02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 MART 1987 CUMHURİYET/U Washin2torCdan Reagan'ın suyu ısındı TANJU AKERSON WASHINGTON Iki gün önce bir yemekli toplantıda genç bir siyasetçi "Gidis öyle gösteriyor ki, Reagan istifa eder ve Bash seçime kadar başkanlık görevini yttklenir" dediğinde, kendisine bu öngörüyü biraz gerçekdışı bulduğumu söylemiştim. Ancak VV'ashington Post, artık bu yaklaşımı doğruluyor, "Artık VVashington siyasi kuljslerindc olay, Reagan'm da istifa edip ctmeyeceği sonısuna kaydı" diye yazıyor. Aynı gazetenin Watergate kahramanı muhabiri Bob Woodward'ın tnanşetteki "Yarbay North, Contralar'a yardun ile ilgili raporu için Reagan'ın oaayını istemiş. Reagan'ın olaydan daha çok bilgisi olup olma<ht> araşünlıyor" haberinin hemen altındaki yorumhaberde de "Reagan'ın başkanlıktaki gelecegi kuşkuln ' başlığı atılmış. Reagan'ın istifası olasılığının siyaset kazanına ilk kez girmesinin nedeni, iki gün önce genç siyasetçiye öngörüsünü biraz gerçekdışı bulduğumu söylerken ge Herkes seçimUrt kadar "Idare etmesiMni beküyordu, ama... rekce olarak ileri sürdüğüm koşullann, her şeyin çok hızlı döçi adaya karşı güçlü bir mevzi talarından hareketle sergileyen nttverdiği Amerikan toplumunkazanmayı amaçlıyorlardı. Rea ve Reagan'ın başkan olarak yeda birden değişmiş olmasıydı. gan içi boşalmış bir siyasal dö tersizliğini açık biçiınde ortaya Dayandığım gerekçe, aslında son nemin lideri olarak 1988'e kadar koyan tarafsız Tower komisyogunlere kadar yaygın ve geçerli görevde kalacak ve seçimde nu raporu, bu açıdan önemli bir olan bir gerekçeydi: Reagan herKongreden sonra Beyaz Saray'ı dönüm noktası oluşturmuştu. şeye karşın sevilen bir liderdi. da Demokratlar teslim alacaktı. Nitekim eski başkan danışmanÇok somut bir kanıt olmadan Oysa Tower raponınun yayım lanndan Clark Clifford "Tower flzerine fazla yükienmek ters te lanmasından sonra koşullar, De raporu bir sonuç degil, aslında pebilirdi. Bu yüzden Demokratmokratların siyasal yaşamı yön bir başlangıç. Asıl sonın bu hilar, Reagan'ın kişiliğini doğrulendirebileceği ortamı hızla aşı kâye bundap sonra nasıl bitedan hedef almaktan çok, siyasal yor, basite indirgenirse Ameri cek? Amerikan halkı, kamuoyu zemininin yıpranmasını, altının kan halkı ile Reagan'ı doğrudan yoklamalarına dikkat ederseniz, oyulmasını ve böylece 1988 se karşı karşıya getiriyordu. Birta Reagan'ın yıiriittüğii politikalan çunlerinde ister istemez onun kım adli gerçeklerden çok siya tek tek öyle hiçbir zaman pek begölgesini taşıyacak Cumhuriyetsal gerçekleri, sağlam çıkış nok nimsemedi.. Benimsediği Rea Demokratlar için Reagan, içi boşalmış bir siyasal dönemin lideri olarak 1988'e kadar görevde kalacak ve seçimde, Kongre'den sonra Beyaz Saray'ı da Demokratlar teslim alacaktı. Ama Tower raporunun yayımlanması, olayları Demokratların da ummadığı bir hıza ulaştırdı. Bir Demokrat Parti danışmanı, "Şimdi Reagan'ın daha kaç gün görevde kalacağından bile kuşkuluyum"diyor. gan'ın görüntüsüydii. Düriist, güçlü, inandıncı, yurtsever, makul, çekici bir başkan göriintüsü. Şimdi ise bu görüntü yıkılmış bulunuyor" diyordu. Bir Demokrat Parti danışmanı "Olaylar, Demokral Partinin en düşsel bekleniilerini bile aştı. Daha bir yıl önce Demokral Partide Reagan'a ebedi bir başkan gibi bakılıyordu. Şimdi görevde kalıp kalmayacağından bile kuşkuluyum" görüşündeydi.. Bir başka Demokrat seçim uzmanı, olaylann Washington dışında nasıl değerlendirıldiğıni 9 mı anlatırken "Başka eyaletierdeki insanlar, Beyaz Saray'da olup bitenler karşısında şu soruyu soruyor: Amerika'yı kim yönetiyor allahaşkına? Bu soru onlan çok korkutan ve iizen bir soru" diyordu. Amerikan halkının Reagan tarafından yaratılan yönetim boşluğu korkusunu kamuoyu yoklamaları da doğrulamaktaydı. ABC televizyonunun son yoklamasma göre Reagan'ı başkan olarak çok yaşh görenlerin sayısı, son üç ayda birden yüzde 33'ten yüzde 42'ye fırlamıştı. Işin ilginç yönü, Cumhuriyetçiler bile Reagan ile ilgili bu değerlendirmeleri paylaşmaktaydı. Main senatörü Cohen "Sihir bozuldu" derken başkan adaylarından senatör Dole "Sadık parti yandaslanndan Reagan'a destek mektuplan göndermelerini istedim. Üç ay once böyle bir isteği koşa koşa yerine getiririerdi. Oysa şimdi sessizlikk karşıladdar, duymamazlığa geldiler" şeklinde konuşuyordu. Eski bakanlardan James Schlesinger de "tktidann geniş capta başkandan Kongreye kaydıgına tanık oluyoraz. Arbk Reagan'ın Amerika'nın siyasal gündemi uzerinde denetimi yeniden ele geçirebileceğini sanmıyonım" diyordu. Kongre üyelerinden eski bakanlara, siyasal danışmanlara, seçim uzmanlanna kadar tüm siyasal çevrelerin üzerinde ortak yargıya vardıkları noktalar şunlardı: Reagan dönemi sona ermişti. Bu kesindi. Reagan Beyaz Saray'daki yeni ekibiyle belki yapılan yanuşlıklann boyutlannı küçültebilir ve belki bazı başanlar da kazanabilirdi.. Ama Reagan artık eski Reagan olamazdı. Artık kulislerde Reagan'ın durumunun Beyaz Saray'da tecrit olmuş ve yönetim elinden gitrriiş eski başkanlardan Wilson"ın durumuna benzeyip benzemediği konuşulmaktaydı. Reagan'ın karşılaştığı sorunlar karşısında başkan olarak ayakta kalıp kalmayacağı belli değildi. Dunım aslında Watergate'den daha tatsızdı. Şöyle ki Watergate sırasında yara almış yönetime rağmen ABD'yi seçime kadar kazasız götürebilecek kişiler vardı.. Adalet Bakanı Elliot Richardson, Nixon'ın özel savcı Cox'u görevden alma emrine karşı çıkarak istifa etmişti. Kissinger ve Schlesinger dış politikayı Watergate kasırgasından korumuşlardı. Başkan Yardımcısı Ford, Beyaz Saray'da Nixon'ın istifasından sonra ortalığı yaüştına bir rol oynamayı başarmıştı.. Şimdi ise Shultz ve Weinberger dışında tüm yöneticiler sağından solundan Reagan'ın hatalarına bulaşmış görünüyordu.. Kaldı ki Shultz ve Weinberger bile Tower raporunda Reagan'ın Iran politikasma istifaya varan ölçüde şiddetle karşı çıkmak yerine, sadece kendilerini kurtaracak şekilde uzak durmak yoluna gittikleri için eleştiriliyorlardı. Olayın dışında temiz kalmış görunen bir tek Hazine Bakanı James Baker vardı. Sovyetler'in Yıldız Savaşları koşulunu bırakarak Avrupa'daki orta hıenzilli füzeleri karşıhkh indirme anlaşmasına haar olması bile, Reapan için bir cankurtaran simidi olacağa benzemiyor. Gorbaçov'un açıklamasına ilk tepkiler, bu konuda gerek yönetim içindeki görüş aynlıklannın aşılması, gerek Avrupalı müttefiklerin kuşku ve itirazlarının giderilmesi doğnıltusunda Reagan'ın yeterli güçlülüğü gösteremeyeceği işaretini veriyor. Sovyetler'le nükleer silahsızlanma konusunda bir anlaşmayı bir dış politika zaferi olarak çok gerekli gören Reagan, şimdi böyle bir olanağı hem de karşı tarafın kendisine Yıldız Savaşları ödününü de vererek sağlamasına karşın, iç politikadaki dunım yüzunden kullanamayacağa benziyor.. Leonberg atpazarkuvun 216'nası, bir bayram ortammdageidigeçtL Stru btr yenisinde. Stuttgart'tan Atpazarında şenlik AHMET ARPAD STUTTGART Rengârenk giysiler içindeler. Kadınlar ve çocuklar. Beyaz benekli kara atın çektiği arabaya binmişler. Erkekler arkadan yürüyor. Hepsi de neşeli Çingenelerin. Aralarında şakalaşıp gülüşüyorlar. Sağa sola laf atıyorlar. OtomobÛle yanlanndan geçerken şöyle bir yavaşlayıp soruyonım: "Hayrola, nereye böyle?", "Atpazanna!" diye hep bir ağızdan sesleniyorlar. Biraz sonra başka at arabaları ve atlar da görüyorum. Herkes Leonberg'deki atpazan yolunda... Kentin dışında otomobili bırakmak gerekiyor. Dar, tarihi sokaklarda o gün şenlik var. Stuttgart yakınlanndaki küçük kent Leonberg, 216'ncı atpazannı kutluyor. llki 1684 yıünda krahn izniyie kurulan Leonberg atpazan, günümüzde bütün ülkede tanınıyor. Dünyanın sayılı endüstri ülkelerinden Batı Almanya'da geleneksel bir atpazan! O gün altı yüze yakın at satışa sunuldu, sahip değiştirdi, ödüllendirildi. Tarlada çalışan attan büyük arabaları çeken kadanalara yanş atlarından konkurhipik atlanna kadar türlü türlü at. tzlanda ponyleri ve eşekler de eksik değildi. Hiçbiri yıkılmamış, hepsi restore edilmiş tarihi evler, büyük pazar alanını süslüyor. Orta yerde büyük bir çeşme. Hava güneşli, fakat soğuk. Atlann ve insanlann ağzından dumanlar çıkıyor. Köşe başlannda sosis, bira ve sıcak şarap satan küçük dükkânlar var. Önleri dolu. Alana açılan dar sokaklara da satış yapan tezgâhlar kurulmuş. Kavrulmuş badem, çörek ve pamukhelvası kokulan herkesi çekiyor. Yakın ve uzak kentlerden gelmiş insanlar. Gezmek, görmek, değişik bir gün geçirmek ve ahşveriş yapmak için. Birden at kişnemeleri duyuluyor. İnsanlar hareketleniyor. Kaçışanlar var. Yan yana duran birkaç at huysuzlanmış. Adamlar dizginlerinden tutup sakinleştirmek istiyor. Beyaz yeleli kahverengi at şaha kalkıyor. Anneler çocuklannı uzaklaştırıyor. Ortalık çabuk sakinleşiyor. Tarihi çeşmenin çevresinde bir dizi doru at. tngiliz yanş atlan. Uzun bacakh, parlak tüylü. Genç kadın aralarında dolaşıyor. tlgi ve merakla bakıyor. Gözlerinde pınltılar. Atların yanında durup onlan okşuyor. Onlarla konuşuyor. Atpazan, Leonberg'in "milli bayramı." Kentte okullar kapalı. İşyerleri de. Çalışan yok. Bir panayır, bir şenlik! Acaba Çingeneler ne yaptı? Beyaz benekli kara atlannı sattılar mı iyi para veren birine? Uzaklardan bir eşek anırması. Stockhohn'den Güriiltüye karşı seyyar zabıta *GOrultü zabıtası' Stockholm'de yaklaşık 110 bin apartman dairesinin sahibi konumundaki üç büyük kooperatifin ortaklaşa oluşturduğu, sivil nitelikli bir güvenlik kurumu. Büroda bekleyenleri ve ekipleriyle.YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Sükunetin alabildiğine egemen olduğu bir şehirde yaşıyoruz. Şehir içinde klakson çalmak, susturucusuz motosiklet sürmek yasak. Bir kaldırırndan öbürüne bağırarak konuşanlan mumla aramak gerek. İşlek yollar üstünde "Gel, g d " diye haykırarak kamyon yanaştıranlar mı? Nerde o günler... O kadar sakin ve sessiz ki her şey, sesinizi yükseltmeye bile cesaret edemiyorsunuz. Otobüs ve postane gibi yerlerde sesinizin ölçüsü, olur ya, biraz kaçarsa tüm olaylann merkezi haline gelmeniz işten bile değil. Kısacası sükunet, Stockholm'de berkemal. Komşu daireden garip gürültüler gelince süpürgeye sarılıp duvar ve tavanları "dan dan" diye dövmek de artık tarihe karıştı. Komşıinuz asabınızı bozmaya başlarsa yapacağınız iş "Giirültü Zabıtası"nı aramak. "Güriiltü Zabıtası", Stockholm'de yaklaşık 110 bin apartman dairesinin sahibi konumundaki üç büyük kooperatifin ortaklaşa oluşturduğu sivil nitelikli bir güvenlik makamı. Bir buro ile üç otomobilden oluşan "Güvenlik Zabıtası" hafta içi günlerde saat 22 ile 02 arasında görev yapıyor. Güriiltü ve buna bağlı olarak huzursuzluk oramnın antığı cuma ve cumartesi günlerinde ise, saat 03'e kadar faaliyet gösteriyor. Merkez bürosundan üç kişi, bu saatler içinde, "magdur" daire sakinlerinin yurek parçalayıcı şikâyetlerini dinliyor ve uygun gördüğü takdirde şehirde devriye gezen otomobillerden birini vaka mahalline yolluyor. Motorize devriye gücü iki kişiden oluşuyor. Biri, konut kooperatiflerini temsil ediyor, diğeri ise Şosyal Yardım Bürosu'ndan bir asistan. Devriye gücü, şikâyet konusu olan dairenin kapısını çalmadan once şikâyetin gerçek olup olmadığını araştırıyor. Içerden gelen gurültünün gerçekten gürultü olduğuna kani olunca müdahale gerekli hale geliyor ve kapıyı açan gürültücü daire sahibi, nazik biçimde uyarılıyor. "Gürültü Zabıtası"na gecede 2030 telefon geliyor. Bu sayı hafta bitiminde biraz daha artıyor. Motorize devriye güçleri, yalnızca gurültünün son bulması için değil, gurültü yüzunden sinirleri düz kontak yapan komşulann teskin edilmesi ve aynı apartmanda yaşayan insanlann birbirleriyle doğrudan ve normal bir ilişki kurnıalan için de çaba gösteriyorlar. Aslında İsveç'te Stockholm gibi, Göteborg ve Uppsala'da faaliyet gösteren "Gürültü Zabılası"na bir makam olarak gerek duyulması, ülkede komşuluk ilişkilerinin genellikle olmamasından kaynaklanıyor. Yıllardır aynı asansörü paylaştıkları halde birbirlerinin isimlerini bile bilmeyen apartman sakinleri, gürültü ile karşı karşıya kalınca, komşunun kapısını çalmaya cesaret edemedikîeri için üçüncü şahsa başvuruyorlar. Oxford'dan Faristen Bunlar şehir gönneiııiş ki OSMAN BALC1GİL OXFORD Küçük sincap Regent's Park'ın etrafını çepeçevre saran parmaklıklardan başıru usulca dışarıya uzattı. ıngilizlerin kendilerine özgü trafik sistemlerini biliyormuşcasına başınt önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa çevirdi. Sıçradı... Belediyenin adım başına yerleştirdiği. ama Londralılann pek oralı olmadığı çöp kutusunun tepesine... Değişik tatlar peşinde anlaşılan. Londralılann pek sevdikleri hoidog, fish cfcips gibi yiyeceklerin artıkları ona meşe palamudundan daha mı çekici geliyor ne? Şehir medeniyet, medeniyet de bir bakıma konforu, rahatüğı özleyen insan demek. Bir şehir olarak Londra, baştan bu yana rnedeni insanın ihtiyaçlan düşünülerek geliştirilmiş. Böyle olunca, insanın sabahlan kahrolmadan işine, okuluna yetişmesi mümkün olabiliyor bu şehirde. Akşamları eve dönerken de, günün yorgunluğu yetmiyonnuş gibi bir de hemşerisini sırtında tasımak zorunda değil Londrah. Üstelik, istediği zaman telefon, yüzlerce kilometre mesafe kat etmeden iki satır laf edilebilecek mekân, her gerektiğinde sıcak su, temiz tuvalet ve nefes almabilecek parklar... Hem de şehrin orta yerinde. Şehir medeniyet demek. Gürültü değil. Kuşkusuz, ama bu Londralılar da bir tuhaf canım. Yapılan anketlerde, hep en çok gürültüden şikâyetçi olmuşlar şimdiye kadar. Mükemmel denilebilecek bir sinyalizasyon sistemiyle klaksonun sesini kesmiş Londralılar. Ama arabalanndaki klaksonları sökmemişler henüz. Yenilerini de kiaksonlu imal ediyoriar. tki nedenle olsa gerek: llkin, bilindiği üzere pek bir geleneklerine düşkünler. Öyle lahzada vazgeçememişler herhalde klaksondan da. tkincisi "Aman sökmeyin! İstaabul'da füajj çok lazım oluyor" diyen ahbaplannın tavsiyelerini yabana atamıyorlar anlaşıian. Sanayiye gelince. Sahi Londra'nın acaba neresinde fabrikalar, atölyeler, şu insaru çileden çıkartan makinekr tllan. Yoksa sessiz sedasız onlan da susturmanm bir yotunu mu buldular ne? Yine de, Londrah gayri memnun: "Çok gürültü var. Çok.7* Pekİ şu sincaba ne demeli? Madem gürültü var, ne arıyor Allah aşkına Londra'nın en işiek caddelerinden birinde, bir çöp bidonunun tepesinde? Üstelik etrafta bir dolu araba, bir dolu insan varken. Güpegündüz, öğlen vakti. Bu Londralılar çok bilmiş. "Çok gürüJtü vann^." Sincaplar Istanbul'u ne zaman terk etti haberiniz var mı sizin? Bizim yok. Bildiğimiz bir şey varsa, o da îstanbul'da sincap görmek isteyenlerin çocukîannı hayvanat bahçesine görürdükleri. Ya da renklisinden bir hayvanlar ansiklopedisi aldıklan. Seine'den Boğaz'a bir gezı Fotoğraflarla îstanbul Sergisi gerçekten güzel bir sergi... Bunu başkalarının da izleyeceğine şüphe yok. SABETAY VAROL PARİS Soğuk rüzgârın iliklerinize işlediği akşam saatinde, Seine Nehrini, saytsız köprülerinden biri uzerinden aşmak, mecbur kahnmadıkça ya da çok özel nedenleriniz yoksa tavsiyeye şayan değildir... Geçen gece, trafik akışının zorunlu kıldığı nedenlerle paltonun yakalarını elverdiğince birbirlerine kavuşturarak, "Güzel Sanatlar Okuln"nun hemen dibindeki yaya geçidinde sağ yakadan, sol yakaya kendimizi zor attık. Kent nedense bu gece az aydınlatılmıştı. Paris'in gözbebeği anıtların birçoğu karanlıkta yuzüyordu. Simsiyah sulara baktık... thtiyar Seine, coşkun dağ suları gibi hızlı hızlı akıyormuş gibi yapıyordu... Aslında gözü aldatan rüzgâr ve karanhktı... Karşıda, Güzel Sanatlar Okulu'nun, labirent gibi iç içe geçmiş binaları. Bir kez bir arkadaşın çalıştığı atölyeyi ararken içinde kaybolmuştuk. Bu sefer elde davetiye, kesin adres ve zaten kapının girişinde, davetlileri agırlamak üzere bekleyen kişiler. tki Türk fotoğrafçının tstanbul resimleri... Louvre Müzesi'nden ödünç alınan tznik çinileri, bazı gravürler... Nefis bir İstanbul sergisi olmuş. Topkapı Sarayı, daha başka anıtlar, Boğaz manzaraları, yalılar, Piyale Paşa Camii'nden gelme iki seramik pano, daha neler, neler... Sergiden çıkıp, okulun aviularını izlediniz mi, bir yerlerde, buyükelçiliğin verdiği açılış kokteyline ulaşıyorsunuz. Biz güzergâha tersten başladığımızdan, önce kokteyl, sonra müze hattını izledik... Çoğunluk, hattı düzden aldığı için, yalancı dolmaların, gülle gülle köftelerin sonuna yetişebildi. Fotoğraflarla tstanbul Sergisi gerçekten güzel bir sergi... Bunu başkalarının da izleyeceğine şüphe yok. Kendilerini tanıtmaya çalışan tüm ülkeler, Paris'te büyük büyük sanatsal siyasal etkinlikleri eksik etmiyor. Bu alanda yalnız değiliz. Ömeğin geçen aylarda açılan bir Suudi Arabistan sergisi, Paris'in en büyük sergi merkezlerinden olan Grand Palais'de yapıldı. Gerçi giriş ücretsizdi, ama görmeye gelenler binanın etrafında iki kez dolanan bir kuyruk oluşturdular girebilmek için. Geçen yıl Hindistan Başbakanı'run gelişi nedeniyle Trocadero Alam'ndan Eyfel Kulesi'ne kadar kaplı alanda bir Hint Günü düzenlenmişti. Buralarda insanlar büyük şeylerden, göz karnaştıran şeylerden fazlasıyla etkilenmeye başladılar nedense... Güzel Sanatlar Okulu binasındaki sergi çok güzeldi de, "Muhteşem Süleyman" sergisi gibi görkemlı olaylar bekleniyor daha çok... Bunu bir başlangıç farzedelim... Roma'dan Tanrının baııkeri Marciııkus İtalyan mali polisi, cebinde tutuklama karan ile Marcinkus'un Vatikan yakınlanndaki yeşillikler içinde, gözlerden uzak resmi ikametgâhımn kapısını çaidığında, boş bir apartman dairesi buldu. NtLGÜN CERRAHOĞLU ROMA Yaklaşık 2 metre boyunda, 48 numara ayakkabı giyen, Vatikan'ın iş bitirici başpiskoposu, Milano Sulh Hâkimliği'nin tutuklama kararından "Tannnın hikmeti" sayılabilecek bir mucize sayesinde kurtuldu. Yağmurlu bir şubat sabahının saat 6'sında, cebinde tutuklama kardrı üe ttalyan mali poiisi Mardokus'un Vatikan yakınlarında yeşillikler içinde gözlerden uzak "VUb Pamphili"deki resmi ikâmetgâhının kapısını çaidığında boş bir apartman dairesi buldu. Vatikan'da da bir dairesi olan din adamı, mali polisin bu beklenmedik ziyaretinden tam iki saat önce evini terk etmişti... "Monsenyör dolar" olarak tanınan Paul Marcinkus, 18 yıldır papalığın tüm finans sırlanna vakıfü. Aynı zamanda "Tannmn bankeri" olarak arulan Marcinkus, sadece fakirlerin kilisesini zengin etmek konusundaki yeteneği ile değil, aynı zamanda banker Roberto C«lvi ve bir zamanlar "liretin kurtancısı" lakabı takılan ünlü işadamı Micbde Sindoaa ile olan yakın dostiuklan ile tanınıyordu. Ancak taühsiz bir rastlantı sonucu, 1982'de Roberto Calvi Londra'da, "Kara Katolik Keşişleri Köpıiisu" (Blackfriars Bndge) altındaasılı bulundu. Bu tatsız olayı, bir siire sonra ABD'den Italya'ya iade edilen Michele Sindona'nın ölümü izledi, Sindona da çok sıkı güvenlik önlemleri altında korunan Milano'daki hapishane hücresinde içtiği bir kahveden zehirlenmişti. Gerek Calvi, gerekse de Sindona, bir yandan Mafyaya, bir yandan da Italya'da son yılların en biiyuk siyasi skandalına yol açan P2 mason locasına dek uzanan ilişkileri ile taıunıyorlardı ve gerek Calvi, gerekse de Sindona "Tannnın bankeri" ile kârlı işler yapmışlar, fakat sonra ne hikmetse, dünya nimetlerine doyamadan b' t birer "intihar etmişlerdi." lşte simdi, Milano Sulh Hâkimliği "Papa'n u bankası" olarak ozetlenebilecek ,'lar'u yıllarca yönetmiş olan Paul . Marcinkus'u, Calvi ile yaptığı bu "kftrh i^er" nederuyle tutuklama karan alıyordu. Bu karara ttalya'da Vatikan'dan başka kimse şaşırmadı, uzun süredir kiliseyi sadece "Selam ey Meryem Ana" dualanyla yönetmediği bilınen Paul Marcinkus'un karıştığı bu karanlık işler, kamuoyu tarafından o kadar kanıksanınışü ki, "La Republica" gibi ciddi bir gazete bile, Calvi'nin kardınal kılığındaki bir adam tarafından asıldığım gosteren karikatürler yayımlamaktan çekinmedi. ttalyan adli makamlannın aldığı bu karar karşısmda aynı kanıksamış tutumu gösteremeyen Vatikan, birkaç gün sessizliğe gömuldükten sonra, "şaşkınlığım" belirten sert bir bildiri yayımladı. Bu bildirinin içeriğinden anlaşıldığı üzere Vatikan'ın Marcinkus'u ttalyan makamlarına iade etmek gibi bir niyeti hiç mi hiç yoktu, küise Mussolini döneminde Vatikan ileri gelenlerine bahşedilen "kutsal dokunulmazlık" ilkesinin arkasına sığınmayı yeğlemişti. Fakat Papa bununla da kalmadı, bir nevi Katoliklerin "ramazan"ına tekabül eden ve Paskalya'dan 40 gün önce yapılan "büyük oruç" (Ash Wednesday) ayininde Vatikan'da vaaz venne görevini Marcinkus'a verdi, oysa Tannmn günahkâr olan "sade kullan" bu kutsal günde tövbekâr olmadan kiliseden içeriye adımını atamazdı. Hatta geleneğe göre, kiliseye girmeden önce, tövbekârhklanmn simgesi olarak, başlarını ya da alınlannı küle bulamalıydılar. Bu durumda, kilisenin gözünde ya Marcinkus gunahkâr değildi ya da Marcinkus'a gore tncil'in yorumu farklıydı, bize kalırsa Marcinkus için en geçerli yorum "La Republica" gazetesinin "Satyricon" adli mizah ilavesinde verilmişti. "Bir igne deliğinden bir devenin geçmesi" diyordu Satyricon, "Vatikan'dan itham edilen suçlu bir başpiskoposun çıkmasından daha kolaydır..." M.4RCL\KUS Adı birçok karanhk işe bıdaştt. Londra'dan RAGIP DURAN Moustapha Beshid Pasha's house Hattı Şerif'ini Ingilizce'den Osmanlıca'ya tercüme ettiği ve Topkapı Sarayı'ndaki galadan önce Chelsea Çiçek Parkı 'nda prova ettiği iddiası konusunda kendisini biraz sıkıştıracaktım. Hevesim kursağımda kaldı. British Museum'a dttştüm. Mustafa Reşid Paşa'nm izini buldum. "Mısır'da başkaldıran Kavalalı Mehmed Ali Paşa'ya karşı majestelerinin hükümetlerinden ricada bulunmuştur" cumlesini bir kenara yazdım. Mustafa Reşid Paşa, tngiliz Mustafa mıydı? Sherlock Holmes'a sordum. "Benim bildigim Londra'da Bryanston Meydanı diye bir yer var, Evimden rahvan bir tngiliz yürüyüşle 15 dakika uzaklıktaki bu meydanda, sokak kapısmm üstünde 1 yoktur. SizKemal vardır. Ama onun Mustafalığı iyisi mi Paşa'nın ne marka sigara içtinumara yazan, şişman, akça pakça bir bina var. Bu üç kath bina Mustafa gini araştırın. Benden size bu kadar ipucu yeter" dedi. Reşid Paşa'nm buradaki ikametgâhı. Ve ben kaç kezdir, onunla şöyle Paşam, reformcu olmasına reformcuydu da, güdörtbaşı mamur bir sohbetin peşindeyim. neşin Batıdan doğduğuna inanmıştı bir kez. Ve ecnebi tütün müptelasıydı. Tanzimat paşalığı yapmıştı bir buçuk asır önce. Sayesinde, bugün tazBen bu tarihi meraklarla aslında önce Paris'te ÇeJebi olduğunu soracaktım. Sonra, tercUman olaminat erleri olduk bence. lstanbullu'ydu. Martın buluşmuştum. Osmanlıgillerin Frengistan başşeh rak girdiği hariciye nezaretinde en tepeye tırman13'ünde doğmuş 1800 yılında. Kırım Savaşı'nın rine gönderdiği ilk sefir, Yirmisekiz Çelebizade mak için, koyu Galatasarayb olduğundan hiç kuşacısıyla rahmetli oldu 58 yaşında. Mehmed Efendi'nin hatıratını, 10 yıl kadar önce ku duymadıgım Sultan II. Mahmud ve I. AbdulZeytinyağh enginar da, o güzelim beyaz civemecid'i nasıl ikna ettiğini merak ediyorum. Daokurken, pek çağdaş menekşeler bulmuştum. lek sıvı da, artık bagırtmıyor beni Bryanston Meyhası, belki de en önemlisi, şu meşhur Gülhane Londra'ya gelince de Mustafa Reşid Pasa tarafdanı'nda. Mustafaaa, Mustafaa! Son sefer desibel istiabını biraz aşmışım galiba. Halbuki polis desen zaten çok centilmen. En fazla gelir "Mister, isterseniz Mustafa Bey arkadaşınm yann sabab arayın, şimdi uyuyor olabilir. Aynca, majesteterinin güvenlik teşkitaünın naçiz bir kuln olarak, sizin sesinizin kısdmasını dilemediğimi de belirtmekte yarar gördügümü arz etmek isterim" der. İş tatlıya bağlanır. tarlığım azdı. tlk başta masum emellerim vardı. Hazretle havadan sudan meseleler üzerine laflamayı tasarlıyordum. Dalga boylanmız tutarsa cicibabayla sanattan edebiyattan hatta kokorozlu hatunlardan bile (hele bir 8 mart günü) söz edebilirdik. Dedim ya, olmadı. Halbuki olaydı, Fener'deki Venedikli, Cenevizli, Bizans ve Rum asılzade veletlerinin tedavülden çekilmesi üzerine, kendisinin nasıl Abdurrahman LONDRA Bryanston Meydanı benim oturduğum evden rahvan bir yürüyüşle 15 dakika uzaklıkta. George Caddesi üzerindeki sevimli ve çayırlı bu meydanda, sokak kapısı üzerinde " 1 " numara yazan şişman akça pakça 3 katlı bina, Mustafa Reşid Pasa'run ikametgâhı. Londra Belediyesi, kapının üzerine mavi yuvarlak bir tabela çaktınp, Osmanlıgillerin bu ilk kravatlı 'devlet adamı ve diplomatı'na saygı sunmuş. Hazretin konağı, benim ayda en az bir kez ziyaret ettiğim Türk lokantasımn dönüş yolu üzerinde. Çok çaba sarfettim, olmadı. Mustafa Reşid Paşa'yla oturup bir güzel kaynatmaktı. Hep gece geç vakitlerde denedim. GaLba zeytinyağh enginarla ne diyorlar hani ona? Bardağa dökünce önce şeffaf da, sonra suyla sevişince beyazlıyorişte onun gaz vermesiyle aşka geliyorum. Gün dönmüş oluyor, etraf da haliyle karanlık. " 1 " numaranın önünde dükilip, 'Mustafaaa, Mustafaaa' diye bağınyorum. (Paşam sizi çağınyorum) tombul bina sükutta. Uyuyor mu acaba? Ben eski bir futbol seyircisi olduğumdan tezahürat tecrübem var. Mandolinsiz de olsa, tarihi serenadımda inat:
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear