22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 HAZİRAN 1987 CUMHURİYET/7 Louisvüle'den Essen'den Kentucky'nin kızarmış pîlîçleri Kentucky Fried Chicken tabelalan adım başında. Amerika'da son yıllarda kolesterol korkusu yüzünden bir tavuk yeme çılgınlığı başlaymca Kentucky Kızarmış Piliçleri'nin sahibi de kazancını birkaç kez katlama olanağını bulmuş. LEYLA TAVŞANOĞLU LOUISVILLE Uçaktan yere adım atar atmaz boğuluyor muyum ne? Nemli, insanın vücudunu yapış yapış yapan bir sıcak var. Burası Louisville, Kentucky. Yaai Amerika'run doğu eyaletlerinden birinde 2 milyonluk bir kent. ulkenin gerçek halkı Kızılderilileri kesen, "Amerikan şehircilik uzmanı" Daniel Boone'un memleketi. Ama Louisville sadece Daniel Boone'un raeraleketi değil... Aynı zamanda Kentucky Kızarmış Piliçleri ve at yanşlannın da ülkesi. Yolda giderken yaşamın burada iyice durgun olduğunu görilyorum. New York gibr insanın kişiliğini ezen, insana kendini reddettiren (bence) bir büyük şehirden sonra burası boğucu havasına rağmen ne kadar da rahatlatıcı... lnsanları büyük kent yaşamıyla taşraülara özgü yumuşaklığı pek güzel bağdaştnrnayı biliyorlar. Hiç kimsenin yüzünde New Yorklulara özgü o "kayıtsız, umursamaz" ifade yok. Candan, konuksever davranıyorlar. En azından insana insan olarak ilgi gösteriyorlar. Kentucky Fried Chicken (Kentucky Kızarmış Piliçleri) yazılı tabelalar görüyorum. Me|er bu ünlü piliçlerin üretim merkezi Louisville'ymiş Amerika'da son yıllarda kolesterol korkusu yüzünden bir "tavuk yeme çılgınlığı" başlayınca, Kentucky Kızarmış Piliçleri'nin sahibi de kazancını birkaç kez katlama olanağını bulmuş. "American Journal of Cardiology" dergisinin mart 1987 sayısında Amerika'daki hazır yemek şirketlerinin satışları konusunda yayımlanan yazıda Kentuckyli bu piliçleri ureten firmanın, 1985 istatistiklerine göre ülkede en çok satış yapan iiçıincü şirket olduğu belirtiliyor. Amerika içinde tam 6 bin 3 % lokantası olan Kentucky Kızarmış Piliçleri'nin '85 satışları 3 milyar 100 milyon doları buluyor. Ne yazık ki '86 yılı için kazandığı paraların bir dökumünii bulmak olanaksız. Geçen yıl ortaya çıkan rakam, 3 milyar doları kimbilir kaç kez katlamıştır? Bu "piliçler'Mn merkezinin bulunduğu yer ise bu dünyada bir cennet. Kimbilir kaç dönüm, yemyeşil bir bahçenin ortasında Beyazsaray'ı andıran bir bina... Işte burada hayvancıklan kesip, insanoğlunun damağına tat versinler diye hazırlıyorlar. Louisville, alameti farikası arkası kuyruklu kürk şapkası olan "şehircilik uzmanı" Daniel Boone, "piliçler" kadar at yanşlarıyla da ünlü. Bu yanşlarm adı Kentucky Derby. 113 yıldır Louisville'de düzenlenen at yarışlannı seyretmek meğer kısmette varmış. Birinci geleceğine kesin gözüyle bakılan ata, altı dolar yatınyorum. Ama son anda şanssızlıktan mı nedir, bizim at geride kalıyor. Dolarcıklar da hipodromun kasasına giriveriyor tabii... Kentucky Derby yanşlannın yapıldığı Churchill Downs Hipodromu, alem bir yer. Bir yarış müzesi var; burada jokeylerin yaşamlan, at yarışlan hastalarının neler yaptıklan ve esas olarak yarışlan konu alan filmler gösteriliyor. Filmlerin gösterildiği yer de başka bir ilginçlikte. Çok yuksek tavanh, kocaman bir salonda, ekran olarak salonun dört duvan kullanılıyor; bizler filmi seyrederken hangi yöne döneceğimizi şaşırıyoruz. Kentucky Derby yanşlarına gelip de "mint julep" içmemek doğrusu kurallara aykın. Mint julep, naneli bir içki. Son derece de tatsız. Ya da bana öyle geldi. tçindeki alkol oranı oldukça yüksek. Bol buz doldurulan bardağa bir sap taze nane konulması şart. Louisvilleliler buna bayılıyor. Herhalde damak tadı alışkanlığı gerektiren bir içki "mint julep." Eskiden gümüş kupada sunulurmuş. Şimdilerde mint julep içmek isteyene sıradan cam bardak mı yetmiyor? Kentucky Derby, Ingiltere'nin ünlü Ascort yanşlanndan çok farklı. Eskiden, '20'li, '30'lu, '4O'lı yıllarda yarışlara gelen kadmlar ve erkekler, özellikle Ingiliz geleneğine uyar, fazlasıyla süslenirlermiş. Kadınların başlarına geçirdikleri çiçekli, geniş kenarlı, renk renk şapkalar, şifon, ipekli, bol etekli elbiseler, incecik, yüksek topuklu pabuçlar, erkeklerin koyu renk şık kostümleri ve fötr şapkaları hâlâ anlatılıyor. Ancak 60'Iarda bu gelenek bir yana itilmiş. Dönemin Amerika Başkanı John Kennedy'nin kansı Jacqudine Kennedy mini etekli, spor sayılabilecek giysilerle yanşlarda boy gösterince bütün kadınlar onu taklit etmiş. Erkekler de rahat kılıklar yeğlemeye başlamış. Şimdilerde yanşlarda pantolonlu ve tişörtlü "unisex" giyimli bir kalabahktan başka bir şey görülmüyor. Louisville'de yaşamın durgun ve durağan olduğunu yazmıştım. Gerçekten de Louisville'de insanlar, zamanla yanşmıyor. Yanşacak bir şey yok çünkü. Wall Street gibi büyük para borsasında oynamıyorlar. Ülke çapında çevirmeleri gereken sayıca çok fazla işlevi yok. Yerel, bölgesel etkinliklerle yaşamlannı sürdürüyorlar daha çok. Louisvilleli insanlar bu nedenle yumuşak, dingin. Iklim acaba insan davranışlannı etkiliyor mu? Yani, yörenin nemli, boğucu sıcağı algılama yeteneğini yavaşlatıyor, hareketlerini ağırlaştırıyor mu yoksa? Buna hiç kimse kesin bir yanıt veremiyor. Bilinen bir gerçek, buralıların "stress"ten uzak yaşadıklan. Akşamları belli bir saatten sonra el ayak çekilince, sokaklarda neredeyse in cin top oynuyor. Ama bu dış görünüş hiç kimseyi yanıltmamaiı. Dışandan o derece sakin görünen "bazı binalar"ın içi ise sabahlara kadar cıvıl cıvıl kaynıyor, eğlence meraklısı Louisvilleliler bir barla öbürü arasında adeta mekik dokuyor. Louisville, yumuşak, dingin, eğlenceyi seven insanların, Kentucky Kızarmış Piliçleri'nin, Daniel Boone'un ve at yanşlannın memleketi... Gece duası ve orgazm Bizim Tanrı tensel zevklerle bu kadar yüz göz olacak değil tabii. Ayıp, günah gibi kavramlar, Avrupalıların Tanrısı için değerini yitirmiş olabilir, ama Doğulu Tanrıların düşünceleri kuşkusuz çok daha güç değişir. KEREM ÇALIŞKAN ESSEN Bizim tanrı, Almanlannkinden daha mı bağnaz diye düşünüyorum... Frankfurt'ta geçen hafta protestanlar tarafından düzenlenen "Kilise Günö"nün rengârenk atmosferini solumasam, belki bu soru aklıma gelmeyecekti. Ama oradaydılar işte. İddiasız, neşeli, mutlu bakışlı, kızlı erkekli yüzlerce binlerce genç. Frankfurt tren istasyonu bir bayram yerine dönmüştü. Uyku tulumlannda sarılıp yatmış delikanlılar, gencecik kızlar. VValkmenlerinden gelen müziği çifte kulaklıkla dinleyen birbirlerinin goğsüne yaslanmış çiftler. Colalar, biralar. Şarkı söyleyen gruplar. Boyunlannda san, eflatun eşarplar. Sarılar, Güney Afrika'daki ırkçılığı protesto için, eflatun ise banşın simgesi. Sanki "kilise günü" değil de 87'lere uzanmış bir "NVoodstock" rüzgârı.. Gerçekten, bütün yüreğiyle, herkes, ama herkes için banş isteyen, belki biraz saf, ama yüreğine henüz hiç gölge düşmemiş gençlerin yüzü, insanı sarsıyor. Onların tanrısı walkmenden banş ilahileri dinleyip, gökyüzünde kocaman mavi bir tulum içinde uyuyan, san sakallı, tsa bakışlı biri olmalı. Tabii, Almanya'da yaşayan bizim dini kuvvetli yurttaşlanmız bu tannya bozuluyorlar. Bizimkilere göre tanrı dediğin, önce sıkı kurallar koymalı, kadını erkeğin arkasına, ikinci sıraya yerleştirmeli, cinsellik ve namus meselesini dinin temelleri arasında saymalı, domuz etini yasaklamalı, kendisine inanmayan herkesi "gâvur" ilan etmeli ve hepsine " c i h a d " açmalı. Roma'dan Papa'nın yeni komşusu Vzun bir burjuvazi geleneği olan cumhuriyetçiler ve liberaller seçimlerde yüzde 4 sınınmn altında kalırken, en kazançlı çıkan partiler sosyalistler ve Yeşiller oldu. Burjuva sınıfının saplantıları ve şaşmaz kanunları Italyanlann yaşamında fazla bir önem taşımıyor. Bunun en belirgîn örneği de Cicciolina adlı sarışın seks yıldızmın Radikal Parti'den parlamentoya girmesi. NİLGÜN CERRAHOĞLU ROMA Son İtalyan secimlerinin, siyaset yazılarına gecmeyen, en ilginç yönlerinden biri, klasik anlamda burjuvaziyi temsil eden partilerin neredeyse siyaset sahnesinden silinmesi oldu. Uzun bir burjuva geleneği olan Cumhuriyetçiler ve Liberaller, yüzde 4 sınınmn altında kahrken, seçimlerden en kazançlı çıkan partiler, Sosyalistler ve Yeşiller gibi burjuva olmayan paroldu. Ülkenin bir numaralı siyasi gücü olan ve sınıflar arası bir nitelik taşıyan "Hıristiyan Demokratların" dahi, sanayileşmiş Batı toplumlarındaki klasik burjuva partilerinden çok farklı özellikler arz etmesi ltalya'ya Avrupa ülkeleri arasında farklı bir konum kazandırıyor. Burjuva sınıfının saplantıları, şaşmaz kanunları, İtalyanların yaşamında fazla bir önem taşımıyor. Îşte bu nedenle, Cicciolina adlı sarışın güzeli, Macar asıllı bir seks yıldızı parlamentoya Radikal Parti'den girebiliyor. Sadece Turkiye'de değil, tüm dunyada hayret ve merak uyandıran bu olay, aslında ttalya için pek şaşırtıcı değil. Tüm burjuva geleneklerini bir yerde iğneleyen, irdeleyen bd tip olaylara Italya'da sık sık rastlanabiliyor. Örneğin, Cicciolina'nın öyküsünün çalkantısı dinmeden, İtalyan kamuoyunun gözleri şimdi başka bir kadın uzerine çevrildi. Bu kez söz konusu olan, eski başbakan, sosyalist lider Beitino Crari'nin yakın arkadaşı ve ATnin halen kültur komiseıi olan aristokrat kökenli Ripa de Maena'nın karısı Marina Lante Della Rovere ya da İtalyan basınındaki adıyla "skandalların Marina'sı." 50'lerine doğru yol almakla beraber, esmer, ince, uzun boylu, çok guzel bir kadın olan Marina, yatağından geçen tüm prensleri, milyarderleri, aydınlan, sanatçıları, siyasi liderleri anlattığı "Yaşamımın tlk 40 Yılı" adlı bestseller kitabını şimdi fılm yapıyor. Kitabının içinde çırılçıplak fotoğrafları ile guzel vucudunu sergileyen Marina, yapıtının 7. sanata mal olmasını buyük bir coşkuvla karşılıyor ve şimdi filmin "İtalyan loplumunun son 20 yılda nasıl degiştiğini ortava koyması" açısından entelektüel bir önem taşıyacağını da iddia ediyor. Başka bir ülkede olsa, çalkantılı bir boşanma ya da tanınmış sosyalist Ripa de Maena'nın siyasi kariyerinin alacağı büyük bir yarayla sonuclanabilecek bu öykü, İtalya'da hiç boyle dramatik gelişmelere yol açmıyor. Bilakis, "conformism"e sın çeviren ve daha çok bireylerin farklıhklarına prim veren İtalyan toplumunda bir MarinaRipa de Maena olayı sadece belli çevrelerde üzerinde ballandıra ballandıra konuşulan eğlenceli dedikodu malzemesi sağlamaktan oteye gitmeyen bir anekdot olarak görülüyor. İşte bunun için, bir asır oncesine dek Papa'nın denetimi altındaki Vatikan'ın bitişiğindeki Roma parlamentosuna giren porno yıldızı Cicciolina'ya bile kimse "ahlak bayrağını" kaldırmıyor. Buna ülkede nispi çoğunluğu sağlayan Hıristiyan Demokratlar bile itiraz etmiyorlar. öyle ki, "Cicciolina skandalına". her gün kilisede ayine giden ve Papa'nın yakın dostu olan Hıristiyan Demokratların en guçlü liderlerinden Guilio Andreotti bile hoşgorü gösteriyor: "Eger" diyor Andreotti, "Cicciolina da meclisin adabına aykın duşme>en bir kılıkia gelirse, bunu mescle yapmak için bir sebep göremi>orum." 50'lerin " İ t a l y a n L'sulii Evlenme" gunlerinden, Cicciolina'lı parlamentoya dek, Hıristiyan Demokratların ülke politikasında hâkim güç olarak kalabilmelerinin en büyuk sırn da. gosterdikleri bu elastikiyet ve hoşgörü olmalı. 22. Protestan Kilise gününde iddiasız, neşeli, mutlu bakışlı, kızlı erkekli binlerce genç, Frankfurt tren istasyonunu bayram yerine döndürmüştü. Gençlik grupları, izinsiz, konser verip gösteriler düzenlediler. Bir pandomim grubu mavi sprey boyayla "Gece duası yerine orgazm" yazdı. Kimse onları rahatsız etmedi. 22. protestan Kilise Günü'nde biraraya gelen 100 bin "gavur" ise bu kez kendini iyice barışa vermişti. Avrupa'daki füze indiriminden Afrika'daki ırkçılığa ve dünyanın çeşitli yerlerindeki savaş ve baskılara kadar birçok konuda panel, konferans, açık oturum düzenlendi. Federal Almanya Başbakanı Kohl, bakanlar ve SPD'nin tüm önde gelen isimleri bu büyük şölenin sessiz konuklan arasındaydılar. Cumhurbaşkaru VVeizsaecker, sUahsızlanma açık oturumunu, arka sıraiarda diğer gençlerle yanyana karton bir tabureye oturarak izledi... Protestan Kilisesi'ne bağb gençlik gruplan, 3 gün boyunca Frankfurt'un çeşitli yerlerinde "izinsiz, rahsatsız" konserler verdiler, gösteriler düzenlediler. Kimse onlara karışmadı. Frankfurt'un Merian Meydanı'na da, yüzleri beyaza boyalı bir pandomim grubu geldi. önce duvara mavi sprey boya ile ve kocaman harflerle "Gece duası yerine orgazm" yazdılar. Sonra önünde eserlerini sahnelediler. Protestan Kilisesi Gençlik Tiyatro Kolu'na bağlıydılar. Aşk ve sevginin daha iyi bir dünya yaratacağı düşüncesindeydiler. Orgazmın, Tann katında gece duasından daha muteber bir yeri olduğuna inanıyorlardı. Bizim tann, tensel zevklerle bu kadar yüz göz olacak değil tabii. Ayıp, günah gibi kavramlar, Avrupalılann tanrısı için değerini yitirmiş olabilir, ama Doğulu tannlann düşünceleri kuşkusuz çok daha güç değişir. Aslında Almanya'daki dini kuvvetli yurttaşlarımız, bizim tannnın AT bünyesinde işi ve yeri olmadığı kanısında. Ama Avrupaiı "gâvurian" bizim tannnın ilkeleri doğrultusunda hizaya getirmeyi düşünenler de yok değil. Bunlar Müslümanlığı seçen bazı Almanlan gördükçe "diişman saftan" birini kazanmanın sevincini yaşıyor ve umutlanıyorlar. Yanlannda çocuklanyla, otobüs ya da tramvayda giderken, yaşlı bir Alman kadıru çocuğu okşayıp şeker vermeye İcalkınca, çocuğun eline vurup "gâvunın şekeri yenmez" diyecek kadar "düşman adacıklar" oluşturuyorlar. Almanlarla fazla duşüp kalkan Türlere de "gâvurlaştı" damgasını vuruveriyorlar. Yani, Avrupalılarla tannlanmız henüz banşık değil. Artık bizim tann bağnazlığı bırakıp taviz mi verir, yoksa Ortadoğu'dan Avrupa'ya doğru lslam fırtınalan mı estirir, onu zaman gösterecek. Ama bu Avrupalılann tannsı, biralı ilahilere, orgazmlı duaları kabul edecek kadar yumuşak. Ya da insanlar her yerde tanrılarım kendilerine benzetmeye çalışıyorlar... İtalyanların hoşgörusü Bilbao'dan ETA ıısıılü fidye dolma ve mükellefler Franco zamanında işler "devrim vergisi" adı altında daha da tıkırındaymış. önce sanayiciler, sonra tüccarlar ve en sonunda meslek sahipleri, en az biner kez geçmişler ETA'nın muhasebe servisinden. Demokrasinin tspanya'ya avdetinden sonra mükellefler su koyvermeye başlaymca ETA, zorunlu olarak "adam kaçırma" çağına girmiş. MİNE G. SAULNIER BİLBAO Iberik varımadasında öğle tatilı, Oğleden sonra iki ile dört arasıdır. Özgur girışim evladı sayın küçük esnaf için keyif. saat beşe kadar da sarkar. Bankalar ve postaneler ise ikide kapanır, bir daha açılmazlar. Yaz mevsimi, turistik kıyı otelleri her öğün iki ayn zamanda yemek servisi yapar: Önce tam on ikide kurulmuş zemberek gibi sıraya giren Almanlara, oğleden sonra üçe doğru da aheste beste plajdan dönen İspanyollara. Guneş, ufuk çizgisiyle olan randevusuna doğru hızlanırken henuz sindirim kahvelerini höpurdeten tberler, bira dolu göbeklerini ultraviole ışınlanrun en vahşilerine siper etmeye dönen Germenlere bakıp için için gulerler. Ve kuzeyli sarışın venusler, kıvamında istakoz rengini alan vucutlannı soğuk duşlann altında söndürmeye ve kiraz uçlu memelerini, aman aman, aeıtmadan bir akşam yemeği kalıbına sokmaya uğraşırken; oğle uykusu mahmurluğundan yarı ayık yerli turistler, suya ınen cangıl sakinleri gibi denize yonelırler. tki hafta once. Almanların mesken tuttuğu bu Akdeniz kıyılannın tam karsıtı yonde, Atlas Okyanusu'na yaslanan Bilbao kentınin sayfiye semti Get\o'da bir adam. alımış kusur yaşmda ve yaşadığmdan hoşnuttu. Olağanustu luks aparınıanın üçüncü katındaki dairesinde. at meydanı boyutlanndakı salonun boydan boya camekânından, ne yazık ki tek bir koltuğu ışgal edebilen gövdesiyle hem kahvesıru yudumluyor, hem de dışarıyı seyrediyordu. Manzara, kendısi gibi "inançlı" sanayıcilerin, "iyi niyetk" oldurdüklen. artık balığı da bahkçısı da kalmayan bir deniz parçacığıydı ama ne gam. Sinyor Andres Gutierrez mutlu bir adamdı. Karısı da yanmdaydı. Oğleden sonra uç sulanydı. Kapı çalındı. Evin sayısız odalarmda genellikle kaybolan hizmetçi, nasıl olduysa yolunu bulup, açmaya gitti. Sıkı tembihliydi. Gelen E.T.A. ıseaçmavacakh. Ama açtı. Çunkü E.T.A. kapıcının arkasına gizlenmişti. Üç kişiydiler. Evin sayısız odalarından Sinyor Gutierrez'in kızını da bulup çıkardılar. Ve zavallı sinyor sanayici, kahvesini bile bitiremeden kendisini kızı ile kapıcı karı koca çiftinin arasında, küçücük bir arabanın içinde buldu. Dere lepe dumduz gitıiler, boş bir eve gırdiler. Kızı ve kapıc: karı koca bu evde üç saat tutulduktan sonra salıverildiler. Gutierrez ise E.T.A " G u d a r i " (asker)leri eşliğinde, de\rim fidyesi ödenene değin rehin tutulacağı bilinmez adrese doğru vola çıktı. Bu g\b\ adam kaçırmalar, Bask ülkesinde adi zabıta vakası sayılıyor. Sinyor Gutierrez kaçırılmadan cn gün kadar once yerel Bask yönetımi tüm zengınlere haber vermişli zaten: Bügunlerde biriniz kaçırılacak, özel koruma isterseniz bildirin falan, dive On haziranda vapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri için, Basklar da kendi bolgelerinin parlamenterlerini seçmekle yukumluyduler. E.T.A. ile orgamk bağı bir turlu kanıtlanamayan Herri Batasuna, kendi adayı için son derece masraflı bir kampanya gerçekleştirdi. Bask ulkesinde halen dağ taş bu partinin propagandalanyia damgalı. Gokkusağı renklerıyle bezenmiş birbirinden güzel afişler, pankartlar, flamalar, kordelalar bir hediye pakeli gibi sarıyor tum bölgeyi. Ve polis, butun bu takım taklavata bakıp bilmiş bilmiş başını sallıyor: "ETA'nın kasalan epeyce boşalmış olmalı. Andres Gulierrez'i bellerini \eniden doğrullmak için kacırdılar mutlaka." Franko zamanında işler, "Oevrim \ ergisi" adı altında daha da tıkırındaymış. Once sanayiciler, sonra tüccarlar ve en sonunda meslek sahipleri en az birer kez geçmişler ETA'nın muhasebe servibinden. Önce bir mektup gelirmiş vergi mukellefi kişiye: Şu gün, şu saatte, şu kahvede bekleyin, diye. Adamcağız, denilen zaman ve yerde ETA'nın hesap uzmanı ile pazarlığa oturur ve kararlaştınlan tarihte bir Fransız bankasının belli bir hesabına "vergisini" yatırırmış. Demokrasinin İspanya'ya avdetiyle, Fransızlar bu işleme gozyummaz olmuşlar. Zaten mükellefler de su koyvermeye başlaymca, ETA zorunlu olarak " a d a m kaçırma" çağına girmiş. Doğrusu fidye organizasyonlan da eski devrim vergisi kadar parmak ısırtıyor. Rehin, rehin aJındıkıan sonra ETA aileye "ben yaplım" diye telefon ediyor. Aile, onceki kaçırmalardan ne yapılması gerekıiğini zaten biliyor, ETA ile pazarlık konusunda uzmanlaşmış birkaç avukat var piyasada. Bunlardan birini arabulucu tayin ediyor. Artık gerek ETA, gerek basına karşı sözcu, bu kişi oluyor. Son derece gerçekçi ve pratik bir yöntem doğrusunu isterseniz. Arabulucu aileden olmadığı, fidye de kendi cebinden çıkmayacağı için ETA'yı sinirlendirmeden pazarhk edebiliyor. Ağlayıp zırlamıyor. Gazetecilere karşı da soğukkanl; bir sözcu olarak ne eksik, ne fazla laf yapmadan zaten acılı aileyi merakh gozlerden uzak tutuyor. Sinyor Gutierrez'in ailesi de boyle bir avukatı arabulucu seçti ve ETA'nın umduğu denli zengin olmamalanna rağmen (!) pazarlığı başlatmaya hazır olduklannı bildirdi. Polis ne mi yapıyor bu arada? Rehin ahnan adamın evınin önune nöbetçi dikiyor. Gazeteciler rahatsız etmesin diye... Bakalım Guuerre? sağ olarak evine dönup, yarım bıraktığı kahvesini bitirebilecek mi? Herhalde. Kaç para ettiğini asla oğrenemeyeceğiz. Bu da bir ETA kuralı. Kurbanlar " s o n r a " da susuyor. Zaten gunun konusu yavaş yavaş, Bask halkının tüylerim dıken diken eden başka çeşit bir haydutluk alanına kaymakta. Sayılan giderek artan bazı açıkgözler, ellerinde birer iğne şırıngasıyla ozellikle kadınlan bir köşeye kıstırıp: "Ya bulün paranı >erirsin ya da AIDS bıılaşık bu iğneyi yersin" diye tehdit ediyorlarmış. Polıse yansıyan olayların hiç birinde. kurbanın karşı koymaya kalkışlığı görulmemiş. Arıbeyi İmamı Damda Severmiş. AIDS sayesinde biyolojik savaş çığrının kuçıik bir provasına seyircilik ediyoruz. Oyunculuk, diişman basına... Zürih'ten Peynirti simgeler Veveyli Daniel Peter bir fabrikatörün kızını aldıktan sonra kayınpederinin gözüne girebilmek için kakaoyu 8 yıllık uğraşı sonucu yoğun (konsantre) sütte eritince tsviçre 1875'te bir çikolata simgesine kavuştu. DOĞAN ABALIOĞLL ZÜRİH İsviçre, bankalar ülkesi olmasının dışında sizde hangi çağnşımı yapar? Doğa güzelliği, kişiyi kimi zaman imrendiren, kimi zaman rahatsız eden temizlrği düzeni yanında Japonların piyasaya çıkmasından sonra belli saat markalannı sayabiliriz. Sonra büyük ozarummn, "...Ağznnda çocuklugumdaki Tobler çikolatasının tadı..."nı anımsamasını da ekleyebiliriz. Veveyli Daniel Peter bir fabrikatörün kızını aldıktan sonra kayınpederinin gözüne girebilmek için kakaoyu 8 yıllık uğraşı sonucu yoğun (konsantre) sütte eritince, İsviçre 1875'te bir de çikolata simgesine kavuşmuş. Çikolatanın kişi basına iç tüketimi yıllık 11 kg olduğu gibi dışsatımı da listelerin üst sıralannda yer alıyor. Bir de kış aylarının yemeği sayılan, artık sezon nedeniyle satış raflanndan kalkan fondue'sü var. Dağlarda karşılaşan 3 sığırtmaçtan birinin peyniri varmış, diğerinin şarabı, obürünun ekmeği... Yıllanmış uzum suyunun içinde eritilen peynire ekmeği doğrayıp yemişler. Fondue'nün geçmişi böyle bir yakıştırma ile anlatılıyor. Kimbiür söylencenin belki sağlam bir dayanağı vardır. Fondue; insanın içine ateş bastıran bir yiyecek. Beyaz şarap içinde erimiş genellikle 45 tür kanşımı peynire, tabaklarda lokmalık kesilmiş kabuklu beyaz ekmek (çoğuniukla Paris bastonu) batırılarak yeniliyor. Kap, ispirto ocağının üstünde sürekli sıcak tutulduğundan topraktan, çatalların sapı da tahtadan yapılmış. Böylece yiyenin eli yanmıyor. Mideye lök gibi oturmaması için yavaş yavaş yiyip laflama faslını uzun tutmak gerekli. Sindirimi kolaylaştırmak için üzerine (bazen içine de) bir kiraz rakısı da atarsanız, dört dörtlük bir akşam yemeğinden kalkabilirsiniz. Peynir bulamaanın içine ekmeğini düşüren harum, yanındaki erkeği öpme cezasına çarptınlıyor. Bu nedenle masaya oturmadan stratejik yerleri kapma çabalan gözleniyor, ama erkeğin çatalı kaptan boş çıkarsa kazığı yiyen "egemen" cins oluyor. Ondan sonraki "fondue" partisinin masrafı ona yıkılacak çünkü. Her firmanın rendeleyerek karıştırdığı gruyere, Appenzeller, Vacherin (ille de Friburg'unki), Racklet ve dağ peynirinin oranlarını öğrenmek devlet sırrı gibi bir şey. Bazıları ünlü, delikli "Emmentaler"i de katıyormuş, ama bu mantık dışıymış. Bir de bizde özlem gidermek nedeniyle kaşarla yapılanları duysalar çıldınrlar herhalde. Mykonostan Eğlence cennetinde AIDSkorkusu Mykonos Adası'nın bir ö'zelliği de buranın homoseksüei ve lezbiyenlerin merkezi haline gelmiş olması. Bu özelliğe sahip yabancı turistler Mykonos'u "anavatanlan" gibi ğörüyor. Ama Mykonosluları çağın modası haline gelen AIDS korkusu sarmış bu yıl Mykonos'u "anavatanlan" gibi gören turistler bu yıl da gelecekler mi, yoksa azalacaklar mı? STELYO BERBERAKİS ATİNA Mykonos, Ege'deki Sıklad Takımadal.ın'na bağlı klasik bir Yunan adası. Tek ayrıcahğı. diğer adalara kıyasla çok daha zengin ve luristlerin yoğun uğrak \erı olması. Dolayısıyla halkı da diğer ada sakinlerine benzemıyor. Mykonosiular. sanki daha bir 'Avrupaiı' görünumü içindeler. Yani aiışılagelniis baba mesleğı 'balıkçıhk'la uğrasana pek ender rastlanıyor. Mykonos halkı, nisan ayı soniarından ekım ayma dek restore edilmış evlennı lurıstlere kiraiıyor; geri kalan aylarda geçimıni bu gelirinden fazlasıyla kaj>ılıyor. .Vlykonos'un kış aylarındaki nıifusu dort bm; yaz aylarında onalama 40 bini buluyor. Yatak kapasııesı ise 35 bın. Yunanistan'ı ziyaret eden turistlerin yansmdan çoğu iki uç gün dahi olsa mutlaka Mykonos'a uğrar. Çünku Mykonos diğer adalara ya da Yunanisıan'ın diğer yerlerine bcnzemez. Evw. bitlur gibi denizi. aitın gjbı kumu, kızgın guneşı. rıatta ve lıatta çıplaklar kampıyla turisüer için cennet. Ancak Mykonos'un 'mecazi anlamdaki' havasına her yerde rastlamak da o kadar kolay değil bu turistler için. Ada her yıl sayüan toplam 4 milyon turısün ışgahne uğruyor. PireMısır seferi yapan gemiler dahi programlanna bir 'Mykonos sefası' ekliyor. Bu arada geçen yıl Yunanıstan'ı ziyaret eden turist sayssı için vapılan istatistikte. Turkiye'den Yunanistan'ı ziyaret edenlerin yanssndan çogunun Mykonos'u yeğlediği saptandı. Turk turistlenn hemen hemen mmu Mykonos'a özel yaııyla gelmiş, birkaç gün kalmıj, sonra da ayrılmış. Yabancî lunstlere soracak olursanız, Mykonos'ta sınırsız bir ozgurluk var Kimse, kimsenin ne yaptığına bakmıyor. Buna eskiden 'rnutaassıplıgıyl»' tanınan Mykonos halkı da uymaya başlamış. Mykonos'un, en genişi 2 metre enınde olan tenemız, daracık sokaklarında herkes dilediği gibi sabahlara dek doiaşıyor. eğleniyor. Bu tunstlerın arasında universite profesorunden, en fanatik punkçusuna kadar her turde ınsan bulunuyor. Mykonos'un bir başka özelliği de bu adanın homoseksüei ve lezbiyenlerin merkezi haline geimış olması. Bu özelliğe sahip yabancı turistler Mykonos'u *>Mavsunlan' gibi görüyor. Çunkıı hıv kimse donup de bunlara garip garip bakmıyor Erkeklerle erkekler, kadınlarla kadınlar rahat rahat el ele gezebiliyor. Tabii normal thşkide bulunanlara da kimse bakmıyor. Bunun aksine. sankı Mykonos'a "felekten birkaç gün çalmak" için gelınıyor. Buyuk aşk maceraları burada başlayıp, burada sona eriyor. Hem de kavgasız, gurultusuz bir şekilde... Tum adada yakiaşık bın taverna. balık lokantası, disko ve buna ben?er eğlence yerlen var. Hepsı de birbirıne yakın Orneğin bir dıskoya gıriyorve ıçkı ısmarlıyorsunuz. Yarım saat sonra aynı içki bardagıyla yandakı puba ya da benzerı bir eğlence yenne gırebıliyorsunuz ve eğlencemzi böylece zincirleme sürdürebıhyorsunu/.. Kimse size vaklasın da "Nlcio icki alaadın?" demiyor. Mykonosiuların elmde bulunan bu eğlence yerleri o denli gelfr safhyor ki, kimsenin sizinle uğraşacak vakti kalmıyor bile Her eğlence yenne "damınızla" ya da "kavatyenizk" de gitmek zorunda değilsiniz. Gereğinde "danT ya da "kavalyeniıi" dakikasırıda bulabilirsiniz.. Diskolarda. pub ya da tavernalarda tamşacağınız kışilerle dilerseniz sabahlara dek bırlikte olabihrsiniz. Bu, Mykonos'un özelliğidir zaten. Ancak güneş doğar doğmaz işler değışır. Herkes kendi kabuğuna çekiiir ve Avrupalılara özgü bir valruziık içinde guneş ve denizin nimetlerinden yararlanırsımz. Bir gece önce birlikte olduğunuz ve çılgınlar gibi eğlendiğiniz turistler gitmi}, bunların yerine ciddiyet maskesi takrnıs kisiler gelmiştir sanki, ama akşam vakti maskeler çıkar ve dilersenız aynı kişilerle biriikte olursunuz. Eğer başka birilerini yeğlerruşseniz hiçbir sorun doğmuyor. Yani geçen yıim modasındaki "no proMem" yazılı tişörtler gibi... Ama bu yıl Mykonosluiar büyök bir tedırgınlik içinde bulunuyor. Çağımızın moda haline gelmiş hastalığı 'AIDS'ten ötürü, turist sayısımn azalacağından korku>x>rlar. Öyle ya, Mykonos'u anavatanlan gibi gören turistler, bu yıl AIDS korkusu var diye gelecek mi, gelmeyecek mi? Mykonos'un belediye başkanı bu nedenle geçen ay ortalarında Atina'da görevlı bir grup yabancı basın mensubunu adasma davet etti. Yemekler. eğlenceler, geziler ve de bir basın topiantısı düzenledi; Mykonos Adası'na bir 'bomoseksöeller' ya da 'lezbiyenler adası' olarak bakılmaması gerektiğinı söyledi. Mykonos'un 'bir yanlış anlsşılma sonucu' tunzmine indırilecek baltanın Yunan ekonomisıni dahi etkiieyeceğı uzerınde durdu. Adada AIDS'e karşı her türde öniem alındığından, turistlerin belli baslı seylere dıkkal ettiği surece hıçbır jeyden korkmaması için telkınlerde bulundu. Mykonos'a uğrayanlar, binlerce turistik eşya satan dükkânlardan, eğlence yerlerine kadar her yerde 'AIDS'ten konınmak için tedbirler sıralayan broşürleri UcreUiz aiıp okuyabılıyor
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear