02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER büyük yapıtlar insanlara sanatı sevdirir. Ben de ğu sözcüklerle uyuşmatmş sözcüktür. İyice yerleşParis'e ilk gittiğimde kendimi Mona Lisa'nın memiş ya da eskimiş sözcükler de çirkindir. Ama önünde bulmuşumdur. Ama diyeMm Beethoven'in kendi dili içinde iyice yerleşmiş bir sözcüğe güzel Beşinci Senfonisi herkesten bu ilgiyi görür müyya da çirkin denmesine katılmam." Yapılan bir dü? Bir şey diyemeyeceğim. şey şiir, araç gereç değil. Bu bakımdan sonsuzca denenecek yollar vardır ozanın önünde. Ne demiş O günkü konserin başında büyük kemancımız Latin ozanı, "Sanat uzun,yaşarn kısa." Ama yaSuna Kan çaldı Henrik Wieniawski'nin 2. keman şam hangi iş için kısa değil ki! Peki yaşam kısa konçertosunu. Henrik Wieniawski'yi ilk dinliyorolmasaydı hangi gerçeği sonuna dek bulabilecekdum, hoşlandım, melodik zenginliği olan bir yatik! Bırakalım başka bir amacı, yasamı anlayabipıttı, meğer bu bestecinin yapıtları bizim radyo? lecek miydik? İyi ki ölüm var, bize verilmiş bir nida sık sık çalımrmış, ben radyo dinlemediğim için mettir ölüm. ölüm şiirleri de bu nimetin övgüsüntamyamamışım. Suna Kan çalıyordu ya, o yeter den başka bir şey değil. bana. Dokuzuncu Senfoni'nin çaiımşı ise saruyonım çok iyiydi, şef Erich Bergel'in çok iyi bir müEliot, başka bir denemesinde Hamlet piyesini zisyen olduğunu sezdim. Olay baştan başa coşkuneleştirir, tutarsızlıklanndan ötürü, onda klasik yaluk içinde geçti. Ne iyi etmişim gittiğime. Koroyu pıyı bulamadığmdan yakınır. Doğrudur da söyövmeden geçemeyeceğim. Iedikleri. Ama ben o piyesi severim, belki de tutarsızlıklanndan ötürü. Ben kaç piyes yazdımsa Sonra eve döndüm, James Joyce'un tümü de tutarsızdır. Şimdi ona "uyumsuz tiyatro" "Dublinliler" adh kitabındaki hikâveleri okumayı ya da "saçma tiystrosu" diyorlar. Sanınm bu yolu sürdürdüm. özellikle "Ölüier" adü hikâye beni açan Shakespeare'dir. Kendimi bir yana bırakaşaşırttı. James Joyce'un değerini bilmez değilirn, yım, Eliot, Hamlet için "Edebiyatın Mona çağımızı kuran adamlardan biridir. Ama bu tür Lisası'dır" der. Elbet anlıyorsunuz, ünlü yapıtlan yazarlan boyuna yeniden okumalı, üzerinde yeherkes bilir ya, Hamlet de bundan ötürü tanınır niden düşünmeli. Sakin sakin anlatması, aynntıanlamına getiriyor. Ama şunu da söyleyeyim; Eli . lan gereklilik açısından seçmesi, kendisini ortadan ot bu sözü söylerken ne Mona Lisa'yı küçümsüçekebilmesı gibi başarılan ile sanki bir örnekti. yor, ne de Hamlet'i. Eleştiri, ille de küçümseme Murat Belge'yi kutlanm. Ah o "ve"leri, tngilizanlamma değildir. Eliot'un bu düşüncesine ben de cede çok kullanılan o "ve"leri biraz daha az tutkatılıyorum, neden derseniz; edebiyatla, sanatla saydı! Bu kitabma James Joyce'un neden ilgisi ohnayanlar Hamlet'i ve Mona Lisa'yı bilir"Dublinliler" adını verdiğini artık biliyorum diler, bununla da övünürler. Böylesine ünlü yapıtyebilirim, çünkü Dublinliler'i gördüm, nerdeyse lar cahilleri kurtarır demek istiyorum. Bizde Ahgözlerimle gördüm. Gerçekçiliği ile mi övmek ismet Haşim'in adı anıldığmda, "sembolisttir" dentiyorum James Joyce'u? Hayır, yazarlığı ile. mesi gibi. İyi uyuduğum, iyi uyuyamadığım geceler oldu geçen hafta. BunJara aldırmıyorum artık, sağlık Geçen hafta cumartesi günü Atatürk Kültür durumumu sorun olmaktan çıkardım. DüşünebilMerkezi'ndeki o ünlü konsere gittim. Neden diğimce, yazabildiğimce hep böyle olacak bu sa"ünlü" diyorum? Çünkü o konserde Beethoven'in myorum. Sayın hocamız Hıfzı Veldet VelidedeoğDokuzuncu Senfonisi çalındı, Ben de şimdi size, lu'nun hastalığı beni üzdü. Onun hastanede ya"Dokuzuncu Senfoni, müzigin Mona Lisa'adır" tarken yazdığı (ya da yazdırdığı) yaayı şevkle okudesem çok mu aykın kaçar? Bu sözümle o yapıtı dum, verdiği insanhk örneğine hayran oldum. Ta kuçümsemiş mi oluyorum? Hâşâ, o büyük yapıtı gönlümden geçmiş olsun diyorum. Tatlı sohbetibir daha dinlediğimden ötürü çok mutluyum. Öyne elbet bir gün kavuşacağım. lesine kalabalıktı ki salon, yüzlerce kişinin konseri ayakta dinlediğini görünce böyle düşündüm, önümuzdeki hafta bir seçici kurul toplantısı için Eliot'u andım. Hangi nedenle olursa olsun, gelAnkara'ya gideceğjm, yıllardan beri görmediğim mişler ya buyük yapıtı dinlemeğe, yeter bana. EsAnkara'ya. Kim bilir ne gibi izlenimler edinecekiden evimde bir Mona Lisa vardı, sonra ne oldu ğim? Bana, edebiyat, sanat dışında artık yeni bir bilmiyorum, konser dönüşünde onu aradım, yeşey bulamayacağım kanısı yerleşti son zamanlarniden görmek istedim o ünlü yapıtı. Ünlü olduğu da. Yahya Kemal, "lnsanlar anîasıldı..." demişiçin ondan soğuyacak değilim ya! Gerçekte böyle ti ya, işte öyle. 11 MART1988 Bir Haftanın İşlerî MELİH CEVDET ANDAY Bilgeler, her gece yatmadan önce o günümüzün nasıl geçtiğini düşünmemizi öğütlerler: Ne yaptım? Ne işe yaradım? Ne ürettim? Ne gibi bir iyilik ettim? Kuşkusuz güzel bir öğüt bu, ama bilinçli, dikkatli, özverili kişiler için söylenmiş olmalı. Oysa nice günlerimiz biz hiç farkında olmadan geçip gidiyor. Arada bir ben de kendime sorarım, ama o günüm için değil, o haftam, o ayım için soranm. Çoğun bakarım ki, dişe dokunur bir şey yok ortada. Nazım Hikmet bir şiirinde "Tembel miyiz? Hftsi.'" der ya, benim de kendim için o sözü söylediğim olur zaman zaman; çünkü tembellik etmeye vaktim yok. Pahaülık her geçen gün daha çok çalışmamı gerektiriyor, enflasyonla yanşmaya kalkjyorum, boşuna elbet, bir yarış ki kazanmak olanaksız. Geçen haftayı düşündüm, günleri şöyle bir gözden geçirdim... îçim rahat mı? Ne diyeyim, insan yapabiîeceğinin ne kadarını başardığını kolay kolay anJayamıyor. Havalar çok güzel gitti, evden çıkıp kırlarda, deniz kıyılannda dolaşmak iyi olur diye kaç kez geçirdim aklımdan, davranamadım bir türlo, pcncereden seyrettim çevreyi. Yaşlanmak bu mudur yoksa? Nurullah Ataç, böyle havalarda sokaklara düşer, mınl mınl divan şürleri okurdu. Hep merak etmisimdir, doğanm güzellikleriyie sevdiği o şürler arasmda bir ilişki, bir ilinti kurar mıydı? Pek sanrruyorum, çünkü o şiir, divan şiiri, doğadan söz etse de doğayı anlatmaz gerçekte, kendi doğasını kurmaya bakar, hatta doğaya hayran kalmamıza bırakrnaz bizi. Ben de geçen haftanuı çoğu günlerini evünde şiir yazarak geçirdim, ttç uzunca şiir yazdım. Sonunda baktım ki, havanın onca güzel olmasına karşın, Uç şiirde de ölüm teması dalgalanıp duruyor. Sanınm öiüm şiiri, ölüm korkusunu değil, yaşama sevincini içeriyor. Bu bakımdan, Cahit Sıtkı TarancTyı karamsar sayanlann yanıldıklannı rahatça söyleyebiliriz. Çoğu konu, tersi ile ardatılmaz mı? O şiirleri yazarken, ozanın yaşlanması gerektiğini düşündüm nedense. Yaşanusı yoğunlaştığı için mi? Hayır, şiirden beklediği git gide azaldığj için. En iyi işlerimiz karşılık beklemeden yapılan işler değil midir? Bir şiirden beğeni toplamaya kalkmaktansa, onun dojhıs ve olusum siireeini sevmek veğdir demek istiyorum. Peki, bu yeni şürlerimi neden göndereceğim dergilere? Sanınm yanıtı oldukça açık: Bir şiir yayımlandıktan sonra bitiyor da ondan. Bu şürler yayımlanacak, ben de o dergileri alıp okuyacağım, hem de dışardan bakar gibi, bir yabancı gibi okuyacağım. Ve böylece yeni şiirler düşünmeye başlayacağım. Bir şiirin "ide"si nasıl doğuyor onu gözleyeceğirn gene. Gerçi o "ide" dediğim, hiçbir zaman şiirin içine gelip oturmuyor, onu ya çok yukarlardan yönetiyor, ya da büsbütün ortadan siliniyor; niyet başka yerlere sürükleniyor. Sanki ozam ardına takıp kendi istediği yere götürüyor şiir. Böylesine rastlantısal bir uğraş mı bu? Hiç değil, mandğunızın dışındaki bir mantık, kendi işini yürütüyor tıkır tıkır. Einstein'ın, "Nasıl yazıyorsunuz şiirlerinizi?" sorusuna ünlü Fransız ozam SaintJohn Perse boşuna, "Sezişk" yanıtım vermemiş! Ama bu yanıt üzerine Einstein'm söylediği söz çok daha ilginç değil midir? "Tıpkı birim gibi" demiş, "Biz de öyle çalışıyon u . " Bunu yazmıştım sanıyorum. Peki, bir ozan, bitirdiği şiirin eksiksiz, tam bir yapıt olduğuna nasıl karar verecek? Geçen hafta elimden düşmeyen kitaplardan biri de T.S. Eliot'un "Denemeler"i oldu (çeviren: Halit Çakır). Benim Eliot'u ne çok sevdiğimi arkadaşlanm (ve belki okurlanm da) bilirler. Çağımızın yalnız en büyük ozanlarından değil, en büyük düşünürlerinden de biridir Eliot. Yukarıdaki soruyu o da soruyor kendine. "Koşuk ölçiileri kurailannı, değişik vurgulamalan ve değişik bece degerteri ile tngiliz şürine uygulamaya gelioce neden bir dizenin iyi, ötekininse kötü olduğunu öğrenmek istedim." öğrenmiş midir? Elbet. Ama sonu gelmeyen bir öğrenimdir bu, o günkü yaklaşımınıza bakar. Nitekim aynı denemenin biraz asağısmda o da böyle yapıyor, belli bir açıdan yaklaşıyor şiire, diyor ki: "Önemli olan şiirin biitüniidiir. Şiir lümüyle melodili olmayı gereksinmemişse, ya da çokluk melodili olmayacaksa, yaloız 'güzel sözcüklerle kurulamaz. Yalnız ses yönünden bir sözcügün ötekinden daha güzel oldugu da su götürtir... Çirfcin sözcttk, bir arada bulundu PENCERE Namık Kemal, geminin küpeştesine dayanmış, Marseillaise'i (Marseyyez) mırıldanıyordu. Niçin? iki neden vardı. Birinci neden Türkiye'nin bir milli marştan yoksun bulunmasıydı. Ümmet bilincini aşıp ulusa dönüşememiştık. Oysa Fransa bu aşamayı çoktan gerçekleştirmişti; Marseillaise Fransızların milli marşıydı Marseillaise'in güftesini ve bestesini istihkâm yüzbaşısı Cteude Joseph Rouget de Lisle yapmıştı. Başlangıçta adı "Ren Ordusu için Savaş Şarkısı"ydı; ama daha sonra halk marşı benimsemiş ve adını Marseillaise'e çevirmişti. 14 Temmuz 1792'de yazılan Marseiilaise 1795'te milli marş olarak onaylandı. Fransız devriminin rüzgârlarıyla yüreği dalgalanan Namık Kemal, ulusal marştan yoksun Türkiye'de ruhundan kopan yurtseverlik ve özgürlük duygularını Marseillais'le seslendiriyordu. Namık Kemal'in küpeşteye dayanarak marş söylemesinin ikinci nedeni halka güveniydi. Gedikpaşa Tiyatrosu'nu hınca hınç doldurup "Vatan YahutSilistrd"yi avuçları patlayıncaya kadar alkışlayan halk, sairi yalnız bırakmazdı. Gerçi kendisini Magosa'da kalebentliğe götüren geminin güvertesindeydi Kemal; ama gözleri rıhtımdaydı. Sanıyordu ki halk ayaklanacak, gemıyi saracak, "vatan ve millete" benligini adamış özgürlük şairini padişahın zaptiyelerinin elinden alacak... Oysa aldanıyordu; Sirkeci'ye arkadaşlarıyla birlikte getirilirken, dükkânlanndan çıkarak tutuklulan meraklı gözlerle seyreden esnaftan biri sormuştu: Kim bunlar, ne yapmışlar? Bir başkası: Gaiiba efendimize ubudiyette kusur etmişler. • Namık Kemal Fransız milli marşını mırıldana dursun, vapur demir aldı, Sarayburnu'nu döndü, Marmara'ya daldı, lstanbul sisler içinde arkada kaldı. Magosa zindanlanna doğru yol alıyordu Kemal... Aradan yaklasık yarım yüzyıl geçecek, Osmanlı imparatorluğu yıkılacak, saltanatın külleri arasmda ateşle sınavını veren Anadolu halkı uluslaşacak, Mehmet Akif1n guftesi ve Zeki Beyin bestesiyle Türkiye 1921'de bir milli marşa kavuşacaktı. • Tarih bize çok şey öğretiyor; her şeyden önce halkların nasıl değişip dönüştüğünü anlatıyor. önce bir kişide ya da bir azınlıkta beliren fikir, sonradan halkın bir bolümünü sarıyor, ardından çoğunluğunu kapsıyor. Demokrası, çoğunluğun istencini yürürluğe koymakla birlikte temelde azınlığın fikirlerini güvenceye alan rejimin adıdır. Eğer bir rejim, bir tek kişiyi bile fikrinden ötürü cezalandırıyorsa, demokrasi olmak niteligini yitirir. Batıdaki burjuva demokrasilerinin özü, çogunluğa karşı azınlığın fikirlerini örgütlenerek soyleyebilmesinden oluşmaktadır. Çünkü, toplum ancak bu yoldan değisebilir, dönüşebilir. Padişah, Namık Kema/'i Magosa'ya sürerken gelecegi görebiliyor muydu? Sultana deselerdi ki Osmanlı yok olacak, ulusal devlet kurulacak, cumhuriyet ilan edilecek, Namık Kemal okullarda ögrencilere belletilecek... İnanır mıydı? Bugün ülkemizde halk çoğunluğunun seçim sandığında benimser göründüğü bütün siyasal eğılimler, yarın toz olup uçacaktır. Dünya kökünden değişmektedir. • İstanbul'dan Magosa'ya hareket eden geminin güvertesinde halkın tepkisini boşuna bekleyen Namık Kemal, vapur Marmara'ya açılınca umutlarını yitirdi. Niyazi Berkes'in "Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler" adlı kitabında vurgulandığı gibi "ve Kemal, o her zaman cesur, o her zaman iyimseradam, bir çocuk gibi gözlerini menciiline gömmüş, ağlıyor." Boşuna gözyaşları'.. Halk Kemal'e yetişti; ama ben diyeyim yarım yüzyıl, siz deyin yüzyıl sonra... Boşuna Gözyaşları... ARADA BİR MUZAFFER İLHAN ERDOST OYKUSU Halkeyleri'nm Üçüncü Dirilişi... Nice yinelenmiştir, ülkemiz, Türkiye, Batı ile Doğu arasmda Doğu'nun Batı'ya, Batı'nın Doğu'ya birbirine elense çektiği bir köprüdür diye. Bugün, doğal ki, uzaya^sınırlarını genişleten dünyamızı, bu kadar sınırlı bir bölgeye iki yönlü bir geçişle açıklamak olanağı yok. Ama tarihsel geçmişin kalıtlarını da görmezlikten gelemeyiz. Doğu, dinlerin bağnnda ürediği zengin bir misfik dünyadır. Batı'da dinler etkili ye güçlü olmampştır demiyorum, ama kendi bağrından dinler üretmemiştir. Engızisyon gibi baskıcı ve bastıncı dönemler, bilimsel düşünceyte yenilmiş, bilim, teknik, esas ve köklü gelişmesinin ortamını Batı'da bulmuştur. Her ikisi de insanlığın kültür mirasının öğeleridir. Tezi ve antitezi gibi. Bu köprüde, bugün Türkiye dediğimiz bu topraklarda, bu iki şey, dinsel düşünüş ve inanç ile bitimsel düşünüş ve teknik, başka ülketere göre, farklı bir biçtmde ve farklı bir boyutta adeta meydan savaşı vermiştir, vermektedir de. Cumhuriyet, kuşku yok ki, imparatorluğun bağnnda filizlenen modern toplum düşüncesinin bir yönetim biçimine dönüştüğü, nitel bir değişmeyi simgeler. Ama, tüm toplum, bu dönüşümü, tek tek kendi hücrelerinde tamamlamamıştır. Kemal Atatürk, 19 Şubat 1932'de halkevlerini kurarken, kentler ve kırsal alan, geleneksel üretim düzeyinde, geleneksel değer yargılarıyla geleneksel yaşam biçimiyle gündemdedir genç Cumhuriyetin. Okumayazma yok denecek orandadır. UygarItğın oluşturduğu yeni kültür birimleri, sanat, güzel sanat, yazın, felsefe, ideoloji, ya yoktur ya da yerel birimler içersinde ilk ve ilkel biçimleriyle vardır. Ben çocukluğumu anımsanm: Evimizde türkü söylenmez, oyun oynanmazdı. Yaptığım ve duvara astığım koyun sürüsü resmini, dedem, "put" olduğu için kaldırtmıştı. Ben dedemi de severim. Bağnaz biri değildi, ama hocaydı dinsel olarak, resmin, müziğin, oyunun yaşamımızda yeri olmaması görüşünün bir temsilcisiydi. Halkın, bir yandan ekonomik ilişkileri, üretim teknikleri ve yöntemleri ağır da olsa değişiklığe uğrarken, onun kültürel gelişmesi, çağdaşlaşması, önemli bir sorun olarak genç Cumhuriyetin karşısına çıkıyordu. Laiklik ilkeleri, ilke olarak yönetimin resmi görüşünü belirlemekle birlikte, laik düşünüşün, bir özgür düşünüş, bir düşünüş ve vicdan özgürleşmesi olduğunun bilincine varacak kişiler ve yığınlar oluşmamtştı. Halka ne gerekliydi? İfkin okumayazma ögrenmeliydi. Yeni yazıyla birlikte yeni değerleri yaşamında özümsemeliydi. Yaşı okul yaşını aşmış nice insan, halkevlerinde okuma seferberliğine katıldı. Okuyan insana ne gerekliydi? Kitap ve dergi. Halkevleri, küçük ve büyük kitaplıklarıyla, kasabalara, bazı koylere dek okuma olanağı sağladı. Kitabı, gazeteyi, dergiyi, çok insan halkevlerinde gördü, tanıdı. "Put" oiarak nitelenen resmi, günah sayılan "müzik"i, günah bildiği oyunları, dansları, bilmedigi tiyatroyu, halkevlerinde tamrken, çağdaş kültür birimlerinin içerisinde yer almaya da başladı. Laik düşünce, yalnız laik olarak düşünmek değildir kuşkusuz, düşüncenin serbestleşmesi, özgürleşmesi, düşünce üretiminin başlangıç öğelerinin oluşmasıdır aynı zamanda. Bunun ikinci adımı, insanın kendini, çevresini, toplumunu, tarihini aramaya ve arastırmaya yönelmesi demektir. Artık, babadan oğula, kuşaktan kuşağa görgüyle alınan, a/gılanan değerlerin yerini, zihinle, düşünceyle alınan ve algılanan değerler almaya başlayacak, düşünen insan, arastırmaya, yeni değerler yaratmaya da yönelecektir. Halkevleri, bu bakımdan, yaygın ve derinliğıne, geniş bir laboratuvar oldu. Dergi nedir biimeyenler, dergi çıkarmaya başladı. Okumayazma bilmeyenler yazmaya başladı. Kendilerini ve topluluklannı bilmeyenler, çevrelerini arastırmaya, folklor değerlerini derlemeye, bunları tasnif etmeye başladılar. Bir dalgadır halkevleri. Coşkulu, yaygın bir dalga. Halk çocukları, onun barınağında, nice çağdaş kültür birimleriyle tanıştı, yerini seçti, belirledi ve nice yeni değer üretmeye başladı. Bugün, kuşku yok ki, halkevlerinin başlangıçtaki amaçlannın birçoğu aşılmış ve bunlar halkevlerinin işlevteri olmaktan çıkmıştır. Ama yeni işlevleri de, toplumsal gelişmeyle birlikte, gündemine gelmiştir halkevlerinin. Yeni ve ilerici, özgürleştirici ve yaraticı kültür değerleri, egemen resmi ideolojinin yok saydığı, yadsıdığı ve hatta boğmak istediği bir siyasaya dönüştüğü günümüzde halkevleri, toplumsal yaşamın yeni yaşamsal değerierini yaşatmak gibi yeni işlevler kazanmıştır. İçersinde bulunduğumuz sistemde, modern smıfların kültürlerinin kaynaştığı canlı bir ortam bulması gerekirken, bütün öğeleriyle ve kavramlarıyla kültür, ayağibağlı, tek kanadı kırılmış kuşa dönüstürülmüştür. Halkevleri, halkın, özgürleşme, gelişme, yükselme, çağdaşlaşma, yaratıcı olma özlemlerini, dile, düşünceye, sese, çizgiye, devinime, estetiğe getiren değerierini, yani öteki kanadını kazandırarak, ayaklanndaki bağı çözerek, bu kuşu uçuracaktır. Ve binlerce kuşun havalandığı yaşam ve yaratı coşkusuyta kaynaştığı, sevincin göğe çıktığı coşkulu bir ortam yaratmaya koşacağız. Halkevleri bu cıvıldaşmanın, yaşamın, sevincin, umudun, coşkunun, yaratmanın özgür göğü olacaktır bu üçüncü dirilişinde. Cumhuriyet Kitap Kulübü KadıköyTemsilcıliği Moda Sineması Kültür Merkezi SÖYLEŞİ VE İMZA GÜNÜ 12 Mart 1988 / Cumartati, 16.00 ATİLLA DORSAY yeni yapıtı YILMAZ GÜNEY KİTABI'n, imzalıyor. AVRUPADA TURKIYEDE ŞON OÖNEMİN İLK KASETİ Ö E L İ M F Ü A T S A K A ÇIKIYOR N Mİ S İ Ba/)or/ye Cad. U\.. 337 01 28 J SHP İL YEMEĞİNE ÇAĞRI SHP lstanbul ll Yönetim Kurulu'nun düzenlediği dayanışma yemeğine onur vermeniz dileğimizdir. AYRILIK TÜRKÜSÜ" Uzun yıllar gündemimizde kalacak bir sanatçı Yapım va Oenel OaArtım : OALERİ ARKADAŞ SANATSAL. ÜRETİM MİTHATPAŞA CADDESİ NO: 28 / O YENİŞEHİR • ANKAHA TEL. 134 31 54 MEVLÎT Eşim * SHP tstanbul ll Başkanı Av. DOCAN ÖZTUNÇ Yer Çakıl Gazinosu T«rib: 12 Mart 1988 Saat 20.0024.00 arası Not: Programlıdır. TÜRK HAVA YOLLARI A.O.'DAN Ortaklığımız, Sıvas Satış Müdürlüğü ihtiyacı olarak 1 adet otobüs kapalı zarfla teklif isteme usulü ile kiralanacaktır. Anılan kiralama işinin toplam tahmini bedeli 3.640.000. TL. olup, konuya ilişkin geçici teminat tutarı 145.600. TL.'dir. Kapalı zarfla verilecek teklif mektupları en geç 17.03.1988 günü saat 17.00'ye kadar lstanbul, Şişli Abidei Hürriyet Cad. Vakıf İş Hanı B Blok Kat. 5 adresinde mukim THY A.O. Alım Satım Kurulu Başkanlığında bulunduruiacaktır. Amlan gün ve saatten sonra elden verilen veya posta ile gönderilen teklif mektupları kabul edilmeyecektir. Konuya ilişkin ihale 18.03.1988 günü saat 14.00"te yukarıdaki adreste yapılacaktır. Tahmini bedeli aşan teklifler değerlendirme dışı bırakılır. Şartnamede istenilen tüm belgelerin aslı veya noterden tasdikli suretlerin ibrazı gereklidir. Şartnameler yukarıda belirtilen adresten ve THY Sıvas Satış Müdürlüğü'nden temin edilir. Ortakhğımız 2886 sayıh Devlet İhale Kanununa tabi olmayıp, ihale konusu 1 adet otobüsü kiralayıp kiralamamakta tamamen serbesttir. Basm: 13729 vefatının kırkına gününe rastlayan 13 Mart 1988 Pazar günü saat 14.00'te Üsküdar Ihsaniye Sokak 36/6 No'daki evimizde Kuran ve Mevlit okutulacaktır. Akraba ve dostlanmıza arz olunur. KADRtYE AKTARI'nın ŞÜKRÜ KAYA AKTARI Selam olsun, selam olsun, apaydınlık günlere çekiçle dirgenle yürüyenlere, direniş bayragını yükselten yiğit nefes TEŞEKKUR Geçirdiğim ani rahatsızhkta tedavimi üstlenen ve yakın ilgilerini esirgemeyen Göztepe SSK Hastanesi 1. Dahiliye Servisi uzman doktorlanndan Sayın MEHMET EMİN YAVUZ'a selam olsun. DİYARBAKIR 5 NO'LU TUTUKLULARI: MÜSLÜM ELMA CELAL AVCI, SERVET ACAR MEHMET ŞENER Dr. GÜRSEL TÜMERDEJVTe Tedavim süresince gece ve gündüz sürekli benimle Ugilenen Göztepe SSK ve Haydarpaşa Nurnune Hastanesi Acil ve Kulak Burun Boğaz Servisi doktorlan ile büyük ilgilerini gördüğüm Vakıf Guraba Hastanesi Beyin Cerrahi Sayın VEFAT Çok değerli babamız, sevgili eşim Dr. ŞÜKRÜ CEYHAN'a Ve aynı hastanenin Kulak Burun Boğaz Servisi doktorlan ile Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan Hastanesi Haşhekim Yardımcısı Sayın RIZAATı kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Cenazesi bugün (11.3.88) Cuma günü Bursa Çeltikçi köyünde aile mezarlığına defnedilecektir. Allah rahmet eylesin. Eşi: AYŞE AY, Evlatlan: GÖNÜL AY, ZAFER AY, EMİNE AY, AYDIN AY Dr. UĞUR BAĞIŞLAR'a • tninnet ve teşekkürlerimi sunarım. YAVUZ OKAYBEN GENEL KURUL ÇAĞRISI S.S.TRT ve Basın Mensuplan Sahil Arsa Yapı Kooperatifınin 1987 yılı olagan Genel Kurul Toplantısı 27 Mart 1988 (pazar) günü, Gazeteciler Cemiyetinin Basın Sarayı K.2'de Cağaloğlu tstanbul adresindeki konferans salonunda saat: 10.00'da, Ana SözJeşmede bazı maddelerin degişikligjnı içeren asağıdaki gündemi görüşmek üzere ortaklann 2/3 katılımı ile toplanacaktır. GÜNDEM: 1 Yoklama ve açılıs. 2 Başkanlık divanı seçimi. 3 Yönetim kurulu çalışma raponı, bilanço ve hesap rapomnun okunması. 4 Denetçi raporunun okunması. 5 Okunan raporlar üzerinde görüşme. 6 Yönetim kurulunun ibrası. 7 Denetçilerin ibrası. 8 Ana sozlesmenin 2 nci, 3 uncü, 14 Oncü maddelerinde yapılacak değişikliklerin görüşülmesi. 9 1988 yılı tahmini gelir gider bütçesinin görüşülmesi. 10 Dilekler ve kapanış YÖNETİM KURULU T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ İŞLETME EKONOMİSİ ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ Maliyet Muhasebesi Eğitim Programı Araştırma Merkezimiz tarafından T8 Nisan 24 Haziran 1988 tarihleri arasmda "Maliyet Muhasebesi Eğiıim Programı" düzenlenecektir. Program hafıada 5 gün, 17.30 20.30 saatlehnde Siyasal Bilgiler Fakültesinde yürülülecektir. Programda. Tüm Maliyet Muhasebesi konuları, ders, seminer, uygulamalı çalışma ve örnek olay yömemleriyle yoğun bir biçimde irtcelenecektir. Programa tşletmelerin Gene] veya Maliyet Muhasebesi servislerinde çalışmıs veya halen çalışmakta olanlar kabul edileceklerdir. Programı basanyla bitirenlere Siyasal Bilgiler Fakültesi tşletme Ekonomisi Araşurma ve Lygulama Nterke/i tarafından sertifika verilecektir. Bu konuda daha fa^la bilgi ve broşür için Araştırma Merkezimize veya 3197738 3197720/279 No.lu lelefonlarımıza basvurulabilir. Basın: 14007 BURDUR KADASTRO MAHKEMESt 1981/910 ESAS SAYILI DOSYASINDA YARGI DUYURUSUDUR ESAS NO: 1981/910 Burdur Merkez Çeltikçi bucağının Konak mevkiinde bulunan 272 sayüı parselin tapıılama dışı bıraküması istemi ile mahkememize açılan davanın yargılamasmda Osman oğlu, 1937 doğumlu HÜSEYtN KAYA, Mehmet kıa YAŞAR Ö2ÇELİK, Ibrahim lozı, 1950D.'lu HATİCE TOSUN ve tbrahim oğlu 1955 D.'lu MUSTAFA TOSUN'un tüm aramaJara rağmen adresleri saptanamadığmdan gazete ile duyuru yapılmasına karar verilmişür. Yukarıda yazıiı adı geçenlerin 3402 sayılı Kadastro Yasası'nın 28. maddesine göre duruşmanın yapılacağı 31.3.1988 gününe kadar dava sebep ve delillerini bildirmeleri veya duruşmaya gelmeleri aksi takdirde yargılamanın yokluklannda yapılacağj, çağn kâğıdı tebliğ edilmiş gibi geçerli olmak üzere açıkça duyurulur. BURDUR 1. ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1987/517 Karar Tarihi: 4.2.1988 Karar: 1988/43 Davacı Burdur Belediye Başkanlığı vekili Avukat Faruk Uçak tarafından davalı Hacer, Mustafa kızı aleyhine açılan cebri tescii davasında. HÜKÜM: Davanın kabulü ile Burdur Merkez ilçesi özgür Mahallesi 9 pafta 113 ada 15 parselde davalı adına kaynlı iken davacı Burdur Belediyesi tarafından toplam 6.025.500 lira bedelle kamulaştırılan taşınmazın davalı Mustafa kızı Hacer adındaki kaydın iptali ile 2942 sayılı yasanın 17. maddesi gereğince davacı Burdur Belediyesi adına tapuya tesciline. Isbu karar, davalıya ilanen tebliğ olunur. BURDUR KADASTRO MAHKEMESt 1981/824 ESAS SAYILI DOSYASINDA YARGI DUYURUSUDUR Esas No: 1981/824 Burdur Merkez Çeltikçi bucağının Konak mahallesi mevkiinde bulunan 39 sayılı parselin tapulama dışı bıraküması istemi ile mahkememizce açılan davanın yargılamasmda Ismail kızı, 1939 D.lu KEZİBAN GEZER'in tüm aramalara rağmen adresi saptanamadığından gazete ile duyuru yapılmasına karar verilmiştir. Yukarıda yazıiı adı geçenin 3402 sayılı Kadastro Yasası'nın 38. maddesine göre duruşmanın yapılacağı 31.3.1988 gününe kadar dava sebep ve delillerini bildirmesi veya duruşmaya gelmesi aksi takdirde yargılamanın yokluğunda yapılacağı, çağn kâğıdı tebliğ edilmiş gibi geçerli olmak üzere aç:kça duyurulur. Basm: 14043 AYVALIK SULH HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN Dosya Nosu: 1987/517 Da\acı Havva Mimaroglu vekili tarafından âavah Aysel Altınıaş aleyhine açılan veraset kararının ipıali davasının yapılan yargılaması sırasında; adı ge^en da\alının yapılan araştırmalara rağmen, ad resi tesbit edilemediğinden, adı geçenin duruşmasının bırakıldığı 4.4.1988 larihinde saa! 9.00'da hazır olmalannıngerekti|i itanenıeblig olunur. Basın: 13758 YOL KESENIRMAK Hıfzı V. Velidedeoğlu 2. bası, 990 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğtutst.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear