25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Ak ve >umuşak (opaklar bırakırlarsa yünlerinden Bu dünyada yaşamış olduğumuz yerier de Yazık ki. hep bir şeyler koparıp alıko>ar bizlerden. Anlıyorum ki, Trabzon benim baharımdan çok şeyler alıkoymuş. Benı türlu aralıklarla oraya çekip göturen de işte şiirde "şeyler" denilen bu tatlı anılar, yaşantılar... Zaten bütün yaşamım« böyle ya^anlıların, bir lincirin halkalan gibi birbirine dolanıp eklenmesinden oluşmuyor mu?!.. İşte ben bu kez yaşamımın 1921'den 1987'ye kadarki halkalanndan bir bölumunü yeniden buldum Trabzon'da. Burada beni mutlu eden "şey" lerden biri de, lisede okuduğum sırada henüz doğmamış olan hukukçu öğrencılerimle (şimdi meslektaşlarım) buluşmam oldu. (14 yıl Baro Başkanlığı yapmış ve 70'e yaklaşan yaşına rağmen kafaca ve bedence çok dinç kalmış olan Sayın Felhi Çulha'yı öteki gençlerden ayın etmiyorum). Şimdiki Baro Başkanı Av. Mustafa Allunbaş'ın ve Trabzon'da karşılaştığım bütün hukukçularm yüreklerini dolduran sevgi ve saygı sanki bakışlanndan fışkınyor gibiydi. Mustafa Altunbaşın ve beni hemen hemen hiç yalnız bırakmayan, Rize ve Akçaabat'a (1921'de "Polathane" derdik bu kasabaya) götüren Av. Orhan Çobanoğlu'nun adlarını değil ama yüzlerini fakülteden çok iyi anımsıyorum. Hepsinin adlarını yazma olanağını bulamadığım öbür hukukçu arkadaşlanmı, ya değişmiş, ya da aradan geçen bunca yıl benim belleğimi değiştirmiş olduğundan, oğrencîlik yıllarımdan anımsayamadım; ama Trabzon'daki yakın ilgileri ve dile getirdikleri üniversite anıları bana hocalık günlerimi veniden yaşattı. Çoluk çocuk sahibi olmuş bu meslektaşlarıma, zaman zaman "çocuklar" demekten adeta ze\k duyuyordum; onlar da hoşlanıyorlardı bu deyişimden. Benim saçlarım çok erken ağardı. Kimi zaman bunun yararını görürum. Eski öğrencilerimin bana biraz da iltimas katarak "Maşallah, değişmemişbiniz hocam!" demelerinden de ben hoşlanıyordum. Bunca yılı arkada bıraktıktan, bunca hastalık geçirip yıprandıktan sonra bile insanoğlu "Hiç değişmemişsiniz" ya da "Pek az değişiklik olmuş sizde'" gibi sözlerden içinden inanmasa da yine hoşlanıyor, dahası, adeta bekliyor böyle sozleri. Ne tuhaf değil mi?! Şurasını belirteyim ki, kadın olsun erkek olsun, ister avukat, ister yargıç veya savcı olsun, Trabzon'daki o dört gün içinde kaynaştığımız hukukçuların hepsine kendimi çok yakın buldum. Ankara Hukuk Fakültesi mezunu olanlara "okul arkadaşı", İstanbul'dan mezun olanlara da "sınıf arkadaşı" gözüyle bakıyordum. Öyle ya, ben de Atatürk'un kurmuş olduğu Ankara Hukuk Fakültesi'nden mezundum; ote yandan, İstanbul Hukuk Fakültesi'nde öğretim uyesi olarak, bu fakülteden mezun olanlarla da onlar oğrenci sıralarında, ben de kürsude olsam bile aynı sınıflarda okumuştuk. Şimdi ise hepimiz, İstanbullusu ve Ankaralısı, yargıcı, savcısı ve avukatı ile meslektaş olarak, aynı düzeyde butunuyorduk. Geçen yıl Hatay'daki meslektaşlarım bana Akdeniz baharını yaşatmışlardı, şimdi de Trabzon'dakiler Karadeniz baharını yaşatıyorlardı. Derinden mutluydum. Devrim tarihı derslerimi izlemiş birkaç hekim de vardı aralarında. Mutlu yuvalarında bizlere yerel yemekler hazırlayan (Av. Orhan Çobanoğlu'nun eşi) Sayın Av. Nuray Çobanoğlu'na şuracıkta teşekkür ederken, bu aile toplantısındaki katkılarıyla imecenin güzel örneğini vermiş olan Av. Semiha Algan ve öteki hanım arkadaşlannı da bu dayanışmalarından ötürü yürekten kutlanm. Sarp kayalara oyulmuş çok katlı bir apartman izlenimini veren Sümela Mer>'e«» Ana Manastın'na, alt yamacmda açılmış, dolambaçlı keçi yolundan 1947'de çıkmış, daha doğrusu tırmanmıştım. Tam 40 yıl sonra aynı denemeye girişerek, "yiğitlik taslama"nın anlamı ve gereği yoktu. Bahar güneşinin eritti| i Kaşkar Dağlan karlarımn dik boğazlardan sanki yuvarlana yuvarlana inerek, manastınn biraz y'ukarısında çaviana dönüşup, daha sonra aşağı vadideki Değirmendere'yi oluşturan kopüklü suları seyretmeyi yeğledim. 40 yıl önce burada oturup dinlenecek bir yer yoktu. Şimdi iki üç çayhane var. Bu gelişme ne güzel! Daha Trabzon'a vardığımız gün, bizi arabası ile oraya götüren Av. Tankut Tolon'a olan gönül borcumu da belirtmeliyim burada. Trabzon'daki aydın ve çağdaş kafalı erkek ve hanım (bir kısmı birbiriyle evli) avukatlar arasındaki dostfuk havasını ve bunlarla mahkeme başkanları, yargıç ve savcılar arasındaki saygılı dostluk bağlantısını, oradaki adalet mekanizmasının sağlamhğı bakımından övgu ile belirtmeyi de görev sayarım. Bir Müzede Bıdduğıım "Ben" HIFZI VELDET VELÎDEDEOĞLU tlkbaharı geçen yıl Hatay'da, eski öğrencilerim arasında yaşamış ve bu yaşantının latlı izlenimlerini 4 Mayıs 1986'da çıkan, "Hatay'da Bahan Yaşamak..!' başlıkh yazıda dile getirmiştim. 1987 bahannın dört güzel günunü de Trabzon'da yaşadım. Hatay ulkemizin en güneyindeki noktalardan birinde; Trabzon ise tam tersine kuzeyde. Birisi Akdeniz'in rahaüatıcı, ıhk; öbürü Ka"redeniz'in dinçleşnrici, hırçın ik'limini taşıyor. Her iki yolculuğu da yeni geçirilmiş bir rahatsızlığın yorgunluğu içinde goze aldım, düzelerek döndum evime. Ne güzel, ne eşsiz bir ülkemiz var! '" Trabzon'da kaldığım dörı gunün ikisi, denizde suyu ve ufuklan küskun, ama karada yeşili daha yeşil, toprağı daha kokulu yapan hafif yağmurla; son iki günü, denızde maviyi daha mavi, ufuklan daha engin, karada ise yeşili daha parlak, arka dağların göruntülerini daha keskin yapan parlak bir guneşle geçtı. Boylece Karadeniz 1987 bahannda, her ikisi de birbirinden güzel yonlerini gösterdi bana. • ** PENCERE Papini'den Timermaıfa... italyan yazan Giovanni Papını 1881 'de doğdu, 1956'da öldü Aykırı düşüncelı, kavgacı bir yazardt, epey fıkir değiştirip daldan dala konduktan sonra Katolikliğe bağlandı. 1931'de çağdaş kültürü yeren bir kitap yazdı "Gog" adındaki bu kitabı Fıkret Adıl, 1958de Türkçeye çevirdi Papini, alaylı ve yergili bir dille dünyaya bakarken birçok gerçeğı de dile getiren yaman bir yazardır. Gog'dan birkaç alıntıda bunu görebılirız. Sözgeiimi Marx, Freud ve Einstein için Papım'nin değerlendırmesi ılginç.. Marks için: Insanlar politika, ahlak, din ve sanatın, yüksek fikirlerin dışavurumları olduğuna, kese ve mideyle ilgisi olmadığına daima inandılar. Trevesli Marx adında bir Yahudi çıktı, bütün bu çok yüksek ıdeallerin aşağı ekonominin fışkı ve gübresi içinde yetıştiğim tspat ettı." Freud için "Hepimiz kendımizin ahlak sahibi, tabii bir insan olduğumuza inanmışızdır. Freiberg'ten bir Yahudi, Siegmund Freud göründü, en ahlaklı ve kibar asilzadenın içinde bir katil, bir cinsi sapık gizlendiğini keşfetti." Einstein için: "Birbirinden ayn ve değişmez bilinen zaman ve mekân femellerine dayanan, düzenli, sağlam bir evrende rahat rahat yaşıyoruzsanılırken, Ulm'de doğmuş bir Yahudi, Einstein, zaman ile mekânın aynı şey olduğunu. tam olarak ne zamanın ne mekâmn var olmadıgını, her şeyın surekli bir görelik (izafilik) üzerıne kurulduğunu, modern ilmin övündüğu eski fizik yapısının yıkıldığını saptadı " Papini diyor kı: "Yahudiler özgürce yatmak olanağını elde ettiklen andan başlayarak, sızin fıkir yapınız yıkılma tehlikesindedir " • Arkadaşımız Hasan Cemal, Arjantin'dedir. Buenos Aires'ten yazdığı "Latin Amerika Notlan" Türkiye'ye dönük ilgınç çağrışımlara yol açıyor. Son dönemlerde Arjantin yedi, biz üç yıl askeri yönetim altında yaşadık; çağrışımtarın kaynağını bu ortaklık oluşturuyor. Hasan Cemal'in notlanndan öğrendiğimize göre, askeri yönetim Arjantin'de Katolikliği ortaöğretimde zorunlu derse dönüştürmüş. Bizde de 12 Eylül yönetimi Atatürk'ün laiklik devrimini çiğneyerek ortaöğretime zorunlu din dersi koymadı mı? Bu ne benzerlik? Ne var ki Türkiye ve Arjantin'deki askeri yönetımler, kimi açıdan yakınlaşsalar da kimi açıdan birbirine uzaktırlar. Çünkü her toplumun somut koşulları eş rejımlerde bile ayrılıklar yaratır. Toplumbilimin kuralıdır bu. Arjantin'deki askeri yönetimde bir kaynağa göre 9 bin, bir kaynağa göre 30 bin kişi ortadan kaybolmuş. Türkiye'de bu sayı daha küçüktür. * Hasan Cemal'in "Latin Amerika Not/arı"nda okuduğumuza gör* Arjantınlı ünlü gazeteci Jacobo Tımerman, askeri yönetimın üç düşmanını şöyle saptıyor: "... Askeri yönetime göre başlıca üç düşman vardı: Kari Marx Hıristiyan toplum yapısmı; Siegmund Freud Hıristiyan aile kurumunu, Albert Einstein ise zaman ve mekânla ilgili Hıristiyan anlayışmı yıkmak istedikleri için Arjantin ulusunun düşmanlarıydı Hayli mütevazı ölçülerde uygar saytlabilecek bir kişi için bile yukarıdakı bakış açısı ortaçağ toplumuna dönuş arzusu ile eşanlamlıdır; çağdaş toplumun reddinden başka bir şey değildir." İlginç bir rastlantı mı diyelim? Arjantin'deki cuntacıların bakış açılarıyla Giovanni Papini'nin 1931'de yazdıkları aynıdır. Gerçekte fıkir yeni değil, eski ve hayli yaygmdır. Marx, Freud, Einstein veya benzerleri, bılımsel düşünceye dönük olduklanndan ınsanı kullaştırmak, zamanı durdurmak, mekânı durdurmak isteyen saltçı dünya görüşünün karşısındadırlar Ne yapalım ki çağdaş dünyada insanın özgürluğüne giden yolda (Arjantin'de,.Türkiye'de ve benzerlerinde) tökezlemele/ olacaktır, Amerika, bu ışi askeri darbelerle yapmaya çabalıyor. Peki, başarı kazanıyor mu? Halklarm uyanışını gecıktirmede başarılıdır Vaşington; durdurması ise olanaksızdır. te kaydımla karşılaştım. 66 yıl önceki "ben"i bulmuştum orada. Defterde şunlar yazılıydı: "Adı: Hıfzettin Efendi / Babası: Hüseyin Efendi / Tevelliidü: 1320 (1904) Dersaadet (tstanbul) / Trabzon Sullanisi sicil ka>ıt (yani okul) numarası: 1134 ' Ankara Sultanisi'nden naklen onikinci sınıfa, Maarif Vekaleti celilesinin 11 Eylül 1337 (1921) ve 194 numaralı (ahriratına tebean (yazısı ile) leyli meccani (parasız yatılı) kayd edilmiştir." Böyle resmi defterler öğrencilere gösterilmediğinden, daha once hiç görmemiş olduğum bu sicil kaydı, aradan 66 yıl geçtikten sonra karşıma çıkınca çok heyecanlandım; kendi yaşamımın bahannı sanki 7aman içinden geçmişi yansıtan bir aynada yeniden buluvermiştim bu defterin içinda. Okulda kurduğumuz Lise İdman Yurdu; çokça top yuvarladığım şimdi beton apartmanlarla doldurularak pek çok daraltılmış olan Kabak Meydanı; biraz uzağmda, deniz kıyısındaki yalçın kayalar üzerine dikilmiş, dibine oturup denizi seyrederek ders çalıştığım ve şiirler yazdığım şimdi yerinde yeller esen deniz feneri; çok daha uzaktaki kilise kalıntısı; mudürümüz ve edebiyat öğretmenimiz Ali Canip Bey, müdur yardımcısı Murat, matematik ve geometri öğretmenimiz Şerif beyler, Trabzon'da Güzel Anadolu adh bir dergi çıkaran Fransızca öğret menimiz Nizamettin Bey ve onun dergisinde yayımlanan "'Dalgalara" başlıkh bir şiirim; Lıseyi pek iyi derece ile bitirdiğimi belgeleyen tasdiknameyi 1922 haziran sonuna doğru elime almış olduğum gunku sevincim (Kurtuluş Sa\aşı'nın devam ettiği o yıllarda okulda basılı diploma bulunmadığından bu tasdikname üç yıl sonra, 26 Mart 1341 (1925) tarihinde, 48 numaralı şahadetname yani diploma ile değiştirildi; bunu hâlâ saklarım) ve daha neler neler bir saniyeden çok daha az bir.zamanda geçti gozlerimin onünden. Şu bellek denilen merkez ne korkunç bir makine imiş meğer'... * * * Trabzon'a 1921'de bir lise oğrencisi, 1947'de profesör, 1955'te ordinaryüs profesör ve şimdi, 1987'de, emekli bir oğretim üyesi olarak geldim. "tlk kez kendi yaşamımın bahannda geldim" demıştım. Yukarıki tarihlere bakınca goruyorum ki, hayatımın bahar, yaz, giiz ve kış olmak üzere her mevsiminde gelmişim buraya. Eğer kış mevsimim bıraz daha sürerse, ileriki yıllarda yine gelmek isterim. Demek beni çeken bir şeyler var burada. 1955'teki gelişimde Trabzon Lisesi'nde vermiş olduğum bir konferansa başlarken, İsviçre'li kadın şair Alice de Cbambrier (Alis do Şambriye)'nin şu dizelerini okumuştum: Nasıl ki ıssız patikalardan geçen koyunlar çalılarda Trabzon'a ilk kez kendi yaşanumm baharmda, 1921'de o zamanki adı "Mektebi Sultani" olan lisenin son sınıfında o£renim görmek üzere gelmiştim. Tam 66 yıl geçmiş aradan. Lise müzesindeki eski öğrenci defterini kanştınrken resmimle birlik EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Dünyn Hemşireler Haftası ardından Hemşirelik mesleği yine meslek dışı idarecilerin eiinde. yine mesleğbı "\T'sini bilmeyen, çiksini çekmeyen yetkililerin ağandan çıkan sözjerle yönetüiyor. Hastanelerimizde, hasta bakımı gibi hastanın iyileşmesinde yiiz.de 7S rolü olan hemşirelik bakımı göz ardı edilmiş. Hastanenin hemen her biriminde görev alan hemşireter, hizmetin ağır bir yükünü sırtında taşımalanna rağmen, üvey evlat muameiesine tabi tutulmuşlardır. Üç büyük U dışındaki hastanelerde hemşirelik hizmetleri ihmal edilmiş, hemşireler aldıklan eğftimi uygulayamamışlar ve hasta bakımı için şart olan meslek içi eğitim gibi en önemli unsurlan dahi uygulamaya koymanın gereksizliğini düşünmektedirler. Halen hemşirelerden "yardımcı sağhk personelV diye söz edilmektedir. Oysa 1985 verilerine göre 35 bin hemşiremiz vardır. Bunun 2 bini yüksek hemşiredir, sağhk hizmetlerindeki vazgeçilmez görevierini profesyonel olarak üstlenmişlerdir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi olduğumuz halde, 24 saatlik nöbetlerhnize karşılık ancak S saat iziri verilmektedir. Bu tür nöbltler ise sağhk Mzmetlerinde dikkat dağılacağından sakmcalıdır. Hemşirenin sicili hemşire dtşında bir meslek elemamndan sorulur. Eğer bir insan kendinin yapmadığı bir mesleğin normlanm bilebiliyorsa, bu bizim meslek dışında başka mesleklerde neden uygulanmıyor, bunun sakmcalan' araştınlmalıdır. Hangi meslekte vardır ki şikuyet ve yargı organı aynı olsun. Dürüstçe çahştığı için, salt doktorun kaprisi yüzünden servis servis gezdirilerek meslek ten bıktırüan hemşirelerin sorumlusu kimdir ? Emeklilik yaşınm uzatılması en çok bizleri üzmüştür. Yıllar süren bitmez tükenmez nöbetler, nöbet çıkışları dinlenemeyişimiz, hastahklar, hastalar, her gün küçük küçük biriktirdiğimiz acılar, taa yatılı okulda başlayan stres ve sıkıntılanmız bizleri diğer mesleklerden daha çabuk tüketir. Yıpratır. Emekli olduktan sonra da yaşamımızın geri kalan günleri badireli geçer. O yüzdendir ki erken emeklilik hakkı tanınmalıdır hemşirelere. Bunca yıpranışlara rağmen 2 bin lira gibi gülünç bir iş riski tazminatı ahnz.O da her birimde çalışana verilmez. Hastanelerde kreş yoktur. Aile yaşantısı ile böylesine yıpratıcı bir mesleği birlikte yürütmek zordur. Ardından çıkan aksaklıklarda bunun göstergesi olmuyor mu? Hemşireler yetişmiş meslek elemanlarınca denetlenmeli, her yıl hizmet içi eğiiime tabi tutulmahdır. Mesleği sevdirecek unsurlar saptanmalı, insanhğın yararına sunulacak hizmetler için gerekenler göz ardı edilmemelidir. Hemşirelere daha başlangıçta (okulda) meslek sevdirilmeli, salt maddi zorunluluk nedeni ile ifa edilmesinin mesleğe ve insanlığa zaranmn ölçülemeyecek kadar çok olduğu anlatılmahdır. Yeni Sağhk Yasası'mn hemşirelere ne getireceği açık değüdir. Bugün Sağhk Bakanlığı hastanelerinde yüksek hemşire kadrosu yoktur. Ve yüksek hemşireler aldıkları yoğun sağhk eğitimine rağmen değerlendirilmemektedir. Yasaklarla geçen dört yıi boyunca, eğitim sisteminin bozukluğuna yetersiz staj koşulları da eklenince çoğunluk, kendine güvensiz, gencecik elemanlar en mahrum bölgelere verilmekte, daha mesleğin başmda yılgmlıkla karşı karşıya getirilmektedirler. Yeni mezunlar yeterli nosyonu almamışsa birçok özverilerin gerektiği yerlere sevk edilmemeli. Ancak o bölge ihtiyaçlarına ait kurslara tabi tutulduktan ya da merkez hastanelerde bir müddet çalıştıktan sonra mahrum bölgelere verilmelidir. Kısaca şunu söyleyebiliriv Sağhk Mzmetlerinde yapılacak yeniliklerde hemşireler ve hemşirelik hizmetleri de yeniden gözden geçirilmeh'dir. HASBİYE GÜNAÇTI ZEYTİNBURNU/ISTANBUL Menderesten GezmişfeL Çelişkiler ülkesiyiz. Garip, ajılasılmaz tutumlar birbirinı ızliyor, hiç şaşmıyoruz. 12 Eylül'de yönetime el koyan kuvvet komutanları, başta CHP ve AP Genel Başkanları olmak üzere, birçok parti yöneticiierine 'on' yıl siyaset yasağı getirmiş... Özenle seçilen Danışma Meclisi'ne yaptırdıkları anayasaya bu lider, lerin siyaset yasağını da koydurmuş... Sonra halkoylamasına gidilmiş. Ama bu oylamada yalnızca 'evef' denılmesi istenmiş. Devlet Başkanı, kent kasaba dolaşarak, "Bu anayasaya evef •diyeceksiniz" demiş... Halk düşünmüş: "Evef dersek yeniden çok partili düzene geçeriz, hayır dersek bu demokrasi dışı yönetim sürer gider; iyisi mi bir an önce bu çıkmazdan kurtulalım, 'evet' diyelim..." Zaten, "Bu anayasaya 'hayır' denilmesi gerekir" diyenler, bu konuda yazı yazanlar, sıkıyönetim mahkemelerince mahkum adilmişler!.. . 82 Anayasast işte böyle kabul edilmiştir. Şimdi yasakları ıceren 4. madde halkoyuna sunulacak. Demirel'in, Ecevit'in yasağı kalksın mı kalkmasın mı diye halk, karannı bıldirecek! Sanki bu yasakları halk koymuş! Yasal hiçbir suçlama, hiçbir mahkeme kararı yok. Yine de birtakım politikacılar on yıllık yasağın kapsamında!.. Bir de bu durumu, 27 Mayıs'tan sonra bazı politikacılann hapsedilmesi, siyaset yasağına alınmasıyla eş «görenler var. Hiç değilse Yüksek Adalet Divanı'nın bir kararı ".vardı o kişiler konusunda... Ama 12 Eytül öncesinin liderieri ;için hiçbir hukuksal gerekçe gösterilmemiş, hiçbir açık suçlama yapilmamıştır. Dört kişi koymuştur bu yasağı... 27 Mayıs sonrasında ise bu yasak karannı veren, aylarca süren duruşjpalar, savunmalırdan sonra Yüksek Adalet Divanı'dır. Milli BirJtk Komitesi değıl. r ,\ Bunu belirttikten sonra, günün önemli bir başka olayına geçJmek istiyorum. Menderes'in adı bir bulvara, ayrıca 'hızlı tramjiay'a verilmek isteniyor. Polatkan'm ve Zorlu'nun adlan da başKa tesislere verilecek... Önce şunu söyleyeyim, bu politikacı•ların ıdamına baştan beri karşıydım. Politik düşünceler ve ey3emler yüzünden kimse asılmamalı... Ama bu, Deniz Gezmiş, :Yusuf Aslan ve arkadaşları için de aynı oranda doğrudur. Menderes, Polatkan, Zorlu'nun adlan caddelere"T tesislere veriliyorsa, bugün değilse yarın, sosyal adalete, gerçek demokrasiye inanan bir iktidar iş başına geldiğinde Deniz'in, Yusuf'un ve onlar gibi politika suçlularının adlan da, anılan da saygıyla anılacaktır. Menderes gibi Deniz Gezmiş de, yanlış bir adalet politikasının kurbanı sayılacaktır. Menderes, bu ülkeyi on yıl yönetti. Son yıllannda eskı kışilığini yttirmiş, bambaşka biri olmuştu. Muhalefetin kökunü kazımak, ulusu bölmek, Vatan Cephesi kurmak, İnönü'yü bile Meclisten dışarı attırmak, üniversite gençliğini ezmek, 28 Nisan 1960'ta genç ınsanların ölümüne neden olan baskıcı hareketlere kalkışmak, basını susturmak, gazetecileri hapsettirfnek, tahkikat komisyonları kurdurarak yazarları, profesörlen baskı altına almak vb... 27 Mayıs durup dururken olmadı ki! Ülke bir uçuruma düşmek üzereydi. Ordunun aJt kademelerinin Atatürk devrimini ve demokratik düzeni kurtarmak için giriştikleri bir eylemdi 27 Mayıs... Kuvvet komutanlarının tepeden yaptıkları bir 'düzenleme fıarekâtı' değildi. Her türlü askeri el koyrna eylemine karşı olmalıyız elbet. Ama sivil politikacıların Türk ulusunu çağdışı bir duruma getirmek, ülkede Atatürk devriminin izlerini silmek, demokrasiye bambaşka bir nitelik kazandırmak eylemlerine de aynı oranda karşı çıkmak zorundayız. Menderes'i iyi bilelim, iyi tanıyalım. "Kör ölür badem gözlü olur" sözünü unutmayalım. Geçmişin olaylannı, o olaytann kahramanlarını, gerçek yüzlerı, nitelıklenyle tanıyalım. 27 Mayıs'ı 12 Mart'la, 12 Eylül'lerle bir tutmak, büyük bir yanılgıya düşmektir. Yeni bir yanıtgı da, Menderes ve arkadaşlannı yıllar sonra 'ulusal kahraman' gibi göklere yükseltmek olacaktır. O zaman onlar gibi hakstzca idam edilen başka kurbanlar da bir gün yeniden değerlendirileceklerdir. Deniz'ler, Yusui'lar, Hüseyin'ler gibi... Yeniköy'ün suyu akıtılsın yolları onarılsın On yıl önce Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü çahşmalarıyla, Yeniköy grubunun su işleri eie alınmış, su tesisleri yapılmış, fakat bugüne kadar su verilmemesi nedeniyle, büyük bir ıstırap içindeyiz. Köy içi, köy dışı yollanmız, 1986 yılında köy hizmetleri ilgilileri eliyle onarılmış ve asfaltlanmış ise de, bugün hiçbir şey yapılmamış gibi bir durumdadir. Çünkü kömür ve kum ocaklannın ağır vasıtaları yüzünden çamur deryası ve yürünemeyecek bir duruma gelmiştir. Bu problemlerimizin bir an önce çözülmesi hususunda emir ve musaadelerinizi dileriz. Üstün saygılanmızla. GAZİOSMANPAŞA YENtKÖY MUHTARI TİMUÇÎN (TİMUR) 6 Mayıs 1987'de Tucson (Arizona)'da dunyaya geldi. SÎNANPATRtCtA MARİE SLMER COOL VVOOLYAZ İÇİN SERİN VE MÜKEMMEL C O O L WOOL. iVoolmarkVun n r Damgosı ı T.cecık r vı. nuşacık seçkın je saf yeni yunden sazlık yeni iajmoşt... Er şılrrez ozellıkleny'e serın öokn'/u canlı b<r şıkhğa donaşfuren COOL WOCL yaz mevsımının favon kumaşıüir Ve saf yeni yunun butun avantajlarınaan yara'lanacı'menız tçın WoolmarkYun Damgas* nı arayın Darnpası saf venı vunden urjnle'de gargntı semboudu' MİMAR İÇ MİMAR TASAR1MCI Fene<tahçe Dalyan'da açılacak Mobilya Sergi'Ve Satış Merkezimızde " S a 11 ş ve P r o j e l e r Y ö n e t ı c i s ı " olarak görevlendirılmek üzere Mimar. İç Mimar veya Tasarımcı alınacaktır ilgılenenlerin 141 29 59. 140 26 37'den Mimar Selcan Teoman'a başvurmaları rıca olunur .rı Woc!maky'un Damgası. dlustararası Yun Bırlığı'nin 15.000'ı aşkm yvrı teksiıl urefıcısıne kullanma hakkı v&rdığı kalıte garantı sımgesıdır Ulusıa'aras' Y\jn Bırüğı Turkıye ŞuOesi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear