26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 NİSAN 1989 CUMHURİYET/13 7V/J7Ö yeni sorunlarıyla bir yaşına daha basıyor ANKARA Kırkyıllık ittifak ri kanat, Atlantik bölgesinde SACLANT, Avrupa'da SACEUR, Manş havzasında da CINCHAN adıru alan üç ana kotnutanlığa aynlır. Bunlann bölgelere göre alt komutanlıklan mevcuttur. Ayrıca hem sivil hern de askeri kanatta, sayısız komite ve komisyon bulunmaktadır. Sivil ve askeri kanatlar arasında sürekli eşgüdümü sağlaraak için değişik mekanizmalar vardır. Üye ülkelerinin katkılanyla oluşan NATO ortak bütçesinden yapılacak haıcamalar, yine ortak biçimde saptanır ve altyapı harcamaları adı altında üyelere dağıtıhr. Bu görüntünün ortaya koyduğu manzara, NATO'nun son derece çetrefıl ve komplike bir ağın bütününden oluşan hem siyasi hem de askeri nitelikli, çokuluslu bir ittifak olduğudur. NATO hâlâ vazgeçilmez SEMİH İDİZ ANKARA 4 Nisan 1949'da kurulan Kuzey Atlantik Ittifakının 40. yıldönümünde Ankara, NATO'ya "vazgeçilmez' oiarak bakıyor. Dışişleri çevreleri, NATO'nun son kırk yıldır Avrupa'da bir savaşı engellemiş olmasıyla başarısını kanıtladığını belirtiyorlar. DoğuBatı ilişkilerindeki yumuşama sürecini olumlu bir gelişme oiarak değerlendirirlerken yine de ihtiyatın elden bırakılmaması ve ittifakın bütünlüğünün her açıdan daha da güçlendirilmesi gereği üzerinde duruluyor. Türkiye'nin ittifaka tam bağlılığının sürdüğünü de vurgulayan bu çevreler, sadece ABD ile kurulacak ikili savunma işbirliğine oranla daha fazla "hareket serbestisi' sağladığı için NATO gibi çok taraflı bir savunma işbirliğinin Ankara tarafından vazgeçilmez olduğu görüşünü de dile getiriyorlar. tttifakın önümüzdeki dönemde önceükli oiarak ele alması gerektiği ve Türkiye"yi de çok yakından ilgilendiren konulan ise; 1) Genel silahsızlanmaya ilişkin bir kavramsal çerçevenin görüşbirliği ile çizilmesi, 2) Nükleer modernizasyonun bu çerçevedeki yerinin saptanması ve 3) Yük paylaşımırun ittifak sathında daha eşit şekilde dağıtılması şeklinde sıraladılar. (Baştarafı 1. Sayfada) Doğu ve Batı'ya önerilen "Marshall yardımına" verdiği cevap, kesin bir "niet"dir. Üstelik Kremlin lideri, "Amerikan emperyalizminin aracı" "Marshall planına" karşı 1947 yılında iktidar ve muhalefetteki komünist partilerinin oluşturduğu "Kominform"u kurdurtmuştur. 24 Haziran 1948 tarihi ise Batı Berfin'in Sovyet ordusu tarafından 343 gün süreyle ablukaya alınışının başlangıcına lekabül etmektedir. Yani 2. savaş ertesinde artık dünya ve özellikle de .Avrupa, iki ayn bloğa aynlmış, iki süper devletin kesin liderlıkleri üstlendiği yeni bir saflaşma başlamıştır. Bu durumda da NATO, ABD, tngiltere, Kanada, Fransa, ttalya, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Norveç, fzlanda, Danimarka ve Portekiz'in 4 Nisan 1949 tarihinde Washington'da ımzaladıkları "Kuzey Atlantik Antlaşraası Teşkilatı" sözleşmesiyle siyasi ve askeri bir ittifak oiarak doğacak; 18 Şubat 1952'de Türkiye ve Yunanistan'ın, 5 Mayıs 1955'te Federal Almanya'nm 1 Ocak 1983'te de Ispanya'nın ittifaka üye olmasıyla, NATO'lu müttefiklerin toplam sayısı on altıya ulaşacaktır. Zaman dilimi açısında bakıldığında, "Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı", modern tarihin en kalıcı ittifakı oiarak şekillenmektedir. Ancak bu sürekliliğe rağmen NATO kendi iç bünyesinde büyük bunalımlar yaşamış, Fransa'nın 1965 yılında ittifakın askeri kanadından çekilmesi, Türkiye ve Yunanistan gibi iki müttefiğin birbirleriyle savaşın eşiğine gelmeleri, söz konusu iç bunalımların en önemlilenni oluşturmuştur. Buna karşıük, Kore Savaşı, Macaristan ve Çekoslovakya'nm işgali, Lübnan'a ABD çıkarması, Berlin "utanç duvaruıın" inşası, Küba krizi, Sovyet orta raenzilli fttzelerine karşı INF füzelerinin yerleştirilraesi, NATO'nun Doğu Bloku ile yaşadığı gerilimlerin başlıcalarını teşkil etmiştir. Çok sesliliğin sancılan... Washington Sözleşmesi'nin 5. maddesindeki, "Taraflar, üye ülkelerden bir ya da birkaç tanesine yöneltilecek herhangi bir saldında, silahh kuvvet kullanmak da dahil olmak üzere, gereken bütün önlemleri alacaklardır" hükmü, NATO'nun belkemiğini teşkil etmektedir ve onu savaş ve savunmaya yönelik bir askeri ittifak kılar. Ancak bu savaş kararı da dahil olmak üzere, kurum içindeki bütün kararlann istişare ve oybirliği ile alınması ilkesi, NATO'nun işleyişindeki ve siyasi plandaki en büyük handikabı da oluşturmaktadır. Söz konusu demokratik mekanizma, pek çok gözlemciye göre, özellikle son on yıldır, ittifak bünyesındeki çelışkılerin ön plana geçmesine ve NATO üyelerinin "tek sesliliği" çok zor sağlayabilmesine yol açmaktadır. Yukarıda sözünü ettiğimiz bugünkü NATO "sancılannı" irdelerken bunları iki temel noktada toplamamız gerekiyor. Birinci nokta, esas oiarak Atlantik'in iki yakasmdaki çelişkilerden, yani ABD ile Avrupa arastndaki görüş ayrılıklarından; ikinci nokta ise, bütün müttefiklerin çeşitli konulara değişik yaklaşımlanndan ve kendi milli çıkarlannı ön plana almalarından kaynaklanıyor. Bu arada, bütün bunlara bağımlı oiarak gündemde duran başka bir sorun ise yeni şekillenen Doğu Batı ilişkilerinin NATO'yu nasıl etkileyeceği ve ittifakın siyasi askeri stratejisinin güncelleşip güncelleşmeyeceği oiarak ortaya çıkjyor. Bu son denklemden hareket ettiğimizde, bugün hâlâ geçerli temel NATO askeri stratejisinin, nükleer silahlara dayalı "esnek caydırıcılık ve kademeli mukabele" olduğunu gözlemliyoruz. Altmışlı yıllann başlarından beri işlerlik taşıyan bu strateji, esas oiarak Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ülkelerinin konvansiyonel silahlardaki üstünlüğünden kaynaklanıyor Yani, klasik bir savaş durumunda, NATO ordulanrun Varşova Paktı ordulan tarafından yeniigiye uğratılabiieceği görüşünde olan Batı genelkurmaylan, konvansiyonel bir saldırıda dahi kendisinin nükleer si lahlara başvurabileceğini, bu tür bir saldınya karşı "caydırıcılık unsunı oiarak kullamyor. "Esnek" ve "kademeli" deyimleri ise her saldınya göre o oranda bir cevap verilmesi ilkesini ön plana çıkartıyor. Teorik bir örnek verirsek, Varşova Paktı birliklerinın Federal Almanya'ya, Doğu Alraanya üzerinden Türkiye Trakyası'na ise Bulgaristan üzerinden girmesi ve bu saldınların konvansiyonel Batı ordulan tarafından durdurulamaması durumunda; Varşova kuvvetleri yüz elli kilometre içeri girdiği takdirde küçük çaplı atoın bombalarının Doğu Almanya ve Bulgaristan'a atılması; üç yüz kilometre içeri girdiği takdirde ise daha büyük çaplı nükleer süahlarla daha derinlere vurularak "mukabele edilmesi", NATO'nun "esnek ve kademeli caydıncılık" stratejisinde yer alıyor. Bu yüzden de Batı ittifakı, Sovyetler Birliği'nin defalarca önermiş olduğu, "nükleer silaha ilk başvurmama" ilkesini reddediyor. Bir tabu oiarak duran altmışlı yıllann bu stratejisi, bugün NATO başkentlerinde çok az tartışılıyor gözükse dahi aslında, yeni belirlenmekte olan siyasetlerden dolayı, bu başkentlerde "söylenmeden düşünulen şey ler" arasında yer alıyor. Zaten bir önceki Müttefik Kuvvetler Başkomutanı Bernard Rogers'ın dört yıl önce uygulamaya soktuğu "derinlemesine savunma" kavramı, "nükleer mukabele" ilkesini belirli ölçüde geri plana atrruş bulunuyor. Konvansiyonel silahlarla yapılacak bir saldınya konvansiyonel silahlarla cevap verme ve düşmanın ikinci saldırı hattını yok etmek için buralara derinlemesine, ama yine de klasik silahlarla hucum etme; nükleer silahlara başvurma zamanını ise mümkün menebe erteleme, "Rogers kavramının" ana halkasinı oluşturuyor. Sürekli eflrUm Klasik bir savaş durumunda, NATO ordularının Varşova Paktı ordulan tarafından yeniigiye uğratılabileceğını savunan Batılı genel kurmaylan. bu görüşlerine karşın ordulannı sürekli savaş sıcakJığında eğitimden geçiriyoriar. rör dengesinin" dağıhmına, silahlann nıcelik ve nitelik farklılıklarına, kamuoylanndaki hassasiyetlere göre, bütün askeri stratejilerin de değişen siyasetlere göre dönüşume uğrayacağı, tarihin ünlü Prusyalı savâşbılimcısi Clausewitz'in öğretileri arasında yer alıyor. Bu genel doğrultuya paralel oiarak da özellikle şu anda NATO'nun en önemli sorunu olan kısa menzilli nükleer silahların (SNF) modernizasyonu konusu, Batı ittifakı stratejisinin siyasi ve askeri açıdan "yenıden gözden geçirilmesini" gündeme getiriyor. Bu siyasi askeri strateji sorununda, NATO bünyesinde "kilit ülke" durumunu koruyan Federal Almanya'nın özellikle Sosyal Demokrat Parti, liberaller ve sosyal Hıristiyanlann bir kesimi başını çektiği yaklaşım, nükleer silahlara başvuran bir stratejinin artık geçerliğini yitirdiği görüşünü taşıyor. Bonn'un dışındaki bazı Batı başkentler ve stratejistler tarafından da paylaşılan bu yaklaşım, şu ana noktalarda odaklaşıyor: Herhangi bir atom silahı kullanımında, bu asamalı oiarak devam edecek ve topyekun bir savaşa ulaşacaktır. Sınırlı nükleer savaş teorisi yanlıştır. Bu yüzden de taktik atom silahlannın varlığı artık bir caydıncılık unsuru teşkil etmemekfedir. Kısa menzilli nükleer silahların savaş alanı Avrupa, özellikle de Federal Alrnanya'dır. Bu tür silahların ateşlenmesinde ölecek olanlar, son tahlilde iki Almanya'nın ınsanlarıdır. Mihail Gorbaçov, öteki Moskova liderlerinden farklı oiarak Sovyetler Birliği'nin samimi bir silahsızlanmadan yana olduğunun işaretini vermiştir. Dolayısıyla, SNFlerin modernizasyonu karannda çok daha esnek davranılmah ve bir "sıfırlama" alternatifı göz ardı edilmemelidir. Üstelik Avrupa, özellikle de Federal Almanya kamuoyu nükleer silahlar konusunda son derece duyarlıdır. Diğer taraftan, kısa menzillerdeki azaltma ya da "sıfırlama", konvansiyonel silahlardaki bir indirim müzakeresı ile paralellik taşıyabiliı. rna arasındaki ilişkiyi belirlemeyi, NATO'nun Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı'na karşı olacak müzakere pozisyonlanm tespit etmeyi hedefliyor. Çok basitleştirirsek, sorun şu biçimde şekilleniyor: NATO, güç dengelerini sarsmayacak nasıl bir silahsızlanma ve silahlanmadan yanadır ve müzakere kavramı ne olrnalıdır? SNF'ler için müzakere önerilmeli midiı? Sıfırlama mumkun müdür? Değilse nereye kadar inilebilir veya çıkılabilir? Konvansiyonel silahlarla kısa menzilli nükleer silahlar arasında bir ilişki kuralmalı mıdır? Konvansiyonel silahlardaki nicelik ve nitelik farklılıklan nasıl ele alınmalıdır? Bu soruların cevabı halen tam oiarak çözümlenmiş değil. Çok kısa bir şema sunarsak, ABD ve İngiltere'mn şimdilik bu sorulara "şahin cevaplar", başta Federal Almanya ve Türkiye olmak üzere diğer Avrupalı müttefiklerin ise "güvercin cevaplar" verdiğini söylememiz mümkün. Bu sorulara verilecek yanıtlann, NATO stratejisini ve ittifakın genel siyâsetini 1967 yılından beri belirleyen ünlü "Harmel raporunu" "revize etmesi" ihtimali halen mevcut. Ancak "kavramsal yaklaşımın" önümüzdeki NATO zirvesinde "sudan bir şekilde geçiştirilmesi" olasılığı da bugün ittifak içinde mevcut farklı yaklaşımlardan ve denge eşitsizliklerinden dolayı, yine halen mevcut olan öteki ihtimal. tansiyel bir savaş alanı olması, doğu Atlantik ülkelerine göre, onlann savunmaya yaptıklan katkının hiç de yabana aulmayacak bölümünü oluşturuyor. Ancak bazı gözlemciler için ABD eleştirilerinde önemli bir haklılık payı bulunuyor. Bu gözlemcilerin yaklaşımına göre, Avrupalı müttefikler, bir yandan Amerikan nükleer şemsiyesinin altma sığınıyorlar ve ABD ordusunun emniyetinden yararlaruyorlar, öte yandan ise hem söz konusu şemsiyenın modemleştirilmesine karşı çıkıyorlar hem de uzun vadede nükleer stratejiden vazgeçilmesine imkân sağlayacak bir konvansiyonel yenilenme için kesenin ağzını açmaktan kaçınıyorlar. öte yandan, ABD'deki "izolasyonist" eğılimlerin güçlenmesinden çekinen diğer bazı gözlemciler de Amerikan askerlerinin Avrupa'dan çekilmesini talep eden isteklerin ABD Kongresi'nde yeniden güncelleşmesinin raümkün olduğunu ve bunun NATO bünyesinde yeni bir bunalıma yol acabileceğini kaydediyorlar. Her halukârda Avrupalılann ABD'nin yaşlı kıtadan çekilmesini bir "kâbus" olaıak algıladıkları kesin. "Yükümlülüklerin paylaşımı" sorununun dolaylı yönden gündeme getirdiği diğer bir konu ise NATO içindeki karar verme mekanizmasında ABD'nin ağırlığı Washington, tartışmasız oiarak ittifak bünyesindeki en temel karar odağını oluşturuyor. Bu durum şüphesiz ABD'nin bir süper devlet olmasından kaynaklanmasına rağmen, bir ölçüde de Amerika1 nın NATO savunmasına fiilen de en çok katkıda bulunan ülke konumunu korumasında yatıyor. Amiyane bir tabirle, "parayı veren düdüğü çalıyor" rika'da bazı çevrelerde halen savunulmasına karşın, ABD'nin içine çekilmesi (izolasyonizm) artık tarihte kalmıştır. Bütün bölgesel farkhlıklarına rağmen Batı, kültür, demokrasi ve insan haklanna yaklaşım açısından entegre bir bütündür. Amerika1 nın Pasifik'e açılması temelde ekonomiktir. Ancak Avrupa ile paylaştığı kültürel bazın bilincindedir ve bunu hiçbir zaman gözardı edemeyeceğinin farkındadır. Bu durumda esas olan orta yolun bulunup karşıhkh çıkarların optımal biçimde dengelenmesidir. tttifakta yük paylaşımı konusunda katkının eşit olmasını isterken ABD bunu istiyor. Bir kıta oiarak ekonomik gücünü artık idrak eden Avrupa da ittifak içinde bundan böyle arka koltukta kalmak istememekle yine aynı şeyi arzuluyor. NATO bugüne kadar hiçbir zaman statik bir oluşum olmamıştır. tçindeki krizleri her zaman atlatabilmiştir. Aynı dinamik ortamda mevcut sorunlar da atlatılacaktır. Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'nde getirmeye çalıştığı yenilikler Türkiye tarafından da olumlu karşılanmaktadır. Bu gelişmelerin pozitif yansımalan TürkSovyet ilişkilerindeki son olumlu gelişmelerde açıkça görülmektedir. Ancak tüm urnutlar bir adama bağlanarak ortak savunmada ve tam entegrasyon girişimlerinde gevşemelere veya değişik oluşumlara meydan vermek tehlikelidin Gorbaçov'un da sözünü ettiği "Avrupa evinin' kurulmasında karşıhkh güven önemlidir. Ancak bu güvenin temelinde verilen vaatlere uyulduğunun kanıtlanabilmesi ve verilen sözlerin eyleme dönüştürüunesi yatar. Gorbaçov Batı kamuoyuna cazip gelen adımlar atıyor. Ancak bunlann halkla ilişkiler unsurunu bir yana koyarak gerçek durumu dikkatle analiz etmek gerekiyor. O zaman görülüyor ki, Varşova Paktı'na karşı tam güvenin sağlanmasında yolun daha çok başında bulunuluyor. Kaldı ki Gorbaçov'un ülkesinde yapmak istediğinde başanlı olup olmayacağı halen kesin oiarak söylenemiyor. Mesut sözieri Yılmaz'ın Strateji kavramlan... "Esnek ve kademeli nükleer mukabele" stratejisinin değişebilmesi pek çok farklı faktöre bağımlı. Bu değişiklik hem askeri hem de siyasi açıdan yeni bir yapılaıımayı gerektiriyor. Salt askeri açıdan baktığımızda, nükleer kuvvetlerin konvansiyonel silahlara oranla "daha ucuza" mal olduklan kesin. Diğer bir deyişle; NATO'nun klasik bir saldınya, klasik biçimde cevap vermesi için Batı ittifakının Varşova Paktı'nın konvansiyonel kuvvetlerdeki üstünlüğünü ortadan kaldıracak nitelikte ve yeni teknolojilere dayalı ordularla donanması gerekiyor. Söz konusu donanımlar çok pahalı olduğu için de Avrupa başkentlerinin hemen hepsi, bu doğrultuda gereken hareamalan yapmaktan çekiniyorlar. Zaten \Vashington da Avrupalı müttefıkleri sürekli oiarak yillık savunma harcamalannı, saptanmış olan sevıyeye çıkartmamakla suçluyor. Dolayısıyla NATO'nun, Avrupa'da ABD nükleer şemsiyesine dayalı "esnek ve kademeli mukabele" stratejisi işlerliğini hâlâ sürdürüyor. Bu konuya ilişkin oiarak askeri cephenin siyasi ağırbkb diğer bir ayağında ise bazı NATO stratejistleri, Batı ordulan konvansiyonel planda Varşova Paktı'na cevap verecek nitelikte olsun veya olmasın, "nükleer caydırıcılığın" bir barış faktörü oluşturduğunu ve karşı tarafın saldırgan emellerine zincir vurduğu görüşünü taşıyorlar. Söz konusu stratejinin hiçbir şekilde değiştirilmesini istemiyorlar. Aynı uzmanların kendi yaklaşımlarını doğrulamak için öne sürdüğü diğer bir iddiayı ise Sovyetler Birliği'nin Avrupa'daki nükleer silahlarda da üstünlüğü koruduğu oluşturuyor. Geniş ağlı bir ittifak... NATO'nun işleyiş mekanizması ise siyasi ve askeri olmak üzere iki ana bölüme aynlmaktadır. Bütttn demokratik kurumlarda olduğu gibi askeri kanat, her zaman siyasi kanada tabidir. örgütün en yüksek organı, üye ülke dışişleri bakanlarından oluşan ve yılda iki kez toplanan konseydir. Ancak konsey, üyelerin Brüksel'deki daimi temsücilerinden oluşan yapılanma ile haftada en az bir kere toplanır ve teorik oiarak dışişleri bakanlarının yetkisine sahiptir. Savunma bakanları düzeyindeki "Savunma Planlama Komitesi" ise savunmaya ilişkin konulardan sorumJudur ve burada da yine daimi temsilciler, bakanların yetkisini üstlenmek hakkına sahiptirler. NATO'nun nükleer politikası ise yine savunma bakanlanrun yer aldıği "Nükleer Planlama Grubu" ile saptanır. Askeri kanadın en yüksek organı, müttenklerin genelkurmay başkanlarının, onlann yokluğunda ittifak nezdindeki subay temsilcilerinin yer aldıği "askeri komite"dir. Savaş ve savunma planlarını hazırlayan ve yöneten aske Ankara'nın, 40. yıldönümünde NATO'ya nasıl baktığını Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'ın şu sözleriyle özetleyebiliriz: "Ortak güvenliğimizin ternini yohında sarf etüğimiz ortak gayretlerin bir ifadesini teşkil eden NATO, gerçeklen başanlı olrauştur. NATO'nun başansının esas sebebini ise ortak bir dava ugnına orta>^ koydugumuz birlik ve dayanışma ik zaman içinde ortaya çıkan tehlikeleri zamanında teşhis ederek politikalarımızı buna göre ayarlayabilme yetenegimiz teşkil etmiştir.' Yıîmaz, ittifakın resmi yayın organı olan NATO Dergisi'nde yer alan bu görüşlerine ilaveten ileriye dönük oiarak şu değerlendirmede de bulunuyor: "Ciinümüzde DoğuBatı ilişkilerinde orlay^ çıkan gelişmelerie doğulu ve batılı ulkeler toplulugununda meydana gelen degişikliklere bakbgımızda, NATO'nun önümüzdeki dönemde karşı karşıya kalacağı en büyük tehiikenin siyasi raahiyette olacağını kabul etmek zorunda kalıyoruz. NATO'nun siyasi boyutunun idamesiyle güçlendirilmesi ve bu boyutun gerçekte hangi anlamı taşıdıgının tam oiarak anlaşılması ittifak için önümüzdeki dönemde daba da büyük önem taşıyacaktır' NATO'nun gündemi Ankara açısından önümüzdeki dönemde NATO'ruın gündeminde ön sıralarda yer alacak üç temel konu ise şöyle: 1. NATO'da genel silahsızlanmaya ilişkin bir kavramsal çerçevenin grüşbirliği ile çizilmesi. Bunun ele alınacağı ilk önemli toplantı mayıs sonunda Brüksel'de yapılacak NATO zirvesi olacak. Burada silahsızlanmaya ilişkin kapsamh bir yaklaşımın belirlenmesinin yanısıra Avrupa'daki kısa menzilli nükleer silahların (SNF) modernizasyonu konusu da görüşülecek. 2. Türkiye şu aşamada nükleer modernizasyona karşı olmamakla beraber, "ek yükümlülük' getirecek modernizasyona soğuk bakmaya devam ediyor. Bu yaklaşımında NATO içinde yalnız da değil. Ancak içinde bulunulan dinamik ortamda şu aşamada sadece "agırlıklı lercihini' belirtmekle, herhangi bir yönde bağlayıcı kararlar almış değil. 3. NATO'nun gündeminde olan "yük paylaşımı' konusu Türkiye^yi de çok yakından ilgilendiriyor. Türkiye halen ittifakın fert başına en düşük gelire sahip olan üyesi konumunda bulunmasına rağmen GSMH'nın yüzde 4.5'ini savunmaya ayırıyor. Bu alanda ittifak içinde en üst sıralarda yer alıyor. Avrupalı müttefikleri arasında en büyük silah.li kuvvete sahip olmasının yanısıra, NATO'nun entegre askeri yapısına dahil askerlerin yüzde 25'ini, tanklann yüzde 12'sini, topların yüzde 19'unu ve uçakların yüzde ll'ini karşılıyor. Ancak en önemli eksiği modern ve gelişmiş teçhizat. Bu bakınıdan hem daha fazla yardıma, hem de savunma ile ilgili sanayi faaliyetlerinde daha geniş kapsamh işbirliğine gereksinim duyuyor. Kısıtlı olanaklarla görevini yerine getirme gayretinde olan Türkiye, yük paylaşımı konusunda üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdiğini belirtiyor. Bu yükün ittifak çerçevesinde daha eşit şekilde dağıtılmasını ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin modernizasyonunun ittifak için öncelikli bir konu olduğuna inanıyor. Bu bakımdan hem daha fazla yardıma, hem de savunma ile ilgili sanayi faaliyetlerinde daha geniş kapsamh işbirliğine gereksinim duyuyor. Askeri yardımların azalma eğiümine girdiği bu sıralarda ise Batı ile ekonomik entegrasyonun daha da büyük önem taşıdığına inanıyor. ABD: Pamuk EHer Cebe... Kıbrıs için yoğun trafik ANKARA/İSTANBUL (Cumhuriyet) KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Kıbns'ta sürdürülen toplumlararası görüşrnelerle ilgili değerlendirme toplantılanna katılmak üzere dün tstanbuldan New York'a gitti. Denktaş'ın ABD'ye hareket ettiği sıralarda, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili ve Kıbns özel koordinatörü James VVilkinson da KKTC, Kıbns Rum Kesimi ve Yunanistan'daki temaslanru tamamladıktan sonra Ankara'ya geldi. Rauf Denktaş dün Atatürk Havalimanı'nda hareketinden önce yaptığı açıklamada toplumlararası görüşmelerin ikinci turunda da önemli bir mesafe alınamadığını belirttikten sonra şöyle dedi: "Rum yönetimi, sorunu 'Anayasa'yı tadil edelim, cumhuriyetin adına federal diyelim, Türk askeri gitsin, Türkiye'nin garantisi olmasın' şeklinde degerlendiriyor." Denktaş, Rum yönetimi lideri Yorgo Vasiliu'nun "Rum Yunan Konfederasyonu" oluşturma konusundaki çalışmalarına ilişkin bir soruyu da şöyle yanıtladı: "Sadece Rum tarafıyla tiim Kıbns için böyle bir planprograrn düşünmüşlerse bir netice alamazlar. Vunanislan tiim Kıbns'la herhangi bir şey konuşmak istiyorsa, 0 zaman Kıbns'ı temsil eden iki halk olduğunu bilir ve onlarla konuşur. Kıbns ile konfederasyon düşüncesi saçmadır. Böyle bir şey olmgz." öte yandan dün Ankara'ya gelen James VVilkinson, Esenboğa HavaaJanı'nda sonıları yanıtlarken Ankara'da Kıbns'ın yani sııa Türkiye ve ABD"yi ilgilendiren konularda görüş alışverişinde bulunacağını bildirdi. 1 Wilkinson, Kıbns görüşmeleriJnin geleceği konusunda iyimser jolup olmadığı şeklindeki bir soTuya karşılık şöyle dedi: "Bence, Kıbns sorununun çöziimii her kesin çıkanna olacakür bu nedenle ilerleme kaydedilmesi mumkiin olmalıdır. Belki bunu söylemek yapmakUn daha kolay. Ancak bUdiğiniz gibi. su anda önemli bir noktada bulunuyoruz. New York'U BM Genel Sekreteri ile Kıbns'Uki Tiirk ve Rum liderlerinın katılacağı bir değerlendirme toplantısı yapılacak. Biz, göriişme sürecinin ileriye göturulmesi için mumkiin olan katkılan Ancak devletler ve bloklar arayapmaya çalısıyoruz." sındaki ilişkilerin değişimine, "te NATO bünyesinde Atlantik'in iki yakasındaki çelişkilerin odaklaştığı diğer bir nokta ise "savunma yükümlülüklerinin paylaşımı" (burden charing) adı verilen ve Bush yönetimiyle birlikte şu anda Brüksel'de biraz "tavsamış" görünen konu. Soz konusu sorun, Washington yönetiminin, özelh'kle de ABD Kongresi'nin Avrupalı müttefiklerin kendi savunmaları için yeterli hareamalan yapmadıklan suçlamasından kaynaklanıyor. Atlantik'in batı yakasına göre, ABD askeri gücünün çok önemli bir bölününü Avrupa'ya tahsis Genel kavram... ederek yaşlı kıtanın savunmasını üstlenmesine rağmen, doğu yakaŞu anda kısa menzilli nükleer sındaki müttefikler bu savunmasilahların modernizasyonu konu ya yeterli katkıda bulunmuyorlar. sunda odaklaşan bu tartışma, aslında NATO için son derece günAvrupa başkentlerinin buna cel bir sorunu gündeme getiriyor. karşı argümanı ise savunmanın "Genel kavram" oiarak adiandı yalnız parasal harcamalarla ölçürılan ve 2930 mayısta Brüksel'de lemeyeceği doğrultusunda. Kendi yapılacak ittifak zirvesine yetişti topraklarında bulunan üsler. bu rilmeye çalışılan bu yaklaşım, esas topraklarda gerçekleşen mane\raoiarak silahsızlanma ile silahlan lar ve önemlisi de Avrupa'nın po Diğer yetkili göriişler Öte yandan hükümete yakın diğer bazı üst düzeyli yetkililerin TürkNATO ilişkileri ve NATQ'ya ilişkin görüşlerinin bir kısmını şu şekilde sıraJamak olası: Türkiye siyasi oryantasyonu açısından savunmada ifadesini NATO'da bulan kampın içindedir. Bir sırur karakolu olarak görülmek istemediğini ise Avrupa ile tam entegrasyona verdiği önemle sergilemektedir. Türkiye'de en yetkili kişiler ittifakın bir bölünrnez bütün olduğunu vurgularlarken aslında şu mesajı veriyorlar: "Ortak savunmamızın amacı demokrasinin korunmasıdır. Türkiye'nin benimsediği siyasi yapı da budur. Müttefiklerimizin askeri katkılanmızı alkışlayıp siyasi ve ekonomik enlegrasyon arzularımıza zaman zaman soğuk bakmalan temel ilkeler açısından büyük bir çelişkiyi beraberinde taşıyor.' Avrupa'yı gözardı ederek ABD ile ikili bir savunma paktına girmesi Türkiye'yi Mısır ve İsrail'ın durumuna düşürür ve ABD'ye tek taraflı bağımlılığı arttırır. Oysa NATO gibi çok taraflı ilişkilerin olduğu bir pakt kendisine daha fazia hareket serbestisi sağlamaktadır. Bunu mevcut nükleer modernizasyon tartışmaları kapsamında açıkça görüyoruz. Modernizasyon için en fazla bastıran ABD. Ancak ittifakta "konsensüs' (görüşbirliği) ilkesi esas olduğu için diğer üyelerin görüşleri de ağırlık taşıyor. Bu ortamda belli politikalann herhangi bir üyeye empoze edilmesi güçleşiyor. Diğer Avrupalı müttefiklerde olduğu gibi Türkiye'de de Amerika ile NATO çerçevesinde var olan ilişkiler konusunda zaman zaman çelişkili tavırlar ortaya konulabiliyor. Ancak Amerika da Avrupa da biliyor ki evlilikleri kolay sona ermez. Ame Milli çıkarlar ön planda... Yukarıda saydığımız bütün sorunlar, teorik plandaki siyasi ve askeri stratejilerin de ötesinde hiç kuşkusuz, NATO üyesi ülkeierin kendi milli çıkarlannı ilk plana almalarından kaynaklanıyor. Çok büyük ölçüde, ulusal politikalar, Batı ittifakı bünyesindeki anlaşmazlık ve çelişkilerde temel sürtüşmeleri oluşturuyor. Türkiye1 nin, Limni Adası'nın silahlandınlmasını NATO belgelerine geçirtmek istememesi; Yunanistan'ın, Çanakkale Boğazı girişine konulacak fuze bataryalarının finansmanına karşı çıkması; Danimarka'nın HmanJannı nükleer enerjiyle çalışan harp gemilerine yasaklaması; Fransa'nın standart savaş ucakları almak yerine kendi uçaklannın üretiminde direnmesi, ittifak üyelerinin aslında NATO savunmasıyla çelişen ve kendi milli politikalarını öne çıkartan uygulamalanndan sadece birkaç tanesi. Diğer taraftan, DoğuBatı ilişkilerinde de değişik üyelerin farklı tutumlar alması, yine esas oiarak ulusal siyasetler tarafından belirleniyor. Viyana'da Doğu Bloku ile başlayan "Avrupa Konvansiyonel Kuvvet Görüşmeleri" (AKKÜM) öncesinde, NATO ülkelerinin ortak tutum saptarken "hep kendilerine yontmak istemeleri" de bunun en son ve en somut örneklerinden birisini oluşturuyor. Ancak ne var ki 40. yılını doldururken NATO'nun her şeye rağmen büyük bir işlev gördüğü ve şimdiye kadar Batı dünyasını büyük badirelerden koruduğu, tartışmasız kabul edilmesi gereken bir gerçek. Ama şimdi dünyanın değiştiği de bir gerçek. NATO 50. yıl sınavım, değişen dünyaya tam anlamıyla ayak uydurduğu takdirde geçecek. Avrupa bizi anlamıyor UFUKGÜLDEMİR WASHINGTON ABD Dıjişkri Bakanhğı'nrn yeni iki numarası Ltnvrcnce Eagfcborger, bundan bir ay önce, yeni görevine tayiniyle ilgili oiarak Senato Dışişleri Komisyon nu'nda yapılan "oaaj otBnımımda , 21. yüzyıl eşigindeki ABDNATO üişükrini şöyle l anlaüyordu: Amtrtin Biric^k Eagleburger ne demek istivordu? ABD bir süreden beri Dogu Bloku karşısında, Amerikan diplomasisinin bu ağır topunun benzetmesiyle " r u q ^ d d tek horoz dununana" dujmüştu. "EieryaaıaMzafcçkaboraıferçelgWMı»fk Do|BBatı tflflriliTİıhı de KuevGflne> ilişkikriflİH de üstediKJea geMriz" d«mesinin nedeni buydu. Ancak bunu söylerken Amerika'mn Batı ittifakırun karar mekanizmalan üzerinde tek etkili güç olmaktan çıktığmı da itiraftan kaçınmıyordu. Eagleburger'ın bu sözieri ışığında 21. yüzyıla doğru ABDNATO ilişkileriae baküdıfmda ABD ve Avrupa arasındaki en büyük sorunun "anlayış erozyona" olduğu söylenebilir. Tabiatıyla buna ABD ile NATO Avrupası'nın Doğu Bloku'ndan gefcbüecek tehditleri algüayışmdaki farklmklar da ekknebüir. ABD'nin ringde tek başına kalmasının nedeni de bir bakıma bu. . „ .,.~ , , . ... . . , A B D w ^ X ™ ^ ' « ^ dıger çıban başm ı lse 5uniar: 1 Yükün omnzbuıauBi: Bu konuda ABD y e NATO arasında büyük görüş aynlıkları var. Amerika, Avnıpalılan ortak savunma JVASHINGTON ya yeterince katkıda bulunznamakla suçluyor. Batı ise "yukün oarariaamuı" tartışmasının "ristda paytaşdmaa" tarüşması ile birlikte değertendirilmesi gerektiğme isaret ediyor. Amerikalılann bu kapsamda en çok gözüne batan NATO üyeleri Danimarka, Norveç, Hollanda gibi durumları iyi olup da savunmaya Wasbington'un gözunde yeterince katyapmayanlar. Buna karşıhk bu ülkelerin «M«dan ise önce ABD'nin Avrupa da yaptı& harcamalann sadece Avrupa'nın değü aym zamanda kendi guvenüğinin sağlanmasın a y ° n e l i k olduğu, sonra da söz konusu ülkelerin Doğu Bloku ile temas hattına daha yakın bir coğrafi konumda bulunmalan sedeniyle daha fazla tehlike alunda olduğu. Tabü bir başka gerçek de NATO'da kullanılan silahların yüzde 90'ının Amerikan kökenli oluşu nedetuyle, bu paralann Amerikan sanayiine aktığı. KİRALIK EsentepeGazeteciler Mahallesi 175 m2 bahçeliyeni 5 oda 2 banyo Tek 144 38 44 Avukatlık bürosunun sorumluluğunu üstlenebilecek, on parmak daktilo bilir bayan eleman. 132 51 80 146 41 39 Çalışma gün ve saatleri içinde veya dışında İNGİLİZCE ÖĞRETMENLERİ ARANIYOR İsteklilerin 527 49 0 3 e ristorante ROSA İ7ALVAN MUTFAĞINI SEVENLER RİSTORANTE ROSA YA GELİRLER Cumhuriyet Caddesi No: 131 ElmadağİST. 141 28 27 başvurmaları rica olunur.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear