Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 KASIM 1990
Eski Bir Defterden-IV
MELİH CEVDET ANDAY
'Soyut Dergisi'nin 107. (son, artık çıkmayacak-
mış) sayısında "Bitmiş hikâye, hiç bitmevecek
hikâye" başhklı Altusser'in yazısı çok ilginçti.
Bir zamanlar Sovyetler BirliğTnde Lyssenko adın-
daki sözumona bilgin, ortaya birtakım duyulma-
dık tezler atmış ve palavralannı bilim diye yut-
turmağa kalkmıştı. Stalin'in onu tutması üzeri-
ne de yalnız Sovyetler Birliği'ndeki komünist par-
tisi değil, Avrupa ülkelerindeki komünist parti-
leri de (bu arada Fransız Komünist Partisi) bu
herifin palavralannı savunmuşlardı. Şimdi Al-
tusser bu olay ustüne yazılmış bir kitap için ka-
leme aldığı önsozde konunun derinlerine iniyor.
Benim bir zamanki düşuncelerimi bu yazıda gör-
düğüm için sevindim. Onlardan biri şu: Olay ge-
çip gittikten sonra (butıin kötüJüklerini yaptık-
tan sonra) onu eleştirmek, özeleştiri adı altında
hatalan kabul etmek kolaydır; asıl sorun hata-
lara duşmemek için alınacak önlemlerdedir. Al-
tusser bunun uzerinde duruyor ve şu önemli sö-
zü söyluyor: "Yoksa Mancist duşünurler, Manc'ın
'DiaJektik bu yanda da olabilir, obur yanda da'
dediğini unuttular mı? Manc'ın sözü şi1
. imiş: 'Di-
alektik eleştirici ve devrimci olduğu kadar, var
olan dumtnu da yüceJtebilir.'"
Eylül 1977
"Nâzım'ın beytini sık sık yineliyorum;
Gel gör Nazîm bâşımızâ geldi akıbel
Divanegân-ı aşka gülerdik zaman ile
Eylul 1977
"Talât Sait Halman, Amerika'da bir Ameri-
kalı ozanla (Swann) birükte benim şiirlerimi In-
gilizceye çeviriyor. Bir kaç yıl önce New York'ta
bir şiir kitabım yayımlanmıştı, şimdi bir yenisi
çıkacak. Hem bu seferki sanırım daha kalınca
olacak. Halman bir mektubunda 'Troya Önün-
de 'Atlar' adlı şiirimin kimi dizeleri için açıkla-
malar istemişti. Yanıtlarken güçlük çektim. Hak-
lıydı Halman, Türkçe metni anlamadan çeviriye
girişemezdi. Gerçekte çeviri, bir şiiri başka dilde
yeniden yazmak olduğuna göre, ister istemez bir
açıklama niteliği taşıyacaktır. Ben Talât Sait Hal-
man'a, sorduğu dizeler için 'Onlarm ne demek
olduğunu ben de bilmiyorum' deseydim ne ya-
pacaktı? Eli kolu bağlı kalacaktı? tster istemez
bir açıklama yapacaksınız. Ama ben işin gttçlu-
ğünü anlayınca, konuyu başka bir yanından ele
aldım, esin üzerine yazmağa başladım. Aklım-
da kaldığına göre şöyle dedim:
Esini reddediyoruz, onun yerine 'çauşma'yı ko-
yuyoruz, ki doğrudur. Böylece 'tannsal esin' ro-
mantikliği ortadan kalkıyor; onun yerini, beynin
bir konu uzerinde yoğuniaşması aİıyor. Çok iyi
hatırlıyomm ki, şiirin benden açıklanması iste-
nen bölümlerini yazarken (örneğin III. bölüm-
de 2. parça) aklım öylesine hızlı çalışmaya baş-
lamış, sözcukler öylesine hızla üşüşmüşlerdi ki,
aralanndaki bağıntıyı denetlemeye fırsat, zaman
kalmamıştı; ya da ben böyle bir denetime heves
duymamış, o anda geleni kâğıda geçirmekle da-
ha iyi edeceğime karar vermiştim. Ama ne olmuş-
tu, 'aklın çalışması' dediğimiz süreç, tıpkı eski-
lerin 'tannsal esin' dedikleri duruma benzemiş-
ti. Evet, o sırada ben, berekeîli bir esinin etkisi
altındaydım, benim yerime sanki başkası konu-
şuyordu ve bu yuzden olacak mantıksal söz sı-
ralaması bozulmuştu. Çünkü benim yerime ko-
nuşan bu dünyalı değildi, dilinin mantığı başkay-
dı onun. Gerçekte bir ozamn aradığı, ama yap-
macık olarak, kendini aldatarak değil de, gerçek-
ten yaratmak istediği böyle yeni bir dildi elbet.
Kimi dizelerde noktalama imleri kullanmaktan
kaçındım. Sözgelişi,
Ah beklesin bekleyecek olan alın bekler dize-
sindeki sözcüklerden herhangi birinden sonra ko-
nulacak bir virgül, anlamı, benim savunamaya-
cağım bir biçimde darlaştıracaktı. 'Beklesin' sö-
zü daha önceki dizenin sonunda bulunan 'kar
bıçak' için mi söylenmişti, yoksa 'bekleyecek olan
alın' için mi? Dahası var, 'bekleyecek olan
beklesin' ayn, 'alın bekler' ayn mı? Bunlara ka-
nşmak istemedim. Durumu Talât Sait Halman
dostuma böyle açıkladım işte. Nasıl isterse öyle
yapmasını söyledim."
Ekim 1977
"Türk Dili dergisinin son sayısında Enver Zi-
ya Karal'ın çok ilginç bir yazısı var: Batıhlar
Türkleri yok etmek için öncel dinsel bir propa-
gandayı (Haçlı akınları), sonra ulusçuluk ilkesi-
ni ve en son olarak da Türklerin uygar olmadık-
lan bahanesini öne surmüşlerdir. Enver Ziya Ka-
ral, Atatürk'ün uygarhkçı olmasmı işte bununla
açıklamak gereküğini yaayordu. Uygar olma, bu
açıdan bakıldığında, TurkJer için bir kurtuluş so-
runudurf'
Kasım 1977
"Sabahattin Kudret Aksal, Celâl Sılaydan din-
lediği bir olayı anlattı geçen gün, Sabahattin Ba-
tur'un müdürü olduğu Atıf Efendi Kütüphane-
sinden dönerken. Celâl Sılay oturduğu mahalle-
deki bir Rum kızına abayı yakmış, ne yapsm da
kızı evine alsm, düşünür durunnuş. Sonunda
bulmuş çaresini, 'Ruh çağırakm' diyerek kızı eve
almış. (Çapkınlıkta bu yöntemin kullanıldığı hiç
görülmemiştir). Bir masanın üzerine harfleri diz-
miş, kjzla birlikte parmaklarını bir çay bardağı-
na dokundurarak ruh çağırmağa başlamıslar. Ce-
lâl, Prof. Şekip Tunç'un, o zaman genç yaşmda
ölen oğlunu çağırmış, çocuk gelmiş, babası ile
annesinin arasımn açık olmasına üzüldüğtinü
söyleyerek Celâl Sılay'dan arabuluculuk etmesi-
ni istemiş. Celâl de ona, Şekip beyin o günlerde
Ada'da mı, yoksa lstanbul'da mı bulunduğunu
bümediğini söylemiş. Bunun üzerine ruh, Celâl
Sılay'a bir telefon numarası vererek 'Bu numa-
radan ara!' demiş. Celâl Sılay, Rum kızını bırak-
mış, telefon için doğru bakkala koşmuş, çevir-
miş o numarayı, karsısında çerçeveci bir Erme-
ni'yi bulmuş. Tam ruhlara inandığına pişmanlıkla
telefonu kapatırken, aklına gelmiş birden, sor-
muş Ermeni'ye, 'Siz Prof. Şekip Tunç"u tanır mı-
sınız?' diye. Adam, 'Nasıl tanımam, onun resim-
lerinin çerçevelerini ben yapanm' demiş."
Kasım 1977
"Dr. Sırrı Akıncı gazetede idi; lâf açıldı da,
sağlamken ölüp gitmenin iyiliği uzerinde konuş-
tuk. Doktor, fazla yaşlıhğm belâlannı bir bir sa-
yıp döktü. Bunların içinde agotizm de var. Ki-
mi yaşhlar, boklannı yerlermiş. Ev halkı kim bilir
nasıl bekler bu gibi yaşlüann ölümünü! Kimse-
de hiçbir sevgi kalmaz. Kapı önlerinde dolaşır-
lar son soluğunu verdi mi diye. lçerdeki ise hâlâ
didinir durur yaşamak için;'
Kasım 1977
ARADA BİR
BEHZAT AY
Atatürk ve Dil
On yıl kadar önce, Atatürk'ün 1935 kaamında Meclte'ı açış
konuşmasını kendi sesınden özenle dinierken, çok sevinmiş,
duygulanmıştım. Kullandığı kimi öz Türkçe sözcükleri hemen
günlük defterime yazdım. İşte bu sözcüklerden birkaçı: Acun-
sal, özel, gelişim, bağlaşık, dayanışma sıyasası.
Daha sonrakı Meclis'ı açış konuşmaları da ilginçtır:
"Türk Tarıh ve Dil kurumlarının, Türk ulusal varlığını ay-
dınlatan çok değerli ve önemli birer bilim kurumu niteliğini
aldıklarını görmek, hepimiz için sevindirici bir olaydır" (1 Ka-
sım 1937).
"Türk Tarih ve Dil kurumlarının çalışmaları. övgüye değer
bir nitelik gösfermektedir. (...) Dil Kurumu en güzel ve verim-
li bir iş olarak türlü bilımlere ilışkin Türkçe terimlerı sapta-
mış ve böylece dilimiz yabancı dillerin etkisınden kurtulma
yolunda köklü adımını atmıştır. Bu yıl okullarımızda öğreti-
min Türkçe tenmlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını
kültür yaşamımız için önemli bir olay olarak belirtmek ıste-
rim." (1 Kasım 1938).
Atatürk, 1932'den sonra özellikle, dilimizin anlaşmasına çok
özen göstermıştır 1936-1937 kış aylannda Türkçe terimlerle
Geometri kitabı yazmıştır. Alan, artı, eksi, boyut, dikey, ya-
tay, kesit, oran, teğet, uzay, yüzey, varsayım gibi sözcükleri
ilk kez o kullanmıştır Yalnız geometri terimlerini Türkçeleş-
tirmemiştir. Her alanda öz Türkçe sözcukler bulmuş, kullan-
mıştır. Kurmay, er, subay gibi askerlik terimleri de O'nundur.
Evrensel, kutsal, esenlik, kıvanç, konut, tüm... gibi genel ko-
nulardaki öz Türkçe sözcukler de O'nundur.
Atatürk, dil sorununa o denlı önem vermıştir ki son yılla-
rında Radlov'un dört ciltlik Türk Lehçeleri Sözlüğü, Pekars-
kiy'nin yine dört ciltlik Yakut Sözlüğü, elinin altından düşme-
miştir.
(Arkası 19. Sayfada)
75 Yaşmda Aziz l\esîn!
C A Vİ D H A I t r İÇ ve dış gezileri, konuşmaları ve tartışma-
?A1W1J\ DA_LJV1 ları var. Tanıştığı yabancı yazarlar ve sa-
Bir hayli güç inanmak, nasıl olur bu? manda. William Faulkner, "Güney"hlerin natçılar, devlet adamları da var. Başından
Onun 75'lere ulaşabilmesi? "Şer" güçlerin acıların\ aşklannı, düşJerini, yitişlerini ve 8eçm>$ ciddi ya da komik olaylar yok mu?
örsü ile çekici arasında yitip gitmedi de nasıl umutlannı yansıtmıştır yapıtlannda. Şolo- T a m v a _ VÜZV,^,,. b i r '«rotatif" eihi
oldu bu yaşa merhaba diyebildi? Tüm gü- hov, "Don"un gizemli dünyasmı, bozkır ç a i ^ k S İ y S bu te
cuyle direndi, ama pes eunedi. Karakolla- çiçeklerini, sevdalann,, insan yazgjsını, sa- S f f v e k S n S ı l T S Î S elbeUe kWo"
nn o san benizli odalannda, hapishanele- vaşlanru ve dussell^ini dilegetirmiştir ki- ^ S S S S L r S S t a & ^ S S ©S
nn loş ve nemlı koğuşlannda, kunı "uzak- taplarında. Yaşar Kemal "Çukurova"run 0 > A h m e t M i t h a t E f e n d i . d e n f a 2 l a y o r u l .
tan kumandah yargıçlanr. ve savcılann yürek vuruşlannı, yağmunınu, Sicağını, ,n- m u ş > M a h m u I Sadık'tan daha çok da yıp-
korku, acımasızlık yılgınhk saçan bakış- san soyunun sömurulmesını, ağalannı, cı- r a n ı m ş t l r . N e s i n , "Yazmak" adh yazısın-
lan karşısmda nasıl yılmadı, tükenmed!? nayetlerını ve yabanalaşmasmı anlatmıştır d a > . . | l i m d e k i k a ] e m a k ı n c ı p a r m a k o ldu"
Bu yaşam kavgasmı sürdürebıldı? Sonra romanlannda. d e r k e n b i r g ğ i m , a m ^ k i s t i y o r d u .
Babıalı nın karmaşılc dunyasında koşuştu- Ama ne var kı anı ve özyaşam yazmak,
rurken, takma adlarla yazılar yazarken, evi- pek gelişmiş bir yazı türü değildir yazını- Yukarıda söz konusu edilen bu yapıtın
ni barkını geçindirebilmek için çırpınırken mızda. Örnekleri azdır. Bu yazı çesidi, ken- (Böyle Gelmiş Böyle Gitmez) iki cildi çıktı
bu acılar dolu yaşamını nasıl oldu da mi- dine özgu bir biçim ve boyut kazanmıştır bugüne değin. "Yol" (1975), "Yolun Başı"
zahla bezedi? Evet, bu zor ve umutsuz çal- Batı'da. Bu tür, orada hâlâ zenginliğini, ge- (1976/Tekin Yayınevi) yayımlandı. Aradan
kantıda ruhsal-fiziksel bir çöküntuye gir- çerliliğini, önemini ve aranırhğını korumak- kaç yıl geçtiği halde, hâlâ öteki ciltler ya-
medi. Acaba şimdi neredeler onu sindirme- tadır. Batı dünyasında devlet adamları, pa- yımlanmadı. "Dinlence"nin ne olduğunu
ye çalışanlar, nerede o devlet ricali? Kor- pazlar, kaptanlar, askerler, krallar, doktor- bilmeyen yazar, herhalde bunca yıl yan ge-
ku tuccarları? Nerelerdesiniz? Drakula'lar, lar, unlü kadınlar, işadamlan, aktörler ve lip de yatmadı. Ürünler verdi. Ama bu ya-
Alfred Hitchcock'lar? Yaşıyorsanız, gelin yönetmenler yaşamöykülerini yazıp yayım- pıtına eğilmedi. "Oysa ben otnz yaşımda
ve bakınız? Aziz Nesin 75 yaşında. lamışlardır. Rousseau'nun "Itiraflar"ı gi- askerlikten kurtulup yeni başlamıştım
Yazın dünyamızın bu renkli ve ünlü ka- bi M. Gorky'nin "Çocukluğum / Ekmeği- yazarlı|a" diye konuşan yazar, şu tümce-
lemine daha ust basamaklara çıkmasım ve mi Kazanırken / Benim Üniversitelerim" yi de eklemeden yapamaz, "Oysa her ya-
ulaşmasını içtenlikle dilerken, onun "Böyle örneği, Stefan Zweig'ın "Dünün Dünyası"- zar her yapıtına biitiin soluğunu koyar"
Gelmiş Boyle Gitmez" başhklı ve anılannı na benzeyen yapıtlar... Bu tür kitaplar biz- der. Evet, doğru. İşte önemli olan bu "so-
(özyaşam) içeren yapıtına değinmek herhal- de de son yıllarda önemü yer tutmaya baş- luk"tur. Aziz Nesin, 9 cilt olacağını tasar-
de yararlı olacaktır. lamıştır. HalifZiya'nın "40 Yıl"ı, M. Ce- ladığı ve hâlâ bugüne değin iki cildinin ya-
Yazar, yaşadığı dönemin önemli bir ta- mal Kuntay'ın "Üç lstanbul"u, Ş. Sürey- yımlandığı bu ilgi uyandıran yapıtını, eski
nığı olarak büinir. Aslında vazmak eylemi, ya Aydemir'in "Suyu Arayan Adam"ı, deyimle, "her ahvalde" yazıp bitirmelidir.
gelecek kuşaklara ve kurumlara bir Nadir Nadi'nin "Perde Aralığından"ı, H. "Sabahattin Ali'yi de Nâzım Hikmet'i
"şeyler" bırakmaktır. Yasadıklannı ve gör- Veldet Velidedeoglu'nun "Anıların Izinde"- de, yasadıgnn oiaylan da yazmak boynu-
düklerıni, düşündüklerini, tanığı olduğu si ve Rıfal Ilgaz'ın "Sarı Yazma"sı. mun borcudur" diye konuşan yazar, bu
olayları yazıp yarınlara aktarmak yazarhk Hiç kuşkusuz, Nesin gibi ünlu bir kale- borcunu yurduna, halkına ve dostlarına
"onuru"nun gereklerindeadir. Bu, yazarın .min zengin ve ilginç aıylan olacaktır. Ça- ödemelidir. , ı
kahtı (mirası)dır. Kahcılıktır da aynı za- hşmaları, çatışmalan, kalem kavgalan da. Daha nice yıllara, Aziz Nesin 75 yaşında!
PENCERE
Ey Savaş TanrısıL
İnönü:
— Savaş yapma" dedi, "seçim yap!.."
Peki, Özal ne diyor?
— önce savaş!..
Özal kendine göre haklıdır. Halk savaş istemiyor. Seçime
gidilirse ANAP iktidarı teker meker. Her 100 seçmenin 80'i
suyu çıkmış iktidara karşı. Ne yapmafT? Ülkeyi savaşa sok-
malı. Hem tarihsel bir fırsat doğmadı mı? Amerika, Ortado-
ğu'da emperyalizmin yeni düzenini kurmak istiyor. Suudi Ara-
bistan'a asker ve silah yığdı.
Irak'ın tepesine binecek Sam Amca!..
Ya bize ne düşecek?
Eğer Vaşington'un hizmetinde savaşa katılırsak ordumu-
za silah yağacak.
Nasıl?
Dünya silahsızlanmaya gidiyor. Avrupa'da ne kadar silah
varsa Amerika bize verecek. İran'a karşı Irak'ı baştan sona
ölüm makineleriyle donatan Batı'nın bu kez bir petrol sava-
şında hizmetkârlık edecek Türkiye'yi gözüne kestirdiği anla-
şıhyor.
Genelkurmayımız şimdiye dek komşumuzla savaşı bir kanlı
macera sayıyor, gereksız yere kan dökülmesini istemiyordu.
Peki, şimdi iş değişti mi?
Eloğlu:
— Al sana 10 milyar dolarlık silah!.. Artık ben kullanmaya-
cağım, banş içinde yaşamayı yeğledim, "Soğuk Savaş" bitti;
Sovyetler'le anlaştım; Avrupa banş bahçesi olacak; ama Or-
tadoğu çöllerinl kana bulayacağım. Bu petrol savaşında seni
kullanacağım derse...
Bizımkiler kanar mı?
Halk savaş istemiyor; seçim istiyor; ama Özal'ın iktidarı,
ancak ve ancak bir savaşla uzayabilir.
•
Savaşa girmenin "başkancı" sistemi 'Tıileri' yürüten Özal'a
sağlayacağı nedir?
Çok şey...
82 Anayasası'nın 78'incı maddesi, ANAP'ın tabansız ikti-
darına şu fırsatı tanıyor:
"Madde 78- Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına
imkân görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin
bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir."
Sonra?
78'inci madde sürüyor:
"Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka-
ranndaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir"
Eh, bir kez Türkiye savaşa itildi mi, ANAP için gün doğdu
demektir. Başta sorumsuz Cumhurbaşkanı Özal, arkada ha
var ha yok hükümetın Başbakanı Yıldırım Akbulut, onların ar-
dında tabansız ANAP'ın Meclıs Grubu'nu oluşturan millet-
vekilleri, seçimsiz gül bahçesınde 2000'e doğru Türkiye'yi
çekip çevirme görevlerini yerine getirirler.
ANAP milletvekılleri yüzde 20 oy tabanıyla Meclis çoğun-
luğunun yüzde 65'ini oluşturuyortar. Dedikleri dedik değil mi!..
Enflasyon da duracağa benzemiyor. Her yıl, aylık ve ödenek-
lere zam!.. Bugün 10 milyon mu?.. 1991'de 20 milyon!.. Sa-
vaş halinde bir ülkeyi yönetmek kolay mı!.. 1992'de 30 mil-
yon aylıkla zar zor geçinip giderler.
İnönü ne demiş:
— Savaş yapma, seçim yap!.."
Özal'ın işine gelir mi?
*
Sekspir'in en ünlü kahramanlarından Hamlet'in herkesin
bildiği sözü:
"— Olmak ya da olmamak!.."
işte sorun bu!..
Ozal'la savaş artık özdeşleşti, Özal savaşa muhtaç, Özal
savaşsız yaşayamaz.
(Arkası 19. Sayfada)
GARANTİ,"GARANTİ"Yİ SEÇENLERE 24 SAAT AÇIK
CUMA/SABAHA KARŞ1/04.30
Pro^ram dönüşü o geceki kazancını
banka hesabına yatırıyor.
CUMA/SABAH/08.10
Baba para çekiyor, çocuk harçlık için babasını bekliyor.
PAZARTESİ/SABAH/08.16
Ev kirası yatırıyorlar. Anında havale!
CUMARTESİ/ÖĞLEYE DOĞRU/11.40
Yoğun (!) bir alışverişin arasında
biraz para çekiyor.
PAZAR/GECE YAR1SI/01 .15
Karısını doğuma yetiştiriyor, taksiyle
geçerken para çekiyor.
SALI/AKŞAM/20.18
Şirket maaşını hesabına yatırmış,
o gelip çekiyor.
ÇARŞAMBA/ÖĞLEÜZERİ/13.40
Para çekiyor. Miniğe bir şeyler alınacak.
ÇARŞAMBA/AKŞAM/20.15
Dükkânın günlük hasılatını
hesabına yatırıyor.
B A N K A C I L I K T A
GARANTÎ
PERŞEMBE/SABAH/l 1 . 2 0
Hesaba para yatırılıyor.
CUMARTESİ/ÖĞLEYE D O Ğ R ü / 1 2 . 3 0
Para çekilmiş, şimdi konsere...
PAZAR/SABAH/06.00
Garanti 24, hizmet etmek için
"Garanti"yi seçenleri bekliyor.