Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER hasta bakmaiarı "normal" sayılmış, hastalanan bir insanın çok önemli muayenesi, yüruyen bir bant üstündeki şişelere kapak takmak gibisinden "sayısal verim" ölçeğiyle kabul edilmiştir. Hekimlerin hasta bakmayı yavaşlatmaları bir "eylem" değil, "meslek haklarıdır". Hiç kimsenin onları bu konuda zorlama hakkı yoktur. Başhekimlerin, hele de geçmişte bu hakların savunuculuğunu yapmış hekim yoneticilerin "onlan çalıştırır, hastaları baktırınz" türünden demeçleri meslek suçuna uzanan bir yanlışlıktır. • Sağlık hizmetinin bütün sorunları hekimlere yükletilerek, topluma hedef gösterümiş, böylece bozuk düzenin hesabını vermek zorunda bırakıimjştır. Bu geleneksel kurnazlık, tıpkı et sorununda kasaplann suçlu, meyve sorununda manavların suçlu, ilaç sorununda eczacılann suçlu gösterilmesi gibi, sorunun sömüru mekanizmalarmı gizleyen, insanların bu sorunlann gerçeğini görmelerini engelleyen bir kolay hedef yaratmış, hekimlerle toplumun iüşkisi bozulmuştur. • Seçilen ekonomik sistem, hekimlerin ancak muayenehane açarak geçinebilecekleri sonucuna ulaşmış, muayenehane açarak çalışan hekimler de artan hayat pahalılığı karşısmda sürekli arttırmak zorunda kaldıkları muayene ücretleriyle giderek daha yüksek gelirli gruplara hizmet vermek durumunda bırakılmıştır. Böylece, serbest çalışan hekimlerin de toplumla ilişkileri bozulmuş, emeğiyle çalışan insanlann serbest hekimlerden yararlanma oram azalmıştır. Hekimlerin giderek emek gruplan yerine, sermaye gruplanna hizmet etme süreci, sistem gereği daha da hızlanacaktır. meli çaiıştırma"nın gündeme getirilmesi de fırsattan yararlamnadır. Bütun bu kargaşa içinde "koruyucu hekimlik" bütunuyle unutulmuş gibidir. Sağlığın temel hedefı "insam sağlıklı yaşatmak"tır. Oysa, çevremiz radyasyonlu çöplerle, zehirli varillerle, hormonlu etlerle, ne iduğü belirsiz besin maddeleriyle, kirlenen sularla kuşatılmıştır. tnsanlanmızı her türlü hastalık nedeniyle başa baş bırakıp ona daha çok hastane, daha çok doktor, daha çok ilaç yetiştirmeye çaJışmak, dipsiz kuyuya kovayla su dökmekten farksızdır. Bugun, doktor denince aklmıza gelen "sağlık görevlisi" değil, "hastalık görevlisi"dir. Japonlann aile hekimlerine üişkin geleneksel uygulamasını anımsıyorum. Japonlar, aile hekimlerine her ay belirli bir ucret verirlermiş. Bu ücret, aile bireyleri sağlıklı olduğu sürece verilir, aileden biri hasta olursa kesilirmiş. Hekim de en kısa zamanda hastayı sağlığına kavuşturmak, ücretinı yeniden almak için çalışırmış. Koruyucu sağlık için ne anlamlı bir çalışma/ücret yöntemi değil mi? Oysa, kapitalist sistemde, kuşkusuz bizde de, hekimler sağlıklı olanlar için değil, hastalıklı olanlar için ücret alıyorlar. Çarpıkhk burada. 24 EYLÜL 1988 Doktorlann Derdi f¥edir?.. ^Doktorlann derdi", bu ülkede yaşayan emekçilerin derdinin bir parçasıdır, horlanan insan haklarının bir parçasıdır, ezilen insan onurunun bir parçasıdır. "Doktorlann derdi", bütün bu sorunlann çözümüyle birlikte çözülecektir, bütün bu sorunlann mücadelesiyle birlikte yürüyecektir. "Bize ne onlardan" diyen doktor kendi derdiyle baş başa kalacaktır. "Doktorlann derdi"nin çözümü onların haklı oluşlarıyla değil, bilinçli oluşlarıyla çözülecektir. Sorunlann kaynağı, halkı da ezen, emekçileri de ezen, onların bir parçası olan doktorlan da ezen bozuk düzendir. PENCERE Bilim Adamına Düşmanlık... Dr. ERDAL ATABEK Geçen haftalann önemli bir sağlık sorunu da doktorlann yaygınlaşan tepkileriydi. Her zaman olduğu gibi, doktorlann tepkikri, sorunlanndan daha çok ilgi çekmiştir. Belki de insanlar, kendilerine "derdiniz nedir?" diyen doktorlann "benim de sorunlanm var" demesine alışık değildir. Ama Çalışma ve Sosyal Guvenlik Bakanı lmren Aykut'un "gözü paraya doymaz" diye nitejemesi, doktorlar için "bardağı taşıran damla" oldu. Türk Tabipleri Birliği de, birliğe bağlı tabip odalan da yaygın tepkilerin temsilcileri olarak harekete geçtiler. Bu arada gözden kaçan nokta, bakanın bu sözü, Sosyal Sigortalar Kururau'na primlerini ödemeyip milyarlarca liralık parayı kullanan işverenler için, hayali ihracatla devleti dolandıran muteber işadamları için söyleyememesi, ama doktorlara bu sözleri rahatça söyleyebilmesidir. Kuşkusuz, önemli olan, bakanın sözleri değil, bu sözlerin altında yatan siyasal iktidann, bu sözlerin altında yatan siyasal ideolojinin emeğe ve sermayeye bakışıdır. Sermayenin her türlü kazancına "hakü" diyen, emeğin sürunme sınınnı aşan her türlü kazancına "açgözlülük" diyen ekonotnik felsefenin siyaseti yenı değildir. Saglık hizmeti hasta Geçmişte, Türk Tabipleri Birliği'nin "halk sağhğı, insan haklan, hekira haklan" temelinde yaptığı mucadeleyi "siyaset yapmak" diye niteleyen siyasal ideoloji, 12 Eylül sonrasının baskılarıyla rahatça oynadığj hekim haklarını bugunkü noktaya taşımıştır. Bugün, sağlık hizmeti sistemi, başından sonuna kadar hastalanmıştır. Sorunları srralayahnn • Temel sorun, insan sağlığının bir deviet yuküm'ülüğtı olmasının reddi, bunun yerine "paralı sağlık hizmeti"nin konulmasıdır. Böylece, uzun yılların mücadelesiyle "herkese eşit, yaygın, kazancına bağlı olmaksızın sağlık hizmeti verme" ilkesi yerine "herkese parasına göre sağlık hizmeti verme" ilkesi konmuş, hekimler bu değişimin suskun araçlan yapılmak istenmiştir. • Buna karşı çıkan hekımlere baskılar uygulanmış, bu hekimler için soruşturmalar açılmış, gorev verilmemiş, YÖK Yasası'ndan yararlanarak YÖKsıkjyönetim işbirliğiyle üniversitelerden atılmıs, hizmet verme yerlerinden koparılmıştır. • Hiçbir dönemde konulamayan "zorunlu hizmet", 6u baskı döneminde yürurlüğe konmuş, bütün sağlık sorunlannın çözümsüzlüğü "tşte, hekim Görev güvenliği gönderdik ya" kolaylığında örtülerek hekimlerin • Kamu hizmetlerine getirileceği söylenen yeni sırtına yüklenmiştir. sistemde, hekimlerle "sözleşme" yapılması, aslın• Hekim emeğinin sömürüsü inanılmaz boyut da ücretleri çok arttıracak değildir, ama görev gülara varmış, hekimlerin emek geliri, kuşkusuz ül venliğini tümüyle ortadan kaldıracaktır. Böylece, kedeki tüm emek gelirine uygun olarak sürekli düş birkaç yıllık ücret artışı göz boyaması, hemen armüştür. Bugün, kamu hizmetinde çalışan doktor kadan politik olacağında kuşku olmayan bir tasfilann geliri 300 bin lira dolayındadır ve sadece or yeyle sonuçlanacak, sağlık hizmetlerinde düşünülen politik operasyon gerçekleşecektir. taJama bir evin kirası kadardır. Görev güvenliği ücretten çok daha önemlidir. NiHekimlerin nöbetleri, acil vak'alar için geceler boyu süren çabşmalan tasasız bir suskunlukla unu tekim, hekim örgütleri bu oyunu fark etmiş, "söztulmuştur. •leşmeli çahştırma" oyununa karşı çıkmışlardır. • Kamu hekimlerinin bir gunde 100'den fazla Bu kez, sorunun kaynağı buymuş gibi, "sözleş Sonuç • "Doktorlann derdi nedir?" demiştik. "Doktorlann derdi" bu ülkede yaşayan emekçilerin derdinin bir parçasıdır, horlanan insan haklarının bir parçasıdır, ezilen insan onurunun bir parçasıdır. "Doktorlann derdi", bütun bu sorunlann çözümüyle birlikte çözülecektir, bütün bu sorunlann mücadelesiyle birlikte yürüyecektir. "Bize ne onlardan" diyen doktor kendi derdiyle baş başa kalacaktır. "Doktorlann derdi"nin çözümü onlann haklı oluşlarıyla değil, bilinçli oluşlarıyla çözülecektir. Sorunlann kaynağı, halkı da ezen, emekçileri de ezen, onların bir parçası olan doktorlan da ezen bozuk düzendir. Doktorlann da, onlann meslek kunıluşlarırun da başansı, bugunkü bozuk düzeni yaratanlann halk/hekira yabancılaşmasına karşı çıkışlarında, toplumla doktorlann bütünleşmelerini sağlamalarında yatmaktadır. Ya da "duygusal tepkiler" yerine "bilinçli mücadele"yi koyabilme guçlerine... Hepsi bu. Profesör Tarık Zafer Tunaya çok boyutlu bir insan: Bilim adamı, araştırmacı, yazar, gazeteci, düşünür ve ülkesinin sorunlarıyla içiçe yaşayan bir aydın... Bu eklemlerin omurgasında Tunaya'nın kimliğı ofuşur, ama bilim adamlığı ağır basar. "İnsan Dehsiyle Kaplı Anayasa" adlı kitap Tarık Zafer Tunaya1 nın ımzasını taşıyor. Ikinci baskısı Arba Yayınları'nda çıktı. Yazarlığın tadını damağından eksik etmeyen bir profesorün kalemindeki albeni, sâyfalar boyunca okuru alıp götürüyor, tarihin derinliğinde güncelliğin gerçeğini gözler önüne seriyor. * "İnsan Densiyie Kaplı Anayasa"n\n 110'uncu sayfasından başlayarak aJtım çizdiğim satıriarı birlikte okuyalım: "Osmanlı Maliyesi üzerinde klasikleşmiş kitabında (Les Finances de la Turquie, 1902) Charles Morawitz iğneli gözlemiyle der ki: 'Bazı şeyler çok çabuk öğrenilir. Borçlanma sanatı da bunlardan biridir. Bu yola girer girmez Osmanlı imparatorluğu çok hızlı ilertemeler kaydetmiştir" ilk perdenin baş aktörü Abdulmedt ise 1854'te başlamışür. İmparatortuğun aç gözlü sarayı ve yüksek bürokrasisiyle 'hırstan ve sermayeden patlama' derecesıne gelmiş Avrupa kolay anlaş tılar. Büyük bir çıkar ortaklığıydı bu... Mıgırdıç, Black ve Durana efendiler gibi komisyoncular, Paris ve Londra piyasalannda bulduklan 'rakamları' Abdülmecifin sarayına müjdelıyortardı. Karşılığında kendilerine, ömeğin üç yıl süreyte "maa mülhakat" (yöreleriyle beraber) Dersaadet (İstanbul) ve İzmir gumrüklerinin pesin ihalesı yapılabıliyordu. Osmanlı, borçlanarak yaşamaya mahkumdu artık; Avrupa da borçlandırarak yaşatmayı ekonomik politıkasının ana çizgisi saymıştır. Abdülmecit dört kez, Abdülaziz dokuz, Ikinci Abdülhamit de on bir kez borçlanmışlardır. Osmanlı imparatorluğu, devletlere değil, özel kişilere, banke denılen tefectlere borçlanıyordu. Gotdşmit, Palmer, Mires, Roç gibi... Büyük sermaye sahipleri, ingiltere ve Fransa'ya egemendiler. Borç veren onlardı, ama ödenmesi için baskı yapan devle leriydi. EVET/HAYIR OKEffAKBAL "Sen neymişsin be ağbı". Her zaman bırine sarılırız. Bir kurtarıcı, bir yol gösterici. O olmazsa her şey bozulur. O olmazsa dünyamız yıkılır. O olmazsa işler yolunda gitmez. O olmazsa memleket karışır, herkes birbırine girer; odur bizi yönetecek, odur bizi kurtaracak, odur o!.. Gel de böyle birine ünlü şarkının sözlerıyle "Sen neymişsın be ağbi" deme!.. Bay Özal buyurdu ya, "İstediğim oranda evet oyu vermezseniz görevi bırakırım, politikadan da ayrıhrım". Birtakım çevrelerde panik başlar gibi! Aman gitmesin, aman bizi bırakmasın; o giderse biz ne oluruz? Yerini kim alabilir? Kim onun gibi olabılir? Kim, kim? Geçmiş dönemleri anımsadım Her zaman böyle bir "ağbi" bulmuşuzdur. Ona sımsıkı sarılmışızdır. Büyük önder Atatürk ölünce derin bir korkuya kapılmıştık Yalnız o zaman bu korkumuzda çok haklıydık. Ata'ya alışmıstık. Atatürk dönemının onurunu duymuştuk. Atatürk olmayınca dünyamız kararacaktt. Karardı da... Ama Türk ulusu, Türk yurdu yine de yaşamını sürdürdü. İsmet İnönü geldı işbaşına; başarıyla 12 yıl yönetti bizi.. En büyük başansı İkincı Dünya Savaşı'na sokmamak oldu ülkemizi... İnönü'den sonra Bayar'lı Menderes'li DP takımı geldi işbaşına. İçimizden birçok kişı "Şımdi yandık" dedıler, "bu kadro ülkeyi yönetemez, başımıza gelecekler var." Bu DP takımı on yıl egemen oldu ülkede. lyi işler de yaptı, büyük yanılgılara da düştü, ama ulke batmadı yıne de! 27 Mayıs geldi çattı, yine kımileri "Yandık, mahvolduk" dedıler Bayar'ı, Menderes'ı özlemle arar oldular. 27 Mayıs'çılar, İnönü ortaklıkları da batırmadı ülkeyi! Derken Demirel diye genç bir politıkacı çıktı ortaya Tam altı yıl tek başına ülkeyi yönetti. O günlerde de eski günleri, eskı yöneticileri arayanlar vardı. Nerde ismet Paşa, nerde Menderes diyenler Ama Demirel de batıramadı ülkeyi... Ardından 12 Mart, Erım, vb'ler. Sonra yine Demirel'in MC'leri. MC'ler döneminde kötü işler oldu, kanlar döküldü; sağsol çarpışmalan adı verildi karmaşaya. Oysa bambaşka parmaklar vardı işi karıştıran... Sonunda Ecevit dönemi.. Yine sızlandı kimılerı: "Bu adam ülkeyi yönetemez, batırır herşeyi". Oysa yine bir şey değişmedi. Ecevit en az Demirel kadar, daha öncekiler kadar yönetti ülkeyi. Derken 12 Eylül... Özal diye bir mühendis, hem Demirel'e hem 12 Eylülcülere hizmet veren bu kışı adam yokluğunda meydanı boş bulup ıktidarı ele geçiriverdi. Yine başladı kimileri "Bu adam batırır ülkeyi, nerde eskıler, nerde bu". Beş yıldır başbakammız Özal. Başarılı olmadıysa da söylediklerini yapamadıysa da büsbütün batmadı ülke. . Daha öncekilerin yaptıklarını Özal da yaptı. Memleketi borca batırdı .. Çok kötü, çok ters, epeyce de başarısız oldu, yine de beş yıldır aJdı götürdü görevi... Şimdi "İstediğim oyu alamazsam ben giderim" gözdağını veriyor. Bu hem ayıp hem çirkin Hele hele "Seçeneğim yok" demesi tam kendinı bilmemezlik! Herkesin seçeneği vardır. Hem de kaç seçenek? Özal gider bir başkası gelir. Ziya Paşa'nın bir beyıtıni yazmak isterim, ama ayıp kaçacak. Deviet gemisıni kim olsa yürütür gibi bir söz... özal'a "Sen neymişsın be ağbi" diyenler nerdevse ağlaşacaklar. O giderse, o bizi bırakırsa, o başımızdan ayrılırsa ne olur ülkenın hali diye!... özal'ın yerini ANAP içinde alacak öyle çok politikacı var ki! Özal sanki beş yılda ülkeyi cennete çevirmiş! Nerde; ülke 80 öncesini, onca kanlı olaylara karşın arar hale geldı! Yoksulluk kat kat arttı. İşsizlik de bir o kadar... Neymiş Özal'ın üstünlüğü? Ha Özal, ha bir başkası... Hiç fark etmez!.. Şimdi de kimileri "SHP işbaşına gelirse hiçbir şey yapamaz, bugünleri de ararız" demiyorlar mı büsbütün şaşırıyorum. SHP ve İnönü bu ülkeyi Özal takımından çok daha başarıyla yönetir, bunda kimsenin kuşkusu olmasın. İnönü hiç değilse yalan söylemeyen, halkını seven, çağdaşlık nedir bilen, aydınlık bir kafaya sahip bir lider, dürüst bir insan... İnanın, herkes en az Özal kadar yönetir bu ülkeyi! Gidecekmiş, varsın gitsin. Nasıl olsa bir ayağı Amerika'da. Yine gider Dünya Bankasına, ya da geçer MESS'ın başına ya da Koç'un, Sabancı'nın holdinglerine.. Siz kendinıze bakın. Yarınkı oylamada basın "Hayır"ları, Özal'dan ülkeyi kurtarın... OKURLARDAN Barbarosla niçin görüşidmüyor? Yaz tatilimi Yalova Aydın 6 Sitesi'nde geçiriyorum. Barbaros 'ta buîunan yakmımla telefonla görüşmem gerekti. Sitede bulunan telefon kulübesinden, yine yakınımızdaki bir otelin önündeki telefon kabininden otomatik olarak Barbaros'u (Kod: 1863) aradım. Çıkmadı. Buradaki ankesörlü tele/onlar bozuktur diye Yalova PTT'sine gittim. Oradaki ankesörlü telefonla aradım. Barbaros diye sanki otomatik telefona bağlı bir yer yok. tkinci günü Istanbul'a indiğimde evdeki telefonla aradım. Barbaros güzelce çıktı. Bu hafta da yine Barbaros'u Yalova'daki ve Aydın sitelerindeki telefon kabinlerinden çıkartıp görüşemiyoruz. Sanki bu kabinler, birer reklam panosu. Her köye telefon götürdük diye övünmek değil, bu telefonlarla göruşebilmek olanaklarının sağlanması için ilgililerden ügilenmelerini, vatandası zor durumda btrakmamalannı dilerim. SAFA ÖCAL Yalova Memleket Batmaz, Ama! Lojman saltanatı Pendik Hayvan Hastalıklan Merkez Araştırma Enstitüsü 'nde yıllardır oturanlar olmasına karşın devletin lojman yönetmeliği uygulanmamaktadv. Lojmanlarda oturma hakkı müdürün sorumluluğuna bırakılmıştır. Pendik içinde birkaç dairesi, dükkânı kirada, ayrıca yazhğı ve arabası olan veterinerler, sağlık memurlan ve müdürün kilit adamlan yıllardır lojmanlarda oturmaya devam etmektedirler. Geçen yıl yaptığımız şikâyet üzerine Tanm Bakanlığı müfettisleri lojmanda 20 yıldır oturanlann varüğuu saptamış ve çıkmalanna karar vermişti. Ancak bu karar da müdür tarafından uygulanmamıstır. İstanbuVda bir ilkokul Yesilyurt tstanbulumuz'un nadir güzellikte semtlerinden birisi, yemyeşiL Çocuklarımızın cıvıl cıvıl sokaklannı doldurduğu bir semt. Bu çocuklann eğitim için gittiği bir ilkokul: Hamdullah Suphi Tannöver tlkokulu. Ad', ebedilefsin diye böylesine güzel bir beldenin ttkokuluna verilmis. Bir de bustünü yaptırmıslar. Yaptırmıslar da nedense okulun bir kösesi bulunamamıs konulması için. Bir kum eleğinin altına atümış, değersiz bir tas gibL (Okulun Fener Caddesi cephesinden bakarsanız göreceksiniz.) Bir kusak önceki büyüğümüze duyulması gereken saygıdan yoksun bir okulda, adını tasıdığı şahsm büstüne bile saygı duymayan bir okulda nasıl bir nesil yetiştirilir soruyorum. MEHMET ŞAŞMAZ Gebze BelediyesVne Sayın tlgüiler, bizler Gebze htasyon Mahallesi sakinleriyiz. Makasbaşı kümt evlerdeki arsalanmızın tapulannı alıp üç ortaklı olarak yeniden verdiler. SHP'den ANAP'a geçen eski Belediye Baskanı Bülent Atasay zamanında yapılan bu haksız süyulandırma biz dargelirlileri güç duruma soktu. Mesele sadece tamamen bize ait olan ve tapulu arsalanmızm üç kisiye bölüsturulmesi değildir. Bu büyuk bir hakstzuktır. Bir kisiye ait olan arsa hangi ülkede, hangi yönetimde baskalarma bolüştunilmüştür. Sayın yetkililerden sadaka değil yasal haklanmızı istiyoruz. Bu yanushğın, haksız uygulamanm Şimdi soruyoruz: Lojmanlarda bir an önce duzeltüeceğine oturanlar ölünceye kadar mı inanıyoruz. oturmaya devam edecekler? Bir okur Mahalle sakinleri adına (tsmi saklı) NECATİIRMAK Osmanlı borçlan, kapitulasyonlann uzanttsı olarak felaket buluttan gibi Osmanlı devleti, toplumu ve insam üzerine çökmüşler dir. Uzun vadeli olduklan için, gelecek kuşaklan da bağlamıslardır. Alınan paranın hatın sayılır bir kısmı komisyonlara, faizlere, amortismanlara gltmiştir. Acı sonuç, 18541914 yılları arasmda (altmış yıl) yaklaşık 400 milyon liralık borç toplamından, Osmanlı devletinin hazinesine, her 100 liradan 21 lira 32 kuruş gırmiştir. Çok uluslu tetecilerse, on bir yılda bir, verdikleri her 100 liranın üç katını kazanmışlardır. Vede 'bu deviet bonçsuz yaşayamaz' ilkesi Osmanlı devletinin de ğişmez polMkası olunca, bağtmsızlık, bir halı gibi Batılı büyük devletlerin önüne serilmiştir." • Açıktır ki bugunkü dışa açılma ve borçlanma siyaseti, çağ atlamak değil, 19'uncu yüzyıla atlamak oluyor. "Bazı şeyler çabuk öğrenilir" Bizim yeni "hanedan" da borçlanmayı çabuk öğrendi; "yuppüer" bu işin tezgâhında an gibi çalıstılar; son dört yılda dış borçlar birdenbire patlama yaptı; son verilere göre 50 milyar dolara ulaştı. 55 milyon nüfuslu Türkiye'de kişi başına ulusal gelir 1100 dolardır. Yuvarlak sayılarla 60 milyar dolar ulusal geliri olan bir ülkede dış borç 50 milyar dolara ulaştı mı, sonuç nereye varır? • 12 Eylül faşizmi, Profesör Tarık Zafer Tunaya'yı üniversiteden dışladı. Daha doğrusu, Tunaya, YÖK'e katlanamayarak üniversiteden uzaklaştı. Bu davranış onun onuru, YÖK'ün onursuzluğudur. İçerde gerçek bilim adamlarına düşmanlaşarak, dışarıda Batı'nın para babalarına uşaklaşarak bugünlere ulaştık. Yaşadığımız burtalımın birtooyutuda bilim düşmanlığında dennieşiyor. MITING OZAL'A HAYIR, SIRA SENDE ! BAĞIMSIZ DEMOKRATİK TÜRKİYE! ANKARA KONUŞMACI FERIT İLSEVER (SP GENEL BAŞKANI) TARIH 24 EYL.UL CUMARTESj GUNU SAAT 16.00 YER MALTEPE PAZARYERİ ANAP'A HAYIR! MİTİNGLERİNE KATILALIM! İZMİR KONUŞMACI A Ü KARŞILAYAN (SP BAŞKANLIK KURULU UYESI) TARIH 24 EYLUL CUMARTESİ GÜNÜ SAAT 13.00 YER KONAK MEYDANI İSTANBUL KONUŞMACI YALÇIN BUYUKDAĞLI (SP GENEL SEKRETERI) TARIH 24 EYLUL CUMARTESİ GUNU SAAT 16.30 YER PENOIK SAHIL YANI ATATÜRK ANIT1 ONU DENİZÜ KONUŞMACI AHMET AKA (GENEL BAŞKAN DANIŞMANI) TARIH 24 EYLUL CUMARTESİ SAAT 12.0014.00 YER HONAZLI ILÇESI SOSYALİST PARTİ ÖZAVA HAYIR! • Ülkemizin demokratik gelişme yolunu tıkadığı, düşünceleri yasaklamaya kalkıştığı için, • Yasal bir komünist partisi de dahil, tüm kurum ve kurallanyla, Avrupa anlammda bir demokrasinin yerleşmesine bile karşı çıktığı için, • Uygarlığm temel kazammlarına aykırı bir Anayasanın ardına sığındığı, ama işine geldiğinde onu bile çiğnemekten çekinmediği için, • Ülkemiz insanlarmın, yu'zde 80'lere varan bir enflasyon ve pahalılık cenderesinde yaşamasma yol açtığı için, • Uluslararası planda ülkemizin politik, ekonomik, toplumsal ve mali saygınlığım düşürdüğü, yabancılara hesapsız borçlanmayı bir övunç vesilesi kıldığı için, • "Ben gidersem istikrarsızlık gelir" tehdidi ardına sığmmasma karşın, ülkenin şimdiki ekonomik, politik ve ahlaksal ıstikrarsızlığının asıl kaynağı kendisi olduğu için, • "Özal'a Hayır" 12 Eylul rejimine, keyfı idareye, baskı ve zorbalığa, şovenizme ve deviet terörüne hayır anlamına geldiği için ÖZAVA HAYIR! înancın, sevginin, direncin, onurun adı SÜLEYMAN CİHAIVınıız yeniden doğuşunun 8. yüına MERHABA AİLESt ANMA Sevgili kardesim, biricik teyzem SENİHA BAŞAR'ı ölümünün 40. gününde özlem ve saygıyla anıyoruz. SEMİHA TARGAY İPEK KIVRAK Aciüm SATILIK EV Sultanahmet Küçükayasofya'da satllık ev. Telefon: 348 20 79 525 03 83 1979 Ylü ICRA PL 467 TEDBIR UYARINCA SlGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR Okmeydanı'nda bitmek üzere olan lüks inşaattan bir daire satılıktır. Tel: 511 49 44