23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 7 OCAK 1990 Bilbao'dan Leningrad'dan Bertin'den 'Sokakanaları'Gazetede küçük bir ilan: "Evliyiz ve profesyonel değiliz" Altında bir telefon numarası. Hattm ucunda baldan tatlı bir ses: "Yarım saat 7.000, bir saat 11.000 canım" MİNE G. SAULNIER BILBAO — "Ev kadını" kav- ramırun Ispaııyolca'dakı kaışılığı, "ev aaası" oluyor: "Ama de ca- sa." Eh, diyeceksiniz, denizana- ları, devanalan gibi, ev analan da varmış demek. Hakhsınız, niye olmasın? » YaJnız bu arada, "sokak kadı- nı"nın karşılığı "sokak anası" olabilir mi dıye takılıyor insanın aklına. Valla oluyormuş. Gazete- de kuçuk bir ılan: "Evliyiz ve pro- fesyonel değiliz." Altında bir te- lefon numarası. Hattm ucunda baldan tatlı bir ses: "Yanm saat 7000, bir saat 11000 canım." Bi- zim paramızla 140 ve 220 bin do- laylan. Bilbao'nun olağan bir so- kağında, sıradan bir apartmanm herhangı bir dairesı. îçinde dun- yanın en eski mesleğinı ıcra eden dort kadın. Madaması, pezeven- gi olmayan aracısız bir alım sa- Iım. Bıri dul. Diğer uçunun kocası işsiz, hepsinin çoluk çocuğu var. Cumartesı pazar hariç, her gun oğleden sonra bu rasgele apart- manın kımliksız daıresınde, kadın başına ortalama dört kişiden onaltı müşterıye hızmet verıyor- lar. "Kocam, oğleden sonralan bir zengin evinde temizlik yaptığımı sanı>or" dıye anlatmakta Mana, "Buraya girince başka biri oluyo- rum sanki. Boyanıyorum, gi>ini- Pttris'ten Paris hesabı, Rumen çarşısı SABETAY VAROL PARİS — Aydınlar, politikacı- lar, basın mensuplan... Romanya1 da olup bitenler, Fransız 'fıkir ttretme' merkezlerinı tıknefes bı- raktı. Son aylarda diğer Doğu Av- rupa ülkelennde olanlar, Batı'nın geliştirdiği normlara o kadar iyi denk düşüyordu ki her şey, ama her şey Batılı aydınlan, sahip ol- dukları değerlerin evrenselhğine biraz daha inandırmıştı. Banşçıl halk hareketleri, totalıter rejimle- rin kitlesel tepki karşısında boyun -egişi, Batı ile Doğu Avrupa ara- sında 1945'te çızılen sınırlann yı- küışı, insan haklanna saygı vs... Tienanmen Meydanı olaylan, te- reyağdan kıl çeker gibi gerçekle- şen bu banşçıl devrimler dizisın- de 'kara bir leke'den öteye gitme- di. Hem Çin çok uzaktı, Çinliler Avrupalı değüdi, hem de şimdilik galip gelen taraf kötülerin tarafiy- dı.Romanya gerçeğınde evdeki he- sap çarşıya uymadı... Pusulayı şa- şıran Fransız 'dUşünce odaklan' bu kez çüdırdı. Despotik rejiın Moskova'dan bağımsızdı... Gor- baçov'un 'perestroyka' ve 'glasnost' tezleri Çavuşesku'nun bir kulağından girip öburünden bir göçrnen topluluğu teşkil etti. Hatta Çavuşeskular'ın zalim reji- miyle uyum sağlayamayan Rumen "intehjensıya"smın kaymak taba- kasının olduğu gibi Paris'te yaşa- dığını bile ilen sürebiliriz. Bir çeşıt lobi oluşturan bu gru- bun yoğun faaliyetlerine rağmen, yıllar boyu Fransızlar, Avnıpa'nın öteki ucunda, kendilerine kârşı sı- cak duygular besleyen bir Rumen halkının varlığından habersiz ya- şadüar. "S.O.S." çağnlan yankı buimadı. 70*lî yılların ortalarına kadar uluslararası dıplomatik are- nada büyük saygınlık sahıbi-Ça- vuşesku, tüm Fransız hükümefleri nezdinde ve muhalefet partileri saflannda da yakın ilgi gördu. Bu- günlerde, politık liderlerin Çavu- şesku ile birlikte çekümiş eskı bel- geseüeri, TV kurumlannın arşiv dairelerinden tomar tomar stüd- yolara taşmıyor. Yakın zamana kadar baskı altındaki Rumenler için küçuk parmağmı bile oynat- maya gerek görmemiş Fransız iıı- telijensiyasımn ileri gelen isimle- ri, kendi politıkacüanru, "Karpat Çini" ile geçmişte iyi ilişkiler kur- raakla suçluyor. Fransa'nın asker göndermesi gerektiğıni ileri süren, Alain Touraine gibi ünlu sosyoloji Son aylarda, Doğu Avnıpa ülkelennde olanlar Baü'mn geliştirdiği'nonnlara o kadar denk düsüyordu ki... Ama Romanya gerçeği Fransız 'düşünce odakları'ru tıknefes bıraktı. çıkmıştı. Rejim o kadar sertti ki hiçbir ciddi muhalefet örgütlen- mesine olanak bırakmamıştı. Kal- dı ki Romanya'da çok partili de- mokrasi hiçbir zaman olmamıştı. 1930'larda tüm Avrupa'ya yayüan faşist fırtına, 1\ına Nehri'nin Ka- radeniz'e doküldüğü ülkede ken- dine en uygun yataklardan birini bulmuş, Stalın'in tanklan altında kurulan yeni rejim, tüm yönetim kurumlannı, işte bu fasizmden miras almıştı. Rumen dilinin Latin kökenlili- ği, Fransa ve ttalya gibi iki ülkey- le Romanya arasında geçmişten beri imtiyazlı ilişkiler kurulmasın- da önemli bir faktör... Dumanlı Karpat Dağian'nın gizemli atmos- fermde, demokratik gelenek yok- luğunda, Romanya daha çok bü- yük sanatçılar yetıştiren bir ülke olarak temayüz ettı. Savaşın so- nundan beri ressamlar, tiyatro sa- natçılan, ozanlar ve hepsinden önemlisi müzisyenler, akın akın Batı Avrupa'ya göçtu. lnsafsız baskımn boyunduruğundan kaca- bilen, kendini özellikle Paris'e at- tı. Bükreş, ikı savaş arası Balkan- lar'ın Paris'i değil miydi? Bilim adamları, öğretım üyeleri, basın mensuplan, Paris te fıatırı sayılır profesörleri ve Marek Halter gibi yazarlar bir anda öne fırlayıverdi. Bu kişiler kendilenni yöneten- lerin, dünyadaki tum totaliter re- jımlerle normal ilişki ıçinde ol- duklarından habersiz midirler yoksa? Ortadoğu ya da Uzakdo- ğu'daki despotik yönetimlerle ku- rulan ilişkiler yüzunden, neden kimsenin aklına devlet başkanım suçlamak gelmez; yalnızca tüm gaddarlıklan pazara döküldükten sonra Çavuşesku ile ilişkide ol- duklan için yöneticiler suçlanır?.. Şimdi yazacağımız, yukanda adı- nı verdiklerimiz için geçerli değıl. Düşük rejımle "ışbirhği" yaptık- lan gerekçesiyle, yeni yönetimin ilen gelenlenni "şüpheli" sayıyor- lar. Onlar kadar dâhi olsa, baskı rejimine başkaldırma fırsatı bile elde edememiş bırçoklan, boyla- nna bakrnadan demokrasi ve in- san haklan dersi veriyor sağa so- la... Vichy yönetimi altında yasa- salardı acaba kaç tanesi ilk gün- den isyan bayrağı açardı. Ünlü anayasacı Maurice Duverger, dü- şunür Jean Paul Sartre, Le Mon- de'un kunıcusu Hubert Bauve- Mery gibi ünlü adların bile baş- langıçta Maresal Petain'e boyun eğdikleri anımsanırsa... yonım (daha doğrusu soyunu- yor), adımı ve kişiliğimi değişti- riyorum. Bu bir >aşam savaşı, >aptığımdan utanmı>orum." Sa- vaş boyaları surunduklen gibi, sa- vaş adları da takınmışlar: Mana, Sonia, Amaya, Charo... "Çıktı- gımda, bu akşam ne yemek yapa- yım, diye duşiiniıyorurn" diyor Amaya. "Kocamı seviyorum. Ama işsiz. Fabrika kapanalı tam iki yıl oldu. Sosyal yardım \etmi- yor. Bir gun mutfagın dolaplan- nı açtım, tamtakır. Çantamda 25 peseta kalmış. Sakız parası diye çocuğun eline tutuştunıp kendi mi sokağa attım. Çıkış, o çıkış." Üçü de kocalannın bu oğleden sonra aşk ışlevinden habersiz ol- dukJanna ınamyorlar. Biz o kadar emin değiliz. Çaresizlik, sessizce bir boyun eğjştir bazen. Telefon durmuyor. Müşteriler fiyat oğren- mek, işin "inceliklerini" bil- mek ıstiyorlar. Ya da telefonun öbur ucunda, azıcık şefkat vaat eden sıcak bir ses yalnızca. "Te- lefona çıktığım zaman, sesimi de- ğiştiriyonım", dıyor Sonıa. "Bir gun kapıyı kocamın bir arkadaşı çalmasın mı? Öleceğim sandım, korkudan. Neyse ki delikten bak- madan kimsevi içeri almı\oruz. Ben hemen koşup mutfağa sığın- dım, diğerleri açtılar." Söz konu- su mutfağa, dağlar gibi temiz hav- lu yığılı. Plastık deri koltuklarıy- la bir diş hekiminin bekleme oda- sından farkı olmayan salona 'iş'- in niteliğini ammsatmak için kır- mızı ampuller takmışlar. Yerdeki halı, yer yer ifillenmiş. Köşedeki sehpanm üstünde Amerikan siga- ralan, ucuz bir erotık yontu ve ya- nında (inanılmaz şey!), bir duğun fotoğrafı duıuyor. Gelın, beyaz duvağı altında biraz utangaç. Da- mat, beceriksizce avuçlamış elini. Hafif çarpık bir gulücuk var du- daklarında Hanı aslında yaban- dır da, evlendiği gun onuruna görgulu olmak istemıştir... Bu re- sım, bu daırede icra-i zanaat eden- lenn fotoğrafı değil. Raslantı ola- rak da konulmamış buraya. Ma- ria'ya kulak veriyoruz: "Garip ama gercek, erkeklerin çoğu evli kadınlarla daha rahat ettiklerini söyluyorlar. Daha sevecenmişiz, guven duygusu veri>ormuşuz, halden anlarmışız. Erkeklerin nâ- SJI meraklı varatıklar olduğunu da burada ogrendim ben. Hemen so- ru sormaya başlarlar: Gerçekten evli misin, kaç çocuğun var, ne- den bu işi yapıyorsun?.. Hepsine ayrı bir oyku uydunırum tabii. Sonra öğut vermeje kalkarlar. Ki- mi de kendi kansını anlabr." Mana'nın kocası alkolik, üç çocuğu var. Otuz yaşlannda, sı- radan bir "ev anası". Sil yüzün- deki boyayı, ver eline fileyi, yol- la pazara. Havuç alsın, lahana al- sın, çorba yapıp, terliklerini surusun. Charo, daha saldırgan. Koca- sını trafık kazasında yitirmiş, bir kuçuk kızı var "Gunde 4 erkek- le yatıp para alan bizimle; aynı iş için tek kocadan berber, makyaj, kürk parası alıp dokuz tane hiz- metçiye buyuran kadınlar arasın- da ufak bir fark var" dıyor. "Ço- culüanmıza ekmek yedirmek için çaltsan biz, daha onurtuyuz. Çal- mıyoruz, çırpmıyoruz. Yavrulan- mız gun gelip universiteler bitirin- ce, bu gunlerimiz kötıi bir anı ola- rak kalacak." Bilbao'dakı bu "amatör" evle- rin varlığını ortaya çıkaran kadın gazetecı Arantxa Fnrundarena, "Boyle yuzlercesi var", dedı. "Üstelik yalnız Bilbao'da değil, tıer yerde. Ama nedense bana, sanki geleneğine bağlı, sadakate değer veren toplumlarda daha çok vardır gibi geiiyor. Örneğin Fran- sa'da (îspanya'da hep Fransa ör- nek alınır), adam sağlık deneti- minde tntulmayan, profesyonel olmayan sokak kadınından çeki- nir. Evli olması çekici bir etken değildir. tspanya'da ise evli kadın hâlâ yasak meyva tadı taşıyor." Özdemir Asaf'ın ünlü dizeleri, sanki insan kılıfı gibi. Bu kalıba da uydu: "Butun kadınlar aynı hızla kirieniyordu / Birindliği be- yaz duvaklıya verdiler." Berlin'de ne değişti?_ Berlin'de yaşam, cafeleri ve barlarıyla, canlı I I sokaklarıyla eski minvalde devam ediyor. Ama Berlinliler, Berlin'i artık daha değişik bir kent olarak yaşıyorlar. Leningrad'ın unlu Nevsky Prospekt Caddesi'nde, su kanalı üzerinde yer alan tarihi köprulerden biri. 5 saatlik günLeningrad'da bu mevsim günler çok kısa. Hava saat 11.00'e doğru aydınlanıyor, saat 16.00'ya doğru kararıyor. Ama insanlar günlerine normal saatte başhyorlar. ERSEN GÜRSEL LENlNGRAD — Sabah saat 09.00. Ay ışığı tepemizde, açık, bulutsuz bir günün sabahı. Baltık Denizi buz tutmuş. Denizin üstu, ellerinde delici aletlerı ve torbala- n, kalın giysileri içinde balık av- lamaya giden ınsanlarla dolu. Saat 10.00. Hava hâlâ karanlık. Otel kapısına asılı duran gösterge -18°*yi gösteriyor. Günün aydın- lanmasım beklemek için sabırsız- laruyoruz. Nihayet 11.00'e doğru gün aydınlandı. Işığın yansımala- rından, gızlice yağan kar zerrecik- lerini görmek mumkün oluyor. Şehir raerkezıne doğru, karla kap- lı yollarda yürüyoruz. Yol üzerin- de kayar gibi giden araçlar ve ayaklanmızm kar üzerinde bırak- tığı seslerden başka ses yok gibi. Yürümenin tadını çıkanyoruz. Nevsky Prospekt, üzerinde ta- şıdığı tarihi, kültürel, sosyal ve ti- cari değerlerle Leningrad'ın en önemli caddesi. Bu yolun tarihi, Petersburg'un temelinin atıldığı 1701'le bajhyor, 1738'de yol üze- nndeki yapılaşmanın kurallannı belirleyen komisyon, tum yapıla- nn 4 kattan fazla olmamasına ka- rar veriyor. Bu kuralın bugün hâ- lâ geçerliliğini koruduğunu görtı- yoruz. önceleri "Büyük Prespeknr' olan adı, 1783'te Nevsky olarak değistirüiyor. Mos- kova ıstasyonuna kadar 3 km. uzunluğunda, genişliğı 25-60 cm. arasında değişen ve planlı ve bi- linçh olarak yapımı 200 yıl süren yolun mimarhk tarihi icındeki yeri çok önemli. İtalyan mimar usta- ları Rossi ile Rastrelli'nin çoğun- lukta olduğu yapılar, su kanalla- n, köprüleri ile yaşanmış ve yaşa- nan sosyo-kültürel hayatı koru- mak için Lerungradlılann göster- dikleri duyarlılıkları anlamak mumkün. Puşkin'in sohbetlerini yaptığı kahve burada, Lenin dev- rim öncesi tüm çahşmalarını bu yol üzerindeki değişik binalarda yapmış ve devrim için bayrak ilk defa burada açılrruş. Burada bu mevsim, günler kı- sa, kent hayatı normal saatinde başlamış. Oysa biz alışkanlığrmız- la güne, günün aydınlığı ile baş- lanır gibi bakıp yanıldığınuzı fark ediyonız. Saatler ılerledikce kalın giysileri ve kalpaklannı giymiş insan kala- balığı giderek aıtmaya başladı. Yol üzerindeki yoğun trafığe rağmen ışıklı sistem yaya ile taşıt trafîğini düzenli bir şekilde göturuyor. Üç su yolu (Moika, Gribeyedov, Fon- tanka) üzerindeki köprulerden gö- rulen perspektifler, tadına doyul- maz guzellikler venyor insana. öğle yemeğini, Nevsky dısında küçük bir kooperatif lokantada yedik. Gün kısa, zaman kaybet- mek istemiyoruz. Leningrad Mi- marlar Evı karşunızda. iki katlı, basit gibi görünen bu yapıııın içi son derece farklı. Çanta ve palto- lanmızı vestiyere bırakıp, fazla za- man harcamadan yapıyı dolaşıp merakımızı gidermeye çalışıyoruz. lç mekânlan çok zengin, bu iş kı- sa zamanda olmaz. Kabul salonu ve merdiven holü, tavanı olağa- nustü ahsap işçib'kle yapümış, ser- gi salonu, cam örtusü ve susleme- lerle dolu altın yaldız işlemeleri, şaşırtıcı güzellikte toplantı salonu bizi çok oyaladı. Dışarı çıktığımızda saat 16.00 olmuştu. Hava kararmış. Sabah 11.00'den akşam 16.00'ya, beş sa- atlik çok kısa bir gün. FERRUH YILMAZ BERLİN — Doğu Almanya'da son birkaç ay içinde çok şey de- ğişti. Yönetimler gıtti, yeni yöne- timler geldi. Sırurlar açıldı, muha- lefet gruplan orgütlenıp açığa çık- tı. Velhasıl makro duzeyde eski Doğu Almanya gittı, yepyeni bir Doğu Almanya geldi. Lakin mikro düzeydeki Doğu Almanya aynı minvalde devam ediyor. Doğu Alman polisi hâlâ transit geçen trenleri merdivenler- le, el fenerleriyle anyor, "«yn dön- yalann insanlanyız" hissini kuş- kuya yer bırakmayacak şekilde ya- şatıyor. Doğu Alman trenleri hâ- lâ istasyonlarda yanmşar saat bekletiliyor. Irenlerin kaloriferleri hâlâ yanmıyor. Temizlik zaten hak getire. Doğu Berlin'in üniversite kan- tinlerine benzeyen lüks kafeterva- larında hâlâ bulaşık suyu gibi kahve içiliyor, belli bir saatten «onra bira kalmıyor. Doğu Ai- manlar hâlâ kafeterya, lokanta tü- nı yerlere girebılmek için sıra bek- liyorlar. Doğu Almanlann son değişik- likler üzerine ne düşündüklerini yuzlerinden okumak biraz zor. Merkezın biraz dışındaki bir Imb- bis'te "kapitalist" olduğumuz için yemek yıyemıyoruz. Bizi yukan- dan aşağıya süzen garson "yemek yok" dedikten sonra, "Dn bist kapitalist" diyor. Ne demek iste- diği ise meçhul. Demek ki Doğu- da da Batı'da da ınsanlann düşün- ce tarzları pek fark etmiyor, bir- bırlerini kategorilerde tanımlayıp anlamaya çaüşıyorlar. Su tadında- kı bira ve lokaldeki herkesin içti- ği yeşil nane Hkörüyte yetinmek zorunda kalıyoruz. Nane likörü- nü biranın alkol etkisinı attırmak için içiyorlar olsa gerek. Ama mıkro duzeyde de olsa de- ğişiklik göze çarpmıyor demek yanlış olur. VVarnemünde'den Da- nimarka'ya kalkan feribot artık Doğu Almanlarla dolu. Doğu Al- manlardan biri ceketine muhale- fet grubu "Yeni ForunTun çıkaıt- masıru takrruş. Feribotun kafeter- yasında Doğu Alman bir çift, ilk defa yurtdışına çıkmayı kutluyor- lar olsa gerek, sabahın beşinde şampanya içiyorlar. Kafeteryadan sabah kahvaltısı almak isteyen Doğu Alman kadına iki sandviç, iki kahve için 70 mark hesap çı- kartıhyor. Kasadaki gözlüklü rnü- layim kız, kızararak Doğu Alman Markı olduğu için 70 mark iste- diklerini, kahvaltının aslında Ba- tı Alman Markıyla 7 marktan faz- la tutmadığmı anlatmaya çalışı- yor. Doğu Alman kadın tepsiyı ol- duğu gibi bırakıp oradan çıkıyor. Doğu Almanya'daki degişimler, Batı Berlin'de kapıtalizmin doğa- sı gereği ticarete dönüşmüş du- rumda. Duvar kırma işinde usta- laşrruş Turkler, duvar kenanna aç- tıklan tezgâhlann uzenne yaydık- lan duvar parçalanm büyüklük- lerine, kenarlanmn düzgünlükle- rine ve üzerlerindeki graffıti par- çalarının renklerine göre tutturabildikleri fıyatlara satıyor- lar. Batı Berhn'deki yasam Türk tu- ristlenn ilgisini çekmeye devam edecek şekilde Ku'dam'da barlar- da, ışıl ışıl cafderde devam ediyor. Doğu Almanlar pahalı geldiğin- den cafe ve barlara pek rağbet et- miyorlar, Kudam'a "takıüp" vit- rinlere hakıyorlar ve Imbisslerde ucuz bir şekilde kann doyumyor- lar. Doğu Almanlara yönelık sa- tış yapan işportacılar, Berlın cad- delerini Mahmutpaşa'ya döndür- müş durumdalar. Berün'de yasam, cafderi ve bar- lanyla, canlı sokaklarıyla eski minvalde devam ediyor. Ama Ber- linliler, Berlin'i artık daha değişik bir kent olarak yaşıyorlar. Berlin- liler için Berlin eski Berlin değil artık. Stockholm'den 'K'dankurtulmakİsveç Komünist Partisi (VPK), bahar aylarında yapılacak kongresinde, isminin son harfine tekabül eden komünist sözcüğüyle derin bir hesaplaşmaya gidecek gibi görünüyor. YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM — Isveç'te sı- nıfsız bir toplum için mücadele sürdürmekte olan örgütlü bir ke- sim, geniş bir kitle için kulak tır- malayıcı bir hal alan "k" harfın- den kurtulmanın yollarını ara- makla meşgul şu günlerde. Maca- ristan ve Doğu Almanya'daki "kardeş partilerin" tarihsel nite- likli isim değiştirme kararlanm, Italya'daki "kardeş partinin" ise aynı yöndeki çabalannı dikkatle izlemekte olan tsveç Komünist Partisi (VPK), bahar aylannda yapılacak kongresinde, isminin son harfine tekabul eden komü- nist sözcüğüyle derin bir hesaplaş- maya gidecek gibi görünüyor. Ya- ni, "burjuva revizyonizmi", ts- veçli komünistlerin arasında da boy göstermiş durumda! "Ulus- lararası emperyalizm"in başan hanesine bir puan daha! Komünizm sözcüğüne sırt çevi- ren "revizyonistlerin" başım, 1964-75 arasında VPK genel baş- kanhğım yürütmüş olan, İsveç analizleriyle Avrupa'da da tanı- nan iktisatçı C. H. Hermansson çekiyor. Bu, Hermansson'un ilk "İBhaflığı" değil. Kendisi, daha partiye h'der olur olmaz, SBKP ile hemen hemen yaşıt olan örgütu Moskova'dan uzaklaştırmaya ko- yulmuş, '68 Çekoslovakya işgali- ne de şiddetle karşı çıkmak sure- tiyle "revizyonist" tavnm ıyice pekiştirmişti! 1975'te liderlikten aynlmasımn da örgüte pek bir faydası olmadı, yerini alan duvar işçisi Lars Werner'in de ondan aşağı kahr yeri olmadığı, "Mos- kova'nıa dedigi olur" diyen bazı "gerçek" komunistleri 1977'de partiden kovalamasıyla anlaşıldı. VPK, "bağımsız davranma opor- tiinizmi"nın bataklığına suruk- lenmişti bir kere! Böylesine söz bııknak zordu! Hermansson'un VPK'yı komü- nist sözcuğunden ayırmaya çalış- ması, örgütu daha geruş bir "sos- yalist cepbe"ye yayma projesinin bir parçası olarak ortaya çıkıyor. VPK harflerinin belirlediği Sol Komünist Parti yenne, örneğin Sol Sosyalist Parti (VPS) gibi bir isim alacak olan örgüt, böylece, ekonomik politikalardaki tercilı- lerini son 6-7 yıldır giderek artan ölçüde serbest piyasa yönünde kullanan Sosyal Demokrat Parti'- nin "hoşButsnz" kesimini kendi- sine çekmeyi, bir anlamda etkin bir "dar gelirliler partisi" olma- yı hedefhyor. Görünen tablo bu. Fakat kongrede isim sonınunun nasıl bir tavra yol açacağım şim- diden söylemek mumkün değil. VPK'nın meclis grubu da isim değişikliği önerisinı destekhyor. önde gelen parlamenterlerden Bo Hammar, "Hermansson yerden göğe kadar haklı" diyor. "Doğu Avrapa'daki bütün yanhşlıklar, iktidarda yanlış insanlar vardı, hata onlanndır diye ııyı|glg|ia>w *T Çünku bu kadar yanlış ve hatah insan bu kadar çok ülkede aynı anda iktidarda olamaz. Sonu dü- zendeki hatalardan, işlemeyea emir-komuta ekonomilerinden kaynakianıyor." Bakalım. VPK kongresi, isim değişikliği karan alarak dünyada- ki "rrvizyonizın zincirine" yeni bir halka ekleyecek mi? tsveçli komünisüer, ıdeolojideki çalkan- tıya huzursuzlukla değil, gönül rahatlığıyla bakıyor. Kesintisiz Kazanc Kaynagi: i C Tertibl Oeuı-a-takhgı Seııedi Enerji tasarrufündan tasarruf enerjisine: Gelir Ortaklığı Senedi Bugunden ıtıbaren, Turkıye'nın tum termik ve hidroelektrik santrallerinin, 1. Bogaziçı ve Fatih Kopruleri'nin gelirine ortak olabüırsınız Bugunden ıtibaren, Türkiye'nin tum elektrik enerjisi ureamıne endeksli Yeni Gelir Ortaklığı Senetleri'nden alarak devlet guvencesınde kesintisiz kazanç kavnağına sahip olabilirsiniz. Bugunden itibaren, tasarrufunuzu kuraklıktan etkilenmeyen venmli bir kazanç kavııağına donuşturebılırsıniz Tasarruf enerjisi! Kazanç köprûsü! Turkiye'nin tüm elektrik enerjisi üretiminden kavnaklanan brüt gelirin 1. yıl %1'i, 2. yıl %O.fj'sı ile 1. Bogaziçi ve Fatih Köprûleri'nin brüt gelirlerinin 1 ve 2. yıl için %7'si senet sahıplerine hisselen oranında dağıtılacak. Gelir payı ödemeleri Yıllık gelir pa\1arı, yılda 2 kez olmak uzere 6'şar aylık gelir donemlerini izleyen Temmuz ve Ocak aylarında odenecek. Anapara iadeleri, son yıla ait 4 gelir payı kupon odemesi>1e birlikte tş Bankası ve Ziraat Bankası Şubeleri nden yapılacak. Kesintisiz gelir 88 13644 Sayılı Bakanlar Kurulu Karan'na gore senetlere ödenen gelirin vergı oranı sıfir! Kesintisiz! BAŞBAKANLIK TOPLU KONUT ve KAMU ORTAKLIĞI İDARESİ BAŞKANLIĞI Kıymetli menkul Gelir Ortaklığı Senetleri, menkul kıymettir, serbestçe alıp satabilirsiniz. Tasarruf sahiplerinin dikkatine: A ıv B Tertibı Gelir Ortaklığı Senetleri satışa sunulduğu gun tukenmiştir. Yeni C Tertibi Gelir Ortaklığı Senetleri 8-12 Ocak 1990 tarihleri arasında nomınal değerlerle İş Bankası ve Ziraat Bankası Şubeleri nde satışa sunuluyor. Kazanmakta gecıkmeyin. Enerji, tasarrufiı ödüllendiriyor. Tasarrufunuzu kesintisiz kazanç kaynagına dönûştûrûn! Türkiye kazanıyor!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear