25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 26SUBAT1990 ( L \EYl ARCAYLREK90'DAN 80'E POLITIKA TUNELI 'Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyordu' Evrerfin defterinden Özal CUMHURBAŞKANLIGI KONUSUNDA CUMHURBAŞKANI EVREN İLE BAŞBAKAN TÖ ARASINDAKt GÖRÜŞMELER (EVREN'İN GÜNLÜĞÜNDEN) 21 EYLÜL 1989 - PERŞEMBE: (Hafta- lık mutat görüşme) Başbakana şöyle dedim: Aylardır cumhur- başkanlığı korıusu ve adayhğınız konuşulu- yor, Bugüne kadar konuyu açmanızı bekledim. Fakat temas etmediniz. Halbuki, hemen her konuda bugüne kadar bana da- nışırdımz, fıkrimi alırdınız, hiç bahsetmedi- niz. Baktım ki böyle önerali bir konuyu siz açmıyorsunuz, ben açmaya karar verdim. Konuyu açmaya karar verişirae bir sebep da- ha var. Görüştüğüm gazeteciler bana, sizin cumhurbaşkanlığı konusunu bana açıp açma- dığınızı, aday olup olmayacağınızı söyleyip söylemediğinizi soruyorlar. Başbakan "Açacaküra" dedi. 1984'ten iti- baren gelişmeleri uzun uzadıya anlattı. 1987'de seçimlere giderken yüzde 4* oy al- mayı beklediğini, bu oranda oy alırsa Mec- liste 300 sandalyeye sahip olacağmı hesapladtğını ve o zaman anayasayı, halk oy- lamasına gitmeden ve cumhurbaşkanı enge- line çarpmadan değiştirmeyi planladığını söyledi. Buna göre 'Beş yılda bir seçirn ve cumhurbaşkanı seçimi kuralını' getirecekti. Cumhurbaşkanları iki donem seçilebilecek- ti. Anayasa bugün Meclis içinden yedi yıl için cumhurbaşkaru seçmeye imkân tanıyor. 'Ço- ğunlukta olan ANAP'tan bir aday çıkması kuvvetle muhtemeldir. Aday olmaya henüz kesin karar vermedim' dedi. Şöyle söyledi: "ANAP'tan aday olur ve seçttirsem fayda ve zararlannı kafamda uzun uzadıya tartışıyo- rum. Fakat faydalan ağır basıyor. Mesele- lere müdahale edebilecegim ve hükümet söylediklerimi yerine getirecek." Başbakana "Sizinle bir ağabeygibi konu- şacağım. Aday olursanız parti içinde müca- dele başlayacak. Size aday olmaruzı tavsiye etmiyorum. Parti eriyip gıdecek. Bu da Sü- leyman Demirel'in ekmeğine yağ sürecek. Sağda solda aldatıldık diyenler çıkacak. TÖ'- nün gözü cumhurbaşkanlığındaymış, bizi bı- rakıp gitti diyecekler. Bu makamda rahat edemezsiniz. Erken seçim ne zaman olur, olur mu, ol- maz mı bilmem. 1990'da, 1991 'de mi olur, yoksa normal süre tamamlanır 1992'de mi bilemem. Çoğunlukla gelsinler veya gelme- sinler, SHP ile DYP, aralannda anlaşarak anayasa değişiklığine gidecekler, gereken ço- ğunluğu bulacaklar ve seni buradan indire- cekler. Dikkatli, çok dikkatli olmak gerekiyor" dedim. TÖ, "Bazı degerlendirmeleriniz doğnı" dedi. Ben devam ettim: "Öte yandan size parti de oy vermeyecekler de var. Bir kısmı size karşı olduğu için vermeyecek, bir kısmı ise partiyi bırakıp gitmenize mani olmak için vermeyecek." TÖ, "Doğru" dedi. Baktım TÖ'ye, cum- hurbaşkanı olmayı çok istiyor. TÖ'ye "Oyunu^ 26 Mart'ta yüzde 21 'e dttştü. Aday olur ve secilirseniz, ülke bir ka- osagirmesin. Çok dikkatli olmak gerekiyor" dedim. İkinci görüşme: 12 EKİM 1989,- PERŞEMBE (Haftalık mutat görüşme) Cumhurbaşkanlığma adaylığı yine açıldı. TÖ bana, "Henüz karar vermedim. Salı gü- nii grupla gizli bir oylama yaptım. Partinin başında mı kalayım, yoksa cumhurbaşkan- lığımı onaylar mısımz, cumhurbaşkanı olma- mı isler misiniz diye sordum. Henüz tasnif etmedim, sonucu bilmiyonım" dedi. Fakat sonucu ağzından kaçırdı. "Çogunluk cum- hurbaşkanı olmamı onaylıyor" dedi. tl, ilçe teşkilatlarıyla aynı anketi yapacağını, parti- nin merkez karar organında da gizli bir an- ket yapacağını söyledi. Ona, "Aday olmamanızı tekrar söylüyo- rum. Zor duruma düşersiniz. Bunu söylemeyi vicdani bir borç telakki ediyorum," dedim. Ama bendeki intiba cumhurbaşkanı olmayı -çok- istiyor ve korkuyor da. Bana "Fikirlerinize değer veririm" dedi. Ona "Son anda vazgectiğinizi ilan ederseniz, puan toplarsımz. 'Boşu boşuna yüklendik üstüne' derler. ANAP grubunda cumhurbaş- kanı olacak yok mu, var. (Mesela Necmet- tın Karaduman, Ali Bozer, Kaya Erdem) Baktım, böyle söyleyince yüzü kızardı. (TÖ cumhurbaşkankgına aday olacağmı ilan ettikten sonra) Üçiincü göriisme: 27 EKİM 1989 - (Haftalık mutat görüşme) Başbakana, "Artık iş işten geçti. Adaylı- ğımzı açıkladınız." Cumhurbaşkanı seçilraesi halinde kimi başbakan seçeceğini sordum. (Burada Evren Paşa bazı isimlerden söz ede- rek -örneğin Pakdemirli- bunları başbakan- lığa getirmemesini soyluyor, geçiyoruz.) Bana "bu konuda gnıbun fîkrini alıp parti liderligiyle başbakanliğa kimi getireeegini les- pit edeceğini" söyledi. Başbakana "Cumhurbaşkanı olunca par- ti içi işlerle uğraşmayınız. Tarafsız kalmaya çalışınız. Öyle tenkitler olacak ki, burada ra- hat edemeyeceksiniz. Cumhurbaşkanı olduk- tan sonra hükümeti buradan idare ediyor, diyecekler" dedim. Bana, "Cumhurbaşkanı olmasam. başba- kan kalsam, bu defa cumhurbaşkamnı ida- re ediyor diyecekler" diye cevap verdi. "1987'de bana geldiniz. Sürenizi uzataJım, 1992 genel seçimiyle cumhurbaşkanlıgı seci- mini birleştireüm, dediniz, halk seçsin dedi- niz. Buradan çıktınız, bu fikrinizi açıkladımz" dedim. Başbakan, "Evet, ama muhaiefet partile- ri karşı çıktı, kabul etmediler" dedi. O zaman ona, "Fakat o tarihten sonra ba- na gelip bu konuyu veya fikirlerinizi bir de- fa daha soylemediniz" diye cevap verdim. * * • Kenan Evren'le TÖ arasında geçen cum- hurbaşkanlığıyla ilgili bölümü tarihleri ve ge- niş içeriğiyle verdikten sonra, yedinci cumhurbaşkanının günlüğünde yer alması olası "özel düşünceleri"ne göz atalım: "O zamanlar -1987- anayasa değişikliğini kolaylaştırmanın peşindeydi. TBMM'de 213 oyla anayasayı değiştirmek istiyordu. Şiddet- le karşı çıktım. İhtimal ki benira suremi uzat- ma teklifiyle anayasa değişikliğini kolaylaştırmayı 'pazarlık' konusu yapmak is- tiyormuş." Demirel Cumhurbaşkanı Evren'e 28 Haziran 1989'da "Arkanızda bunalım. bırakıp gidiyorsunuz" diyordu Evren'in mirası: Çankaya'dabirTÖEvren o tarihte, Özal'ın Çankaya'ya çıkmak istemeyeceğini ve "bütün partilerin ittifak edeceği bir aday bulunabileceğini" söylüyordu. Demirel ise "sistemi oturtma, rejimi işletme" ve "erken seçim"den söz ediyordu. Evren sordu "Ben ne yapayım?" Demirel yanıtladı: "Onu ben söyleyemem. Ben ne yaptığımzı söylüyorum. Ardınızda bunalım bırakıyorsunuz." Ses alma aracını çalıştırdı. Gün- lerden 14 Ocak 1990. Demirel, "90'dan bakarken 80'lerde neler gördüğümü soruyorsuouz" dedi. Evet! Bir süre geçti, susuyordu. Ce- cenin geç saatiydi. Sinek uçsa se- si duyulacaktı. Kaset sessizliği emiyordu. "Ülkeyi yönetme hevesL-" diye mırıldandı. "Ama dokuz sene yönetiyor" dedi. Bu sözler hangi düşüncelerin urünüydü, biline- mezdi. Konuşmaya başlarsa cüm- leler art ardına akardı. Bekleme- li! Sonra birden söze girdi: "Evvela suret-i haktan (iyi ni- yetliymış gibi) gonınuyor. Kimse- ye düşman degil. Çünkü 27 Ma- yıs'ın, 12 Mart'ın netkelerini gör- müştur. 27 Mayıs, taraflardan bi- rine duşman, birine sığınmış. Onun için önemli olan taraflardan biri degil, kendisi. Bu, militarizm- dir. Yönetimi ele almak sanatıdır ve sonuç itibariyle yönetimi de al- mıstır." Ilginç bir giriş yapıyor Demirel. Evren'e doğrudan yöneliyor. Bir süre dalıyor. Birden "Ne yapıyor?" diye sor- du Demirel. Surdürdü: "Eger ülkeyi serbest bıraksa... Ülke kendisine lazım olan adara- lan çıkaracaknr. Ulkeyi serbest bı- rakmamış, ülkenin yanlış ellere geçmesine sebep olmuşlur. ıNe yapmışür? Makyavel diyor ki; 'zaptettiği şehri yıkmayan kendi çökuntüsunü oradan bekleyebiHr'. Biirun mudahaleciler ele geçirdik- leri iktidann adamlarını atıl (et- kisiz) hale getirme ihtiyaa içinde olmuşlardır. 80'de uygulanan aslında 'kafes sistemidir'. Yani, muayyen bir sü- re, elinden iktidan aldığınız kişi- leri kötüleyeceksiııiz. sonra seslen- mez, solumaz hale getireceksiniz. Konuşamaz hale getireceksiniz. Soyutlayip, dört duvar arasına ko- yacaksuuz. Duverger diyor ki: Ben bir ülkede demokrasi olmadığı halde bir rejimi eğer demokrasi gi- bi göstermeye kaJkarlarsa, işte bu- na yanarım" Anayasaya kefil ol, sonra... Bu, bir girişti. Ayak ayak üstü- ne attı, büyük bardak şekersiz çay- dan buyüİc bir yudum aldı, yüzu ve sesi yumuşadı: "Sayın Evren'le 28 Haziran 1989 Çarşamba güniı, saal 16.00'da ^ptığımız konuşma, da- ha çok, 1990*a girerken Türki>£ nin içinde bulunduğu durumu «espittir" dedi. Bilinen olayların, bilinmeyen öykülerinden birini anlatmaya başlamıştı: "Ben Sayın Evren'e" diye sür- dürdu. "Gününiin dolduğunu, önıinde sayılı günler kaldığını ve dokuz yıl sonra 'geriye ne bıraktığını' söyledim. Bu konuş- manın bir yerinde şoyle dediğimi hatırlıyorum: 'Bir anayasa yaptırdınız, kefil oldunuz. Şimdi arkanızda buna- lım bırakıp gidiyorsunuz: Sayın Evren'in bana 'Ben ne yapayım' şeklinde cevabını da ha- tırlıyorum. Bunun üzerine ben; 'Sizin ne yapacağmızı ben söyle- yemem. Ama ne yaptığımzı söylüyorum' dedim". (Ses alma aracı): Demirel, "Bu aynntılan goruş- menin içeriğini nakletmek için vermiyorum. Önemli bir gunü, bir saptarna gunünıi anlatmak için veriyorum" dedi. Evren'le Demirel arasındaki dramatik görüşmelerin dördüncü- süydü. Evren ile veda ziyareti dı- şında bir daha karşılaşmayacak- lardı. Siyasal \ urgularnalara geçme- den önce, Bulgar göçmenleri üze- rinde duruldu. 350 bin Türkün anayurda göçtuğıi, 100 bininin ge- ri döndüğü büyûk olay! Bir saatlik göruşme dış sorun- larla başlayıp dış sorunlarla mı kapanacaktı? Hayır! Demirel bir- den "Iç politika sorunlarına geçiyorum" dedi. Kalan sağlar bizimdir Kimin arkasında "bunalım bıraküğım" vurgulamadan önce, yargının içeriğini anlatmak gere- kiyordu. Demirel, Güneydoğu'dan soze girdi: "Şikâyet devanı ediyor. Birkaç giin evvel bir astsubay ve 10 eri- miz sehit oldu. Mayısta 15 şehit var. İki ayda 26 şehit! Sadece gü- venlik kuvvetlerinden. Istırap ve- ricj. Kökünün kazuımayısını esef- le karşılıyorum. Kuraklık, tesiri- ni tümüyle ortadan kaldırmadı, ülkenin ber köşesinde ıstırabı var. Dogu, ot sıkıntısı içinde. Tarım ürünlerinin fiyatı düşiik. Buğday piyasada 400 lira. Resmi alım fi- yatından 100 lira kadar yiiksek. Demir-çelik grevinin devamı, üikeye zarardan başka bir şey de- gil. Mutlaka bitirilmeli. Vatırım- lar dökülüyor, para yok. Guney- doğu Anadolu Projesi, Doğu ve Güueydoğu'nun kalkınmamışlığı- nı aldatmak için kullanılır hale geldi. Atatürk Barajı da projenin gecikmesini örtmek için vasıta ol- du." Evren, susuyor ve dinliyordu. "Koskoca müesseseler iflas edi- yor. Yoksulluk sının altında mil- yonlar var. Hukumet sözcüsü, Mecliste, ülkenin kaynaklannı beş sene için yönlendirecek olan beş yıllık planı. 35 dakikada takdim erti. Bu, ciddiyetsizJiktir. Hoş, pek çok şey ciddiyetini kaybetti ya.. Enflasyon, bu şartlar altında düş- mez. Daha, ülkenin pek çok so- runlan var." Evren, birden araya girdi: "Herhalde, 'erken seçimi' kastediyorsunuz" dedi. Konuşma, Demirel'in istediği yöne kayıyordu: "26 Mart'ın ortaya koyduğu so- nuç geçiştirilemez. Geçiştirilmeye kalkışılırsa, bunalıma dönuşür. Evvela meşruiyet lartışmaları 'ÇÖK tSTİYORDU' — Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 1989 sonbahannda 9 >ıllık iktidar donemini kaparken Özal, Çankaya'ya göz dikmiştir. Evren o sırada Özal'a ilişkin izlenimini şo>le aktarır: "Cumhurbaşkanlığını çok istiyordu." Evren, Karaduman-Bozer Erdem gibi isimleri onerince Özal'ın yüzu kızanr. (Fotoğraf: Rıza Ezer) başlar" diyordu. 26 Mart'ta hükümet, halktan güven istemiş, alamamıştı. İl Ge- nel meclisi seçimleri halkın, TÖ hükumetini istemediğini ortaya koymuştu. Yerel seçim, genel se- çim değildır diyerek 26 Mart'ı baş- ka türden bir yoruma bağlamak "mümkün değildi." Demirel, cumhurbaşkanına bir arumsatma yaptı. 4 Nisan 1989'da, 26 Mart seçimlerinden hemen sonraki Çankaya görüşmelerinde Evren'e "Halk, sizden bir şey bekliyor'" demişti. Aynı gün lnö- nü, belki bu kadar açık söyleme- mişti, ama erken seçimin zorun- luluğuna değinmiş, TÖ'yü hemen herkesin erken seçime zorlamasm- daki yararı anlatmıştı. 4 nisan günü -daha sonraki bö- lümlerde bilinmeyen yönlerini göreceğiz- Çankaya, bir bildiri ya- yımlamış, "parti lideriyle, Başba- kan'la konuştuktan sonra seçim- de yeni bir dunımun meydana gd- digini halka" duyurmuştu. Bildi- ride erken seçim denilmiyordu, fa- kat demokrasinin gelenek ve gö- reneklerine göre davranılması is- tenerek dolaylı biçimde bu zorunluk dile getiriliyordu. "Bu *yeni durum' üç aydu- ne ol- du?" diye sordu Demirel. Hükümet, "1992'ye kadar yet- ki aldık, gitmeyiz" diyordu. Halk ise "Yetkiyi ben verdim, ben aidım, git!" diyordu. Demirel, "Bir fiili durum dogu- yor. 'Halka rağmen, idareye devam' gibi.. Bu, sürdürülemez" dedi. "Halkta destegi kalmadığı ve halka rağmen" TÖ, Çankaya'ya da tırmanacaktı. Güven yitmesini "telafı gayreüeri" vardı. Anketlere göre, iktidar partisinin oyları 21'den yüzde 15'lere kadar düş- müştü. Yunanistan'da yüzde 45'le hükümet olunamıyor, bizde ise yüzde 21'le hem hükümet yerinde kalıyor hem de tabansız bir ikti- dar çoğunfuğu, üstelik cumhur- başkanı seçiyordu. Demirel, "Seçim bize degil, mil- lete lazım, rejime lazım" dedikten sonra surdürdü: "Bu, bir iktidar kavgası degil. Sistemi oturtma ve işletme müca- delesi. Bizim acelemiz yok. Bek- ledik, sertleşmemeye gayret ettik. Bunalım korkaklığı içine girip, haksızhğa veya zorbalığa teslim olmavı banşçılık saymayız. Meş- ru vasıta ve imkânları kullanırız. Bekledik. Belki, iz'an ve idrak sa- hipleri, bir ses verirler. Kcndileri, kendi kararlannı verirler." "Beklenen sesi" Evren yansıttı: "Bunlann pek bu sene seçime gitmeye niyetleri yok" dedi. Demirel'e gore, "beklenen an" gelmişti. Madem ki Evren, iktidar kararını "niyet" olarak anlatıyor- Çankaya'da erkenseçimtartışmaları26 Mart 89 Pazar günü saat 19.30'da durum bel- li olmuştu. Anarşi korkutmacılanna, devletin butün olanak- larının ANAP adına kullanılmasına, hatta TÖ'nün "vazgeçilemez sandıgı kişiliğini" ortaya koyması- na karşın, iktidar oy bazında güldür güldür "aşağı- lara indi. 4 Nisan 1989 Çankaya tartışmalarında yeni bir aşamaydı. Evren Paşa, muhaiefet partileri liderlerinin han- gi duygu ve istekle Çankaya'ya geleceklerini biliyor- du. Basın gunlerdir "Çankaya'nın düşüncelerini" açıklaması için yayın yapıyordu. Çankaya, suskun- du. Ali Baransel, Evren'in 26 Mart sonuçlarıyla il- gili göruşlerini yansıtmamış, sorulan yanıtsız bırak- mıştı. Erdal Inönü, Cumhurbaşkanı ile yan yana gel- diğinde, Evren Paşa "diişünce ve fikir belirtmek- ten çok, dinleyeceğini" söylemişti. Davranış Inönü için "yeni" değildi. "Öyleyse bizim göriışlerimizi size açıklayayım" dedi. Evren Paşa, Inönü'yü dinliyor, araya girmiyor- du. Ancak, tnönü'nün dikkatini çeken, Evren'in dav- ranışlanydı. Soyledikleıini başıyla onaylıyordu. İnönü, "Ne- den erken seçim" dedi ve acıkladı: "Hatta erken seçim, olağan koşullar sıirseydi bir yıl sonraya bırakılabilir. Fakat daha önce yapılma- sı gereken daha önemli bir seçim daha var. Kasım- da cumhurbaşkanı seçilecek. Seçim siireci ise ekim ayında başlayacak. Cumhurbaşkamnı milli iradeyi tam anlamıyla temsil eden yeni bir Meclis'in seç- mesi gerekiyor. Bu nedenle erken seçimin önceye alınması gerekiyor." Evren Paşa, ilk kez konuştu: "Seçim için hangi tarihi düşünüyorsunuz?" diye sordu. İnönü, hazırhklıydı: "Anlattığım nedenlerie eyliil ayında" dedi. Evren Pasa yanıtlamadı. tnönü, erken seçim ko- nusunda Evren'in devreye girmesini elbet istiyordu. Fakat "sakıncayı" da biliyordu: "Sizin, konumunuz geregi erken seçim tartışma- lanna doğrudan giremeyeceginizi biliyorum. Kesin bir tarih önermeniz mümkün degil. Fakat bunalı- mın tırmanmaması için anayasal kurumların üzer- lerine dusen görevi yapmalan gerekiyor. İktidan se- çime ikna edebilirsiniz. Hiç değilse, butün bunlar olmazsa, goruşierinizi içeren bir şeyler yapabilirsi- niz." "Neler" diye sormadı Evren. tnönü, o sırada için- den "istese, bir degil birkaç kez egilimini söyleyebilir" diye geciriyordu. Çankaya'dan ayrılır- ken "Evren'in TÖ'ye yan tutmadığı" izlenimini ai- mıştı. Evren'in ne yapacağını, egilimini kamuoyu- na nasıl duyuracağını bilmiyordu. "En azmdan" muhalefetin soylediklerine karşı çıkmamıştı. Muhalefetten edindiği izlenimi TÖ'ye aktaracaktı. Olur ya, belki de kamuoyuna düşün- celerini duyuracaktı. * * * İktidar yerel seçimlere girerken neler yapmıştı. 4 nisan görüşmesinde Demirel, Evren'e sıraladı: "Devlrt nüfuzunu, TRTyi, idareyi, devlet kay- naklannı, elindeki yerel yönetimleri kullanmıştı. İl ve ilçe dagıtmtştı. Yetmemiş gibi bir de TV'den, ga- zetelerden. meydanlardan tehditler savurmuştu. 'Bendenseniz hizmet var, değilseniz yok' demişti." Sandık, siyasal iktidan reddetmişti, bunun baş- ka hiçbir yorumu olamazdı. TÖ'nün yerel seçimi ge- nel seçimden ayrı tutmasındaki mantık yanhşlığı- na değindi: "'1984'te yapılan yerel seçimde, bugün- kü iktidar, aldıgı yüzde 41 neticeyi güven sayıyor. Bugünkü yüzde 21'i güvensizlik saymıyor. 6 Nisan $9 güntı Meclis'te güven islerai var. Hükümet, kim- den güven istiyor? Arkasında halk bulunmayan par- lamento grubundan!" "Hani 'Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin' ola- caktı? '1980 öncesi tablolalar çıkar ha!: dediler. Halk ise, 1980 öncesinde anarşiye kanştığı ıddia olu- nan kimseleri dahi seçti." Evren'den herhangi bir hareket gelmedi. Dinli- yordu. Bunalım uyarıları daha o gün başlamıştı. "Başbakanla konuşacağım" 4 nisanda Evren, "Ben ne yapayım?" demedi. De- mirel, "Keşke" dedi, "Cumhurbaşkanı, seçimi ye- nileme yetkisine sahip olsa idi" ve son bir cumle ekledi: "Halk, sizden de bir şeyleri bekler!" Evren sordu: "Seçimin ne zaman yapılmasını isterseniz?" Demirel: "Mayıs'ta." Evren: "Erken, yetişmez." Demirel: "Ben de biliyorum. Ancak ne kadar er- ken yapılırsa, ülkenin o kadar yarannadır. Onu ifade için söyledim. Nihayet "eylul'de, ekim de olur. Se- çim, Cumhurbaşkanı seçim'inden once >apılmalıdır ki, parlamento yenilenmiş olsun veya bu parlamenfo ile cumhurbakanlıgı seçimi yapılması gibi bir du- rumla Türkiye karşı karşıya kalmasın. Demirel de sozierinı tamamlamıştı. Evren ayağa kalktı: "Başbakanla da konuşacağım" dedi. du, giderek güncelleşen "asıl soruna" girebilirdi: "Sizin miiddetiniz bitmişrjr" di- ye başladı: "Ekimde cumhurbaşkanı seçi- lecektir. Sizin oturduğunuz bu sandalyeye gelip oturan bu kişi, milletin yüzde 15"ine dayaruyorsa, ber 100 kisiden 85i, 'Bu benim cumhurbaşkanım değildir' diye- cektir. Bu, iyi mi?" Evren, suskunluğu sürdürünce, açıklamayı genişletti: "Bu şekilde yapılmış bir seçim, bunalım sebebi değildir de nedir? İşte, bizim kurtarmaya çalışıverdi- gimiz şey budur. Biz, böyle bir se- çime iştirak etmeyiz. Eğer Sosyal- demokrat Halkçı Parti de iştirak etmezse, böyle bir seçime 'meşru' demek mümkün mü?" Evren: "Dur bakalım" Ama, Evren birden konuştu: "Dur bakalım" dedi Demirel'e: "Hepinizin ittifak edeceği bir aday belki bulunur." Başbakanhk Konutu'nda sabah- akşam Çankaya'ya çıkış hazırlıkları yapılır, 26 Mart sonuç- larına karşın, ANAP çoğunluğu- na dayanarak (siyasal literatürde "864 Rakımlı Tepe" diye geçer) Çankaya'nın fethi planlanırken, Cumhurbaşkanı Evren, hâlâ TÖ1 nün değil, "bütün partilerin itti- fak edeceği bir adayın bulunacağını" sanıyordu. Oysa, 22 Mayıs 1987'de Evren Paşa'yla yaptığım görüşmede, TÖ'nün "oturduğu koltnğa sabip olabilmek için" büyük bir istek duyduğunu ve bunu başarmak için her önlemi almaya başladığı- m, ANAP'ı oyları düşse de yeter- li çoğunlukla iktidara getirmek için Seçim Yasası'yla oynadığını söylemiştim. Evren Paşa, o sırada "sanmı- yonım" demişti. Ali Baransel anlattı: "Dogrusu, biz TÖ'nün Çanka- ya'ya çıkacağına hiç ihtimal ver- inedik. Hatta Evren Paşa, 'Bakın, şuraya yazıyorum, cumhurbaşkam olmayacak' diyordu. Ta ki eylül 19891ar gelinceye kadar." "Ben ne yapayım?" Ses alma aracını kapattı. Demi- rel'e, Evren, 28 haziran gunü "her- kesin ittifak edeceği adaydan" söz ettigine göre "Demek o sırada bir umudu vardı" diye sordu. Demirel'in yamtı, "sanmıyo- rum" Sonra, Evren'le son konuşma- sınm son bolumüne döndü: "Siz, başkalanndan farklısımz. Bu anayasayı yaptırdınız, kefil de oldunuz. Şimdi Arkaruzda buna- lım bırakıp gidiyorsunuz; Oysa halk, bugün Türkiye'de bi.ilerinden' bir şeyler bekliyor" dedi. 4 Nisan 89'da "Halk sizden bir şey bekliyor" demişti, ancak dört ayda Çankaya'dan bir kıpır- danma görmeyince "birilerindeıı" diyordu. Evren Paşa, çaresizliğini sergi- leyen bir davranışla: "Ben ne yapayım?*' diye soru- yordu. Demirel. hemen karşıladı soru- yu: "Sizin ne yapacağınızı ben söyleyemem. Ama 'ne yaptığınızı söylüyorum'. Bir iki husus daha var" dedi. TRT'ye hâlâ genel mu- dür atanmamıştı. TÖ'ye uygun bir yönetici uzun süredir bulunama- mıştı. Evren, "Herhalde yann ta- mamlanmış olacak" dedi. Öteki sorun, Erdemir'le Petrol- Kimya'nın özelleştirilmesindeki yanlıştı. Demirel'e göre, "Bu tesis- İeri özelleştiriyoruz diye yabancı- lara satmakta vebal vardı!' Çaresizlik bir kez daha sergilen- di. Evren: "Ben de söyledim, ama bunlar benim imzama gelmiyor" diyordu. "Bunalım bırakan makamdan" ayrılırken Demirel, tam kapının onune döndu ve Evren'e: "Erken seçimi askıya aldık di- yebilir miyim?" dedi. Evren bir kahkaha attı, Demi- rel de.... StİRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear