28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER "Tannsal hukuka dayanan saltıkçdık kuralı karşısında, demokrasi ilkesinin ilk takındığı tutum, «Içakgönüllü bir davranıştır. O, önce hükumdan devirmeye değil, sadece güçlerini sınırlandırmaya çalışb... 16^>'da, baskı gücunıi kırmak için siyasal savaşım aracı oldu. 18.yy'da demokrasi ilkesi, ulusal egemenlik (hâkimiyeti miUiye) şekline dönuştü ve anayasaya geçti. Artık uiusla hükümdar arasında sozleşme duşüncesi yok oldu. Ortaya 'egemenlik böliinemez ve başkasına devredilemez' düşüncesi çtkü. "Bu dusünceyi şöyle açıkladılar: Egemenlik, bireylerin istenci (iradesi) üstunde, bireylerin oluşturdugu, ulusun ortak kişiligine dayanan, genel, (opluma ait ortaklasa bir istençtir. Bu nedenle egemenlik birdir. bir bütün, parçalanna aynlamaz ve ege» menliğin belirlediği toplumsal istenç, onun sahibi olan ortaklasa kisilik, ulusça, hiçbir zaman, başkasına devredilemez..." likçidir; bu nitelik, ulusal egemenliğin, bireysel olmasının zorunlu bir sonucudur.Kuşkusuz, bütün bireyler aynı siyasal hakları elinde bülundurmaktadır. LİDsal egemenliğin bu bireysel ve eşitlikçi niteliklerinden genel ve eşit oy kullanma ilkesi doğar... "Ulusal egemenliği bütunleyen en belirgin hükümet şekli, cumhuriyettir. Cumhuriyette son söz, ulusça seçilen meclistedir... Ulus, temsilcilerinden memnun olmazsa, belirli bir süre sonunda baskalannı seçer... Cumhuriyette, meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet, halkın özgürlüğünü, güvencini ve rahatını düşunmek ve sağlamaya çalışmaktan başka bir şey yapamaz. Çünkü bunlar bilirler ki, kendilerini iktidar ve yetki koltuğuna, belirli bir süre için getiren istencin ve egemenliği'n sahibi ulustur ve yine bunlar bilirler ki, iktidar koltuğuna saltanat sunnek için degil, ulusa hizmel etmek için getirilmişlerdir. Ulusa karşı davranış, tutum ve görevlerini kötüye kullandıklan takdirde, şu veya bu yöntemle, ulusal istencin, kendi haklannda dahi uygulanmaya konulmasıyla karşılasabilirler. Ulus tarafından, ulus adına, devleti yönetmekle yetkilendirilerek gorevlendirilenler için gerektiginde ulusa hesap vermek zorunlugunu laubaliiik ve keyfi hareketle telif kabul etmez (bağdaşmaz)." 18 MA YIS 1989 Ulusal Egemenlik ve Deıııokrasi Sözde 'Allah'ın takdiriyle "yürü ya kulum" sözüyle iktidar edenler, bu ulusun istencine uymak zorunda olduklarını bilmelidirler. Bu ulus, bireysel özgürlüklerini, egemenliğini ve bağımsızhğını, işgalcilerle işbirliği içinde bulunan halife ordularına karşı savaşarak, canı kanı pahasına elde etmiştir. Kapitülasyonlardan kaynaklanan hanedan borçlarını', tüyü bitmedik yetimin gıdasından keserek vergilerle, emperyalist güçlere ödemek sureîiyle tam bağımsızhğını satın da almışîır. Bu ulusun, hakkını kimsede bıraktığı işitilmemiştir. Hele "ben Allah'tan başka kimseden korkmam"... " Paramm hesabını Allah'tan başka kimseye vermem"; yani öte dünyada hesap veririm diyenleri hiç bağışlamamıştır... GÜRBÜZ D. TÜFEKÇİ Sosyal Antropolog, Atatürk Merkezı Asli Üyesi Ulusal egemenlik, son günlerde önem kazandı. Bu konunun anlamı üzerinde durmak istiyoruz. Ulusal egemenlik, demokrasi gıbi kavramlar içeriği iyice kavranılmaksızın kullanılmamalıdır. Büyük adamların, bilim adamlannın sözlerini anlamadan kullanmak zordur, çok zordur. Bu türden sözler, çağ dışı inançlann kurallarına uyarak mınldanılanlarla kanştınlmamalıdır. Hayaii ihracat, silah kaçakçıhğı, vergi kaçakçılığı, uyuşturucu saucıhğıyla uğrajanlar, satjşlan yararlananlar, dinsel kurallara dayalı nunldanmalarla bağışlanmak ya da yanlışları doğrultmak, doğruları çarpıtmak amacındadırlar. Çağdaş bilim ve demokratik yönetim hesap sorar. Bilim bağışlamaz. Demokrasi bilinci de, yasalarla belirlenen yaptırımlan ve cezaları uygular. PENCERE Demokrasi ilkesi... "Şunu söylemek gerekir ki, devlet, bukuksal bir kavramdır. gerçekte, egemenliği yönetenler kullamr. O halde, devlette yöneticiler kimler olmalıdır? Siyasal gücün yasal olabilmesi için, devletin, somut egemenliği edimsel olarak kime verilmelidir? Işte bu soruları yanıtlayan demokrasi ilkesidir (ulusal egemenliktir)..!' "Ulusal egemenliğin belirgin niteiikleri: Ulusal egemenlik (halkçılık) ilkesi; egemenliği kullanan deviet organı ne olursa olsun, esas olarak, ulusun egemenliğe sahip olmasmı ve sahip kalmasını gerektirir. "Bu noktayı birkaç sözcükle açıklayalım: a) Ulusal egemenlik (demokrasi) esas olarak siyasal içeriklidir. Ulusal egemenlik, bir sosyal yardım veya bir ekonomik kuruluş düzeneği değildir. Ulusal egemenlik nesnel gönenç (maddi refah) sorunu da değildir. Böyle bir kuram yurttaşlann, siyasal özgürlük gereksinimlerini uyutmayı amaçlar. Bızım bildiğimiz ulusal egemenlik (demokrasi), özellikle siyasaldır; onun ereği (hedefi), ulusun yöneticiler üzerindeki denetimi sayesinde, siyasal özgiirlıigü sağlamakcır. b) Ulusal egemenliğin birinci özelliği ile iç içe, ikinci bir özelliği daha vardır. O da şudur: Ulusal egemenlik, düşünseldin bir kafa (anlayış) konusudur. Herhalde bir mide sorunu değildir. Hükümet ilkesi de, bir adalet sevgisini ve ahlak düşüncesini gerektirir. Ulusal egemenlik (demokrasi), yurt aşkıdır, aynı zamanda babalık ve analıktır. c) Ulusal egemenlik, aslında bire>seldir; bu nitelik. jurttaşın egemenliğe ircsan olarak katılmasıyla gerçekleşir. Son olarak, ulusal egemenlik (demokrasi), eşit Araştırma Yeni yönetim biçimleri Bilindiği gibi demokrasi, halk egemenliğı anlamına geliyor. Konunun daha iyi arüaşılabilmesi için, bir bilim adamı oiarak değerlendirdiğimiz, ünJü bir devlet kurucusunun el yazılı belgelerini bilgilerinize (Türkçeleştirerek) sunacağız. Belgeler şöyle: "Bundan en az 7000 yü önce, Mezopotamya'da ilk uygarlıklardan birini kuran Sümer, Elam ve Akat budunlarında, demokrasi ilkesi uygulanmıştır... Atina ve Isparta gibi Yunan kentleri, bir tip demokrasi ile yönetilirdi. Roma dahi demokrasi hayatı yaşamıştır?' "Son tarih çağlannda" yeni yönetim biçimleri başlatıldı. Bunlar "Monarşi ve oligarşi" oiarak anıIırlardı. Her iki yönetim de "belli bir dini" benimsemekteydi. Kısaca teokratik'ti, yani Tannegemen kökenliydiler. Bu yönetimlerde: "Krallann ve padijahlarm baskı yönetimine, dinler dayanak olmuştur. Krallar, halifeler, padişahlar çevresini saran papazlar, hocalar tarafından yapılan özendirmelerle, tannsal (ilahi) hukuka dayanmışlardır. Egemenliğin bu hükıimdarlara Allah tarafından verilraiş olduğu kuramı uydurulmuştur. Buna göre, hükümdar ancak Allah'a karşı sorumludur. Kudret ve egemeoliğinin sının yalnız din kitaplannda aranabilir. Eğer hükümdar yasaları hazarlayan bir meclis kabul etmişse, o zaman meşruti (şeriata uyan) hükümet olur. Bu şekil hükümette dahi, sonuç olarak, yine her şey hükümdarların son söztine bağlıdır..!' "Oligarşi'de egemenlik birkaç kişinin, birkaç ailenin ya da bir sınıf halkın elindedir. Aristokrasi (ise) oligarşinin bir başka biçimidir; bunda da egemenlik soyluların elindedir. "Egemenlik güçlerinin Allah'tan geldigini ve yalnız O'na karşı, öteki dünyada (ahirette), hesap verebilecegini varsavan ve devleti, iilkeyi kalıümsal bir yurtluk (malikâne) kabul eden bir hükümdar, kendisini her lürden sınıriandırmadan uzakta görur. Böylesi bir yöneümde, ulusun benligi, özgiiriüğiı söz konusu dahi olamaz..." Sonuç Sözde 'Allah'ın takdiriyle "yürü ya kulum" sözüyle iktidar edenler, bu ulusun istencine uymak zorunda olduklarını bilmelidirler. Bu ulus, bireysel özgürlüklerini, egemenliğini ve bagımsızlığını, işgalcüerle işbirliği içinde bulunan halife ordulanna karşı savaşarak, canı kanı pahasına elde etrniştir. Kapitülasyonlardan kaynaklanan 'hanedan borçlarınf, tüyü bitmedik yetimin gıdasından keserek vergilerle, emperyalist güçlere ödemek snretiyle tam bagımsızlığını satın da almıstır. Bu ulusun, hakkını kimsede bıraküğı işitilmemiştir. Hele "ben Allah'tan başka kimseden korkmam"... " Pararaın hesabını Allah'tan başka kimseye vermem"; yani öte dünyada hesap veririm diyenleri hiç bağışlamamıştır... Ulusal egemenliğin uygulanması gereken Türkiye Cumhuriyeti'nde, herkesin hesap vereceği, anayasal bir kunım vardır. Bu kurumlar, 'şeriata göre degil, yukanda saydığımız ulusa) istencin niteiikleri ne uygun olarak görev j'apmak zonındadırlar. Zordur, zor, anlammı kavramadan büyük adamların sözlerini, deyişlerini kullanmak. tnsanın başı derde girer. Hele söz vermek, her şeyini vermekten daha zordur, bilinir. Yukarıdaki el yazısı belgeler mi? Atatürk'undür. (x) AFETlNAN, Medeni Bilgiler..., Ank., 1969, .^., ss.39(MI5) EVET/HAYIR OKT4Y AKBAL Merhume Müzeyyen Pamir'in eşi, sevgili babamız emekli Ord. Albay Gelecek Diye Diye!.. Gelecek... Yarın mıdır? Dahaötesi midir? General de Gaulle, "Gelecek uzun sürelidir" derdı. Bilıp tükenmez bir zamanı kapsayan bir sözcuk. Nedense gelecekten hep güzel şeyler beklenir. Yarınlar, şarkı söyleyen yarınlar. ınsanları aydınlık günlere götürecek yarınlar, mutlu kılacak yarınlar... Oysa o 'yamn' gelmiş, hiç de iyi şeyler getirmemiş! Tam tersine acılar, karamsarlıklar, yenilgiler, umutsuzluklarla karşılaşmış insanoğlu. O zaman daha ötesini düşlemiş, yeni yarınları. Gelecekte var, ne varsa demiş!.. Lamartine "Geçmiş ve gelecek yaşamın iki bölümü... Bıri hiçbir zaman der. Öbürü her zaman" diye yazıyor. Gelecek 'her zaman'dır. Geçmiş 'hiçbir zamandır' şaire göre.. 'Her zaman. umut doludur... Başka bir şair, Arthur Rimbaud da şöyle görmüş geleceği: "Gelecek materyaiist olacak. Görüyorum" demiş. Yine başka bir ünlü şair hepsine karşı çıkıyor, Victor Hugo,"Hayır, gelecek, kimsenin değil" diyor. Gelecek hepimizindir. Buras* kesin... Ama kendi kendine gelen bir gelecek değil. O gelecegi bizim kurmamız gerek, bizim biçimlendirmemiz, bizim gerçekleştirmemiz gerek. Binlerce yıl gelmiş geçmiş. Tıpkı rüzgârın otların üstünden geçişi gibi iz bırakmadan, etkisini duyurmadan. Önemli olan bugünden yarını hazırlamaktır. Politikacılann sık sık başvurdukları, daha doğrusu sığındıkları bir şeydir gelecek... Oerler kı yarın daha iyi olacak, bekleyın üç beş yıl, o zaman her şey düzelecek... Bizim politıkacılarımızdan bu tür sözlerı çok duymuşuzdun Nurlu ufuklar, çağ atlamak, bir Türkiye'ye bir Türkiye daha katmak gibi... Bütün bunlar zamana bağlıdır, zamanla her şey daha iyiye gidecektır, sabretmek, çalışmak gereklidir! Ama o gelecek, bir türlü beklenenleri gerçekleştirmez. Yıllar geçer halkın özlemleri düş olarak kalır. O zaman politıkacılar yeni hedef gösterirler, o hedel gelecektedir yine! Bir kez daha beş yıl, on yıl beklemek gerekecektır. Bir de bakmışsınız zaman uçup gitmiş, yaşlanmışsınız gelecekten bir şeyler bekleye bekleye! Bir kişi, beş kişi, bin kişi, belirli bir görüş, bir topluluk kuramaz güzel gelecekleri... Zamana sahip olmak gereklidir. Yaşadığımız o değerli dakikalara, saatlere, yıllara. Beklemeden, her şey iyiye nasıl olsa gider, büyüklerimiz bizim için çalışıyorlar, herhalde yarınlar bize güvenli, huzurlu bir yaşam getirir demeden... Yarınlarımızı kendi ellerimizle kurmaya çalışarak... Çocukluğumda, gelecek çok uzaklardaydı. Hiçbir zaman ona ulaşamayacağımı düşünüyordum. Yirmi yaş, otuz yaş, kırk yaş varılması umut edilen bir gelecekti. Kim varabilirdi o yaşlara? Varabilen kimbilir ne güzel bir yaşam sürecekti. Hep bu hayal içinde büyüdük. Sonra sırasıyla geçildi o yaşlar, o uzakta görünen gelecek yakına geldi, derken geçmiş oldu. Yeni geleceklere doğru açıldık. Onlar da geçti. Sonra yine yeni geleceklere... İnsanoğlunda gelecekten bir şeyler beklemek umudu olmasa yaşam denen şey bir değer kazanır mıydı? Ne kadar karanlık, ne kadar umutsuz bir durumda da olsak gelecekten güzel şeyler beklemek bizleri avutur. Bu yüzden de bol bol vaat eden, bol bol umut ışıkları saçan politikacılar el üstunde tutulur: Tevfik Fikret'in dediği gibi 'Bir ezeli şifadır aldanmak.' Kendini aldatmak bir an için, kısacık bir süreliğine bir avuntu verebilir, bugün gitsin, yarın gelsin diye umutlara daldırabilir, ama gelecekten beklenenlerin boş çıkışıdır insanı daha daha çok yıkacak olan... Ben birey olarak gelecekten güzel şeyler bekleyecek bir yaşı geçtim. Gelecek, bugündür bugün olmalıdır diyorum. Ne yapacaksak şimdi yapmalıyız, umutları, düşieri içinde yaşadığımız süreç içinde gerçekleştirmeliyiz. Şunun bunun nurlu ufuklar, aydınlık yarınlar, çağ atlamak gibi bos sözlerıne kapılmamanın gücünü yaratmalıyız. Toplumun gelecegi, her bireyin çabasıyla biçimlendirilebilir. Birey, edilgen, bilinçsiz oldu mu ne içinde olduğumuz zaman, ne de gelecek zaman bir şey kazandınr insana... Gelecegi kendi elimizde yaratamadık mı hep geçmişte, geçmişin karanlığında sürdürürüz geri kalan örnrümüzü... Gelecek 'her zaman der' ama bu 'her zaman'ı yaratmasını, kurmasını bilene... VEHBİ PAMER'İ (1936PU3) kaybettik. Aziz naşı bugün (18 Mayıs perşembe) Suadiye Camii'nde kıhnacak öğle namazından sonra İçerenköy Aile Kabristanına defnedilecektir. KIZI: ELGİZ PAMİR OĞLU: ÜMİT PAMİR TEk DıL INGİLİZCE Ö5PENECEĞİM DİVE ZAMAN INIZI PACANIZI ANMA Değerli varlığımız, üstün evlat, üstün eş; TÜPSEM'İN ' PEMSERLİ6ÎNDE. NÛİLTEÖE'NİN İ DİL VADA BÜTÜN ıNGİLİZCE. İngiliz üsan Okulları Danışma Merkezi Cuınhunyet Cad 173; 4B ElmaOaJ Istanbul 80230 Hılton Otek kaşısj TA (1)148 39 77148 79 43 Tlx 27498 TUSM TB Fax (1) 132 97 29 12 Mart'ta haksız yere tutukevinde yatan bir dostum, avukatjna çıkışmıştı: Dışanda neyapıyorsunuz? Herkesin etleri koltan neden bağlı? Niçin içeridekilere yeterince ilgi yok? Bizleri kurtarmak için neden girişime geçilmiyor? ' Avukat: Sen, demişti, sanıyorsun ki herkes sizleri düşunüyor. Oysa herkes keyfinde, zevkinde, eğlencesinde, tiyaîrosunda, sinemasında, meyhanesinde... Dostum bozulmuştu. Avukat gerçi abartmıştı; ama, kural buydu; yaşam yürüyor; hayat bastırıyordu. Yalnız "ara re//m'1erde mi? Daha beter durumlarda bile günlük çarklar döner. Doğal olan da budur. Birinci Dünya Savaşı'ndaistanbuldakı yaşantı nasıldı? Ya Mütarekeeğlenceleri? İkinci Dünya Savaşı'nda işgal altındaki Paris, tümden karalar mı bağlıyordu? Hitler Almanyası'nda olan bitenler, iş işten geçtikten sonra ortaya dökülmedi mi? Bugün biz Güneydoğu Anadolu'daki "olağanüstü ha/"\n dışında yaşıyoruz. Diyarbakır'daki güvenlik güçlerinin bir görevlisi ya da bir tutuklusu, gece gündüz gerilimin gergefine ilmik atıyor; ama, çok uzağız ona... • içerdeki bir okurumun yazdığı mektup, şu günlerde kimi cezaevinde yaşanan olaylar karşısında toplumun duyarsızlığından yakınıyor. Türkiye'de cezaevlerinin ve sokakların kan a bulandığını vurgulayan okurum, ille de bu konuların ustüne gidilmesi gereğinı anımsatıyor; Şili'nin ünlü ozanı Pablo Neruda'run dizelerini bir ders ıçeriğıyle yinelıyor; Neden diyorsunuz şiirlerin Söz açmaz düşen yapraktan; Doğduğun yerin Yüce volkanlarından? Ge/ de gör: Caddeler kanrevan. Ge/ de gör: Caddeler kanrevan. İçerdeki okurum haklıdır. Çağımızda insanlık bir bedene dönüştü; dünyanın öteki ucundaki yoksulun parmağına bir iğne bartı mı, acısını duymayana "aydın" denmiyor. * Aydın duyarlığı ne demek? Duyarlığın türleri var. Otomobil motoru çalışırken çıkan sesten makinedeki "anza"yı yakalayan usta; hastanın sırtını dinlerken hastalığı tanıyan hekim duyarlıdır Bir müzisyen, senin benim duymadığımız sesleri duyar; bir parça çalınırken yanlışların ayırdına varmakla kalmaz. yanlış olmayanların değerini inceden ınceye tartabilir. Bir ressamın gözleri bizim ayrımsamaktan yoksun kaldığımız renklerin tonlannı seçebilir. Bir yazar ya da şairin, sözcüklerı yan yana dizerek yarattığı dünyanın enlemleri ve boylamları, gezegenimizin boyutlarına sığışmayabilir. Aydın duyarlığı da çağımızda kendine özgü bir tür yaratıyor; hem de güzel bir tür... • 20'nci yözyılda değil de İsa'dan önce yaşasaydık, kimin yanında olurdunuz? Efendilerın mi? Kölelerın mi? Biliyorum çoğu kişi bu soruya "kölelerin" diye yanıt verecektir. Çünkü insana, ezenın değil, ezilenin yanında olmak yakışır; 20'nci yüzyılın duyarlığıyla düşünen kişinin haksızlığa başkaldırması doğal değil mi? Ben diyorum ki bugün Türkiye'nin hapishanelerinde yaşayan siyasal suçlular, başkaldırmış kölelerdir; çünkü üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyi kapsamında "siyasal suçiu" diye bir kavram defterden silinmiştir. Kölelik de insanlık tarıhinde her ülkede bjrden kalkmadı; uygarlık yolunda daha öndekı toplumlardan silinirken, geri toplumlarda sürdü gitti. Siyasal suçlu Avrupa'da artık yok... Bızde var. 'Aydın duyarlığı, işte bu ayrımı duyumsayabilmek demektir; eğer bugün Türkiye'nin hapishanelerinde siyasal suçluların yaşamasını doğal gören biri varsa, ister çok okumuş olsun, ister vali, bakan, başbakan ya da cumhurbaşkanı; o kişi aydın değildir. Aydın Duyarlığı... GÜNEŞ (GÜROL) SCHNEIDER'imizi kaybedişimizin 1. yılında sonsuz acılarla ve rahmetle anıyoruz. İMZA GÜNU AİLESİ ve EŞİ Not: Zincirlikuyu'da 19.5.1989 Cuma günü saat 13.00'te hatim duası yapılacaktır. SHP Tekirdağ Milletvekili Saym ENİS TÜTÜNCÜ'nün annesi, OO.W ÜÜ ZELİHA TÜTÜNCÜ'nün ölümü dolayısıyla Tütüncü ailesine ve tüm dostlarına başsağlığı diliyor, acılannı paylaşıyoruz. ENCLISH İnENCLAND TBMM SHP GRUBU Siz görmediniz ki gözümün nur, o kor alevleri, arkasında dimdik duran devleri... Siz görmediniz, 82 mayısının 18'inde Diyarbakır Cezaevi 4 yiğidin şahadetini, inancın, direngenliğin abideleştiğini görmediniz. Yahmlanan alev alev bedenleri... FERHAT KURTAY, NECMİ ÖNER, EŞREF ANVİK, MAHMUT ZENGİ'nin anılan direniş geleneğimizde yaşıyor!.. DİYARBAKIR 1 NOLU E TİPİ CEZAEVİ TUTUKLU TEMSİLCİLİĞİ ADINA NURETTİN YILDIRIM I * İngiltere'dekı okullar hakkında bilgı almak için artık kapıkapı dolaşmanıza gerek yok. * Zira EKSPO; ARELSFELCO üyesi ve BRITISH COUNCIL onaylı okulların tamamına yakın bir bölümunü ülkemızde topluca temsil eden bir merkezdir. * Daha da önemlısi eğitım; EKSPO'nun ana istigal konusudur ve bunu "tali bir i ş " olarak görmemektedır * Rehber kitabımızı incelemeden, yurt dışı eğitim konusunda karar vermemeniz menfaatiniz ILHAN SELÇUK 20 MAYIS Cumartesi Saat: 15.0018.00 Yer: Gülhane Festivali Beledive Standı FİKRİ SONMEZ yaşıyor. Kavgan yaşayan" bir anır. bir bayrak ki her zaman sallanacak. DEVRCMCİ 222I21 EKSPO YURT DIŞI EĞİTİM DANIŞMANLIĞI Yıldız Posta Cad Vılla Sokak 74/2 Yuva 3 Apt 80280 EsentepeISTANBUL Tel: (1) 16626721673968 Fax (1) 1754410 Not: Bir gun mutlaka ihtiyacınız olabileceğini düşunerek bu ilanı kesip saklayınız lutfen. M.kELE*. H. Kl «BASAR. H. \LTI\B\§. Y KARADENİZ ÇAĞRI I KADIN KURULTAYI 1920 Mayıs 1989 Yer: Anıl Düğün Salonu Beşiktaş PTT üstü Saat: 9.3018.30 Tüm Kadınlar Davetlidir Mucadelesi Onurumuzdur TEŞEKKÜR Ameiiyatım esnasında gerekJi ilgiyi gösteren Haydarpaşa Göğüs Cerrahisi Başhekimi FİKRİ SÖNMEZ PINARHİSAR VE SARAYDAN ARKADAŞLARI ADI.YA MIAMMER MIRSAL B I R H \ > TAYSE^ TEŞEKKÜR Biricik kızımız Opr. Dr. MÜRŞİT KORYAK'a Opr. Dr. Prof. ULU SUNGU'ya Opr. Dr. ATİLLA KANCA'ya Dr. MURAT AKGÜL'e Dr. ILGAZ DOĞUSAY'a Dr. TAMER OMAY'a Anesteziyolog Dr. SEVİM CANİK'e Teknısyen HAKKI KESKİN'e Kan B. Sorumlusu İBRAHİM BEDİR'e Aynca ilgıJerinden dolayı Dr. CENGİZ OrL\Y ve GÜLTEKİN DEMİRKIRAN'a sonsuz teşekkürlerimı sunarım. YEŞİM YUMUŞAK'ın açık kalp ameiiyatım başanyla gerçekleştirip sağlığına kavuşturan Istanbul Universiıesi Kardioloji Enstitusu'nün değerli mensupları başta; Saym Prof. Dr. AYDIN AYTAÇ olmak üzere Sayın Uz. Dr. ATIF AKÇEVİN, Asis. Dr. BÜLENT POLAT, Anestezıst Yrd. Doç. Dr. OSMAN BAYINDIR, LJz Dr NURÇAN GİLBAZ, Hemş. AYSEL KAYHAN, Perfusyonist HÜRRİYET ERSİN, Anest. Teknıs. SELDA ÖZCAN ve İDRİS YILMAZ, Sosy. Hızm. Uzm. GÜLÇİ.N ERAS ve lüm Cerrahi Yoğun Bakım gorevlileri ile kan veren ve kaygılarımızı paylaşan dosr \e akrabalarımıza sonsuz (eşekkuru borç biliriz. SERPİL VE VEDAT YUMUŞAK 1 9 MA Y I S CENÇLİK ŞÖLENİ * ISMAIL DEMIRCIOGLU * ALI EKBER ÇIÇEK * TAYFUN SEVER * SEROAR * TUNCER DUMAN * KARTAL H.E.M. FOLKLOR EKİBİ Ll>' y l lor KADIKO1» KULTUR MRK ie OUNVA S TARİH 19MAYIS1989 Saal 19 0074 00 YER KARTAL STAOYUUU | KARTAL BtLEDIYESININ KfttKIURITU | TEŞEKKİR V.ıkıtNi/ olunıu>lc bıylt*rı aoijr.ı bo£jJi, ınaııclı hari\ \e denıokra<*t s.ı\unu^u>u. sc\üilı babanı H.NAİLİ SEVERGE'nin •.cna/oMiit' kaııtan, ba>*»ajlıâı UK>an \c vvkıık ı:ondt*ren. i<ıen doMİııklaıı\la acıını/ı j\ı\tavin iımı arkad.işLuınj rcvtrkkurıı bor<, bılırım SEVİM AK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear