02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/8 HABERLERÎN DEVAMI 29 HAZİRAN 1986 UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) GÖZLEM G. Afrika ile sonınhı ticaret ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye'nin uluslararası alanda Güney Afrika'daki ırkçı beyaz yönetime ekonomik yaptırımlar uygulanmasını savunmasına karşıhk, bu ülkeyle ticari ilişkilerini gözle görülür bir şekilde geliştirmesi Dışişleri Bakanlığı'nı güç duruma soktu. Türkiye'nin ırkçı Güney Afrika Cumhuriyeti ile yürüttüğü ticari ilişkiler nedeniyle Birleşmiş Milletler Irk Ayırunı ile Mücadele Komitesi tarafından "kara liste"ye alınması tehlikesi belirdi. Türkiye, resmi politika olarak ırkçı yönetimi protesto etmek amacıyla bu ülkeyle siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda her türlü ihşkinin kesilmesini savunuyor. Türkiye, özellikle Birleşmiş Milletler'de Güney Afrika'daki ırkçı yönetimi sert bir dille kınarken, ırk aynmı politikasından vazgeçilmesi için beyaz yönetimin baskı altında tutulmasını, bu amaçla her alanda blokaj uygulanmasını savunuyor ve bu doğrultudaki BM genel kurul kararlanna da katılıyor. Dışişleri Bakanlığı, ırkçı yönetime uygularian önlemleri koordine eden BM'nin Irk Ayrımı ile Mücadele Komitesi'ne verdiği raporlarda da, Güney Afrika'ya uygulanan boykot konusunda "temiz bir sicile" sahip olduğunu vurguluyor, bu ülkeyle ticari ilişkilerinin sıfır düzeyde olduğunu "iftiharia" belirtiyor. Geçen yıl Batıh ülkelerin bu ülkeye ekonomik yaptınmlar uygulamalan konusu gündeme geldiğinde de Dışişleri Bakanlığı Avrupa ülkelerini ırkçı rejimle ekonomik ilişkilerini sürdürdükleri için insan hakları alanında "çifte standart" uygulamakla suçlamıştı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yaüm Eralp, Türkiye'nin Güney Afrika ile ekonomik ilişkisi bulunmadığı için bu çağnlann adresinin Batılı ülkeler olduğunu belirtmiş ve "Güney Afrika'da ne kapatacağımız büyükelçiliğimiz, ne keseceğimiz bir ticaretimiz, ne de durduracağımız bir yatınmımtz bulunuyor" demişti. Dışişleri Bakanhğı'nın izlediği bu politikaya karşıhk, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarhğfnın geçenlerde bir İstanbul gazetesi tarafından yayımlanan istatistikleri, Türkiye'nin bu ülkeyle azımsanmayacak ölçüde bir ticaretinin bulunduğunu, özellikle geride bıraktığımız yıl bu ülkeden yapılan ithalatın 135 milyon dolar gibi oldukça yüksek bir düzeye çıktığmı ortaya koydu. Bu rakamlar da Türkiye'nin geride bıraktığımız yıllarda Güney Afrika ile gerek ihracat, gerek ithalat alanında sürekli bir ilişki yürüttüğü, ihracatın 2 milyon dolar gibi sınırh bir düzeyde kalmasına karşıhk, özellikle devlet kuruluşlarının yaptıklan demirçelik ve kömür alımlan nedeniyle ithalatın her yıl sürekli bir artış eğilimi içinde bulunduğu kanıtlandı. DIŞİŞLERİ SUSUYOR Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, ırkçı yönetim ile yürütülen ticari ilişkilerin izlenen resmi politikaya ters düşüp düşmediği konusunda herhangi bir yorumda bulunmaktan kaçındılar. Dışişleri Bakanhğı'nın bir yetkilisi, Güney Afrika'ya ticari alanda boykot uygulanması amacıyla bundan bir süre önce Başbakanhğa bir yaa gönderildiğini belirtmekle yetindi. Dışişleri Bakanhğı'nın yazıyı göndererek, bu konuda izlenmesi gereken ilkeleri hatırlatmakla yetindiğı, ilgili devlet kuruluşlarının uyarılmasının ise Başbakanhğın yetkisinde olduğu belirtildi. Bu arada, resmi düzeyde savunulan boykot politikasına karşıhk, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı kayıtlarında "ticareti müsaadeye tabii" ülke statüsünde gözükmediği, dolayısıyla mevzuat bakımından bu ülkeyle her türlü ticari ilişkinin serbest gözüktüğü bildirildi. Güney Afrika Cumhuriyeti ile sessizce sürdürülen ticari ilişkilerin su üstüne çıkmasının Türkiye'yi Birleşmiş Milletler'de güç duruma soktuğu kaydediliyor. Bu durumda Türkiye'nin BM'nin Irk Ayrımı ile Mücadele Komitesi'nin her yıl Güney Afrika ile ticari ilişki yürüten ülkeleri teşhir etmek amacıyla yayımladığı "kara liste"ye alınması tehlikesi belirmiş bulunuyor. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇJ Ne diyor Hoca: YÖK bir reformdur... Hayır, VÛK refonm değil, Kloroform'dur. Amacı sizleri uyutmaktır. Diyelim ki, fakülteyi bitirdiniz; işe gireceksiniz. Kantınde yüksek sesle konuşmuşsanız tamam; "Güvenlik Raporu" dosyanıza iliştirilir; hiçbir kamu görevine giremezsiniz. Bitirdiniz, öğretim üyesi oldunuz. Yurtdışında doktora yapıp gelirsiniz, kafanız kafalanna uymadığı için kadro dışı bırakılırsınız. Bir polis memuru hakkınızda "solcudur" diye rapor tutmuşsa, doçenttikten profesörlüğe de yükseltilmezsiniz. öyleyse niye ille de "üniversiteye gireceğim" diye tutturuyorsunuz?. Ticarete atılın, bpl bol para kazanın. Köşe dönün, şirket kurun, kredi alın. İhracat yapın, malı götürün.. Üniversiteye girip de "solculuk" yapacaksanız, fakülteyi bitirince, "tek tek basaraktan, bade süzerekten" çark edip, "sağcı" olun.. Tecrübe ile sabittir; memleketimizde en parlak işlere, dönek Marksisiler geJir. Öyle, inançtı, ilkeydi, ideolojiydi, şuydu buydu.. diye diretmeyin. Bir siz mı kaldınız memleketi kurtaracak?.. Memleketi kurtarmak, memleketi batıranların işidir. Size ne? Siz para kazanın, şirket kurun, kredi alın, kafayı kullanın, köşeyi dönün, malı götürün... Haydi diyelim ki, "Bkonomisf' olmak istiyorsunuz. Bunun için "istanbul İktisat Fakültesi"rt\ mi yazdınız? Yanıldınız. Bu memlekete ekonomist olmak için iktisat fakültesini, SBF'yi, ODTÜ ve Hacettepe ve Gazi üniversitelerinin "iktisat bölümleri"r\\ bitirmeye hiç gerek yoktur. Ekonomist olup, memleketi yönetmek için elektrik yüksek mühendisi olmak gerekir. Başka türlü size ülke yönetimini vermezler. iyisi mi; fakülte makülte.. bırakın bunları, para kazanın, şirket kurun, holdinglere gihn, kredi alın. İhracat yapın, kafa kullanın, köşe dönün, malı götürün. Ağabeyleriniz, amcalannız ve dedeleriniz öyle yaptıkları için ülke olarak çok geliştik ve çağdaş uygarlık düzeyine çoktan ulaştık. "Atatürk llkefen" diye sakın inançlı kavgalara girmeyin. Nasıl olsa, ilerde, tarıkat ayinlerine katılanlann "Atatürkçü" ilan edildiklerini de göreceksiniz. Devir para devridir, devir işadamı devridir, devir, kafasını kullanıp köşe dönenlerin devridir. Fakülteye gireceksiniz de okuyacaksınız da iş bulacaksınız da.. Geçti bunlar. Ülkemizde paranın padişahlığını sürenler, kâğıt ile kitap ile kalem ile ilgileri hiç olmayanlardır. Bakın şöyle çevrenize. Kim yaşıyor, kim sürünüyor? Namuslu devlet memurluğunun "enayilik" sayıldığı bir ülkede, ne yapacaksınız okuyup da! Kafa kullanın, köşe dönün, malı götürün... Çocuklar, sınav "kötü geçti" diye sakın üzülmeyin. Bu işte kazanan kaybediyor; kaybeden kazanıyor. Sınav kazanmayın, para kazanın, para.. Köşe dönün köşe, kafa kullanın kafa.. Malı götürün malı. Yahu ne yapacaksınız okuyup da? Dertsiz başınıza dert mi alacaksınız? Okuyup okuyup da hapislere mi gireceksiniz? Para kazanın, köşe dönün, malı götürün. Memleketi kurtarmak size mitatldı? Ülkeymiş, devletmiş, demokrasiymiş.. Adaaam sende! Nâzım ile Yakup Kadri . . . ANKARA'dan YALCIN DOdAN Irkçıhk ayıbına bant nerede? ANKARA Kadın memesinin ucunda kendi varlığını göstermekten çekinmeyen devlet, uluslararası sorunlarda benzer ağırlığı koymaktan nedense çekinjyor. Ya da "dalgaya düşüyor". Zencilere nerdeyse yaşama hakkı tanımayan, uyguladığı ırk ayrımı politikasıyla uluslararası herforumda protesto edilen Güney Afrika Cumhuriyeti ile Türkiye'nin her türlü ilişkisi "sözümona" kesik. Güney Afrika Cumhuriyeti ile ilişkiler gündeme geldiğinde, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yalım Eralp göğsünü gere gere "Orada ne kapatacağımız büyükelçiliğimiz, ne keseceğimiz ticaretimiz, ne de durduracağımız yatırımlarımız var" diyor. Sözcü göğsünü gererken, Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu Sev> York'ta Birleşmiş Milletler kürsüsüne çıkarak "Güney Afrika Cumhuriyeti'nde yülardır siyahlara yapılan baskılan, buradaki ırk aynrrupolitikasını şiddetle" kınıyor. Birleşmiş Milletler'e üye her ülke gibi, Türkiye de "Birleşmiş Milletler Irk Ayrımı Komitesi "ne her yıl bir rapor vererek "bu ülkeyle hiçbir sportif, diplomatik, ticari ve kültürel ilişkimiz olmadığını" belirtiyor. Birleşmiş Milletler'e verilen bu raporlar gerçekte her ülkenin "ırkçı politikalar karşısındaki tutumunu belirtme" açısmdan bir tür "hal ve gidiş karnesi" niteliğinde. Hatta, geçen yıl Türkiye'nin Birleşmiş Milletler'e verdiği raporda aynen şu anlama gelen satırlar yer alıyor: "Türkiye'de ithalat ve ihracat devletin bilgisi çerçevesinde gelişmektedir. Özel sektör Güney Afrika ile ilişki kursa bile, Türkiye bunu devlet olarak önleyecek durumdadır". Bu kadar edebiyat döktürülmesine karşın, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın istaıistikleri incelendiğinde, bir de ne görüyoruz? Türkiye Cumhuriyeti Devleti lam onbiryıldır, yani 1975'ten bu yana "ırkçı" diye protesto ederek her türlü ilişkiyi kestiğini ilan ettiği Güney Afrika Cumhuriyeti ile "ticari ilişki" içinde. Hatta geçen yıl Türkiye, Güney Afrika Cumhuriyeti'nden 135 milyon dolarlık ithalat yapıyor, buna karşıhk oraya 4 milyon dolarlık mal satıyor. Üstelik, yapılan ithalatın çok büyük bölümü "devlet eliyle" gerçekleşiyor. Yani Dışişleri Bakanhğı'nın "vkçı"diyerek kınadığı bu ülkeden, kamu kurumları özellikle "yeraltı madeni" ithal ediyor. Başbakan Özal, geçen hafta yabancı gazetecilerle sohbet ederken dış politikayı şöyle tanımlıyor "Dış politikada özellikle asgari ahlaki değerler ve uluslararası ahlaki prensiplerden hareket etmek lazımdır. Eğer dış politika bu değerlerden yoksun kalıyorsa, o zaman bunun üzerinde düşünmek lazımdır". Başbakan dış politikayı "uhlaki değerlere" bağlıyor haklı olarak. Ama, bu değerler arasında resmi konuşmalara ve resmi raporlara geçen görüşlerin tersine uygulamalar bulunuyorsa, o zaman bunu nasıl açıklamak mümkün olabilir? /ki gün önce ANAP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Keçecîler'e soruyorlar: "Muzır Seşriyat Kurulu 'nun oluşmasından sonra müstehcen yayınlar azaldı mı?" diye. Keçeciler karşılık veriyor: "Basınımızda üstsüz resimler artık bantlı olarak veriliyor. Böylelikle hiç olmazsa devletin var olduğu gözüküyor". Devlet, varlığını çıplak kadın fotoğraflarında "amansızca" gösteriyor. Her çıplak fotoğrafa "bir bant" atıyor. Uluslararası düzeyde "trkçılığa karşı" böylesine gösteri düzenledikten sonra, şimdi "ırkçıhk ayıbına" karşı da "bir bant" atması gerekmivor mu?.. Tek kişilik orkestra ve (Baştarafı 1. Sayfada) Arjantin'e burda "tek kişilik orkestra" diyorlar.. Bu tek kişinin adını artık bütün dünya ezbere biliyor.. Armando Diego Maradona.. Edson Arantes de Nascimento ya da Pele'den bu yana dünya kupalarının gördüğü en büyük futbolcu.. Arjantin bir yana burada herkes Maradona'sız bir finalin fınal olmayacağma inamyordu. Arjantin'i de fınale Maradona getirdi zaten.. Ingiltere maçındaki o muhteşem ikinci golünden sonra Belçika'ya attığı iki şahane gol Maradona'yı dünya futbol tarihinin unutulmazlan arasına şimdiden soktu bile.. Rakipleri bile hayran ona tngiltere'yi yıkan ikinci golü için Bobby Robson "Hayatımda ender gördüğüm gollerden birt. Muhteşem" demişti.. Belçika maçında onun attığı iki harika golü önleyemeyen, buna rağmen Dünya Kupası'nın en başarılı kalecisi seçilen Belçikalı Pfaffmaç biter bitmez formasını onunla değişmeye koşmuştu. Tarihte ilk kez bir kaleci kendisini böylesine yenen bir adama hayranlığını böyle ifade ediyordu.. .. Ve nihayet bugünkü rakip Almanya'nm koçu Franz Beckenbauer Maradona'nın en büyük hayranlarından biriydi.. "Tek başına oynuyor ama oynuyor. Onu seyretmek zevk" diyordu. Tek kişilik orkestra bugün final için Aztek Stadı'na çıkacakPeki ya debriyajsız Mercedes? Futbol otoriteleri bir makine düzeni ile oyun disiplinini skor ve rakip ne olursa olsun kaybetmeden oynayan Almanya için "Mükemmel bir Mercedes" diyorlardı. Ama her mükemmelde olduğu gibi bu Mercedes'te de bir kusur vardı. Debriyajı bozuk olduğu için vitese geçemiyordu.. Işte bu vitese geçemeyen Mercedes, grup maçlannda Irak ile birlikıe turnuvanm en zayıf en kozsuz takımlarından İskoçya önünde tek galibiyetini alarak ikinci tura çıkabilmişti. Daha sonra da hep arkasından itilerek gitmişti. Fas önünde 88. dakikadakifirikik golü çeyrek final yolunu açmış, Meksika'ya karşı frikik golü bile atılmamıştı. 00 biten 120 dakikadan sonra Almanya'yı kurtaran penaltılar olmuştu. Sonra yarı fînalde, Fransa'nın kalecisinin bile santrada oynadığı son saniyelerdeki golü saymazsamz, final yolunu açan gene bir frikik golü olmuştu. Futbol adamları Almanya'ya "debriyajsız Mercedes" derken hakhydılar.. Ama Mercedes gene de Mercedes 'ü ve gelmişti işte.Tıpkı 1982'de olduğu gibi Almanya'ya karşı gene kaybeden Fransızlar soyunma odasında hüngür hüngür ağlamışlardı. Çünkü bu pek çoğunun sonu Dünya Kupası'ydı. Basın toplantısında Fransız teknik direktör Henri Michel ile karşılaşan Beckenbuer dahi "Affedersin" demekten kendinialamamıştı. Ama neye yarardı ki.. Kader Aztek Stadı'na final için çıkacak iki takımdan birinin de bu debriyajsız Mercedes olmastna karar vermişti bir kez. Türkiye'den ayrılmadan önce Jupp Derwall ile uzun uzun konuşmuştuk. Bu konuşmada hep bir tekfavori göstermişti bana.. "Arjantin" demiştL Başka da bir şey dememişti.. îşte Derwall'in favorisi finaldeydi ama ya öteki finalist.. Îşte Derwall bu konuda çok umutsuzdu.. Meslektaşı ve öğrencisi Beckenbauer hakkında konuşmak istemiyordu ama Alman takımını beğenmediğini açıkça ifade ediyordu.. "Almanya kadar büyük tumuvalara ahşkın bir takımın ne yapacağı hiç belli oünaz.. Ama Dünya Kupası 'nın ilk turunda öyle bir gruba düştüier ki bu gruptan çıkamasalar şasmam" demiştL Îşte şimdi finalde Derwall'in tek favorisi Arjantin ile hemen hiç şans vermediği Almanya vardı. YA BİZİMKÎLER? Eğer Turgut Özal Cumhuriyet spor sayfasının devamlı okuyucusu ise kendimize çok güzelyeni bir iş bulduk demektir.. Özal hükumetinin ekonomik danışmanlığı.. Ingiltere dedik battı, Brezilya dedik battı, İspanya dedik battı.. Nihayet Fransa dedik o da battı.. Böylesine tahminlerden sonra spor yazarlığını bırakıp Özal'a danışman olmayı hak etmedik mi? Şakası bir yana Robson bir kez daha haklı çıktı.. Futbolda zafer ile ökim arasında kıl payı kadar fark var.. Gelin görün ki bu kıl payları Robson'ı bir kez, bizi dört kez yere vurdu.. Ama işte isterse beşinci kez yere vursun.. Arjantin.. Ya da Maradona.. Dünya kupasım sadece mekanik oyun düzeni ile sağlam savunması ile götüren ama gol atmayı bir türlü başaramayan Almanya önünde Arjantin kesin favorimiz.. Çünkü Arjantin'in en az Almanlannki kadar başanlı bir kalecisi, en az Almanlannki kadar başarılı bir savunması, en az Almanlannki kadar başarılı bir orta sahası var. Ve de Arjantin'in Almanya da değil, geri kalan takımlardan hiçbirinde olmayan bir Maradona'sı var.. Maradona durdurulabilir mi? İşte buna burada kimse inanmıyor.. Biz de inanmıyoruz.. Onun için "Arjantin" diyoruz.. Arjantin.. Arjantin.. Arjantin.. (Baştarafı 1. Sayfada) Bakana göre TekeFe (Bajtorafı 1. Sayfada) yok" sözleriyle yalanladı. Tekel zammırun varlığının tartışıldığı saatlerde bir diğer kamu kuruluşu olan PTT'de ANKA Ajansı'tun haberine göre yurtdışı "telefon, teleks ve telgraf" hizmetlerine yüzde 32 ile 18 arasında değişen oranlarda zam yaptı. Zam karan 1 Temmuz'da yürürlüğe girecek. Gübre satışları ise dün akşam saat 18.30'dan itibaren durduruldu. Bu arada Sümerbank Isparta Halıcılık Müessesesi tarafından uretilen halı ipliğine, çeşitlerine göredeğişikoranda zam vapıldı. Tekel'e zam söylentıleri üzerine Tekel Genel Müdürlüğü suskunluğunu korurken, Maliye Bakanı Alptemoçin, Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamada zam haberlerinin doğru olmadığım belirterek, hafta sonunda büyük bir gizlilikle süren toplantılann gerekçesini de "Bu karariara göre siiratie organize olmak için çalışmamız gerekiyor. Bu çalışmalan yüriitüyornz" seklinde acıklamış oldu. öte yandan Maliye Bakanlığı çevrelerinden edinilen bilgilere göre, Tekel Genel Müdürlüğü, sîgara, içki ve diğer ürünlerine yapacağı zamlarla ilgili tekliflerini daha önce Maliye ve Gümrük Bakanlığı'na teslim etti. Yerli ve yabancı içkilerle, sigaralara yapılacak zamlar, Başbakan Turgut Özal'ın yurtdışında olduğu bir sırada açıklanacak. Alptemoçin'in açıklamasına göre gelecek hafta içinde "bayanlara" yönelik, "Lüks Bitlis" isimli bir sigara piyasaya sürülecek. 6 mizah Kız lisesinde soru ticareti (Baştarafı 1. Sayfada) tasdikname olayına adı karışan okul müdürü Birigitte Bauer ve Müdür Yardımcısı Gülçin Atamer ile ilgili evraklar ise "Memurin Muhakemat Kanunu"na göre soruşturma yapılmak üzere. Beyoğlu KaymakamlığYna gönderildi. Lozan Anflaşması'na göre faaliyet .gösteren tstanbul Özel Sankt Georg Avusturya Kız Lisesi'nde "sınav ve sınıf geçme işlemlerinde usulsiidük yapıldığı" yönündeki ihbarları değerlendijren Milli Eğitim Gençlik ve Spor jBakanlığı müfettişleri,20 Mayıs •1986 tarihinde düzenledikleri raporla durumu Beyoğlu Cumhu;riyet Savcılığı'na intikal ettirdiler. Başmüfettiş Kadir Mizaç, Başmüfettiş Burhan Özkaa ve Aiüfettiş Ali Erkal tarafından yapılan soruşturma sonucunda, okulun olay tarihindeki sözleşmeli sekreteri ve halen İ.Ü. Yaîbancı Diller Yüksek Okulu 2. sıimf öğrencisi Fatma Hümeyra Şirinyurt'un, geçen yıl bütünleme sınavlan öncesinde, müdür Birigitte Bauer'in odasındaki kilitli dolaba anahtar uydurmak sureJtiyle matematik, Almanca, fizik jve Almanca metin tefsiri dersle•rinin soru ve yanıtlannı alarak .•öğrencilere sattığı belirlendi. İFatma Hümeyra Şirinyurt'un sı*nav sonı ve yanıtlarının karşılı•gı olarak üse 2. sınıf bütünlemeli lögrencisi Giilgün Gülerman'dan JİOO bin lira, öğrenci Özlem Çi«i'nin babası Rıfat Çini'den 200 (Baştarafı 1. Sayfada) Vurai Sözer ve Refik Durbaştan oluşan Ön Seçici Kurul, yanşmaya katılan yapıtlardan 21'ini Büyük Seçici Kurul'a sunulmaya değer görmüştü. Büyük Seçici Kurul, 21 mizah öyküsü arasında ilk üç dereceye değer nitelikte ürün bulamamış, ancak 6 mansiyon verilmesini kararlaştırmıştı. "Allegori Örgiitii" adh öyküsüyle Sulhi Dölek, "Gerisin Geri tleri" adh hikâyesiyle Orhan Duru, "Üniformanın Hatın Var" adlı yapıtıyla Kandemir Konduk, "Kurban Taşlan" adlı eseriyle Yüksel Ocakh, "Kötü Etmişsin Memet" adlı öyküsüyle Rasim Dirsehan Örs ve "Sevgili Fatoş" adh yapıtıyla Necef Uğurlu mansiyona değer görülmüşlerdi. nu bütün NATO ülkeleri bilmektedir. Kitap halinde neşredildi. Gerek NATO tatbikatlan, gerek milli tatbikatlar bu kitapta yer alır. Böyle olunca komşumuz Yunanistan'ın bu tatbikattan tedirginlik duymasının sebebini bir türlü anlayaimyorum. Bu talbikat, amfibi bir tatbikattır. Belki komşumuz bundan tedirginlik duyuyor. Ancak Silahlı Kuvvetler'in her türlü harekâta karşı hazırlıklı olması gerek. Yalnız deniz harekâtına, yalnız hava harekâtına karşı yapılmış tatbikatlar bir şey ifade etmez. Üçlü tatbikalın yapılması gerekir. Biz, bunun acısını Balkan Harbi'nde Şarköy çıkarmasıyla acı bir biçimde tattık. O tarihte hiçbir amfibi harekât ve çıkarma yapılmadığı için Şarköy'e çıkarma yapan kuvvetler imha olmuş ve başansız bir çıkarma olmuş. Eğer birUkleriıniz bu tür tatbikatlara da ahşkın olmazsa, ileride öyle durumlarla karşılaştığımızda yine Şarköy felaketi başımıza gelir." Cumhurbaşkanı Kenan Evren, bu tür tatbikatların her yıl yapıldığına değinerek sözlerini şöyie tamamladı: "Ege Ordumuz her yıl bu tatbikatlan yapmaktadır. Hatta Birinci Ordu da zaman zaman bu tatbikatlan icra etmektedir. Bu tatbikatlar bundan sonraki senelerde de yapüacakür. Bu tatbikata işürak eden tüm birlik komutanlanna, en aşagıdaki neferinden en üst komutamna kadar takdirterimi iletmek istiyorum. Ayrıca bu tatbikatların bundan sonra da yapılacağını bir defa daha ifade etmek istiyorum. Kimsenin bunlardan tedirginlik duymasına gerek yoktur." Cumhurbaşkanı Kenan Evren, seyyar cerrahi hastaneyi gezdi. Öğleden sonra da mezarhğa gitti ve bazı yakınlarını ziyaret etti. Tiırizmde Evren: Atina dampinge ük adun Turban, fiyatları yüzde 20 indiriyor Turizm Bankası Genel Müdürü Serhat Altmordu, 21 temmuzdan itibaren fıyatlarda yüzde 20 indirime gittiklerini açıkladı. ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) Turban tesislerinde 21 Temmuz 1986 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yüzde 20 indirim yapıldı. T.C. Turizm Bankası Genel Müdürü Serhan Altmordu, indirim gerekçesi hakkında özetle şu bilgiyi verdi: "Makul fiyatlaria dış pazarlama yapılan Turban tesislerinde bugüne kadar iptal olmadıgı gibi, geçen yılın aynı dönemine kıyasla yabancılarda yüzde 20 artış mevcuttur. Ancak Sayın Bakanımızın sektöre yaptığı daveti göz önünde tutarak, bilinen olaylar nedeniyle Avrupa turizminde meydana gelen duruma intibak amacıyla fiyatlanmızda bir ayariama yaptık. 21 temmuzdan başlamak üzere yıl sonuna kadar münferit ve baglantılı fiyatlanmızı yüzde 20 indirerek Avrupa'daki şartlara intibak edebileceğimizi gösterdik". Altmordu, "alman karaıiann muhtemel iptalleri de önleyerek sektöre örnek olabileceğini" sözlerine ekledi ve "Turban'ın indirimli fiyatlan AvTupa'daki tur operatörlerine derhal bildirilecektir" dedi. ANKARA'DAN ATİ>A^YA bin Iira, öğrenci Yeşim Topaloğlu'nun annesi Neşe Topaloglundan 250 bin lira, öğrenci Buket Midillioglu'nun babası Adnan Midillioglu'ndan 50 bin lira ve öğrenci Suzan Banu Çetiner'den 120 bin lira aldığı saptandı. Sınav soru ve yanıtlarının öğrencilere satılması işi, bu aşamaya kadar "yolunda" giderken, satılan sorulardan bazılanmn sınavlarda sorulmaması nedeniyle taraflar arasında meydana gelen anlaşmazhk sonucu, olayın boyutlan genişledi. 200 bin lira karşıhğında satın aldığı sorulardan matematik dışındakilerin sınavlarda sorulmayıp kızı Özlem'in sınıfta kalmasına sinirlenen Rıfat Çini, Beyoğlu 8. Noteri'ne tasdik ettirdiği sınav soru ve yanıtlannı, " b a s ı n a sızdırma" şantajı ile okul yönetimine karşı tehdit unsuru olarak kullanarak, kızmm sahte tasdikname ile bir üst sınıfa geçirilmesini istedi. Bunun üzerine Avusturyalı müdür Birigitte Bauer ile yardımcısı Gülçin Atamer, "sınav soru ve yanıt anahtannın kimden alındığının söylenmesi ve bu belgelerin kendilerine verilmesi" karşıhğında, Özlem Çini, Yeşim Topaloğlu, Gülgün Gülerman ve Fatma Jale Çorumluoğlu adlı öğrencilere sahte tasdikname vererek bir üst sınıfa geçmelerini sağladı. Bakanlık müfettişlerinin ihbarı üzerine Beyoğlu Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Re«.ep Yaşaroglu, loplam 10 sanık hakkında dava açtı. En büyük (Baştarafı 1. Sayfada) mı'nın Teknik Direktörü Franz Beckenbauer, önce Maradona 1 yı durdurmak, sonra gol atmak düşüncesinde. Alman futbolcular ise maçı kazanacaklarından emin gözüküyor. Futbolcular, maç öncesi yaptıkları açıklamalarda Maradona'yı durdurduktan sonra maçı kazanmalarının çok kolay olduğunu belirttiler. Bugünkü karşılaşmada Maradona'yı tutacak olan Briegel ise "küçük dev adamı" durdurmaya hazır olduğunu söyledi. Meksika'daki futbol otoritelerinin büyük çoğunluğu Maradonalı Arjantin'i favori gösteriyorlar. F. Almanya'nın galibiyeti ise "sürpriz" olarak değerlendiriliyor. Türkiye Radyo ve Televizyonu, Federal AlmanyaArjantin arasındaki karşılasmayı saat 21.00'den itibaren naklen yayımlayacak. Sürpriz konuklara sıcak yaklaşım ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) Yunan Dışişleri Bakanı Karolos Papulyas ile resmi görevi Dışişleri Müsıeşan olan Yannis Kapsis'in turist olarak Türkiye'ye geleceklerine ilişkin dün gazetemizde yer alan haber, Dışişleri Bakanlığı cevrelerince olumlu karşılandı. Israrlı sorular üzerine Dışişleri çevrelerince verilen yanıt aynen şöyle: "Sayın Yunan Dışişleri Bakanı Papulyas ile Sayın Dışişleri Müsteşan Kapsis'in özel nitelikle olarak Türkiye'ye gelebileceklerini gazetenizden öğrendim. Sayın Başbakanımız vizeyi tek taraflı kaldırdıkları zaman esas amacın, iki konışu halkın serbestçe gelip gitmelerine ve birbirlerini daha iyi anlamaları olduğunu belirtmişti. Bu, devlet adamları için de geçerlidir. Fotoğrafçılıkta olduğu gibi, nesneyi yakından görmek daha iyi anlamayı. daha iyi tanımlamayı sağlar, turizm de böyledir". (Baştarafı 1. Sayfada) timinde yapüıyor. Sınavda adaylara matematik, fen bilimleri, Türkçe, sosyal bilimler ve yabancı dil olmak üzere 5 ayrı testle sorular yöneltilecek. 198687 öğretim yılında üniversitelerde okuyacak öğrenci sayısı da geçen yıllara göre bazı bölümlerde daraltıldı. YÖK "insan gücüne daha çok ihtiyaç duyulan programlarda" kontenjan artışına gidildiğini açıklarken, bunların çoğunluğunu meslek yüksekokullan, güzel sanatlar ve sınıf öğretmenliği gibi bölümler oluşturdu. Zorlu sınav "Brcy" dergisinin haziran sayısı Nâzım Hikmefe ayrılmış. Dergide bu sayıda, başyazıyı yazan ilhan Selçuk, "Nâzım Hikmet 3 Haziran 1963'te öldü. Dünya devriminin şairidir Nâzım, Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nın en büyük şairidir..." diyor. Dergide, Nâzım Hikmet'in şimdiye dek yayımlanmamış görüşieri, düşünceleri de var. Aydın Aydemir"\n aktardığı bu görüşler, düşünceler, "Nâzım Nâzım" adlı yapıtta çıkacakmış. Dergide ise, herhangi bir kaynak gösterilmiyor Aydın Aydemir'in kendisinden başka. Nâzım Hikmet, bunları bir banda mı okumuş, bir dostuna yazdığı mektupta mı anlatmış, pek belli değil. Yapıt çıkınca anlarız elbet. Ya da yine anlamayız. Kaynaksız yazı yazmayı usum almadığı için belirttim bunları yoksa Nazım'ım bu yanlannı zevkle okudum. Yazının biçeminden çıkard»ğım, Nâzım'ın, bu sözleri 19591960 yıllarında, ölümünden üçdört yıl önce söylediğidir. Nâzım'ın sağlığı iyi değil, anlattıklarının çoğu sayrılığa, ölüme değgin. Birkaç bölümü şöyle: "...Kahvattım yoğurt, salata, yemiş, çay. KahvalMan sonra yukan kata çıkıyorum. Vazın camekânlı verandada, kışın uçsuz bucaksız yazı odasında, bir saat çahşmak, yanm saat sırtüstü yatmak, yahut oturmak şartıyla, bir buçuğa kadar çalışıyorum. Bir buçukta öğle yemeğimi yiyorum. En tazla yüz gram yağsız et, balık, sebze, yoğurt, yemiş, meyva suyu. İkiden dörde kadar strtüstü yatıp dünya radyolannı, anladığım dillerde dinliyorum. Dörtten beşe kadar yine dolaşıyorum ormanda. Beşten yediye kadar kitap okuyorum. Vediden onbuçuğa kadar televizyon seyrediyorum ve sonra efendim, uyku ilacını alıp ekseriya, maalesef uyku ilacına çok ihtiyacım var, uyuyorum. Tabii şehre indiğim zamanlar, bu programa uymak pek mümkün olmuyor... Hava birdenbire elektriklendi. Yağmur yağacak, hani bunu bana eskiden siyatiğim haber verirdi, ağrımaya başlayarak. Şimdiyse nefes darlığı. Bırakalım hastalık bahsini. ...Benim 'Ferhatla Şirin' piyesi, 'Sevda Masalı' ismini aldı şimdi, aşağı yukarı 56 memlekette. Dur bakayım, 7 memlekette, dur bakayım 20'den fazla memlekette, tam sayısı 23 olacak, oynuyor Ben 3 memlekette 7 dilden 3 tiyatroda seyrettim... Her seyredişimde hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendimi zor tuttum, zor tutuyorum kendimi. Yazdığım şiirteh 54 dile çevirip bastılar. İnsanlar, sevdamızın şiirierini okuyup kuvvet buluyoriar. Yani memleketimin, halkımın kultürünü, itibarını elimden geldiği kadar yayıyoruml... ...Orhan Veli'yle Sait Faik. Bence ikisi de büyük şairlerimizdendir. Hem de yalnız bizim değil, yeryüzünün büyük şairlerinden. Orhan Veli'yle Sait Faik'i bir kat daha sevmek için gurbete düşmek de gerekiyor biraz galiba.. Bir şey daha söyleyeyim, klasikler kendi devirlerinin yenilik taraftarıdırlar. Kendi devhnde yenilik getirmemiş hiçbir sanatçı sonradan klasik olmamıştır. Veniliğin tutması da şart elbette. Bana öyle geliyor ki resimde Fransız Empresyonistlerinin birçoğu, şiirde Bodler, Apoliner artık klasikleşmişler... ... Şiir lafı açılmışken bir söyleyeyim. Bugünkü gençlerin, yani 2530 arası şueranıft Orhan Veli'yle arkadaşlan, bence şiirim[ze çok şey kattılar. En kolay şey inkâr. Ben de bir zamanlar münkirliği bir marifet sanırdım. Her genç gibi de samimiydim bunda. Ama şimdi inkar etmiyorum. Keçiboynuzunda şekeri bile kabulleniyorum. ... Demin elime Varlık'ın 15 şubat tahhli sayısı geçti. Ziya Osman'a ayrılmış. Ölümünü duymamıştım. Tanımazdım. Şiirierini az bilirim. Ama okuduklarımın hepsi iyi şiirterdi. Dergideki şiirlerin mısralarını okudum. Çoğunu beğendim. Müslümanlığı bu sefer gözüme çarptı. Ne tuhaf, tıpkı büyükannem gibi, yahut bizim köylü gibi Müslüman; ahretli mahretli, Müslüman olunca da böyle olmalı bence, halkınki gibi yani. Ama dedim ya, ölüm işinibüsbütün başka açılardan görmemize bakmaksızın, bu halkça Müslüman şiirieri de hoşuma gitti... ... Bedri Rahmi'nin 'istanbul Destanı'ndanparçalarokudum. Elbette Bedri Rahmi, bence, yaşayan Türi< şairleri arasında en iyisi. Ressamlığını beğenmeyenler de, şairllgini beğenmeyenler gibi haltetmişler... ... Evvelki gün burda Dinamo stadında Fenerbahçe kulubüyle Dinamo kulübü arasında maç vardı. Ben maçı televizyonda seyrettim. Halk, bizim çocukları büyük bir sevgiyle karşıladı. Fenerbahçe kalecisine hayran oldu. Dinamo takımı arada bir ayıcılık etti, âdetidir. Mesela Spartek takımı tersine gayet kibar oynar. Dinamo takımı, dediğim gibi sertlik gösterdikçe halk onları ıslıklardı. Maç, faullere filan rağmen büyük bir dostluk havası içinde yapıldı. Maçtan sonra bizim çocuklarla Dinamo takımı oyuncuları sarmaş dolaş, kol kola ve halkın alkışları arasında alandan çıktılar. Dostluk ne güzel şey! Milletimin, bütün milletlerle dost olmasını, milletime hiçbir milletten kötülük gelmemesini nasıl istiyorum nasıl... Bugün ömrümün tarifsiz amacı bu... ... Burda Aziz Nesin mizah yazarlarının başlıcalarından oldu. Onun bu haklı başarısına nasıl seviniyorum. Bin yaşındayım ama, gene de bir gün yaşamış gibiyim..." "Broy" dergisinden aldıklarımı burada kesiyorum. İsteyen, dergiyi okur. Derginin haberleşme adresi: Ankara Caddesi Vilayet Han, 205, Cağaloğluİstanbul. Bir eski Emniyet Müdürü arkadaşımdan dinlemiştim, Nâzım1 ın Moskova'dan Türkiye'ye yolladığı mektuplar, Emniyette açılır, okunurmuş. Sonra, mektup kapatılıp gelen adrese yollanırmış. Münevver Hanım da bunu bilirmiş. Kendisine mektup yazdığı zaman da, bunu açık olarak Emniyet'e gönderir "Nasıl olsa açacaksınız, şimdiden okuyun" dermiş... Nâzım, Broy'daki açıklamalarda "Ben de bir zamanlar münkirliği bir marifet sanırdım.." diyor ya, bunu ölümünden önce, Moskova'da yakın arkadaşı Ekber Babayefe anlatmış: Gençlik yıllarımda, birçok değerli Türk yazan için ağır taşlamalar yazdım. Bunlan yazmış olduğum için şimdi üzülüyorum.. demiş. Ekber Babayef, Moskova'ya gidip dönen Aziz Nesin ile Şevket Süreyya ya anlatmış Nâzım'ın bu sözlerini. Bu, şimdiye değin, bir yerde çıkmadı. Ama, kulaktan kulağa yayıldı, duyuldu. Aziz Nesin'e sordum, Babayef'in anlattıklarını doğruladı. Nâzım, en ağır taşlamalardan birini de Yakup Kadri(Karaosmanoğlu) için yazmıştı. "Cevap1" başlıklı bu taşlamanın girişi ile bir bölümü şöyle: "Behey!/Kara boynuz gibi kaşlı/Mukaddes Apis başlı/Adam. Behey!/Kara maça bey!/Sen şiirin asil kamusuyla konuşuyorsun./Ben asaletten anlamam./Şapka çıkarmam konuştuğun dile./Düşmanıyım asaletin/Kelimelerde bile. Behey'/Kara maça beyJBehey, yüzü kara/Ruhunu zenci bir esir gibi çıkardm pazara./bir orospu odası yaptın kafatasını.../Haki ceketli ölülehn ceplerinden/çalarak parasını/Satın aldın kendıne/İsviçre dağlarının havasını..." 1929 yılında yazmış Nâzım bu taşlamayı. O zaman 27 yaşında. Sovyetler'den yeni döndüğü yıllar. Yakup Kadri ise kırkında, olgunluk çağında. Ondan bir süre önce, Nâzım "Aydınlık"çılarla yargılanır, savcı, yokluğunda ölüm cezası istemiştir. Yokluğunda hüküm giyer. isviçre'de bulunan Yakup Kadri sayrı yatağında. ölüm cezası istemini eleştiren bir yazı yazıp 'Akşam" gazetesine gönderir. Yazı yayımlanır. Nâzım, yurdadönünce, Yakup Kadri'lere teşekküre gelir, evde yeni şiirierini okur. Fakat Nâzım, 1929'da taşlamasını yazacaktır! Yakup Kadri, Nâzım'ın bu şiirine yanıt vermez. Hatta, eşi Leman Hanım: Yakup, niçin cevap vermedin? diye sitem ettiğinde: Bırak, der. en güzel şiiri benim için yazdı! Bunları Leman Karaosmanoğlu'ndan dinledim. Yakup Kadri'nin bu olgunluğu övgüye değer. Yakup Kadri, bir demecinde de şöyle der: "O yalnız Türk şiirinde yeni bir çığır açmış bir edebiyat inkılapçısı değil, hiç görmeye alışmadığımız yeni bir şair tipidir". Nâzım'ın, ölümünden önce, yazdığı böylesi taşlamalardan üzüntü duyması, onun da olgunluğunun göstergesi sayılmalı Belki, göçmenlik, yurt özlemi onu olgunlaştırmıştır. •'Broy'tiaki alıntılarda şöyle diyor bir yerde: "Şeytan (Nâzım'ın kopeğî) geid'i. Kederli, kahverengi gözleri, sipsivri upuzun burnuyla yüzüme bakıyor Dana yavrusu gibi kerata. Üç gün önce hastalanmıştı. Gece yarısı cankurtaranla baytar geldi. Penisilin yaptılar. Dünden beri de ateşi düştü. Kafasını dizime dayadı. Birbirimize bakıyoruz. Ben yazıyorum, biraz daha bakışırsak Ikimiz de ağlayacağız... ...Hani sesim olsa, şurdan. balkondan Tuna'ya doğru bir gazel tuttururdum. Avaz avaz of çekip içimi serinlettirirdim. Oğlumun başından da çeşitli işler geçecek elbette. Her insanın başından nasıl geçebılirse. Bir dileğim var: 'Muhacirlik acısı duymasın!..."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear