23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2 NİSAN 1990 Din Eği tiııii Çoeukları Nasd Etkfler? Çocuklarımızın dogmatik düşünceden uzak yetişmelerini istiyorduk; yani aynntılardan bütüne gidebilen, sonuç ile neden ilişkisini kurabilen, önemliyi önemsizden, aynntıyı esastan ayırabilen, kısaca sağlıkh düşünebilen çağdaş kuşaklar yetişmesini gerçekten çok özlüyorduk. Oysa bu gerici akımlar, bu bizlerin ödediği vergilerle yayımlanan diyanet dergileri nereye götürüyor çocuklarımızı? Nasıl yazık oluyor çocuklarımızın geleceğine. ^__ Prof. Dr. AYSEL EKŞI, Istanbul Tıp Fakültesi Oğretim Uyesi, Genç Psikiyatristi Başbakanhk Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirge- me Kurumu, îl Sosyal Hizmetler Müdürlüğu'nün tüm valiliklere gönderdiğı 11.1.1990 tarıhli yaası ile "11 müdürlüğü bünyesinde yer alan çocuk yuvala- n, yetiştirme yurtları ve huzurevlerinde belli bir program dahilinde dini sohbetler ve konferanslar düzenleneceği" bildirilınektedir. 8.1.1990 tarihli yine tüm valiliklere dağıtılan bir başka yazıda da Diya- net tşleri Başkanhğı'nca yayımlanan "Diyanet Ço- cuk Dergisi"ne ücretsiz abone kaydının yapılacaği ve derginin Çocuk Esirgeme Kurumu kuruluşlann- daki bakım ve koruma alundaki çocuklara okutul- ması gerektiği belirtilmektedir. El yazısı ile üzeri- ne "ilgili emrin titizlikle takibi" notu da düşülen yazının, gerçekten titizlikle uygulandığını biliyoruz. Hatta Sağlık Bakanlığımıza bağlı anaokullannda anaokulu çocuklanmıza dini bilgüer kazandmlma- sına "suratle" başlandığını da hep biliyoruz. Bunları biliyoruz da acaba soz konusu dergileri biliyor muyuA küçük çocukların bu tip yayınlar- dan nasıl etkileneceğini biliyor muyuz? Ben bu ya- zıda bu konuya değinmek istiyorum. Diyanet Çocuk Dergisi! Elimde söz konusu Diyanet Çocuk Dergisi'nin 1989 ekim, kasım, aralık ve 1990 ocak, mart sayı- lan bulunuyor. Bu dergilere bir göz atmadan önce, çocuğun biz yetişkinlerden çok farklı olan düşün- me şekline, ana çizgileriyle kısaca değinelim. Altı yaşından kuçük çocuğun düşüncesi elle tu- tulan, gözle görülen somut şeylerle sınırlıdır, soyut kavramları ve benzetmeleri hiç anlayamaz. örne- ğin ağır başh insan denilince başı ağır olan insanı anlar. Bu çocuk için her şey canlıdır, bisiklet gidi- yorsa, gökte aydede yükseliyorsa, radyodan ses ge- liyorsa hepsi canlıdır. Çocuk ruyasında gördüğu- nü ya da hayal ettiğini de gerçekte olanlardan ayı- ramaz, hatta şaka yollu söylense de her söz, her dav- ranış onun için gerçektir. Gerçekleri değerlendirme yeteneği iyi gelişmediği için bütün duyduğu, düşün- düğü şeyler olacak gibi gelir kendisine. Kısaca kü- çük çocuk korkutulmalara çok duyarlıdır, bu kor- kutulmalar hep devam ederse, onun ileriki ruh sağ- lığmda çok kalıcı etkiler yaratabilir. Altı yedi yaşından küçük çocuklarda yargılama, yasaklama, yani iç denetim daha gelismemiştir. Ken- di kendini yönetemeyen çocuğu çevrenin yasakla- maları, ayıp ve günah kavramları yönetir ve çocuk büyüklerin cezalarına, korkutmalanna, tehditleri- ne karşı çok duyarlıdır Anne baba sevgisini yitir- meye hiç dayanamaz, onlan güçsüz görmek kendi- ne guvenini zedeler. Sevdigi insanları yitirme ve ce- zalandırılma korkusu kolayca suçluluk duyguları yaratır. Suçluluk duygusu ileriki yıllarda da derin izler bırakan ciddi ruhsal sorunlara yol açabilir. Küçük çocuk bir olayın, bir davranışm bütünü ile parçası arasında ilişki kuramaz; bir bisiklet res- mi çizmesi istenilse, ayn ayn tekerlek, pedal, zin- cir çizer, ama bunların birbiri ile bağlantısını bile- mez, parça ile bütün arasında ilişki kuramadıgı gi- bi sonuç ile nedeni de ayıramaz. Bu nedenle söz ve davranışlan kendine göre yorumlar, anlar. Bilişsel sınırulığ) nedeniyle, moral kurallarla fıziksel kanun- lan kanştınr, bu nedenle moral değer ve kuralları değişmez şeyler olarak görür.. vs. Şimdi sözünü ettiğimiz Diyanet Çocuk Dergisi- ne geçelim. Aralık 1989 sayısının 11. sayfasındaki resimli hikâye özetle söyle: Demir tüccan Kamil, de- mirlerini komşusuna emanet edip geziye gider, ama dönüşünde komşu bu demirleri fareler yediği için geri veremeyeceğini söyler. Kamil üzülür, o da koro- şunun cocuğunu alıp evine saklar, komşu "fellik fellik" •çocuğu arar, Kamil'e de sorunca "Dün sen- den aynlınca baktun bir çaylak senin çocuğu kap- mış götüriiyordu" der, "Çaylak çocuk kapar mı?" sorusu üzerine de Kamil "Küçücük fareler bir sürü demiri yerse, çaylak da çocuğu kapar" yanıtını ve- rir. tşte o zaman komşu, yaptığı hatayı anlar... Ekim sayısındaki resimli hikâyede Hoca'nın mer- Icebi inatçılık etmiş, Hoca da onu ahıra hapsetmiş, sonra "Şu inatçı hayvana ne yem ne de su verecek- siniz, o açlığından ölsün" demiş, ama oğlunun ku- lağına da yavasça "Mahsustan onu korkutmak için söyledim, sen yine ona yemini, suyunu ver" demiş... Yine benzeri bir hikâyede Turgut yalan söylediği için babası kızmış. Birkaç gün geçtikten sonra babası "Seni yarın bir arkadaşıraın yatı ile denizde gezdi- receğim" demiş, uzun uzun nereye götüreceğini an- latraış. Turgut o gece sevinçten uyuyamamış, sabah kalkıp sevinçle giyınmış, ama babası arabasının ka- za yaptığını, gezecekleri yatın yandığını sayıp dö- kerek gidemeyeceklerini bildirmiş. Turgut buna inanmadığıru söyleyince de babanın yanıtı: "Evet çocuğum" olmuş, "Tıpkı senin icadın yalanlar gi- bi, bu da bir yalandı.." Kavram kargaşasına siirükleyici Dergilerdeki hikâyelerin tümünun çocuklan kav- ram kargaşasına götürecek türden olduğunu şaşkın- lıkla izliyorsunuz. Bunlarda ya babalar "Sen yalan söylüyorsun" diye çocuğun konuşmasına fırsat ver- meden onun üstüne yiırüyor ya da hocalar ve ba- balar kendileri de yalan söyleyerek çocukta yalan davranışını pekiştiriyor, ona kötü örnek oluyor, ço- cuklan hep korkuyla yola getinneye çahşıyorlar. Ür- kütücü, ibret verici masallann yarardan çok zarar vereceği hiç dikkate alınmamış. "Kuran'ı okuyup ezbeTİeyen ve davranışlarını Kuran'a göre ayaılayan kimsenin anne ve babasına kıyarnet gününde gü- neş ışıgından daha parlak bir taç giydirilir" gibi söz- lerle çocukların ufacık omuzlanna kaldıramayacağı sorumluluklar yükleniyor, özelükle çocuklarda suç- luluk duygularının yerleşmesi için ne gerekirse ya- pılıyor. Anaokulundan başlayarak çocuklara yaşa- ma sevinci değil, kıyamet günü, şehit olma, cin, peri, melek kavramları belletiüyor; merak edip araştır- ma, sorup öğrenme yolları değil, bunca yıldır kur- tulmaya çalıştığımız ezbercilik özendiriliyor. "Ku- ran'ı Kerim, anlamı dikkate aknmaksızın ibadet için okunur ya da dinlenirse sevap kazamlmış olur" de- niyor. Belirgin şekilde başkalarına güvenmemeleri işleniyor, kasım sayısında "Güzel Sözler" başlığı al- undaki "Her sırrı dostuna söyleme, günün birinde düşman olmayacağını nereden bilebilirsin?" sözün- de olduğu gibi. Dostuna bile güvenmeyeceksin... Daha büyük yaştaki çocuklann bu dergilerde ya- zılanlardan nasıl etkileneceklerini de tahmin etmek hiç zor değil... "Fen Bilgisi" başlığı altında aynen "Sevgili çocuklar, bilim adamlarını bunca uğraştı- ran dünyanın yaradılışı ile ilgili bilgiler yüce kita- bımız Kuran'ı Kerim'de en güzel şekliyle anlatılmak- tadır" deniliyor aralık sayısının 27. sayfasında. Ya da aynı sayıda "Sağlık" başlığı altında verem has- talığının bulaşıcı bir hastalık olduğu yaalıyor ve "Yüce Allahımız bizleri her türlü hastalık ve kötü- lüklerden korumak için zararlı olan içki, kumar, es- rar, eroin vs. gibi şeyleri yasaklamıştır. O halde sev- gili çocuklar, hem bedenimizi hem nıhumuzu sağ- lıkh tutabilmemiz için Allah'ın emirlerini yerine ge- tirmeli ve yasaklardan kaçınmalıyız" sözü vurgu- laıuyor verem bahanesiyle... Dergilerde doğa olaylan tamamen Allah'ın gü- cu ile açıklanıp çocuklarımız kaderciliğe itilirken, tam bir teslimiyetçiliğin her satırda nasıl işlendiği- ni gözlerinizle görüyorsunuz. Bir de mart sayısının 4. ve 5. sayfalannın "Anadolu'da Yağmur Duası ve Törenleri" yazısınm anaokulu ya da ilkokul, ortaokul ve lise düzeyin- deki körpe beyinlere neler söyleyeceğini şu kısa alın- tıda göreceksiniz: "Eğer Allah bir boigeyi susuz bı- rakmışsa veya yağmuru geciktirmişse, bunun önemli bir sebebi vardır. Dini bütün halkımız, içkiyi, ku- man, fuhşu, faiz yemeyi, büyüklere saygısızlığı, ek- mek israfını ve ibadetlerden uzaklaşmayı, Allah'ın gazabını davet eden sebepler olarak görür. Yağmor sıkıntısını da bn gazabm bir parçası olarak değer- lendirir. O nimete kavuşmanın tek yolu ise yeniden Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaktır. Bu sebepten- dir ki yağmur duası, o bölge halkının toplu bir pis- manlık gösterisidir." Sonuç Dergide bu alıntırun devamının da bilime aykırı safsatalarla dolup taşbğını kestirebiürsiniz. Oysa yıl- lardır ülkemizde nasıl daha güvenli, daha özgür gençler yetiştirebiliriz diye çırpuup duruyorduk. Şu tavsiyelere bakın: "Kalabalığın en önünde, telcbir ve ilahi sesleriy- le yürüyen din görevlileri bulunur. Herkesin bu yü- rüyüşe, eski ve yamalı elbiselerle başlan önlerinde katılması tercih edilir. Çünkfl Allah'ın gurur ve ki- birden armmış, alçak gönüllü insanlara daha çok iltifat edeceği düşünülür:' Kimseye zarar vermeden bağımsızlık duygwan- nın gelismesini nasıl destekleyebiliriz, onlara hep bo- yun eğen, utangaç, art niyetli, sinsi ve dogmatik ol- mayı değil tam aksine kafaları açık, omuzları dik, kendine güvenen, çevresiyle banşık insanlar olraa- yı nasıl öğretebiliriz, bunu çözümlemeye çalışıyor- duk. Çocuklarımızın dogmatik düşünceden uzak yetişmelerini istiyorduk; yani aynntılardan bütüne gidebilen, sonuç Ûe neden ilişkisini kurabilen, önem- liyi önemsizden, aynntıyı esastan ayırabilen, kısa- ca sağlıkh düşünebilen çağdaş kuşaklar yetişmesi- ni gerçekten çok özlüyorduk. Oysa bu gerici akımlar, bu bizlerin ödediği vergilerle yayımlanan diyanet dergileri nereye gö- türüyor çocuklarımızı? Nasıl yaak oluyor çocuk- lanmınn geleceğine! EVET/HAYIR OKTffAKBAL Kimo"BirKaçSoyuKınk"? Önemli bir gün: Çanakkale savaşının 75. yılı... Böyle bir tö- rende yalnızca iktidar partisinin önde gelen kişileri mi konuşur? Çanakkale savaşı yalnız ANAP'lılann zaferi midir, bayramı mı- dır? Çanakkale'de yalnız ANAP'lılann babaları, dedeleri mi çar- pışmıştır? Hayir. Ama Çanakkale'de yapılan zafer töreninde Bay Turgut Özal, Başbakan Akbulut, Milli Savunma Bakanı konuşuyor. Üstelik Ça- nakkale savaşından çok kendi partilerinin propagandasını ya- pıyorlar. Muhalefet liderlerinden biri bile yok! Nedir Bay Özal'ın o garip sözleri: 'Bir kaç soyu kınk.." Kim o soyu kırık olanlar? Bir devlet adamına, yıllarca Başbakan Yardımcılığı, Başbakan- Itk yapmış bir kişiye yakışır mı binlerce insanın ortasında böyle- sine ucuz ve çırkın sözler etmek? Neymiş? Çanakkale'nin SHP'li Belediye Başkanı, Bay Özal'ı Cumhurbaşkanı olarak benımsemiyormuş! Kım benımsiyor ki? Hangi aklı başında kişi, hangi demokrasiden yana yurttaş? Bay Özal ANAP grubunun oylarıyla Çankaya'ya çıkmıştır. ANAP grubû ise yüzde 36 oyla oluşmuştur. 26 Mart 1989 da yüzde 20'lere düşmüştür. Bugûn bir seçim yapılsa ancak yüzde 10-15 oy ala- caktır. Ama Bay Özal "Ben ille Çankaya'ya çıkacağım" diye tut- turmuş, kendini cumhurbaşkanı seçtirtmıştir. Muhalefet partile- ri "Biz seni tanımayacağız, elini sıkmayacağız, Çankaya'ya gelmeyeceğiz" demişlerdir. Gereklı bütün uyanlar yapılmıştır. Ba- sında hemen hemen bütün yazarlar Bay Özal'ı cumhurbaşkanı olmak düşüncesinden vazgeçirmeye çalışmışlardır. Ama Bay Özal herşeyi göze alarak Çankaya'nın konuğu olmasını bilmiş, bunda hiç bir sakınca görmemiştir. (Arkası 19. Sayfada) tSTANBUL BAROŞL'NUN 112. Y1LDÖNLMÜ VE AVUKATLAR GÜNÜ 5 Nisan 1990 Saat 13.30: AKM Konser Salonu 1) Istanbul Barosu Başkanı Av. Turgut KAZAN'ın toplantıyı açışı. 2) SHP Genel Başkanı Erdal İNONÜ'nün konuşması. 3) DYP Genel Başkanı Süleyman DEMİREL'in konuşması. Saat 14.30: 35 yılını tamamlamış meslektaşlarımıza plaket verilmesı. Saaı 15.00: AÇIK OTURUM "Baro\a Müdahale Yargı>a Mudahaledir." Yöneten: Av. Önder SAV (TBB Başkanı) Konuşmacılar: I) Av. Hasan Fehmi GÜNEŞ (SHP Grup Başkan Vekili, Istanbu! Milletvekili) 2) Av. Yasar TOPÇL (DYP Genel İdare Kurulu Uyesi, Sınop Milletvekili) 3) Av. Çetin ÖZEK Saat 19.00: Suna KAN Resitali 6 Nisan 1990 Saat 14.00: PANEL "Kadın ve Hukuk" Gazetecüer Cemiyeti Toplantı Salonu Yöneten: Av. Hasan Basri AKGIRAY Konuşmacılar: Av. Yöcel SAYMA/I Av. Canan ARIN Av. Esin ÖRÜCÜ Saat 20.00: 112. YIL YEMEGİ (Hotel President, Beyazıt) (Resital ve Yemek Davetiyeleri Baro'dan sağlanabilir.) KADİR AKSOY 28.10.1955-2.4.1984 UNUTMADIK. Bu bahar yine sensiz geçecek. Ama sen her bahar yeniden doğacaksın. AİLESİ eûm soma m BEUCEK. HEMEN MU.MA, SülUMSt. BİR UMUT, BİR UMUT DAHA! f \Egrf m- ııı a « 111 a II UtnCHİME G u n ı z ı Bir Umut Daha >TEN OKURLARA. OKAYGONENSJN BasınOkulda... G ençlerin, üniversite, lise, hatta ortaokul öğrencilerinin iyi birer okur olmalannın, gazete okuru olmalarmın önemi nedir? Gençlerin iyi gazete okuru olmalannın ülkenin geleceği açısından taşıdığı önemin bilincinde olmadığımız kesin. Ama dünya öyle değil. Son örnek uygulamayı Fransız Milli Eğitim ve İletişim Bakanlıkları basın kuruluşlarıyla birlikte düzenledikleri "Basın Okulda" haftasıyla gerçekleştirdi. Fransız yöneticiler bu haftayı düzenlerken öyle temel ilkelerden yola çıkıyorlar ki bizimkilere fazla "yabancı" kalır... İşte "Basın Okulda" haftasının çıkış ilkeleri: — Demokrasinin iyi işlemesi için basının önemi ve zenginliğinin bilincine varılmalıdır. — Geleceğin yetişkinterinin oluşumunda ve çoğulcu yaklaşımm gençlere benimsetilmesinde en önemli araç basındır. — "Özgürlük" ile basın özgüriüğü arasındaki yakın ilişki sürekli vurgulanmalıdır. — Bağımsız ve eleştirel düşünme alışkanlığının kazanılmasında gazetelerin işlevi vazgeçilmezdir. — Bir ülkenin medya, iletişim düzeninin sağlığı tüm yurttaşların özgürlüğünün vazgeçilmez koşuludur. Bu temel ilkeler çerçevesinde gençlere, çocuklara anlatılan konular da genel çizgileriyle şöyle planlanmış: — Ülkede yayımlanan bütün gazete ve dergilerin tanıtılması, birbirlerinden farklı yanlannın anlatılması, — Haber nedir, kaynakları nelerdir, nasıl işlenir, — Belli bir günün gazetelerinin tümünü alarak, aynı günün haberlerinin ya da bir haberin nasıl farklı tarzlarda, yaklaşımlarla işlendiğinin sunulduğunun incelenmesi, — Gazetecilik tarzlan ve gazeteciliğin çeşitli yanlannın anlatılması, — Birinci sayfa nedir, manşet nedir, önemlerinin anlatılması, — Başyazı, yorum, köşe yazısı nedir, farkları nelerdir? — Gazeteler ve haber ajansları nasıl çalışır? flû ana bilgilerin verilmesi için katılan tüm okullarda çocukların bütün gazete ve dergileri rahatça karıştınp okuyabileceklen birer basın köşesi kurdular; her gazete ya da yayın grubu kendi yayınlarını istediği gibi bu köşelerde öğrencilere sunulması için gönderdi (yani herhangi bir kurul, 'bu dergi okullara girebilir ya da giremez' diye sansür uygulamadı). Kampanyaya katılan bütün yayın organlarından gazeteciler okullarda düzenlenen konferans, panel ve tartışmalara katıldılar, öğrencilerin sorulannı yanıtladılar, kendi yayın organlan hakkında bilgiler verdiler. Gazetelerin nasıl çalıştığını görmek isteyen öğrenciler gazeteleri, dergileri gezdiler. Ve belki de en önemlisi bütün okullarda öğrencilerin kendi gazetelerini çıkarmaları için geniş destekler sağlandı. Böyle bir çalışmayı izlemek bir Türk gazetecisi için hüzün verici bir durum, nedenini anlatmaya gerek var mı? Niçin hiçbir Milli Eğitim Bakanı böyle bir uygulamayı düşünemiyor, düşünse bile cesaret edemiyor ülkemizde? Bu niçinleri çoğaltıp durabiliriz ve içimizi yine karartabiliriz. Ama karartmayalım, yine yöneticilerimizi, siyasetçilerimizi zorlamaya çalışalım. Gençlerin, çocukların iyi birer okur olarak yetişmesi için çaba göstermemizin, ülkemizjn ve demokrasimizin geleceği açısından taşıdığı önemi yinelemeye bıkmadan devam edelim... ISTANBUL GÜMRÜKLERİ BAŞMÜDÜRLÜĞÜ'NDEN Istanbul 1. Asliye Ceza Mahkemesi'ran 1989/312 esas sayüı 29.1.1990 tarihli ilamlan ile idaremize 88.462r TL ağır para cezası ve 14.246? TL. avukatlık ücreti ceman 102.708r TL ödemeye hükümlu kılınan Fatih Testereciler Sokak no: 12'de mukim Mustafa Yavuz adresinde bulunamadığından söz konusu para cezası tahsil edilememiş ve teb- ligaı yapüamamıştır. Tebtigata esas olacak başkaca adresi büinemediğinden 7201 sayılı tebligat kanununun 28 ve 29'ncu maddelerine göre ilanen tebliğine karar verildi. Tebligat yerine kaim olmak uzere tebliğ olunur. SEKERBANK &İSIANBÜL,IIUSIARARASI HASIANEDONANIMI VEHP dHAZLARIFUVRI MAGNOSmCATECHNICA THERAPEUTICA A.B.D., Japonya, İngiltere, B. Almanya, Fransa, İsviçre, Holianda, DanJ- marka, ttalya, Avusturya, tsveç, tspanya, Belçika, Macaristan ve Polonya gibi sektöre dünya çapında egemen ülkelerin dev kuruluşlannın yanısı- ra, Fransa'nın ülke standı ile yer aldığı... Uluslararası düzeydeki Türk kuruluşlannın katılımı ile gerçek uluslararası nitelikte, hepsi birarada... Tıbbi teknikler ve tıp konusunda dünyadaki en son gelişmelerin yanısı- ra... Teknolojinin en son gelişmelerine uygun ameliyat cihazlan, aletleri ve ameliyathane donanımlan. radyoloji cihazlan, röntgen cihaz ve mal- zemeleri, laboratuvar teknikleri ve donanımlan. optik cihazlar, dişçilik üniteleri ve malzemeleri, ortopedik cihaz ve protezler, diagnostik kitler, dtsposable malzemeler, tıbbi litaratür ve periodik yayınlar... Özelükle Türkiye gibi hekim başına düşen hasta sayısının oldukça yük- sek olduğu, dolayısıyla sektördeki güncel gelişmeleri bireysel çabalarla izlemenin zorluğu nedeni ile Türk tıbbının bu çok önemli ihtiyacına kapsamlı bir bicimde cevap verebilmek için düzenlenen TIP'90, pazarla- ma potansiyeli, prezantasyon kalitesi, olağanüstü iştirakçi kapsamı ile sektörünün nitelikli tek fuarı... Üstelik, Türkiye'deki tek amaca uygun ve her türlü modern altyapıya sahip, dünya standartlarındaki tek özel fuar merkezinde. 4 8 N İ S A N 1990 HILTONCON\ENTION&EXHIBmONCEVrER ZiyaretSaatlerirllOO 2000 A&D
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear