23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16MAYIS 1990 dı diye. Bilemediniz. Bu satırlan 12 Eylül'den çok ön- celeribirbilimadamıyazdı: DUVERGER. Benonun yapıtlanndayazılanları yalnızcaözetledim. O kadar.Evren, Meşruluk ve Odül! Duman nasıl ateşi çağrıştınrsa, Evren denilince de akla sadece "kâinat" Duverger'yi doğrulayan... diyerek kendi soyadıyla çelişen bir paşa değil, darağaçları, cezaevleri, işkenceler, sürgünler, yasaklar, baskılar, yanık kitaplar gelecektir. Gelecek kuşaklara bu karanlık dönem, yitirilmiş bir gerileme dönemi diye okutulacaktır. Elbette yitirilen zamanı geri getirmek olanaksızdır. Dr. İur. YÜCEL TENGİNDENİZ "Halk uyanıp bütün güciinü ve görkemini gösterdiği an, herşey onun önündeegilir. Zor- balık yere kapanır. aslan görünce korkan bir yırtıcı hayvan gibi ölmuş taklidi yapar. Orta- lık durulunca da başını kaldınr, halka onur- suzca yallaklanmaya başlar." Robespierre Atatürk'ünkurduğuTürk DUKurumu'nuyasalar- hiçe sayılarak kapattıran Kenan Evren'e resmi dai- re durumuna getirilen bu kuruluşun da katkısıyla "Banş Ödülü" verilmesi dolayısıyla''meşruluk'' ko- nusuna eğilmek gereğini duydum. 1614'tetoplananEtats-generaux'nunsonoturu- munda (Paris'teki Bourbon Sarayında), Richelieu'- den sonra Tiers-Etat'nın Başkanı Miron etkili bir ko- nuşma yapar. Halkın gereksinmeleriıün giderüraesini ister. Buyapılmazsa "halk örsolmaktan çıkacak, çe- kiço!acaktır".XIII. Louisbukonuşrnayı.şapkası- nı çıkararak ve sorunlarla ilgileneceğini söyleyerek karşılar. Ne kiertesi günü sarayın kapısı kapanmış- tjr. Toplanmak üzere oraya gelen halk temsilcileri öf- keyleayrılırlar Paris'ten. Ancakhalk, 154 yıl sonra bu kapıyı kendi gücüyle açacak, çekiç olduğunu ka- nıtlayacak, onurunu kurtaracaktır. 154yıllık zaman, yığm iletişim araçlarıran, televizyotıun, trenin, gemi- nin, otomobilin, uçağın, uydunun olmadığı bir dün- yada yeterince azdır bile. 21. yüzyıla on varken tümelci devletler bir biryıkı- lıyordünyada. Yaklaşık2500yülıktarihselve bilimsel deneyimlerin ürünü olan demokrasinin değişmezve bu yüzden de evrensel olan ilkesi bir kez daha kanıt- lanıyor: Her iktidar, biçimsel değil, halkçoğunluğu- nun rızasına, yani maddimeşnıluğadayanır. Her de- mokrasinin olmazsa olmaz ilkesi budur. Ortak pay- dada yer alır. Ülkeden ülkeye değişmez. Değişenler, kesrin payında yer alan, başkanlık, parlamenter, gizli oya dayalı seçimin çoğunluk ya da orantı sistemleri çeşitleri vb. yerel sistemlerdir. O >1izden çoğunluğun nzasını >itirme belirtileri or- taya çıkınca her iktidar güciinü tazelemek zorunda- dır. Bundan önceki yazımda (Cumhuriyet, 22.2.1990) bunun bilimsel nedenlerini açıklamış; ANAP iktidarının ve onun halkı temsil etmeyen gru- bunun seçtiği Devlet Başkam'nın maddi meşruluk- larının olmadığım, en son bilimsel kaynaklara ve ör- neklere göre acıklamış ve kendilerini çekilmeye çağır- mıştım. Çünküülkenin bunalımlara itilmemesininbı- ricik çaresi buydu. Onlar halkla, politikacılarla de- ğil, inatlaşmayı sürdürüyorlar. Ancak Demirel, po- litik kattabuna parmak bastı, Çankaya'nın "gasp edildiğini" söyledi. Daha sonra bunalım sokağa kay- ma sürecinegirdi. Teğmen Baba, Çanakkale olayı bu- nun somut örnekleridir. Halk çekiç olma hazırlıği içindedir. "Meşnı mu'' sonısuna yanıt Bu arada eski Devlet Başkanı 'nın da aynı kanıyı paylaştığıhaberleri basına yansıdı. Dernokrasi adı- na bu sevindiricidir. lyi ama Atatürk Banş ödülü ve- rilen Org. EvTenmeşnımuydu? Bu soruyayanıt ver- menin şimdi tam sırasıdır. Org. Evren, veda konuşmasında "Cumhurbaş- kanlığı makamını bir olupbittiyle işgalettiğim şeklin- dekihaksızveyersizyakıştırmalar(yaniiftiralar)en ağrımagidenler olmuştur" diyor. Demokrasilerde makamların nasıt doldurulacak- ları bellidir. Bunun ilkelerini ve yöntemlerini nesnel ölçütlere göre bilim saptar, öznel ölçutlere göre kişiler değil. Bunlara uymuşsanız o makamı doldurmakta haklı olursunuz. Uymamışsanızhaksız. Bilim iftira etmez, çünkü kumar oynamaz, rastlantıya yer ver- mez. Ancak kumarı seven kişiler zar atarlar. Bunalımlan aşmak için "askeri darbe yapmak, po- laris füzeleriyle keklik avlamak gibidir" ve kurulan bu rejimin adı pretoryen diktatörlüğüdür. Bu dikta- törlüklerde iktidan zorla ele geçirenler, meşrulukla- nnı kanıtlamak için hep aynı senaryoyu sahnelerler: Halkın sağduyusuylaveonuruylaalay ederek sık sık demokrasiden yanaymış gibi görünürler, ama karşıt propagandayı yasaklarlar. Tek adaydırlar. Hile ve tehditle sakatladıkları halk iradesinin yüzde doksa- nırun oyunu alarak sözümona seçimleişbaşında kal- mış görünürler. Bu yozlaşmış, sahte ve halkı küçül- tücüyöntem, sık sık yinelenir. Ancak halk, darbeci- lerin gerekçelerini ciddiye almaz. Darbe, bunalımlara yenilerini eklemiştir. Darbeciler bunları aşmak için halka şirin görünmeye, onunla bütünleşmeye çalış- tıkça, halk bu halk yardakçılanndan (popülistlerden) tiksinerek uzaklaşır. Onun gözünde darbeciler iğre- tidir, gayrimeşrudur, Kendisini aldatmıştır. Ulkeyi düşmanlara karşı korumak içinverilen silahı kendi- sineçevirmişlerdir.Bağışlamazbunu.Oyüzden,on- ları ve onlara yak ın görünen kişileri ve partileri öncc kıyıya iuneye çalışır. Bunaperipherisation olgusu de- nilir politika sosyolojisinde. Sonra da bütünüyle dış- lar. En sonunda da darbecilerin iş başından uzaklaş- tırdıkları önderleri ve partileri yeniden göreve çağı- nr. Şimdi soracaksınız, bunları 12 Eylül için kim yaz- Ülkemizdeyaşananlar.Duverger'nindediklerini bir bir doğruluyor. O yüzden soruyu sormakta hak- lısınız. 11 Eylül 1980'deülkedesıkıyönetimvardır. Hükü- met'' ülkeyi koruması ve kollaması "için orduya ya- sal buynığunu vermiştir. Ordu yönetime egemendir. Org. Evren de bu ordunun başında bir görevlidir yal- nızca. Hepsi bu. 12Eylül 1980'deiseo, cezasıölümolanT.C. Yi- sası'nın 146. maddesini çiğneyerek ve lç Hizmet Ya- sasmın işinegelen bölümünü yarım yamalak okudu- ğu ve sık sık kötüye ve kötü kullamlmış 35. maddesine çürük gerekçeyle sığınarak kendisini kaşla göz ara- sındabirgeceyansı DevletBaşkaru ilanedivermiş, de- mokrasiyeterörbahanesiyleson vermiştir. Polarisfü- zesiyle keklik avlanmışür, ama ordu yeniden politik bunalımlara itilmiştir. O andan itibarendealdatıldı- ğını anlayanhalk, sızlanmaya; bilimin, sosyolojinin kaçınılmaz yasaları da işlemeye başlamışlardır. Org. Evrençaresizsahnededir. tlil, ilçeilçedola- şır. Karşıt görüşteki halkın sesi soluğu olan aydınla- rı, eski önderleri 67 ilde, en az67 kez "yurt hainleri, sahte Atatürkçüler" diye ilan vejurnaleder. "Asma- yalım da besleyelim mi?" diyecek kadar kan kokan mantığıyla ibret-i âlem için asacak adam arar. Konuş- ma hakkı yalnız onundur. Yanıtlama hakkı yoktur. Ülke koskocaman sessiz bir çöle dönmüştür. Çölde neyapılırki?Susulur elbette. Halk daöyle yapar. O bir süredahakonuşur. Sonrabakar ki yanıt yok, y an- kı yok. Sövüp saymaktan, şunu bunu paylamaktan bıkar, susar. Derken kendinin atadığı göstermelik bir kuruladünyanınenkötüanayasasınıyaptırır. Eleş- tirilmesiniyasaklar. Ama halkın sızlanraası sürer gi- der. Evren çaresiz yeniden yollara düşer. Anayasa- sını göklere çıkarır. Kefili olduğu bu anayasaya gö- re birçok makamlaraatamaiçinen azüç beşaday gös- terilmesini ister en seçkin kurullardan. Ama Türki- ye'de Devlet Başkanhğı'na kendisinden başkası layık değildir. Tek aday olarak anayasayla birlikte kendi- sinedeoyister.Oylamagizliliğiilkesiçiğnenir. tçini gösteren zarflarla ve ceza tehdidiyle referandum ya- pılır. Sonuçöncedenbellidir: *% 92evet. Ama belli ol- mayan bir şey vardır: Anayasaya mı yoksa Evren'e mi evet denmiştir? Eğer evetler anayasa içinse Evren, Evren içinse anayasa boşluktadır. Bunu bugüne de- ğin kimse çözememiştir. Ama o iki yıllık diktatörlük- ten sonra, yediyıllık Devlet Başkanlığıgörevineçok- tan başlamıştır bile. Ancak halk teşhisini çoktan koy- muştur.ATAIÜRK'ünyerindeO'nun"birasker" dediği biri vardır artık. Ne ki Org. Evren bu dönemde de boş durmaz. Meş- nıluğunyalnızca makama geliş biçiminde değil, onu yürütüi biçimindedearandığını unutur. Dik tatörlük dönemindeki gibi yanlı davranışlarını sürdürür. "Türk-lslâm sentezini" destekleyen dinsel vaazlar- la, hazırlıksız konuşmalarla her günçam devirir, ele gune karşı ülkeyi rezil eder. Bu safsatalar şimdi el ki- tabı guldürüler olarak baskı üstüne baskı yaparak ki- tap vitrinlerini süslem'ektedirler. Ama ne yapsa bo- şunadır. Halk yanında değildir onun. Zaten onun ar- kasında bir cumhur (halk), halkın da bir başkaru yok- tur. Sadece devletinbir başı vardır. Neyapıhrbuko- şullarda? Bu kez Evren çareyi, zaman zaman basto- nunu, giysisini, golf pantolonunu, şapkasını ya da kasketini taklide yeltendiği Atatürk'e, en buyük Türk'e sığınmakta arar. Ama ya içten olmadığı ya da algılayamadığı için-çünkü bugüne değin çözüleme- miştir bu sorun, ama sonucu etkileyici değil- Atatürkçülüğüyerle bir eder. Vasiyeti çiğnenir. Ku- rumları.partis'ıkapatılır. Laikükyokedilir. Rabıta örgütüyle işbirliği yapar Evren vt kan ve can karde- şi Ziya-Ül Hak gibi, amabir farklaTürkiye'de, T.C. Yasasf run 163. maddesini çiğner. Buradabirparan- tez açmak isterim. Atatürk döneminden beri yasal olarak yazançizen hiç kimseyeresmen "vatan haini" denilmemiştir. Evren'in sövdükleri dahil. Ama bu 163. maddenin kökeninde bir 1920 tarihli''H ıyanet-1 Vataniye Kanunu" vardır. Bu yasayagöredinsel ge- ricilik vatana ihanet, yapanlar da vatan haini sayıl- mışlardır. İşte Atatürk'ün devlet adamı duyarlılığı, işte Evren'in davranışı. Gerisini söylemeye gerek var mı? Geçelim. Halk onu onaylamadığı halde Evren boş durmaz. Devlet Başkanı atanmasının üzerinden bir yügeçme- denl983seçimlerindeTV'denANAP'aoyverilme- mesiniister. Am'a halk ANAP'aoyverir. Bunun an- lamî açıktır. Evren halkın gözunde meşru değildir. Çekilmeüdir. Amao ne De Gaulle'dür ne de demok- ratik, bilinçli bir önder. Dahaönce başlayan kıyıya itilme olgusu ve süreci bu gayrimeşruluk ilanıyla esa- sen bitmişür. Ama o, altvyıl dahahukukaaykırı ola- ••ak Çankaya'yı işgal edecektir. Duman nasü ateşi çağrıştınrsa, Evren denilince de akla sadece "kâinat" diyerek kendi soyadıyla çelişen bir paşa değil, darağaçları, cezaevleri, işkenceler, sür- günler, yasaklar, baskılar, yanık kitaplar gelecektir. Gelecek kuşaklara bu karanlık dönem, yitirilmiş bir gerileme dönemi diye okutulacaktır. Elbette yitirilen zamanı geri getirmek olanaksızdır. Ama halkın dün- yada küçültülenonurunu kurtarmak elimizdedir. Ev- ren ve arkadaşları, T.C. Yasası'nın yürürlükteki 146. maddesini çiğnemişlerdir. Belki iyi niyetlediyecek- siniz. Hayır. îyi niyet suç kastını kaldırmaz. Yoksul- lara dağıtmak için para çalan da hırsızdır. Özetle Radbruch'un kanı (kanaat) suçlan da suçtur. Cehen- nemegidenyollar ne denliiyiniyettaşlanyla döşenirse döşensinler, yinedecehennemeulaşırlar. Af çıkma- mıştır. Bu suçun cezası ölümdilr. Cezanın niteliğin- den söz etmemin nedeni, bu cezayı gerektiren suçla- nn zaman aşımına uğramadıklannı belirtmek içindir. Yoksa kelle istediğimiz için değil. Istediğimiz şudur: Demokrasi, hukukun gereğini yerine getiren rejim- di r. O yüzden de otoriter değil, ama otoritesi olan re- jimdir.Gereği yerine getirilmeli,suçlularyargılanma- lıdır. Önemli olan suçun ve suçlunun yargılanması- dır. Yargılanmalıdır ki hem demokrasinin otoritesi ve hem de Türk ulusunun Yunanistan ve Arjantin halklanndan daha az onurlu olmadığı kanıtlansın. Bunu isteyen Demirel haklıdır. Hukuk egemen kılmmalıdır. EVET/HAYIR OKTjff AKBAL Yumrukları Yiye Yiye! Bir yumruk! Bir yumruk daha! Derken bir daha!.. Bay Özal muhalefettekileri yere sermiş birkaç yumrukta! Şaşırtmış herkesi, yere yıkmış. Nası! da gururlu, nasıl dakendini beğenmiş! Kime indi dersi- niz bu yumruklar? Sıze, bize, halka!.. Bay Özal'ın şimdi artık kul- lanmadığı deyimiyle "orta direk"e!.. Yıktı gitti tüm direkleri! Ba- şarıysa, işte size başarı! Sekiz on yılda Türk halkının yaşam dü- UZMAN DOKTOR ARANIYOR Acili olmayan istanbul'daki bir sağlık kuruluşunda tam gün poliklinik yapacak, Genel Cerrahi ve Kadın Doğum Uzmanı Doktor aranmaktadır. isteklilerin kısa biyografileri ile birlikte Beyoğlu P.K.: 225'e müracaatları rica olunur. DUYURU Tarabya'daki S.S. Banatçılar ve Dostlar Yapı Kooperatifi'ndeki hakkımı devrediyorum. Tel: 169 33 47 (12.00-21.00 arası) zeyi eskisinden beter hale geldi. Öğretmensen, geceleri takside çalışacaksın. işçiysen kendine ek bir çalışma arayacaksın. Me- mursan, seyyar satıcılık yapacak- sın. Emekliysen, ölümü bekleye- ceksin... Üst üste inen yumruklaria şaş- kına dönenler yok mu? Muhale- fet partileri ve liderleri... Yanlış- lık üstüne yanlışlık yapmaktan kendilerini kurtaramıyorlar. 1987 seçimleri öncesindekı yasa de- ğişikliklerini nasıl sineye çektiler! "Bu seçimi boykot etmek gerek" diyenleri nasıl da dinlemediler! Bu seçim yasası belki bize de ya- rarlı olur diyerek Özal'ın tuzağı- na düşmekten kaçınmadılar! En son marifetleri de Özal'ın Çanka- ya görüşmelerine katılmak! Ora- da konuşulan ya da konuşulma- yan konularda, sorunlarda suç ortaklığını önceden kabullen- mek... Derler ki "Seni o yerden onur- suzca indireceğiz." Sonra da Çankayada doruk toplantısına gıdip kapalı kapılar ardında Ozal'la baş başa konuşurlar. Açıklamazlar neler konuştukları- nı? Özal da orada söylenmeyen, kararlaştinlmayan işleri bile on- ların da onayladıklarını duyurur kamuoyuna! Yeni karamamelerle basının eli kolu bağlanır. Artık is- tedikleri kadar "biz bu kararlara katılmadık, haberimiz bile yok" desinler, kim inanır! Haydı İnönü deneyimsiz, peki Demirel nasıl oldu da bu oyuna kendini kaptırdı? SHP Genel Sekreteri son ana kadar "özal Cumhurbaşkanı olmayacak" di- ye nasıl direndi! Koskoca iki mu- halefet partisi, kamuoyunda önemli oranda yandaşı bulunan, oy gücü bulunan siyasi kuruluş- lar Özal'ın hazırladığı politik oyunlara nasıl da kandılar? İçle- rinden birı de çıkıp "Yapmayın, bunlara. sözlerine, davranışlan- na güvenilmez 1 ' diye niye karşı koymadı? Doğru dürüst bir mu- halefet gücü yok ki! Bugünden yarını görebilme yeteneği yok ki! Özal "bir daha vurdum, bir da- ha, bir daha.. kroke durums geldiler" derken gerçeği belirt miş olmaktadır. _ Kroke durum sürüp gidiyor. Özal'ın karşısında biri sağda bi- ri solda iki güç var En azından yüzde otuzlar, belki de kırklara varan bir oy gücüne sahıp toplu- luklar var. Sağda, orta sağda DYP var, şimdi DMP de yer alı- yor, ayrıca MÇP var, Erbakan var. ANAP'ın solunda ise şu anda SHP, DSP var. Bir süre sonra Oluşumcular da yer alacak, TBKP'ciler de, Sosyalist Partililer de Sosyalist Birlikçiler de. Belki daha başkaları da çıkar ortaya. Kimse demiyor ki "Şu baştan başa ANAP'ın eseri olan seçim yasasım düzeltelım, hergörüşe, düşünceye pay verecek yeni bir yasa hazırlayalım." SHP de DYP (Arkası 19. Sayfada) OLUM Merhum Selahattin ve Pürkemal öksüzcu'nün kızları, merhum Bilkay, Gökmen ve Muhteşem Öksüzcu'nün kardeşleri, Piraye Altınoğlu'nun gelini, Mehmet Bengu'nun eşi, Kenan Bengü'nün annesi, Nurdan Bengü'nün kayınvalidesi, sevgili torunu Arda Bengü'nün babaannesi, Şişli Terakki Lisesi emekli Edebiyat Oğretmeni İZGEN BENGÜ vefat etmiştir. Cenazesi 16 Mayıs 1990 Çarşamba (Bugün) günü öğle namazından sonra Altunizade Camii'nden kaldırılarak Karacaahmet'teki Aile Kabristanı'na defnedilecektir. AİLESİ PENCERE Dokunmatik... Bir teğmen geçenlerde Çankaya'da oturan Özal'a telgraf çekmiş- ti: — Senin cumhurbaşkanlığına alısamadım. Sen misin bunu söyleyen! Teğmeni yaka paça topariadılar., Önce hastaneye tıktılar, sonra or- dudan attılar; ama ülke çapında tepki gün geçtikçe büyüdü: — Özal'a alışamadık.. — Alışamıyoruz.. Geçenlerde bir "yoklamacı" çevresirKİe kücük bir soruşturma yap- mış, görmüş ki alışan yok... — Sen alıştın mı? — Alısamadım. — Ya sen? — Vallahi alısamadım.. — Neden? : — Öksürtüyor.. — Ne diyorsun? - • _ — Doktor şu zıkkımı içme dedi. Son araştırmalara göre zaran yüz- de 100 saptanmış: kalbe dokunuyormuş, enfarktüse yol açıyormuş; kanser yapıyormıjş... — Ben sigarayı sormuyorum. — Neyi soruyorsun? — Özal'ın cumhurbaşkanlığına alıştın mı diye soruyorum. — Alısamadım. — Neden? — Öksürtüyor.. Hay Allah, adam kafayı takmış anlaşılan. "Yoklamacı" ne yapsın, bir başkasına sormuş: — Alıştın mı v — Hayır. — Neden? . . — Gıcık yapıyor.. Yapmaz mı? Dokun televizyonun düğmesine, çıksın karşına, ger- daniyye makamından dört dörtlük nutuk üstüne gözlük ve mözlük- le karışık sinek kaydı... — Öhö, öhö, öhöoö.. — Ne oluyor? — Töhö, töhö, töööö. — Ne oluyor yahu? — Gıcık kaptım. >• Dokunmatik cumhurbaşkanı ne zaman televizyonun düğmesine dokunsan karştnda, hazır ve nazır, konuşmaya başlıyor; hem de bü- yük laflar ederek: — Çağımız bilim çağıdır, teknoloji çağıdır, özelleştirme çağıdır.. — Öhö, öhö, öhöö.. * TÖ, yasaları hiçe sayıyor. Makam arabasına biniyor, direksiyona oturuyor, maşallah altındaki araba da güçlû mü güçlü; bastın mı gaza, 140, 150, 160, 170, 180 kitometreye çtkıveriyor. — Çevrede trafık polisi yok mu? — Cumhurbaşkanınm arabasını hangi polis durduracak? Teğmen telgraf çekmeye kalktı, tozunu attılar. — Sonra? — Parti başkanı ya da iktidarın başı gibi nutuk atıyor! — Ne yapmalı? — Ülkenin talihi bu: Kimi cumhurbaşkanı anayasayı çiğneyerek Çankaya'ya çıkıyordu; TÖ Çankaya'ya çıktıktan sonra anayasayı çiğ- nemeye başladı... — Dur diyen vpk mu? — Var, ama TO takmıyot. — Peki ne olacak? * Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan TÖ yasaları çiğniyor, ana- yasanın üstünde tepinıyor, devletin temel hukukunu guguklaştırtyor; herkes durumu görüyor, olayı izliyor. Meclis ha var ha yok; çünkü ANAP grubu sus pus, el pençe divan. Hükümet tısss... Başbakan gölge! TÖ devletin başı gibi "taratsız" değil, iktidarın başı gibi yan tutuyor; pervasız, kaygısız, fütursuz, cüretkar, vurdumduymaz. Ka- muoyunun ve muhaietetin uyanları TO'nün umurunda değil, "benim" diyor da başka bir şeycik demiyor... Ama saatler işliyor; bu gibi durumlarda önce hiçbir şey kımılda- mıyor sanılır; oysa saat çalışmaktadır; insan kadrana baktığında ak- reple yelkovanın devinimini göremez; ne akrep yürüyor ne de yel- kovan, değil mi? Ancak boşa koysan dolmaktadır; doluya koysan al- maktadır; zamanı geVıp de halkın tepkısı Datlama noktasına varınca sen sen ol, şaşırma! A *\ Dünya cama güveniyor, camla yenileniyor Şimdi ürünler yeni cam şişelerde geliyor. Sağlıklı yaşamak, çevreyi korumak için camdan başka seçenek'yok! Sanayiciler ürünlerini cam şişelerde, cam kavanozlarda sunuyorlar. Kendilerini, çocuklannı ve yaşadıkları çevreyi düşünenler; suyu, sıvı yağı, balı, reçeli ve diğer ürünleri camda seçiyor, camda alıyorlar. Çünkü cam her ürünü kendi tadıyla koruyor. Su kendi tadında, sıvı yağ kendi tadında, süt, bal, meşrubat... kendi tadında. Camda her ürün kendi tadında. Gelin camda alalım. Sağlıklı yaşayalım. Çevreyi koruyalım. Camda her ürüne yer var. ŞİŞECAM ŞİŞECAM Bir TÜRKİYE İŞ BANKASI Kuruluşudu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear