Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bugun "Turkiye'de işadamı olmamak için insanın deli olması gerekir" şeklindeki beyanlara uzun suredir sık sık rastlamlmakta, topluma hizmet veren tüm öbür alanlarda çalışanlar küçumsenmekte, on' lara adeta budala gözüyle bakılmaktadır. Para, insan değerinin ve vatana hizmetin tek ölçusu halinde görulmektedir. Toplumsal değeı yargılarının, toplumsal kultur düzeyi ve yaşam felsefesinin bu denli yozlaşmasının etkisi aitında yetişen gençler dahi meslek ve yaşam tercihlerinde topluma hizmet için zorunlu pek çok mesleğe artık iltifat etmemekte, serbest iş alanlan ile ilgili dalları öncelikle tercih etmekte, kolay ve hızlı kazanç yollanna koşmaktadırlar. Bu içgüdüsel, bilinçsiz koşuş nereye göturebilecektir? Boyle bir gidiş sonunda toplumda hemen herkesin serbest meslek ve işadamı eylemine girişmesi mümkün müdür? Böyle bir toplum yapısı olabilir mi? Bu gidiş içinde öbür alanlarda kalanlar yetersiz geçim koşullan aitında bunalarak işadamı işlevine gırmek isterse, toplum düzeni ne hale düşebilecektir acaba? Acaba bu işadamlannın çocuklannı kimler yetiştirecektir? Trenleri, uçaklan kimler yapacak, kimler yüriitecektir? Hasta olduklarında onlara kimler bakacaktır? Yabancı doktorlar, yabana mühendisler, yabancı teknisyenler mi? Bu işler yabancılara mı gördurulecektir? Fabrikalanmızın çoğunu yabanalar mı kunnaya devam edeceklerdir? Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu'nun çökuş döneminde olduğu gibi?.. Her halde hayır!.. Bugünkü tutarsız gidiş içinde, planlı bir gelecek bilincine ne yazık ki henüz ulaşılabilmiş değildir. Bağımsız ve sürekli bir ülke kalkınmasımn birincil koşulu olan beyin gücü önemsenmemektedir. Milli eğitim ve yetişme planlaması ile bunun gerçekleşmesi için karşı karşıya bulunulan sorunlar kimsenin umurunda değildir. Her zaman iş ve kazanç önemlidir, gerekirse bilgi ve teknoloji satın alınır, iş bitirilir! yonu duzeyinde ve tek yönlü kalmakta, yukseköğretim sorunlan ulkenin milli eğitim planlaması bütunü içinde tam olarak hâlâ değerlendirilememektedir. Plansız bir eğitim gidişi sonum üniversite kapısında 600700 bin gencin sorumsuzca biriktirilmesi, her yıl 400500 bin gencin açıkta kalması bugün hâlâ önlenememektedir. Butün değer yargılannın yalnızca madde üzerinde kurulmasının ve eğitimin bu denli ihmal edılmesinin doğal sonucu olarak ülkemizde, kültür yozlaşması da artmıştır. Külturel değerler hiçe sayılmaktadır. Yasa ve kurallar da çoğu zaman işlerin tezgâhlanmasına engel olarak gorulmeye başlannnştır. Bu zihniyetin temsilcilerine toplumun her kesiminde rastlamlmaktadır. Tarihi değer diye birşey yoktur, her şey satın alınır ya da satılır. Bugün, Türkiye'de teknik eğitim tarihinin en eski irfan ocağı îstanbul Teknik Üniversitesi'nin simgesi tarihi Taşkışla binası bile satın alımp tahrip edilmek istenebiliyor. Bu yozlaşma için de bir işadamı, bugün öğrettikleri ve inandıklan doğrultusunda bir ulusal tarihi değeri korumak isteyen oğretim üyelerine "Vatan hainleri" diyebiliyor! Bizler, işte bu koşullar aitında yıllardır çalıştık, inandığıımz doğrulan her yerde her zaman savunarak çalışmaya daha da devam edeceğiz. Odalanmız Boğaziçi'ne bakmıyor, cadde tarafında. Binamız yıllardır ödeneksiz ve bakımsız, fakat yine de yıllardır ayakta ve dimdik, tıpkı bizler gibi... Üzerinde incir ağacı bitmiş, zararı yok... Üzerinde bir daha incir ağacı çıkmayacak, kimse bir daha ocağımıza incir ağacı dikmeye cesaret edemeyecek, çünkü bizler için ve ülkemiz için kutsal olan her şeye sahip çıkmaya devam edeceğiz. Daha on tane Taşkışla'yı onanp kimseye muhtaç bırakmayacak çözüm önerilerimiz var. İTÜ bir daha bu durumlara düşmeyecek. 25 AĞUSTOS 1981 Oğretim Üyelerî Vatan Hainiymiş! Bugünkü tutarsız gidiş içinde, planlı bir gelecek bilincine ne yazık ki henüz ulaşılabilmiş değildir. Bağımsız ve sürekli bir ülke kalkmmasmın birincil koşulu olan beyin gücü önemsenmemektedir. Milli eğitim ve yetişme planlaması ile bunun gerçekleşmesi için karşı karşıya bulunulan sorunlar kimsenin umurunda değildir. Her zaman iş ve kazanç önemlidir, gerekirse bilgi ve teknoloji satın alınır, iş bitirilir! PENCERE Cumhuriyet kurulduğunda koskoca bir imparatorluktan etde kalan ne? Yanmış yıkılmış bir Anadolu; 1911'de Trablus harbinden 1922'nin 30 Ağustosu'na kadar süren savaştan arta kalan bir "enkaz..." 1923'te genç cumhuriyetin dışsatımı 50 milyon dolardır. Ulusal Merkez Bankası bile olmayan bir devlet soz konusudur. 1932'de dışsatım (ihracat) 48 milyon dolar düzeyindedir. 1938'de bu sayı 115 milyon dolara tırmanıyor; 1948'de dışsatım 214 milyon dolaraulaşıyor; 1950de263milyon dolarla vurgulanıyor. 1950'lerde bütün dünyada "kalkmma çağı" başlamıştır. "Sanayileşme", siyasal bağımsızlıklarını elde eden eski sömürgelerin ortak amacına dönüşmüştür; hukümet programlarındaki benzerlikler saşırtıcıdır; yeryüzü bütünleşmeye doğru yöneliyor. 1957'de Türkiye'nin dışsatımı 345 milyon dolardır. Demek ki ağır aksak da olsa yükselen bir çizgi çekilıyor. 1960, ülkemizde bir dönüm noktası sayılır; planlı ekonomi sürecine giriyoruz. 1970'te dışsatım 588 milyon dolar, 1971'de 676 milyona ulaşıyoruz. 1978'de dışsatım yaklaşık 2.5 milyar dolardır. (2 milyar 288 milyon dolar) 1968'de 496 milyon dolar olan ihracat 10 yıl içinde artarak 1978'de 2 milyar 288 milyona ulaşıyor. Dışsatım bu sürede yaklaşık 5 misli büyümüştür. 1987'de ise ihracat 10 milyar doları geçti. (10 milyar 100 milyon dolar.) Ekonomi Dehası! Prof.Dr. EROL KULAKSIZOĞLU Bir işadamı (*) "Taşkışla'nın otel yapılmasına karşı çıkanlar vatan hainidir" demiş. Bunu 29 Temmuz 1988 tarihli Milliyet'in "Olaylar ve tnsanlar" sütunundaki yazıdan öğrendim. Fazla şaşırmadım, beklenirdi... Bizler vatarumıza acaba nasıl ihanet etmiştik? Duşmanla işbirliği mi kurmuştuk? Millı serveti yurtdışına mı kaçırmıştık? Hayır, tersine, hakkımızın çok aitında ve giderek kısılan ücretlerle yıllarca vatan evlatlarını yetiştirmeye, adam etmeye çalışmıştık. Bizlere dil uzatan kişi dahi aynı vatanda biz öğretim üyelerinin elinde yetişmişti. Yoksa bizler, savaş meydanlanndan mı kaçmışük? Bayrağı yerde bırakıp görevimizi mi terk etmiştik? Hayır hayır, buyük acılarla dolu dunku anarşi dönemlerinde dahi aralannda hiçbir ayrım gözetmeksizin ve her zamankinden daha bilinçli bir kararlılıkla gençleri eğitmeye, onları mutlaka meslek ve irfan sahibi yapmaya çabalamış, herkes üniversiteyi terke zorlanır, evine kaçarken bile göreve devam etmiş, eğitimin bu vatanın kalkınması için her şeyin üstünde olan yuceliğini ve öğretim uyesi onurunu ayaklar altına aldırmamıştık. Bu şekilde özveriyle çalışan bizler ne yazık ki bugün vatan haini ilan edilebiliyoruz! O halde bu hakaret nereden kaynaklanıyor? Sorun nedir? Bir işadamı bugün öğretim üyelerine dil uzatmaya nasıl cesaret edebiliyor? Bu sorunun yanıtını verebilmek için, sanınm eğitimin ve öğretim üyelerinin bugun içine diışmuş oldukları durumu ülkenin genel gıdişi içinde değerlendirmek gerekiyor. Üzulerek söylenebilir ki bugün Türkiye, eğitime yeterince önem vermeyen, kalkınmasırun önkoşulunun eğitim olduğunu unutmaya başlamış bir ülke görünümündedir. Oysa, geri kalmışhktan kurtularak büyük ölçude bağımsız kalkınma atılımlannı gerçekleştirebümiş sayısı pek az ulke, her şeyden önce "beyin gücü iretme"ye öncelik vermişler, planlı bir eğitim ve yetişme seferberliği ile kalkınmalan için zorunlu bilgi ve kultür tabanmı oluşturmuşlardır. Gereken bilgi ve yetişme düzeyine ulaştıktan sonra da tutarlı emek, kaynak ve deneyim üretmede her türlu güçlüğü rahathkla yenebilmışlerdir. Bu ülkeler arasında zaman zaman savaşlarda yenilenler, yıkılanlar olmuş, fakat bu ulkeler bir kez kazanmış olduklan beyin gücü ve bilgi potansiyelleri sayesinde her şeyi yeniden kurabilraiş, kalkınmamn doruklarına yeniden ulaşabilmişlerdir. Ters gidişte vahim boyut Turkiye'de ise ülkeyi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıracak kalkınmayı başarabilecek nitelik ve sayıda beyin gucü üretmenin önceliğine son 30 yıldan beri gereken önem verilmemeye başlanmış ve bu ters gidiş, giderek vahim boyutlar kazanrruştır. Bugün Turkiye'de, kalkınma için çözüm üretecek beyin gücü yetiştirmenin sorunlarımn üstesinden gelmek ve bu gucün etkin bir şekilde hizmet vermesinı öncelikle sağlamak yerine, güncel sorunlara ivedi yanıt verme dar görilşü içinde, çok önemli bazı konularda bile kararların tutarlılığı yeterince ırdelenmeksizin, hatta birçok girişimde, zorunlu olmadığı halde yabancı beyin gucüne sık sık çağrı çıkarılması dahi önemsenmeksizin her şeye karşın ve nasıl olursa olsun iş ve kazanç uretme önceliği her şeye tercih edilmekte, adam yetiştirme çok geri planlara bırakılmaktadır. Uzun vadede ülkeye büyük zararlar ve içinden çıkılmaz dışa bağımlılıklar getirecek bu zihniyet sonucunda, işadamı ön plana geçmekte, kendisine buyük kazanç ayncalıkları tanınmakta, kalkınma yoda. Binamız yıllardır ödeneksiz ve bakımsız, fakat başansına bağlanmaktadır. Toplum içinde ise iş alanlan kolay para kazanma ve rahat yaşama ulaştıran en kısa yol olarak görulmeye başlanmaktadır. Bu koşullar içinde, işadamı toplumda sivrilmekte, giderek egemen olmaktadır. Sonuç Çeşitli başvurulanmızın ilgililerce yanıtsız bırakılması üzerine zorunlu olarak açılan aynen konıma karanna aykırı otelcilik sözleşmesi ve otele donüştürme projesi onayının iptali davası zıtlaşma amacıyla değil, tersine yapıcı bir davranış ile ve yanlışlann duzeltilmesinde iyi niyetli yöneticilere bir dayanak oluşturabilmek için öngorulmüştür. Şimdi tarihi binanın korunabilmesi bakımından yürütmeyi durdurma kararı alınmıştır. Dava devam etmektedir. Dava sonuçlanıncaya kadar geçecek süre içinde yüce yargı organlarına, hukuk devleti kavramına saygı duyulması ayrıcalıksız her Türk vatandaşının görevidir. "Otel yapılmasına karşı çıkanlar vatan hainidir" sözu, bizlere karşı büyük ve haksız bir hakaret olduğu kadar, bu yargı aşamasında Türk adaleıine de buyuk bir sataşma ve saygısızlık örneği oluşturmaktadır. (•) ESKA Firır.ası Yönetim Kunılu Başkanı Selim Edes. Bilimi dışlayan acınası durum Bu umursamazuk sonucu, üniversite ve bilim adamı dışlanmış, geri plana itilmiştir. Etkinlik ve uygulamadan gün geçtikçe uzaklaşılmaktadır. Bu da kimsenin umurunda değildir. O artık bilirkişiliklerde, raporlarda hatırlanan, o zamanlar gerek duyulan bir "imza"dır. Çünkü onun bilmesı gereken konuları dahi ondan başka herkes daha iyi bildiğini sanmaktadır. Bu bilen insanlar bir şeyi çözemezlerse zaten yabancı uzmana sormaktadırlar, dolayısıyla endişeye gerek yoktur. Bugün Türkiye'de bir işin, bir malın değeri Türk parası yerine yabancı para ile söylenir hale gelmiştir. Bu vahim durum da pek çok kimseyi rahatsız etmemektedir. Bu ortam içinde, 1981'den başlayarak yürurluğe giren Yükseköğretim Kanunu uygulamaları da yükseköğretim kurumlanna çekidüzen verme operas EVET /HAYIR OKT4YAKBAL Haberi duyar duymaz bir plağını koydum hemen... Bir ses gerek. Güçlü bir ses. Inandırıa, sevgi dolu birsesleniş gerek... Sız de benimle birlikte duyuyor musunuz o sesi: "Nesini soyleyım canım efendim Gayri düzen tutmaz telimiz bizim Arzıhal eylesem deftere sığmaz Omuzdan kesilmiş koumuz bizim." Odayı dolduruyor bu ses, taşıyor'pencereden, yayılıyor. Bitmiyor, sönmüyor, ölmüyor... Bu ses, Ruhi Su'nun sesi... Aldırmayın diyor, varsın mezarımızı kurşunlasınlar, baltayla yıkmaya kalksınlar, ne çıkar, sesimi de susturamazlar ya, türkülerimi de yok edenıezler ya! Ben o karatoprağın aitında mıyım ki? Ben lürkülerdeyım, türkülenmdeyim, sevenlerimin, dostlarımın gönüllerindeyim!.. (Arkası 13. Sayfada) OKURLARDAN Hangİ e tlirİzm? Ruhi Su Ölmüş Değil! Side yöresi yurdumuzdaki serbest fiyat uygulomasından fazlası ile nasibini alan doğa harikası köşelerimizden bir tanesi. Buradaki fırsatçı U maS lMt yer tumtle yabancı turıstte değmk fahı, fiyatlar uygulayarak bir kazıkiama polmkası yurutmesı, hıçbır denetım mekanızmasınm olmaması, Turk turizmmı kemıren en buyuk sorunlar arasına katıbmştır. Halıcılarla, deri giyim eşyası satanlann boydan boya isgal ettiği Side'deki tek caddeden yabancı turistlerin geçmesi uZfrka/rz,'8öref'yat "? S 3" * / «T« ^ ^ pencerdertmizU s ^ " *'•' TabU. bu yuzden çok s^ar ^ıS^KifSfi /%? l' ? i "J? ' ' ' *y*r •"» aba 1 1 ltera/ Z> başh basına bir sorun haline gelmis. Dükkân sahiplerinin laf atmalan, turistlerin pesinden gitmeleri, zorla turistleri kolundan çekip isyerine sokmalan bir hayli şastrtıc, aynı zamanda uğrar görüsündeyim. RÜŞTÜ ÇOLAKOĞLU jr . . . . . . nOÇClK UŞyeTİHl KUtl detietter^ „.. '. „, , C Sok ? T Tfu^f %k, fc Onlarsa bize, '•Bacalanna filtre takmaları için uyardık" la/ından başka bir şey demediler. Anlaşılan, dükkâmn tabelasız olduğunu görmediler (!) *. ,„„„ h, H m h l A . . huzurlubır ortam ararkenne yazık kı stvnsıneklerın cmt atttğı, bazı yerlerde çop kokusundan geçılmeyen, gecelen ise on iki, birlere kadar lokantalardan, diskoteklerden bağırtüan dayanılmaz arabesk müzik gürültüsunden uyunmayan bu yörede şayet bunlann önüne ilgittler geçmezlerse turizmimiz büyük kayıplara / ^ki kömür kokusu Jdenile açamyoruz. Mahaüemizde insa edilmekte b i n a n m b o d r u m harcadlk zaman ve telefon parası . arad.gun.z yer Her bize "Yanhş yeri anyorsunuz" s a v d u o l a n y e n i bir katında birtakım kisiler "kuru temizleme dükkânı" kurdular fakat bu dükkâmn ne tabelasını ne de kapısım göremedik! Biz bu durumu çeşitli yerlere ve Kadıköy Zabıta Müdürlüğü, Bostancı Zabıta Karakotu 'na bildirdik. d e d i v e b a i ı n d a n Şu "nda hâlâ bu isyeri, kaçak olarak çalısıyor ve çevreyi zehirliyor. Rüzgâr da dumam olduğu gibi aşağı indiriyor. Bahçede oynayan çocuklarımızı mecburen içeri (evej alıyoruz. Bizler de evin içinde sıcaktan kavruluyoruz. SİNAN A YKUT Geniş bir zaman açısından baktığımızda cumhuriyet kurulalı beri dışsatımın arttığı izleniyor. Ama yeterli mi? Yeterli olmasa da dışsatım artışında kabaca birkaç itici gücü n varlığı seziliyor: 1) Dünya dış ticarst hacmi büyümektedir; Türkiye az da otea bu büyümeden payını alıyor. 2) Türkiye buy mektedir; yafnız dışsatmda değil, nüfustan öğrend sayısma, ü timden dışalıma kadar her alanda izlenen büyümenin içinde ih racat da artıyor. 3) Türk parasındaki devalüasyon, ihraç maJla nı hızla ucuztatüğı için dışsatım rakamlannm buyümesi doğald A) Son sekiz yılda ihracata getirilen olağanüstü parasal teşvik dı satımın büyümesinde itici güç oluşturmuştur. Ancak bir noktayı da unutmamakta yarar var: Kaba bir hesapla 19681978 arasındaki 10 yıl ile 19781988 arasındaki 10 yıl karşılaştırıldığında ihracat her iki sürede de 5 misli artmıştır. Hiç kuşkusuz bu karşılaştırmalarda sayısal oyunlar yapılabilir; ama görüyoruz ki 1960'ların sonunda 500 milyon dolar düzeyinde olan ihracat 1970'lerin sonunda 2.5 milyar dolara doğru tırmanıyor; 1980'lerin sonuna doğru da 10 milyar dolara ulaşıyor ve geçryor. Üstelık 1980'lerde dışsatımın yüzde 3O'lara kadar tırmanan bölümünün "hayali ihracat" olduğu artık kanıtlanmıştır. Bu gerçek Türkiye'de dıştan düzenlenen bir soygun mekanizmasının kurulduğunu da ortaya koyuyor. * 1980'den bu yana ihracatımız beş misli artmış; altı yedi misli artsa ne yazar? 1980'in başında 47 lira olan 1 Amerikan Doları bugun 1552 liradır. Demek ki Türk Lirası karşısında dolar 33 misli değerleniyor, paramız pul oluyor, ürettiğimiz mal dış dünyaya sudan ucuza geliyor. Bu da yetmiyor, 1520 ihracatçı holdinge ayrıca dışsatımı teşvik adı aitında devlet yardımı şaşılası boyutlara ulaşıyor. 1970'ler Türkiyesi'nde ihracatın 500 milyon dolardan 2.5 milyar dolara tırmanması hiçbir propagandaya kaynaklık edememişti; çünkü 1973 ve 1979 yıllarında iki kez petrol bunalımı patlak vermişti; 1978 de dış ticaret açığı 2 milyar 300 milyon dolardı; 1979'da bu sayı 2.8 milyar dolara ulaştı. Bugün de dışalımsatım açığı 3 milyar dolardan aşağıya inemiyor. Eğer dış ödeme dengelerımız 1980'lerde düzelseydi; Türkiye bugün 40 milyar dolarlık borç batağına gömülür müydü? Bir ülkenin parasını dokuz yıl içinde sıfıra indırgeyerek ihracat başarısı göstermek, ancak bir ekonomi dehası olmakla mümkündür. O "deha"yı gösterenleri ne yapmalı? 0 m Istanbıu/Ankara/Istanbul saat başı uçuşlanmızdan sonm... uçuyoruz THY, 26 Ağustos'tan itibaren hizmeder dizisine bir yenisini ekliyon Izmir/Istanbul ve Izmir/Ankara arasında, mevcut seferlere üaveten tarifeli ek uçusjara başlıyor. dahasik Ekseferkr Pazartesi, Sah, Çarşamba, Perşembe, Cuma. Izmir/Istanbul/Izmir: Salu Perşembe, Cuma. TÜRK HAVA YOLLARI "Sizinle birlikte, daima daha vükseklere..!' Avnnulı bügL rezenaston ve büet sauşlan ıpn THY büro t 1979 YILI ICRA PL 467 TEDBIR UYARINCA SIGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR