23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ahır yapıldı", "Allah demek yasak" gibi duygulan sömürücii ve düşünceyi saptıncı sözler ve demagojik oyunlar ile toplumda âdeta inanca yönelik bir girişim varmış kuşkusu yaratıldı ve hâlâ buna benzer kışkırtma ve sömürüye devam olunduğunu hepimiz esefle görüyoruz. 1930 VE 1940'LARIN MUTLU TÜRKİYESİ 1930 ve 194O'lı yıllarda ortaokul, lise ve üniversite öğrencisi olarak çevremizde namaz, oruç ve başkalan gibi dini vecibeler rahatça ve şevkle yapılırdı İstanbul'da. Ne okullanmızda, ne de çevremizde bizlere ve bunlara yönelik ters değil, garip bir bakış bile olmadı. Bugün de ülkemizde her inanan insan tüm dini vecibelerini rahatça yapmaktadır. Dolayısıyla inanç özgürlüğü kavramı ile teokratik düzen isteği bilerek ya da bilmeyerek kanştınlıyor. Teokratik düzen, şeriatın toplumsal düzene egemen kılınması, yani şeriata dayah yönetim ve dünya görüşüdür. Bu, cumhuriyetin kuruluşuna kadar geçen 500 yıla yakın sürede Osmanlı Türkiyesi'ndeki düzendi. Şeriat, bir bölümü Kuran ve hadislere dayandınlan ya da onlardan kaynaklanan yorumlarla, icmâi ümmet ve büyük imamların ictihadı ile tesis edilmiş ve daha sonra fetvalann da eklenmeleri ile oluşan ve toplumun yönetimi için uygulanan kanunlar ve kuraliardır. Bu nedenle de zamanla değişimlere uğraya gelmiştir. "Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi caiz olduğu", "Zaruretlerin mahzurları mubah kıldığı" gibi kanılar bir bakıma Kuran ve hadislere dayandırılır (2). İslamın özü ve hedefi ise: "tnsanı iyi ahlaklı. yararlı, şefkatli, çahşkan, bilim, erdem ve inanç sahibi yapmaya" yöneliktir. Bunun için gerekli öğreti, uyarı ve na.ihatlardır. "Dinde zorlama yoktur." mealindeki ayet yanında, "din nasihattır" ve "Ben mekârimi ahlakı ikmal için gönderildim" diyen, İslamın peygamberidir. Unutulan temel nokta işte budur. Ahlak ve erdeme yönelik olan dinin biçim yönü ve şeriat ile her yere varılabilseydi, 1400yıllık İslam ve 500 yıllık Osmanlı'tarihi çöküntülerin ve gerilemenin mevzuu olur mu idi. Fetva müessesesi o haie gelir ki, bazen bir şehir içinde aynı konu hakkında birbirine zıt fetvalar dahi verilir. Bu dönemin ve denemenin verdiği mesaj alınmamakla en başta inanç sahiplerine haksızlık edilmiyor mu? Fanatik (mutaassıp) din geleneği ve bununla ilişkili batıl inançlar, teokratik aniayış ve uygulamalar onca musibete karşın, meşrutiyet döneminde dahi bütün acı ve fecaatı ile hüküm sürmüştür. Başörtüsü meselesi vesilesiyle son haftalarda gündeme getirilen husus, aslında 2530 yıldır süregelen ve "inanç kamuflajıyle" dozunu ve şiddetini arttıran laik cumhuriyete yönelik iç kaynaklı fanatik ve sömürgen çevrelerle Türkiye'yi teokrasi çıkmazına sürükleyerek bu çok potansiyelli son Türk devletini ve Müslüman Türk milletini çökertmek isteyen dış güçlerin ortaklaşa çabalarıdır. Dinimize ve Müslüman halka karşı görev ve saygı düşüncesi ve ilkesi gereği yapılan dini eğitim ve öğretimde ne yazık ki, bilerek veya bilmeyerek yapılan yanlış uygulamalar ve saptırmalar bu güç ve çabalara müsait bir gelişme ortamı hazırlamaya devam etmektedir. Ayrıca; zaman zaman da düşünceleri telif veya yumuşatma gibi yöntemleri tercih eden oportünist ya da uyumcu kişi, çevre ve politikalar, teokrasi özlemleri yönündeki gelişmelere kolayiık sağlamaktadır. Başörtüsü konusu aslında garip ve çelişkilidir. Daha önce "•[ürban giyilebilir" diyen yetkili kurum uygulamalarını izlemek gerekir. Türban yerine özel tipte başörtüsü kullanan öğrenciler, sakıncalı bulunuyorsa, görmek ve saptamak gerekir. Öte yandan, her düzey ve kademedeki yetkili ve sorumlular ve cumhuriyete inanan, güvenen herkesin yanlış yorumlara yer bırakmayacak şekilde demeçler vermeleri, yanlış anlamaya yol açacak kanıt ve dayanaklar göstermekten kaçınmalan şarilır. Aksi halde bu tür yorum ve beyanlann teokratik düzen ozlemcilerince suiistimal edilmeleri kaçmılmaz olur. Telifçilik, her konuda geçerli ve doğnı değildir. Hele laik Türkiye Cumhuriyeti'nin temel düzenine ilişkin konularda ise ancak zararlıdır. Ozetle: İnanç özgürlüğü sloganı veya perdesi arkasına gizlenen, gerçek ve samimi inançlı Müslüman halkımızı da aldatabilen, onların dini duygularını sömürerek, mantıki birtartışma, hatta konuşma olanağını ortadan kaldıran ve zamana ilişkin gerçeklere karşı ya gözleri kapalı ya da gözleri kapatmayı hedefleyen iç ve dış kaynaklı, teokratik düzen özlemi ya da oyunu içinde bulunan güçlerin ve çabaların varlığını gösteren bulgular (semptomlar) belirgindir. Bu bir potansiyel tehlike de olsa önemlidir. Bunu görmemek gaflet ve görmezlikten gelmek ise hatadır. 1 İslamda dini düşüncenin yeniden doğuşu. Dr. Muhammel Ikbal. Bir yayıncıhk. 1984 2 Islam düşiineesine giriş. H. Ziya Clken. fs(anbu) Üniversitesi Edebiyat Fakulıesi vavınlarından. 1954. 27 OCAK 1987 1940 ve hele 1950'li yülardan beri bu ülke insanları "inanç sömürüsü ve duyguların kışkırtüması"na hedef olmuşlardır. "ölünce namazımızı kılacak hoca bulamayacağız", "Camiler ahır yapıldı", "Allah demek yasak" gibi duygulan sömürücü ve düşünceyi saptıncı sözler ve demagojik oyunlar ile toplumda âdeta inanca yönelik bir girişim varmış kuşkusu yaratıldı ve hâlâ buna benzer kışkırtma ve sömürüye devam olunduğunu hepimiz esefle görüyoruz. Prof. Dr. KEMAL ÖNEN îstanbul İnanç, irtica ve laiklik gibi kavTamlar yeniden günün tartışma konulan haline geldi. Aslında bunlar cumhuriyetimiz tarihinde, yükselip aJçalan dalgalanmalarla, hep gündemde bulunmuştur. 500 yıllık teokratik düzen ve bununla ilişkili yaşam biçiminden, rasyonalist temelli, teokratik olraayan (laik), cumhuriyetçi ve parlamentocu sisteme geçişin; çatışmaları da birlikte getirmesi beklenir. Bu sosyal diyalektiğin belirtisidir. Çatışma, ilerleme yönünde bir senteze. esasen ayagını basmışlır 1920'li yılJara uzanan dönemde. Bu sentezin yapısı ise, nonteokratik. rasyonalist, aydınlanma felsefesine dayanan inanç özgürlüğüne saygılı bir dünya, devlet ve toplum görüşü olarak yön değiştirmedir. Hedefi, Türklüğü kurtarma ve çağdaşlaştırma olup Atatürk'ün fikri ve fiili liderliğinde gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyeti ile somutlaşır. 1950DEN SONRA PARTtLERİN SÖMÜRÜSÜ Bu doğrultuda ilerleyen Türkiye'de, doğuş ve varlıkların cumhuriyet rejimi ve onun felsefesine dayandırmış olmalarına Kargaşa ve Teokratik Düzen Özlenıi PENCERE ... Kimi insan serbest piyasa yanlısıdır, kimi ise planlamadan yanadır. Ekonomide serbest piyasa ile planlama tartışması, güncel dünyami2in en büyük sorunlarından birini oluşturuyor. Ancak şehircilik alanında serbest piyasa yanlısı birine dünyada rastlanamaz. Plansız şehircilik olmaz; kapitalisti, sosyalisti, liberali, komünisti kentleşmeyle planlamanın ayrılmaz bir bütün olduğunu bilir; her türlü ideolojik ve siyasal düşünceden önde tutar. Planı olmayan bir kentin düzenlenmesi, imarı, güzelleşmesi olanaksızdır; yağmalanması ve çirkinleşrnesi kaçınılmazdır. İTÜ'den Prof. Hande Süher'in açıklamasına göre 1955'te Istanbul'un, belediye sınırlan içinde kalan alanı 29 bin hektarken, 1981'de 110 bin hektara ulasmış, 1975'ten 1985'e kadar geçen 10 yıllık sürede kent nüfusu yüzde 50 artmıştır. Hızlı ve çarpık gelişme gözlerimizin önünde yaşandı; ama Istanbul'un geleceği ne olacak? * "Ölçü" dergisi bu soruya yanıt arıyor. " ö l ç ü " , inşaat mühendisleri, mimarlar ve ziraat mühendisleri odalan İstanbul şubelerinin ortak yayın organıdır. Birinci sayışı yeni çıktı. İstanbul'u ilk kez gören bir yabancı şehre bakınca sorabilir: Adına Türkiye denen bu ülkede hiç mimar, mühendis, şehirci, plancı yok mudur? Vardır. Ama İstanbul'da mimarın, mühendisin, şehircinin, plancının sözü geçmez; yağma düzeni egemendir bu kentte; parası olan düdüğü çalar. Gecekondu kesiminde olsun, şehrin eski bölgelerinde olsun geçerli kural budur. İstanbul'u akıl almaz bir hızla çirkinleştiren ve yaşanamaz bir cehenneme dönüştüren çarpık gelişmenin cezasını şimdi halk çekiyör. Bu kentte ne ulaşım var, ne temizlik, ne düzen, ne yasa, ne kural, ne sağlık düzeni, ne altyapı, ne de üstyapı... Bilim, şehircilik, plancılık Istanbul'un semtine uğramamıştır. Koskoca bir Şark pazarı kargaşasında büyüyen bu kentsel köyde zoraki otomobil sevdalısı yüzbinler yaratılmıştır. Bunlar Asya ile Avrupa'nın bir yakasından ötekine arabalanyla geçmek için sabah akşam metazori dur kalk oynarlar; şehirfi, kıtanın iki yakasında da birbirleriyle ve kentle boguşur. Asfalt icat edilmiştir, ama İstanbul çamurdan ve tozdan kurtulamamıştır; pislik dizboyudur, anarşi, kargaşa gırtlağa kadar... • Neden böyle oldu? Çeşitli nedenleri var; çarpık kapitalizmin plansız gelişmesi en başta geliyor. "ölçü" dergisinin verdiği bilgilere göre İstanbul'un dogru dürüst bir nazım (düzenleyici) planı yoktur. 1964 yıhnda kurulan "Büyük İstanbul Nazım Plan Bürosu" 20 yıla yakın bir süre çalışmış, ama sonuca ulaşamamıştır. Ancak yapılan çalışmalar 1/5000 ölçekli bir nazım plan oluşturmak için sonuca ulaşacakken (1984'te) büro kapatılmıştır. Bugün kentimizin yeterli ölçekte bir planı yokken "İstanbul'u Beyrut yapmak" siyasetinin uygulamasına girişilmiştir. Eski İstanbul belediye başkanlarından Aytekin Kotil, Ölçü dergisinin düzenlediği açıkoturumda diyor ki: " Bizim zamanımızda belediye kaynaklan yetersizdi. Yetkiler mali ve idari yönden kısıtlıydı. Bugün durum iki açıdan da tersinedir. Belediye kaynaklan 1980'den bugüne 30 misli artmıştır." Demek ki İstanbul'a bir şeyler yapmak olanakları yaratılmıştır; ama izlenen çalışmalar, uygulamalar, yıkımlar, yapımlar; nazım, düzenleyici, yol gösterici, saptayıcı bir planlama oimadan mı yürütülecektir? • Ölçü dergisi, İstanbul'un mimar ve mühendis odalarının sözcüsüdür ve ortaya yanıtlanması gereken bir soru atıyor: "istanbul nereye gidiyor?" Ölçü Üniversitesi konudur. İslajn dininde Tann ile kul arasında, inanca ve imana dayanan bir sezgiduygu ve düşünce rabıtası vardır. Konunun, îslamın peygamberinden beri yüzyülar içindeki gelişme ve saptırılmalanna giremem. Bunu fslam dini ve düşüncesi konusunda uzman din bilginlerimizin yapmaları gerekir. Ne yazık ki, bu bakımdan bir bilgin suskunluğu içindeyiz. İslamın zuhurundan 150200 yıl sonra çıkan tasavvuf, bir bakıma fanatizm ve dogmatizme karşı tepki olarak gelişmiştir. 20. yüzyılda ülkemizde bu bakımdan donmuş bir manzara görmek insanı şaşırtıyor. Aslında İslamiyette akli temelleri araştırma bizzat Hz. Peygamber tarafından belirtilmiştir. "Ey rabbim bana eşyanın hakikat ve mahiyeti hakkında bilgi ver" şeklindekiduaonundur(l). Kuran'ın başbca amacı Tann ve evrenle olan çok yönlü ilişkilerin yüksek bilincini insan ruhunda uyandırmaktır. 1940 ve hele 1950'li yıllardan beri bu ülke insanları "inanç sömürüsü ve duyguların kışkırtılması"na hedef olmuşlardır. "Ölünce namazımızj kılacak hoca bulamayacağız", "Camiler karşın 1950'li yıllardan beri bazı siyasi partiler ve iktidarlarca uygulanan ihtiyatsız politikalarla kıpırdanan teokratik özlem hevesleri, günümüze kadar geçen yıllar içinde göze çarpar şekilde artmıştır. Bu teokratik dürtüler ve çabalar, bir yandan Müslüman, inançlı insanımızın gereksinmelerine yönelik dini eğitim ve öğretimin suiistimalinden, öbür yandan ise hızla ilerleyen Türk toplumunun gelişmesini durdurmaya ya da yavaşlatmaya yönelik dış güçlerden kaynaklanmaktadır. Bana göre, gerçek bu iken, kimi çevrelerce ve özellikle yetkili ya da sonımlu kişiler nezdinde konuyu, inanç ve laiklik tartışması şekline dönüştiirnıe egilimleri gözden kaçmıyor. Konuya sadece inanç özgürlüğü kavramı ile yaklaşım, bilerek ya da bilmeyerek, yön saptıncı, yanıltıcı ve kargaşa yaratıcı niteliktedir. İnanç özgürlüğü ve laiklik, aralannda temas noktalan ya da kesişmeler bulunan fakat farkIı, fikri ve siyasal konulardır. İnanç özgürlüğü; Tanrıya inanma ve buna ilişkin dinduygusu anlayış ve bağını belirleyen, büyük ölçüde kişisel bir BUBHAN ARPAD HESAPLAŞMA "Hibe Değil Emanet" OKURLARDAJV Çevre ve imar planlarında yerbilimlerinin önemi Hızlı kentleşme sürecine girmiş ülkemizde, sağlıklı çevre ve imar planlarının yapımı, ülke ekonomisi ve toplumumuzun mutluluğu açısından, önemli bir yer tutmaktadır. Gerek çevre, gerekse 3194 sayılı İmar Yasası doğrultusunda yerel yönetimlerin hazırlayacakları imar planlarının sağlıklı yapılabilmesi için planlama ekiplerinde çok sayıda değişik disiplinlere gereksinim vardır. Bu disiplinler arasında, yerbilimlerinin katkısınm öncelikle sağlanması da kaçmılmaz bir zorunluluktur. Sanayi merkezlerimizin %76'sı, barajlanmızın %40'ı, 1 ve II. derecede riskli deprem kusaklannda yer almaktadır. Bir de bunlara ülkemizde 2 yıh geçmeyen süreçlerde yıkıcı depremlerin yinelendiğini eklersek, sorunun çözümünün ne denli ivedilik kazandığı ortadadır. Son 50 yıl içinde, ülkemizde oluşan depremlerde 60 bin kişi hayatını kaybetmis, yaklasık 400 bin konut yıkılmıştır. Her bir konutun bugünkü ederi baz alındığmda sadece depremlerin ortaya koyduğu ekonomik değer kaybının çok, büyük boyutlarda olduğu görülmektedir (15 adet Atatürk Barajı'nı yapacak paraya eşdeğer). Japonya dünyada bir deprem ülkesi olarak bilinmektedir. Bizde ise, depremlerin oluşturduğu zararlar Japonya'nın 30 katı fazladır. Ülkemizde yaklasık 55 bin yerleşim ünitesi bulunmaktadır. Bunun yaklasık 7 bini heyelan, zemin oturması, kaya ve çığ düşmesi, toprak yayılması ve sıkışması, sel baskını, yeraltı suyu yükselmesi, fıava ve su kirliliğinin etkisi altındadır. Söz konusu 7 bin yerleşim ünitesinde 12 bin konutun terkedilmesi önerilmiştir (Samsun, Sinop, Zonguldak, Kastamonu, Ankara, tzmir Kadifekale ve Balıkesir Ivrindi sadece birkaçını oluşturmaktadır). İzmir Kadifekale civanndaki bir yöre 1957 yıhnda ilgili ve yetkili kuruluşların jeologlarınca I. derecede heyelanh alan olarak rapor edilmesine karşın yerleşime açılmış, sonuçta ise, söz konusu alandaki 3500'ü aşkın aile bugün her an can ve mal kaybına neden olacak aktif bir heyelan olgusuyla iç içe yaşamaktadır. Kamuya getirdiği parasal kaybm milyarları aşması da bu felaketin diğer bir yüzüdür. Son günlerde oluşan heyelanlarda, Sinop, Zonguldak, Kastamonu'da 1500 ev hasar görmüş veya boşaltılmıştır. Ankara'nın hava kirliliği de, başlangıçta yeryüzü şekillerine önem verilmemesi sonucu, yanlış yer seçiminden kaynaklanmaktadır. Ülkemizde I. stnıf tarım alanları her geçen gün evsel ve endüstriyel yerleşime açılmaktadır. Bugüne kadar çeşitli düzeylerde yapılmış toprak haritaları bulunmakla birlikte, plancılar ve yatınmcılar tarafından düzenli bir biçimde kullanılmasını sağlayacak arazi kullamm haritaları yapılmamıştır. Etkin tektonik hareketkr yüzünden genç vadilerleparçalanma* ülkemizde arazi kullamm planlaması açısından önemli sorunlar ortaya koymaktadır. Ülkemizde varolan yerbilimci potansiyelinin çevre ve imar planlarında göz ardı edilmesinin sonuçlannın acılannı yaşayarak öğrenen bir ülkeyiz. Tüm bu acılara rağmen, 3194 sayılı İmar ' Yasası'nda yerbilim hizmetleriyle ilgili hiç bir yasal dayanağın olmadığının görülmesi çok Uginçtir. Oysa, tüm gelişmiş ülkelerde yerbilim uygulamaları yasal zorunluluk olarak kabul edilmiştir. Çevre ve imar planlarının haztrtanması aşamasında, bazı oluşturan arazi kullamm potansiyel haritalarınm yapımı, çevre plancılan ve yerel yönetimlerce bir zorunluluktur. tU ilçe imar işleri kurullarında, belediyelerde planlama ekiplerinde, bölge ve nazım planlarının hazırlanmasmda, yerbilim uzman personelinin kullammı, aktif deprem kusaklannda yer alan yerleşim alanlarında her tür binanın yapımı için ayrıntılı yerbilim raporunun hazırlanması, yasa ve yönetmeliklerle zorunlu kılınmalıdır. ÜNSAL ALGAN Uzman Jeomorfolog karşılayacak her turlü gıda ve ihtiyaç maddeleri bulunmaktadır. Gereği kalmadığı halde gene her çarşamba günü oldukça yaygın bir halde sokaklarda geçici pazar kurulmakta, geliş gidiş engellenmekte, kontrolsüz ve kalitesiz mallar satılmakta, telefon telleri kopmakta, pazar sonu temizlik yapılsa bile yollar kirlenmekte, yazm sinekler artmakta ve bir ortaçağ görünümü sergilenm ek tedir. Şimdiye kadar pek çok şikâyet yapılagelmiştir. Bu pazarın; meskun yerlerin arasmdan kaldınlması yasai bir hak olarak ortaya çıkmıştır. Kaldı ki iskelenin iki tarafında denizden doldurulan geniş sahalar vardu. Gereği Anakent ve yavrukent belediye Başkanlıklanndan rica olunur. Dr. A. KEMALETTÎN ÇAĞATAY BOSTANCIİSTANBUL Bilgisayar işlemi ülkenin, hele büyük şehirlerin ayrılmaz bir parçası oldu. Ne var ki, işlemler biraz hızlandı amma, kimi olumsuz sonuçlar da getirdi. Tekniğe pek yatkın bir toplum olmadığımız için sık sık yanlışlar yapılıyor. Hele elektrik, su, havagazı, telefon faturalarının düzenlemesinde korkunç yanlışlar yapılıyor ömrüboyu ödemediği yüksek faturalarla karşılaşan yurttaşlar perişan oluyor. Yurttaşa "itiraz" diye bir hak tanınmadığından parayı ödemek zorunda. Bilgisayarın yanlışını yurttaş odüyor. ödemek zorunda. Bilgisayarın bizim düzene hiç uygun düşmeyen başka yanlan da var. Geçenlerde Levent Postanesı'nde telefon parası ödemek için sırada bekliyordum. Birden elektrikler söndü ve bir ses, "Elektrikler kesildi!" diye bağırdı. işlemler durmuştu. Kuyrukta vakit yitirmemek için, çıktım ve bir bankaya gittim. Banka karanlıktı. Elektrikler kesilrnişti. Bilgisayarlar işlemiyordu. Beklemekten vazgeçip çıktım. Dört bölümden oluşan Levent semtinin altyapısı yetersiz gelmeye başlamıştı. Zira 1950 başlarının yerel imar planı, yasal olmayan ginşimlerle çiğnenmekteydi ve altyapı yetmezliği başlamıştı. Postanesi bile yetmez olmuştu. Zira tek katlı konut yapıların çoğu işyeri olmuştu. İşyerinin yazışması, tek katlı evde oturan birkaç kişinin yazışmasından yuzlerce kat fazlaydı. Postane, elektrik, havagazı, telefon, kanalizasyon hizmetleri sık sık aksıyordu. Bu gidişle daha da aksayacak. Zira büyük şehirlerin beyni olan belediye aksıyordu. Yüksek mimar ve inşaat mühendislerimizin altyapı konusunda aşırı titiz davrandıklarını soyleyemeyeceğim. Mimarlanmızın, çizdikleri planı mekânın bütünü içinde düşünmüş oldukları da söylenemez. Bir semtte dört katlı iki yapı varsa ne yapıp yapıp, uzak yakın bir benzeriik bulup eski yapıları da yükseltirier. Böylesi, geri kalmış ülkelerde açıktan çıkar vurgunu için uygulanır. İnşaat Mühendisleri İstanbul Şubesi adına çıkarılan ÖLÇÜ dergisinde İstanbul ve sorunlan üzerine birbırinden ilginç yazılar var. Başyazı: "Kentler Belediyelere Emanettir, Hibe Değildir" adını taşıyor. Bitiriş bölümünü aktarıyorum: "STFA Temel Mühendislik, yaptığı arastırmaların bölgede en fazla 8 gökdelen yapılabileceğini belirlediği halde, Sayın Dalan en az 80 gökdelen yapılması için ısrar etmektedir. Şu anda yürürlükte olan plan 240 gökdelen yapmaya imkân veriyor. 240'a göre 80 gökdelende ısrar edilmesinin gerçekleşebilır olduğunu varsayarsak, bu bölgede 210 milyarx80 = 16.800 milyar, yani 16.8 trilyon TL.'sı değerinde spekülasyon yaratılmaktadır. Aynı plan içinde Tarlabaşı yıkımı ile yalnızca istiklal CaddesRarlabaşı Caddesi arasında 45 trilyonluk spekülatıf kâr yaratılmaktadır. Istanbul'un plansızlığından faydalanılarak yapılmak istenen, aceleye getıriien, ısrar edilen "plan"da Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin iki katından fazla haksız kazanç yaratılmaktadır. Bu kadar haksız kazanca, bu kadar kent mülküne bu yolla hakim olan güçler, halkın seçtiği belediye meclisini, başkanlarını kentin geleceğini ve hatta demokrasinin geleceğini vesayetleri altına alabilirler. İmar Yasası'nı, Ceza Yasası'nı, Yüksekögrenim Yasası'nı 5 yıl 10 yıl sonra demokratik ortam içinde geliştirip degiştirebilirsiniz. Ancak, bir günde alınacak belediye meclisi kararlarıyla kent toprakları üzerinde oluşturulacak egemenlik, ortaçağ derebeyliği tehlikesıni bağrında taşımaktadır. Üstelik bu gökdelenleri yapacak teknolojiler ülkemizde geliştirilmediği için, bu teknolojıleri oluşturma endişesi de taşımadığımız için, bu derebeylikler yabancı işbirliği ile oluşacaktır. Diyebilirsiniz ki, 20 trilyonluk spekülasyonun yaratılacağı varsayımı gerçek delillere dayanıyor mu? Tarlabaşı yıkımları ve yürürlükteki DolapderePiyalepaşa planı bunun açık delilidir. Sayın DALAN, Alman ZDF televizyonunda "Amacım, 25 yılda İstanbul'u modern Batılı kentlerden biri haline getirmektir. Planları kafamda yaptım" demiştir, diyebilmiştir (CumHuriyet6.12.1986). Modern Batılı kent, birinin kafasındaki planla oiuşmaz. Modern Batılı kent önce planlama faaliyetinin ciddiye alınması ile oluşma şansına sahip olabilir. Daha da önemlisi, kenti ilgilendiren büyük girişimlerin planlama süreçleri açık olmalıdır, meclislere girmeden önce tartışılmalıdır. Bu böyle olmadığı takdirde 20 trilyonluk haksız kazancı kimlerin paylaşacağı sorusu kaçmılmaz olarak akla gelir. Çünkü kentler, seçimle gelen belediye neclislerine ve başkanlara emanet edilmiştir, yoksa hibe edilmemiştir. Halkın bilinçli ve sürekli desteği ve kritiği oimadan, modern bir kent yaraulamaz. Modern kentte temel unsur, yollar, bina'ar, yatınmlar GJ$İİ, msandır. Daha üç y ' örıre memurunıjn maaşını ödeyemeyen İstanbul Beledi e: ><JÛ milyarlık butcesi ile plansız programsız ya1 tırım kuz • r e gcrOnrrfcktsdir. Ancak. gerçek belediye hizmetleri yo. "oe sa Ti^kta natta k " Boş kadrolara atama yapılsın SSi'B 1986 asistanlık sınavları sonucu anesteziyoloji ve reanimasyon, patoloji gibi dallardaki sınavda bu bölümleri tercih eden pratisyen hekimlerin başarısız olmalan dolayısı ile bazı kadrolar boş kalmtştır. Geçen yıl aynı şekilde boş kalan kadrolara 70 puan üzerinde alan hekimlerin müracaat edebilmeleri sağlanmıştı. Bu yıl da başarüı olan hekimlerin boş kadrolara alınması için gereken işlemlerin gecikmeksizin yapılmasını bekliyoruz. BİR GRUP PRA TİSYEN HEKİM TRAKYA CAM SANAYİİ A.Ş.'DEN TASARRUF SAHİPLERİNE DUYURUDUR Şirketimizin yıllık faiz ödemeli, brüt °7o55 sabit faizli 5. tertip 1. seri tahvilleri 6.2.1987, 2. seri tahvilleri ise 9.3.1987 tarihinden itibaren Barbaros Bulvan No. 125 Camhan, BalmumcuBeşiktasylSTANBUL adresindeki merkezimizde satışa sunulacaktır. lşbu tahvillerin halka a r a Sermaye Piyasası Kurulu'nun 12.1.1987 tarih ve 5/T3 sayılı iznine dayanmaktadır. Ancak bu izin, tahvillerimizin ve Ortakhğımızın Kurul ya da Kamu'ca tekeffülü anlamına gelmez. 1. Ortaklığın : a) Ticaret Ünvanı : Trakya Cam Sanayii A.Ş. b) Merkez Adresi : Barbaros Bulvan No. 125 Camhan, BalmumcuBeşiktaş/İSTANBUL. c) Esas Sermayesi : 24.000.000.000r TL. ödenmiş Sermayesi : 24.000.000.000 TL. d) Faaliyeı Konusu : Çeşitli kalınlıklarda düzcam üretimi. e) Süresi: Süresizdir. 2. Tahvillerin satışından saglanacak fon, işletme sermayesinin fınansmanında kullanılacaktır. 3. Izahname 26.1.1987 tarih ve 1689 sayıh Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayınlanmış olup, Şirketimizin yukanda belirtilen merkezinde incelemeye açık tutulacaktır. 4. Çıkanlacak Tahvillerin: a) Itibari Kıymetleri Tbtarı ve Tertibi : 1.500.000.000r TL. 5. tertip 1. ve 2. seri b) Kupürlerin itibari kıymetleri: KUPUR DEGERI (TL.) ADET TUTARI (TL.) Seri I 25.000 100 2.500.000 50.000 2950 147.500.000 500.000 200 100.000.000 1.000.000 500 500.000.000 Seri II 25.000 100 2.500.000 50.000 2950 147.500.000 500.000 200 100.000.000 1.000.000 500 500.000.000 c) Satış Süresi Başlangıç Tarihi Bitiş Tarihi d) Erken ödemeye tliskin Esas ve Şartlar e) Tahvillerin yıllık Faiz Oranı ve Faiz Öd. Tarihi 7500 : 1. SERİ : 6.2.1987 : 13 .2.1987 1.500.000.000 2. SERİ 9.3.1987 16.3.1987 Bostancı \iaki geçici pazarlar İ'ç ayı aşkın bir süredir 111 dükkân ile Bostancı yerel pazarı açılmıştır. Geniş bir yörenin isteklerini fyabanci £$il ffiaırslurı *^ mudurluğu'nden DUYURU Bir kısım oğrencilenmızin mezun olması nedeniyle • Kış Donemı için şubelerimize ÖĞRENCİ ALINACAKTIR Şubat ve Mart aylarında acacağımız kursların kayıtları başlamıştır. TAKSİM. BAKIRKÖY. LALEÜ ve KADIKOY subelerıne müracaat ederek. sınırlı kontenjanımızdan yararlanın. Şubelerimiz: TAKSİM ŞÜBESİ TOPRAK MAHSULLERİ OFtSt İZMİR BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜNDEN BÖLGEMİZCE 75 HP'LİK DEUTZ DİZEL MOTORLU 9 ADET HARTMAN MARKA SEYYAR PNÖMATİK İLE BUNLARA AİT YEDEKLERİ SATTLACAKTIR. 1 Şartnamesi bolgemiz ve İstanbul, Afyon, Ankara, Konya, Iskenderun, Samsun, Kayseri, Erzurum ve Diyarbakır BOlge Müdürlükleri'nden bedel mukabilinde temin edilebilir. 2 Kapalı zarfla teklif almak suretiyle yapılacak ihalede geçici teminatla birlikte verilecek diğer vesaik ve aranılan şanlaı şartnamesinde belirtilnüştir. 3 Teklif mektuplan 5.2.1987 günü saat 14.00'e kadar bolgemiz haberleşme servisine verilecek ve aynı gün saat 15.00'te komisyon huzurunda açüacaktır. 4 Posta, telgraf ve teleforüa yapılacak teklifler kabul edilmeyecelctir. 5 Müessesemiz 2886 sayılı Devlet Ihale Kanununa tabi değildir. Basın: 10620 LALELİ ŞUBESİ BAKIRKOV ŞUBESİ: KADIKOY ŞIBESİ MlKTt PL4 OĞRETİM ŞUBESİ Hurulttt Sokdh No ItUnbul Cad K U H M I C«d 10 B r v ı n ı Trl 520 1 I 42 S27 62 14 27 S3 5«3frfi«0 M5 19 9* : Erken paraya çevirme taahhüdü yoktur. P t B f r b o Sok Dtlth H«n 67 7 Trl 571 Trl Î 3 8 0 3 «7 UMı Kutulfav *ofc 27 B # y s n ı ÜTANBÜL T S2O1I41 *l ÇAY İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN RİZE 15.000.000 METRE PVC ESASLI BANT SATINALINACAKTIR 1 Kuruluşumuz ihtiyacı olarak 15.000.000 metre PVC esaslı bant teklıf alma usulü ile satınalınacaktır. 2 Bu işe ait sartnameler; a) Çay Işletmderi Genel MüdUrlügü, Satınalma Müdürlüğü RİZE b) Çay Pak. Fab. Müdürlüğü Büytlkdere/İSTANBUL c) Bölge Müdürlüğü, Gümrük ve Tekel BakanJığı E Binası 7. Kat Opera / ANKARA adreslerinden ücretsiz temin edilebilir. 3 lhaleyc iştirak etmek isteyenlerin şartname esaslan dahilinde hazırlayacakları teklif mektuplarını en geç 5.2.1987 günü mesai saati sonuna kadar Çay Işletmeleri Genel Müdürlüğü, Satınalma Müdürlüğü / RİZE adresinde bulunacak şekilde iadeiitaahhudü olarak göndermeleri gerekmektedir. 4 Povada oluşacak gecıkmeler ve telgrafla yapılacak müracaatlar kabul edilmez. ^ KuruİL^umuz 2886 Sayılı Yasa'ya bağlı olmayıp, ihaleyi yapıp yapmamaku. kısmen veya dilediğine yapmakıa serbesttir. Basın: 10603 T.C. MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI HESAP UZMAN YARDIMCILIĞI GİRİŞ SINAVI Maliye ve Gümrük Bakanhğı Hesap Uzmanları Kurulu Başkanlı1 ğı'nca 23, 24 ve 25 Mart 1987 günlerinde Ankara, tstanbul ve İzmir de Hesap Uzman Yardımcılığı giriş sınavı açılacaktır. S1NAVA KAT1LABİLMEK İÇİN a) Devlet Memurları Kanunu'nun 48'inci maddesinde yazılı niteliklere sahip olmak. b) 1.1.1987 tarihinde 35 yaşını doldurmamış bulunmak. c) Eğitim süresi en az dört yıl olan, Siyasal Bilgiler, tktisat, Işletme, Hukuk, tktisadi ve ldari Bilimler Fakülte ve yüksekokulları veya aynı süre eğitim veren ve bunlara eşitliği Yüksek Öğretim Kurulu'nca kabul olunan benzeri yabancı fakülte veya yüksekokullann birinden mezun olmak gerekmektedir. Sınavlara giriş şartlannı ve smav koşullannı gösteren broşür ile ba$vuru formu, yukanda belirlenen eğitim kurumlan, Hesap Uzmanları Kurulu Başkanlrgı ve kurulumuzun Ankara, İstanbul ve İzmir Grup Başkanlıklanndan sağlanabilir. tsteklilerin 6 Mart 1987 günü akşamına kadar Maliye ve Gümrük Bakarüığı Hesap Uzmanları Kurulu Başkanhğı ANKARA adresine belgeleri ile birlikte yazılı olarak başvurmaları duyurulur. Basın: 36437 : Tamamı hamiline vazılı tahviller. brüt ^o55 sabit faizli olup, faizler her yıl 1. seri tahviller için 13 şubat 2. seri tahviller için 16 mart tarihinde ödenecektir. f) Tahviller 750'şer Milyon TL. tutannda, iki seri halinde ihraç edilecektir. g) Tahviller satış süresi içinde nominal bedelinin °7o5 noksam ile satılacaklır. h) Tahviller iki yıl vadelidir. lkinci yılın sonunda bir defada itfa edilecektir. i) ödemesiz Dönem Süresi: 2 yıldır. 5. Tahvillerin ödeme Plânı: a) 1. SERİ VADE ANAPARA (TL.)FAİZ (TL.) TOPLAM (TL.) 13.2.1988 412.500.000 412.500.000 13.2.1989 750.000.000 412.500.000 1.162.5OO.OOO 750.000.000 b) 2. SERİ 16.3.1988 16.3.1989 750.000.000 825.000.000 412.500.000 412.500.000 1.575.0OO.O0O 412.500.000 1.162.500.000 ^KAFETTEN İIALAY1 ölümünün 16. yı1? ' > gü; ı ney.ani v sıcaklığı iie amyoıu^. AİLESİ 750.000.000 825.000.000 1.575.000.000 6. Anapara ve faiz ödemeleri vadelerinde Camiş Menkul Değerler A.Ş!nin merkezinde yapılacaktır. 7. Tahviller, Şirketimizin Barbaros Bulvan No. 125 Camhan, BalmumcuBeşiktas/lSTANBUL adresindeki merkezinde sauşa sunulacaktır. 8. Tahvillerin anapara ve faiz ödemelerini taahhüt eden kişi veya kurum yoktur.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear