26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 NİSAN 1989 DİZİ YAZI CUMHURİYET/13 Paris'te Hamletİe tanışan genç 3 TEPEBAŞI'ndaki Odeon Tiyatrosu'nda 1910 ramazanı boyunca bir ay içinde oynanan çeşitli piyesler, sahne ve seyirciyle iç içe olmama; sahneyi, seyirciyi tanımama olanak sağlamıştı. Ramazan ayı dışında, en zengin kış mevsiminde bile böyle 30 gece arka arkaya oyun oynanmazdı. Hele Şehzadebaşı ve Kadıköy dışındaki setntlerde tiyatrolar kış boyunca gece oyunları için elverişli değildi. Bayram gelince, ramazan ayırun tiyatro mevsimine kattığı canlılık birden kalkıyor; İstanbul"un gece yaşamı hemen bir balon gibi sönüyordu. Bayramdan sonraki gecelerde sokaklar tenhalaşıyor; İstanbul suyu çekilmiş degirmene dönuyordu. Hele tiyatronun adı adeta ağıza alınmaz oluyordu. Tiyatro topluluklan ramazandan sonra dışarılara yönelirlerdi. Bu arada Ahmet Fevzi Efendi Topluluğu yeni yeni üyeler ekleyerek Anadolu şehirlerini dolaşırdı. Othello ünüyle tanınan Kâmil Rıza, bu topluluğun temel direğiydı. Her gittikleri yere de Shakespeare'i birlikte götürürlerdi. 19 yaşındaki Muhsin Erîuğrul büyük düşünü gerçekleştirip Paris'e, tiyatrolar kentine gitmeyi başarır ComedieFrançaise'de, balkonun ilk sırasında ve sahnenin tam karşısında bir yer buldum. Yer gösteren kadın koltuğuma oturduktan sonra yanımdan ayrılmadı. Bir şeyler bekliyor gibi duruyor. Meğer bahşiş verilirmiş, ben ne bileyim? Hamlet bitti. Oyundan bir MounetSully kaldı. Sokağa çıkınca ne yapacağımı, nereye gideceğimi şaşırmış gibiydim. Allak bullak olmuştum. O gece bir şey daha öğrendim. Seyirci nasıl avuçlarını patlatıncaya kadar alkışlar ve sanki kendileri alkışlanıyormuş gibi gözleri neden minnetle, şükranla yaşarır. Otele dönüp tavanarasına çıktığım YAŞAM ÖYKÜSÜ3 dakikadan sonra ikinci bir tiyatro 1923: Mayısta Halide Edip Adıvar'ın başlamıştı. Bundan böyle Paris'te aynı adlı romanından Ateşten Gömlek tiyatroya gittikçe otele dönüşte başrolü filmini yine Kemal Film için yöneten Muhsin Ertuğrul, başrolü de oynadı. ilk oynayanlann makyajını yüzüme kez iki TUrk kızı filmde rol aldı; Bedia uygulayarak piyesi ikinci kez Muvahhit ve sonradan Neyyire Neyir adım alarak M.Ertuğrul'la evlenen yaşayacaktım. Münire Eyüb. Sanatçı 1923'te şu filmleri çevirdi: Paris yolculugumda hemen her Takfor Nalyan ile Dikran Çuhacıyan'ın günümü ya Louvre Müzesi'nde ya operetinden Leblebici Horhor, P.Autier ile P.Cloquemelin'in Gardien de Phares da ünlü avukatların savunmalarını oyunundan Kızkulesi Faciası, dinlemekîe cinayet mahkemesinde senaryosunu kendisinin yazdığı Zafer Yollannda belgeseli. geçirdim. Bu mahkemelerde hem 1924: Ocakta August Strindberg'in 75. ülkenin sosyal kesitini yıldönümünü kutlamak için Stockholm'de düzenlenen tiyatro görüyorsunuz. Hem de en temiz gösterilerini izlemek amacıyla İsveç'e gitti. konuşulan Fransızcayı dinleyerek 2230 ocakta Stiller'in Gösta Berling kulağınıza şölen çekiyorsunuz. dar gördüklerime benzemiyordu. Daha oyun başlamadan dış görünüşler hayranlıktan hayranlığa sürüklüyordu beni. Hele oyun başladıktan sonra sahnedeki sanatçıların birbirini aşan oyunları; üstelik "insanüstü" dedikleri MounetSully'nin 70 yaşındaki genç Hamlet'i! Bütün bunlar benim 19 yaş anlayışım için teker teker didikleyerek, üstüne kesinlikle parmak basacağım noktalar değildi henüz. Paris düşleri Sahnei Milliyei Osmaniye Topluluğu'nda .ıemen hemen her oyunda rolüm vardı. Her akşam sahneye çıkmaktan büyük sevinç duyuyordum. Duşlerim hep gerçekleşmiş gibiydi. Sahneye çıkmak başlıbaşına bir mutluluk gibi görünuyordu gözıime. Seyirciye söyleyeceği bir sözü olmak ne güzel bir şeydi. 17 yaşında bir gencin, yıllar yılı içinde taşıdığı sanat kıvılcımı şimdi yavaş yavaş yanmaya başlamıştı. Çevredeki eski aktörlerden yararlanmak için çok çalışıyor, provalarda hiçbir şeyi gözden kaçırmıyordum. Çok hareketli, çok yorucu, özellikle aktörlük mesleğine yeni başlayan benim gibi biri için çok renkli geçen çıraklık dönemimin ilk mevsimi, her bakımdan çok öğretici olmuştu. Çalışma saatleri dışında soyunma odasını uzun süre paylaştığım Vahram Papazyan, hep ttalya'daki tiyatro çalışmalannı anlatmış ve benim de dış ülkelerdeki tiyatro yaşamını görmemi, olanak bulursam, orada tiyatro eğitimini sürdürmemi önermişti. Bu öneriler, körpe beynimde yavaş yavaş bir "saplantı düşünce"ye dönüşüyordu. Bütün kafamın içinde Paris'e gitmek, adlarını duyduğumuz büyük sanatçılan ve tiyatroları görmek isteği kök salmıştı. Leichner'in kitabı yer alıyor. Hem katalog hem kılavuz. Onu pencerenin önündeki masanın üstüne özene bezene yerleştirdim. Yol boyunca cebimden ayırmadığım Pierre le Tourneur'ün Hamlet çevirisini yatağımın başucuna bıraktım. Hemen kendimi sokağa attım. Otel, SaintMichel Bulvan'na yirmi adım; SaintMichel Bulvan'nın SaintGermain Bulvan'yla birleştiği kavşağa çok yakın. Sağa döndüm, elli adım sonrasi SaintGermain Bulvarı. Ulaşım bakımından o günlerin uygun bir noktasındayım. Çan sesleri geliyor. Bulvar SaintGermain'de iki katlı, kömürle işleyen, tıpkı bacasız lokomotife benzeyen bir tr^mvay "Çan çan" ediyor ve soluyarak ilerliyor. Vatman bir yandan ocağı ateşliyor; öte yandan da tramvayı kullanıyor. Biraz aşağıda SaintMichel Meydanı'nda metro istasyonu. alarak tiyatronun başlama saali olan sekizi bulmak, Avenue de l'Opera'da heyecarumı yatıştırmak için vitrinlere bakıyorum. Bir yandan, rastlantıların nasıl da isteğime uygun düştüğünü düşünerek seviniyorum. Balkonun iik sırasında ve sahnenin tam karşısında bir yer buldum. Yer gösteren kadın, koltuğuma oturduktan sonra da yanımdan ayrılmadı. Bir şeyler bekliyor gibi duruyor. Meğer bahşiş verilirmiş; ben ne bileyim? önümdeki dürbün kutusuna atmak için elli santim çıkardım. Kadın, kendisi için sanarak parmaklarımın arasından adeta zorla aldı. Bu, benim gördüğüm tatlı rüyanın karabasan sayfası oldu; çok yadırgadım. Program para ve bahşiş, vestiyere para ve bahşiş, yer göstericiye bahşiş. Paris'te bu düzen hâlâ sürüyor. Ama ben, Paris'e ayak bastığım bu ilk günde aradığımı bulmaktan o denli mutluy duygu değişikliklerini burnumun ucundayrmsçasına izleyebilecektim. Bu zevk, elli santimden fazlasına bile değerdi. Hamlet bitti. Oyundan bir MounetSully kaldı. Sokağa çıkınca ne yapacağımı, nereye gideceğimi şaşırmış gibiydim. Allak bullak olmuştum. Daha Istanbul'dayken efsaneyi duymuştum: Oyundan sonra ComedieFrançaise'in ünlü saııatçılan karşı sıradaki Regenee Lokantası'na giderler, orada yemek yerlermiş. Ben de birkaç ünlü sanatçıyı yakından gormek umuduyla oraya gittim; terastaki masalardan birine oturup bir bira ısmarladım. Bu bekleme epey sürdü; biralar birbirini kovaladı, ama gelen olmadı. Ben de otelin yolunu tuttum. Çok mutluydum. Şimdi düşünüyorum da, daha mutlu günum olmadı. Daha ne isteyebilirdim ki talihimden? Paris'te ComedieFrançaise'de Mounet Seyirci nasıl alkışlar? O gece bir şey daha öğrendim: Bir oyun bittikten sonra, seyirciler nasıl alkışlar? Yorulmadan avuçlarını patlatıncaya kadar niçin birbirlerine çarparlar? Bunu yaparken de sahneye gelen sanatçı önünde, sanki kendileri alkışlanıyormuş gibi gözleri neden minnetle, şükranla yaşarır? O akşam ömrümde ilk kez böyle çılgınca bir alkış tufanına tanıklık cttim. Sokağa çıktıktan sonra, bütün bu nedenlerle Seine Nehri'nin sol kıyısına kadar bir uyurgezer gibi yürümüştüm. ComedieFrançaise'den oturduğum çatı katı arasına kadar yurüyerek gelmek bir saatten uzun sürüyordu, ama farkında olan kimdi? Sahnede 'ilk kan' VAHRAM PAPAZYAN yeniden ttalya'ya dönmek karanndaydı. Gereken parayı sağlamak için kendisine özel bir gece düzenJemek ve Hamlet'i oynamak istiyordu. Oyunda bana da Leartes rolünü verdi. Shakespeare'in Hamkl'iyle ilk tamşmam böyle başladı. Vahram bu rolü daha önce dışanda birçok kez oynadığı için provalarda bizimle uğraşıyor, bize öğretiyordu. Kendi hesabıma bu provalardan yine çok yararlanıyordum. Rolüm kısa olduğu için sahneyi, başkalarının oyunlannı, özellikle Hamlet'i sürekli olarak izlemek fırsatını bulabiliyordum. Mesleğe atılışundan bu yana altı ay gecmediği halde sahnede böylece Shakespeare'in iki başyapıtıyla ilişkim doğmuştu. Bu, her acemiye nasip olmayan bir raslantıydı. Çalısmalan bu bilinçle değerlendiriyordum. Hamlet'in ilk oyun gecesini küçük bir kazayla atlattım. Son perdede Hamlet'le eskrim yanşması yaparken, Vahram'ın elindeki ucu düğmesiz meç yanak kemiğime saplandı. Akan kan yüzümü ve beyaz yakamı kırmızıya boyadığı için hem sahnedekiler hem de kanı •gören seyirciler heyecana kapıldılar. Ben, sıcak kanı duymadım bile. Oyun Hamlet'in başansıyla bitti. Seyirciler, yerde yattığım sürece kanın bütun yüzüme bulaştığmı selam sırasında gorünce, alkışlarında daha da cöınert davrandılar. Bir bakıma kan da el çırpmada etken oldu. Vahram Papazyan İtalya'ya döndü ve meydan farelere kaldı. Acemilik bu ya, giderek içime bir de Hamlet oynamak tutkusu düştü. Kendi kendine makyaj sanatı Tavanarasına çıktığım dakikadan sonra, ikinci bir tiyatro başlamıştı. Bundan böyle Paris'te tiyatroya gittikçe otele dönüşte başrolü oynayanlann makyajını yuzume uygulayarak piyesi ikinci kez yaşayacaktım. Böylelikle de kendi kendime makyaj yapma sanatım öğreniyordum. Çok geçmeden Paris'e hazırlıksız geldiğimin bilincine vardım. "Hazırlık" sözcüğünü şu anlamda kullanıvorum: Yabancı bir kente gittiğiniz zaman, eğer o kentte bir tanıdığınız ya da arkadaşınız voksa, bir ailenin içine giremiyorsanız, yabancı kalmak sınırını hiçbir zaman aşamıyorsunaz. Oysa Paris'te Tallier dışında tek bir Fransız aktöru, tek bir Fransız ailesi tanımıyordum. Bu gelişim, yalnız bir seyirci gibi tiyatrolarda oyua seyretmekle sonuçlanacak; hiçbir zaman tiyatro eğitiminde bir Türk için doğru yolu gösterecek kimseyi bulamayacaktım. Olsa olsa 19 yasında, Yunanistan'dan sonra bir de Fransa'yı görmek mutluluğuna kavuşuyordum. (*) Efsanesi adlı filminin çekiminde bulundu. Bu film, 1922'de sinemaya . giren Greta Garbo'yu dünyaya tanıtan yapıttı. Mayıs'ta İstanbul'da Peyami Safa'nın aynı adlı romanından Sözde Kızlar filmini çevirdi. 20 kasımda Leonid Andreyev'den çevirip sahneye koyduğu ve başrolünü oynadığı Ihtilal adlı oyunun, Beyoğlu Fransız Tiyatrosu'ndaki ilk gösterisi verildi. 27 aralıkta, Darülbedayi'den ayrılan sanatçılarla Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları adı altında yeni bir topluluk kuran sanatçının, Hans Müller'den uyarladığı Renkli Fener (Die Flamme) adlı yapıt, Şehzadebaşı'ndaki Ferah Sahnesi'nde oynanmaya başladı. 1925: "Feralı Dönemi" olarak adlandırılan 1925'lerde, Türk tiyatro etkinliğinin en canlı, en ilerici, aynı zamanda en sanatsal evrelerinden biri ortaya çıktı. Topluluk, halka çok geniş bir repertuvar sunarak, ramazan ayı için özel bir program düzenledi ve yerli yazarlara önem verdi. Düzenli bir işbölümü içinde çalışan topluluk, metinleri en ince ayrıntılarına kadar inceliycr, takım oyunu üstünde duruyor ve perdesini tam zamanında açıyordu. Geleceğin seyircisini yetiştirmek için, Türkiye'de ilk kez öğrencilere indirimli matineler düzenlendi, salona eğitici pankartlar asıldı, tiyatro bilgisi veren ücretsiz broşürler dağıtıldı. Toplulukta, Kınar Sıvacıyan, Neyyire Neyir, Necla Sertel, Refika, Cemile, Prenses Mevhibe Sefika hanımlarla, Behzat Hâki Butak, I.Galip Arcan, Hazım Körmükçü, M.Kemal Kuçük, Mihran, Celal Tahsin, Muammer Karaca, Ercüment Behzal Lav, Nureltin Şefkali, Emin Beliğ (Belli) Ziihtü Müritoglu ve baslaugıçta Vasfi Rıza Zobu vardı. Cinayet mahkemesi Gerçekten, ilk Paris yolculugumda hemen her gunumu ya Louvre Müzesi'nde ya da unlü avukatların savunmalarını dinlemekle cinayet mahkemesinde geçirdim. Cinayet mahkemesi bir yabancı genç için iki yönlü bir okul oluyor: Birinci yön, bulunduğuııuz ülkenin sosyal bir kesitini görüyorsunuz. ikinci yön de dil bakımından. En temiz konuşulan Fransızcayı dinleyerek, kulağınıza bir şölen çekiyoriunuz. Doğrusunu söylemek gerekirse, dinleyici olarak cinayet mahkemelerinde bulunmaktan çok yararlandım. Sahnede duyulan güzel Fransızca kadar temiz konuşulan dava savunmaları, kulak eğitimi için değerli bir ders oluyordu. Cumhuriyetle beraber çağdaş Türk tiyatrosuna giden bütün atılım larda Muhsin Ertuğrul'un imzası vardı. Paris yolunda En sonunda Paris'e gitme düşünü gerçekleştirerek, 1911 yılında Galata Rıhtımı'ndan Paquet Kumpanyası'nın vapurlanndan biriyle Marsilya'ya doğru yola çıkıyordum. Bir hafta sürecek yolculukta öğle ve akşam yemeklerinde şarap içiyor; geminin başındaki üçüncü güvertesinde bir sıraya ilişerek, Paris'in düşlerine dalıyordum. Bu düş bir hafta sürdü. Bir sabah Marsilya'ya çıktık. Mutlu günlerdi o dönemler. Ne pasaport vardı, ne de gümriik araştırmaları. Herkes bütün Avnıpa'da kendi ülkesindeymiş gibi keyfine göre dolaşıyordu. Marsilya'da ilk iş olarak, Paris treninin hareket saatini öğrenmek, bilet almak, ondan sonra da Fransa'nın bu Akdeniz kentini gezmek gerekiyordu. Trenin akşam kalkacağını ve sabahleyin de Paris'e varacağıru öğrendikten sonra, kentin en büyük caddesi olan Canbiere'de bir kahveye oturdum. Marsilya ile Paris'in arasında 850 kilometrelik tren yolculugu o zamanJar 14 saatte alınıyordu. Paris'e vardığım zaman saat ona yaklaşmıştı. tstasyonun önünde duran tek atlı faytonlardan biriyle Seine Nehri'nin sol yanına geçip öğrenci mahallesi olan Quartier Latin'e yerleşecektim. Arabacıya "Rue Serpente" dedim. Ne garip, bu araba sokakta adeta süzülüyorcasına hızlı gidiyordu. Ne tekerleklerden ne de beygir nallanndan alışlığımız gürüîtülü madeni ses hiç gelmiyordu. Paris'in tipik arabacılan başlıbaşına bir âlemdi. Insan sarrafı sayılan, çoğu zaman biraz kafaları dumanlı bu iyi insanlardan biri olan arabacı, geçtiğimiz yollar ve gördüğümüz büyük yapılar için bilgiler veriyordu. Seine Nehri üstünden iki köprü aştık; nihayet Rue Serpente'deki otele ulaştık. Bana verilen oda çatı katında, eğrı tavanlı, tek çıkma pencereli, küçük iki penceresinden damları gören bir odacık. Bir karyola, bir masa, bir de iskemle bulunan, mezar genişliğinde, otelin en ucuz odası. Muhsin Erturjrul 1910 yılında 18 yaşındayken Reşat Rıdvan ve Burhanettin Beylerin Odeon Tıyatrosu'nda oynanan Pierre Barton'un "Napoleon Bonaparte" oyununda "Barral" rolünde. Bulvarı geçtim; yukarıya, Lüksemburg Bahçesi'ne doğru çıkıyorum. Biraz ötede Cafe Soufflet, daha ileride Cafe Vachette. Çallı'nın, Yahya Kemal'in arkadaslanyla geceleri oturdukları kahveler bunlar. Hemen hemen bütün öğrencilerin dadandıklan kahveler. Öğrenci çevresinde geçim çok ucuz. Türk öğrencilerinin de hepsi burada. Görmek istediğim zaman, onlann geceleri çıktıklan Vachette ve Soufflet kahveleri işte karşımda, iki adım ötede. O akşam Hamlet'i, eşsiz bir sanatçıyı görmek zevki her yorgunluğu ve uykusuzluğu gidermeye yetiyordu. Gerçek bir sanat şöleni veriliyordu. Karnımın açlığını, öğleyin bir şey yemediğimi unuttum. Bu kadar ünlü sanatçının yan yana geldiğini görmek büyük mutluluktu. 10 martta, hrtuğrul'un Ibsen'den uyarlayıp sahnelediği ve başrolünü oynadığı İbsen'in Bir Halk Düşmanı, Ferah Sahnesi'nde oynandı. Sonunda parasızlıktan dağılmak zorunda kalan bu sanat tiyatrosu, Aralık 1924"ten Mayıs 1925'e kadar, beş ay içinde 23 değişik oyun sundu. 6 ağustosta, M.Ertuğrul Sovyetler Birliği'ne yolculuğa çıktı. 12 ağustosta, ünlu bir yazar olan Sovyet Eğitim Komiseri Lunaçarski ile tanıştı. Moskova'da bütün tiyatrolara girme izni aldıktan sonra tüm tiyatroların çalışmalarına katılmaya ve gösterilerine gitmeye başladı. 1926: Meyerhold'un sahnelediği \e ilk gösterisi 23 ocakta gerçekleştirilen tretyakov'un Haykır Çin adlı oyununun provalarına katıldı. Yetmişlik hamlet Daha Paris'e varmadan kulaklarım Fransız tiyatrolan ve ünlü Fransız sanatçılanyla o kadar doluydu ki, hemen hepsini görmeden tanıyor gibiyim. Bütün sorun, işe en önemlilerinden baslamaktı. Onun için birinci derecede önemli olan ComedieFrançaise'den baslamak gerekiyordu. Sora sora ComedieFrançaise'in yolunu tuttum. Amacım binanın yerini ve otele uzaklığını ölçmekti. Bir aralık gazeteci kulübelerinin birinden bir Comedia Gazetesi aldım. İstanbul'da arasıra elime geçen sayılarmdan tanıdığım bu altı sayfalık günlük tiyatro gazetesi, o dönemde Paris tiyatrolarının ne ölçüde ilgi topladığını gösterir. Bugün dünyanm hiçbir kentinde böyle kusursuz bir tiyatro gazetesini, her gün çıkarmak şöyle dursun, hatta haftada bir yayımlamak bile olanaksızdır. Gazetenin sayfalan Paris'in 60 tiyatrosunda sahnelenen piyeslerin ve oynayan sanatçıların adlanyla doluydu. Büyük boy altı sayfa çıkan gazetenin özellikle son sayfasında, Paris'in altmışa yakın tiyatrosunda hangi piyeslerin oynadığı, rol dağıtımlarıyla birlikte yazılı. Ünlü sanatçıların nerelerde, hangi tiyatrolarda ve piyeslerde oynadıklarını ayrıntılarıyla bulma olanağı var. Bundan başka gazetede en ünlü eleştirmenlerle, edebiyat alanında tanınmış büyük kişilerin, genellikle tiyatro konusu üstüne yazdıkları yazılar yer alıyor. Üstelik haftada bir gazete yabancı bir yazarm, daha Paris'te oynanmamış bir yapıtının metnini tam olarak veriyor. Gündelik gazeteler büyüklüğünde ve ötekiler gibi o dönemlerin on parasına satılan gazete, tam anlamıyla tiyatro bilgisi kaynağı... Teneke makyaj kutusu Eşyamı açtım, bavulumun dörtte üçünü dolduran teneke kutuyu çıkanyorum. Eşyamın en değerli parçası, Leichner'in teneke makyaj kutusu. Yüksekkaldırım'da tiyatro kostümleri kiralayan Leoa Cornfelt'in, acemi bir oyuncu çırağına ilk kazığı! Ben onu aylığımın yarısıyla yedi buçuk liraya, her aktöre gereklidir diye almıştım. ilk heves bu ya, bir türlü ondan ayrılamadım. Sanki onsuz aktör olmazmış gibi geliyor bana. Hepsi iyi hoş da, bunu Paris'e niye getirdim? Onu pek ber Dürbün ve bahşiş raklıkla bilmiyorum. Galiba Paris'te çalışırKöşebaşındaki gazeteciden Comediesam bana gerekir diye buralara sürükledim. Française'de Hamlet'in oynanacağını görüyor İçinde her numara yüz boyası var. Kapağının ve doğruca tiyatronun yolunu tutuyorum. Giiçinde de nasıl makyaj yapılacağını öğreten şe önündeyim. Sekiz franga bir balkon bileti dum ki, buraya yakıştıramadığım küçüklük Sully ve Hamlet'i gördüm. Bu eriştiğim mutlerin bile üstünde duramıyorum. luluğun tadını çıkara çıkara sokaklarda yurüyorum. Bir saat, bir buçuk saat kulaklarım70 yaşındaki büyük bir usta da Hamlet'in sesi. Kaldınmlar aşıyorum, İstanbul'dan beri cebimde taşıya taşıya bi köprüler geçiyorum, otele Hamlet'i getiriyoraz da yıprajjnış olan Le Tourneur çevirisi rum. Yalnız otele değil, yatağa da. Bir yanHamiel'in neredeyse Fransızcasını bile ezber dan da Dr. Abdullah Cevdet Bey'e dua edilemiş gibiyim. Bu, o akşam göreceğim çevi yorum. Ya o da Hamlet'i Türkçeye çevirmeri. Adım ve övgülerini duya duya ilahlastır miş olsaydı! dığımız MounetSully, bu kez Hamlet rolünü oynuyordu. O günlerde MounetSully de Bir "İnsanüstü Düş"... nen 1841 doğumlu sanatçı, tam 70 yaşındaySeyirci seline kapılıp kendimi sokakıa budı. Hamlet'te onun, genç bir öğrenciyi can lunca, havanın serinliğiyle birlikte avuçlarılandıracak çeviklikte ve güçte olması gereki mın sızısını da duymuştum. Alkıştan ellerim yordu. Üstelik MounetSully'nin oldukça yorulmuş ve avuçlarımın içi şişmişti. Sersemuzun, bembeyaz sakaJı vardı. Yıliaryılı bu ro leraiş gibiydim. Gece karanlığında tüm benlü insanüstü bir başanyla oynamış olmasın liğim Hamlel'in sesiyle doluydu. Bizim yokdan başka, yalnız bu yaşta bir sanatçının üç sul tiyatro çalışmalarımızdan sonra birdenbire saat süren çok hareketli bir rol için kendinde bu sınırsızlığa açılan kapı karşısında apışmış güç bulması bile görulmeye değer bir olaydı. kalmıştım. Ayağım yerden kesilmişti; bir düş MounetSully o rolü yarattığından bu yana ni görüyor gibiydim. Kendimi yatakta butduğum ce genç kuşaklar gelmiş, bunların arasından zaman, ben artık ben değildim. Mounetne değerli sanatçılar yetişmiş olduğu halde, Sully'nin oyunundaki büyüklüğü, derinliği, bu rolü onun sağhğında kimse üstüne alma sesindeki güzelliği ve değişikliği, el. kol \e vüya cesaret etmiyordu. Butün bu olağanüstü cut hareketlerindeki soyluluğu, duruşlarındaki koşullan düşündükçe, akşanıın gelmesini ve anlamı bir türlü unutamıyordum. Yalakta küperdenin açılmasım heyecanla bekliyordum. çüldükçe küçüldüm. Bir gece önce trende, üçüncü mevki vagoHamlet rolünü oynayan MounetSully'nin nun tahta sıralarında sarsılmaktan ve Paris'e etkisinden kurtulsam, kendi kendime soracavarma heyecanından gözümü kapayamamış ğım: tım. Oysa o akşam Hamlet'i eşsiz bir sanat" En çok neyi beğendin?" çıyla görmek zevki, her yorgunluğu ve uykuBu soruya hemen "şunu beğendim" diye suzluğu gidermeye yetiyordu. Bu akşam ger karşılık vermek güç. Çünku etkenleri birbiçekten büyük bir sanat şöleni veriliyordu. Rol rinden ayırmak zor. Ama şoylece bir sıraladağıtımına baktım: ComedieFrançaise'in en ma doğru olacak: ünlü sanatçılan MounetSully'nin çevresinde Önce, o yaşa kadar guzelliğiyle kulaklarıtoplanmışlar, çeşitli rolleri paylaşmışlardı. nızın dolduâu Paris'tesiniz. Buraya vardığıİstanbul'da bunlardan ancak bir tekinin, nız gun, inanılmaz bir rasllantıyla, en çok görçevresinde topladığı ComedieFrançaise dışın mek jsıcdiğiniz bir sanatcıyı, en çok sevdiğidaki sanatçılarla bir arada verdiği oyunlara niz bir oyunda izliyorsunuz. Ömrünüzü adabile hayranlık duyarken, şimdi bu kadar ün dığınız bir sanatın bellibaşlı en buyük tapınaklü kişilerin yan yana geldiği bir oyunu görmek, larından biri olan ComedieFrançaise'in çaerişilecek mutluluklardan değildi. Böylelikle tısı altındasınız. Başka hiçbir şey olmasa, bu karnımm açlığını, öğleyin de hiçbir şey yeme tiyatronun içini boş görmek bile insanı sardiğimi unuttum. Küçük bir kahveye girerek hoş etmeye yetiyor. O gune kadar padavra ayaküstü bir kahve ve iki ayçoreği atıştırdım. tahtalarından yapılmış Zanbaoğlu Bahçesi'ni, Kuşdili tiyatrolannı; ancak bir ramazan ayına dayanacak niteliktcki cntipüften bir saSoluk kesen oyunculuk laş olan, her yıi onanlan Ferah Tiyairosu'nu Balkonda koltuğuma oturduğum zaman, görmcye ve onlara birer tiyalro diye bakmaönümdeki korkulukta iki santim atılarak çı ya alışmış gözlerim, şimdi oynıalı, altın yalkan bir dürbün vardı. Bir özveride daha bu dızlı, kadifclcr, avizeler içindeki gorkemli bir lunarak, dürbünü de çıkanp ayarJadım. Şimdi yapı karşısında kamaşmış kalnıışlı. Helco liyetmişlik Hamlet'in bütün yüz çizgilerini, yatronun eski ön perdesi hiç de bugüne ka Martta Muhsin Ertuğrul, Tretyakov'la anlaşarak, Odesa'daki Vukfu filmi kuruluşunda sinema yönetmeni olarak çalışmaya başladı. Yıl sonuna kadar sanatçı, Vukfu studyolarında Fransız romancı Ferdinand İnsan tanımanın önemi... Duchesne'in Tamilla'sını filrne aldı. Burhanettin Bey'den duymuştum: Paris'e Filmi Alman kameracı Stanke elinde bir tavsiye mektubuyla geldiği zaman, göruntuledi. Sanatçının bu kuruluşta Silvainler oturdukları evlerine yakın olması yönettiği ikinci film ise, Roma için onun da Asnieres'te bir oda kiralaması împaratorluğu döneminde özgürlüklerini nı salık \ermişler: Kan koca Silvainler boş za elde etmek isteyen kölelerin manlarında genç Burhanettin'in tiyatro eği ayaklanmasını anlatan Spartaküs adlı timiyle uğraşacak saat ayırabiliyorlarmış. Be film oldu. Fransız sinema tarihçisi Jean nim elimde ne bir tavsiye mektubu var ne de Mitry'nin bir Sovyet sinema tarihçisinden o sırada Paris'te bulunma>an Tailler dışında, aktardığına göre, Spartaküs, "Sovyet tiyatroda çalışan herhangi bir arkadaşım. sinemasında epik özellikler taşıyan ilk Böyle bir arkadaş nasıl bulunur diye duşün film" oldu. düğum zaman, o vakitler sık sık Istanbul'a 1927: 29 ocakta Türkiye'ye izinli olarak gelerek oyunlar veren Fransız topluluklan ye dönen Muhsin Ertuğrul, tstanbul niden hatırıma geldi. Bunların arasından td Belediye Başkanı Muhitlin Üstündağ'ın nıyacağım çeşitli genç arkadaşlar, bu konu çağrısı üstüne İstanbul'da da bana yardımcı olabilirlerdi. Gerçekten, Is Darülbedayi'nin sanat yönetmenliği tanbul'a döner dönmez, tüm Fransız kumpan gorevini üstlendi. İlk işi bu kurumu yalannın oyuncularını artık ayrı bir ilgiyle iz yaşatacak ve disipline sokacak bir lemeye başlayacaktım. Darülbedayi Sahne İçtüzüğü düzenlemek oldu. 27 Haziran 1927'de çıkan 1167 sayılı yasayla sanat gösterilerine onemli bir kolaylık sağlandı. Repertuvar olarak * Paris'e yaptığı bu ilk gezi, zor koşullar ıçın da tiyatro klasiklerini ve değeri olan de yaşayan genç Muhsin Ertuğrul için olağa yapıtları seçti. Aynı yıl bir de Sahne nüstü güç olmu^tu. Üstünde çok az para bu Yönetmeliği yayımladı. lunan sanatçı, o nedenle çoğu günlerini aç ola11 ağustosta Türk Güzel Sanatlar rak geçirmişli. Övle ki Ertuğrul Paris'teyken "iki kez intihar etmeyi" düşünmüştü. Muh Birliği'nin Tiyatro Bölümü kuruldu ve başına Muhsin Ertuğrul getirildi. sin Ertuğrul bu konuda şunlan ekler: "Paris'e ilk gidişimde parasızdım, kuru ek 1928: 2 nisanda Darülbedayi mek yiyerek va^ıvordum. Kestane yemek bir sanatçılarıyla başarılı bir Kahire turnesi ziyafet oluyordu benim ı'cîn. Ama dönemez yaptı. dim, yapmak istediğimi yapmalıydım, tiyat7 mayısta İskenderiye'den gemiye ro görmeliydim, tiyatroyu öğrenmeliydim. O sıralarda ümilsizliğe kapıldığım oldu. Birkaç binerek 60 günlük bir Amerika gezisine dcla Seine Nehri kıyısına gitlim, intihar et çıktı. ınek için. iyi ki elmemişim..." 1930: 15 şubatta Darülbedayi Dergisi'nin Muhsin Erturul. sonraki yıllarda yapıtla ilk sayısını >ayımladı. II nisanda, rını tanıyacağı Sovyet yazan Leonid Andre Ankara turnesi sırasında sundukları yev'i neden o kadar çok sevdiğini açıklarken gösteriden sonra Atatürk'ün sanatçılar dc, intihar soruııu üstüne ilginç bir açıklama için verdiği çağrıda, Muhsin Ertuğrul bir da daha bulunur. tiyatro okulu açılmasım diledi. Tiyatro "Aııdrcye\ aç kalmii, inıihar etmeye ka okulu açılmasım benimseyen Atatürk, rar vernıiş. Odasına gelmiş; bakmış bir pan devlet ileri gelenlerinin önünde yaptığı tolonu daha var. 'Saiılabilecck bir pantolo konuşmayı şu ünlü sözlerle bitirdi: "Kfendiler... Hepiniz mebus olabilirsiniz nu olan intihar edcr mi?' demiş, vazgeçmiş..." vekil olabilirsiniz, halla reisicumhur İlk ke/ bir tiyatro oyunu yaznıayı da a>nı 1911 yılında denediğini belirten Muhsin Er olabilirsiniz, fakat sanalkâr olamazsınız. Ha\atlarını bü)ük bir sanata vakfeden tuğrul, bu konuda şunlan söyler: bu çocukları sevelim!" "İnlihar adında bir piyese başladım 191 l'de. Hikâ>c de ya/dını. Ertesi gün oku15 ekimde İstanbul'da M.Erıuğrul'un yunca tahammül edenıcdiın ya/dıklarıma. öncüluk ettiği Tivatro Meslek Oknln Çok bayağı >eylerdi." kuruldu. Halduıı Taner Şakir Eczacıbaşı, '60. Saııyl Yılında Bir Koııuşma", Muhsin KrtuğSİKKİK rııla Sa>ı;ı. İMunhul. 1969, s. 46. 48) SÜRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear