22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 KASIM 1990+ CUMHURİYET/17 BU ELMAS 35 MİLYAR — Cenevre'deki Sotheby's salonlannda duzenlenen açık arttırmada, degeri yaklaşık olarak 13 milyon dolar (35 milyar TL) olan 101.84 kıratlık bir elmas satışa sunutdu. Sotheby's yetkilileri, bu elmasın şimdiye dek satışa sunduklan en değerli elmaslardaıvbiri olduğunu söylüyortar. (Reuter) PKKköy bastı: 4 ölti MARDtN (Cumhuriyet) — Yeşilli ilçesine bağlı Bülbül kö- yünc baskın düzenleyen bir grup terörist üç yurttaşla bir köy ko- mcusunu öldürdü. Bülbül köyüne önceki gece 19.30 sıralannda baskın düzen- leyen bir grup teröristin otoma- tiİc silahlarla hedef gözetmeksi- zin ateş açtığı bildirildi. Oiay sı- rasında geçici köy korucusu Şemsi Ünal Ue Bahri Akgül, Yu- suf Sttrer ve Celil BUyükbaş adlı yurttaşlar yaşamlarını yitirdiler. Olayın ardından bazı köylu- leri de kaçırdıklan bildirilen te- röristlerin yakalanabilmesi için gerekli çalışmalara başlandığı I | belirtildi. Mike tayfunu kasıp kavurdu oldu. 163 kişinin de ölmesine yol açan tayfun, Giiney Çin Denizi'ne dognı ilerliyor. (Reuter) NEHÎRLER KURUDU — Afrika'nın güneyindeki Zimbabwe'de, bütün nehirlcr kurudu. Su sıkıntısının dorukta oldugu Bulawayo"da insanlar artık karne karşılığında su alabilecekler. (Fotoğraf: AFP) HABERLERİN DEVAMI Üniversite kararlı Ankara'da soru işareti (Baştarafi 1. Sayfada) le karşı karşıya kalmasıiH iste- yenler var" 'diye konuştu. Bu arada Izmir Dokuz Eylul Üniversitesi, Hukuk Fakülte- si'nde diploma törenine türban- lı gelen iki öğrenciye diploma- lan verilmedi. Cüppe giydiril- meyen öğrencilere diplomalan daha sonra kapı önünde veril- di.Ankara Üniversitesi Diş He- kimliği Fakültesi'nden 70 civa- nnda öğretim elemanı, dün sa- at 12.30'da Dekan Prof. Dr. Ali Zaimoglu ile birlikte Anıtkabir'e geldi. Aslanlı yol üzerinden Anıtkabir'e yürüyen öğretim ele- manlan, Atatürk'ün mozolesine çelenk köyduktan sonra saygı duruşunda bulundular. Prof. Dr. Zaimoğkı, öğretim eleman- lan adına Arutkabir özel defte- rine şunları yazdı: "Azfz Atam, Uke ve inkılapla- nnın doğrultusunda Atatiırk milliyetçiliğine bağlı, hur ve bi- limsel düşünce görüşüne sahip gençleri yetiştirmekle görevli olan bizler, cumhuriyetin temeli olan laiklik ilkesini zedeleyici davntnışları şiddetle kınıyoruz." Daha sonra gazetecilerin so- nılannı yanıtlayan Prof. Dr. Za- imoğlu, Anıtkabir'i ziyaretleri sırasında dersleri aksatmadıkla- nnı belirterek "Üzüntıilerimizi bildirmek için Anıtkabir'i ziya- ret ettik" diye konuştu. öte yandan Ankara Cumhu- riyet Savcılığı'nın üniversiteler- de boykot konusunda başlattı- ğı inceleme de sürüyor. Savcı Fa- dü lnan bu konuda gazetelerde çıkan haberleri ihbar kabul et- tiklerini belirterek öğretim üye- lerinin derslere girmemesinin suç unsuru oluşturup oluştur- madığını inceleyeceklerini açık- lamıştı. Dersterine rürbanh öğrencileri almak istemediği için baa erkek öğrencilerden tehdit alan DTCF öğretim üyesi ve Atatürkçü Du- şünce Derneği Başkanı Prof. Dr. Nejat Kaymaz, YÖK, rektörlük ve dekanhğa gönderdiği dilekçe- sinde, "tehdit olayı"nı aktardı. Dilekçesinde, son olarak 12 Ka- sım 1990 günü "Türkiye Cum- huriyeti'nin Oluşum Siireci" dersine girdiğinde, sınıfta tanı- madığı öğrenciler gördüğünü kaydeden Kaymaz, bunun üze- rine fakültede başvuracak hiçbir yetkili bulamadığını ifade etti. Derste bazı başı örtülü öğren- cilerin de bulunduğunu kayde- den Kaymaz, uyarılanna karşı sınıfı terk etmeyen öğrencilerin adlannın Fırdevs Özbudak, Sey- ö-\ Bozkaya, Zübeyde Çapar, Gülper Yılmaz, Ayla Kesici ve Kadriye Başar olduğunu belirt- ti. Bu öğrencilerin sınıftan çık- mamaları üzerine kendisinin dersi terk ettiğini vurgulayan Kaymaz, bunun üzerine Naim Aydogdu adh başka bir bölü- mün öğrencisinden tehdit aldı- ğını bildirdi. Kaymaz, dekanh- ğa başvuruş gerekçesini de şöy- le dile getirdi: "Tamamıyla bir tertip olan ve provokasyon amacı taşıyan ohryı aktannamın nedeni, Prof. Dr. Riiçhan Ank'ın oturdugu de- kanlık makamından bir olumlu davranış beklemem degildir. Ya- zıyı, resmi bir işlemin başlamış olması amacıyla yazıyorum." Kaymaz dilekçesinde, "De- kanlıktan ivedi olarak bekledi- ğim şey, sahte Atatürkçülük gös- terisinde bulunmak için bir Anıtkabir ziyareti yapmak yeri- ne, bu kuşkuyu gidenneyi sağ- la>~acak somut bir davranış gös- terilmesidir. Aksi takdirde, çıka- cak olaylardan dekarun kendisi- ni sorumlu tutacagım" görüşü- ne yer verdi. Ege Büromuzun haberine gö- re Izmir Dokuz Eylül Üniversi- tesi Rektöru Prof. Dr. Namık Çevik, öğretim uyelerinin tûr- ban konusunda yaptıklan boy- kotu tasvip etmediğini söyledi. lzmir'de kendi fakültelerinde bu türlü girişimlerin olmamasının sevindirici olduğunu dile getiren Prof. Dr. Çevik, "Eger bir boy- kot girişimi olsaydı müdahale ederdim" diye konuştu. Bu ara- da hukuk fakültesi diploma tö- reni sırasında türban taktıklan gerekçesi ile iki öğrencinin dip- lomaları verilmedi. Antalya'da ytirüyüş Antalya Cumhuriyet Bürosu- nun haberine göre Türkiye Üni- versiteli Kadınlar Derneği ve Ka- dınlar Birliği'nin Antalya'da dü- zenlediği "Atatürk tlkelerine ve Laiklige Saygı" yürüyüşü dün yapıldı. Güllük Caddesi'nde üniversiteli kadınlar dernek bi- nası önunde 400 kişilik bir grup- la başlatılan yürüyüş halkın da katılımıyla 2 bin kişiyi buldu. Turk-tş Yönetim Kurulu, iş- çi hareketinin, laik devlet anla- yışına karşıt hareketlerin gide- rek yoğunlaşmasından ciddi kaygı duyduğunu bildirdi. Türk-lş Yönetim Kurulu tara- fından dün yapılan yazılı açık- lamada, Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlannın giderek ağırlaşmasının yanı sı- ra Atatürk ilke ve inkılaplarına karşı sistemli bir hareketin sür- mekte olduğunun üzüntü ve kaygıyla saptandığı kaydedildi. 'îlişkinin 50 çeşidî var' (Baştarafi 1. Sayfada) kisine göre, anlayışına göre bu- nundeğerlendirmesini yapacak. — Cinsel flişki olursa mı di- yorsuıurc? ÇİÇEK — Orada zaten ken- di ifadenizde söylüyorsunuz, ne demişsiniz? Birkaç kişiyi dene- mek istiyor, sorunuz öyle değil mi? Birkaç kişiyi denemek isti- yor, ya.ıi'bu denemek, tabii ki cinsi münasebet anlamında sor- muş olmadınız mi' siz? Yani öbür anlamda biz demişiz ki ta- nımalan gejpkir. Onda yadırga- nacak bir şey yok. Zaten toplumun gereği de bunu gerek- tiriyor. fçinde bulunduğumuz şartlar tanımayı gerektiriyor, ama sizin sorunuz bunun ötesin- de biı mana ifade ediyor, o da PEftCERE(Bûftfirafi 2. Sayfada) tezgâfandan geçmiş emekli kurmay yarbaydır. Terörü kapsa- yan küaplannda —şimdi Batı'da "Süper NATO" diye anılan— örgütün incelemesi de var. 1970'lerde Talat Turhan, Türkiye^ deki Gladio'yu zamanın CHP hükümetine bir yazıyla iletmişti; Ecevit,touörgütün üstüne gidemedi; gücü yetmedi; ama so- nuçta Türkiye 12 Eylül'e gitti. Eğer devletin içinde yarı-resmi bir terör örgütü yaşıyorsa, ülkede her şey soru işaretidir. Muammer Aksoy'un, Bahriye Üçok'un, Turan Dursun'un, Çetin Emeç'in ve Öteki kurbanlarm katillerini devlet yakala- mak zorundadır. Sorumlu; ANAP hükümetidir. Hükümet bu işin üsıesinden gelemiyorsa, çekilir, sorumluluk bunu gerek- tirir. Hem 4erör sürecek hem de hükümet hiçbir şey olma- mış gibi iktidarını sürdürecekse devlet yok demektir. * Terörü kim tezgâhlıyor? Islamcı terör örgütü mü? Solcu terör örgütü mü? Yoksa "Süper NATO" örgütü mü? Kim bilebilir? NATO'nun Batı'da kıymet-i harbiyesi kalmadı; örgütü Or- tadoğuVa kaydırmak ve Türkiye'yi savaşa sokmak için ülke- mizde belki "tek adam rejimi"dB yetmeyebilir, tam kapalı bir - rejimde bu iş daha iyi mi tezgâhlanır? Kimbilir? Belki CIA bilebilir; daha birkaç gün önce CIA temsilcileri Ankara'da değiller miydi? (Baştarafi 1, Sayfada) İraklı generalin çarşamba günü saat 12.00'de Birleşmiş Millet- ler'e (BM) ait bir uçakla Anka- ra Esenboğa Havaalanı'na in- dikleri haberini veren ilgili kay- naklar bu doğrultudaki bilgile- ri ısrarla dile getirdiler. öte yan- dan Dışişleri Bakanhğı kaynak- larının Esenboğa Havaalanı'na saat 12.00'de indıği belirlenen BM uçağının Polonyah yetkili- leri getirdiği yönündeki açıkla- ması da Polonya Büyükelçiliği kaynaklarınca doğrulanmadı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Murat Sungar dün dört İraklı generalin Ankara'ya geldiği yo- lundaki haber konusunda şu açıklamayı yaptı: "Böyle bir heyet yurdumuza gelmemiştir. Söz konusu habe- rin bir yanlış anlamadan kay- naklanmış olabileceği akla gel- mektedir. tki kişilik bir Irak Kı- zılay heyetinin, kendi talepleri üzerine, Kızılay yetkililerimizle insani yardım konulannı görüş- mek amacıyla 16 Kasım 1990 Cuma günü (bugün) yurdumu- zu zryaret etmesi öngörülroekte- dir." Haber nasıl gelişti? Cumhuriyet muhabiri Anka- ra'ya 14 Kasım çarşamba günü öğlen 12.00'de dört iraklı gene- ralin geldiği yönündeki bilgileri "güvenilir kaynaklardan" önce- ki akşam edindi. Esenboğa Ha- vaalanı yetkilileri, belirtilen sa- atte alana böyle bir uçağın indi- ğini doğrulayarak "Ancak bu uçaktan üst düzeyli yetkililer çıktı. Bu konuda bilgi vereme- yiz. Onu Birleşmiş Milletler'e sorun" açıklamasında bulundu- lar. önceki gece Cumhuriyet muhabirinin görüştüğü bir hü- kümet üyesi, haberi yalanla^na- yarak "Bu konuda daha sonra açıklama yapabilecegini", o an- da konuşmak istemediğini ve bu yöndeki soruları "mahfuz tnttugunu" belirtti. Aynı saatlerde Dışişleri Ba- kanhğı'nın üst düzey bir yetki- lisi de Cumhuriyet muhabirinin sorusunu "Irak'tan Hilal-i Ah- rner heyeti bekleniyordu. Gelen- ler onlar olmalı" diye yanıtladı. Aynı yetkili, "Irak heyeti Anka- ra'da kalacak mı?" sorusuna, "Evet, insani yardım konusunu görüşecekler" yanıtını verdi. "tnsancıl yardım konusunu neden generaDer göniştiyor" so- rusuna aynı yetkilinin verdiği ya- nıt ise "Irak'ta askeri yetkililer çok yaygın görev yapıyor. Birçok sosyal kururaun yönetirainde yer alıyorlar" şeklindeydi. Dört iraklı generalin Anka- ra'ya geldiği ve insancıl yardım konusunda temaslarda buluna- herkesin kendi telakkisiyle ilgi- li bir meseledir. İlişkinin 50 çeşidi var, 50 de- recesi var. Öbür türlü anlama geliyor bu. Kaldı ki bizim kanu- numuzda evlilik öncesi nişan- lanma söz konusu. Evliliİcten önceki hukuki adı nişanlanma- dır. Tanımadan maksat da be- nim anladığım beşeri ilişki olarak insanların birbirlerini huyları, suyları, geçmişleri, ge- lecekleri, aile hayatlarıyla ilgili fıkri değerlendirmedir. Benim anladığım budur. Sizin sorunu- nuz bunun ötesinde bir mana ifade ediyor, onun ötesinde ise ne fark varsa herkes kendi telak- ki etsin. Kişi kendisi karar verir. Çünkü herkesin anlaşılıyor ki evlilik konusunda farklı telakki- leri var. cakları haberinin dünkü Cum- huriyet'te yayımlanması üzerine, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsu Sun- gar yukarıdaki açıklamayı yap- tı. Irak'ın Ankara Büyükelçisi Tank Abdülcabbar Cevat büyu- kelçiliğin bilgisi çerçevesinde Ankara'ya gelen Irakh askeri yetkili bulunmadığını söyledi. Birleşmiş Milletler yetkilileri de bu konuda kendilerinin basına bilgi veremeyeceğini bildirdiler. Haberin kaynakları ise söz ko- nusu dört generalin Ankara'ya geldikleri yönündeki bilgileri yi- nelediler. Uçak bilmecesi 14 Kasım günü saat 12.00'de Esenboğa'ya inen BM uçağı ko- nusunda da dün yeni bazı soru işaretleri doğdu. Havaalanı yet- kililerinin "onu Birleşmiş Millet- ler'e sorun" dedikleri uçağın kimleri taşıdığı konusunda Dı- şişleri Bakanlığı'nın üst düzey bir yetkilisi Cumhuriyet'e "Sa- at 12.00'de bir uçak gelmiştir. Bu uçak Irak'taki Polonyah re- hineler konusunu görüşecek bir teknik heyeti getirdi" açıklama- sını yaptı. Polonya Büyükelçiliği yetkili- leri ise bu bilgiyi doğrulamadı- lar. Kendilerine ait bir uçağın Türkiye'ye geleceğinin daha ön- ce bildirildiğini, ancak Varşova 1 da abnan bir karar çercevesinde uçağın gelmesinden vazgeçildi- ğini bildirdiler. Birleşmiş Milleüer Mülteciler Yüksek Komiserliği Esenboğa Havaalanı'na indiği saptanan uçağın kendileriyle bir ilişkisi bulunmadığını, ancak Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) çerçevesinde gelmiş olabileceğini ifade ettiler. UNDP kaynakları ise konuya ilişkin bilgi vermekten ka- çındılar. Bakan: Bilgim yok Mılli Savunma Bakanı Hüs- nü Doğan, NATO'nun Avrupa bağımsız prograrh grubunun (IEPG) bakanlar düzeyindeki toplantısına katılmak üzere dün Ankara'dan Kopenhag'a gider- ken Irak'tan Türkiye'ye geldiği öne sürülen 4 generalle ilgili ola- rak yöneltilen sorulara bilgisi dahilinde böyle bir olayın olma- dığını söyledi. Doğan, "Önce- ki akşam konuyla ilgili olarak sizi arayan gazeteci arkadaşla- nmıza generaJlerin gelişini ya- lanlamamıştınız, neden?" şek- lindeki soruya ise "Dün öyle bir anda sordunuz ki tabii o anda bilgim de yok, ama kontrol et- me imkânım da yoktu. Onun için o şekilde davrandım. Bugün haberi kontrol ettim, öyte bir şey yok" yanıtını verdi. iraklı generallerin Türkiye'ye gelişi konusunda Dışişleri Ba- kanlığı'nın gerekli açıklamayı yaptığını defalarca yineleyen Doğan, "Ancak bakanlık yetki- lilerinin açıklamaları da çelişi- yor. Irak'tan BM'ye ait uçakla Polonyalı askeri yetkililerin gel- diği belirtildi. Ancak Polonya sefareti olayı doğrulamadı. Or- tada muamma olan şeyler var'' şeklindeki yaklaşıma ise "Şim- di o açıklamaya itibar edelim. O açıklamayla yetinelim" karşılı- ğını verdi. Süperlerde (Baftarafi I. Sayfada) maaş bağlanması, diğerinin de isteyenlere yatırdıkları paranın geri ödenmesi olduğunu acıkla- dı. Amiklioğlu.ANAP milletve- killeri Pehlivanlı ve Kutay tara- fından hazırlanan yasa önerisi- nin anayasaya aykırı olduğunu savundu. Bunun üzerine söz alan öneri sahibi Alpaslan Peh- livanlı, tasarıda Anayasa Mah- kemesi'nce iptal edilen yasanın bir maddesine atıfta bulunuldu- ğunu ifade etti. Konuşmalardan sonra Ko- misyon Başkanı Mustafa Balcı- lar, tasarı ve önerinin anayasa- ya aykırı olup olmadığı konu- sunda Anayasa Komisyonu'na gönderilmesini istedi. Balcılar'ın bu isteği komisyon üyeleri tara- fından da benimsendi. Pehlivanh'nın yasa önerisi sü- per emeklilere ödenecek maaşın 4050 gösterge üzerinden belir- lenmesini, aynca bu göstergenin 1991'de 5100, 1992'de 6400'e yükseltilmesiniöngörüyor. Hü- kümetin tasansına göre ise Ana- yasa Mahkemesi'nin iptal etti- ği 70. madde uyarınca borçlan- ma primi olarak 4 milyon 200 bin veya 5 milyon 40 bin lira ödeyenlere ayhklan 4050 göster- ge, cari katsayı ve yüzde 50 ay- lık bağlama oranı esas alınarak ödenecek, daha az miktarlarda borçlanma primi ödemiş olan- ların göstergeleri ödedikleri borçlanma primiyle orantılı ola- rak tespit edilecek, aynca bir ay içinde başvuranlara daha önce ödedikleri borçlanma primleri geri verilecek. Duiunmaaıgını, ancaK Birıeşmış &"" »v.—. ^ _ ^ Suriye Büyükelçisi'nden ziyarei ._ v ^ îııöııü, Körfez gezisi için hazırlanıyorANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) — Körfez krizi nedeniyle Ortadoğu ülkelerini kapsayan bir geziye çıkması beklenen SHP Genel Başkanı Erdal Inö- nü, dün Ankara'da bazı "hazırlık" temaslannda bulun- du. SHP liderinin "Ortadogu'da Türkiye'nin de kanşabileceği bir savaş olasılığını önlemek amacıyla" hazırlayacağı bildiri- len rapor ve Ortadoğu ülkeleri- ni kapsaması planlanan gezi ile ilgili girişimler dün başladı. Ge- nel merkezde emekli buyükelçi ve eskı dışişleri bakanlanndan Osman Olcay ile emekli buyu- kelçi Semih Günver'i kabul eden İnonu, Ortadoğu konu- sunda görüş aldı. İnönü akşam saatlerinde de Suriye'nin Anka- ra Büyükelçisi Abdulaziz al Rı- fai'yi genel merkezdeki odasın- da kabul etti. İnönü, "Türkiye- Suriye ilişkilerinin iyi yolda ol- duğunu elçiden duymak istedi- ğini" belirtti. lnonü, Körfez so- rununun BM kararları doğrul- tusunda çözümlenmesini iste- diklerini söyledi. Rıfai ise ziya- retinin, Inönü'nün genel baş- kanlığını kutlama amacını taşı- dığmı söyledi. İnönü, Rıfai ile yaptığı görüş- menin Ortadoğu'ya yapacağı kaydedilen gezi çerçevesinde olup olmadığını soran bir gaze- teciye, "Hayır, buyükelçi ken- disi söyledi. Kutlamak için gelmiş" dedi. (Baştarafi 1. Sayfada) Evren ve Turgut Öral bulvarla- n çevresinde, "sınırlı karartma tatbikatT gerçekleştirecek. Sivil savunma yetkililerinden alınan bilgiye göre bugün 09.00-11.30 arasında DSl Baraj Eğitim Te- sisleri'nde Sivil Savunma Plan Tatbikatı'nın görüşülmesinin ar- dından 14.00-17.00 arasında Mahfesığmaz'da servis tatbika- tına geçilecek. 17.00 ile 17.30 arasında ise Kenan Evren ve Türgut özal bulvarlannın çevre- lerindeki ev ve işyerleriyle sınır- lı biçimde karartma uygulana- cak. Bu sırada işyerleri 15 daki- ka, evler ise yanm saat süreyle ışıklarını söndürecekler. "Kim- yasal silah atılmış gibi" gerçek- leştirüecek tatbikata 25 bin Ada- naluıın katılacağı açıklandı. Sivil Savunma Genel Müdür- lüğü Daire Başkanı Yücel Öz- gün, tatbikatın "Muhtemel bir hava saldınsına karşı halkı uya- nık tutabilmek amacıyla düzenlendigini" söyledi. TOKYODAN AHMET TAN (Baştarafi 1. Sayfada) den söz etmesi ayıp. Ama insan her zaman ne Güneş Bey'i sol- layabiliyor ne de tahta yeni çık- mış tmparator'un davetlisi ola 1 biliyor... Bütün dünyadan sade- ce 10 gazetecinin kabul edildiği böylesine bir partiye katılmaıun heyecanı kolay yenilmiyor. Bu yüzden heyecanım bağışlana- caktır umanm. Kaldı ki, buna da belli ölçüde hakkım var sa- nıyorum. Hükümetteki otuza yakın Bakanı, Meclis'teki 280 küsur ANAP'Iıyı ve içindeki binlerce mühim yurttaşı ile 57,5 milyonluk nüfus adına, Guneş Bey'i aşmanın böyle bir aynca- lığı olmalı... Arnavutluk'tan Ekvator Cumhuriyeti'ne, Birleşmiş Mil- letler Genel Sekreteri de Cuel- lar'dan Tanzanya Kralı Salmin Juma'ya bütün dünya buraday- dı. Olmayan yalnız Irak'tı, bir de enflasyon nedeniyle yola gemiy- le çıkrnış olduğu söylenen Fildişi Sahili Cumhuriyeti temsilcisi. Japon Dışişleri'nin sıra- laması tkindi güneşinin erguvana dö- nüştürdüğü bahçedeki gölün su- larına kiraz ağaçlannın gölgesi düşüyordu. Bunlann üzerine de dergilerden, gazete sayfaların- dan kayıp gelmiş prenslerin, prenseslerin, devlet başkanlan- nın siluetleri... Japon devlet er- kânı ip gibi dizilip Imparator- la Imparatoriçe'yi bel kırıp-baş eğerek selamlıyordu. Ardından, yavaş yavaş protokole göre dev- letler bahçeye buyur ediliyordu. Türkiye, Körfez ve Ortadoğu işi- ne fazla merak sarmanın ilk ıııeyvesını yemış gıoı. Japon Dı- şişleri Bakanlığı'mn protokol sı- ralamasında Türkiye, Suudiler- le Yemenliler gibi Ortadoğu ül- keleri arasına konulmuştu. Va- siliu'nun Kıbrıs'ı ise Avrupa bö- lümüne... Ortalıkta, hiç karşılaşılmadı- ğı halde o kadar çok tanıdık var ki... Avusturya'nın ambargolu Cumhurbaşkanı VValdheim "merhaba" diyecekmiş gibi ba- kıyor. Ama " tsraillUer falan gö- riir de ayıp olur" diye gözlerimi •kaçırıyorum. İyi de ediyorum. Prenses Diana'nın bakışlarına çarpıp kalıyorum. Diana, ürkek bir guluşle gözlerini omuzları- mın üzerinden hemen arkamız- daki Imparatoriçe Michika'ya kaydırıyor. Prens Charles, sırtı- nı sağlama almak istercesine iyi- ce gol kenannda duruyor. İnsan nereye baksa, nereye dönse ya birisiyle burun buru- na ya göz göze... Işte Aleksandr Dubçek. Sovyetizmin hakkın rahmetine kavuşması O'nu gençleştirmiş gibi. Filipinler Lideri Aquino Ha- nım'ın ayağına basmamak için, az kaldı Gulam Ishak Han'ın terlikleri altında eziliyordum... Mitsotakis ile Vasiliu birbir- leriyle koklaşmaya girmişler. Özal'ın dedikodusunu yapıyor olmalılar. Imparator'un bahçesi Nuh'un gemisi gibi her ülkeden örnek- lerle yüklü... Birden Özallar görünüyor. Cumhurbaşkanı "jaketatay" giymiş. Davetin resmi giysisi bu. Ama konuklann yarısından ço- ğu kendi ulusal giysileriyle gel- mişler. Semra Hanım'ın üzerin- de oldukça sade, koyu renk bir tuvalet, göz almayan küpeleri ve kolvesi... Cumhurbaşkaru kalabalığın içine girer girmez rastladığı ile selamlaşıyor, tokalaşıyor. Sırtı- na, omuzuna dokunarak konuş- tukları da var. Bangladeş Dev- let Başkanı Erşad, Suudi Pren- si El Faysal ve Belçika Kralı Ba- udouin ile el sıkışıyor. Semra Hanım da, Kral'ın hemen yanın- daki Kraliçe Fabiola ile ko- nuşuyor. Özallar'la Japonya ha- tırası Bu arada Japon hükümet üyeleri, elde şipşak makineleri, hatıra fotoğrafı çekiyorlar. Bir ara Japon Uluşlararası Ticaret Bakanı ve eşi, Özal'lann yanı'na geliyor. Fotoğraf çekmek istiyor- lar. Cumhurbaşkanı ile göz göze geliyoruz. "Merhaba" deyip ma- kineyi gösteriyor. Bakan'ın ma- kinesiyle "saray hatırası"nı ben çekiyorum. Daha sonra Bakan bizi, yani Cumhurbaşkaru'nı, Semra Hanım'ı ve bendenizi... Keşke Güneş Bey karşı kıyıda falan olsa da bizi görse... Japonlar beni de etkiliyorlar. Cebimden kuçük makinemi çı- karıp ben de cekmeye başlıyo- rum. Diana uzaklaşmış, ama yi- ne de karemin içinde... Özal'ın yanına gelip gidenler, elini sı- kaniar var. Arada, 'önemli biri- si çıksa da çeksem' diyorum. Yaşlı bir adam özal'ın yanına geliyor. Uluşlararası bir örgütün delegesi ya da emekli bir büyü- kelçiye benziyor. özal, yaşlı ada- ma sağlığını soruyor, O da Kör- fez'de durumları. Biraz sonra uzaklaşıyor. özal bana dönüp "Niye çekmedin?" diyor. "Efen- dim, film bitecek, idareli knllanıyonım" diyorum. Cum- hurbaşkaru başını sallayarak de- vam ediyor: "Keşke çekseydin de idareyi başka yerde >-apsaydın. lsrail Cumhurbaşkanı Herzog'du O.." Bahçede Özal'ı tanımayan yok. Amerikan ve Avrupa gaze- telerinde resimli haber olmanın, CNN'e çıkmanın önemi burada... Bir ara, yine yaşlıca bir adam saygıyla yaklaşıyor. Ithalat için kolaylık falan isteyecekmis fiibi bir hali var. Özal'ın elini sıkıyor, Semra Hanım'ın elini öpüyor. "Ben" diyor, Dr. Vincent Tabo- ne. Malta Cumhurbaşkanı." Ozal bir kenarda BM ueneı Sekreteri ile uzun uzun konuşu- yor. Bayan De Cuellar da Sem- ra Hanım'la Latin Amerikalılı- ğın sıcaklığı içinde senli benli... Daha sonra, "Kıbns'ı mı ko- nuştunuz?" diyorum, "Yok" di- ye yanıt veriyor, "genel"... Genel dediğıne göre, demek Körfez'i konuştular. Körfez'in artık "özelligi" kalmadı. Semra Hanım, altın tabanca iddialarından belli ki canı sıkıl- mış. Zaten birçok silahı olduğu- nu, atıcılığa meraklı olduğunu söylüyor. Özal ise, bu iddiaları öne sürenlerin "Parayı nereden buldun?" demeye getirdiklerinı belirtip gülerek ekliyor: "Tabanca, mahkemeee hük- medilen yalan haber tazminat- lanndan bile alınabilir. Ama oy- le bir şey yok." Özallar'la vedalaşıp "împara- tor'un üç Türk konuğu" sıfatıy- la ayrılıyoruz. Ama benim içim Güneş Bey'i sollamanın sevin- ciyle dolu. Ertesi gün oluyor. Sefarette Japon Prensi ve Prensesi Mika- sa onuruna yemek var. Cumhur- başkanı, yemeğin sonuna doğ- ru büyükelçilik müsteşarının ud çalıp şarkı söylemesinden son- ra rhikrofondan şiir okuyor. Hem güzel hem de çok duygu- lu iki şiir. Birisi Nedim'den, di- ğeri Orhan Veli'den... Sonra öğreniyorum ki, Güneş Bey'in doğum günüymüş ve Cumhurbaşkanı O'na özel "hoşluk" yapıyormuş. O an içimdeki saray bahçesi sevinci birdenbire pörsüyor. Yenilgiyi kabul ediyoruz. Güneş Bey'i sol- lamanın imkânı, mümkünu yok... ı GÖZLEM UĞUR MUMCU (Baştarafi I. Sayfada) Bu okul "Sauthern Command"a bağlıdır. "Sauthern Command" da hem bir askeri üs hem bir askeri üniversite- dir. 3 Kasım 1970 günkü Devrim gazetesinde bu okulda oku- tulan "pasifikasyon" derslerinde öğretilen yöntemler açık- lanmıştı. Neydi bu yöntemler? — Devrimci örgütlere bilinçli ajanlar sokarak devrimcilere stratejik düzeyde ütopik çalışmalar yaptınp taktik anlamda eylem ve düşünce birliklerini engellemek... Bu yöntem, 12 Mart 1970 döneminden önce uygulanma- ya başlandı, bugün de uygulanıyor. Bir başka yöntem: — Devrimciler ve devrimci örgütler hakktnda karşı propa- gandaya girişerek yön verilmemiş olan devrimci potansiyeli parçalamak, saptırmak ve zayıflatmak... O gündür bu gündür bu yöntem uygulanıyor. Karşı prr> paganda birçok kişi ve çevreyi etkiliyor. Kullanılan bir yöntem de şu: — Halk topluluklarının ortaçağ tutkularını körükleyerek tu- tuçu ve mistik ortam yaratmak... İslam dinini bir antikomünist ideoloji olarak kullanmayı planlayan ABD'nin ünlü "yeşil kuşak teorisi" bu yöntemle Türkiye'de de uygulanmıştır. "Sauthern Command da öğretilen bir başka yöntem çok ilgi çekicidir: — Gerektiğinde yönetici kadroları yıpratmak, kamuoyun- da saygınlıklannı yitirmelerini sağlamak ve hemen yeni bir kadroyu yönetime getirmek; bu da olmazsa otoriter rejim yan- lısı, bilinçsiz ünlülerin iktidar hırslarını körüklemek... 12 Mart döneminden 12 Eylül dönemine, oradan da bu- güne kadarki gelişmeleri bir bir anırnsayın. Evet, adları ve kadroları tek tek düşünün... Kimlerdi bun- lar? Ve bunlar iktidara nasıl gelmiş, daha doğrusu nasıl ge- tirilmişlerdi? Anti-gerilla okulunda öğretilen yöntemlerden bir başka- sı da ilerici ve devrimci kuruluşları etkısız hale getirmek için kullanılıyor. Yöntem şu: — Devrimci kuruluş yöneticilerini duyarlı dönemlerde tu- tuklatarak bu kuruluşları lidersiz bırakmak ve bu koşullardan da yararianarak bu kuruluşlara kışkırtıcı ajanlar yerleştırmek... * 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde bu yöntem de uygu- lanmıştır. Bu okulda her türlü terör yöntemi de öğretilir. Subay yetiştiren bu kuruluş dışında VVashington'da Polis Akademisi" de aynı yöntemlerle polis yetiştirir. NATO ülkelerinden gelen subaylar "Sauthern Command" 1 da, polisler de VVashington'daki Polis Akademisi'nde yetiş- tirilirier. Bu ilişkilerın artık saklısı gizlisi kalmadı. İtalya'da ortaya çıkartılan "Gladyo" örgütünün Türkiye 1 deki adı "Kontr-gerilla"d\r 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerindeki işkenceli sorguları yapan da işte bu örgüttür. Bu yıllarca yazıldı, çizildi. Kurmay Yarbay Talat Turhan, sıkıyönetim mahkemelerinde ilk kez bu örgütün varlığını ka- nıtladı: Emin Değer, kontr-gerilla konusunda belgeleri ser- gileyen kitap yazdı: Ecevit, demeç üstüne demeç verdi... Bizler günlerce yazılar yazdık. Bir kez daha yıneleyelim: "Kontr-gerilla", özel harp yöntemlerini kullarian NATO kay- naklı yasadışı bir örgüttür... hr denıet gül, günes. deniz Kavcıklıdere... 1 7 kosw. Bugündetı itiboren Kavaklıden Primeur, sonbahar şeMrtenne geçmiş yazdan bir esinti olarak geliyor. Renk, tad ve aroma... Kırmızt ya da beyaz... Bugünden itibaren Kavaklıdere Primeur sofralannızda yeni dostluklara renk katacak artık. Genç, hafif, içimi doyumsuz Kavaklıdere Primeur Yaz rengi, güneş rengi, dostiuk rengi.. Yeni biryazı şimdiden dostlannızla paylaşmak için... Ktrmızt ve beyaz günlerin anısına...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear