01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 ŞUBAT 1986 CUMHURtYET/13 Madrid'den Bepubblica 10 yaşında Scalfari, 61 yaşında, hoş, zarif, uzun boylu beyaz sakallı ve "düşleri olan" bir adamdı. Bizzat seçtiği 75 kişilik kadroyla 1976'da kurduğu "La Repubblica" gazetesi ttalya'da bugiin "kamuoyu" oluşturan en önemli gazetelerin başında geliyor. NtLGÜN CERRAHOCLU MADRİD ltah/a'nın "Cumhuriyet"i, L» RepBbblica"on yaşında. Italyan basının en büyük "başan öyküleri"nden biri olan "La Repubb'jca"nın öyküsü, ltalya'nın en güç.ü adamlanndan birinin öyküsü aynı zamanda. Başbakan Craxi'ye "hayır"diyebilen 61 yaşındaki hoş, zarif, uzun boylu, beyaz sakaltı bir adanun Eagenio Scalfari'nin öyküsü bu. Güzd konusan, çok iyi yazan, doslhıklan "Ottrettl"nin patronu Fenedetti'den, Kornünist Parti ağır toplanndan Alfredo Reichlin'e, eski Cumhurbaşkanı yaşlı sosyalist Sandro Pertim'ye dek aralanndaki tek ortak payda yozlaşmamışlık olan kişilere uzanan ve büyük düşler kuran bir adamın öyküsü bu."Repubblica"nın 10 yıllık genç yaşamı, Marcel Proust'u, Scott Fitzgerald'ı, Kant'ı, Hegel'i, Croce'yi, Adam Smith'i, Keynes'i okumuş bir gazete kurucusunun, dogmalara sırt çeviren kendi sözleriyle "gercegin de1 f i ' " t ^ •Brpdaran" Scalfari'nin öyküsü aynı zamanda. Yıllardan beri degişen ltalya için yepyeni bir günluk gazete tasarlayan Eugenio Scalfari, ilk başansı, genel yayın müdürlüğünü yaptığı haftalık dergj, "La'espresso" ve ttalya'nın en büyük yayınevlerinden biri olan "Mandodori" grubundan düşlerini gerçekleştirmek için gerekli olan sermayeyi, kendisini hiçbir siyasi çizgiyle koşullamadan temın edebilmesi olmuştu. Scalfari, daha sonra llalyan basınının birkaç "yüdız" ismi ile birlikte, hiçbir gazetecilik deneyimi olmayan, fakat çok kaliteli genç bir kadroyu bir araya getirmeyi başaracaktı. Scalfari'nin bizzat seçtiği bu 75 kişilik kadro, 1976'da Italyan basınında ilk kez 47 santimetreye 31 santimetre büyüklüğünde "UMoid" gazetelerden biraz daha büyük, "ye•I bir öıün"le okurlann karşısına çıkıyor. Geleneksel olarak pratik, büyük gazetelerin geçerli olduğu ttalya'da hiç alışık olunmayan bir ebatla vt çok basit, tetniz, net bir sayfa düzeninde okurlan şaşırtan 20 sayfabk "La Repubblica" daha ilk basıldığı 1976 yıhnda gunde 100 bin satan bir gazete olacaktı. Üç yıl içinde mali açıdan ayakta kalamaması halinde gazeteyi kapatacağı vaadı ile sermayeyi sağlayan, bu arada da gazetinin ortaklanndan biri haline gelen Scalfari, 1979 yüında ayakta kalmamn otesinde gazetenin tirajını neredeyse 2 misli arttırarak 176 bine çıkarttı. Siyasi partilerden bağunsu obtnakla beraber, gayet açık olarak ortanın solunda kalan, içinde bol bol eleştiri, fakat basma kalıp olmayan parlak başmakaleler bulunduran, dış haberlere çok önemli bir yer ayıran "Repubblica" aydınlann, gençlerin, siyasetçilerin, sanat ve kültür çevrelerinin çok hoşuna gitmişti.. Bu arada "Repubblica" sevseler de sevmeseler de işadamlannın elinden bırakamadığı bir gazete haline gelmişti. Kısacası bu genç gazete, ttalya'da"kamnoyu olnştnran" bir numarah gazeteydi artık. Nitekim bugün 60 sayfayla 500 bin basan, 400 bin satan ve Milano'da basıldığı için daha çok kuzeyin gazetesi olarak kalan "Coniere DeBa Sera" ya nazaran ltalya'nın tüm yörelerine dengeli bir biçissde dağılan ve 4 yerde basılan "La Repabblica" nın basansını, rakibı "Con1ere"nin eski Genel Yayın Müdüriı Piero Ottone şöyle özetleyecekti: "Bu başannın ırdındaki blr ••maralı neden" diyordu Ottone "Dcmokrat oldugu denli, dcrin bir kültür birikimine sahip olan Eu(eaio Scalf«ri,iklndsi, gazetenin saM> Wp»«ri *" tamamen bagımsu oimandır. Üçüncusu ise, bu gazetenin bafka hiçbir ttalysa gazetesinde buhnmuıyan bir kadrovu bir araya gettmeddir." Tenkitleri ile bir numaralı düşmanı olduğu halde Başbakan Bettino Craxi'nin sabahleyın ilk okuduğu gazete haline gelen "La RepubbBca"run Italyan basını içindeki rolünün Scalfari'nin kendisi "gerçegin fahiUigi•i yapmak" olarak özetlıyordu. Scalfari, "AfDk Itarva'nın ber yörttiait, ber siyasi düşünctden olan, ber sosyal aıufa hitap eden bir gaıcte baline geidik. Bülun bn insanlann aralanndaki tek ortak nokta, bizin daha modcrn, daha kullürlü, daha taik ve daha adü loploma olaşnak için yaptıgima araştnma ve analiz çabalanndan hoşlanmalandır" diyordu. BASKILAR Bafbakan'ın dostu olan birçok işudatu Haüç'teki bu defişimi önemli oranda kısıtlamaya uğraşıyor. Ancak Dalan, hiç taviz yanlısı değil. Şöyle diyor: "Kaybımız tam otuz yıl.Sanunü olmayan önlemler ve de uziaşmalar mevcut durumu daha kötülejtirtcektir." Dalan, şehrin yaşamını sürdürmesi için gerekli olan altyapıya sahip olması gerektiğini vurguluyor. Yabancı E. ANTONAROS DIE WELT Altuı Boynuz'da neler oluyor? saklamıstı. Buna gerekçe olarak da, fevkalade güzellikteki yemyeşil çayırlann, yamaçlan erozyondan konımasım göstermıştı. Zamanmda yemyeşil olan bu çayırlarda, şimdi uçsuz bucaksu beton ve oluklu sacdan oluşan semtler uzanıyor ve buraları bir çöl haline dönüşmüş. Boğazlara uzanan bu metropolde koyun sürüleri ise artık tarıhin malı oldu. Fakirliğe ve durdurulamayan nüfus patlamasına kurban giden şehrin nüfusu ellili yılların sonunda bir milyonken, yaklaşık otuz yıl içinde yedi milyona çıktı ve Kahire'den sonra Akdeniz'deki ikinci büyük sehir haline geldi. Eski bir Türk atasözü vardır: "lstanbul'un taşı topragı alundır" diye. Milyonlarca Anadolu insaıu, işte bu atasozüne kandı. Kimse, altmışlı v« yetmişli yıllardaki büyük insan akınını hesaba katmadı. Istanbul'da bir sehir planı olmadığı gibi, kanalizasyon da yoktu. Alrnan hflkümetinin Almanya'ya veni işçi getirilmesine yasak koyduğu 1973 yıhnda, sadece tstanbul'da ortada kalan işsiz sayısı 1 milyon olmuştu. Hatta bunlann elinde memleketlenne gidecek yol parası dahi yoktu. lşte bu yülarda lstanbul çevresinde gecekondular üremeyt basladı. Yetkili makamlar ise bu gelişmeyi hareketsiz izlediler. Altyapı olmamasına rağmen gecekondulann durumu 1983 yıhnda bunlann tapu kayıtlanmn yapılmasıyla yasallaştınldı. Ancak gecekondu sahiplerinin büyük paralar odemeleri gerekti. Bunlar iskân, kanalizasyon ve elektrik için masraflara katılmak zorunda kaldılar ve şehir belediyesi, bu girişimi düşük faizli krediler yoluyla fınanse etti. 20 aydan bu yana görev başında bulunan Belediye Başkanı Dalan, şehre yeni gelişlerin durdunılmaması halinde, şehrin sağlığa kavuşturulması denemelerinin felce uğrayacağım isabetli şekilde teşhis etti ve bu nedenle de şehirde yasal olmayan hiçbir inşaata göz yummak istemiyor. Bir gecede kafasım sokacak gecekonduyu kuran kişinin inşaatı ertesi sabah yıkılacak. Dalan'ın bu hırsh planlan doğal olarak çok para ge1 rektiriyor ve fakir Türkiye için çok pahalı. lstanbul un sağlığa kavuşturulması için gerekli olan para önümüzdeki üç yıl için 3 milyar mark. Başbakan özal, şehir belediyesince tahsil edilip hemen Ankara'ya devredilmesi gereken vergilerin yüzde S'ini şehre bırakıyor. Ote yandan Dalan, birçok proje konusunda bizzat finansman kaynaklan bulmaya yetkili. Becerikli Belediye Başkanı, başka gelir kaynaklannı da işletti. Dalan, memurlannı çalışmaya sevketti ve bu yolla da, 1984 yıhnda 450 milyon lira olan su parası tahsilatını, bu yıl içinde dört milyar liranın üstüne çıkardı. Su parası artmıs değil. Yapılan sadece memurların ilk defa olarak, ödeme zamanı gelmiş su parası faturalanmn tahsiline çaba harcamış olmaları. Dalan'ın milyarlara olan ihtiyacı kesin. Zira, sadece önümüzdeki yıl inşaatına başlanacak olan su arıtma tesisleri için gerekli olan para 1,3 milyar mark. Sanayi artıklan ile yedi milyon kişinin artıklan, antılmaksızın yakındaki sulara, yani Haliç'e, Marmara Denizi'ne ve Boğazlara kanşmakta. Antma tesisleri tamamlandıgında, merkezi sistemle antılacak olan pis sular, Marmara Denizi'nin sahilden hayli uzak bölümüne scvkedilecek ve orada 50 metre derinlikte Akdeniz'e akan, kuvvetli bir denizaltı akıntısına verilecek. Şehrin cevre temizliğinden sorumlu kişilerin sanayiye ilişkin olarak da büyük planlan var. Toplam ülke sanayiinin yaklaşık yuzdetiO'ı Boğazlara teksif olmuş durumda. Dalan, buyük şehir alanmda yeni yerlesim bölgelerine, yeni tesislere izin vermediği gibi mevcutlannı dahi yıktırmak isüyor. Hemen yann şehir dışına çıkarmayı istediği fabrika sayısıru iki bin olarak veriyor. Dalan'ın bu planlan anlaşüır nedenlerle memnuniyetle karşılanmıyor. Ekonomi karşı koymak için organize oluyor. Baskı muazzam. Başbakan'ın dostu olan birçok işadamı bu önlemleri önemli oranda kısıtlamaya uğraşıyor. Ancak Dalan, hiç taviz yanlısı değil. Şöyle diyor: "Kaybımız tam otuz yıl. Samimi olmayan önlemler ve de uziaşmalar mevcut durumu daha kötuleşıirecektir!' Dalan, şehrin yaşamını sürdürmesi için gerekli olan altyapıya sahip olması gerektiğini vurguluyor. Dalan, bu planlannın gerçekleşmesı halinde, birkaç ay önce şehir sakinlerine verdiği şu sözü tutabüecek: "tsıanbul kıyılannda yeniden denize girmek mümkün olabilecektir!' Istanbul sehri, Sultanahmet Camii ve Ayasofya gibi hazinderc sahiptir, ama Haliç kenannda uzanan bu milyonluk sehrin eski parlak döneminın üstü, şehre yapılan ve önü almamayan akın nedeniyle kalın bir kir tabakasıyla kaplanmıştır. Şimdi, bu tabakanın ortadan kaldmlması öngörülüyor. lstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, bir Türk için pek de doğal olmayan gözlerinin mavi rengiyle gurur duyuyor, ama Haliç"in rcnginin mutlaka ve en kısa sürede "kendi gözleri gibi mavi olacağı" sözünü verdiği zaman, bu fikri sadece gözlerinin rengi nedeniyle benimsemis değildi. tstanbul'un kalbinde uzanan Haliç, asgari 20 yıldan bu yana bir çöp deposu haline geldı. Bir zamanlar gerçek anlamda masmavi olan Haliç*in sulan, zamanla griyesü bir renk aldı ve çamurlaştı. lstanbul'un sahip olduğu 110 kilometre uzunluğundakı kıyıda, kimsenin kaldırmak istemediği çöpler tepeler haline gelmiş durumda. Insanın, lstanbullu olup da tstanbul'u koruyan yegâne kişinin Fatih Sultan Mehmet olduğuna inanası geliyor. Fatih Sultan Mehmet, zamanın Konstantinopolis'ini 1453 yüında Bizanshlardan aldığında, Haliç kıyısmdaki tepelerde koyunsürülerinin otlamasını ya BrükseVden Ödünç kokulaf HADİ ULUENGtN BRÜKSEL Erotizm, kokudur da. Çünkü, bazen uzun gecelerden yalnızca bir koku kalır. Çünkü bazen, ertesi sabah, biz gideriz ya da öteki gider ve kalan yalnızca kokudur. Bu guzel koku her yarunuza sinet. Yastıklantmza, çarsaflanmua, yorganlarımıza, dudaklanmıza ve göğsümüzün küçUk moranısına siner. Ötekinin kokusu ödünçtOr ve hasretle saklanz. tç camaşırlanmızj iki gün daha giyeriz. Vtoıklannuzı, çarşaflanmızı ve yorganlanmızı bir hafta daha yıkamayız, kıskançlıkla saklanz bu ödünç kokuyu... Sonra, ister istemez, yıkanınz. Iç çamaşırlanmızı degiştirir ve caısaflanmızı, yastıklanmızı ve yorganlanmızı, ıster istemez yıkant Benim evimde çamaşır makmesi yoktur ve ben bu ödünç kokulanmı çamasirhanede yıkann). Çamasırhar.eier Batı Avnıpa'da çok yaygındır Bruksel'de de çok yaygındırlar ve şehir sosyolojısinin irdelenmesinde önemleri vardır Her şey çok otomatiktir. Her şey çok mekanikur v« çamaşırhaneler gerçeküstüdurler, ama çamaşırhaneler, bütttn otomatikliğe ve bütün mekaniklige rağmen, gerçeküstü biçimde insanidirler. Ben, çamasıroaneye cumartesileri giderim. Bir hafta kızımta giderün, bir hafta valnız giderim. Hipodrom Caddesi 42 numaradaki çamasuhaneye giderim. Sekiz tane 5 kg'lık, dön lane 10 kg'lık makine vardır. Duvar boyunda dizilidirler. Jetonla çalışırlar. 110 frankı otomatik defcşüriciye atmca bir büyük jeton alınır. Diğer jetonlar 10 franktır. Beyaz deterjan almak için iki küçUk jeton atmak gerekır Sentetik deterjan almak için de. Yumuşatıcı bir jetondur. JetonJar, deterjan değiştirici makineye konur. Hangı marka isteniyorsa onun duğrnesine basdır. Naylon torba içindeki deterjan düşer, torba alınır, çamasır makinesinin üstündekı kapaklardan bosaltılır. Çamaşırlar makineye yerleştirilir. Lumboz kapatılır. Büyük jeton atılır ve makine dönmeye başUr. Makine doner, ödünç kokular sabuna döner, camaşırhanede kentlilerin pislikleri, temizliklere döner. Makine dönerken, çamaşırhanenin bütün cazibesi de döner. Hipodrom Caddesi 42 numaradaki çamaşırhaoeye üniversiteli kızlar gelirler. Bek&r erkekler geUrler. Orla yaşlı kadınlar ve yaşlı kadınlar gelirler. Makine dönerken iki jeton atılır ve otomatik dagıtıcıdan plastik rıncanlarda kötü kahve alınır. Üniversiteli kızlar, kahvelenni icerken, kızlanyla gelmiş bekâr erkeklere kızlanyla gelmemiş bekâr erkeklerden daha çok bakarlar. Ona yaşlı ve yaşlı kadınlar herkesle yarenlik etmeye çalışırtar. Makineler durduğunda "Bu sidnki mjydl" diye sorarlar. Makineler dlırurlar. Çamaşırlar lumboz deuklerinden çıkartüır ve kurutma makirtelerine gotürülürlcr. Kurutma makineleri de 10 frankJık jetonlarla çalışırlar. Ama bir jetonla çamaşırlar kurumaz ve ikinci jetonu atmak gerekir. Çamaşırlar kurur, sonra ütü faslı gelir. Ütüye geçmeden Önce, çarşaflan devşirmek gerekir. Tek başına olanlann yararlanması için özel kancalar vardır. Ozel kancalar, çarşanan pek iyi tutmaz ve ttniversiteli kızların birinden çarşafı tutması için yardım istenir. Kız, çarşafı tutar ve ödünç kokular hâlâ çarşafta duruyorsa, kız yalnız çarşafı tutar. Kokular artık yoksa, kız belki çarsaflarımızda veni ödünç kokular da bırakabilir. Utü zordur. Makine ısınmamıssa, ısınmasıru beklemek gerekir. Isıoınca, kendiliginden sıündir dönmeye başlar. Pantolonian almaz. Pantolonlar, çift kal edilmiş havlular ütüden gecmez. Gömlekler zaten hiç geçmez. Gomlekleri otücOye vermek gerekir. Ütü yapıürken, kuynık oluşur. Orta yaşb ve yaşlı kadınlar. iş çabuk bitsin diye kızlanyla gelmiş ve kızlanyla gelmemiş bekâr erkeklere yardım teklifînde bulunurlar. Bu teklifler "Şimdi bitirivoreıır diye geri çevrüir. Ütü biter. Cumanesi çamaşırhanesi biter. Kızlanyla geimiş ve kızlanyla gelmemiş bekâr erkekler, Üniversiteli kızlar, orta ya$lı ve yaslı kadınlar gider. Yenileri gelir. Makineler döner. Kurutucular çalışır. Ütüler pantolonian almaz. Jetonlar madenı ses çıkartır. Plastik fincanlarda kötü kahve içilır. Çarşaflar, bazen yardımlı, bazen yardımsız katlanır. Çamaşırhanelerde uzun gecelerimizin ödünç kokuları vt hasreti kalır. Çamaşırhaneler gerçeküstüdürler ve uzun gecclerimizden kalanlar gerçeküstüdurlet. New York'tan TANJU AKERSON NEW YORK Kent merkezinin hemen her sokak köşesinde, hemen her banliyösünde günlerinin önemli bölümunü bar ve at yarışlan üstüne ortak bahis oynanan dükkânlarda geçiren bazı insanlar var. Birbirine en yakın bar ve ortak bahis dükkânları arasında gidip geliyorlar. Barda iyice kafayı bulduktan sonra yavaş yavaş ortak bahis dükkânının yolunu tutuyorlar. Orada at yanşlarıyla ilgili bahis kâğıtlarını doldurduktan sonra tekrar bara dönüp içmeyi sürdurüyorlar. Yüzlerinde kumar oynamarun gerilimli beklentisinden çok, yapılması gerekli bir işi yerine getirmenin rahathğı okunuyor. Bunlar genelde orta yaşın üzerinde insanlar. Sohbet etmeyi de çok seviyorlar. Kendüerinin ya da yakın arkadaşlarının başlarından geçenleri dunyaya açık, düş yüklu öyküler kurarak anlatıyorlar, ama anlattıklannın odak noktası hep atlar ve yanşlar. Atlar aracılığıyla çeşitli ulkeler, çeşitli insanlar bar tezgâhının üzerine geüyor. Bu bakımdan geçenlerde "mutlu saat"te uğradığim bizim mahalledeki ortak bahis dükkânının yakımndaki barda, dış politika anlatan bir at yarışçısı ile karşılaşmam bayağı şaşırtıcı oldu. Önce sanırım "mutlu saat" deyimine bir açıklık getirmek gerekiyor. lngilizcesi "bappj hour" olan bu deyim, sabah 9 üe akşam 5 arası yani bar için ölü saatlerde tezgâha çökenlere uygulanan özel tarife için kullarnlmakta. Bu saatler içinde bir içki parasına iki tane içebiliyorsunuz. Yani ikinci kadeh bedava. "Bir" ısmarla, "iki" iç formülü. Özellikle at yanşçıları için gerek aldıklan alkolün ekonomik yanı, gerek ortak bahis dükkânlarının en civcivli saatlerine rajtgelmesi açısından ideal bir zaman dilimi oluşturuyor "mutlu saat" Bara bir bira içmek tabii otomatikman iki oluyor uğradığunda "mutlu saat"in son demleriydi.. Tezgâh üzerinde bedava olan Eski jokey ve Baker Planı yanı gözetilmeden bu iş olmaz. Baker Planı diye bir şey du> muşsundur. Artık gelişmekte olan ulkelere kemer sıkma yerine ekonomik büyiime olanağı sağlanıyor. Bu ülkelerde kemer sıkmayınca, demokrasi daha rahat uygulanır. Artık demokrasi en geçerli, en sağlam istikrar unsuru görüliiyor. Filipinler bile demokresiye zoıianıyor." Eski jokey ABD'nin sessiz ağırhğından söz ederken, aklıma Amerikan insan hakları örgütlerinin son yıllık raporu geldi. Raüzerindeki önemli nüfuzunu kullanmayı sürdürmesi gerekiyordu. Dış politika meraklısı at yanşçısınuı sözünü kestim: "Yani sessiz diplomasi diyorsun.." "Sessizlik daha etkilidir" diyerek kadehini kaldırdı. O sırada TV, Haiti Devlet Başkanı Duvalier'in ülkesini terk ettiğini bildiriyordu. Oysa Duvalier daha birkaç gün Önce Beyaz Saray tarafından devrildiği yolunda yapılan açıklamayı yalanlamış, sapasağlam yerinde durduğunu söylemişti. Eski jokey kaşlarını kaldırarak ve dilüıi avurdunda dolaştırarak televizyona baktı. Bana "Göriiyor musun?" dedikten sonra hesabı istedi.. Barmen tahta fışleri toplayıp saydı.. Barmenin saydığı fişleri kafamda ikiyle çarptım.. Eski jokey epey martini götürmüştü.. Hesabı öderken kendisine "Filipin seçimleri ne olacak?" diye sordum.. "Hiç meraklısı degilim" gibisinden omuzlannı silkti. "Oyle bir bava >nratüdı ki, Marcos kazansa bile saydmayacak" dedi. Tezgâha bahşiş bıraktıktan sonra bastonunu astığı yerden aldı.. Tek eliyle kavradığı sapına dayanıp bar taburesinden indi.. Veda edip bardan çıktı.. Camdan dışarı baktım.. Bastonuna hafifçe yaslanmış, ağır ağır köşedeki ortak bahis dükkânma yürüyordu... ikinci içkilerin hesabını tutmak için kullanılan tahta fişlerin sayısı banlannın önünde epey kabarmıştı. Tezgâhta boş olan tek kişilik yere yanaştım. Sağ yanımdaki müşterinin önünde tahta fışler tüm tezgâhta sa>ica en fazla olanıydı. Bastonunu tezgâhı çevreleyen bronz boruya asmıştı. Ağzında iri bir puro vardı. Başına yün bir başlık gecirmiş, boynuna siyah bir atkı bağlamıştı. Martini içiyordu. O strada barın tepesine bir rafa konmuş televizyonda akşam haberleri verilmek Atina'dan " Davos'tan milli nıaça STELYO BERBERAKtS ATİNA Ankara ile Atina arasında çözümlenemeyen bir din sorun halen katılıklarını silrdürüyor. Ankara ve Atina hükümetlerinin açıklamalan o denli sık yineleniyor ki, açıklamanın son satınnın ne olacağı daha birinci satırdan anlaşılıyor. Ancak bu iki ülkede yaşayan insanlann arasındaki müzisyen, tiyatro sanatçıları, hatta sporcu ve futbolculan da aynı mı düşünüyor? Zülfü Livaneli'nin iki yü önce Yunanistan'ın ünlü ses sanaıçısı Maria Faranduri ile ortaklaşa çıkardığı plak Atina'da halen dinleniyor. Zülfü'nün sesini Yunan radyolarında dinlemek her an mümkun. Bu yoldaki başarı bu yıl içinde de sürecek. Başrollerde yine Zülfü var, ancak bu kez Teodorakis ile işbirliği yapıyor. Teodorakis, Zülfü ile aynı tarihte çıkacak plaklannı tanıtan basın toplantısında, "tki ülkenin sanatcüan, haiklannı birbirine yaklaşbrmalıdır. Bu kendilerine diişen en büyük görevdir" demişti. Büyük bir rastlantı sonucu, aradan 15 gün geçmeden bir de baktık ki Ali Poyrazoğlu Atinaya gelmiş. Poyrazoğlu, Yunanistan'ın unlü tiyatro sanatçılan Kostas KazakosCeyi Karezi çifti ile bir dizi tiyatro hazırhklan içinde. Hafta içinde açıklandığı gibi Poyrazoğlu'nun "Hoşçakal îstanbul"u 17 nisanda Atina'da "Athineon" tiyatrosunda 10 günlüğüne sahneye konacak. llginç olan yanı "Hoşçakal îstanbul" Ali Poyrazoğlu'nun ekibi tarafından Türkçe oynanacak. Spor alanındaki ilişkiler ise Balkan müsabakalanndan bilindiği kadanyla iyi gidiyor. Ancak Türkiye ile Yunanistan Futbol Müli Takımlan 1952'den bu yana hiç karşılaşmamış. Ama öğrendik ki iki ülkenin milli takımları 34 yıldan sonra ilk kez lzmir'de 30 nisanda bir dostluk maçı yapacak. Maç, Yunan Futbol Federasyonu tarafından önerildi. Türk Federasyonu bu öneriyi aynı gün kabul etti. Milli maçın yapılacağı yolundaki açıklamanın, iki ülke başbakanı özal ve Papandreu'nun Davos'taki "ayaküstü" görüşmelerinden birkaç gün sonra yapılması, Atina'daki spor çevrelerinde şu espri ile karşılandı: "Özal Uc Papandreu acaba Davos'ta gerçekten goniştü mü? Görüştülerse acaba milli maçın yapılmasma mı karar verdiler?" At yarışlan ve müşterek bahisler arasında bara gelip bol miktarda martini içen eski jokey televizyona bakıp konuştu: "ABD'nin sessiz bir ağtrlığı vardır. Baker Planı diye bir şey duymuşsundur. Artık gelişmekte olan ülkelerde demokrasi, en geçerli ve sağlam istikrar unsuru olarak görüliiyor..." teydi. Benim haberleri, özellikle dünya haberlerini biraz ilgiyle izlediğimi farkedince hemen lafa girdi, "Boşver bunlara" dedi. "Jokey olarak Hindistan'dan Polonya'ya kadar at koşturdum. Dünyada başka şeyler oluyor." Sonra anlatmaya başladı: "Bütün bu demeçlerin arkasında söylenmeyen olaylar yatıyor. Bunlar ülketere yön veriyor. Amerika'nın sessiz bir agırlığı vardu. Bak, Latin Amerika ülkelerine. Bir bir hepsi demokrasiye geçiyor. Tabii işin ekonomik poru hazırlayan kuruluşlar arasında bir süre önce başkanı Jeri Laber'in Türkiye'yi ziyaret ettiği Helsinki VVatch Komitesi de bulunuyordu. Rapora göre ABD, Türkiye'de insan hakları konusunda sessiz diplomasi uygulamaktaydı. Yine rarx»ra göre, Türkiye'de demokrasiye bağlı olarak insan hakları kritik bir noktadaydı. Olumlu yönde yavaş da olsa sağlanan ilerleme bu noktaya vanlmasını sağlamıştı. Bu noktadan ileriye vanlabümesi için ABD yönetiminin Türkiye MARCOS Kazansa bile 'demokratik yoldan kazanmif' mı olacak? Londrv'dan Paris'ten 85 yuşuıdaki protestocu RAGIP DURAN LONDRA "Eger bir şeyin yanlış olduğuna inanıyorsanız, balkın da bu konuda bilgisi yoksa, o zaman sokaklara, meydanlara çıkıp gösteri yapacaksınız. Açıkçası, ben bu soğukta evimi de zaten doğru düriist ısıtamıyorum. Kar, kış kıyamet demedim, kalktım, iki saat vürudüm, geldim buraya. Gbzalana alacaklarsa hannm." Bunları söyleyen 85 yaşında bir kadın. Adı FJizabeth VVheat. Olay, perşembe günu, Molesworth üssünun çevresinde Nükleer Silahsızlanma Hareketi CND'nin 4 bin kişilik gösterisinde oluyor. Ingiltere Savunma Bakanlığı ve ordusu, bu üssü Amerikan "Cruise" füzelerini yerleştirmek üzere hazırbyor. İnsanlar savasa karşı, füzelere karşı, Amenka'ya karşı. Sovyetler Birliğine karşı. Ve bu muhalefetlerini 24 saat boyunca, kimi zaman eksi 15'e inen ısıya rağmen şarkılarIa, sloganlarla, danslarla ifade ediyorlar. Ne güzel! Aslına bakarsaruz, bu yazıyı bir tngiliz okusa. "Böylesine sıradan ve doğal olaylar karşısında neden bu kadar heyecanlannuş bu adam? Nerede bunun giizeUik?" diye sorabilir. CND güçlü bir kitle örgütü. Tek ilkesi her türlü nükleer silahlanmaya karşı çıkmak. Her siyasi, felsefi, dini görüşten insanlara açmış kapısını. Nükleer silahlarla ilgili ayrıntılı incelemeler yapıyor. Halkı uyarıyor. Hükumete baskj yapıyor. Yurttaşhk, günluk gecim sıkıntılarını aşmış toplumlarda, ülke yönetimine, uluslararası politikaya katılmakla gerçek somut ifadesini buluyor. Paris'te bir G. SABETAY VAROL PARİS Bu kentin yaşammda bazen böyle çılgın günlere tanık olunur. Noel öncesi büyük mağazalarda patlayan bombalar, yangınlar, metro ve tren grevleri, karakış, utile çıkış heyecanı bir araya gelip Parisülere böyle bir gün yaşatmıştı. Bu felaket rüzgârlannın bir benzeri de geçen hafta esti Fransa başkeminin üstünden. Kırk sekiz saat içinde genel yerlerde patlayan ya da patlamadan etkisizleşürilen bombalar, seçım atmosferinde siyaset adamlarırun uçan kuşu oya tahvil etme mecburiyeılerine eklenince "banş içinde yaşayan müreffeh ülkenin" insanı, gizli kalmış mazoşist duygulanru tatmin edebüecegi kabusuna bir daha kavuştu. Geçen perşembe sadece Paris'te 80 bomba ihban yapıldı. fzinleri kaldırılmış güvenlik kuvvetleri de hiç üşenmeden 80 ihbarın 80°ine de koştu. Belki içlerinden bir tanesi doğrudur kuşkusuyla. Buna benzer durumlann alâsım yaşadığımız için olacak, doğrusu buyük ölçüde yapay bulduğumuz bu psikoz ziyafetine katılmak içimizden gelmedı. Normal zamanlarda bile Parislinin rağbet etmediği çöp sepetlerinin üç dön metre ötesinden daha yakın mesafelere sokulmamaya gayret eden kişilen gözlemeyi yeterince eğlenceli bulmadık. Kayak merkezlerine doğru yollanırken, "Kırmızı Şapkalı Kız" masalı dinleyen çocuk misali, tren istasyonlannda, korkudan üki azan büyüklerin davranışındaki düzeysizliği yeterince sevecen kabul edemedik. Aynı saatlerde, Alman işgali sırasında Gestapo'nun karargâhı, yerleştiği "Lutecia" Oteli'nin konferans salonunda, çok uzaklardan, taa Yemen'den gelen kahverenkli bir adam bir basın toplantısı duzenliyordu. Sabahleyin telefonla haber verdiler. 1971 yıhnda Güney Yemen'de Başbakanlık görevini bir süre yürüttükten sonra istifa eden Ali Haytem adlt, Marksist rejim karşıtı "Yurtsever Güçler Llusal Biriigi" örgütu liderlerınden adını ilk kez duyduğumuz bir kişi, ulkesindeki son durumlarla ilgili görüşlerini açıklayacaktı. Telefonla gazetecileri basıı. toplamısına çağıran, Etiyopya'ya karşı Eritre diremşinın Parıs temsılcısiydı. "A>nca bir Türk gazelesinin lemsilcisiyle Uuşıp göruşmeklen, ben de sahsen çok mutlu olacagım" diyerek telefonu kapadı. Eritrelinin ses tonundakı yumuşaklık karşısında Lutecıa Oteli'ne söylerlen saatte giımemezlik edemedik. Güney Yemen'de henuz on beş gün önce inanılmaz ölçulerde kanlı bu içsavaş cereyan etmış, gazetelerin yaz Patlayan ya da patlamayan bombalar, istasyonlarda insanlann yüzlerindeki tikleri arttırırken ve Parisliler çöp kuîularımn uzağından geçerken Gestapo'nun eski merkezinde basın toplantısı yapan bir G. Yemenli/'Ülkeme reva görülen zulmü yazmamazlık etmeyin" diyordu. dığına göre en az on beş bin kişi çarpışmalarda can vermişıi. Basın ve yayın organlan bu ülkede olup bitenlerden haber alamadıklarından ve yeterli bilgilere sahip olmadıklarından şikâyet edip durmuşlardı. Ingilizlere karşı kunuluş savaşının liderlerinden biri olmuş, birbirirü kıran Güney Yemen yöneticileri arasında bulunmuş ve her birini yakından tammış, üstelik halen oralara karşı milcadele halinde olan bir kişi ayaklanna kadar gelmiş bilgi verecekti. Söz konusu basın toplantısına büyük ilgi olur inancıyla gittik. Çoğunluğunu Arap gazetecilerin oluşturduğu on beş kadar gazeteci salonda bulunuyordu. Güleç yüzlü eski Başbakan Mubammet Ali Haytem örgütünün Güney Yemen'deki gelişmelerle ilgili göruşlerini belintikten sonra ülkesinin bu iç savaştan tükenmiş olarak çıktığını, ordunun, devlet mekanizmasının, zaten geri olan altyapımn neredeyse yok olduğunu hatırlatarak, gazetecilere, "Size yalvanyorum, benim ulkemin insaruna reva görülen bu zulmü yazmamazlık etmeyin. Yemenlilerin, birleşik merkezi bir devlete ve demokrasiye ihtiyaa var. Bunu fırsat boldukça tekrarlayın" şeklinde sozlerini tamamladı. Üç yüzyıl kadar Osmanü tmparatorluğunun egemenliği altında yaşamış olan Doğu Afrika boynuzundaki Eritre'nin Fransa temsılcisi, atalannın dört asır önce Türkiye'den gelme olduğunu biraz gururlanarak, tanışmamızdan hemen sonra ifade etti. "Gelin sizi arkadaşun Mubammel Ali Hayleme tanıştırayım. Bir Turk gazetecinİD burada butunmasından oturu çok seviaectk" diyerek bizi kolumuzdan tuttu ve Güney Yemenlinin yanına sürükledi. Haytem, tanışır tanışmaz, "Sizin de Türkiye olarak iukemdc olaniaria doiayh da olsa ilişkiniz var" diye söze girdi. "Türkiye'deo ne bekliyorsunuz?" diye sorunca, "Bu koşullarda fazla bir şey yapamazsınu. Güney Yemen'de demokrasinin gerekliligini savunun yeter" karşıhğını verdı. Başta söylediğimız gibi Hayıem'in kım olduğunu, nasıl bir davanın savunucusu olduğunu bümiyoruz, ama içtenlikle de söylenmiş olsa, siyasi çıkar sağlamak amacıyla da belirtilmiş olsa, "Birkaç günde on beş bin kişinin can verdigi bir facia karşısında ilgisiz katamaısmu" sözleri doğruydu. Parislilerin bomba psikozu ile "Kahve getirip, «urgün gonderdigimiz" Yemen'in ocak ayından beri yaşadığı gerçek dram arasında bir benzerlik olup olmadiğını duşünüyorduk, Lutecia Oteli'nin konferans salonundan çıkarken... Köln'den ULYA ÜÇER Karnaval çügınhğı KÖLN Karnaval şenliklerımn tam onasındayız. Kasım ayından beri kapalı salonlarda düzenlenen karnaval eğlencelen, kara kışa bakmadan geçen perşembe sabahmdan itibaren sokağa dökuldu. Yann büyuk karnaval kervamyla, butün gun sabahlara dek sürecek çılgınlıklarla doruğuna çıkacak. Sah gunü insanlar işe alkol ve uykusuzluktan şişmiş gözlerle gelecekler. Çarşambadan sonra da 6 haftalık oruca girecekler. Geleneksel pazartesı kervanırun masraflan bu yıl yeni bir rekor oluştunıyor. Şarap skandalından ReaganGorbaçov ilişkilerine dek poliıikayı ve "büyükleri" alaya alan kartonkarikatürler, kervana katılanlann kıyafetleri, atlar, arabalar, bandolar, dağıtılacak şekerlemeler, toplam iki milyon marka mal olmuş. Karnavalın doruğunu yaşadığı, sokağa çıktığı son 5 gun, gelenek hiçbir tabu tanımıyor. Şefiniz butun bir yıl ananızı mı ağlattı? Şaka yoluyla öç almanın tam sırası. Kafasından aşağı bir kova su boşalıabilırsiniz. Ardından zatürree olmasını öniemek için kuru bir gomlek ve havlu tutuşturun eline, iş orada tatlıya bağlanır. Makası alıp kravatmı veya ceketmı de doğrayabilirsiniz. Bu şaka en yaygınıdır. En çok kadınlar yapar. Eğer şef bu gelenekten habersiz pahalı bir şeyler giymişse, kendi kabahati. Karnaval günleri başka bazı tabuların da bir kenara bırakıldığı günler. Örneğin karşı cinslerin bırbirlerine daha bir kolay yaklaştığı dönem karnaval. Uzun zamandır gözleyip bir turlu yanaşamadığımz biriyk dansa gitmek de, flön etmek de birden basitleşir Evlilikle sonuçlanan karnaval taıuşıklıklan hiç az değildir, ama bu kadar ciddisine gerek yok. Evli çifüer de bu gunlerde birbirlerine karşı hoşgönılüdur. Bir eğlenceye birlikte de gitmiş olsalar, eşlerinin zaman zaman başkalanyla ilgilenmesine ses çıkartmazlar. Herkesın amacı şu gunleri eglencrek geçırmektir çünkü, garna kasvete yer yoktur. Avrupa karnavalının kalesi Köln'ün insanlan zaien gamla, kasvetle aralan olmayan kişiler. Tarihlerine bakılınca en zor dönemleri bile işi şakaya vurarak allattıklan görülüyor. Biraz da karnavalın sayesinde, ömeğin 19. yüzyıl başında kent, Napolyon'un ordularınca işgal edilip de geleneklerinden kopsunlar diye Kölnlulere karnaval bile yasaklamnca, işgalcilerin karşısına onlann kıyafetine girerek çıkıyorlar. O günden bugüne karnaval organizatörlerinin kılığı 19. yüzyıl başı Fransız asker ünıformalarına benziyor.. Karnaval bahanesiyle girişilen, aslında işgal ordulannı küçuk duşurmeye yönelik başanlı direnişm unutulmamasım da boylece sağlıyorlar. Kölnlülerin İkinci Dünya Savaşı sonrasındakı şaka yollu bir protesıosu da milli marşın yasaklanraasıyla ilgili. Prusya egemenlıgının getirdiği milli marşa, Kölnlulerın pek yakınhk duyduğu yok, ama 1949'da Kölnde yapılan uluslararası at yanşlarında Alman ekıbi birinci olmasına rağmen marşlan çalınmayınca bozuluyorlar ve Kölnlulerden oluşan bando birden o yılların guncel bir karnaval şarkısını milli marş yerine çalmaya başlıyor. Şarkımn sözleri "Biz iiçlu işgal bölgesinin yerlileri..." diye başlıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear