Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
:UMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Cevdet Sunay, bunlar için rahmetli lsmet İnönü'ye: "Sağcılar vatanperver, milliyetçi gençlerdir" diyebildi. Oysa cinayet işleyenin sağcısı, solcusu olur muydu? Katil, katildir. Eğer şimdi de Van'da parlayan kıvılcıma yukanki açıdan bakılırsa, 12 Eylül 1980 müdahalesinin teröru onleme konusundaki başarısı da iflas edecek ve Türkiye yeni bir kanü karmaşa dönemine girecektir. Bunun sonu nereye varacağı kestirilemeyen bir iç savaştır. Açıkça söylemek isterim ki, yeni anarşinin tobumu da bu' gunkü yönetimin kendisi tarafından atılmakıadır. Neden? diyeceksiniz, yöneticiler bindikleri dalı hiç keserler mi? Elbette kesmezler, ama "gaflet ve dalalet" içinde bulunabilirler. Tıpkı 1950'lerden sonra politikada din sömüriisü başlatıldığından beri süregelen gaflet ve dalalet gibi... Sağcı, solcu ve ümmetçi dış odaklar bu gaflet ve dalalete, gizlice "hıyanef'i ve mütareke dönemi zihniyetli hayınlan da kanştırmaktadırlar. Amaçlarını yukanda yazdım. *** Şimdi gaflet ve dalaletin son örneğine geleyim: Başta sözünü ettiğjm 4 Mayıs 1987 tarihli Cumhuriyet'in birinci sayfasının ortalannda, manşet niteliğindeki kalın harfli bir başlık, yukanda da işaret ettiğim gibi, şöyleydi: "Üniversitelerde cami kampanyası." Başhğın alündaki haber de şu: "Anadolu üniversitelerini saran cami yaptırmy yanşında başı Samsun 19 Mayıs Üniversitesi ile Diyarbakır Dide Üniversitesi çekiyorlar. 19 Mayıs günü temeli atılacak olan 19 Ma>ıs Üniversitesi KüUiyeieri'nde caminin yanı sıra, ilaniyat fakültesi de olaAldıran olmadı. Ülkeyi baştan cak." öteki üniversitelerimizdeki başa kaplayan terör eylemlerine, "Zabıta vakalan" gözuyle ba ilahiyat fakültelerinden mezun kıldı. "Solunaldığı nefesi bile" olanlann hepsine yer ve iş bulunizleyen Içişleri Bakanlan ve MÎT du da yeni gereksinmeler mi de, sağ teröristlere karşı görev doğdu ilahiyat fakültesi mezunlerini gereği gibi yerine getirme lanna? YÖK bunun bir hesabıdiler. Hatta Cumhurbaşkanı nı kitabını yapmış mı? ön ince12 Eylül 1980'den sonra, terör ve anarşi bakımından ayrılıkçı çetelerin eylemleri dışında huzura kavuşmuş olan Türkiye Cumhuriyeü'ni yeniden terör ve anarşi dalgası içine atmaya yönelik bir suikast niteliğini taşımaktadır bu saldın. Daha öncelerini gördük, çok iyi biliyonız: Az önce belirttiğim gibi, 1968'lerden sonra öğrenciler arasında sağcı solcu karşıtlığı denilerek, sağ eylemciler tarafından başlatıldı. Sonra, daha da somutlaştınhp, ülkücü komünist olarak sürdürilldü ve daha sonralan özellikle iki ilimizde barbarlık düzeyine varanSunni Alevi çatışmaları başlatıldı ve çok kan akıtıldı. Bütün bunlar Atatürk Cumhuriyetini temelinden yıkıp, onu Osmanlı Devletinin son dönemlerinde olduğu gibi kof bir teokratik devlet, daha doğrusu, yarı sömürge dummuna getirmek amacını gütmektedir ve bu doğrultuda da işlerin bilincine varmamış olan masum gençler kafalan yıllarca >ıkanıp maşa olarak kullanılmaktadır. 1%5'te Demirel'in tek başına iküdara geçmesinden sonra, ilkin yavaştan yavaştan kıpırdarup, gittikçe alevlenen terör olaylarının daha başlangıcında gidişin kötü sonucunu kestirerek, bu sütunlarda, türlü zamanlarda, gerek yöneticüere, gerek gençlere diğer bazı yazarlar gibi, elimizden geldiğince uyan görevimizi yerine getirmeye çalıştık. "Kötü Çıgır" (Eylül 1969), "Vicdan Özgarlttgü vc tktidar" (Mart 1974), "Yeni Bir 12 Mart Özlemi mi?" (Nisan 1974), "Terör Alışkanlık Yaratırsa..." (Şubat 1975), "Ölenler, Öldürenler" (Ocak 1977), "Kara Kuvvet" (Aralık 1977), "Şiddet Tohumn Nasıl Atıür?" (Nisan 1978) basUklı yazılanmız, bu uyarıları içeren örneklerden bazılarıdır. lemeleri yapılmadan öyle "sellemehüsselam" fakülte açılırsa, oradan çıkanlar, üniversite diploması taşısalar da, gerçekte lise şöyle dursun ortaokul düzeyini bile aşamazlar. Bütün bilimsel koşullar ve incelemeler yapıldıktan sonra gerekli görülüyorsa Samsun'da yeni bir ilahiyat fakültesi açılmasına hiçbir diyeceğimiz olamaz. Buna karşüık, yine Samsun'da ve öteki üniversitelerde cami yapılması, bağımsız ve laik Türkiye Cumhuriyeti'nin temeline dinamit konulmasından farksızdır. Hem de ilk dinamit, Mustafa Kemal'in Tiırkiye'yi kurtarmak için Samsun'a ayak basmış oldugu 19 Mayıs gününiin yıldönümünde yerieştiriliyor; sanki Atatürk'ten öc almak gibi bir nankörlük kokusu var bu davranışla! "Üniversıtelere cami yapmak, niçin devletin temeline yönelik bir dinamit koymak olsun?" diyenler çıkacaktır. Bu sorunun yanıtını, çok yalın ve acı olarak, Van 100. Yıl Üniversitesi'ndeki cinayet olayı verdi. Bu cinayet, oruç tutanlar tutmayanlar ayrımı gibi bir nedenle işlendi. Vicdan özgürlüğünün egemen olduğu laik bir devlette hiç mi hiç söz konusu olmaması gereken bir nedendir bu. lleride bu ayrıma her üniversitede "camiye devam edenler etmeyenler" aynrnı eklenince, bütün gençlik birbirine girmeyecek mi? "Islamın Bekçileri" adh çeteler, din adına başka cinayetler işlemeyecek mi? Bu, gaflet ve dalalete neden olmak. Türk toplumunu parça parca etmek, onun temeline dinamit koymaktan başka bir biçimde nasıl nitelenebilir! Eğer bu kez de ivedilikle kesin ve köktenci önlemler alınmazsa, artık Türkiye'nin geleceğinden kuşku duymamak olanaksızdır. Devlet dediğimiz en yüce varlık, yalnızca tüccariık ve aiım satım zibniyetiyle ve suskun bir gençlik yeüştirme amacı ile yönetilirse, bu kuşku ve kaygı daha da derinleşir. Vatanseverligi kendi tekellerine almış olan sorumlular bu konuyu çok, hem pek çok duşünmelidirler. 10 MA YIS 1987 BuGeneeKim Sahip Çıkacak?. HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Bugün 4 mayıs pazartesi; bahar gunesi dışanda pınl pırıl. Bir hafta önce Trab2on'da idim. Hava yine güzeldi. İnsan kapalı yerden çıkıp kırlara açılmak istiyor böyle havalarda. Ama ben masamm basmdayım. Trabzon'a giderken gazeteye bırakmış olduğum makalelerin ikisi de yayımlanmış olduğu.için, önümüzdeki pazarın yazısını şimdiden hazulamak gerekiyor. Tam 65 yıl önce mezun olduğum Trabzon Lisesi'nin 100. kuruluş yıldönümü şenliklerine katılmak üzere gitmiş olduğum bu şirin kentte kurduğum yeni dostluklar, rastladığım eski öğrencilerimin ve oteki hukukçu meslektaşlanmın tertemiz, çok candan ilgileri, kendi içimde 65 yıl önceki anılann tazelenmesi, beni umduğumun çok üstünde mutlu etti. İşte bugün erkenden kalkıp masanun başına geçerek bu yıldönumünün izlenimlerini okurlarıma anlatmak isteğjyle kalemi elime almıştım ki, gazeteler geldi. önce şöyle bir göz atalım dedim; Cumhuriyet'in manşetlerine baktım: Başta "Köylnye 'oy' kredisi", yanda "Özal'dan liderlere randevu", aşağıda "Ankara'da atom siiahı endişesi", bunun karşısında "Üniversitelerde cami kampanyası" ve hemen yanında, tek sutun üzerine, "Van'da öğrenci lokaline saldın: Bir öltt, beş yaralı." Bunlan görünce Trabzon izlenimlerini gelecek haftaya erteleyip, uzüntü ile gazetenin yaprağını cevirdim. Üçüncü sayfada 10 milimetre kalınlığında siyah bir çerçeve içerisinde, sayfanın yaklaşık dörtte birini kaplayan büytik bir "ba$sağlığV ilanı gözüme çarptı. tzin verirseniz, olduğu gibi buraya aktarayım: "Kıymetli meslektaşımız, değerli insan, Kadirti Belediye Başkanı Kâmil Kara'yı, kanunsuz bir talebi >erine getirmediği için görevi başında uğradıgı menfur bir saldın nedeniyle, 30.4.1987 giinu kaybettik. Merhuma Tann'dan rahrnet, kederli ailesine ve biıtıin belediye başkanı mesleklaşlannuza başsağlıgı dileriz." Bu ilanın altmda imza olarak; "Türk Beiediyecilik Derneği Yönetim Kurulu" yazüı idi. Oernek yönetim kurulunun bu davranışını pek beğendim. Hangi partiden olursa olsun, orası önemli değil; bir demeğin yönetim kurulunun, bir üyesinin "menfur bir saldın nedeniyle" öldürülmesini kınayarak ona sahip çıkması güzel ve yerinde bir davranış, kutlarım. Sonra yeniden birinci sayfayı çevirerek, o tek sütun başhkla verilen haberin a>TTntüanru okumaya başladım: "Van 100. Yıl Üniversitesi yakınlanndaki bir lokalde akşam saatlerinde bıçaklı, sopalı saldın düzenteyen ve sag gorüşlü olduklan bildirüen bir grup öğrenci, bir ögrencryi öldürdu, beş ögrenciyi de ağır yaraladı. 12 Eyliil 1980'den bu yana ilk öliimlü ögrenri olayi nitetigindeki saldın saat 19.00 sındannda gercekleşti vs..." Haberin alt yanını aktarmayayım, sizler de okumuşsunuzdur. İşte kanh eylemler böyle başlar, daha doğrusu, böyle başlatılır. Ben beklerim ki, Upkı Türk Belediyecüer Derneği Yönetim Kurulu'nun yaptığı gibi, Van 100. Yıl Üniversitesi'nin bir öğrenci demefinin yönetim kurulu, eğer orada öğrenci derneği kurulmasına izin verilmemişse, o üniversitenin rektörlüğu de gazetelere şöyle bir "başsağlığı" ilanı versin: "Deferli öğrencimiz, genç insan, veteriner fakültesi birinci snıf ögrencisi Mehmet Şirin Tekin, ugradığı 'menfur bir saldın' sonucunda bir kısun öğrenci arkadaşları tarafından 3 Mayıs 1987 giinü öldürülmiiştür. Merhuma Tanndan rahmet. kederli ailesine ve Türkiye Curahuriyetinin bütün üniversitelerindeki genç öğrencilere başsağlığı dileriz." Biliyorum, böyle bir ilan çıkmayacaktır; rektörlük, Mehmet Şirin Tekin için böyle bir ilan vermeyecek ve verdirmeyecektir. İşte bunun için, üniversitenin eski bir öğretim üyesi olarak, bu görevi kendi sütunlanmda yerine getirmek istedim ve yukanki ilanı koydum. Kişisel olarak da bu gencin ailesine ve arkadaşlanna başsağlığı dileklerimi sunar ve tahriklere kapılmamalannı rica ederim. Çünkü 1968'lerden sonraki acı olaylar da tıpkı böyle sağcı ve ırkçı eylemlerle başlatılmış ve gençler birbirine düşürülmüştü. • *• Şimdi gelelim bu "menfur saldın"nın anlam ve niteliğine: Görmek isteyen gözler, anlamak isteyen kafalar çok iyi bilir ki, bu saldın dünden bugüne birdenbire oluşmuş bir öğrenci çatışması niteliğini taşımıyor. Bu terör eylemi, ülkemizde yıllardan beri pompalanan ve 12 Eylül döneminde doruk noktasına ulaşan bağnazlık ve gericilik eğitim ve duşüncesinin "menfur" bir sonucudur. Bu saldın ashnda, Türkiye Cumhuriyetinin temel direğine yapılan bir saldırıdır; çünkü herhangi kişisel anlaşmazlık ya da Kadirli Belediye Başkanı için verilmiş olan başsağlığı ilanında denildiği gibi "Kanunsuz bir talebin yerine getirilmemesi" yiızünden, yani öc alma nitelikli değil, ramazan gününde oruç tutmamak gibi, tümüyle vicdanlara yönelik toplumsal nitelikli bir saldırıdır. PENCERE Bir dostun ölümüne ilişkin bir yazım yayımlanmıştı bu köşede; o günün sabahı Elif Naci'yi gördüm, gözlüklerinde muzip çocuk kişiliğı parlıyordu. Beyefendi, (hınzırlığı tutunca beyefendi diye söze başlardı) yazınızı okudum, çok beğendim... Sustum, bekliyorum; ne diyeyim? Ölüm yazısı bu; nasıl yanıt vereceğimi şaşırdım. Elif Naci sözünü sürdürdü: Merak ettim, acaba ben ölünce ne yazacaksınız? Şaşkınlığım dağıldı: Kimin daha önce öleceği belli değil; ama benden önce ölürseniz işte bunu yazarım... Neyi? Aramızda geçen bu konuşmayı... Köşe yazarlığının acı bir kuralı da ölen dostlann arkasından yazı yazmak değil mi? Elif Naci artık tutturmuştu, yazdığım her ölüm yazısmm ardından soruyor: Beyefendi merak ediyorum... Neyi? Bentm için ne yazacaksınız? Yanıt: işte bunu... Neyi? Aramızda geçen bu konuşmayı. • Elif Naci, sevgili bir insandı, 19'uncu yüzyılda (1893) doğmuş, 21 'inci yüzyıllık bir adam. İlk kez nerede, nasıl tanıdım onu? Belleğimi zorluyorum, 1950'lere iniyorum, Cumhuriyet'in eski yönetim yeri olan ahşap konağa giriyorum, merdivenleri çıkıyorum, bir akşam vakti gazetenin arşivinde Elif Naci'yi görüyorum. Eski kitaplartn, sararmış zarflann, soluk kâğıtların kokusuyla baygınlaşan akşamın loşluğu baş döndürüyor, konağın işlemeli tavanlarına yükselryor, oradan asağı doğru soluk ışıklı kocaman bir avizeyle sarkıyor... Elif Naci, bu gizemli dekorun ortasına her şeye dilini çıkaran kimliğiyte yerleşiyor. Özgür, ama ölçülü, sıcak ama mesafeli, yaşlı ama çocuksu bu adam, çevresiyte yaş baş duvaıiarını yıkarak öylesine dostluklar kurardı ki, hayatın tadı Elif Naci'nin yaşantısında her an duyulurdu; kişiliği öylesine çarpıcıydı ki, yaptığı her iş gölgesınde kalırdı; Elif Naci'nin ressamlığı, müzeciliği, gazeteciliği sanki yaşayışının doğal türevleriydi; fıkraları, nükteleri, dilden dile gezer, bunlara her gün yenilerini katar, yasadığı her anı zekâsının süzgecinden geçirmeden duramazdı. Son günlerine değin üretkendi, gözlenne bulaşan katarakt yüzünden üzülüyordu. İyi göremediğinden değildi üzüntüsü.. Resim yapamadığı ıçindi. * Elif Naci'nin ölümünü duyduğum an, yüreğime bir acı oturdu, hem de tuhaf bir acı.. Artık yoktu Elif Naci. Onu bir daha görmek, konuşmak, birlikte içmek, şakalaşmak; dünyaya, çevreye, insanlara, anılara, kadınlara, ressamlara, yazarlara, her şeye birlikte bakmak olanaksızdı. Bize Çallı İbrahim'den, Yahya Kemal'den, Ahmet Haşim'den anılar taşıyan, zaman içinde sarmallaşmış eski dünyalardan yankılanan seslerı duyuran ve geçmişle geleceği kişiliğinde birbirine bağlayan bu sevgili insan. hayatımızdan çıkıp gitmişti. İçimdekı acı, bencilliğimden mi doğuyordu? Düşünceye daldım. Çevreme baktyorum, kuşkuyla, ürküyle, sevdiğim dostları bir bir düşünüyorum... Ne olacak, bencillik işte... Elif Naci EVET/HAYIR OKTff AKBAL "Yorgun mu? Çok mu Sıcak? Gölge... Ne Gölgesi? Yürü yok durmak?" B. Necatigil "Pek çok kişinin yaşamlarını nasıl sürdürdüklerini göruyoruz: Yaşam! bir ceza olarak nıtelemek; güne amaçsız, beklentisiz, umutsuz başlamak; yaşamın ağır yükü altmda ezilmek; günleri birbirinın benzeri olarak tekdüze yaşamak; olaylara karamsar, kötümser bakmak; sürekli olarak 'bittım, yoruldum' diye yakınmak; bu durumun sonsuza dek sureceğini düşünmek; kendini bu dunımdan kurtaracak yollan, yöntemleri bulamamak... Bunlaryetmiyormuş gibi, bir yandan da zamanın her şeyı silip süpüren baskısı altnda ezilmek, zamanla yanşıp bir an önce bir yerlere ehşmeye çabalamak... Çevremiz bu savaşlan veren insanlarla do/u." Prof. Dr. Ozcan Köknel, yeni çıkan "Zorlanan İnsan" kitabının baş taraflarında böyle yazıyor. Çevremiz gerçekten de bu savaşlan veren insanlarla dolu. Ama çoğu önceden yenik düşmeyi göze aldığından, gerçekten de yenik, bitik, perişan bir duruma sokuyor kendini... Hem de en genç yaşında, yaşamın ilk adımları sayılacak bir dönemde... Insanoğlu yaratılışından bu yana hep zorlanmış. Soluk almak içın, karnını doyurmak için, eş bulmak, kendini bir başka varlıkta sürdürmek için... Zamanla bu zorlanma daha da yoğunluk kazanmiş. Uygarlık adını verdiğimiz yaşama düzeni ona yeni zorluklar getirmiş. Zorlanma arttıkça artmış... Yetmemiş elde ettikleri, yetmemış ulaşabildikleri; daha daha çoğunu. daha daha guzelini, daha daha eşsizini yakalamak, daha çok şeye sahip olmak coşkusu. bu zorlanmayı tırmandırdıkça tırmandırmış... Çağımız insanı stres denilen boğucu bir bunalımın eline düşmüşse, işte bu zorlanmaların baskısıyla... Köknel, örneklerle bu zorlanan yaşamın kesitlerini verıyor, yorumlarını yapıyor... İşte içimizden biri: Mehmet K. Sabah uyanır, tuvalete gider, musluğu açar. su yok, elektrik kesilmiş. Her taraf Karanlıktır. El yordamıyla odada dolaşırken lambayı devirir, herkesi uyandınr. Elektrik yoktur, tıraş olamaz. Çabucak giyinip sokağa fıriar, işe yetişmek gerek. Hava kapalıdır, sislidir, soluk alıp vermek zordur. Otobüs durağı kalabalıktır. itış kaktş içtnde taşıta biner, ama taşıt yürümez, herkes kan ter içinde, sinirlen bozuk. Bir de işe geç kalma korkusu!. Saat ilerliyor. Saat dokuzda işyerinde olmalıydı. Otobüsten ıner, bir taksıye atlayacaktır, ama şoförler kısa mesafe olduğundan gitmek istemez, sonunda bıriyle anlaşır. İşyerine varir ki saat dokuzu geçmiş. İmza defteri ortadan kalkmış! Müdüre çıkmak gerek. Oysa müdür, Mehmet K.'ye takmış. Süklüm püklum müdür odasına gırer. Iş arkadaşlanyla da anlasamamaktadır, hepsi kendi yaşam ve geçim savaşındadır. Kimı ayrı bir işte çaltşır, kimi sırtını daha yüksek bir görevliye dayadığından dalga geçmektedir... Akşamı böyle bulur. Sonra eve dönuş başlar. Yine aynı yol, aynı çile! Bu kez ev sorunları, eşin hastalıkları. çocuklarm ders ve okul sorunları, TV önünde zaman yitirmek, derken alt kat komşuların gelişi, onlarla oturmak zorunluluğu!.. Yaşam böyledir. Kaçmılmaz bir gerçeğin içinde çırpınmaktır. Gün gün, saat saat.. Doğadan uzakta, bir garip karmaşıklığın içinde, duğümleri bir türlü çözemedenl bin bir dert, sıkıntı arasında zamanı geçirmek... Köknel, Orhan Veli'nin bir şiirınde bulmuş çağımız insanının türlü zorlanmadan doğan bunalımının belirtilişini: "Şu kavga bitse dersin Acıkmasam dersin Yorulmasam dersın • Çişun gelmese dersin, CHsem desene". Böyle de der. diyecektir kişi en sonunda... Canakıymalar niye çoğaiıyor, birdenbıre mi oluyor bütün bunlar? Hayır, bir birikimin, bir ruisal kırlenmenin sonucudur ınsanoğlunun bir yapının en üsl katma çıkıp kendini sokağaatması, uyku haplarını alıp uyanılmaz bir u>kuya kendini bırakması.. Zorlanma, hepimizin bunalımlarının kaynağıdır. Yetersizliklerdir zortanmaya iten bizlen...Daha çok şey isteme, daha büyük özlemlere kaptırmak kendini, daha çok, daha çok... Sizistemeseniz de bu zorlanmaya kapılacaksınızdır. Eşinız. dostunuı, oğlunuz, kızınız, arkadaşınız sizı iter bu zorlanmaya... Bir taşıt aimak mı, daha iyi koşullarda yaşamak mı, bir yazlığa gitmek TIİ, bir dış gezı mi, daha yüce bir göreve seçitmek mi? Hepsi aze dışardan gelen şeylerdir. Sizı, sız istemeseniz de iterler bunalırrlara... Köcnel "Zorlanmayı en aza indirmek elinizdedir" diyor. Bunun yollanni da gösteriyor. Bir çok açıdan "Zorlanan insan" kitabı günümLZün, içinde yaşadığımız dönem insanının bir aynası gibi. Yararlı cneriler sunuyor bizlere:.Kışilık özellığinize zararlı toplumsal etker yaratmayın, bugünün işini yarına bırakmayın, her şeyi yaparırr ya da hiçbir şeyi yapamam demeyin, sinırlenmemek elınizdedr zihinsel özelliklerinizi doğru değerlendirin, beklentilerinıze somü karşılık bulun; yitirdiklerinızın nedeninı arayın, zamanın tutsağı jlmayın. hayır demeyi bilin, herkes tarafından sevılmeyı bekleme/in, kendinizi vazgeçilmez görmeyın; dengeli ve sağlıklı beslenjr dınlenmeyi de bilın, gibi... Öı:an Köknel'in "Zorlanan insan" kitabı 'kaygı çağında stres'ı anla;yor, ondan nasıl kurtulabileceğımizi de... EMRE ORME Bayan konfeksiyonda çalacak bay tezgâhtar, bayan muhasebeci aranıyor. Tel: 526 25 43 Zorlanan İnsan... CEZASINA HAYIR! "Yasama hakkını" savunan N o k t a , idam cezası veren hâkimlerden, Meciis çoğunluğunu elde tutan ANAP önde gelenlerinden sordu: Halil Şıvgın, Adnan Kahveci, Mehmet Özdemir, İmren Aykut, Şükrü Yürür, Aycan Çakıroğulları, Süha Tanık, Besim Göçer, Cem Dona idam cezasının kalkması konusunda birleştiler. • Bakan Ali Bozer: "İdam cezası kalkarsa kıyamet kopmaz." • ANAP'lı Adalet Komisyortu üyesi: "Bizim dönemimizdeki iki idam, Güneydoğu olaylanna tesadüf ettiği için infaz edıldi."» Prof. Dönmezer: "Topu merciine havale etrik.""* Verdiği idamiafdan dördü infaz ediien VıâkimlHamdi Sevinç:' "Mecfis'te nasıfsa onaylanmaz diyorduk... 12 Eylül galdi. Bugün sureti katiyede vermezdim." • Ali Elverdi "Ertuğrul Kürkçü'nün idam edilmemesi adli bir hata." • 12 Mart hâkimi Remzi Şirin: "İdam vermedik diye mahkememiz lağvedildi." • Ve acı dolu öyküler... Adli hatalar, pişman hâkimler, darağaana yürüyenler ve bekleyenler. ^ Keçeciler: "Tabîi tesertürden yanayım... AAillet isterse komünizmi getirsin... Ben öyle gerici biri miyim?" BUGUN CIKTI BALKANNÂC! ÎSLÎMYELI Resim Sergisi 24Nisan22Ma>Tsl987 TANBAY b>\NAT LıALERlSl No 72 Kıztov ArHuta 1185B32 1181707 118390* % Türkiyeli Bahailer: "Artık nüfus cüzdanlarımızın din hanesine 'Bahai' yazdırmak istiyoruz." % Ev Tipi cezaevi: Trabzon'da bir apartman... Ev sakinleri mahkumlar ve savcı birlikte nasıl yaşıyorlar? % "Artık arzu duymuyorum! "Modern insan cinselliğe karşı ilgisini kaybediyor mu? Yüksel Tamtekin Resim Sergısı 1 Mayıs 26 May\s Fıstıkağacı koruda kaloriferli daireler 334 57 28150 47 96 1727 yaşlannda bayanlar, îngiltere'de çocuğa bak, karşıhğında İngilizce öğren. 158 53 42 COOL VVOOLYAZ İCİN SERİN VE MÜKEMMEL COOL WOOL [VootmarkYun Darrgası'ntrı incecık, vumuşacık, seçkın ve $af yonı yunden yaztık yeni kumoşı. . ozelhkienyie senn dokuyu canh bir şıklığa donjşturen COOİ WOOL, yaz mevs'mının favori kurnaşıdi' Ve saf yeni vunun biıtun avantajlanndan vararlanabılmenız ıçın Woolmark Yun Damgası'nı aroyın. Damgası saf yeni yünden yapılmış dur, yanın en il garantı semboiudur Çorum Sungurlu nüfusundan aldığım nüfus cüzdanımı kaybettim. Hukümsuzdür. A YHA.\ TUĞRUL WoolrnarkYun Damgası Uluslararası Yun Bırlıği'nın 15 OOO'ı aşkın yun 1eks1ıl uretıasine kullanma hakkı verdiği kaiite garantı sımgesidir 53 uıuslararası Yun Btrtiğı Türkiye Şubesı