Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAft VE GÖRÜŞLER olağanüstü şişman bir oyuncusunu, başının üstüne küçücük cücesiai oturtarak, reklam olsun diye, sokağa salmış. Bir yerde onlara rastlayan Hoca Nasrettin: "Hey Allahım" demiş. "Bu gövde bu kafayı taşır, ama bu kafa bu gövdeyi nasıl idare eder, şaşanm!' • Bektaşi Dedesi bir gün yanından geçtiği caminin içinde bir gürultü duyup oraya koşunca imamla müezzinin her nasılsa camiye dalmış olan bir domuzu kovaladıklarını görtlp "Allah Allah" demiş, "Sofunun domuzunu bilirdim,ama domuzun sofusunu hiç görmemiştim." • Yeniçerilik kaldınldıktan sonra onların tarikatı Bektasilik de kovuşturmaya uğrayınca "can"lar (yani Bektaşi müritleri) tekkeleri bırakıp her biri bir yana dağılmışlar. Bir gün atıyla Boğaz sırt: lannda gezerken ünlü Bektaşi dedesi Nafi Baba^ nın tekkesine uğrayan Sultan lkinci Mahmut: "Baba Efendi, seni yalnız görüyorum, 'can'lar nerede" diye sorunca Nafi Baba hemen: "Sayei şâhânenizde kimde can kaldı sultamm" yamtını yapıştırmış. • Padişah bir gün dalkavuğu Incili Çavuş'u çağinp: "öyle bir şey yap ki, özrün kabahatinden büyük olsun" buyrugunu vermiş. Bir kaç gün sonra sarayda merdivenlerden çıkan padişahın arkasında yüruyen Incili Çavuş onun kaJçasını çimdikleyince bu küstahlığa çok öfkelenen padişaha Incili Çavuş: "Bağışlayın efendimiz" demiş. "sizi hanım sultan zannettim." Bu yanıt üzerine Padişahın öfkesi daha da kabannca lncili: "Efendimizin buyrujunu yerine getirdim sultamm, göstereceğim mazeretin kabahatimden büyük olmasını emir buyurmamış mıydmız" diyerek kellesini kurtarmış. • Sarayda lncili Çavuş'tan başka Mişonaçi Kâhya adında hazırcevap bir dalkavuk daha varmış. Bir gün bunlann hazırcevaplık derecesini ölçmek isteyen Padişah ikisini de çağırıp: "Biriniz ötekine bir soru soracak. Doğru yanıt verene bir kese altın var. Yanıt veremezse tabanına on değnek yiyecek. Düşünmek için kırk gün izin" demiş. Çekilen kurada soru sorma işi Mişonaçi'ye düşmüş. Günü gelince Padişah sarayın bahçesine inip, lncili Çavuş'un yaban otlarını ayıklamakta olduğu yerin yakınındaki taflanlann ardına gizlenmiş ve adamlanndan birini Mişonaçi Kâhya'ya göndererek bahçedeki incUi'ye sorusunu yöneltmesini emretmis. Oysa Mişonaçi Kâhya aradan geçen kırk günde hangi soruyu düşündüyse yamtını da bulduğu için "lncili Çavuş bunları bilir" diye tasalanarak hiçbir soru saptayamamış. Ama korkusundan bahçeye inmiş. Padişahın kendilerini dinlediğinden habersiz olan iki rakipten Mişonaçi Kâhya son anda aklına gelen şu soruyu yöneltmiş Incili'ye: "Müslümanlar bir yere büyük abdest yapınca neden dönüp dışkılanna bakarlar?" tncili Çavuş hemen yanıtı yapıştırmış: "Bunda bUmeyecek ne var, kaç Mişonaçi doyurur diye bakarlarî' Kahkahasını tutamayan Padişah, her ikisine de birer kese altın ihsan etmiş. • Yoksul bir külhanbeyi, bir gün camiye gidip arka saflarda yer alır. Namazdan sonra vaaz veren Hoca Nasrettin, "Başınıza ne gelirse Allah'tandır" diyerek sözünü öitirir. Cemaat dağılınca bir köşe başında bekleyen ve "Demek beni yoksul bırakan Allah'mış" diye düşünen külhanbeyi, camiden en son çıkıp pazara giden ve satın aldığı meyveleri zembüine doldurup sırtına alarak evinin yolunu tutan Hoca'yı izlemeye başlar ve ıssız bir sokakta koşarak hızla ona çarpar. Yere yuvarlanan Hoca'run kavuğu bir yana düşer, meyveler yola dağılır. Hoca ayağa kaJkıp üstünü başım silkeledikten ve kavuğunun tozunu üfleyip başına giydikten sonra, yola dağılan yemişleri toplayıp zembiline koymaya başlar ve ara sıra başını kaldınp, ayakta el pençe divan durmuş ve boynunu bükmüş durumda sessizce kendisini seyreden külhanbeyine sert sert bakar. Sonunda külhanbeyi: "Hoca efendi" der, "Niye öyle sert bakıyorsunuz? Benim bunda bir suçum yok. Yarun saat önce camide 'Başınıza ne gelirse Allah'tandır* diyen siz değil miydiniz? Bu iş de Allah'tan oldu" deyince Hoca hemen, "Allah'tan olmasına Allah'tan da hangi P.....Ü memur etti diye bakıyorum" demiş. • Yasakçı Padişah IV. Murat, içki ve tütün yasağından sonra gezici manavhgı da yasaklamış. Bir gün Istanbul'un arka sokaklannda tebdil gezerken, el arabasında erik satan bir meyveciye rastlayınca yarundakilere, "Şunun eriklerinden on tanesini birer birer arkasından tıkın da benim yasağıma karşı gelmenin ne demek olduğunu anlasın" buyruğunu vermiş. Her eriğin girişinde adamcağızın kahkahalarla güldüğünü gören padişah, "Ne gülersin bre nâbekâr" diye sorunca, adam, "Ne yapayım demiş, "arabası ile arkadan gelen karpuzcunun halini düşünüyorum da kendimi tutamıyorum!' Gülmek mi, Ağlamak mı? HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU 93 yaşında öte dünyaya göç eden dostumuz Burhan Felek türlü gazetelerde ve Cumhuriyet'te, son zamanlanna kadar da Milliyet'te yazarlık yaşamını sürdürdü. Sık sık üzerinde durduğu kendisince cn ciddi konu, taşınmaz mallar (gayrimenkuller) vergisindeki adaletsizlik idi. Spor konusunda da çok yazmıstır. Genelde rahatlatıa, dinlendirici, zaman zaman güldürücü yazılar kaleme alır, güzel öykü ve fıkralar anlatır siyasal ortamı elverişli bulmadığı dönemlerde kendisinin söyleyemediği şeyleri, dolaylı olarak, fıkralanndaki, başta Nasrettin Hoca olmak üzere, türlü tarihsel kişüere söyletiıdi. Biz, uzun yazarlık yaşamımızda gelip geçen her dönemde düşüncelerimizi açık seçik yazmayı yeğledigimiz için, rahmetli dostumuz gibi fıkralar yazma alışkanlığı edinmedik, daha doğrusu, bu köşedeki yazüanmızda fıkra anlatmak bize sevimli gelmedi. Belki de fıkra anlatma konusundaki beceriksizliğimden kaynaklaruyordur bu. Kırk beş yıldan beri hepsini toplasak, yaalanmızda yer alan fıkralann sayısı beşi altıyı geçmez. Ne var lci, ahlak ve hukukun "dilhun" ve "küskün"lerin "gfllgun" edildiği toplumsal sorunlann da pek bol olduğu şu günierde bile kimi zaman dttşünce uretme kısırlığına uğruyor insan. Işte ben bu haftalarda elimdeki konulardan hiçbirini doğnı dürüst işleyemeyince, arumsayabildiğim öykü ve fıkralardan kimilerini iki yanya döküp okurlanma sunmaya karar verdim; bilenler bağışlasm! • *• • Istanbul halkından kaçta kaçının kansmdan korktuğunu merak eden padişah, kente tellallar çıkartıp bütün evli erkeklerin Ok Meydanı'nda toplanmasını buyurmuş ve o meydanın ortasına biri mavi öteki turuncu renkli, bir yarundan girilip öte yanından çıkılabilen iki çadır kurdurmuş. Tellallar: "Ey ahaü, padişahımız efendimiz, kansından korkanlann turuncu, korkmayanlann mavi çadırdan geçmesini ferman buyurdular. Haydi yürüyün" diye bağınnca, herkes turuncu çadınn yolunu tutmuş. En sona kalan sıska ve topal bir adamın mavi çadırdan geçtiğini gören padişah memnun olarak onu yaıuna çağırtıp "Aferin" diyerek kutlayıp ihsanda bulunmuş, sonra da niçin mavi çadıra gittiğini sorunca adam: "Evden çıkarken karım bana sakın herkesin gittiği yerden gitme, diye tembihte bulundu da ondan, padişahım" demiş. • Eski zamanda bir gün Ahmet, 30 yıldan beri görmediği okul arkadaşı Mehmet'e rastlayınca çok sevinerek onu evine davet etmiş. Ahmet'in, üst katında oturma ve yatak, alt katında ise yemek odası bulunan iki katlı küçük ahşap evine gitmişier. Ahmet sokak kapısını açan kansına: "30 yıllık arkadaşım" diyerek Mehmet'i tanıtmak isteyince kadın suratını asıp hiçbir şey söylemeden mutfağa gitmiş. İki arkadaş yukan kata çıkmışlar; oturma odasında Ahmet: "Kusura bakma Mehmetçiğim" demiş, "Kanm biraz sinirlidir de". Hoşbeşten sonra Ahmet mutfağa inerek karısından misafire kahve pişirmesini istemiş. Kadın "Olmaz" demiş. "Hani sen benden izin almadan eve misafir getirmeyecektin!?.." Kahveyi pişirirdin, pişinnezdin diye çıkan tartışma sonunda öfkelenen kadın eline geçirdiği uzun mangal maşası ile Ahmet'i dövmeye başlamış. Kurtulmak için koşarak merdivenlerden çıkıp Mehmet'in yanına sıgınan kocasını izleyen kadın odanın kapısında durup maşayı sallayarak: "Misafir Mehmet beye dua et, o olmasaydı ben sana ne yapacağımı bilirdim" diyerek aşağıya inmiş. Ahmet süklüm püklüm bir durumda: "Mehmetçiğim, benim bu kadınla evlendiğim yirmi beş yıldan beri ne çektiğimi anla artık" diye yakınmca, Mehmet: "Sen haline şükret" demiş, "Benimki misafir de dinlemez." Bunun üzerine eğik başını yukanya kaldınp alnındaki teri eliyle sıyıran Ahmet, sesini kalınlaştırarak: "Yoooo" demiş, "Bak ben o kıdarraa miisaadc etmem." • Karga civcivi, yumurtadan çıktığı Ok günierde bütün kuş yavrulanmn en çirkinidir. Bir gün yuvadaki yavrulanna yiyecek getiren kargaya, yavrulardan biri: "Anne hangimiz daha güzeliz" diye sormuş. Hepsine ayn ayn bakan ana karga, kanatlannı gerip üstlerinden okşar gibi hafifce çırparak: "Birbirinden eli yüzü kara yavrularııım" diye onları sevmiş. • Akşehir'de gösteriler yapan bir cambazhane PENCERE Yılmaz Güney 25 EKÎM 1987 EVET/HAYIR OKT4Y AKBAL Şair ve Postacı... "Ah ben de ozan olmak isterdim" der genç posta dağıtıctsı... Büyük şair yanıtlar: "Yamjcuğum Şili'de herkes ozandır zaten. Postacıltğı sürdurmen daha ilginç. Hiç değilse çok yol yürur ve şişmanlamazsın. Şili'deki tum ozanlar davul gibi." Pablo Neruda ile postacı Mario Jimenez boyle konuşurlar: "Demek istiyorum ki, ozan oisaydım söytomek istediğim her şeyi söyieyebilirdim." Büyük şair sorar: "Ne söylemek istiyorsun pekiT", "Işte asıl sorun bu ya. Ozan oimadığım için söyleyemiyorum." Neruda, genç arkadaşına "Sahili izleyerek körfeze gtt ve bu arada denizin dalgalanışını gözleyerek metaforiar turetmeye çahş" der. Nedir 'metafor'? Bir şiirini okur Neruda örnek olarak: "Burada, adada, ne çok deniz Her an kendinden doğuyor. Dtyor ki, evet, diyor ki hayır, hayır Evet diyor maviler içinde, köpukler içinde, hızlı hızlı • Diyor ki hayır hayır • Sakin duramıyor hiçbir zaman Sürekli çarparak bir kayaya, ama başaramayarak onu inandırmayı • Benim adım deniz diyor Böylece yedi yeşil diliyle, yedi denizden ona doğrv koşuyor Onu öpücüklere boğuyor ıslatıyor Adını yineleyerek göğsünü dCvüyor" Postacı "Gariff' der. Garip olan şiır değildir, şiiri dinlerken delikanlının duyduklarıdır: "Siz şıiri okurken sözcükler bir oraya bir buraya gidip geliyordu sanki. Tıpkı deniz gibi gidip geiiyordu sanki." Mario Jimenez bilmeden bir metafor, yani eski deyimle bir istiare yapar, Türkçe karşılığıyta bir eğretileme (bir şeyi anlatırkert başka bir ona benzetilen başka bir şeyin adını eğreti olarak kullanmak) yapar: "Şizin sözcükierinizle sallanan bir gemi gft»' duydum kendimi" "işte bir metofor yaptın" der şair... Son günierde okuduğum güzel bir kitap... Değişik bir anlatım. Etkileyici bir konu. Şili'li şair Pablo Neruda'nın son günlerinde evine mektuplannı getiren genç posta dağıtıcısı Mario ile yaşadığı bir dostça serüven... Neruda, Nobel ödülünü alır, Cumhurbaşkanlığına aday olur. Bu konuları hep Mario ile kcnuşur, tartışır. Mario'nun aşkının başlıca tanığıdır. Son gününe dek yanında, yakınındadır şairin... Böyle bir olay gerçekten yaşandı mı? Bilmem. "Ateşli Sabır" adlı bu kitabı yazan Antonio Skarmeta Neruda ile röportaj yapmaya gelmiştir, ama bunu bir türlü gerçekleşiiremez. O da Neruda'nın çevresinde yaşayanlan tanır, onlarla konuşur, sonunda bu kitabı yazar Nedir "Ateşli Sabır"? Bir öykü mü, kısa bir roman mı, bir röportaj mı? Ben yazılara ille de bir ad koymak yanlısı değilim. Gerçek bir yaşantıyı duyuran her yazı bir sanat yapıtıdır. Burda da başlıca kahraman şair Neruda ile postacı Mario... Şairin insanlığı, halka yakınlığı, gecesı gündüzüyle şiirin içinde, ortasında yaşayışı elle tutulurcasına görülüyor Mario aşıktır, Neruda'ya söyler bunu açık açık. "Ağır hastalık sayılmaz, çaresi var" der şair. Beatrız'dir kızın adı. Da.nte'yi anımsar şair. Dar.te'nin sevdiği kız da Beatrız'di ya!.. Mario sevgilisini anlatırken telgraf gelir şaire: Şili Cumhurbaşkanlığına partisi tarafından aday gösterilmiştir, "Berbat, Cumhurbaşkanlığma aday plmamı istiyorlar" der. Aday olmak iyidir. Ama ya bir de seçilirse! Neyse Allende seçilir Cumhurbaşkanlığına. Neruda köyüne döner. Nobel ödülü'nü alır, daha sonra da Paris'e büyükelçi olarak gider. O uzak yerden de küçük dostunu unutmaz, ona bir ses alma aracı gönderir, der ki: "Denizi özlüyorum. Kuşları özlüyorum. Bana evimin seslehni gönder. Bahçeye gir ve çanlan çal. ilk önce ruzgânn hareketiyle sallanan küçük çanlann ince seslerini kaydet, sonra büyük çanın ipini beş aitı kez çek. Kayalıklarda yürü Mario, dalgalann patlayışını kaydet." Mario gece gündüz uğraşacak, Şili'den, Karaada'dan, Neruda'nın yaşadığı çevreden sesler, izlenimler, anılar derleyecektir. Sonra bir gün şair hasta hasta evine dönecek, daha daha sonra Şili'de bir dikta rejimi kurulacak, Allende demokrasiyi savunurken öldürülecek, Pablo Neruda'nın evi askerlerle sanlacak, şair hasta yatağında ölüme bırakılacaktır. Ama postacı Mario ki sevgilisiyle evlenmiş, bir de oğlan babası olmuşturonu bulmayı, onunla görüşmeyi başaracaktır. Neruda, hasta yatağmdan kalkıp denizi görmek ister penceresinden... "Serin bir ruzgâr esiyor" der postacı. "Ne gizlemek istiyorsun benden? Belki de pencereyi açtığımda deniz artık orada, aşağıda olmayacak? Onu da mı götürdüler. Beni de mi bir kafese kapattılarf' Mario gönderilen, ama şaire ulaştırılmayan telgrafları ezberine almıştır, bir bir okur oniarı... Sonra, şairi kente, hastaneye götürürler, ölümü orda olur büyük şairin... Evet, Afa Yayınlarında çıkan bu kiiabı, sanatı, şiiri, insanlığı seven bütün okurlarımın okumasını isterim. Ingiltere'de Ingilizceyi ucuz öğrenme imkânını şirketimiz sağlar. Derin Limited 158 53 42 MUZIK BOLUMUNE ÖĞRENCİ ALINACAKTIR BİLKENT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ'NDEN Üniversitemiz Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Müzik Bölümü'ne şan ve enstrüman sanat dallannın ortaokul, lise ve lisans düzeyleri için yetenek, seviye sınavı ile öğrenci alınacaktır. Başvuru, kayıt, kabul sınavları, eğitimle ilgili şartlar ve daha geniş bilgi aşağıdaki adresten edinilebilir: Müzik ve Sahne Sanatları Faküttesl, FakQ»te Sekreterliğl P.K. 8, 06572 Maltepe/ANKARA Tel 266 40 40 / 1360 1362 OZGURLUK SAVAŞIMINDA BILCESU ERENUS T •r k O c c i n g ro ' ı P5ı g 34GIIIM ISI MtLOOI PL*K (522 ' Bilkent Ünrversttesi pondo tours '>TOURISM & TRAVEL KAPADOKYA KDNYA HZ. 28 Ekım1 Kasım MEVLANA TURU Urgup, Goreme. Ihlara Vadısı Avanos Perı Bacaları 85.000 TL. (yarım pans) 1312/1612 (3 gece/4 gün) 70.000 TL. (yarım pans ) 28 Ekım1 Kasım Izmır, Denızlı, Pamukkale. Efes. Salçuk, Bergama 90.000 TL. (yarım pans ) Geçmisten bir gün. Belleğin kamerasından bir film. Gök kapalı. Yağmur ahmakıslatan. Sokaklarda çöp yığınlarının engebeleri. Aralık soğuğu. Kentin aragörüntülerı. Insanın içine işleyen ıslaklık. Tüm kaldırımlar donanmış: Tespihçiler, çakmakçılar, çorapçılar, plastik eşya satanlar, tombala çekenler, kumar oynatanlar, sebze meyve satanlar, avarelik edenler, sakalasanlar, yürümeye çahşanlar, itişip kakışanlar, sinemanın kapısında vakit öldürenler... Sinemanın afişi sokağa sarkmış... Yılmaz Güney bakıyor. İki delikanlı konuşuyor: Girelim mi? İki kez gördük, ama... Olsun be, girelim. Soruyorum: Film iyi mi? Sorulur mu abi? Neden? Yılmaz Güney bu abi... Ne olmuş? Yılmaz Güney'de boş yok abi... Allah Allah... Allahı'na kadar abi... Yürüyorum, bu insanlar, bu kent, bu sokaklar, bu meydanlarla kalmıyor kı... Urfa'nın kahvesinden İstanbul'un salonuna kadar Yılmaz Güney... Allah'ına kadar Yılmaz Güney... Köylüleri, kentlileri, apartmanları, gecekonduları, dolmuş durakları, minibüslerin dıkiz aynaları, kumarhaneleri, batakhanelerı, aile ocakları, karanlık bucaklan, güneşi yağmuru, sevişmesi sövüşmesı, çatışması dövüşmesi, konuşması, on iki kısım tekmili birden Yılmaz Güney... Soruyorum: Yılmaz'ı tanır mısın? Tanırım... Nasıldır? Bizdendir... Minlbüsün şoför mahalllnde "Allah'ın dediği olur" levhasının yanında Yılmaz Güney... Otobüsün camında Yılmaz Güney, duvariar boyu Yılmaz Güney, kahve ocağının yamacında Yılmaz Güney, manavın dükkânında Yılmaz Güney, gezgın satıcıların tezgâhlarında Yılmaz Güney, kartpostallarda Yılmaz Güney... * Aradan kaç yıl geçti? Uçup gitti Yılmaz... Ama filmleri kaldı. Öyle filmler ki bunlar, hem Anadolu sinemalarında kapalı gişe sürüm yaparlar, hem sinematek salonlannda alkışlanırlar. Çok az sanatçının başarabildiğını yaptı Yılmaz Güney, seçkınlerie kitlelerin beğenılerinı bütünleştırebildi. Peki, 1980'ler Türkiyesinde Yılmaz Güney'in filmleri niçin oynatılmıyor? Halk mı unuttu? Hayır... Bir toplumun belleği bu kadar zayıf olamaz, bir halkın bu kadar sevdiğini bu kadar çabuk unuttuğu görülmemiştir, bu kadar vefasız değildir Anadolu insanı.. Kanun yasağı mı var? Hayır... 12 Eytül faşizmi ülkenin bütün aydınlanna, gerçek sanatçılarına, yazarlarına düşman olduğundan, Yılmaz Güney filmlerine de çarpı işaretıni koymuştu; ama 0 günler geride kaldı, artık bir engel yok; "liberal hükümeHe yönetilmiyor muyuz? Pekı, ne var?.. Yıtgınlık var... Kbrku var... Vaktiyle Nazım Hikmet'in başına geleni, şimdi Yılmaz Güney yaşıyor. Hiçbir yasal yasak yokken Nazım'ın şiırleri basılıp yayımlanamazdı Bu ürkekliği 1960'ların ilk yansında YÖN der • gisi yırtıp atmıştır, "görünmeyen iktidar"\n halkın yaşamına vuran kara gölgelerınden bırısı böyle kalktı. Yılmaz Güney, filmlerinı gosterecek bir yürekli girişimci bekliyor, seyircisi hazır. PAZAR GÜNLERİ ENGİN EGE TANGOORKESTRASI Turkıye nın yenı ınsanlara, yenı ınsanlann c/a yenı bir muzığe ıhtıyacı var.. ŞECAATTİN TANYERLİ NEZAHAT ONANER 168666061 Dr. ERDAL ATABEK calışmasına yeni muayenehanesinde 26 Ekim 1987 pazartesi gününden itibaren devam edecektir. Aitıyoi, Serasker Cad. No. 112 Kadıköy Tel: 336 04 49 EGE İNCİLERİ KDNYA HZ. MEVLANA ŞEBİ ARUZ TÖRENLERİ 1712/2012 (3 gece/4 gün) 87.500 TL (yanm pans) AĞRI OAĞI EFSANESİ Okay Temız (Davul), Tayfun (Pıyano) Meral Taygun (Anlatan). Suleyman Erguner (Ney) ve L. Aberg, H Hartmann, Talıp özkan ilk kez bu plakta bir araya geldıler Modern Plak Evı I M Ç Blok 6 No 6220 522 71 06 2. Baskı, pıyasaya verıldı. Yaşar Kemal yazdı, Tayfun besteledi. Rumelı Cad Şafak Sk Mumtaz Han No 36 Kat 4 Nışantaşılstanbul Tel 130 52 59 148 06 06 y y a m t m a k , önceden 1 hazırlanan taslağın sınırlannı aşmak; araştırmak, içinıizdeki o derin gerçeğe kulak vermek demektir. 99 Cesare Pavese Y azıdır insanoğlunu Ve yazısıdır insanı farklı kılan. Yazısı ve kalemi... Önce kalemini seçer çağdaş insan ve kalemiyle biçimlendirir yazısını... Kalemle paylaşır düşüncesini, bilgisini... Yazı kalemle çıkar yola PREDOM YAZI MAKİNELERİ HESAP MAKİNELERİ çağdaş kılan... Yazıyla kendini eğitir, dünyaya seslenir, yazıyla varoluşunu belgeler, yarınlara ulaşır... 1727 yaşlannda bayanlar Ingiltere'de çocuğa bak, karşılığında Ingilizce öğren 158 53 42 Belçikalı öğretmenden ozel Fransızca dersleri. Tel.: 163 48 77 ...ve "insan" yazıyla başlar sanayıi v* ücarat a.». Hasırcılar Cad Emirıonu 527 57 32 brtasiye Scrikss Dolmakalem 17