14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 25ŞUBAT1990 Madrid'den Güler ytizlü komünizmKaranlık suratlı, pis kokulu pos bıyıklıların peşinde varılan yer belli oldu. Aydınlık yüzlü insanların yüreği de aydınlık oluyordur belki... MİNE G. SAULNIER MADRİD — Antonio, bütün tspanyollar gibi iki soyadı tasıyor. Babadan yana Gutierrez, anadan yana Vegara. Ama lspanya'da bi- le babalık daha önemlı sayıldığı için, ilk soyadı Gutierrez ile arulı- yor kahramanımız Antonio Guti- errez Vegara. Öyle hafîf kambur durduğuna bakmayın; kendisi 1.80'i geçkin olup tüm patronla- nn bir kanş tepesinden bakar. Bi- liyorum, inanılası değil, kazık ka- dar adam ve de 39'uncu bahannı geride bırakmısuğına karşılık, bu- rulacak bir pos bıyık sahibi bile olamamış. Ama geçen 1 Mayıs şenlıklerinde gösterdi (Bazı ulke- lerde 1 Mayıs kansız şenliklerle kutlanır), harika dans ediyor! Başka marifetleri de var tabii: ör- neğin sağ elinin işaret parmağıy- la orta parmağını, "Üeri!" diye şıklattığı zaman, iki milyon işçiyi peşine takıp yürüttüğünü gördük. Işçileri yürütmek bir şey değil, Ispanya'yı durdurdu tam yirmi- dört saat. Çünkü Antonio Guti- errez Vegara'nm mesleği "profes- yonel komünistlik". Yani komu- nist olduğu yetmiyormuş gibi, bir de sendikacılık yapıyor. Ûniversite öğrencisi tavırlı bu genç adam, Gonzalez hükümetinin altını oy- du, erken seçime götürdü. Sosya- list Parti'den koparttığı bir buçuk milyon oyu komunist koalisyon Birleşik Sol saflarına akıtıp par- tisini siyasal güç çizelgesinde üçüncü sıraya yükseltti. Geçen yıl bu demlerde afır tafir dolaşıp "Ben bu işçi isteUerini kabul et- mem!" diyen sosyalist hukümet ise şimdi önüne ne gelirse şıkır şı- kır imzalıyor. Emeklilikleri arttı- rılan yaşlılar, sosyal yardım bağ- lanan guçsüz ve işsizler, ücretleri artan memurlarla işçiler, bunu bü- yük ölçüde Komunist İşçi Sendi- kalan Konfederasyonu tşçi Ko- misyonlan (CC.OO.) ve bu örgü- tün Genel Sekreteri Antonio Gu- tierrez'e borçlular. Aslında CC.OO., ülkenin birinci değil, ikinci büyflk sendikası. Ama ge- çen yıl işçi öylesine kızgın, öyle- sine kırgındı ki sosyalist hüküme- te, ülkenin en büyük emekçı örgu- tü ve Sosyalist Parti organı UGT, üyelerinin istifayı basıp Antonio 1 nun saflarına katılması tehlikesi- ne karşı partiyle bağlarını kopar- tıp komünistlerle el ele sokağa iıı- di. Ve tarihin en geniş kapsamlı genel grevi, geçen yıl tspanya'da komunist ve sosyalist beş milyon işçinin katılımıyla böyle yaşandı. Zaten komunist Antonio Gutier- rez ile sosyalist Nicolaz Redondo 1 nun arasından su sızmıyor. Sosya- list Redondo, Antonio'nun yanı- na geçmediği takdirde bu genç ko- munist ekibin tüm sosyalist sen- dikayı götureceğini görecek kadar deneyimli bir "kurt". Antonio Gutierrez, sesini hiç yükseltmez. "Işçi gardaşlamn, ga- nırta ganııia alacagız!" türünde mangal söylevleri çektiğini hiç görmedik. Masa da yumruklamaz üstelik. Ama ağzından bal akma- sa gerek; çunkü hükümet ya da iş- verenlerle kapalı kapılar ardında görülen hesaplardan Gonzalez da- hil tüm rakiplen, alı al, moru mendil çıktılar. O ise, "Ben" di- yor, "her şeyin ustünde tarafsız- lığı tııtamn. KarşımdakİDden nef- ret etsem de, ona tapsam da dav- ramşım hep aynıdır." Yoksul bir buyükbabanın, bel- ki yaşamaz diye doğumundan bir yıl sonra nufusa geçirdiği bu ök- süz ve yetim köylü çocuğunun tek "hamasî" övüncü, hanım evladı görünüşüne karşm, ellerınde taşı- dığı yara izleri ve nasırlar. Anto- nio'nun elleri ağır işçi elleri. Ve o eller bir yılda tspanya'da pekçok şeyi değiştirdi. "Demokraside" di- yor, "Salt çogmüuklar, mutlak ço- ğunlnklar vardır. Ama mutlak egemenlik yoktur. Oysa tspanya- da, uyuşmazlık ile birlikte hükii- met edilemiyor. " Antonio Guti- errez, daha neler biliyor neler. "Giysi bile" diyor: "Stratejik de- gerde olabilir. Pazartıga olurdu- ğumuz zaman, takım elbise, kra- vat. Toplusözleşmc imzalarken, savaş üniformalanmız!" Reel sosyalizmle yönetilen ülke- ler birer birer havlu atadursun, ispanyol komünistleri 1934'ten bu yana hiç bu denli güçlü ve en önemlisi kendileriyle barışık ol- mamışlardı. Bunun sırn, demok- rasinin erdemlerıni zamanında ka- bul ve Doğu Bloku'yla ilişkilerirü 1968'den bu yana kesmiş olmala- nnda yatıyor. Bundan on beş yıl önce, Kara- köy'e demirleyen bir Sovyet turist gemisini seyrediyorduk. Güverte- de beyaz şortlu bir Rus kızı, uzun san saçlannı dalgalandırarak kor- kuluğa yaslanmıştı. Yamradaki er- kek arkadaşım, "An be" dedi Rus kızına bakarak: "Gd de komanist olma!" O zamanlar gülünç bulduğum bu ideolojik tercih biçimi, bugün düşünüyorum da belki o kadar kötü değildi. Karanlık suratlı, pis kokulu (erkek dediğin kokar gar- daş!) pos bıyıklıların peşinde va- nlan yer belli oldu... Aydınlık yüz- lü insanlann yüreği de daha aydın- lık oluyordur belki? İdeolojik se- çimlerini estetik koşullara bagla- mak eğiliminde olanlar için he- men belirtelim: Antonio Gutier- rez'in sağ kolu, yani İşçi Komis- yonlan'nın ikinci adamı, daha genç, daha uzun ve daha yakışık- u. Ama kulunuz; sevdiği kadın is- tedi diye sakal bırakıp aşk şiirleri yazdığını itiraf eden lspanya Ko- munist Partisi Genel Sekreteri, or- ta yaslı ve kır saçlı Julio Angui- ta'yı dahaçekici bulmakta. Bu yazı pekçok kişinin ve özel- likle erkeklerin sinirine dokuna- cak, biliyorum. Yalnızca erkekler kadın güzelliğinden söz etmelidir- ler. Bız kiim, ideolojik estetiği asık surat, sert sakal, muşamba parka ve askeri postal çerçevesi dışına çı- karmak kiim? Haddimizi bilmeyelim lütfen. Zürih'ten Yeni üniversite yasa tasansına karşı çıkan ögrenciler, özerkligin özel sektor tarafından suiistimal edilecegini dile getiriyorlar Üniversite supermarket degildir. Roma'dan Üniversitede panter varİki ay önce kaçan ve Roma'da cirit attığı halde bir türlü yakalanamayan siyah panter, gösterici öğrencilerin simgesi oldu. Amfileri işgal eden ögrenciler, yeni üniversite yasasına karşı çıkıyorlar. NtLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — Harekât, Palermo'da başla- dı. Kısa sürede faksla tüm ülkeye yayıldı. Bunun için adına "Telefaks devrimi" deniyor. "Tetefaks devrimi" ya da diğer adıyla *90 narekâb'nı duzenleyen ögrenciler '68'li öğ- renciler gibi "ütopya"cı düşler peşinde koş- muyorlar. "Che Guevera", "Mao" gibi mi- tosların arkasına takılnuyorlar. Tüm so- runları çözümleyecek ve düzeni değiştire- cek ideolojiler aramıyorlar. tki ay önce kaçan ve başkent Roma'nın içinde cirit attığı halde bir türlü buluna- mayan bir siyah panterin amblemini ken- dilerine özgürlük simgesi olarak seçen ve "Panter biziz" diye amfileri işgal eden ög- renciler, bu kez yalnız ve yalnız kendi ya- şamlanm yakından ilgüendiren realiteyi et- kilemeye çalışıyorlar, bir baska deyişle pragmatikler. Roma, Milano, Palermo, Bari, Floren- sa, Bologna gibi tüm büyük kentlerde üni- versiteleri işgal eden ve protesto yürüyüş- leri duzenleyen gençler sosyalist universi- te bakanı Antonio Ruberti'nin hazırladığı üniversite refonn yasasının geri alınması- nı istiyorlar. Üniversitelerin özelleştirilme- siyle eşanlamlı buldukları bu yasayı ya- pan Ruberti'ıün de istifasını talep edıyor- lar. Roma'daki "Sapienza" Universitesi'nde uzun yıllar rektörlük yapmış olan Ruber- ti'nin "Yasaımnın en böyük düşii" olarak ortaya attığı üniversite reformu üniversite- lerdeki araştırmanın özel sektör tarafından finansmanını öngörüyor, aynca bu şekil- de üniversitelerin fınansmaıuna katılan şir- ketlere de yönetim konseyine katüma hakkı tanımyor. Ögrenciler bunu şiddetle reddedi- yorlar. Üniversitelerin özerkliğinin özd sektör tarafından suiistimal edilmesinden korkan ve özel şirketlerin başta askeri eği- tim alanları olmak üzere ancak işlerine ge- len öğretim dallanna yatınm yapmasından çekinen ögrenciler sık sık büyuk kentlerin sokaklarına dökülerek ellerinde pankart- larla "üniversile supermarket degildir" diye bağınyorlar. Bu hareketin en ilginç yönlerinden biri de güneyde kültürel anlamda marjinal bir kent olan Palermo'da doğmuş olması; son yıllann en önemli öğrenci harekâtının tüm ttalya'yı etkisine alan kapitalist modelin dı- şında kalan ve yalnız mafyanın baskentı olarak tanınan Palermo'dan çıkmış olma- sı, tüm gözlemcileri şaşırtıyor. Palermo'lu ögrenciler, özel sektörün tüm fonlannı sa- nayileşmenin yoğun biçimde gelişmiş oldu- ğu Kuzey ttarya'daki üniversitelere akıtma- sından korkuyorlar. Sicilyalı öğrencilerin bir diğer korkusu da güneyde yoğunlaşan edebiyat ve güzel sanatlar gibi fakültelerin özel sektörün ilgi alanının dışında kalma- sı. özel sektörün daha ziyade pozitif bilim- lere yardım edeceğini düşünen güney ttal- yah ögrenciler, kendi yörelerindeki üniver- sitelerin ister istemez cezalandırılacağını düşünüyorlar. Kendisini savunmaya çalışan Bakan Ru- berti, öğrencileri, hazırladığı reformun ru- hunu anlamamakla suçluyor. Ülkedeki tum üm'versite öğrencilerinin hedefi hali- ne gelen bakan tüm amacının bürokrasi ta- rafından felce uğrayan üniversitelere ger- çek bir otonomi sağlamak olduğunu söy- lüyor. Ayrıca Ruberti, Amerikan üniversi- telerini de örnek göstererek" kendisini sa- vunmaya çalışıyor. Dünyanın en iyi üniver- sıtelerinin bulunduğu ABD'de üniversite- lerin özel sektör tarafından desteklendiği- ni ileri suren bakan, devletin tek başına bu yükü kaldıramayacağım ileri sürüyor. Şimdilik "Panter" ilk zaferini sağlamış görünüyor. Yasayı geri almaya yanaşmasa da, hükümet yasanın üniversite özerklik- lerine ilişkin bölümünu değiştirmeyi kabul ediyor. Aynca hükümet öğrencilerin ileri surdüğu bir dizi öneriyi de kabul ediyor. Bunlar, öğrencilerin üniversite yönetimi ile ilgili kararlara katılmasım ve üniversite yö- netiminde yer almak isteyen özel şirketle- rin denetimini sağlamak gibi bir dizi ön- lemi içeriyor. Doğaya karşı kar topu savaşı Çevreyi karla bombalayan toplar, milletin İcayma zevkine katkıda bulunma çabasında. Karın yağmaması kış turizmini etkiliyor. DOGAN ABALIOĞLU ZÜRİH — Mermi yerine çevre- yi karla bombalayan toplardan Avrupa'da (Avusturya, ltalya, Fransa, lskandinav ülkeleri) 400 tane varmış, Isviçre'de de 20. Bun- lar milletin kayrna zevkine katkı- da bulunma çabasındalar. Ve şu- batın ortasındayız hâlâ kar yok. Alpler ülkesinde konu öylesine güncel ki doğrudan veya dolaylı kış turizmine bağlı Kanton Grau- bunden'de politik sorun olmuş. Sonbaharda halk oylamasına gi- dilecek, soru: "tnsan rnı dogaya uymah, doga mı insana?" Oysa su ve havayla elde edilen yapay kar; kayak çekici kuruluşlardan bavul taşıyan otel personeline kadar ge- lirini bu yola baj koyanların son umarlan. 12 yıl önceki yakınmalar sonu ortalığı beyaza boyama işine ilk Is- viçreliler başlamışlar. "Kar Papası" diye adlandırılan Leo Jecker, 5000 imzanın gerek- çesini anlamadığım açıklıyor. Bir yılda kullanılan elektrik enerjisi- nin, bir kapalı yuzme havuzunun tek aylık giderinden az olduğu sa- vıyla böyle lükslerin Zürih'te ya- pılabileceğini, ama kış bölgelerin- de işsizlik konusunun yüzeye çı- kacağını vurguluyor. Sevinçli olan yok mu? Kent be- lediyeleri gülüyor. Yollara ne tuz ne mıcır dökülüyor. Atıksu ant- malarına fazla yük binmiyor. Ya- kıt az kullanıhyor, çevre kirliliği- ne etkisi azalıyor... Tam bize göre iklim koşulu demeliyiz. Hangi kenti basa alıp örnek vereceğimi şaşınyerum. Eskiden salt Anka- ra derken şimdi yeşil Bursa, Bo- ğazlı tstanbul, hatta Dadaslann Erzurumu'ndan bile göz gözü gör- mez haberleri sık sık gazeteleri- mizde resimli manşete geçiyor. Acaba küremizin 66 derece 33 saniyelik yauk ekseni değer mi yi- tirdi? Binü ydlarla açıklanan 7 de- recelik ayrım bu yüzyüımıza mı rastladı? Yoksa doğayı kendimize uyduralım derken bütün kuralla- rı altüst mü ettik dersiniz? Tbkyo'dan Geyşalar, 8 kanallı TV'ye karşıMÜMTAZ ARIKAN TOKYO — Japonya deyince, Sayanora, Fujiyama, lkebana, Ginza, Sony, Toyota gibi tanıdık kelimeler hepimizin aklından bir çırpıda geçiverir. Bunlardan biri de "geyşa"dır kuşkusuz. Bir yabancıya, Japonya'ya gidip de geyşa görememekten söz etse- niz, size kuşkuyla bakar. Ancak, aslına bakarsanız, bu iş Japonlar için bile pek kolay sayılmaz. Ha- ni, komutan askerlerine, niye sa- vaşmadıklannı sormuş da "Birkac nedeni var. Birincisi, barut yok" diye yanıtlamışlar. Komutan, "Di- ğerierini saymanıza gerek yok" demiş. Işte, öyküdeki gibi, geyşa- lan görmek için de önce yuklüce para gerek. Bir geyşa evinde ko nuk olmak oldukça pahalı. Zaten Tokyo'Üa ucuz bir şey yok ya! Özel olarak gidilirse, yemek ve gösteri için 400-500 doları (bir milyon li- ranın üstünde) gözden çıkarmak gerekiyormuş. Türistler için dü- zenlenen turlara katılmak da kişi başına 170 bin lirayı geçiyor. Bu durumda yemek yok. Yalnızca bir- kaç kadeh sıcak pirinç şarabı olan sake içilebiliyor. Tbrla gittiğim geyşa evi, dıştan bakınca sıradan bir beton binay- dı. Ancak içi Japon stili döşen- mişti. Kapıdan girince ayakkabı- dördüncü yanlar, ağaç çerçerele- re gerilmiş kâğıtlarla kaplıydı. Önce, nefis kimonosu içinde yüzü maske gibi beyaz boyalı, makyajlı genç bir geyşa kıntarak içeri girdi ve elindeki surahiden, ayn ayn sake servisi yaptı. Derken onu, daha yaslı bir geyşa izledi. Klasik bir Japon müzik aleti olan "kolo" çalan kadmı da sayarsak sıkıhyor. Kimonoyu tipik saç mo- delleri, ydpazderi ve özel ayakka- büarı tamamlryor. Eskiden geyşa- lar, saç modelleri bozulmasın di- ye yatarken yastık yerine, tahta en- se dayanağı kullanırmış. Şimdi pe- ruklar buna gerek bırakmıyor. İki gey-şa, Japonya'nın çeşitli yörelerinin geleneksel dansların- dan örnekler göstererek şovlanna Japonya'da türistler için düzenlenen geyşa turlarına katılmak için 170 bin lirayı gözden çıkarmak gerekiyor. Bu durumda yemek yok. Yalnızca birkaç kadeh sake (sıcak pirinç şarabı) içilebiliyor. lanmızı çıkararak çoraplarımızla yüriidük. Toplam dokuz kişiydik. Rehberin dediğine bakılırsa bu sa- yı pek düşükmuş. Alındığımız sa- lon, duvardan duvara hasıra ben- zer bir yaygı olan "tatami" kap- hydı. Alçak sehpalar önüne kon- muş minderlere bağdaş kurarak oturrulduk. Çok sade bir yerdi. tki yanda duvar vardı. Üçüncü ve topu topu uç kişiydiler. Geyşalar önce giysUeriyle dik- kati çekiyor. Son derece ilginç renk ve desenleri olan bu kimono- lar, ara sıra sokakta rastladığımız Japon kadınlarmınkine pek ben- zemiyor. Onlar daha sade ve pas- tel renklerde. Yerde sürünecek ka- d-r uzun olan bu kimonolar, "obi" denen geniş kuşakla belden başladı. Danslardaki incelik ve za- rafet, müzikle sağladıklan büyük uyum, gerçekten görülmeye değer- di. Dans sırasında vücut hareket- lerine paralel olarak kimonolan- mn kıvnmlarmı, yelpazelerini ve mimiklerini kullanmaları son de- rece ustacaydı. • Dansları şarkılar izledi. Hatta birkaçına karga sesimizle biz ko- nuklar da katıldık. Japonya'da çok eski bir geçmi- şi olan geyşa geleneği, artık azal- masına karşm yine de sürdürül- mekte Onlar, 6^7 yaşlarında baş- layan çok özel ve oldukça uzun bir eğitimden sonra 16-17 yaşlarında geyşa evinde konuklara hoşça va- kit gecırten gösteri ustalandır. Bir- çok yabancının sandığı gibi, gey- şalar kiralık kadın veya masajcı degildir. Başlıca becerileri, sohbet, şiir, şarkı ve danstır. Bu arada ye- mek servisi ve sakilik de yaparlar. Konuklann, eskiden beri genellik- le erkek oluşu, bazı dedikodulara yol açmıştır. Yine de Japonlar bu- nu kesinlıkle reddediyor. Bu ulkede geleneksel sanatları ve âdetleri korumak için ne denli caba gösterilirse gösterilsin, onla- rın zayıflaması ya da azalması ön- lenemiyor. Çağdaş eğlence ola- naklan ve özeüikle de sekiz kanallı televizyon varken geyşaların öne- mini sürdürmesi zor iş. Dans eden geyşalar, vücut hareketlerine paralel olarak kimonolan- nın kıvnmlannı, yelpazelerini ve mimiklerini de ustaca kullanıyor- lar. (Fotograf: Miimtaz Ankan) UNUTMAYI ı ADAM Dergisi aboneleri, 10.000.000 TL ödûllü Borsa Oyunu'na kaülma formlannın, en geç 1 Mart 1990 akşamına kadar elimize geçmesi gerektiğini bir kez daha haürlatıyoruz. 15 Mart 1990'da, Merkez Bankası kurlan itibariyle, Dolar ve Alman Markı'nın efektif satış fiyatını, 1 Ons altının Dolar bazında fiyaünı ve EMKB endeksini doğruya en yakın biçimde tahmin edin, ilk 10.000.000'luk ödülü kazanın. Bilgi için: 598 97 50(3 hat)'den Mehmet Göçmen ADAMbaşanlı erk^ln dergisi Faris'ten Muhteşem Avrupa şovenizmi SABETAY VAROL PARİS — En çok işittiğimiz cümlelerden biri son zamanlarda şu oldu: "Dünyanın manzarası bızla değişiyor". Her şeyin iki üç ay öncesinden çok farklı olduğu- nu saptamak ve bunu yüksek ses- le soylemek, artık "ileri görüşlü" olmak sayılmamalı. Ne var ki en "dikkadi gözlemcüer" bile, önu- muzdekı yıllann dünyasımn nasıl bir haritaya sahip olacağım kolay kolay kestiremiyor. Şiddetli ait ust oluşlardan sonra, köşebaşmda ta- rihin akışını hangi sürprizlerin beklediğini kestirmek dünyanın en zor işlerinden biri. "Bilimsel ke- hanef'in en yetenekli uzmanları, eldeki verileri değerlendirerek ge- leceği görmeye çalışır. Duyarlılık- lan, inançları ya da sezgileriyle hareket eden sanatçılar, mistikler ve bir ölçüde politikacılar ise, be- yinlerinin salt "akıl" hanesinden çok, vücutlannın başka başka or- ganlarını çalıştırmayı tercih eder- ler. Böylesi koşullarda, ikisi de ay- nı kapıya çıkıyor galiba.. Çünku yakın zamana kadar sağlam tah- lilleriyle gelişmelere ışık tutan bir- çok uzman, bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrar etmekten başka bir şey yapamıyor. Avrupa'nın yeni dengeleri bambaşka bir mantık iz- leyerek kuruluyor. Tek başına akıl- cılık para etmiyor. üluslararasi' arenamn yeni glad- yatörleri, Almanyalar'ın birleşme- si, Orta Avrupa, Balkanlar, Hel- sinki Konferansı, Sovyetler Birli- ği, Kafkasya, Orta Asya, nükleer ya da konvansiyonel silahsızlan- ma, milliyetçiükler, azınlıklar, Af- rika'da ırk aynmının sona erme- si.. TV ekranlarında, gazete say- falarında bir gün birini, bir baş- ka gun diğerini gormeye alıştık. Bu çok perdeli oyunun bir senar- yo yazarı varsa eğer, önumüzde- ki günler için acaba daha ne ha- da keşfedilir. tnsanoğlu, barışçı yollardan ve hızla mahvettiği do- ğal çevresini zorlamaktan vazgeç- mesi gerektiğini anlar.. Batı'nın, geri kalmış ulkelerin hızlı nufus artışına "saatli bomba" gözüyle baktığını biliyo- ruz. Nitekim, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'Ia geçen salı günü Pa- ris'te bir görüşme yapan "eski dostu" Jacques Chiraç, Türkiye- nin AT ile en onemli sorunun nu- fus ve işsizlik sorununun olduğu- nu Özal'a açıkça söyledı. Konu AT Hızlı nüfus artışı Üçüncü Dünya'da olduğuna göre nüfusu çok az artan Avrupa, kendini 'kuşatma altında' hissediyor. Barbar-Helen çelişkisi ön plana çıkabiliyor. 'Muhteşem Süleyman' sergilerine rağmen 'Avrupa şovenizmi'nin giderek artan ağırlığı hissediliyor. zırlıklar yapıyor? Dağarcığı o ka- dar dolu ki... Beklemede tuttuğu aktorler kuliste ısınma turu atıyor: Geri kalmış ülkelerdeki nufus pat- laması, çevre kirliliği, AIDS ve da- ha başkaları. Belki de atbaşı giden geri kalmışlık ve hızlı nufus artışı gibi iki uluslararası felakete çare olacak yeni "toplumsal sistem" modelleri bulunur. Var olanlardan bırinın temelleri sarsılıyor. Obu- ru kalkınma guçluğü çekenlerin çok azına çare oJabildi. Bir de ba- karsınız AIDS'i tedavi edecek ilaç komısyon karannda da birkaç kez açık seçik dile getiriliyor.. Doğru- su, nüfus patlaması en kolay ve karamsar öngörülerin yapılabile- ceği bir alan.. Nufus artış eğrisi- ni geleceğe doğru devam ettirirsi- niz, yirmi-yirmi beş yıl sonra dun- ya nufusunun iki misli artacağı gi- bisinden, heyecan verici rakamlar ortaya çıkar. Hızlı anış, Üçüncü Dünya'da olduğuna göre, nufusu artmayan ya da az artan Avrupa'yı, "kuşat- ma altında" bir ortaçağ ktntine benzetirsiniz. Ya da "Barbar- Helen" çelişkisini on plana çıkara- cağmız antik Yunan modelini ha- tırlatırsınız.. Her iki model, Batı- da "sıradan" insanın bilinçaltın- dadır zaten. Bu donemlerin imge- leri çoktan tüm Avrupa'nın ortak ideolojisı olmuştur. Olgun meyve "Avrupa şovenizmi" olarak avu- cunuzun içine düşuverir. "Muhte- şem Süleyman" sergileri, topladığı tum takdirlere rağmen bu yargıyı güçlendirmekten öteye gitmez. Belki yeni turist çeker.. Ama çağdaş gelişme, insanın 'ilkelliğinden kaynaklanan bu yanlarını yok etmeye yetmiyor. "Bir çoklanmn alçak sesle dBfin- düğünü yüksek sesle bağırdıgı" söylenen aşın sağcı Jean Marie Lt Pen, ya da Almanya'daki "eşde- ğer"leri bunun iyi birer örneğidir. Hepsinin en çok kullandığı şove- nist demagoji malzemesi, üçüncfl dünyadaki hızk nüfus artışı. Ama onlar sömürüyor diye konu hasır altı mı edilmeli? Isteseniz de ede- mezsiniz. Kuzeyie güney arasında yeni Berlin duvarlan örülüyor. Üs- telik, ciddi ve hümanist aydın ba- tıhlann katkısıyla.. Ülke olarak sadece çok çok zenginseniz, hızla artan nüfusunuza rağmen, duva- rın bu Urafında kalabileceksiniz. Değüseniz. Buynın yeni Berlin du- varımn öbür tarafma. Bizler açı- sından uzerinde durmaya değer, geleceğe donuk tek doğru kehanet bu olsa gerek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear