25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 22 MAYIS 1990 SVPHt K A R A M A M (Em.Kitr.Alb.Eski MBK üyesi)3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S DP iktidarı ve Menderes, çeşitli vesilelerle ordudan rahatsız olduklarını belirtiyorlardı Askerlerden hesapsoracağız'1954 seçimlerinden biraz sonra bir ramazan bayramında arkada- şım Dr. Yzb. Fahreltin Alptekin'- in evjnde bayram ziyaretinde bu- lunuyordum. Ziyaretçiler arasın- da o sırada jandarma genel komu- tanlığı kurbay başkanı otan bir tuğgeneral de vardı. Biraz sorua genç ve yakışıkh bir DP milletve- kili geldi. Doğu illerinden birin- den seçilmiş, yüksek kimya mü- hendisiymiş. Konuşmalar sırasın- da söz birden son seçimlere geç- ti. O ana kadar uygar biçimde ko- nuşan milletvekili birden çok sert- lesti ve generale hitaben, "Her ta- rafla çok oy aldık. Fakal askeri garnizonlann bulunduklan yerkr- de aldıgımız oylar düşüktii. Bu- nun hesabını askerterden soraca- gız. Göreceksiniz" diyerek konuş- masını sürdürdü. Yaşlı general ezilmiş ve sararmış olarak sessiz kaldj. Kuraıay yüzbaşıydım. Ezil- rnedim ve sararmadım. Ama ben de sessiz kaldım. Fakat o anda öf- kemi saklayarak dişlerimi gıcır- dattığımı hâlâ heyecanla anımsı- yorum. 27 Mayıs'tan sonra ben bunun hesabıru, o şerefli yaşlı ge- neralin düşürüldugü acı durumun hesabınj o rnilletvekiJine sormaya tenezzül etmedim. 6-7 Eylül 1955 fırtınası İstan- bul'u kasıp kavururken, Batı'nın şoven Hıristiyanlannın yüzyıilar- dır Tılrkleri barbar gösteren ya- nılgılannı kanıtlarcasına yüzkara- sı olaylar yaşarurken, birkaç saat önce tstanbul'dan ayrılan devrin cumhurbaşkaru ve başbakanı lz- mit'ıen hemen geri dönmüşler, Is- tanbul Vilayet Konağı'nda ilgili- lerden alınan güvenlik tedbirleri- ni dinliyorlardı. Vali, emniyet mudürü durumu anlatıyorlar, alı- nan önlemleri söylüyorlardı. Da- ha sonra Başbakan Menderes ha- zır bulunan askerlere dönüyor, Ordu Komutanı Org. Vedat Ga- ran, Kolordu ve Garnizon Komu- tanı Korg. Fazıl Bilge ve diğer ge- neral lere hitaben: — Geiin bakalım siz şövalyeier, -söyleyin bakalım neler yaptımz, diyor. Bir anda ortalığı buz kesiyor. Ordu Komutanı Org. Vedat Ga- ran o ana kadar Başbakan'ın kar- şısında koruduğu saygılı durumu- nu bozarak kükrüyor: J - S B I K biçim başbakansımz. Cumhuriyel ordusu generallerine nasıl şövalyeier diye hitap eder- siniz? Generaller toplantıyı terk edi- yorlar. Bu kez ortalığın buz kesip kes- mediği bilinmiyor. "tradi milli- ye"nin yüce temsilcileri "hâkimi- yeti milliye"nin naçiz temsilcile- rini bir padişah bir hanedan eda- sıyla küçük ve hakir görebiliyor- lar. Generaller hemen görevden alınıyor. Birkaç ay bekletildikten sonra daha pasif başka görevlere veriliyorlar. Bu olay önce saklı tu- tuluyor, sonra silahlı kuvvetler mensuplan arasında kulaktan ku- lağa yayıhyordu. 27 Mayıs devri- minin MBK uyeleri bu konunun ve 6-7 eylul olaylannın Yassıada'- Başbakan Menderes, 6-7 Eylül olaylanndan sonra Vilayet Konağı'nda alınan önlemleri dinliyordu. Ordu Komutanı Org. Vedat Garan, Korg. Fazıl Bilge ve diğer generallere hitaben şöyle dedi: — Gelin bakalım siz şövalyeier, söyleyin bakalım neler yaptımz? Bir anda ortalığı buz kesiyor. Org. Vedat Garan o ana kadar koruduğu saygılı tutumunu bozarak kükrüyor: — Siz ne biçim başbakansınız. Cumhuriyet ordusu generallerine nasıl şövalyeier diye hitap edersiniz? Generaller toplantıyı terk ediyorlar. Generaller hemen görevden alınıyor, birkaç ay bekletildikten sonra daha pasif görevlere veriliyorlardı. 6-7 Eylül olaylan sırasmda, bir gnıp saldırgan tstiklal Caddesi'ndeki magazalan yagma ediyor. (Fotoğraf: Çetin Şencan) Adnan Menderes, 6-7 eylül olaylan üzerine hemen tstanbal'a dönmüstü. İstiklal Caddesi'nde alınan önlemleri inceliyor. 3Mayıs 1960 sabahı saat 11.10'daKara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel'e 'izin verildiği' haberi gelmişti. Generalle aramızda şu konuşmageçti: — İzin mi verdiler generalim? — Evet, izin verdiler. Emekliliğime iki ay kaldı. Bir süre önce müracaatta bulunmuştum, ama bir işlem yapmamışlardı. — Sizi ele verdiler generalim. Size karşı duyulan kuşkudan dolayı bu izni verdiler. Bu izni kullanmamalısınız. Ankara'dan ayrılamazsınız, İzmir'e gidemezsiniz. — Hayır, İzmir'e gideceğim. Böylesi daha iyi olacak. Benden kuşku duyuluyorsa sizden uzak durmam daha iyi olur. nın duruşmaları herkese, diinya- ya açıkoturumlannda, Yuksek Adalet Divanı huzurunda irdelen- mesini, ulkenin yuksek çıkarları bakımından uygun gormemişti. Tarih elbet bir gün 27 Mayıs Milli Birlik Komitesi üyelerinin de yıl- lardır onlara insafsızca saldıran- ların da ulke çıkarları, kişisel çı- kar ortaklıkları açısından hangi yüceliklerin doruğunda ya da hangi cuceliklerin gridabında bu- lunduklarını araştıracak ve huk- münü verecektir. Giirsere 'izin' 3 Mayıs 1960 sabahı saat 11.10'da Kara Kuvvetleri Komu- tanı Org. Cemal Giirsel'in emir subaylarından Yzb. Şeref telaşla odama girdi. "Komutana izin verildi" haberini sessizce kulağı- ma fısıldadı. Bir gün evvel Gür- sel'in odasından, heyecanlı bazı haber alışverişinde bulunduktan stmra ayrılırken emir subaylarına (Bnb. Cemal Bilgin, Yzb. Şeref) birden "Silahlannız var mı?" di- ye sormuştum. "Yok" demişler- dı. "Çabuk silahlanın, bana ba- ber getirin" dedim. Heyecan, kuş- ku ve tansiyonun çok gergın ol- duğu günlerdi. O ana kadar hiç- bir hazırhktan haberi olmayan emir subaylan heyecanlandılar ve birkaç dakika sonra Yzb. Şeref si- lahlandıkları tekmilini getirdi. Kendilerine: — Cemal Gnrsel'in can gii- venliği ve görev durumu lehlike- dedir. Şu andan itibaren benim de emrimdesiniz. Gursel'in çevresin- de olacak her olaydan anında be- ni baberli kılacaksınız demiştim. Işte şimdi Yzb. Şeref, komutana izin verildiği haberini getirmişti. Bir dakika sonra Cemal Gursel'- in yanındaydım. Aramızda şu ko- nuşma geçiyordu: — İzin mi verdiler generalim? — Evet izin verdiler. Emeklili- ğime iki ay kaldı. Bir süre önce müracaatta bulunmuştum, ama bir işlem yapmamışlardı. — Ne yapacaksımz? — fznimi kullanacağım, İz- mir'e gideceğim. — tzin kâgıdınız nerede?" 'Bırak yırtılır' Gürsel, sümenin altından izin kâğıdını çıkardı ve gösterdi. Bir- den zarfı tuttum. Öbür ucunu tu- tan Gürsel zarfı bırakmadı. "Bı- rak yırtılır" dedi. — Sizi ele verdiler generalim. Size karşı duyulan kuşku dolayı- sıyla bu izni verdiler. Bu izni kul- lanmamalısınız. Memleket çapın- daki şohretinizin tarihe mal olma zamanı gelmiştir. Ankara'dan ay- rılamazsınız, tzmir'e gide- raezsiniz. — Hayır, tzmir'e gideceğim. Böylesi daha iyi olacak. Benden kuşku duyuluyorsa sizlerden uzak durmam daha iyi olur. Siz daha rahat çalışırsınız. Işlerinizi daha kolaylıkla yapacaksımz ve beni çağıracaksımz. Milli Savunma Bakanı'na bir mektup ve ast bir- liklere bir veda yaası yazdım. Ge- nel Sekreter Alb. Şinasi Orel'e verdim. Alıp okuyun. — Ankara'dan aynlırsanız işi- miz çok zor olacak. Mektuplan- nız degil, bize siz laznnsınız. Haberi derhal Genelkurmay 23 No.'lu odaya komite arkadaşla- nma aktardım. Başta Sezai O'kan olmak üzere çok şiddetli tepki gosterdiler. Durum cidden çetiıı- leşmişti. Birkaç günlük durgunluk, ye- niden düşunme ve tertiplenme ge- reksinimine girildi. Cemal Gürsel iki gün sonra, 5 mayıs sabahı trenle tzmir'e hareket etti. Kendi- lerini ne yolcu ettim ne de Alb. Şi- nasi Orel'e verdiklerini okudum. Sanıyorum yolcu edenler arasın- da bizlerden sadece Aipaslan Türkeş vardı. Türkeş'in iddiası Aipaslan Türkeş, 1970'lerde bazı gazetelerde çıkan anılannda "thtilalcilerin arasına ihtilalin hı- anı kesmek için girdim" diye yaz- mıştır. Bu iddiası tumden yanlış- tır. Ertesi günu aynı gazetede bu sözlerini yanıtlamıştım. Demiştim ki: "Bu iddia yanJıştır. Türkeş aramızdaki en hızjı ihtilalciydi. Frene bastıgı hiç yoktu. Hep ga- za basardı. Oysa diğer arkadaşla- nmız sabııiı ve dikkatli idiler. Or- tam oluşmadan hiçbir işe girişmek niyetinde değillerdi. Köksal, Ka- bibay, O'kan, Mustafa kaplan, Baykal ve ben hayatta iken Tür- keş bu iddiada bulunamaz. He- men tekzip edilir." Benim bu dediğim bugun de araştırılıp teyit edilebilir. Güvenlik ve gizlilik açısından GürseFi yolcu etmek yanlış oldu- ğu gibi hele üç gün sonra onu tz- mir'de ziyaret etmek büsbutun yanlıştı. tzmir'deki bu hataJı gi- rişiminden sonra bir Kur. Alb.'m Gürsel'i ziyaret ettiğine, izlendi- ğine, peşine ajanlar takıldığına, Ankara'ya gelmekte olduğuna ilişkin aynntılj bilgileri alınca anında Camlı Köşk'teki arkadas- lara (Sami Küçük, Sezai O'kan, Kadri Kaplan) aktarıyordum. Aipaslan Turkeş Ankara'da aynı trenden çıkmca bu Kur. Alb.'ın o olduğuna karar vermiştik. Benim önerdiğim bir düzen ve teknik içinde pasifize edildi. Kendisine, "Çok sıkıştık, deşifre olabiliriz. Birkaç ay sonra bulıtşmak üzert dagıldık" dedik. Hiçbir toplantı- ya almadık. Ondan habersiz top- lantıları sürdürdük. Daha sonra son gunler yaklaşınca yine benim önerimle tekrar aramıza aldık. Turkeş güvenlik ve gizliliğe çok az önem verecek kadar hızlı ve ataktı. 30 nisan akşamı bir kısa toplantı yapmıştık. thtilal için he- nüz hazır olmadığımızı saptadık. Yalnız Türkeş aksi kanaatte kal- dı. tki hususu Osman Köksal'a sormak ve aktarmak için toplaıı- tıya katılan arkadaşlarımız beni görevlendirdiler. Köksal'ı güven- lik açısından toplantılarımıza ça- ğırmıyorduk. Onunla irtibatı, halef-selef iiişkisi üe ben kuruyor- dum. Bir kurmay subayın dosya- sını elime alıp daha önce de ya- pılmış işlemleri sormak bahane- siyle gidiyordum. Kendi işlerimi- zi konuşuyorduk. Bu yüzden he- yecanların çok yoğunlaştığı o gün de iki konu için gidecektim. 1. Harekete haar mısın? 2. Dün sıkıyönetim senden bir bölük istemiş. Vermemişsin. Bu yanlış. Kuşku yaratır. Alayı da is- tese vermelisin. Bu gorev için toplantıdan ayn- lırken Turkeş "Ben de geleyim" dedi. Kabul etmedim. "Öyle bir günde iki kurmay subayın ortfya gitmesinin anlamı yok" dedim. Arkadaşlar da Türkeş'in gelmesi- ni kabul etmediler. Var mısın bu gece? Ben elimde bir dosya Çanka- ya'da Osman Köksal'ın yanına gittim. Odasında oturduk. Kapı- yı açık bıraktık. Alışverişiraizi kı- saca yaptık. Köksal "Hazır degilitn" dedi. Böluğu sıkıyöne- tim emrine vermemenın hata ol- duğunu kabullendi. Odada fazla oturmadık, balkona çıktık. Çay- lanmızı içıyoruz. Ben, "Türkeş de gelmek istedi, fakat müsaade etmedik" dedim. Köksal da "Aman ne geregi var, gelmesin" dedi. 5 dakika geçmemişti ki Türkeş'in muhafız alayı nizami- yesinden içeriye girdiğini gördük. Köksal ile birlikte hemen aşağıya indik. Bahçede Türkeş ile birlik- te açıkta oturduk. Biraz sonra Türkeş, Osman'a, "Hazır mısın Osman? Bu gece ihtilali yapalım" demesin mi... Köksal — "Hayır bir şey ko- nuşmayalım. Bir an önce gidin dedi. Köksal'ın makam otosu, kırmı- zı steyşın arabayabindik. Aynh- yoruz. Gaziosmanpaşa'ya doğru yokuş asağı iniyoruz. Akşam gü- neşi batmaya yaklaşmış, şoför ön- de, Türkeş ve ben arkada oturu- yoruz. Türkeş bu kez yalnız ba- na yöneliyor. "Suphi var mısın bu gece. tb- tilali ikimiz yapalım." "Vanm. Yapalım. Ama sende tabanca, bende o da yok. Nasıl yapacagız, anlalsana?" Ertesi gün bu olayı arkadaşla- ra anlattım. Türkeş'in hareketle- rine karşı çok uyanık ve dikkatli bulunmamız gerektiğini bildir- dim. Sözlerimi de şöyle bitirdim: "Bu arkadaşın düşunme siste- mi toprak devresinj tamamlamı- yor." Yarın: En etkin iki kişi YION ARDINDAN DP İKTİDARI <l?WYTARCÂY(mE H TIDARDANIDAMA MENDERES ERCÜMENT YmtZiL. (ÖzelKakm Müdürii) Bayar'ın Çankaya'ya çıkışı Bir süre sonra Bayar frakıyla göründü. Gözlerini karşıya dikti, orada insanlar yığılmıştı. Gece karanhk. Zayıf ışıkların altında duruyordu. Birden derin bir nefes aldı, kolalı frak gömleği kabardı. Bir onuru mu kıvancı mı gururu mu yoksa İnönü'yü devirmenin mutluluğunu mu içine çekiyordu? Elbette anlamak olanaksızdı. —10— Bayar'ın üçüncü cumhurbaşka- nı secildiği gün Medis'in önü, çev- resi ve genel kurul salonu olağa- nustüydü. Halk, sokakta bekliyor- du, içerde ise... Eski Meclis bina- sında gazetecilere aynlan locadan "ts«İi3fi" izliyorduk: Genel kunıla giren milletvekili önce sasırarak bir süre kapıda du- nıyor, sonra önüne çıkanın boy- nuna sanlıp öpüyordu. Ay'aküstü tanışıyor, sevinç gosterileri arasın- da kucaklasıyorlardı. Gazeteci rahmetli Vedat Refiogla bir ara genel kunıla girmiş, onu da yeni milletvekili sanarak önüne gelen kutlamış, kucaklamış, öpmüş. Hayli eğlendirici sahnelerdi. Benim için ilginç sahne Meclis kapısının önüydü. Bayar seçildik- ten, kutlamaları kabul ettikten sonra Meclis'ten aynlacakü. Çı- kmca ne yapacaktı, merakla dışan fırladım. Bir süre sonra Bayar fraklarıyla göründü. Gözlerini kaışıya dikti, orada insanlar yığıl- mıştı. Gece. Karanlık. Zayıf ışık- ların altında duruyordu. Birden derin bir nefes aldı, kolalı frak gömleği kabardı. Bir onuru mu, bir kıvancı mı, gururu mu, yoksa siyaset devi İnö- nü'yü devirmenin mutlulufunu mu içine çekiyordu, elbette anla- mak zordu, olanaksızdı. Arabaya bindi, gitti. Motorsik- let gürültüleri yoktu, arkasından bir araba hareket etti. Mesrutiyet 1 teki evini bırakmayacağı söylenen Bayar bir süre geçti, "emniyet mülahazalan" ile Çankaya'ya ta- şındı. Çıkış, o çıkış. On yıl sonra yine bir mayıs günü... TankJarla indi. tnsanı duygulandıran ikinci bir sahneyi Ulus semtindeki —şimdi Giimrük Bakanlığı— Basbakan- hk binasında izledik. Son CHP hûkümeti toplantısına tnönü de katılmıştı. Bir süre sonra, kapılar açıldı. tnönü önde, Başbakan Gü- naltay, Erim, bir ara gözleri yaş- h, yüzü kızarmış tsmail Rüştü Ak- sal gözüme çarptı, bütün bakan- lar kurul odasından çıktılar. Ba- kanlann hemen hepsi sanki evden cenaze çıkmış gibiydi. Üzgün, bu- nık ve ezik. İnönü'yü kapıya ka- dar geçirdiler. Kırmızı yol halısı serilmiş merdivenlerden inerken, lnönü arabaya girene kadar ara- larında tek sözcük geçmedi. Gözlerim başka bir şeyleri, ha- ni alışageldiğimiz araçları, kulak- larım motorsikJet güriiltülerini aradı. Cumhurbaşkanı İnönü'yü kente iner, Köşk'e çıkarken önün- de arkasında izleyen motorsiklet- li poüsler yok olmustu. tnönü, ar- tık cumhurbaşkanı değildi, sade yasamm kuraüanna uyuyordu. 'Milletin yanıigısr 1950-54 arasında tnönü'nün sır- daşı Erim ve hemen bütün CHP önde gelenlerinin, 14 mayısta 'mil- letin yanılgıya düştüğü' inancma sarıldıklarını gozledim. Bu anla- • yışa ve inanca koşut politika uy- gulamaları izledim. "Millet kandıninustı, şimdi piş- mandı", Turkiye bir baştan öte- ki başa CHP yönetimini ve İnö- nü'yü arıyordu. Bu saptamayla "sert politika" yürütüldü. Oysa bu dört yıl, DP'nin "allın yıllan" idi. Köylunün efendimiz olduğu- nu gösteren tarım politikası, yol yapımları, baraj hamleleri. Eko- nomi, henuz çığrmdan çıkmamış- ü. Basına karşı sert önlemler he- nuz başlamamıştı. CHP, 1954seçimlerine"yanıl- gıyı" milletin düzelteceğine, ikti- darı tekrar CHP'ye vereceğine inanarak girdi. Bu kez, daha sert bir tokat yedi. 50'de ktzandığı 69 milletvekilliği 33'e düştü. DP, bu zaferden sonra "ipin ucunu" ka- çırdı denilebilir. Hatalı siyaset, hatalı ekonomi... Bütün bunlar CHP muhalefetini güçlendiriyor- du. CHP yenilgisini Şevket Sürey- ya Aydemir "Aristidis örnegi" Ue özetler. tsa'dan once V. yüzyılda Atina'da yaşayan Aristidis; ada- letin, demokrasinin, guvenle ba- nşın korucuyusuydu. Her secim- de oybirliği ile seçiliyor ve Atina'- nın tek hâkimi oluyordu. Bir se- çimde sandığa giderken bir köy- lü Aristidis'e yanaştı. Atina hâ- kimliği için isim vermesini istedi. Aristidis, "Kimin adını yazayım" diye sordu. Köylü tanımadığı ada- ma "Aristidis'in adını yazma da kimi yazarsan yaz" dedi. Aristi- dis köylüye "Ondan bir şikâyetin mi var?" diye sorunca koylü, "O kadar iyi, o kadar kusursuz ve o kadar zamandır işbaşında ki ar- ük Aristidis'ten bıktık" karşıhğını verdi. Ne var ki, Aydemir'in dediği gi- bi 1950 seçimlerinde "Ne Tiirki- ye Atina, ne de tnönü, Arisüdis'- ti!" Toker'in yorumu daha gerçek- çi: "DP son derece kuvvetli şekil- de seçime giriyordu. Sivil-asker- aydın onun yamndaydı. Memle- ketin bütün müesseseleri onu tu- tuyordu. Sadece basit halk taba- kalanydı ki, alışmıs olanların ruh haleti içinde, CHP ve tnönü aley- hinde oyunu zorlukla verecekti." CHP'nin iki numaralı adanu Hilmi Uran "Hatıralanm" kita- bında İnönü'nün seçimleri "CHP yüzünden kaybetmiş oldugu görüşüne" kesinlikle karşı çıkı- yor. Yargısı şuydu: "Ben, parti- miz aleyhine verilmiş reylerin da- ha zijade parti ile birlikte İnönü'- yü de 'düşürmek' için bile bile ve- rilmiş olduğuna inanıyorum." tnönü'nün "hizmetleri" genel- de "takdir" ediliyordu. "Ancak bu sonuncular, çok lesirli ve de- vamlı propaganda ile İnonü'yu tarihin kıymetli bir yadigarı ola- rak artık bir kenara çekilmiş ve hükümet işlerini bırakmış gormek istiyordu." Nitekim Menderes iktidarının ilk aylarından başlayarak uzun sure "Ak saçlı insanın tarihin say- falannda yer almasından" söz edecekti. Uran'a göre 50 seçimlerini CHP, "tnönü ile taşıdıgı mııkad- derat birliği seçmenlerce biline bi- line kaybetmişti." Yarın: Seçim Gecesi Menderes Başbakan'a sorulmadan bir şey yapılmazdı EkonomininpatronuMenderes —10— Dışışleri Bakanlığı'na ilk girdi- ğimde beni, o zanıanki deyimi ile kâtibi umumilik kalemine, yani şimdiki müsteşarlık kalemine ver- mişlerdi. Bu göreve başladığım sı- rada, yukanda değindiğim husus- larla ilgili bir olaya tanık oldum. O sırada Avrupa'da Marshall pla- nının uygulaması başlıyordu. Bi- lındiği gibi bu plan tkinci Dunya Savaşı sırasında, savaş yüzünden zarar görmüş Batı Avrupa ulke- lerinin ekonomilerinin, ABD yar- dımı ile düzeltilmesini öngö- rüyordu. ABD hûkümeti, yardım yapıl- ması öngörülen ülkelere birer su- alname göndermişti. Amaç, ülke ekonomisinin ne dunımda oldu- ğunu saptamak ve verilecek yar- dım miktarını ona göre belirle- mekti. Böyle bir sualname bize de verilmiş, ilgili devlet kuruluşumuz sorulan sorulara cevapları hazır- lamış ve bu Dışişleri kanalı ile ABD Buyukelçiliği'ne gonderil- mişti. Bir süre sonra büyukelçilik, "Bu cevabı gönderirsek yardım alamazsınız diye belgeyi, yeniden hazırlanmak uzere, iade etti. ln- celendigi vakit cevaplann, ele gıi- ne ayıp olur düşüncesi ile ülke ekonomisinin olduğundan çok daha iyi gösterecek şekilde hazır- lanmış oldugu gönildü. Tabii bel- ge ilgili kuruluşça düzeltilip yeni- den hazırlandı ve büyükelçilige verildi. Bugun sadece devlet kad- rolannda degil, halk kitlelerince de geri kalmış oldugumuz ve kal- kınmanın öncelik teşkil ettiği, her- Hangi bir komplekse kapılınma- dan, bir olgu olarak kabul tdile- biliyor. Bugun basit gibi görülebilen bu durum, daha önceki koşullar göz onünde tululdugunda, esasında önemli bir aşamadır. Bu aşama- nın hareket noktası, bence Men- deres'in ülkenin ekonomik sorun- lanna geürmiş oldugn yeni bakış açısı ve yaklaşımıdır. Menderes doneminde devletin ekonomik sorunlara ilgisi, birkaç btiyük şehirle sınırlı kalmayıp ül- ke düzeyine daha eşit bir şekilde yayılmasına önem verildi. Geri kalmış olmayı ve bunun sonucu olarak kalkınmanın acil bir önce- lik teşkil ettigini bir olgu olarak kabul etmiş olmak ve buna ilave- ten devletin ekonomik misyonu- na daha kapsamlı bir içerik ver- mek iradesi, Türkiye'nin ekono- mik kalkınma gereginin bilincine varmasımn baslangıç noktasını \e bu yönde son yıllann kapsamlı ça- dıgı gibi o zamanlar devlet kad- rolan içinde yeterli derecede ye- tişmis eleman da yoktu. Mevcut olanlardan, geregi gibi yararlanıl- mış oldugu da pek söylenemez. Bunun neden boyle oldugnnu de- gerlendirirken, bunu, o günlerin koşullarını nazan itibare alarak yapmakta, hakkaniyetli olabil- raek açısından, yarar vardır. Üretilen ve yürütülen politika- lann sorumlusunun hükümet baş- kanı oldugu kuşkusuz bulunmak- la beraber, belirli bir sonuçta et- kili olan bütün elemanlar dengeli bir şekilde göz onünde tutulmaz- sa, yüklenecek sonımlulukta hak- sızlık yapılmış olabilecegi gibi ile- Menderes: İlk hükümet olduğumuzda ekonomik konuları bir uzmana verelim dedik. Az kaldı batıyorduk. Endişelerimizde haklıymışız. Bu tecrübelerden sonra davul benim boynumda başkasımn hatasınm vebalini ben çekeceğime,kendi doğru bildiğimi yapmaya karar verdim. baiannın itici gücünü teşkil et- miştir. Tabiatıyla, joyle yeni bir yak- laşım ve felsefeyi getirmiş olmak bir şey, onu ongonılen şekilde uy- gulayabilmiş olmak başka bir şey- dir. Menderes'in kalkınma çaba- sındaki samimiyet ve heyecanını teslim etmek, tabii, uygulamanın hatasız surdürulmuş oldugunu id- dia etmek anlamına gelmez. Şüp- hesiz uygulama ile ilgili çok şey söylemek mümkündür. Menderes'in başbakanlık döne- minde, ilmi ve rasyonel bir kal- kınma politikası izleyebilmiş ol- dugunu söylemek, en azından. güçtür. Bunun için siyasi kadro- larda yeterince tecrübe bulunma- risi için ahnacak ders bakımından da bata yapılmış olabilir. Beoce, kalkınma politikasının, bu konu- da mevcut iyi niyet ve duyulan iç- ten heyecanla orantılı bir şekilde yürütulememiş olmasında, Men- deres'in batalan oldugu kadar o günkü imkânsızlıldar ve tam ol- gunlaşamamış siyasi ortamınuz ile yeni şekillenmeye başlayan de- mokratik gelenekkrimizin yeter- sizligi ve çarpıklıgııun da etkisi vardır. Bir gun Menderes'in yanında iken uzmanlara danışmadığı yo- lundaki eleştirilere kendiliğinden temas etti ve bir nevi kendisini sa- vunma şeklinde şunları soyledi. "İlk hükümet olduğumuzda eko- nomik konulan bir uzmana vere- lim dedik. Bir profesörii Ticaret Bakanı yaptık. Profesor, başladı ithalatta adeta yüzde yüze varan bir liberasyon yapmaya. O dö- nemde Federal Almanya'oın bile uygulamaya cesaret edemediği bir liberasyon oranının ötesine gec- miştik. Aman hocam nasıl olur dedik. Endişelenmeyin, bir şey ol- maz dedi. Biraz daha bekledik. Bizim vitrinler luks mallar, Fran- sız parfumleri ile dolmaya ve dö- vizler de erimeye başladı. Az kaldı batıyorduk. Bir başka profesor de taşkömünı konusunda bize ters gelen bir icraata girişti. Profesör- dür bilir deyip bekledik. Sonun- da biz endişelerimizde haklı çık- ük. Bu (ecrübelerden sonra davnl benim boynumda, başkasımn ha- tasının vebalini ben çekeceğime kendi dogru bildiğimi yapmaya karar verdim" dedi. Gerçekten benim görevde bu- lunduğum dönemde, özellikle ekonomik konularda, önemli ka- rarları Menderes alır, ona sorulup onayı alınmadan bir şey yapıl- mazdı. Ekonomik konulan, mev- cut projelerin uygulanması ve yü- rütülmesini, hemen hemen günlük olarak, yakından izlerdi. Hafızası kuvvetli oldugu için bütün projeleri, rakkamlan ve uy- gulama safhalarını iyi bilirdi. Bu- nunla beraber etrafmda güvendiği bir teknokratlar grubu vardı. Bunlardan hatırlayabildiklerim, başta Su Işleri Genel Müdürü Sü- leyman Demirel, Evkaf Genel Müdürü Orhan Çapçı, Karayol- ları Genel Müdürü Fevzi Bey ve Sümerbank Genel Mudürü Meb- met Akın idi. Ayrıca imar konu- lannda, Istanbul Belediye Başka- nı merhum Kemal Aygün, Anka- ra Belediye Başkan Yardımcısı Turgut Tokerve bazı mimarlardı. Yarın: Fabrikanın fonksiyonn
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear