25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 12 MAYIS 1990 Taıih Öğretfaninin Öıtenıi Tarih öğretimi temelini Türk ve Türkiye tarihi oluşturmakla birlikte, öbür ulusların tarihleri de işlenirken aynı uygulama ve değerlendirme geçerli olmalı, konulara Türk ve dünya tarihi açısından önemleri ölçüsünde ağırlık vermeli, gerektiğinde karşılaştırmalar yapmalıdır. NURERUĞURLU Tarih, insanıngeçmişini oğrenmesine, bugününü anlamasına yardıracı bir bilimdir. Bugunü bilmenin, dünü öğrenmekle olacağırun bilincine varaninsanlar, yarına güvenli ve bilgili çıkabilmek için geçmişlerini araştırmayaveincelemeye, bunu bir bilim olarak ge- liştirmeye büyük önem vermişlerdir. Çünkü tarih, ge- nel anlamıyla geçmişteki bütün olanlann ve olayla- nn toplamıdır. Onun içintarihinsan topluluklannın yaşayışlannı, kültür ve uygarlık alanındaki ilerleme- lerini, nedenleri ve sonuçlarıyla, yer ve zaman göste- rerek inceleyen ve anlatan bilim olarak tarumlanır, Tarih öğretiminin belgelere dayanarak doğru ve gerçekleri araştıran bir bilim olarak öğretilmesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana, Türk Milli Eğitimi'nin en önemli arnaçlarından bıri olmuştur. Milli Eğitirn bu amaca ulaşmak için öğren- cilerimize tarih boyunca kurulmuş büyük uygarlık- lan tamtmak, insanlığa yararlı katkılarda bulunmuş ulusları, devlet, bilim ve sanat adamlarıyla ilgili ge- nel bir tarih kültürü kazandırmak, Turk tarihine, kül- tür ve uygarhğına geniş yer vererek Türk ulusunun dünya tarihindeki önemini, uluslar topluluğu içinde- ki onurlu geçmişini ve yerini, insanlığa katıhmlannı, dünya kültür ve uygarlığının gelişmesindeki önemli paylarını öğretmek vekavratmak, ulusal duygularını daha bilinçli ve köklü kılmak zorundadır. Öğrenci- lerimizi yurt sevgisiyle, tarih ve ulusal külturumuz- le, Türk topraklanmn bölünmez bir bütun olduğu dü- şuncesindebırleştirerekçağdaşbilgilereve uygarlık düzeyine ulaştırmak için bilime, tekniğe vegüzel sa- natlaradaaynı değeri veren kişilikli, güvenli,onur- lu , çalışkan ve yararlı Türk gençleri ve yurttaşlan ye- tiştirmek olmalıdır. Bunun için tarih oğretiminin öne- mi büyüktür. Çünkü tarih, öğrencilerimizin yeni bi- çim almasında, çağdaş bir kişilik kazanmasında çok büyük etkileri ve katkıları olan bir bilim dalıdır. Çağdaş tarih öğretiminin iki ana kaynağı vardır. Bunlar yazarfldtap)ve eğjtimci (öğretmen) olarak bi- linmektedir. Yazar açısından Bugun bile ülkemizde tarih. savaş ve zafer hikâye- leri, hükümdar ve vezir söylentileri, antlaşmalar, ayaklanma veihtilalhareketleri, ilerigelen kişilerin idam edilmeleri ve öldürülmeleri gibi olaylar olarak büinmektedir. Oysa bunlargerçekteçok ayn, kimi za- man da tarihsel değerden yoksun bilgilerdir. Ama bizde, ozeilikletarihsel beigeler dahaçok bu gibi konular üzerindetoplandığından.tarihçilerimi- zin ilgisini ne yazık ki yalnız bunlar çekmektedir. Bi- linmektedir ki her toplumun ilerlemesi ve gelişmesi böyle olaylarla değil, daha kahcı ve düzenli oluşum- larla belirlenir ve açıklanır. Bu konuda Prof. Dr. M. Fuat Köprülü şunları yazrnıştır: "Müverrih, geçmi- şe ait vak'alarını nakl v e yaşatmak istediği cemiyetin, evvela ırk menşeini, Fızikî vecoğrafî çevTesinin teşek- külünde yer alan âmilleri, siyasi kuvvetinin saha ve nüfuzunu, aile iktisadiyatmı, halk hayat ve teşkılâ- tını, bu teşkilatın resmi teşkilat ile münasebetlerini, mülkiyet şeklinj, ziraat, ticaret, sanayi, lisan ve ma- nevi münasebetlerinin derecesini vâzih hatlarla gös- termelidir." (1) Tarihçinin uğraş alanı, 'geçmiş'tir. Bu 'geçmiş'ten günümüze ancak bazı izler, kanıtlar ve beigeler (ya- zısız, yaalı)kalmıştır. Yazar bunlannyardımıylageç- mişteki bir olayı, bir sahneyi yeniden yaşatmay a ça- lişmalı, bunun için deolgulannı çok iyi seçmelidir. Yoksa yazar, M. J. Finley'in dediği gibi "Olguları si- lip atmak, onları bozmak ve doğru olmayanı kullan- mak tarihi suiistimal etmek değil, açıkça tarihçilik mesleğini kötüye kullanmaktır. (2) Onun için yazar, geçmişle içinde bulunduğu zaman arasında doğru bağlantılar kurmalı, gün geçtikçe da- ha da çoğalarak karmaşık birdurum alan yurt vedün- ya sorunlarını çok iyi değerlendirmeli, aşırı duygu ve heyecanlardan kaçınftıalı, sağduyuyla hareket ede- rek onlara doğru, inandıncı vegerçekçi çözümler ge- tirmelidir. Ayncatarihçi, tarihsel olaylara yön veren kişilerin, yerinde ve zamanında gösterdiğı uzak gorüşlulüğü, yüksek kavrayış, cesaret, özveri vekahramanhkları ya da uzağı garemeyişleri ve bilinçsiz davranışlarıy- la tarihin akışını nasıl etkilediklerini \ e değiştirdik- lerini nesnel bir yaklaşımla ortaya koymalıdır. Tarih derslerini sevimli kılmak, oğrencilerin ilgi- sini tam çekebilmek için yazanndilinin de yalın, cüm- le kuruluşlarımn sağlam, dilbilgisı kurallanna u> gun olması gerekir. Bir öğretim kitabında duşünceyi is- tenilen şekilde anlatmaya yetmeyen az sozcüklü cüm- leler yararlı olmadığı gibi fazla uzatıhnış cumleler de sevimsiz ve yersiz kaçar. Büinmektedir ki çok sozcük, düşunceyi gereksiz uzatmakla kalmaz, aynı zaman- daanlamı.anlatılmakistenenidebozarvedeğiştirir. Onun için tarihçi dilini çok iyi bilmeli, çok guzel ve ye- rinde kullanmahdır. Eğitimci olarak Çağdaş tarih ögretiminde, hiç kuşkusuz, yazar ka- dar eğitimcinin de görev ve sorumluluklan vardır. Bunlar genel çizgileriyle şöyle sıralanabilir: Öğret- men, önce tarih kültürünün ve oğretiminin fen ve top- lum bilimlerle uğraşanlara da ışık tutarak onların dü- şünce alanlannı ve ufuklarını genişleteceğini açıkla- malı; tarihsel olaylann, toplumsal, hukuksal, ekono- mik, dinsel veduşunsel sorunlar bütünü olduğunu be- lirtmeli; uygarlığın, insanlığın ortak malı olduğunu işlemeli, çağdas dunyamıza yaptığı katkıları ve etki- leri vurgulamalıdır. Tarih öğretiminin temelini Türk ve Türkiye tarihi oluşturmakla birlikte, öbür uluslann tarihleri de iş- lenirken aynı uygulama ve değerlendirme geçerli ol- malı , konulara Türk ve dunya tarihi açısından önem- leri ölçüsünde ağırlık vermeli, gerektiğinde karşılaş- tırmalar yapmalıdır. Turklerin tarihte ve tarihin akışı üzerinde oynadık- lan önem vurgulanmalı, çeşitli zamanlardave yerler- de, ayn ayn devletler kurmalanna karşın, kendilerine özgu kültür ve uygarlıklannı bozmadıklan, gittikleri yerlerde de yaydıklan, günümüze kadar seçkin bir kültür oluşturdukları belirtilmeli; siyasal olaylann akışından çok neden-sonuç ilişkileri üzerinde durma- lı, ayrıntı sayılabilecek tarih, yer ve kişi adlarına yer vermemeli; dunyanın değişik bölgelerinde, aynı çağ- lardan meydana gelen olaylann insanlann düşünüş ve yaşayışlarına etkilerini ve daha sonraki toplumlar- da oluşturduğu değışiklikleri konu edinmelidir. Olaylan anlatırken coğrafi etkenlerin ve ülkelerin jeopolitik durumlarırun bu bölgelerde kurulan uygar- lıkları nasıl etkilediklerini, tarihsel olaylann akışını nasıldeğiştirdikleriniörneklerleaçıklamah.buara- da yurdumuzun jeopolitik konumu vurgulanmalı, bunun Türk vedünya tarihi açısından önemi belirtil- melidir. Konular harita üzerinde işlenmeli, gerekti- ğinde olaylann planlan ve krokileri çizilmeli, ansik- lopedı, dergi, broşür, Fılm, slayt gibi diğer kaynak- lardan yararlanmalı, çevredeki tarihi yerler, anıtlar ve yapılar gezilmeü, müzelerimizdeki tarihi eserler ve beigeler öğrencilerimize gösterilmeli, böylece genç- lerimizin.geçmişikolayhklagözönünegetirmeleri- ne yardımcı olmalı, onlann yapıa ve yaratıcı çalışma- larına olanaklar hazırlanmalıdır. Ayrıca her eğitimci konuşmasınadüşünce, duygu, coşkunluk,yumuşakhk,sertlikkatmalı;konununve cümleninozelliğine.akışınagöresesiniyükseltipal- çaitmalı; guzel, duzgün ve etkili konuşarak öğrenci- nın derse ilgisini surekli ve sıcak kılmalıdır. (3) Sonuç olarak denebilir ki çağdaş tarih öğretiminin amacı, yurdunu, ulusunu, tarihsel değerlerini, insan- lar], doğayı ve yaşamayı seven ve bütün bunlara say- gılı, iyi niyetli, sağduyulu öğrenciler yetiştirmekle bir- likte, duyarlı, insancıl duygu ve düşüncelerle bezen- miş yurttaşlar da kazandırmak olmalıdır. 1I) Prof. Dr. M. Fuat Köprülü; Edebiyat Araştırma- ları, Türk Tarih Kurumu Yayınlan, 1986 Ankara. (2) Prof. Dr. Sencer Divitçioğlu; KökTürkler, Ada Yayınlan, 1987 lstanbul. (3) Milli Eğitim BakanlığıTebliğler Dergisi, 29 Ağus- tos 1983 Ankara. EVET/HAYIR OKTAYAKBAL Mayısta Güller Açar mı? Mayısta güller açar. Bilmem açmış mıdır bir yerlerde o gül- ler? 12 Mart günlerinde yayımladığım bir yazının adıydı bu: Ma- yısta Güller Açar. Mayısın içındeyiz. Sanki ilkyazda değiliz de kıştayız! Dolular, karlar. yağmurlar, soğuklar. "Güneş çekildi de- min - Doğdu bir renk akşamı" dizesindeki güneşi arıyorum. Öy- le renkli akşamlar tarihte kaldı. Güzel mayıs günleri de! 90 ilkyazı hiç umut verici bir görünümde değil. Gerçi Sargın 1 la Kutlu ya da Yağcı "tahliye" edildiler. Şimdi özgür birer insan olarak aramızdalar. iki buçuk yıllık bir hapislikten çıktılar. Ki, bu yasal açıdan beş yıllık hapisliği karşılıyor. Adalet Önünde mah- kûm olsalardı ancak bu kadar ceza yiyeceklerdi. Yani tutuklu ola- rak beş yıllık bir ceza çektiler, öyle çıktılar. Buna özgürlüğe ka- vuşmak denir mi, bilemem. ilkyaza Hande ile girdık. Hande bir genç kızın adı. Şu sıralar- da en ünlü kişi. Genç, güzel, İyi yetişmiş bir yurttaş. Sorgular- dan geçmış, açıklamalarda bulunmuş, gizli belgeleri ANAP'lı bir bakana -kı o kişi başbakanlık, genel başkanlık yarışında önde koşanlardan- vermiş. Bütün bunları sıkı bir sorgulamada, kimi zaman gözleri bağlı olarak açık açık -çok fazla açık!- anlatmış. Gazeteler sayfa sayfa yaydılar. Nereye kaç kez gitmiş, kaç kez o işı yapmış! Bızler çok meraklıyızdır bu gibi konulara. Haftalar- dır varsa Hande, yoksa Hande! Güzel. güzel güzel ANAP'lıydı, bu partinin ön yerine adaydı. Birden güzelliğini mi yitirdi. Sevimli, tombul, zeki bir kişi. ANAP'ın (Arkası 15. Sayfada) SİNCAN'A DENIZ GELIYOR SHP GENEL SEKRETERİ Sn. DENİZ BAYKAL ve ANKARA ANAKENT BELEDİYE BAŞKANI Sn. MURAT KARAYALÇIN — 3 100 tapu dağıtımı — Sincan Anıtı'nın acılışı — Muhtarlık — Halkla ılışkıler buroları — Halk kütuphanesı — Ust geçıt ile Karsıyaka camhğ.mn acılıSı — Sincan Lale ve Kultur Festıvalı nın kapamsım yapmak uzere 13 Mayıs 1990 tanhmde szlere hıtap edecektır SAAT. 14.00te YER Sincan Eski Pazar Yeri Halkımıza duyurulur. AZİZ GÜRSOY Sincan Belediye Başkanı NOT Karsılama konse^ saat W 00-u 00 zras, gruplardan dınletıler Beşıktaş Beledıyesı nın sanata w sanatçıva katkılarıyla WINSOR&NEWTON sanat boyaları resım şenliğı "Sokaklj-rda yapdia resımler" Herkesi bekliyoruz. 12 Mayıs 1990 (bugün) saat 13.3C Ortaköy İskele Meydanı 17.5.1969-23.4.1996 AYKUT AKTUZ Sensızlığın Korosuna Dcmek bız de katılacagız \cı susacak demek Bız konuşacaŞız. YAŞIYORSUN DAİMA YAŞAYACAKSIN! ESKl^KHtR A\\lM)Ll' İNİVERSİTESİ Miih.-Mim. Fak. Ojrelim rlrmanlan ve pa\la«an lum arkadaflan adına E1İF AYVS Avukat SALİM1AVUZ Seni yitirişimizin kırkıncı gününde, her zaman olduğu gibi sıcak dostluğunu içimizde duyarak yine seninle beraberiz. NEJAT ER A\. MEHMET SALİH DURMLŞOĞLU PENCERE Kendine Güven!.."Sermaye birikimi, kapitalist düzenin o/uşumunu sağlayan sü- reçtir. Batıda sermaye birikimi kolay olmadı. Emekçi halktann alınten değerleri metropollerde belirli ellerde toplandı; sömürgeler yağ- malandı; girişimcilerin yaratıcı atılımlan bunlara eklendi; özel el- lerde büyük sermaye odaklaştı; sınırlar ötesi ekonomik güçlere dönüştü. Sosyalist ülkelerde ise özel ellerde sermaye birikimi yoktur, ser- maye devietin elinde odaklanıyor; planlı yatınmlara dönüşüyor. Şimdi bu dünyada iki rüzgânn estiği söyleniyor: Piyasa ekonomisi.. ve özelleştirme.. Sosyalist ülkelerde özelleştirme nasıl yapılacak? Ekonomik te- sisier kime satılacak? Özel ellerde sermaye birikimi olmadığına göre fabrikalar, entegre kuruluşlar, sirketler, büyük mağazalar ve bankalara kim sahip çıkacak? Yoksa parasız bir dağıtım mı yapı- lacak?" + Yukandaki soruyu geçen yıl ekim ayında (21.10.1989) bu kö- şede sormustum. Daha önce de bir kaç kez yazdığımı anımsıyo- rum; çünkü yıllardan beri soru işaretinin güncelliği sürüyor ve gün geçtikçe önemi daha çok anlaşılacak... Hasan Cemal'in 5 Mayıs 1990'da "Vaşington'dan" başlığı al- tında yayımlanan yazısında, aynı soruyu yetkili bir kişinin ağzın- dan duyunca şaşırmadım. Çeko3İovakya'nın vaşington Büyükelçisi Rita Klimova, vaşing- ton'da verdiği konferansta soruyor: "—:..Geçmişi reddetmekle iş bitmiyor. Ekonomide verimli olanı yapmak... Evet, ama kolay değil. Pazar ekonomisi tamam, fakat nasıl? Bugüne kadar devlete ait olmuş bir ekonomi nasıl özelleş- tirilecek? Bunun yöntemi ne olacak? Halka satalım, iyi güzel. Peki, ama halkta satın alacak para yok ki..." Çekoslovakya küçük bir ülke. Ya Çin? Ya Sovyetler? Birincisi uçsuz bucaksız. 1 milyar nüfuslu bir toplum. Kişi başına ulusal geliri de düşük. Sovyetler ise Ukrayna'dan Sibirya'ya kadar uza- nan sosyalist sanayileşmeyi sergiliyor. Bu geniş haritada, fabri- kalar, entegre kuruluşlar, bankalar, büyük mağazalar, sovhozlar, kolhozlar; kısaca bütün endüstri ve tarım işletmeleri kime, nasıl satılacak? Diyelim ki küçük Çekoslovakya ya da Macaristan'ı Avrupa Top- luluğu üstlendi. Üstlenebilir mi? Çekoslovakya'nın vaşington Büyükelçisi Rita Klimova tehlikeyi vurgıriuyor: "—Purupa Töpluluğu'na girelim diyoruz. Şimdi 'buyrun gelin' de- se, aynı gün Çek ekonomisinin üçte ikisi çöker." Peki, kapitalist dünya tekellerinin patronları, ellerinde çanta- larıyla sosyalist dünyada cerre mi çıkacaklar? Ukrayna'dan Çin'e kadar haraç mezat fabrika mı satın alacaklar? Kapitalizm, dûn- yayı tek pazara dönüştürmek ve egemenliğini yeryüzünde pe- kiştirmek istiyor; kım altta kalır, kimın canı çıkar, umurunda mı? Doğal olan da budur; kimsenin kimseye kızmaya hakkı yok; cangıl yasası geçerli... Peki, cangıl yasalarının geçerli olduğu bu dünyada Türkiye ne yapacak? Adnan Menderes liberal ekonomiden yanaydı; DP'nin prog- ramında açık seçik bu eğilim vurgulanıyordu; Sûleyman Demi- rel ya da Turgut Ozal da Menderes gibi düşünüyorlardı; üst ûs- te koyduğumuz zaman üçü toplam otuz yıl ekonomiyi yönettiler. Ama devletçilik yapmak zorunda kaldılar, ûzal'ın sözde libe- ral ekonomi politikasında devlet yatınmları özel yatırımlardan faz- laydı; bugün bile zorda kalan özel şirketter kamulastınlıyor; KİTler özelleştirilemiyor; "yabancılaştırma" yolundaki çabalar ağır ak- sak yürüyor. Niçin? Soruya yanıt verecek olan ne İngilizdir ne Fransızdır ne IMF 1 dir ne Dünya Bankası'dır. Batı'dan hazır reçete beklemek "na- kücUik'Mr, Türk insanı kendisine güvenmeli, kendi sorunlannı ken- di aklıyla çözümleme yoluna girmeli. Bu çözüm sürecinde kısır siyasal kavganın önyargıları bir yana bırakılamazsa, gerçekleri yakalamak fırsatı yine uçar gider. Dokunup da kumaştnı beğenmezsem, o elbiseyle ilgilenmem bile...^ €dı İyi Bir Elbisenin Sırrı Kumaşında Gizlidir. K u m a ş ı A l t ı n y ı l d ı z o l a n e l b i s e l e r , A l t ı n y ı l d ı z e t i k e t i y l e s u n u l u r . T ü m s e ç k i n g i y ı m e v l e r i n d e .
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear