26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 TEMMUZ 1989 DİZt YAZI CUMHURİYET/13 I Savaşın sıcakgünlerigeridekalmıştkfakat çözüm bekleyen geniş çapta milliproblemler söz konusuydu Savaşın smırları, barışın sonınları Org. Demirerin anıları Kıbrıs'a Nasıl Çıktık? Hazırlayan: Erbil Tuşalp para, silah ve otorite başka başka ellerdeydl Para, elçilik kanalıyla Türkiye'den geliyordu. Silah, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde ve bayraktarlığın elindeydl Otorite iseKıbrıs Türk yönetimi, koordinasyon kurul ve komiteleri, elçilik ve bayraktarlığın elinde dağılmıştı. Ortada bir otorite karışıklığı vardı Haksız mülk edinme Kıbns Türk Barış Otorite karışıklığı Devletin temeli olan Kuvvetleri mensupları, başta kolordu, tümen ve tugay komutanları olmak üzere, yağma ve . talana ve ticari spekülasyonlara müsaade ve müsamaha edilmiyordu. Güneyden göçen Türklerin birbirleriyle yanşedercesine haksız ev, eşya ve mülk edinmelerine engel olunuyor ve bu işi yönetimin yapmasına çalışılıyordu. Org. Bedrettin Demirel: Kıbns adası silahsız bir ada olmalı Her şeyden önce Kıbns'ta adil, kuvvetli, bağımsız bir merkezi devlete ihtiyaç vardır. Bu devlet, Türk ve Rum toplumlarımn eşit olarak yan yana yaşama haklarını garanti altına almalıdır. Gorüş ve düşüncelerini hiç aksatmadan anavatana ileten Bedrettin Paşa için askeri sorualann çözümil; bugün, olmazsa yarın, mümkündü. Askeri alanda "kıtalann yeniden toparlanması, kanşmış birliklerin kendi birliklerine kablması, istîhbarat toplanması, egitim, iskân, ikmal ve iaşe sorunlan" zaman içinde aşılabilirdi. Aslolan öteki sorunlardı. Savaşın sıcak günleri geride kalmıştı. Artık ortada düşman yoktu ama, Kıbns Türk Federe Devleti'nin karşısmda çözüm bekleyen yığınla sorun vardı. Bedrettin Paşa'ya göre sosyal, politik ve ekonomik alanlarda "geniş çapta milli problemler" vardı. Çünkü Kıbrıs'ın statasü bozulmuş, yeni bir Kıbrıs doğmuştu. Dört başlı yönetim Kıbns'ın "dört başlı Türk yönetimi" adanın yeni statüsünü karşılamakta güçlük çekiyordu: "Türkiye'nin askeri müdahalesi sonucu, Kıbns'ın sosyal ve ekonomik dengesi boznlmuştu. Türk askerinin kurtardığı topraklan Rumlar önceden boşahmışlantı. Rumlann terk ettigi tanm, ticaret ve endüstri tesislerinin yeniden çalıştınlması ve bölgede yeni bir hayatın başlaması uzun bir zamana bağlıydı. GüDeyden kuzeye doğnı Türklerin, açık ve gizli, göçleri başlamıştı. O yıl Kıbns'ın Türk nüfusu yaklaşık 80 bin tahmin ediliyordu. Ancak, bu nüfusun 15 bini kurtanlan bölgede, kalanı ise Rumlann tarafındaydı. Turklerden bir kısmı tngiliz üslerine sığınmışlardı. Üslere sıgınan 10 bin kadar Türk THY uçaklanyla, öoce Adana'ya, sonra tekrar Kıbns'a taşınmışlardı. Knrtanlmış bölgede yavaş yavas toplanan Türklerin çalışması ve çalısünlrnası, ürelici duruma geçmesi ve bölgede var olan ekonomik potansiyele bâkim olması derhal mümkun olmuyordu. Tariaiar, çiftlikler, fabrikalar, ticarethaneler, okullar. depolar, terk edilen evler, otomobfller, deniz araçlan her biri ayn ve onerali birer sorun teşkil ediyorlardı. Kıbnslı Turkler, harp sonrasında artık çalısmadan yaşamak istiyorlardı. Türkiye'nin Kıbns'a ilgisini gevşetmemesini, Türkiye'nin daha fazla yardım etmesini arzu ediyorlardı. Türkiye'nin yalun ilgisinin azaldıgını gördukleri anda anavatanın ilgisini çogaltacak fiili veya sansasyonel olaylar yaratmaya çalışıyorlardı. Kıbns'ın idaresi ise esaslı bir temele ve teşkiiata dayanmıyordu. Ortada güçlü bir devlet yoktu ve kurulamıyordu. Devletin temeli olan para, silah ve otorite başka başka ellerdeydi. Para, elçilik kanalıyla Türkiye'den geUyordu. Silah, Türk Silahlı KuvveUeri'nde ve bayraktariıgın elindeydi. Otorite ise; Kıbns Türk yönetimi, koordinasyon kurul ve komiteteri, elçilik ve bayraktartıgın elinde dagılmış Bölgede terk edilmiş bulunan ekonomik potansiyelin süratle harekete geçirilmesi gerekiyordu. Silahlı Kuvvetter askeri bölgelerde ko&rdnasycnt,r sa^lannası ı c n cal ışıyordj tı. Ortada bir otorite kanşıklığı vardı. İdare derhal el atmayı arzu ediyordu. El atılan her dört başlı olarak görtilüyordu." malzemenin yerli yerinde sarf edilmesi ve bir ticaret konusu haline getirilmesi gerekiyordu. TSK'dan sivil hizmet Bazı yerliler eline geçirdiği malzemeyi sonDört başlı yönetime askeri birliklerin yar ra da dükkânlarda faturalı veya faturasız satmaya çalışıyordu. Rum tarafından da getirdidımı da bazı ciddi sorunlar doğuruyordu: "Askeri birlikler yönetime yardım ediyor ği özel ev eşyası ve ticari eşyalar da dükkânlardı. Bölgede terk edilmiş bulunan ekonomik larda satılıyordu. Kıbns Türk Barış Kuvvetleri mensuplan, potansiyelin süratle faaliyete geçirilmesi için Silahlı Kuvvetler, yönetimin isteğine uyarak başta kolordu, tümen ve tugay komutanlan emniyet, harekâl ve lojistik faaliyetlerini yü olmak üzere yağma ve talana ve ticari spekürütüyorlardı. Askeri bölgelerde koordinasyo lasyonlara müsaade ve müsamaha etmiyorlardı. Güneyden göçen Türklerin birbirleriynun sağlanması için çalışılıyordu. Ömeğin Türk Mukavemet Teşkilatı perso le yanş edercesine haksız ev, eşya ve mülk edinnelinin tarlalardaki narenciyeyi toplaması, yö melerine engel olunuyor ve bu işin yönetim tanetimin muhtaç olduğu tanm, endüstri ve tü rafından yapılmasına çalışıhyordu." ketim maddelerimn yağma ve talandan kurtanlarak muhafaza edilmesi, bunların bir plan Makarios gelmeden dahilinde yönetime teslimi gibi hizmetler SiBedrettin Paşa Makarios'un adaya dönmelahlı Kuvvetler için önemli birer meşgale ol sinden önce temel konuların çözümlenmesinmuştu. den yanaydı. Çünkü o, Makarios'u çok iyi taBu gibi hizmetlerde yönetimin istekleri, nıyor, neler yapabileceğini çok iyi biliyordu. mecburen Türk Mukavemet Teşkilatı'nın da Kıbns'ı bu hale getiren o değil miydi? kontrolü altında tutuluyordu. Zira yönetim, "Savaş sonrası, eylül ve ekim aylannda, Mamahallinde Rumlann terk ettiği her madde karios Kıbns'a dönmeden önce, toprak ve goçye, yiyecek, içecek, giyecek, yedek parça, ev men sorunu üzerinde Rumlarla geçici bir uzeşyası, inşaat malzemesi gibi bütün malzemeye laşma yapılabüirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri1nin kontrolü altında bulunan bazı bölgelerin, şa'ya göre yenilen pehlivan doymuyordu. "Yüzyıllann biriktirdiği derin hayal ve ülTürk Federe Devleti sınırları içinde kalması şartıyla, 50 bin kadar Rum'un gelip yerleşme kü âleminı'birdenbire unutmak, kafalanndan sine müsaade edilebilirdi. Böylece, Rumlarla söküp atmak mümkün olamıyordu. Kıbns, Türkler arasında geçici bir anlaşma yapılma onlarca bir gün mutlaka bir Yunan adası olsı ve federasyonun ilk temelinin atılması müm malıydı. Ele geçen esirlerin, her ne pahasma kün görülüyordu. olursa olsun, Enosis'ten vazgeçmediğini ve Her iki tarafın karşıhklı olarak bazı taviz adanın ilerde er geç bir Yunan adası olacağıler vermeden bir anlaşmaya veya uzlaşmaya n^ şöylediklerini havretle eörüyorduk. varümasının mümkün olamayacağı, Kıbns taBedrettin Paşa çözümün ne olacağını dürihinin, coğrafı ve sosyal durumunun apaçık bir şünürken bir yandan da dünya kamuoyunıuv sonucuydu. Çünkü yalnız silah zoru ile çizi her «n Türkiye aleyhine çevrümesinden korlen sınırlann idamesi, ancak bu sınırlann coğ kuyordu. rafı, sosyal ve ekonomik istekleri de yerine ge"Geçecek zaman içinde dünyanın dört butirmesine bağlıydı. Adanın coğrafı ve ekono cagına dağılmış bulunan* Rum ve Yunanlılamik şartlarına intibak etmeyen sınırlann za nn sosyal, politik ve ekonomik faaliyetleriyle man geçtikçe hiçbir değeri ve hükmü kalma bütün medeni toplumlan, Türkiye'nin karşıyacaktı. Silah zoru ile çizilen sınırlar, zaman sına çıkarabileceğini tahmin ediyorduk. Zala ortadan kaybolacak, itibardan düşecek, yii man geçtikçe, Türkiye, Kıbns yüzünden ekorürlükten kalkacak veya yeniden bazı anlaş nomik politik ve ozellikle askeri alanlarda, birmazlıklara hatta silahlı çatışmalara sebep çok sıkmtılara düşebilecekti. Süratli bir uzlaşolabilecekti. Tarih bu gerçeklerin tekerrürüy maya gidilmediği takdirde, Kıbns hem Türle doluydu." kiye hem de Yunanistan'ın iç politikalarında Savaşın tozunu toprağını sırtından yeni atan gittikçe şiddetlenen önemli bir polemik ve parBedrettin Paşa'mn hayretler içinde kalması tizanlık havası yaratabilecekti. na neden olan olay Rumlann Enosis düşünden vazgeçmemiş olmalanydı. Bedrettin Pa Adil bir devlet idaresinin kurulması, Türk ve Rum toplumlarımn serbest arzu ve iradelerine bırakıldığı takdirde, kanaatimizce, bu devlet ve bu devlet idaresinin işletilmesi kâgıt üzerinde nazari alandan daha ileri gidemezdi. Adada huzur, sükun ve banş için ilkin toprak mücadelesine girişmek de bir çözüm yolu olarak mütalaa olunmamahdır. Asıl sorun, taraflara verilecek toprağın büyüklüğüne ya da küçüklüğüne değil, kurulacak olan devlet nizamımn eşitlik, insanhk ve hukuk kurallannın sağlam olmasıdır. Çözüm, yalnız iki taraflı coğrafı bir federasyon kurmakla da sona ereceğe benzememektedir. Yıllardır tartışılan zayıf veya kuvvetli, merkezi veya federal hükümetler konusu, sadece nazari birer munakaşa konusu olmaktan daha ileriye gidemez. Her şeyden önce, Kıbns'ta adil, kuvvetli, bağımsız bir merkezi devlete ihtiyaç vardır. Bu merkezi devlet Türk ve Rum toplumlannın, eşit olarak, yan yana, beraber yaşama haklannı garanti altına almalıdır. Bu garantiyi sağlayacak ön tedbirlerin şöyle olması gerektiğini düşünüyorum: 1. Türk, tngiliz ve Yunan temsilcilerinden oluşan daimi bir vesayet konseyi kurulmalıdır. 2. Devlet idaresinin mutlak belirti bir oran dahilinde Türklerden veya Rumlardan kurulmuş olroasma bakılmamahdır. Asıl olan, ehliyetli devlet adamlannın işbaşına getirilmesidir. 3. Kıbns adası silahsız bir ada olmalıdır. 4. Türk ve Rum toplumlan, birbirinden ayrı iki coğrafı bölgede topluca iskân edilmelidir. 5. Vesayet konseyinin otoritesini sağlamak için adanın üç ayn ve uzak bölgesinde belli bir süre için Türk, lngiliz ve Yunan askeri kuvvetleri bulundurulmalıdır. Bu üslere herhangi bir kimsenin girip çıkması vesayet konseyinin iznine bağh olmalıdır. Askeri bölgeler Türk kuvvetleri için Girne ve Magosa; tngilizler için Dikelya, Yunanhlar için Limasol olabilir. • .a 6. Vesayet konseyinin görev ve yetkileVi ve garantör devletlerin adada bulunduracaklan silahlı kuvvetlerin cins ve miktan, Birleşmiş Milletler'in kontrolüne bırakılmalıdır. Tek yanlı kuvvet arttınmı, Birleşmi; Milletler'in ve garantör devletlerin iznine bağlanmalıdır. SCRECEK Emekli Piyade Kurmay Albay Bedii Sevinç'in açıklaması Sayın ve rahmetli Em. Org. Bedrettin Demirerin amlannı, Kıbns'a nasıl çıktık başhklı yazı dizisini ilgiyle okuyorum. tlgiyle diyorum, çünkü anıları anlatan Org. Demirel, yanda adı geçen Em. Org. Nureıtin Ersin, Em. Tuğg. Hakkı Borataş ve Alb. Karaoğlanoglu'nu harekât öncesi, 3 yıl görev yaptığun 39. Tümen'de (Iskenderun) iken türlü münasebetlerle yakından tanıyorum. Tümen Kurmaybaşkanı Kur. Bnb. Döndar Güriüoglu (şimdi Kr. Alb.) Kur. Bn. Sedat Metin (general) benim sıruf arkadaşlanmdır. 197173 yülan arasında o zaman 39. Tümen komutanı olan Tümg. Demirel'in çok yakından tanıdığım askerlik sanatını, yönetimini, iki yıl sonra Kıbns Banş Harekâtı ve ertesindeki olaylarda çizdiği çizgiyle birleştirmekte sıkıntı çekmedim. Org. Demirel ile harekât sonrası ekim 1974'ten nisan 75'e kadar aynı çatı altında Girne Kolordu Karargâhında çok yakın mesaimiz oldu. Onu daha da yakından tanıraa olanağını buldum. Sonra yerine rahmetli Korg. Vahit Güneri geldi. 1968 yıhnda ErzurumKandilli'de emrinde çalıştığım Gnl. Güneri'ye çok şey borçluyum. Org. Demirerin belirttiği gibi çıkarma araçlannın yetersizliği nedeniyle benim tabunım (Utğm. Külekçi'nin 6. bölüğü hariç) ancak 28 temmuz günü sabahı Pladini kıyüanna çıkmış ve birinci harekâtm ateşkesle sonuçlandığı 31 temmuz gününe degin olan son dört gününe katılmıştır. Ancak Kıbns'ta kaldığım bir yıl içinde 2023 temmuz günlerinde yaşanan kritik saatleri, yaşayan arkadaşlanmdan fırsat buldukça dinlemiş, not etmiş ve bilgi sahibi olmuştum. Bu açıklamadan sonra Sayın Demirel'in anılanna karşı görüşlerimi aktarmayı, bu harekâtın öncesini (Türkiye'deki tatbikatlar) ve harakâtı yaşamış bir subay olarak yararlı görürüm. Demirel " Halbuki çıkarma plajının veya plajlannın kesin bir nokta olarak önceden bilinmesinde ve buna uygun olarak prova yapümasında zorunluluk vardı. Girne ve Magosa demekle iş bitmiyordu" diyerek plaj kesimlerinin üst makamlarca saptanmadığından yakınır görünmektedir. Çıkarma yapan bir birliğin düşman kıyılannı, Saym Demirel'in dediği gibi "nokta" olarak bilmesine olanak yoktur. Ancak haritadan, hava fotoğraflanndan veya varsa başka istihbarat araçlanndan değerlendirebileceğini harp tarihi okuyanlar hatırlar. 1/25.000 Ölçekli bir haritadan ancak "Çıkarma Bölgesi" saptanabilir. " N o k U " değil. Çünkü bundan daha büyük ölçekh' kıyıyı daha aynntüı gösteren harita elimizde yoktu. Aslında en büyük ölçekli askeri haritalar da bunlardır. Eğer Gnl. Demirel'in dediği gibi "baştan kara" kapak atmak (çıkarma aracımn kapağının kıyıya oturması) ki buna denizciler "kuru kapak" atmak derler, mümkün değilse "yaş kapak" atılır. Yani kıyının özelliği nedeniyle gemi tam kıyıya yanaşamıyor. Kapağını yanaşabildiği ölçüde kıyıya yakın, fakat deniz üstünde açıyor. Bu durumda erler suya girer, tanklar su derinliği 110 cm. geçmemişse, zırhlı araçlarda yüzerek çıkabilir. Çıkacak birlik "çıkarma bölgesi" doğrultusunda seyir haiinde iken kıyıya yaklaştıkça gözün görebüdiğı mesafede, "nokta" seçilir. Çıkarma harekâtının güçlüklerinden biri de budur. Mersin kıyılannda çıkarma yeri seçiminde tartışmalar olurken Demirel "Tartışmalann sonnnda en akla yakın gelen bir plajı noktalayarak adını Deniz Varbay Neşet tkiz'den okumasını rica ettim. O haritaya dikkatle eğilerek 'Platini' dedi... Harekât sonrası Girne kıyılannda yapılan incelemede, bu plajın çıkarma için taktik ve teknik yönden en elverişli olduğunu görmüş ve karanmızdaki isabetten dolayı hayret etmiştik" demektedir. Haritadan "kuru kapak" atacak yeri okuyup çıkarmarun ne denli güç olduğunu ve bunda "isabet" kaydetmenin ölçüsunü meslektaşlanmın takdirine bırakınm. Saym Gnl. Demirerin "portre"sinde geçen "sertligi" konusunda da bir abartma vaı. Demirel hiç de sert bir asker değildi. Çok kez astlanna "bey" diye hitap etme ahşkanlığı vardı. Kızdığı zamanlar herkeste görulebilecek sinirliliği olmuştur. Gnl. Demirel "Çıkarma öncesi Mersin'de yaşanan keşmekeş" dediği bölümde "Çıkarma Birlikleri Komutanlıgı Mersin'de kara birliklerinden ayrı bir makam olarak kendilerini mütalaa ediyordu. Bu egilim tarih boyunca insaniann nıhuna hâkim olan ayncalık duygusundan ileri geliyordu. Başkalannın emrine girmemek, ast olmamak, özgür ve bagımsız olmak...." Bu bir ölçüde doğrudur. lkinci Dünya Savaşı'nda yaşanmış örnekleri var. Bizde de her üç kuvvet kendilerini ayrı özellikte, bir bakıma üstün görürler. Bunu da şaka yoluyla dile getirirler. Ama bu gerçek, Sayın Demirel'in belirttiği ağırhkta değil. Saym general çıkarma ve indirme harekâtını engelleyecek düşman Hava ve Deniz Kuvvetleri'nin olabileceğinden, "Bunlar yeterince Kıbns Rum Muhafu Ordusu bunyesinde yoksa bile, Yunanisıan'dan gelecegi konusnndaki" kuşkusunu dile getirmektedir. Aynca Akdeniz'de bulunan Amerikan ve Rus kuvvetlerinin de çıkarma ve indirme harekâtımıza müdahale edebileceğinden kuşku duymaktadır. Rum tarafının değil de Amerikan ve Rusya'run kuvvetlerinin sürekli Akdeniz'de dolaştıkları dikkate ahnırsa, Demirel'in bu kuşkusuna katılmamak elde değil. Doğal olarak bizler gibi asker olan Gnl. Demirel'in, ABD veya Sovyetler'in bu harekâtımıza karşı tavırlarının ne olacağını kestirmesi mumkün değildi. Çünkü bu iki gücün durumu askeri olmaktan çok "politik"ti. Bunu da ancak hükumet bilebilirdi. Ama Yunanistan'dan gelecek hava ve deniz gücünün Kıbns'ta havadan ve denizden müdahalede bulunabileceğini düşünmek olası değil. Yunanistan'ın hava gücünü Girit'ten kaldırabileceğini varsaysak bile, uçakların 600 kilometreyi aşkm bir mesafeyi aşıp Akdeniz'i geçmesi, Kıbrıs'a gelmeden önce ve Kıbns hava sahasında kesin olarak karşılaşacağı Türk hava gücü ile yapacağı mukabil bava harekâtından sonra, yer birliklerine hava destek harekâtı vennesi ve bundan sonra üslerine dönmesi, menzil bakımından olanaksızdır. Deniz gücü için de benzer engeller mevcuttu. ozellikle deniz gücünün harekete geçirilmesi herşevden önce "zaman"a bağh idi. 15 temmuz da harekâta hazırlık safhasını aşarak 20 temmuzda Kıbns sularında olması maddeten imkânsızdı. Kaldı ki bu deniz gücü seyir haiinde bir hava desteğine ihtiyaç duyacaktı. Bu nedenle de olanaksızdı. özetle Kıbns'ın, Türkiye'ye çok yakm, ama Yunanistan'a çok uzak olması, Türk Deniz ve Hava Kuvvetleri'nin kullanılmasını olanaklı kılarken, karşı tarafın bu güçlerini kullanmasmı engelliyordu. Tümen K. Demirel, 50. Alay K. Albay Karaoğlanoğlu'nun şehadet haberini 21 temmuz günü Mersin'de aldığmı, bunun şok tesiri yarattığını söylerken, çevresindeki subaylar için "Bu arada adlannı yazmayı lüzumsuz gördüğüm birçok kimsenin dilleri tutulur gibi oldu" demektedir. Savaş bu, ölüm var içinde. Demirel'in bu'ifadesi "dogasına uygun" bir üslup taşır gibi geliyor bana. Mersin kıyılannda iken yerli halktan gördüğümüz maddi ve manevi yardım, teşvik, gözlerde okunan heyecan, subayından erine kadar ölüm korkusunu büyük ölçüde silmiştir. O günlerde yaşanan duygusal tutum ve kenetleşme bir kitabı dolduracak ölçüde geniş boyutludur. Ben, dünya tarihinde bu denli ulusasker çoskusu, bu denli halkordu kaynaşması örneklerinin çok sayıda olduğunu sanmıyorum. Bana ilginç gelen bir nokta da Demirel'in, Ordu K. Org. Sayın Soat Aktulga'dan naklen "Tahliye Planı"mızın ohnayışından yakınmasıdır. Bu yakmmayı da, 21 temmuz günü dinlenilen Yunan radyosundan Türklerin denize döküldüğü biçimindeki haberlerle ilişkili olarak yazmaktadır. Benim askerlik bilgılerime göre çıkarma ve indirme harekâtında tahliye planı olmaz. Hele bu düşman topraklanna yönelik "Deniz Aşın Harekât" olursa. Başansız olmuş bir çıkarmanın tahliyesi (geriye taşınması) bu birliklerin o anda düşman ateşi ve gözü altında olması nedeniyle zaten mümkün değil, gerçekleşemez. Böyle bir durumda ölüm veya tutsaklıktan başka bir seçenek yok. Böyle bir plan yapıp ast kademelere dağıtmak başanya değil, başansızlığa prim vermek demektir. tkinci Dünya Savaşı'nda tngilizler, Alman taaruzunun Fransa topraklanna yayılması üzerine birliklerini Dunqerk'ten tahliye etmişlerdir. Bu tahliyeye de her nedense Alman Kuvvetleri'nin seyirci kaldığım harp tarihi yazmaktadır. tki örnek arasında hiçbir benzerlik yoktur. Biri düşman ateşi altında, diğeri çok uzağında iki ayrı nitelik taşımaktadır. Saym Demirel'in belirttiği gibi henüz "kıyı bası" elde edilmemiş, yani birlikler yeterince kıyıya çıkamamış, lojistik destek bir ölçüde kıyıya alınamamışken, 'tahliye'yi nasıl düşünür ve uygularsımz? 21 temmuz günü Platini bölgesinde karaya gelişigüzel çıkmış birkaç bölük ile, genişlik 600700 m, derinlik bundan daha az bir saha elde edilmiş bir durumda, tahliye ne askeri bakımdan ne de fiziki olarak düşünülemez. Yunan radyosunun bu yayını üzerine, Türk ulusu için bir onur meselesi haline gelmiş bir harekâtm daha ilk gününde tahliyeyi düşünmek sağlıklı bir mantığın ürünü olmasa gerek. Tarık Bin Zeyyat'ın Cebeli Tarık Boğazı'nı aşıp Endülüs'e ayak bastıktan sonra gemilerini yaktırması tarihte ilginç bir olaydır. Deniz aşırı harekâtta "birieşme" gerçekleştikten sonra, hasar görmüş malzemenin ve yaralıların geri çekilmesi söz konusu ise, tahliye düşunülebilir. Kaldı ki Gnl. Demirel, "Elimizde yeterince çıkarma aracı olmaması nedeniyle birlikleri Kıbns'a dalgalar haiinde gönderdik" demektedir. Boyle olunca denize dökülenleri hangi araçla tahliye edeceksiniz. (Bence bu anda Enosis'in iki yüzü tahliye planı olmaması doğal ve doğrudur. Tahliye daha çok "çekilrae" hareketlerinde, yani başansızlıkta yer alan bir terimdir.) Sayın Gnl. Demirel, "Sevk ve idareden sonımlu 20 makam" başhklı bolümde "Koordinasyon yapacak olan karar karargâhlannın mevcudu, katılan kıtalann mevcudundan fazla idi" diyerek, yakınmaktadır. Bu, teori olarak doğrudur. Çok sayıda koordinasyon makamı "sadelik"i yitirir, kanşıklığa yol açar. Ama Sayın Demirel 'Koordinasyonu gerektirmeyen birliklerin karargahlarını da koordinasyon makamı saymıştır. Örneğin Ankara'daki Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Merkezi, harekâta katılan alaylar, Mersin'deki Çıkarma Birlikleri Komutanlıgı gibi. Koordinasyon, harekâta katılan her üç kuvvetin ana birlikleri arasında, yani üst düzeydeki karargâhlar araMakarios'un hayali daha geniş ufuklan sında söz konusu. Geriye kalan ve sayın generalin saydığı gibi çok sayıda içine alıyordu. O ilerde Kıbns'ın değil, bübirliklerin ilişkisi, kendi aralannda "işbirligi" veya kendi aralarında "yerd tün Yunanistan'ın lideri, büyük Yunaniskoordinasyon"dur. tan'ın kurucusu olacaktı. Çok yakından tanıdığım rahmetli Demirel'in en büyük zaafı 'övülmek'Makarios'un bu geniş ülküsünü zamanla ten hoşlanmasıdır. gerçekleştirmesine Yunan cuntasının ateşli Bu zaafmı bilen kimilerinin onu övdüklerini, duygularını okşadıklannı liderlerinin tahamroülü kalmamıştı. Nicos gördüm. tşte bir olayı kendi anılarından aşağıya ahyorum. "1974 yıhnda Sampson'un ani bir girişimi ile Kıbns, bir komutasında Kıbns'a gönderilecek birliği uğurlarken riizgârlı bir şuolup bitti olarak Yunanistan'a katılacaktı. bat günü yaptığım konuşmada, Kıbns'ta kahramanlık destanlan yaratacakBu da Yunan askeri cuntasının bir başansı lannı söylemişlim. 39. Tumen'in de rauhtemelen Kıbns'ta kendilerinin yave eseri olacaktı. Cunta bununla övünecek nında bulunabileceğini ifade etmiştim. Sonradan yazılan barp ceridelerinde ve Yunanistan'daki otoritesini kuvvetlendiKur. Binbaşı (şimdi general) Sedat Metin bu konuşmayı bir kehanet olarak recekti. tngiliz ve Yunanülarla beraber belirtiyordu." Oysa ortada bir kehanet yoktu. Kıbns olaylan 1964'ten beri gündemdey Türklerin bu olup bittiyi kabul etmeleri bekleniyordu. Cuntacılara kuvvet veren birçok di. (O tarihten bu yana T.S.K. yasal hakkını kullanmaktan kaynaklanan canlı örnek vardı. tsrailliler de Araplardan "müdahale" için sürekli hazırlık yaptı. Rum kesiminin tutumu bu hazırhğı birçok yerleri almışlar ve bir daha geri verhızlandırdı. Koşullar yeterince hazır olunca müdahale Sayın Demirel'in 39. memişlerdi. Atatürk Hatay'ı sanki bir olup Tümen K. olduğu zamaria denk geldi. Şimdi çıplak gerçek karşısında "kebittiyle ele geçirmişti... hanefi nerde arayacağız. Sonra askerlikte "kehanef'e yer yoktur. BinbaKıbrıslı Rumlar, Makarios'un gizli siyaşı, Komutan'ın duygulannı oksamak için, bu yola başvurmuş olabilir. Koseti karşısında Nicos Sampson'un yaptığı mutan bunu arunda çevirmesi gerekirken, harp ceridesine alıyor, ustelik bunu darbenin sonunu tahmin edebiliyorlardı. Bu anılannda yayımlayabiliyor. darbenin altından neler çıkacağını biliyor(Yakından tanıyıp sevdiğim arkadaşım S.Metin oldukça neşeli bir yapıya sahip. Zengin espri ve fıkra repertuarıyla her zaman bizi güldürmüş, hoş lardı. Bu darbeden sonra Kıbrıslı Rumlarvakit gecirmemizi sağlamıştı. Anlatma yeteneği de gayet üstündür. Ben Gir dan büyük fedakârlıklar bekleniyordu. Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmasıyla Kıbnslıne'de karargâhta görevliyken Metin Gnl. Demirel'in genel sekreteri idi.) Sayın Gnl.ın "39. Tümenin idaresi" başlığı altında şu tümcelerini oku lann yaşam düzeyleri düşecek, ağır vergüerle yoruz. (yazar kıta hizmetinin dolduğunu ve 30. Tümen'den aynlmanın za karşı karşıya kalacaklardı. O zamana kadar tngiliz idaresinde serbest ve bağımsız bir hamanı geldiğini ifade ettikten sonra) "İki yıldan beri emek verdigimiz birliklerden aynlamıyordum. Tümeni emanet edecek bir kimse göremiyordum. yat yaşayan Rumlar, adanın Yunanistan'a Hasan Sağlam'ın verileceğini duymuştum. O yıl korgeneralliğe terfi sıra katılmasıyla, Yunanistan'daki sıkıntılan da paylasacaklardı. sında olmam ikinci planda kalıyordu. Asıl sorun çok kritik bir görevi olan 39. Tumen'in kime teslim edileceği idi." Kıbnslı genç ve yaşlı kuşaklar adalannBu ana kadar kendini ön planda tutmaya çahşan, bırakın astlannın gay da huzur, refah ve adalet içinde yaşamak isretini 20 Temmuz günü havadan birliklerle inen Kolordu K. Korg. Nurettin tiyorlardı. Kıbrıslı Rum için Türklerle veya Ersin'den bile söz etmeyen Sayın Demirel, burada baklayı ağzından çıkan tngilizlerle savaş, belli sayıda politikacımn yor ve "vazgeçUmez" bir general olduğunu açıkça ortaya koyuyor. (Bu nok şahsi kaprislerini tatminden başka bir şey tada Sayın general anılannda Kıbns Barış Harekâtı'na ışık tutmaktan çok olamazdı. Uzun yıllar dağlarda eşkıyalık yakendini övmeğe çalışıyor. Evet, Saym Demirere göre onun ayrılığında 39. pan ve gizli örgütlerle tedhiş yaratan GriTümen'e komuta edecek general Türk Ordusu'nda yoktu. Hasan Sağlam vas'ın Enosis rüyası, Kıbnslı Rumlar için çok acı derslere ve felâketlere mal olmuştu. bile yetersizdi ona göre. Bizler yıllardır, atandığırmz birliklere gittiğimizde subay ve astsubaylanBirçok Kıbnslı bir hiç uğruna canlanndan mıza "Hiçbir hizmet kişilerie kaim degildir. Sakın böyle bir vehme kendi olmuş, bazdarı ise adayı terk etmek zorunnizi kaptırmayın" der dururduk. Bu inanç da Türk Ordusu'nda bir tür ge da kalmışlardı. Kıbnsh Rumlann belirli tedlenek haline gelmiştir. Şimdi biz mi haklıydık, yoksa sevgili ve rahmetli Gnl. hişçüer ve politikacılar yüzünden önce tngilizlerle araları açılmış, sonra Türkleri ve Demirel mi? Bir askerin kendi terfiini önemsemeyerek, birliğinden aynlması haiinde, dolayısıyla Türkiye'yi kendilerine düşman yokluğunda birliğinin akıbetinin ne olacağını birinci plana almasımn eşya etmişlerdi. Buna karşılık Yunanistan'dan da mn tabiatına aykın olduğunu vurgulamak gerçekçi bir tutum olur. Ama ya hiçbir zaman tam anlamıyla destek veya yar•dım görmemişlerdi. nılgı da insanoğluna özgüdür. Tuğgeneral Hakkı Borataş, tümen komutanı yardımcısı durumunda idi. Gelen yardımlar Kıbns Rum Milli Muha20 temmuz günü Kıbns'a 50. Piyade Alayı ve bir deniz piyade alayı çıkar faza Ordusu'nda gereği gibi kullanılmıyorken, çıkan bu iki alaym harekâtını sevk ve idare edecek bir generale gerek du. Türkleri sindirmek için istenen ve gelen sinim vardı. Bu görev de General Borataş'a düşerdi. Oysa Sayın General silahlar, sonradan Kıbns hükümetinin kont22 temmuzda Tümen Komutanı ile birlikte harekâta katılıyor. Ben inanıyo rolünün dışına çıkınca, ters bir yöne, hükürum ki General Borataş, 20 temmuz günü herakâta katılsaydı, Albay Kara meti devirmeye çevriliyordu. Makarios ile Yunan cuntasının arası bu oğlanoğlu'nun düşman karşısında alay sancağuıı açmasını önler ve belki de nedenle açılmıştı. Albay Karaoğlanoğlu şehit olmazdı. Makarios'un hayali ve cuntanın hesabı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear