23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SHP DSP SHP ve DSP, holding bankacılığına Nerede birleşiyor? Nerede ayrılıyor? ŞAHİN ALPAY SEYFETTİN GÜRSEL RAHŞAN ECEVtTLE DSP PROGRAMIÜZERİNE Enflasyonu azdırmadan hızlı kalkmmanın sağlanabilmesi için yatınlabilir fonlann büyük ölçüde arttırılması, bir başka deyişle, tasarruflann arttınlarak en etkin yoldan yatırımlara dönüşturiilmesinin gerektiğini biliyoruz. Hızlı büyümeyi başlatabilmek için toplam tüketimin kısılmasının, en azından başlangıç döneminde şart olduğunu da biliyoruz. Her iki parti de, emeğiyle geçinen toplumsal kesimlerin milli gelir içindeki payını arttırmak istediğine göre, daha yüksek düzeyde bir tasarruf / yatırım dengesine ulaşabilmek için ücretli kesimin artan gelirlerinin bir kısmının mutlaka tasarruf edilmesinin sağlanması, bunun yanı sıra yüksek gelirli kesimlerin tüketim iştahlanmn da şu veya bu şekilde kesilmesi gerekecektir. Bu açıdan sosyal demokrat partilerimiz ne öneriyorlar? SHP programında bu konuya hemen hiç değinilmemekte, yalnızca vergi aracılığıvla "sağlıkh tüketim kalıplan" (s. 41)oluşturmaktan söz ediliyor, o kadar. Bu bağlamda lüks tüketimin yüksek oranda vergilendirilerek kamusal yatınmlara ek fon sağlanmasının düşünüldUğü tahmin edılebilir. Daha önceki açıklamalan da dikkate alarak SHP'nin yüksek Program karşılaştırması Bankacılık alanında, sosyal demokrat partiler sermayenin tekelleşmesini önlemek istiyoriar. son verme konusunda aynı görüşteler de serbestleştirilmesinden yana. Ancak, "iç üretim ve gelişmeyi engelleyici veya tüketim savurganhğını özendirici" (s. 102) ithalata da karşı çıkıyor. Bankacılık Sermayenin belli ellerde yoğunlaşması önlenmeli DSP prognunında "saghksız vc savurgan tiiketimiıı caydınlmasından söz ediliyor. Bundan neyi kastediyorsunnz? ECEVİT Yabancı otomobil lüksünü falan bir yana bırakıyorum. Onlar çok belirgin, bilinen örnekler. Onun ötesinde çok büyük savurganhklar var. Tüketime özendirme, tüketimi kamçılama çok ileri boyutlara ulaştı. Bu da kaynak israfına yol açıyor. Bunun en belirgin ve cirkin bir örneği vatandaşı kumara özendinnek için kumarhane piyangolan düzenlenmesi.. Herhalde en son özendirilecek şey kumardır... Devletin televizyonu, her gece, yurttaşlan, aileleri, gelirlerinin çok üstünde harcamalara kışkırtıyor. Bu şekilde tüketimi özendirilen mallardan çoğu da insan sağhğı bakımından veya insan yaşamına manevi zenginlik katmak bakımından gerekli olmayan mallar.. thracat içiade sanayi üriuüerinin payının yüzde 70*111 üzeriae çıktıgı ve dıs diinya Ue aramızda enflasyoo fariaıun çok yüksek otdagu bir ortamda, DSP nasıl bir kur politikası stvunuyor? ECEVtT Evvela junu söyleyeyim: 1978'in bütün olumsuz koşullanna karşın o yıl dışsatım gelirimiz dolar olarak yüzde 30 artmıştı. Yine 1978'de, dışsatımda sanayi ürünlerinin payı da büyük ölcüde artmıştı. Bu, şimdiki kur politikasım uygulamadan, bugflnkü ekonomik modeli veya 24 Ocak Kararlan doğrultusundaki ekonomik modeli uygulamadan başarıldı. Nasıl başarıldı? Bir kere Türkiye ilk kez o dönemde bölge pazarlarına, Ortadofu pazarlanna ve Sovyetler Birliği'nin bizim için sınırsız olanaklan bulunan pazanna yöneldi. Aynca kath kur sistemi uyguladı. Aşın bir kath kur uygulaması sakıncalı olabilir. Ama bazı konularda kath kur da uygulanabilir. Belli dallarda dışsatımı arttırmak için özel bir kur uygulamasına yönelinebilir. Yeter ki bunun sınırlan, ölçüsü, çok iyi belirlensin. Aksi halde ne oluyor? Devalüasyon sürekli hale geliyor ve dışsatımın astan yüzünden pahalı hale geliyor. Hem sürekli devalüasyon yoluyla Türk parasının değeri düşürülüyor hem de, o da yetmiyor, yine sübvansiyonlar vermek gerekiyor. Sürekli devalüasyon, maliyet enflasyonunu da kamçılıyor. Dışsatımın, üretim aşamasından çok satış asamasında, pazarlama aşamasında desteklenmesi, bize göre çok yanhş... Dışsatımı üretim asamasında desteklemek çok daha sağhklı. Bankacılık sektörüne ilişkin politikalarda, DSP üe SHP programlan arasında büyük bir koşutluk gözleniyor. Başhca ortak noktaları şöyle sıralayabiüriz: Her iki parti de kredilerin kullanımında ve dağılımında devlet müdahalesinden yana ve banka fonlarının plan hedefleri doğrultusunda kullanılmasımn sağlanacağını beliniyorlar. Holding bankacılığına, bir başka deyişle, holdinglerin sahip oldukları bankalan kendi çıkarlan doğrultusunda yönlendirmelerine son verileceğini belirtiyor Küçük üreticilerin ve kooperatiflerin kredi olanaklanndan daha fazla yararlanmalanndan yanalar ve ipotek üzerine kredinin yanı sıra, proje temelinde kredüendirmenin de geliştirilmesini öngörüyorlar. cU ÇtÇEKLl KUTLAMA SHP Genel BafkanıAydın Güven Gürkan ve Başkanlar Kurulu iiyesi Erdat lnönü, DSP Genel Başkanı seçilmesinin ertesinde, Rahşan Ecevit'e parti genel merkezinde kutlama ziyareti yaptılar. (Fotoğrcrf: RIZA EZER) özgürlüklerden sayılan tüketim özgürlüğune siyasal otoritenin müdahalesi anlamına gelebileceğine dikkat çekerim. Kuşkusuz, tüketim vergileriyle oynayarak (örneğin kimi mallarda KDV oranlannı yukselterek, kimi mallarda da indirerek) servet dağılımının ve gelir bölüşümünün oldukça adaletsiz olduğu bir toplumda, ekonomik refahın daha adil dağılması sağlanabilir ve böyle bir politikanın tüketim özgürluğü ile çeliştiğini ultraliberaller dışında kimse iddia edemez. Ancak, böyle bir politikanın en büyuk zorluğu, düşuk gelirli sosyal kesimler ile yüksek gelirli kesimlerin tüketim sepetlerinde çok sayıda ortak mal ve hizmetin bulunabilmesidir. örneğin düğünler. DSP, "caydırıcı biçimde vergilendirileceğini" ilan ettiği faaliyetler arasında düğünleri de sayıyor. Çiftçi ailelerinin bütçelerinde büyük gedikler açan koy düğünleri de caydırma kapsamının içinde mi olacak? Eğer bu somya hayır yanıtı veriliyorsa, ortaya içinden çıkılması çok güç bir sorun çıkacaktır: Sosyal kesimlerin net sınırlarla birbirinden aynlmadığı bir toplumda, vergilendirilecek duğunlerle, vergiden muaf düğünler birbirinden nasıl aynlabilir? Yok. eğer yukandaki soruya olumlu yanıt veriliyorsa, DSP'nin, doğal seçmenleri arasında gördüğü köylü kiıleleri, "duğün vergisf'nden herhalde pek hoşnut kalmayacaklar. İktisadi refahın daha adil biçimde dağılabilmesi için DSP aynca, "yaşamsal önem taşıyan belirli tüketim maddelerinin" fıyatlarında maliyetler duşürülerek indirim sağlanacağını, gereğinde ithalat yapılacağıru veya bu maddelerin ihracatının kısılacağını vaat ediyor. aşamalarına, ithal yatınm ve ara mallannın nisbi fiyatlarına ve daha başka otonom etkenlere bağlı olduğu unutulmamalıdır. Bu bakundan dış ödemelerin sorun yaratmaması için ihracatın düzenli olarak arttırılması zorunludur. SHP, ihracatta devletçi bir politika benimsiyor: "dışsatımın arttınlmasında özel kesimin girişimci niteliğinden yararlanılacaktır. Ancak, dışalım ve dışsatımda, devletin düzenleyici rolünü gerçekleştirmek üzere, uzman bir kamu kuruluşu kurulacaktır" (s. 40). SHP ayrıca, bürokratik işlemlerin azaltılmasını, ulaşım hizmetlerinin geliştirilmesini tasarlıyor. SHP programında, kur politikasına hiç değinilmemesi oldukça dikkat çekici. Dış enflasyon oranıyla iç enflasyon oranı arasında buyuk fark olduğu ve sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payının yüzde 70'in üzerine çıktığı koşullarda kur politikası buyük önem kazanıyor. Halen izlenmekte olan Turk Lirası'nı "gerçekçi" (hatta bir miktar altında) bir değerde tutmak için sürekli devalüasyon politikası aynen korunacak mı? Yoksa Türk sanayiinin rekabet gücü daha çok subvansiyonlarla mı korunmaya çahşılacak? Yoksa kath kur politikası mı izlenecek? SHP programında bu sorulara cevap bulmak olanaksız. Bir başka deyişle, toplam borcu ve taksitlerini ödenebilir bir düzeyde tutmaya çalışacağını söylüyor. Ancak mevcut borç yükü ve ağır dış borç ödemeleri konusunda görüş belirtmiyor. DSP programında, dış borçlar konusuna hiç değinilmiyor. Buna karşıhk ihracat politikası konusu üzerinde SHP'den biraz daha etraflı duruluyor. "Türk parasının değeriyle, Türkiye'nin dış ekonomik ilişkileri arasında gerçekçi bir ilişki kurulacaktır". (s. 97) DSP, kur politikasına ilişkin tavrını böyle ifade ediyor. Bu ifadeden ne anlaşılmalı? Programda ayrıca, "Türk parasının sürekli ve aşırı değer yitirimi" (s. 98) eleştirildiğine göre , DSP'nin, Türk Lirası'nın değeri saptanırken enflasyon farklarını dikkate ahnayı, ama düşük değerli kura izin vermeyi öngürdüğü anlaşılıyor. Ihracatı teşvik konusunda DSP, "sağlıksız ve yapay" olarak değerlendirdiğj vergi iadesi politikasına karşı çıkıyor. Bunun yerıne, üretim asamasında maliyetleri duşurücü, yeni teknolojileri özendiren, verimliliği (kapasite kullammını) a n t ı n a desteklemeleri savunuyor. Bu konuda SHP'nin de çok benzer terimlerle aynı görüşu payiaştığını belirtelim. DSP de, SHP gibi ihracatta uzmanlaşmış "büyük ve güçlu kurumları" (s. 100) savunuyor. Ancak şu farkla ki, DSP bu kurumlara devlet sektörü, halk sektörü ve özel sektor kuruluşlarının birlikte katılmalarını öngörüyor. ithalat konusunda ise DSP, maliyetlerin düşünilmesi ve enflasyonun dizginlenmesi için bazı malların ithalatının gerektiğin SHP programında vergi aracılığıyla "sağlıkh tüketim kalıplan" oluşturmaktan söz ediliyor. bir tasarruf/yatırım dengesi sağlamada, esas olarak, devletçi mudahalelere güvendiğı anlaşılmaktadır. DSP'nin ise bu alanda devlet faaliyetine paralel olarak özel tasarruflara daha geniş bir yer vermek istediği görüluyor: Programda "Gönüllü ve zorunlu tasarruflann hakça bir süreç içinde artması sağlanacaktır" (s. 71) deniliyor. Bu artışın nasıl sağlanacağı sorusunun yanıtını programın farklı bölümlerindeki çeşitli önerilerden çıkarmaya çalışmak olanaklı: Daha önce sözunü ettiğimiz tasarruf ve yatınmlann arttınlmasında, halk sektorüne önemli bir yer verilmesi; faiz oranlarırun lasarrufu özendirici bir düzeyde tutulması yanında DSP aynca, sermaye piyasasının genişletilmesini ve guvenceye kavuşturulmasını da öngörmekte, Bu bağlamda DSP programının en çarpıcı yam, tüketim konusurıa yaklaşımı: "Sağlıksız ve savurgan tüketim eğilimleri caydınlarak, sağlıklı tüketim eğilimleri özendirilecektir. Yatırımlara aynlabilir kaynaklar bu yoldan da çoğaltılacaktır" (s. 72) deniyor. SHP programında da yer alan "sağlıksız tüketim" kavramımn, demokratik toplumlarda bireysel Dı^ ekonomik ili^kiler Türkiye ekonomisi sürekli (yapısal olarak) dış ticaret açığı veren bir özelliğe sahiptir. Bu açıklar diğer döviz gelirleriyle kapatılamadığından, (bir kaç istisna ile) son yı 1larda yavaşlamış olsa da, dış borç miktarı sürekli artmaktadır. Devresel olarak döviz darboğazına, darboğaz da üretimi olumsuz etkileyerek krize neden olduğundan, bu, yapı değiştirilmesi, ekonomik gündemin en önemli konularından biri durumundadır. Gerçi 24 Ocak'tan sonra gerçekleşen ihracat artışlan döviz darboğazımn aşılmasını sağlamıştır, ama dış ödemeler sonınu hâlâ tam ve kalıcı bir çözüme kavuşturulabilmiş değildir. Geçerli tek çözüm de dış ticaret açıklannın büyük olçüde azaltılmasıdır. SHP, amaçladığı ekonomik bağımsızlığa "ülke ekonomisini dışa kapayarak değil, dünya ekonomik işbölümünde sürekli olarak ilerleyerek" (s. 40) ulaşmayı tasarlıyor. SHP'nin dış ticaret politikasının temel dayanağı ise ithal ikamesi. Dolayısıyla, dış dengeyi, ithalatı nisbi olarak azaltarak sağlamayı umuyor. Bu yolun bazı sektörlerde dışa kapanmayı gerektirmesi doğaldır. Böyle bir politikanın başan şansı nedir? 1960'lardan sonra planlı dönemde uygulanmaya başlanan ithal ikamesi politikası, yalnızca 19641969 döneminde (az da olsa) olumlu sonuç vermiştir. Daha başanlı bir ithal ikamesi politikası uygulanacağı savunulabilir, ama bu politikanın başansının, sanayileşmenin DSP programında "Sağlıksız ve savurgan tüketim eğilimleri caydırılarak sağlıkh tüketim eğilimleri özendirilecektir" deniliyor. DSP, ayrıca, kamu bankalannın güçlendirilmesinden ve özel bankaların birer kamu kuruluşu gibi çalışmalannın sağlanmasından yana olduğunu belirtiyor. SHP ise "yabancı bankaların, net kaynak aktarımı sağlayacak biçimde işlemesine önem verileceğini" (s. 42) söylüyor. Görüldüğü gibi gerek DSP gerek SHP banka sektörünün kamulaştınlmasını savunmuyorlar, ama bu sektörde devlet müdahalesinin boyutları o kadar geniş tutuluyor ki, özel bankaların özerklik alanını bir hayli daraltmaktan yana olduklan anlaşıhyor. Her iki parti de yabana sermayeye karşı değiller, ama yabancı sermayeyi birçok koşulla kabul ediyor. SHP yabancı sermayeyi, ulusal çıkarlar yaranna yerli sermaye ile rekabet ettiği ölçüde kabul edilebilir görüyor. Yabancı sermayeden ileri teknoIoji getirmesini, sanayinin gelişmesini hızlandu"masım, ihracata olanak vermesini bekliyor. DSP ise, çokuluslu şirketlerin, yatırunlarını, Türkiye yerine jeopolitik olarak daha güvenilir, demokratik ortamın henüz oluşmadığı ülkelerde yapmayı tercih ettiklerini vurguladıktan sonra, "ulusal bağımsızhğı, demokrasiyi ve sosyal hakları engellememek koşuluyla", (s. 88) yabancı sermayenin deneyiminden ve ileri teknolojisinden yararlanmak gerektiğini belirtiyor. Dışsatımda bazı konularda kath kur sistemi uygulayarak da başanlı olunabilir. Aksi halde devalüasyon sürekli hale geliyor. Dışsatımı satış değil, üretim asamasında desteklemek gerekir. Bu açıdan, kuru, dışsatımın kuyruğuna takmakta fazla aştrılığa gitmekten kaçmmak gerek. Paramızm değerini dışsatımın kuyruğuna takmakta fazla aşınlığa gitmekten kaçınmamız gerektiğine inanıyoruz. Ama bir yandan da gerçekçi olmak gerektiğine inanıyoruz. öte yandan, Türk parası, öyle sanıyorum ki, dolann da kuyruğuna, gerckenin ötesinde takildı. Oysa bizim dış ekonomik ilişkilerimizde Amerika çok önemli bir yer tutmuyor. Daha çok Ortadoğu ve Avnıpa ülkeleri önemli yer tutuyor. Bazı Avnıpa devletlerince de yapıldığı gibi ona göre bir sepet oluşturulabilirdi. Türkiye dış borç taksitlerini özenli olarak ödüyor, ama bo dnnımun ekonomi üzerinde bttyük bir yiik oluşturdugu da gerçek. Öte yandan, biliyorsunuz, bazı ilkdcr borç takstferini döviz geürterinin belli bir oraıııyla sınırlama yoiuna gidiyorlar. gitmek istiyoriar. Sizce Tiirldyc diger borçia iilkderk dayanısma içinde borç Uksftlefini yeniden pazariık konusu yapmanın yollannı aramalı mıdır? ECEVİT Tabii aramabdır. Fakat partinin programını ve politikalannı bunda başan sağlanacağı varsayımına bağlamak da ihtiyatsızlık olur. Çünkü, başan sağlanamayabilir. Ama bu arayış içine girmek ve bu arayışta başan saglamaya çalışmak, bunun için öteki borçlu ülkelerle dayaruşma içine girmek elbette gereklidir. Kamuoyuna, muhalefet tarafından, bazı politikalar sunulurken, bazı görüşler sunulurken, "borçlan bir süre ödemeyiz" gibi tutamaklara sanlmıyor. Bunu da gerçekçi bulmuyoruz. Daha doğrusu yeterince ihtiyath bir yaklaşım saymıyoruz. CHP, 7879'da buna çok çaba gösterdi ve nitekim ilk borçlan erteleme anlaşmalannı CHP hükttmeti imzaladı. Ama sonucunu alamadan aynldı. Neyse, bu başka bir konu. Uluslararası Para Fbnu'nun empoze ettiği politikalâra karşı da en önde biz bayrak açtık. Sonradan Amerika da bunu sürdürmeye çahştı, başka ülkeler de sürdürmeye çahştı. Ama CHP hükümetten aynlınca, uluslararası ilişkilerimizin boyutu, türü değişti. Uluslararası Para Fbnu'na ve benzer kunıluşlara çok çabuk tesUm olundu. Şimdi buna çalışmak lâzım, fakat fazla umut baglamamak lâa m . Ama onun dışında yapılabilecek şeyler var. Borçlanma sağhkh olmalıdır. Türkiye 196777 arasındaki saghksız dış borçlanmarun bedelini çok ağır biçimde ödedi. Şimdi yeniden bir sağlıksız borçlanma, kısa vadeli yüksek faizli borçlanma sürecine girildi. Bunun da bedeli ilerde çok ağır olabilir. öte yandan bir de, tabii, borcun el parası olduğunu unutmamak ve borcu "yiğidin kamçısı" olarak kullanmak gerekir. Halbuki bizde önemli bir bolümü tüketim için kullanüıyor. Evet "borç yigidin kamçısıdır", ama bunun anlamı şudur: Aldığın borcun sana ait olmadığmı bileceksin ve yiğitçe, onurlu biçimde kullanacaksın, altmdan kalkabileceğin biçimde kullanacaksın. derhal yatınma, üretime dönüştüreceksin. Dışardan, gereğinde viski almayacaksın, rokfor peyniri almayacaksm, kürk almayacaksın, veya mücevher getirtmeyeceksin, ama yatınma yöneleceksin. Borcu yiğitçe kullanmanın gereği budur. DSP karşı olduğunu soyledigi bolding bankacüığına nasıl son vermeyi düşüniiyor? ECEVtT Bu alanda başhca iki hedefımiz var: Birincisi bankacıhkta sermayenin belli ellerde yoğunlaşmasını önlemek, daha yaygın hale getirmek gerekir. Ikincisi de bankacıügı devletleştirmek değil, fakat devlet bankalannı daha etkili hale getirmek gerekir. Şimdi devlet bankaları ihtisas bankacılığına dönüştü. Halbuki Türkiye'nin ilk devlet bankalan, uzun süre ön safta iş yapan bankalardı. Ama şimdi tasarrufunu bankaya yatırmak isteyenin aklına, geniş olanaklarına karşın, kolay kolay Etibank, Sümerbank gelmiyor, getirilmiyor. Bankalar sisteminin yine pazar kurallan içinde disipline edilmesi de çok önemli bir araç olabilir. Üçünçüsü, bunlara halk sektörü bankacılığını eklemek, yani kooperatiflerin kendi bankalannı kurmalanna, yatırım yapacak sendikalann ve o arada, bizim programımızda öngördüğümüz, işçi ve üretici yatırım fonlannın kendi bankalannı kurmalannı sağlamak, böylece o yoldan da holding bankacılığını engelemek; ve, tabii, Merkez Bankası'nın, yine pazar kurallannın özüne dokunmaksızın, denetleyici etkisini arttırmak gerekir. Dış borçlanma ve yabancı sermaye Dış ekonomik ilişkilerin diğer önemli unsuru olan dış borçlanma konusunda SHP, "dış borçların ülke üretimi ve dış borç ödeme kapasitesini aşmamasına ozen gösterecektir" (s. 40) diyor. StRECEK AYDES GÜVEN GÜRKAN'LA SHP PROGRAMI ÜZERÎNE Tekelleşme yarışmacı ekonomiyi öldürüyor Başka biı konuya geçetim istersenu. SHP programında "saghksız tuketim"den soz ediliyor. Aynı deyim DSP programında da var. Bnrada temel sorun bize şu gibi geliyor; Hangi tüketimin saghksız olduguna kim karar vcrecek?Buna politik otorite karar verdigi takdirde, bu, bireylerin seçme öıgürlü|iine bir mudahale olmaz mı? GURKAN Bu bizim zaten evTensel arayışunız. Dunyanın her yerinde, yaşam biçimini ve ekonomiyi rasyonalizeetme çabalan vardır.Bu evrensel arayışın dışında tutulan tek ülke Türkiye. Üretimde akılcıhk, tüketimde akılcıhk, bölüşümde akılalık, yaşamımızda genelde akılcılık. Bu dediğim gibi bir evrensel arayış ve ilerlemenin ardında yatan dinamik de zaten bu evrensel arayış. Yani daha az kaynakla daha çok mutluluk elde edebilrnek, daha çok doyum sağlayabilmek, daha fazla refah oluşturabilmek ve daha fazla üretim sağlayabilmek. tnsanları aydınlatmak, çeşîtli biçimlerde tüketilmesinde yarar görulen, başka tüketim mallarına göre tüketılmesinde yarar görülen maddelerin tanıtımını. dağıtımını, bilinmesini kolaylajtırmak, genel bir tüketicı bilgilendirmesı programı yurutmek, üretimde olduğu gıbı tüketim kalıplarında da akılcılığı ön planda tutmak amacımızdır. Tekrar altını çizerek söylüyorum, sorun evrensel bir sorundur. Nasıl daha az kaynakla daha çok üretim yapmak zorunluluğumuz varsa, daha az parayla da daha çok tükeucı doyumu sağlamak. daha fazla ihtiyacımızı gidermek yclbnnı buimak gereklidir. Onun için çok doğaldır. Yani tüketim kalıplan sonınu üstünde Türkiye'nin çok riddı bir biçimde düşünmesi ve bunu bir kalkınma politikası olarak gündeme getirmesi gerekir. Türkiye'nin temel sorunu, akıl dışılığın primlendirilmesı, akıl dışılığın liberalizm, özgürlük, serbestlik diye tanıtılarak toplumun akıleı arayışlardan bılınçlı olarak zorla uzak tutulması ve kopanılmasıdır. Dış dünya Ue aramızda enflasyon farkının çok yüksek olduğu bir ortamda, SHP nasıl bir kur poİiükasını savunuyor? GÜRKAN Enflasyon yüksek oranlara varmışsa sabıt kur sistemi uygulanamaz. Kur ayarlamaları yapılacaksa, bu enflasyon oranında, yüzde 60'lara, yuzde 65'lere vannış bir enflasyon oranında bunun günlük >apılmasında zorunluk vardı. Bu nedenle aslında hükümetin bu enflasyon oranında günlük kur politikalan yöntemine gitmiş olması gerçekçi ve doğrudur. Ama bir şok programı uygularsanız yani enflasyonu kesmek için içerde fıyatları stabilize ederken aynı anda sabit kur sistemine de geçmeniz düsünülebılir. Ama enflasyonu bir süreç içinde indirmeyi hedefliyorsaruz, o süreç içinde oynak kur politikasına, günlük kur politikasına geçmeniz doğaldır. Temel hedef, bütün dünyada fiyat kararlılığı sağlamak ve sabit kur sıstemıne geçmektir. OECD'de, bütun her tarafta tartışılıyor. Ama enflasyonu önleyemedığimiz zaman çok doğal olarak bunun uzantısı oynak kur sistemi olmuştur Ama temel hedef, dış ticaret iüşkılerinde spekulasyonları önlemek ve gerekli guven ortamını sağlayabilmek için sabit kur sistemidir. Ama fiyatlar bu ölçude dunyarun her yerinde oynarken ben sabit kur sistemine devam edeceğim demenin anlamı yoktur. SHP dış borçlann miktannın odeme kapasitesini aşmamasına dikkat edecegini söylüyor. Türkiye'nin dış borcu halen 25 milyar dolar civannda. Bu rakam sizce odeme kapasitemizio üzerinde mi? Buna bağlı olarak ikinci bir sonıyu gundeme getirmek istnorum. Kartegena Gnıbu olarak bilinen Latin Amerika ulkelerinin borç odemelerini doviz gelirlerinin belli bir oranıyla sınırlama ilkesi hakkında ne düşünuyorsunaz? Bence Türkiye sayın başbakamn günlük övünmelere gerekçe hazırlayabilmek için urettiği politikalar nedeniyle çok büyuk bir darboğaza düşmuştür. IMF'ye bu politikalarla Türkiye'nin dış borç ödeme kapasiıesinin artınlamayacağının nesnel bir biçimde anlatılması gerekliydı. "Sizin, benim gelişme imkanlannı kjsıtlayarak oluşturdugumuz politikalarla ben 12 yıl dış borçlanmı ödemeye çalışayım ama 2 yıldan sonra benim artık genişlemem gerekiyor. Reel odeyebilme kapasitelerimi, butun kapasitelerimi artırabümem gerekli. Oysa, siz ne pahasına olursa olsun az uret, az tıiket, fakat dışanya çok borç öde, poliükasıyla ne kendinize iyilik yaparsımz ne de bana i>ilik vaparsınız. tkimiz bir giin bir noktada yeniden karşı karşıya gelebiliriz" teziyle karşı çıkmak gerekliydi. Bu yapılmamıştır ve dolayısıyla üretim kapasiteleri genişletılmeksizin çok önemli >nllar dış borç sürekli bir biçimde artınlarak geçirilmiştir. Bunun için, alacaklı ülkelerle ödeme konusunda, kendilerine olan ödeme yükümlulüğumuz konusunda hiç kuşkular uyandırmadan akıleı ve ortak çözümün bulunması gereklidir. Yani onların uzun vadede kalıcı bir biçimde alacaklarının ödenmesinı mümkün kılacak, bizim de odememıze olanak tanıyacak bir ortak paydayı aramamız ve bulmamız gereklidir Bu yapılmamıştır. IMF'nin övgülerı, geçici övgülen, Türkiye'nin ve alacaklı ulkelerin uzun vadeli çıkarlarının önüne geçmiştir. Onun için ciddi pazarlıklarla ortak çıkar paydasırun bulunması ve sorunun yeniden gundeme getinlmesi gerekecektir. Eskiden devletten devlete borç çok önemliydi. Özel borç ne kadardır, bankaların, ozel şirketlerin borcu ne kadardır, bunlarla ilgilenmezdik ve o alışkanlığımız süruyor. Türkiye'nin bugün özel borcu ne kadardır, süreleri ne kadardır. bunu bilmek mumkün değildir. Türkıye bugun ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya... Özel bankaların, özel şirketlerin uı$ borç yukumlulüklennin ne olduğu konusunda en ufacık bir bılgimiz yok. Bana sorarsanız çok buyuk olçüde gelişmeler olmuştur. Sorun cıddidir... Dış borv konusunda jeniden pazariık masasına oturmayı gerekli goruyorsunuz. Bu pazariıgı Törkiye tek bası.» mı yapmalı? Benzer durumdakl ülkelerle dajanışma sorunumuz yok mu? GÜRK CN Olmaz olur mu? Doğai olarak var. Dış borc sorunu dunyamn şu anda temel sorunlarından bırı. Bu soruna ortak olmayan tek ulke Türkiye. Dediğim gibi becerikli bir dış pazarlamaa görünümu vermek için, becerıkli bir borç bulan insan görunumu vermek için, hukumet Turkıye'yı bilinçli olarak bu ımkânın ötesinde ve uzağında tutuyor. Ama bunlar hep kısa sureli politikalardır. öteki ülkeler gibi Türkiye'nin de yeniden duşunulmesi gereken bir dış Uorç yükümlülüğu vardır ve bu arayışiann içinde de Türkiye mutlakâ bulunmalıdır. ' Holding bankacdıtuıa karsrani7. Ancak programda holding bankacılığına nasıl son verecejiniz yeterince açıklanmıyor. Konuyu biraz açar mısınız? GL'KkA.N Sanayıde mulkıyet sorununu ıkincil önerade sayıyoruz. Kaynaklann ve kredilerin kullanımındaki düzenlemeyi daha birincil sayıyoruz. Bankaların devletleştirırmesi, bankalann çok katı bir biçimde devlet yönlendirmesine tabi tutulması uygulamalan birçok yerde denendi ve ben başarılı olanlanm hatırlamıyorum. Bu nedenle mülkiyet sorunundan çok kredi ve kaynak kullanımı sorununu öncelikli sayıyoruz. Nitekim mülkiyet sorununun ne derece az önemde olduğunu, devlet bankalarının kredi kullanımında bazı odaklara imtiyazlar sağlamaları gösteriyor. Türkiye"de ciddi bir kredi tekelleşmesi sorunu vardır. Bu, ekonomiyi, yarışmacı bir ekonomiyi öldurucü boyutlara varmıştır. Ekonominın yarışmacı koşullarda uretken bir biçimde çalışmasının temel engeli haline gelmıştır. Onun için kredi düzeninde yeni arayışlara gitmek ve kredi tekellerini mutlaka aşmak laamdır. tiretimde, tüketimde, bölüşümde akılcıhk evrensel bir arayış. tnsanları aydınlatmak, çeşitli biçimlerde tüketilmesinde yarar görülen, başka tüketim mallarına göre tüketilmesinde yarar görülen maddelerin tanıtımını, dağıtımmı, bilinmesini kolaylaştırmak, genel bir tüketici bilgilendirmesi programı yürütmek, akılcılığı ön planda tutmak amacımızdır. GÜRKAN Bütçe konuşmamda da var. Bence henuz aşmamıştır. Ama üst sınırına gelinmiştir. Yani döviz gelirleri itibariyle, milli gelir itibariyle ve daha da önemlısi buıçe imkanları itibariyle ust sınıra gelinmiştir, hatta butçe olanaklan itibariyle üst sımr çoktan aşılmıştır. Dış borç vukunü taşıyabilecek iç bütçe imkanlarının oluşturulmasında Türkiye vahim hataJar yapmıştır ve çok ciddi bir darboğazdadır. Üst sınıra gelinmiştir dedim, ama eğilim sürmektedır ve ust hudut, bu borçlanma süreci devam ederse ve milli gelir artışındaki bu duraganlık surdurulürse, dış borç odeyebilme imkanlanndakı sırurhUk genişletilmezse, Türkiye çok buyuk bir hızla kendisinı ödenemeyecek bir borç yükunun ahında hissedebılır. Onun için bu yıllar fevkalade kritık yıllardır. Çünkü bir noktada sınır aşılmış, diğer iki noktada da ust sınıra kesın olarak gelinmiştir. Ama sureç devam etmekteair ve iyileşme eğilimleri henuz ortada yoktur, onun için bız bu Konuda son derece kaygılıyız. Bankaların devletleştirilmesi, bankaların çok katı biçimde devlet yönlendirilmesine tabi tutulması birçok yerde denendi ve ben başanlı olanlanm hatırlamıyorunu Bu nedenle mülkiyet sorunundan çok, kredi ve kaynak kullanımı sorununu öncelikli sayıyoruz. Kredi düzeninde yeni arayışlara gitmek, kredi tekelini aşmak lazım. Bunların yolu ancak uygulama programında ele alınabilir. Holding bankacılığına son verecek politikalann ciddi bir biçimde uzmanlarca oluşturulması gerekiyor. SHP'de henüz böyle bir çahşma yapılmamışur. Ama yaptlacaktır. Olağan kurultayımızın ardından ciddi bir program kurultayı yapmayı düşunuyoruz. Amaamız da uygulama politikalannı oluşturmak, lopluma sunmakur. Bu çalışmalar genellikle biliyorsunuz hep seçımlere yakın yapılır. Çunku bir parti ayrıntılı programını çok erken kamuoyunda tartışmaya açıp iktidarın eylemlerinden kamuoyunun ılgisini başka yerlere çekmemek durumundadır. Bir tarafta hükumet eylemlerini sürdürürken, SHP'nin uygulama politikalarımn aynntılı alternaüflennın tartışılması, hukümete haksız bir imtiyaz sağlar. Onun için bu tür şeyler hep seçimlere yakın düşünülür. Program ilkesel tavn belirler. Bizim de bu konudaki ilkesel tavrımız, Türkıye'de kredi tekeli sorununun çok ciddi bir sorun olarak var olduğudur, karşı konması gerektığıdır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear