28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER bu kurum içindeki görüşmeleT, taruşmalar ve uzlaşmalarla çözeceklerdi. Bu duşuncenin ürünü olan ve Uluslar Biriiği (MUletler Cemiyeti) adı verüen bu uluslararası kurumun kuruluşu kısa sayılacak bir sürede gerçekleşti. Ama bir yandan bu çabalar sürerken öte yandan da savaşın galipleri, savaşta yenik düşenlerle, koşullarını kendilerinin belirlediği barış antlaşmalan yapma hazırlığındaydılar. Bu hazırhklar "bir daha savaş çıkmaması" için harcanan çabalarla çelişen sonuçlar yaratıyordu. Galipler, savaş öncesindeki hedef ve planlanndan hiç ödün vermeden, dünya haritasını kendi çıkarlarına göre yeniden çifciyorlar, savaşın asıl nedeni olan sömürge ve etki alanı paylaşımı sorunlarıru da kendi aralanndaki denge hesaplanna göre cözüyorlardı. Bütün bunlar, savaşı önlemek bir yana, yeni savaşların tohumlannı atan eylem ve çözümlerdi. Savaşta yenik düşen Osmanlı devleti de bu süreçten payını aldı: Sömürge olmamakla birlikte "kapitülasyonlar" ve "eşitsiz anllaşmalar" yoluyla emperyalizmin kıskacı altına düşmüş olan Osmanlı devleti için, öteki yenik devletlere reva görülmeyen, acımasız bir parçalama ve paylaşma planı uretildi. Bu planla, emperyalizm, iki yüz yıllık Dogu Sorunu'nu da kendi emel ve çıkarlarına Böre çözmüş oluvordu. "kader" olarak kabul edemezdi. Işte, "ya istiklal ya öliim" parolası bu çözüme karşı başkaldırmamn simgesidir. Parola bu idi. Ama bunun düş kurarak, mucizeler bekleyerek, onabuna odünler verilerek gerçekleşmesi olanaksızdı. tstanbul'daki guçsüz ve bitik "iktidann" tavn ve tutumu ise bundan ibaretti. Sorun, yalmzca askeri örgütlenme sorunu değil, ulusal bilinci diri tutacak taze ve dinamik bir siyasal güç kaynağı oluşturma sorunuydu. Mustafa Kemal'in planının özeti budur: Bir yandan direnişi gercekleştirecek silahh güç yaratılacak, öte yandan da bu gücün savaşımmı destekleyecek ve ulusal bilinci temsil edecek bir "siyasal organ" oluşturulacaktı. TBMM'nin bu plandakı yeri de işte budur. Bu Meclis, Ulusal Kurtuluş Savaşı'm yürüten askeri kanadın, sıradan bir "ihtilâl konseyi" ya da "siyasal kanadı" değildir; kurulduğu andan itibaren bu organın ulusal istenci (iradeyi) temsil eden bir "yasama meclisi" olduğu düşüncesi kabul edilmiştir. Bir ulusal kurtuluş hareketinin, aynı zamanda günlük yasama işlevini gören böyle bir organ tarafmdan yönlendirilmesi, tarihte eşine ender rastlanacak bir örnektir. 30 AğustosHın Başkomutanı Birinci Dünya Savaşı galiplerinin gelecek bir savaşı önleme amaç ve hedefiyle, hiçbir yönden barışçı tutumla uyuşmayan bu paylaşma amaçlı planlarının sonucu, doğal olarak, yeni savaşların özellikle ulusal kurtuluş savaşlarmın ortaya çıkmasıydı. Nitekim, bunların ilki Tiirk Kurtuluş Savaşı oldu. Koku?.. PENCERE 30 AĞUSTOS 1989 Prof. Dr. AYDIN AYBAY 26 Ağustos 1922 günü sabahı başlayan "Büyük Taarruz", 30 Ağustos 1922 günu yapılan "Başkomuıanhk Savaşı" ile hedefine ulaşnuştı. "Çal" köyünde durum değerlendirmesi yapan komutanlar, düşmanın 200.000 kişilik ordusunun dağıldığını ve bütün gücünü yitirdiğini saptamışlardı. Bunun ardından Başkomutan Mustafa Kemal, 31 Ağustos günü, ordularına, bundan sonraki hedefin "AVdeniz" olduğu buyruğunu veriyordu. konumundadır. Bunun için, TBMM'nin o günkü karmaşık siyasal yapısmdan kaynaklanan bu gibi tıkanmalar karşısında, tıkanıklığı, "askeri önder" sıfatını kullanarak "başka yöntemlerle" çözmeyi de düşünebilirdi. Böylece, ciddi bir gerekçeye dayanmayan ve Meclisin kendisine ait yetkilen kullanma ve korumada gösterdiği aşırı titizkk ve duyarlıktan kaynaklanan bu gibi sıkıntıları da "toptan" önlemiş olurdu. Ama Ulusal Kurtuluş Savaşı 'nın başından itibaren izlediği tutarlı çizgiye bakarak, Mustafa Kemal'in böyle bir "çözümü" aklından bile geçirmemiş olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Bu savımızın dayanaklannı göstermek için, önce dünyada ve Türkiye'de 1919 yılından itibaren cereyan eden olayların oluşturduğu tarihsel tabloya bir göz atmalıyız. Dört yıl içinde yaklaşık on milyon askerin ölmesine neden olan Birinci Dünya Savaşı'ndan, Osmanlı İmparatorluğu adıru taşıyan Türk devleti de payını almıştı: Yüzbinlerce ölü, yarah, sakat kalmış insan ve ülkenin çeşitü yerlerinde, babasız, kocasız, evlatsız kalmış mutsuz ve umutsuz yığınlar... Savaş daha sona ermeden çeşitli ülkelerde dünyanm ve insan soyunun bir kez daha böyle bir felaketi yaşamaması için kesin önlemler alınması hareketi doğmuştu. Bu harekete "savaşa karşı savaş" deniyordu. Hareketin hedefı, her şeyden önce, savaşı önleyecek uluslararası bir kurum oluşturmaktı. Birbiriyle uyuşmazlığa düşen devletler ve uluslar, uyuşmazlığı silahh bir çatışmaya dönüşturmeden, Mustafa Kemal'in gücü ve Meclise saygısı Buyrug\ı veren Başkomutan'ın, bu sıfatı ile ilgili olarak, daha birkaç ay önce ortaya çıkan tartışma, artık gerilerde kalrruştı. Tartışma suydu: TBMM, raayıs ayı başında, Mustafa Kemal'in katılmadığı bir oturumda, kendisinin başkornutanlık görevinin uzatılması konusunda olumsuz bir karar vermişti. Bu karara göre, düşmana son darbeyi vurraa hazırlığı içindeki ordu "başsız" kalmış oluyordu. Hemen ertesi gün Meclise gelen Paşa, bu karann "kabul edilmez" olduğunu vurguluyordu; ordu başsız bıraktlamazdı. Konu yeniden görüşülerek bu kez olumlu karara bağlandı. Temmuz ayında ise Mustafa Kemal Paşa'ya bu sıfatın süresiz olarak tanınması kararlaştmldı. Bu olayda dikkati çeken nokta şudur: Mustafa Kemal Paşa özellikle, Sakarya savaşından sonraki evrede, "»sker ve zabitan" uzerinde mutlak otoritesini kabul ettirmiştir. Bu kesimde buyruklannı itirazsız uygulatma gücüne sahip bir "askeri önder" Sonuç Askeri alandaki yeteneK ve dirayeti ile kurtuluş ordusunu örgiıtleyen Mustafa Kemal'in, yine kendi diışünce ve planının ürünü olan TBMM'ne karşı olan ilgi ve bağhhğını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bütün sıkıntılanna ve güçlüklerine karşın, bu siyasal yapıya olan inancını ve güvenini yitirmemiş, o günkü koşullara göre denenmesi kolay (hatta kimilerine göre zorunlu) başka seçenekler uzerinde durmamıştır. Başkomutanhk konusunu yine bu "siyasal yapı" içinde tartışmayı kabul etmesi ve uzlaşmayı da yine bu temsili organdaki görüşmelerle sağlamaya çalışması bundandır. Bunun sonucu olarak, 31 Ağustos 1922 günü bir gün önceki zaferin başkomutanı sıfatıyla ordularına yeni hedeflerini bildirirken, sadece bir askeri "komutan" değil, ulusal bağımsızhğın simgesi olan siyasal istencin (iradinin) de coşkulu desteğine sahip bir ulusal kurtuluş önderidir. Paylaşma hırslanna karşı Kurtuluş Savaşımız Birinci Dünya Savaşı galiplerinin, gelecek bir savaşı önleme amaç ve hedefiyle, hiçbir yönden banşçı tutumla uyuşmayan bu paylaşma amaçlı planlarının sonucu, doğal olarak, yeni savaşların özellikle ulusal kurtuluş savaşlarmın ortaya çıkmasıydı. Nitekim, bunların ilki Türk Kurtuluş Savaşı oldu. Ne ABD Başkaru Wilson'un ilkelerine ne de "tarihsel haklar" adı verilen esasa uyan bu parçalama ve paylaşma planı, Türk halkımn, savaşın bitmesinden altı ay sonra, yeniden silaha sanlması sonucunu doğurdu. Bu savaşın kopması "tarihsel bir talihsizlik" ya da "rastlanü"nın ürünü değildi. Kendi öz ülkesinin toprakları parçalanacak olan ulus, dısandan kendisine biçilen bu çözümü EVET/HAYIR OKT4Y AKBAL OKURLARDAN karamsar bir tablo çizmif ki... Çalıstığı okulda Ingitizce düzeyinin çok diişük olduğu, 3031 temmuz tarihlerinde yayuılanan Sayın Yücel Özmen yabancı uyruklu öğretmenlere Karan ile yapılan söyleşinin bir fazla ücrtt ödendiği. okulun noktasına değinmek istiyorum. 'kültür emperyalizmi'ne hizmet verdiği vurgulanıyor. tlkokuldan sonra yabanct dil Yüksekokula kadar Türkçe öğrenmenin çocuklarm anadilini bozacağma eğiıim yapmış bir kisinin inanmıyorum. Yabancı dili iyi katıksız Türkçe kullanması bilen bir kimsenin anadili daha gerekir kanısmdayım. zenginleşir. Ortaokuldan 'Alfabemizin fonimik, hatta fakülte bitimine kadar Türkçe morfofonimik' olduğunu dersleri okutuluyor. söyleyerek öğrencileri gibi Sayın meslekta^ım övle ' Türkilizce 'yi kullanıyorlar. Her dil güzeldir "Yaşayıp Oldüğümü Kimseler Bilmeyecek..." Cahit Sıtkı Tarancı, 1930 yılında, Galatasaray Lisesi'nin son sınıfındayken kardeşi Nihal'e şunlan yazmış: "Güzel, çirkin, uzun, kısa, zengin, fakir, şerefli, şerefsiz. Butün bunlar hiç, baştan aşağı saçma ve lüzumsuz. Ama tuhaf değil midir kı yaşayabilmek için bu evsatın iyilerini şahsında toplamak elzem ve elzemdır. Güzeli çizdim, uzunu çizdim, zenginliği çizdim, şerefsizlıği çizdim. Geriye ne kaldı, çirkin, kısa, fakir, şerefli..." Tarancı, "Şiir kelimelerle güzel şekiller kurmak sanatıdır, başka bir şey değildir. Ama kelime nedir? Annedir, dosttur, kadehtir, hasrettir, hayaldir, yani bir manası, bir tedaisi, bir gölgesi, hatta bir rengi ve adı olan nesnedir. Kelime insanoğlundan haber verir. insanoğlu dünyanın en zengin madenidir" derdi. Ûnümde iki kitap var; Biri "Cahit Sıtkı Tarancı'nın evine ve Nihal'e Mektuplan", öteki de Tarancı ve şiirleri üzerine sağlam bir araştırma olan Asım Bezirci'nin "Tarancının Bütün Şiirleri"... Yaşasaydı 79 yaşında olacaktı Tarancı. Bir şiirinde "Yaş otuz beş yolun yarısı eder Dante gibi ortasındayız ömrün" diye yazmıştı. O günlerde Nahit Sırrı Orik şöyle demişti "Bu şiire karamsar diyorlar, oysa Cahit bey yetmiş yaşa varacağına inanmış, baksanıza yolun yarısındayım diyor." Oysa 46 yaşında öldü. Bir iki yıl bitkisel sayılabilecek bir yaşam sürdükten sonra... Kırklı yıllann en gözde şairlerindendi. Hatta en çok sevilen, aranan bir kişiydi. CHP şiir ödülünu aldıktan sonra ünü büsbütün yaygınlaşmıştı. Şimdilerde azıcık gölgede kalmışa benzer. Sanat dünyasında böyle şeyler olur. Bir yazar, bir şair bir süre unutulur, ama sonra bir kuşak gelir, o şairi yeniden gündeme getirir. Heceyi başarıyla kullanan, sözcüğe hakkını veren bir şairdi o. Pek çok şiiriyle yaşıyor. Sanırım daha uzun yıllar da şiirsevenlerin belleğinde etkisini sürdürecektir. Cahit Sıtkı'nın babasına, özellikle kardeşi Nihal'e yazdığı mektuplan İnci Enginün bir kitapta toplamış. Bunlar genç bir insanın en yakını saydığı kızkardesine içtenlikli seslenişleri. Kısa boylu bir insan. Kendini güzel, yakışıklı bulmayan bir insan. Ahmet Haşim de çirkinliğinin acısını çekenlerdendi, Tarancı da öyle. Nihal'e yazdığı mektuplarda hep bu üzüntünün izleri var. Şiirlerinin karamsar havasında da bu ilkgençlik yakınmalarının etkisini görmüyor muyuz? "Görüyorsun ki bütün yaşamak ümitlerim şerefli olup yaşamakta. Mesut olabilir miyim? Yüzde yirmi beş. Çünkü eğer çirkinlik, kısalık, fakirlik olmasaydı yüzde yüz mesut olmak şansım olurdu. tokıa bazı zamanlar talihimin bu müthiş haksızlığına bir aslan kükremesiyle haykınyorum. Fakat emin ol ki sukuti zamanlanmda çirkinliğimden, kısalığımdan adeta şeytani bir zevk duyuyorum ve aynanın karşısına geçerek ne kadar küçük, ne kadar maskara olduğumu görerek gülmekten katılıyorum." Tarancı avuntuyu sanatta bulur, kendi sanatına güvende: "Ciddi bir vaziyet takınıyorum ve kendi kendime diyorum ki, sen eğer yaşamış olmak istiyorsan, eğer hakiki saadete mazhar olmak ihtirasında isen, bu gülünç suratından ölmez bir çehre yap. Şimdi haline gülenler ilerde varlığın önünde el bağlasınlar. Şimdi gururunu ayakları altında çtğneyenler yann gururunun zirvesine basamak olsunlar. Şimdi seni ölüme mahkum görenler bir gün senin ölmeyeceğine inan getirsinler." Tarancı'nın şiirlerinin çözümlenmesinde, şairin kişiliğinin daha derinden anlaşılmasında bu mektuplar çok yararlı bir betge olacaktır. Yalnız Tarancı'nın değil bütün yazın adamlarının özel mektupları, hele en yakınlarına yazdıkları iç dökmelerinde aydınlatıcı bir yan vardır. Bu mektupiarla şiirleri karşılaştıracak olanlar Tarancı'yı daha çok seveceklerdir. Cahit Sıtkı Tarancı'nın Galatasaray Lisesi öğrencisiyken yazdığı şiirler şairlik değerini daha o günlerde beliriemiştir: "Çıngıraksız, rehbersiz, deve kervanı nasıl Ipekli mallarını kimseye göstermeden Sonu gelmez kumlara uzanırsa muttasıl ömrüm öyle esrarlı geçecek ses vermeden Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka Yaşayıp oldüğümü kimseler bilmeyecek." Cahit Sıtkı Tarancı'nın yaşadığını, birbirinden güzel şiirler yarattığını, 46 yıllık yaşamının ürünlerin kuşaklar boyu sevilerek okunacağını söylemeye gerek var mı? 'Şarkılardan ve de filmlerden' İngilizce öğrenilemez. Ancak birkaç kelime ve telaffuz öğrenilebilir. 'Her dil güzeldir', ama her dilin de kendine has kültür düzeyi, ifade zenginliği vardır. Türkçemiz zengin diller arasındadır. Batı dillerinden korkmayaltm! Herhangi bir yabancı dilin Türkçemizi bozacağma inanmıyorum. Yabancı dili edebiyatı, kültürü, felsefesiyle öğrenen kisi hür duşuncenin, bilimsel duşuncenin yanmdadır. İngilizce öğretim yapan liselerden mezun olanlar neden "ekşimik' olsunlar? Anadolu lisesinden mezun olan öğrencilerim ve özel okuldan mezun olan dostlanmın çocuklan kendi oğlum dahilpırü pınl, başarılı gençler. Tiıtarsız, olumsuz düşünceler içinde kıvranan bir öğretmenin, öğrtncilerine gerek tiği kadar yararlı olacağına inanamıyorum. MMİHAL ÖZÜM/Ankara GÖKSOY PLAKÇ U Gerçek bir başyapıt... OrhangazVde kirlenme önlenmeli Bursa yolu uzerinde dikkat çeken Orhangazi üçemizin iki önemli sorunu, ügiliierce kolayca çözülebilir kanısındayız. Bunlardan biri: OrhangazVden Yalova'ya gelirken, hemen yolun baslanndaki kireç ocaklan ve fayans atölyelerinin saçtığı pislik. Bunlar yoğun kirlenme yarattığı gibi, asfalt üstüne çöken duman da kimi zaman trafik kazalanna neden olacak kertededir. Asfalnn sağında ve solundaki pislik yığınları ve çirkin görüntüler niçin önlenemez, şaşılacak bir durumdur. ikinci sârun: tlçeye tahminen 15 km. mesafedeki Keramet Köyü ılıcasının kötü kullantş nedeniyle pisletilmesL Bu doğa zenginliği, yazık ki halkımız tarafmdan kötü kullamlıyor. Köylümüz, kamyonlar dolusu çul ve çaputunu getirip burada deterjanla yıkıyor; çevreye saçılan pislik yettniyormuş gibi ılıca da girilemeyecek durumda kirleniyor. Orhangazi Kaymakamı pek haklı olarak bunu yasaklamış, basına da sabahUvı bir bekçi konmuştu. Ancak her yasak gibi o da on gün sürdü. Şimdi yine çamasır yıkamaya başladılar. Sayın kaymakamdan rica ediyoruz; buranın kirlenmesi ve kıyısına gelip çadır kurulması önlensin. Orhangazili Aydın Gençler HERKESİNDİR KONUK SANATCI=SEZEN AKSU et ve diski 8EYLÜL'de plakçmızda Melih Aşık, Milliyet'teki köşesinde "Türk Kokusu" başltğı altında şu fıkrayt yayımladı: "Haber Hollanda basınından. Trabzonspor bir süre Hollanda'da kamp çalışması yapb, o arada Hollanda takımlanyla antrenman maçlan oynadı... Bunu biHyorvz. Ama şunu bilmiyoruz... FC Gronningen ile oynanan maçta ev sahibi takımm fulbotculanndan Jan Van Dijk ikide bir hakemin yanına gelip parmaklanyla bumunu kapatarak: Türkler pis kokuyof diyormuş. Hakem Minne Modderman fena halde içenemiş bu ırkçı tutuma... Va maçtan sonra hakemlikten istifasını vermiş. Gitmesini istemeyenlerin ısran üzerine karannı hafifleterek bu defa mesleğe Bayara verd'h ğini açıklamış... Ancak orada bitmemiş bu iş. Hakemin ırkçılığa böyle birtepkigöstermesi üzerine aşırı sağcı Centrup Partisi mensuplanndan tehdit mektuplan geimeye başlamış. Hakem: 'Kolay kolay korkuya pabuç bırakan biri değilim, ama bu tehditler beni bayağı ürküttu' diyormuş... Birkaç saniye duralım... Avrupa'daki gurbetçiterimizin yaşadığı koşullan ve gelecekte yaşayacağı koşullan düşüne/ım..." Melih Aşık'ın fıkrası burada bitıyor ve son sözcük okurun kafasında vurgulanıyor: Düşünelim!.." * Avrupa ırkçılık yüzünden çok çekti; Hitler'in çılgınlığı ırkçılığı doruğa tırmandırmıştı; İkinci Dünya Savaşı'nda 40 milyon insan yok oldu. Yine de ırkçılığın pis kokusu kimi zaman Hollanda'dan, kimi zaman Fransa'dan, kimi zaman Almanya'dan yükseliyor; süper endüstri dönamine girmiş ve bilgisayar aşamasına geçmiş toplumlarda bile ırkçılığın tiksinti verici görüntüleri sergileniyor. Oysa çağdaş kültürü benimsemiş bir insanın öğreneceği ilk gerçek, tarih boyunca uygarlığın değişik yerterde boy göstermiş olmasıdır. Bir zamanlar Çin'de, Güney Amerika'da, Mısır'da, Yunan'da. Anadolu'da, şurda burda sürgünler veren uygarlığın son aşamada Batı'da yoğunlaşması, tarihsel zamanlar içinde yasanan son olguyu vurguluyor. Peki, tekerleği kim icat etti? Ateşi kim buldu? Bilmiyoruz; ama, ateşle tekerleği bütün insanlık payiaştı. O dönemde ne Hollandalı vardı ne Alman ne Türk ne Rus ne Amerikalı... Uygartığa giden yolda bulgular daha az kıskançlıkla paylaşılabiliyordu. Ateşi ya da tekerleği bulan insanın da uygarlık yolunda Ay'da yürüyen ilk insandan çok daha büyük bir adım attığı gerçek... Ne yazık ki 20'nci yüzyılda ulusal sınırların böldüğü gezegenimizde olayları insanlık açısından değerlendirmek güçleşiyor; milliyetçiliğin şoventiğe ve şovenliğin ırkçtlığa dönüşmesi, dünyamızda düşmanlık duygularını bileytaşına vuruyor... Pis koku her yana yayılıyor... Olayın bir yanı bu. • Ya öteki yanı? Melih Aşık'm fıkrası Milllyefte çıktıktan sonra Sabah Gazetesi'nde bir haber yayımlandı. Buna göre dünya sıralamasında Turkiye en az sabun tüketen ülkelerin başında geliyor; adam başına yıllık sabun tüketimi Batı Almanya'da 10.6 kilo, ispanya'da 9.5, Hollanda'da 9.2, Fransa'da 8, Türkiye'de 1.7 kilo imiş... Doğrudur... Temiz bir toplum değiliz. Çok uzağa gitmeye gerek yok; tuvalet kültürümüz meydanda... Gerçi kendimizi savunmak için atalarımıza sığınabiliriz. Avrupa pislikten kokarken, kral saraylannda aptesane yokken, dışkıyla dolu oturaklar yatak odalannı suslerken, biz hamamlarda şınl şınl akan sularia yıkanıyor, defı hacetten sonra taharetleniyorduk... Ya da gelişmişlikle temizlik arasındaki doğru orantıyı gundeme getirebiliriz. Gerçekten kalkınmış ülkeler daha temiz, az gelişmişler daha az temiz oluyor. Kentlerde altyapının güçlülüğü, musluklardan gürül gürül soğuk ve sıcak sulann akması, temizltği kolaylaştırıyor. Olanaksızlık, pisliği kimi yörelerde yazgıya dönüştürüyor. Yine de bütün bunlar 21'nci yüzyıla doğru ülkemizin kasabalarında, kentlerinde, otellerinde, motellerinde, benzin istasyonlarında, lokantalarında, besin üretim merkezlerinde yaygınlaşan pisliği bağıştatmaz... Temizlik yalnız olanak sorunu değildir; görgü, gelenek ve ahskanlıkla bağıntılan bulunan bir yaşam biçimini de vurgular. Ûlkemizde yeni palazlanan nice zenginin görgüsüzlük çukurundan yansıyan pisliğini nasıl görmezlikten gelebiliriz... Toplumu baştan sona silkeleyecek bir temizlik seferberliğine gereksinmemiz yok mu? MUVAFFAK ARSAN (191630.8.1986) 3 YILDIR YÜREKLERÎMİZDE YAŞIYORSUN. ÖZLEMİMİZ GİDEREK BÜYÜYOR. EŞİN, ÇOCUKLAREN, TORLnNLAREN ADESA DR. BERK ARSAN ACI KAYBIMZ tUASKÖKSAL Pir Sultan Abdal'dan Mevlana'ya bize verdiğin değerlerle, elde hüzün kalakaldık. Sanki her şey başka türlü olabilirdi hıçkınklan, boğazımızda düğümleniyor. KIZLARI: Selma Köksal, Neela Algan EŞİ : lsrnet Köksal mm PUKÇHJK SES GÖRÛNTÛ MZNETIEM JLS. BIOK«M05İ:J.KAPA,\11STA\WL Sll 2ı İ8S1J I») «ı \ TÜRK HAVA YOLLARI A.O.'dan Ortaklığımız ihtiyacı 157 kalem FordTransit, 46 kalem Anadol 1300,79 kalem Anadol 1600 oto yedek parçası kapalı zarfla tektK alma usulüyle ihale yoluyla satın alınacaktır. Anılan yedek parçaların toplam tahmini bedeli 155.000.000 TL. olup konuya ilişkin geçici teminat tutarı 6.200.000 TL.'dır. Kapalı zarfla veritecek teklrf mektuplan en geç 6.9.1989 günü saat 17.00'ye kadar İstanbul, Atatürk Havalimanı THY A.O. Genel Yönetim Binası B Blok Asma Kat adresinde mukim Alım Satım Kurulu Başkanlıgı'nda bulundurulacaktır. Anılan gün ve saatten sonra elden verilen veya posta ile gönderilen tekiif mektupları kabul edilmeyecektir. Konuya ilişkin ihale 7.9.1989 günü saat 10.00'da yukarıdaki adreste yapılacaktır. Tahmini bedeli aşan teklifier değerlendirme dışı bırakılır. Şartnamede istenilen tüm belgelerih aslı veya noterden tasdikli suretlerin ibrazı gereklidir. Şi'rtnameler yukartda belirtilen adresten temin edilir. Ortaklığımız 2886 sayılı Devlet ihale Kanunu'na tabi olmayıp, ihale konusu yedek parçaları alıp almamakta veya dilediğinden kısmen ya da tamamen almakta serbesttir. Basın: 29913 USKUR SÜRÜCÜ KURSU Trafikte sınava girmeden ehliyetinizi bizden alın. Aractnızı güvenle kullanın. MALTEPE ERENKÖY IRT TURSEM'İN REH&ERÜ&NDE İNĞİLTERE'NİN 5EÇKİN DİL OKULLARINDA YAZK1ŞYADA BÜTÜN YIL İNGİLİZCE Ö6RENİN... Hats off! ingilizceyi İngiltere'de öğrenmek için 7 TUR'u seçtiniz. Bu karara şapka çıkarılır. SHP İSTANBUL Kitap yakan düşünceyi protesto! Ercan Karakaş (SHP Iı Başksm) Yaşar Kemal İlhan Selçuk Ataol Behramoğ/u Erdal Öz Erol Erduran (Yayınctlar Biriiği Başkanı) Tüm yazar ve yayınevleri ile aydınlarımız ve sanatçılarımız çağrılıdır. 7TUR UÇAK.DİUOKULU; K0NAKUMA Vt YEMEK HARCAMALARINIZI AKMTAKSİTLEDE ÖDEYEB'ttJRSİMİZ... TK\\I LSMOP KADIKÖY 336 02 79 336 02 06 352 24 21 359 30 68 363 77 86 Ekspres Daktilo Tez ve yazı işlerinizde hizmetinizdedir. Tel: 160 08 67 İstanbul l'nci Noterliği'nden 4.8.1989 tarih 17844 nolu tasdik edilen faturadan 150 arasındaki faturalar kaybolmuştur. PALH ÇORAPLAR1 FERHAT AYDINDAĞ tursem İHGİLİZLİSANOKULLARI DANIŞMAMERKEZİ Bugün Çarşamba saat 16.00 Beyoğlu Mis Sokak'ta Cumhunyet Cad 173/48 Elmadağ 80230 İstanbul Hılton Otelı Karçısı Tel 148 39 77148 79 43148 28 49 Fax 132 97 29, Tlx 27498 tusrn tr Ayrmtılı bilgi için dilokullan broşürümüzü isteyiniz. Inönü Cad. 37/2 Gümüşsuyu 1525921(4Hat)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear