
diye sordu. Köylü tanımadığı ada-
ma "Aristidis'in adını yazma da
kimi yazarsan yaz" dedi. Aristi-
dis köylüye "Ondan bir şikâyetin
mi var?" diye sorunca koylü, "O
kadar iyi, o kadar kusursuz ve o
kadar zamandır işbaşında ki ar-
ük Aristidis'ten bıktık" karşıhğını
verdi.
Ne var ki, Aydemir'in dediği gi-
bi 1950 seçimlerinde "Ne Tiirki-
ye Atina, ne de tnönü, Arisüdis'-
ti!"
Toker'in yorumu daha gerçek-
çi: "DP son derece kuvvetli şekil-
de seçime giriyordu. Sivil-asker-
aydın onun yamndaydı. Memle-
ketin bütün müesseseleri onu tu-
tuyordu. Sadece basit halk taba-
kalanydı ki, alışmıs olanların ruh
haleti içinde, CHP ve tnönü aley-
hinde oyunu zorlukla verecekti."
CHP'nin iki numaralı adanu
Hilmi Uran "Hatıralanm" kita-
bında İnönü'nün seçimleri "CHP
yüzünden kaybetmiş oldugu
görüşüne" kesinlikle karşı çıkı-
yor. Yargısı şuydu: "Ben, parti-
miz aleyhine verilmiş reylerin da-
ha zijade parti ile birlikte İnönü'-
yü de 'düşürmek' için bile bile ve-
rilmiş olduğuna inanıyorum."
tnönü'nün "hizmetleri" genel-
de "takdir" ediliyordu. "Ancak
bu sonuncular, çok lesirli ve de-
vamlı propaganda ile İnonü'yu
tarihin kıymetli bir yadigarı ola-
rak artık bir kenara çekilmiş ve
hükümet işlerini bırakmış gormek
istiyordu."
Nitekim Menderes iktidarının
ilk aylarından başlayarak uzun
sure "Ak saçlı insanın tarihin say-
falannda yer almasından" söz
edecekti.
Uran'a göre 50 seçimlerini
CHP, "tnönü ile taşıdıgı mııkad-
derat birliği seçmenlerce biline bi-
line kaybetmişti."
Yarın: Seçim
Gecesi Menderes
Başbakan'a sorulmadan bir şey yapılmazdı
EkonomininpatronuMenderes
—10—
Dışışleri Bakanlığı'na ilk girdi-
ğimde beni, o zanıanki deyimi ile
kâtibi umumilik kalemine, yani
şimdiki müsteşarlık kalemine ver-
mişlerdi. Bu göreve başladığım sı-
rada, yukanda değindiğim husus-
larla ilgili bir olaya tanık oldum.
O sırada Avrupa'da Marshall pla-
nının uygulaması başlıyordu. Bi-
lındiği gibi bu plan tkinci Dunya
Savaşı sırasında, savaş yüzünden
zarar görmüş Batı Avrupa ulke-
lerinin ekonomilerinin, ABD yar-
dımı ile düzeltilmesini öngö-
rüyordu.
ABD hûkümeti, yardım yapıl-
ması öngörülen ülkelere birer su-
alname göndermişti. Amaç, ülke
ekonomisinin ne dunımda oldu-
ğunu saptamak ve verilecek yar-
dım miktarını ona göre belirle-
mekti. Böyle bir sualname bize de
verilmiş, ilgili devlet kuruluşumuz
sorulan sorulara cevapları hazır-
lamış ve bu Dışişleri kanalı ile
ABD Buyukelçiliği'ne gonderil-
mişti.
Bir süre sonra büyukelçilik,
"Bu cevabı gönderirsek yardım
alamazsınız diye belgeyi, yeniden
hazırlanmak uzere, iade etti. ln-
celendigi vakit cevaplann, ele gıi-
ne ayıp olur düşüncesi ile ülke
ekonomisinin olduğundan çok
daha iyi gösterecek şekilde hazır-
lanmış oldugu gönildü. Tabii bel-
ge ilgili kuruluşça düzeltilip yeni-
den hazırlandı ve büyükelçilige
verildi. Bugun sadece devlet kad-
rolannda degil, halk kitlelerince
de geri kalmış oldugumuz ve kal-
kınmanın öncelik teşkil ettiği, her-
Hangi bir komplekse kapılınma-
dan, bir olgu olarak kabul tdile-
biliyor.
Bugun basit gibi görülebilen bu
durum, daha önceki koşullar göz
onünde tululdugunda, esasında
önemli bir aşamadır. Bu aşama-
nın hareket noktası, bence Men-
deres'in ülkenin ekonomik sorun-
lanna geürmiş oldugn yeni bakış
açısı ve yaklaşımıdır.
Menderes doneminde devletin
ekonomik sorunlara ilgisi, birkaç
btiyük şehirle sınırlı kalmayıp ül-
ke düzeyine daha eşit bir şekilde
yayılmasına önem verildi. Geri
kalmış olmayı ve bunun sonucu
olarak kalkınmanın acil bir önce-
lik teşkil ettigini bir olgu olarak
kabul etmiş olmak ve buna ilave-
ten devletin ekonomik misyonu-
na daha kapsamlı bir içerik ver-
mek iradesi, Türkiye'nin ekono-
mik kalkınma gereginin bilincine
varmasımn baslangıç noktasını \e
bu yönde son yıllann kapsamlı ça-
dıgı gibi o zamanlar devlet kad-
rolan içinde yeterli derecede ye-
tişmis eleman da yoktu. Mevcut
olanlardan, geregi gibi yararlanıl-
mış oldugu da pek söylenemez.
Bunun neden boyle oldugnnu de-
gerlendirirken, bunu, o günlerin
koşullarını nazan itibare alarak
yapmakta, hakkaniyetli olabil-
raek açısından, yarar vardır.
Üretilen ve yürütülen politika-
lann sorumlusunun hükümet baş-
kanı oldugu kuşkusuz bulunmak-
la beraber, belirli bir sonuçta et-
kili olan bütün elemanlar dengeli
bir şekilde göz onünde tutulmaz-
sa, yüklenecek sonımlulukta hak-
sızlık yapılmış olabilecegi gibi ile-
Menderes: İlk hükümet
olduğumuzda ekonomik
konuları bir uzmana verelim dedik. Az
kaldı batıyorduk. Endişelerimizde
haklıymışız. Bu tecrübelerden sonra
davul benim boynumda başkasımn
hatasınm vebalini ben çekeceğime,kendi
doğru bildiğimi yapmaya karar verdim.
baiannın itici gücünü teşkil et-
miştir.
Tabiatıyla, joyle yeni bir yak-
laşım ve felsefeyi getirmiş olmak
bir şey, onu ongonılen şekilde uy-
gulayabilmiş olmak başka bir şey-
dir. Menderes'in kalkınma çaba-
sındaki samimiyet ve heyecanını
teslim etmek, tabii, uygulamanın
hatasız surdürulmuş oldugunu id-
dia etmek anlamına gelmez. Şüp-
hesiz uygulama ile ilgili çok şey
söylemek mümkündür.
Menderes'in başbakanlık döne-
minde, ilmi ve rasyonel bir kal-
kınma politikası izleyebilmiş ol-
dugunu söylemek, en azından.
güçtür. Bunun için siyasi kadro-
larda yeterince tecrübe bulunma-
risi için ahnacak ders bakımından
da bata yapılmış olabilir. Beoce,
kalkınma politikasının, bu konu-
da mevcut iyi niyet ve duyulan iç-
ten heyecanla orantılı bir şekilde
yürütulememiş olmasında, Men-
deres'in batalan oldugu kadar o
günkü imkânsızlıldar ve tam ol-
gunlaşamamış siyasi ortamınuz ile
yeni şekillenmeye başlayan de-
mokratik gelenekkrimizin yeter-
sizligi ve çarpıklıgııun da etkisi
vardır.
Bir gun Menderes'in yanında
iken uzmanlara danışmadığı yo-
lundaki eleştirilere kendiliğinden
temas etti ve bir nevi kendisini sa-
vunma şeklinde şunları soyledi.
"İlk hükümet olduğumuzda eko-
nomik konulan bir uzmana vere-
lim dedik. Bir profesörii Ticaret
Bakanı yaptık. Profesor, başladı
ithalatta adeta yüzde yüze varan
bir liberasyon yapmaya. O dö-
nemde Federal Almanya'oın bile
uygulamaya cesaret edemediği bir
liberasyon oranının ötesine gec-
miştik. Aman hocam nasıl olur
dedik. Endişelenmeyin, bir şey ol-
maz dedi. Biraz daha bekledik.
Bizim vitrinler luks mallar, Fran-
sız parfumleri ile dolmaya ve dö-
vizler de erimeye başladı. Az kaldı
batıyorduk. Bir başka profesor de
taşkömünı konusunda bize ters
gelen bir icraata girişti. Profesör-
dür bilir deyip bekledik. Sonun-
da biz endişelerimizde haklı çık-
ük. Bu (ecrübelerden sonra davnl
benim boynumda, başkasımn ha-
tasının vebalini ben çekeceğime
kendi dogru bildiğimi yapmaya
karar verdim" dedi.
Gerçekten benim görevde bu-
lunduğum dönemde, özellikle
ekonomik konularda, önemli ka-
rarları Menderes alır, ona sorulup
onayı alınmadan bir şey yapıl-
mazdı. Ekonomik konulan, mev-
cut projelerin uygulanması ve yü-
rütülmesini, hemen hemen günlük
olarak, yakından izlerdi.
Hafızası kuvvetli oldugu için
bütün projeleri, rakkamlan ve uy-
gulama safhalarını iyi bilirdi. Bu-
nunla beraber etrafmda güvendiği
bir teknokratlar grubu vardı.
Bunlardan hatırlayabildiklerim,
başta Su Işleri Genel Müdürü Sü-
leyman Demirel, Evkaf Genel
Müdürü Orhan Çapçı, Karayol-
ları Genel Müdürü Fevzi Bey ve
Sümerbank Genel Mudürü Meb-
met Akın idi. Ayrıca imar konu-
lannda, Istanbul Belediye Başka-
nı merhum Kemal Aygün, Anka-
ra Belediye Başkan Yardımcısı
Turgut Tokerve bazı mimarlardı.
Yarın: Fabrikanın
fonksiyonn