18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 27 ŞUBAT 1986 KoşarAdım. CÜNEYT ARCAYÜREK 5 12 EylüVe Demireh Ordu dalkavukluğu vardı D emirel'e göre kimi siyasetçilerin, özellikle kamuoyunda söz sahibi kimi yazarlann, çizerlerin, aydınların "ordu dalkavukluğu", muhalefetin ordudaki gelişmeleri görmezlikten gelişi, "devletin bütün organlarıyla işlerlik kazanmasını engelleyen" öğelerdi. Demirel'e göre 12 Eylül öncesi hemen her gün yaygınlaştınlan "ihtilal" söylentileri, kimi siyasetçilerin, özellikle kamuoyunda söz sahibi kimi yazarlann, çizerlerin, aydınların "ordu dalkavukluğu", muhalefetin ordudaki gelişmeleri görmezlikten gelişi, "devletin bütün organlarıyla işlerlik kazanmasını engelleyen" önemli öğelerdi. "Tuhaf bir durum" diyordu Dömirel, "...Bir başbakan çıkıyor, anarşi 'ufunetini' kaybetmedi diyor. Muhalefet çıkıp devlet neden çalışmıyor, sıkıyönetimler ne yapıyor gibi işin 'candamarı' sorulan iktidara sormuyor..." "Çünkü" diyordu Demirel, zihinsel tartışmalarında, "...muhalefet, devletin işlerlığj için sivil kesime ağır eleştiriler yöneltmeyi görev sayıyor, ama anarşi gibi bir sonınun çözümünde askerin ustlendığı sorumluluğu ele alıp açıktan tartışmaya giremiyordu!' Bunlar, Demirel'in "muhakemeleriydi" Yıllar sonra Demirel, "Amerika'da Barry Goldvvater'in hazırladığı 642 sayfalık bir raporda 'Pentagon'un nasıl ıslah edileceği' araştırıldı. Hiç kimse böyle bir raporla, araştırmayla Amerikan ordusuna karşı çıkılıyor diye suçlamalarda bulunmadı..." diyecekti. Ya bizde olsa, maazallah! Suçlama hazırdı: Ordu düşmanı!.. Acaba bir gün, Türkiye'de de herhangi bir müdahalenin, askeri bir kadrosunun açıkladığı 'gerekçelerin' yanı sıra, o kesime yönelik kimi gerçeklerin araştırılması yapılabilecek miydi?.. Bu irdelemelerin ordu düşmanlığı gibi garipsenecek 4 Ocak 1980. Saat, 16.15. Görüşme. Kişiler: Başbakan Süleyman Demirel, Genelkurmay Başkanı Kenan Evretı. Konu: Uyarı mektubu. Başbakan, "...Sayın Cumhurbaşkanı, sizin ve diğer komutanların kendisine 27 Aralık 1979 tarihinde tevdi etmiş olduğunuz mektubu bana ve Sayın Ecevit'e, 2 Ocak 1980 günü bir yazı ile iletti. Bize, kısa açıklama yaptı. Hükümetin, güvenoyu almasının üzerinden henüz yargılarla ilgisi yoktu. Türkiye'de başarılı başansız bütün müdahaleler "tek yaolı" yazılmıştı. Demirel'e, "Şimdi diyecekler ki, Demirel kendi savunusunu yapıyor, askerleri suçlamaya çalışıyor" dedim. "Yok, yok!. Böyle bir şey yok!." dedi. Ekledi: "Hep siviller yapmadı, yapmadı diyorlar... Hep askerler yaptı, yaptı diyorlar... 'Hep yaptığı söylenenlerin yapmadıklan' bir şeyler yok mu?.. İnsaf edilsin, yok mu?.. Bunu araştırmak, eleştirmek, düşünmek de suç mu?.." Suç değildi elbette. Fakat kamuoyu öylesine koşullanmıştı ki Türkiye'de, bu irdeleme, bu yönlü bir araştırma pek çok çevrede "mahzurlu, kasıtlı" diye nitelenebilirdi. Ne yapalım?.. Herkesin yapması gerektiğine inandığımız bir görevden kaçınalım mı?.. DEMtREL "Hep siviller yapmadı yapmadı diyorlar,hepaskerler yaptı yaptı diyorlar..." Org. Evren: Bu böyle yürümez 32 gün geçmiştir (27 Aralık 1979 tarihine kadar). Bu 32 gün içerisinde 2 defa Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yaptık. 2 d«fa Sıkıyönetim komutanları toplantısı yaptık. Birtakım sıkıntınız varsa, bunu bana gelip sövleyebilirdiniz veya o zeminlerde soylerdiniz. Biliyorsunuz, Anayasanın 110. maddesine göre, Genelkurmay Başkanı, Başbakana karşı sonımludur. Böyle bir meklup ile, hükümet aşılmaktadır. Fevkalade ciddi bir durum ortaya çıkmıştır. Hükümet, sıkıyönetimden netice almak ve sıkıyönetimi mutlaka başanlı kılmak, anarşi yangırunı söndürmek için azimle, kararla, amansız bir mücadeleyi yürütelim diyor. Daha ne desin? 21 Kasım 1979 tarihinde yapmış bulunduğumuz Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ve 4 Aralık 1979 tarihinde yapmış bulunduğumuz sıkıyönetim toplantısında 'Bu yangını söndürünüz. Kanun isteyene kanun, silah isteyene silah, araç isteyene araç, para isteneye para verelim. Her şeyi durdurup, bu yangını söndürelim' demedik mi?. Mamafih,biz hükümetiz. Biz, çare müessesesiyiz. Ben sizden bu mektubu yazmaya sizi iten sebeplerı öğrenmek, sizi sıkıntıdan çı 7 ocak günü komutanlar DemireVe 12 Eylül progmmını' anlatıyor, Demirel müdahaleye Hhtimar vermiyor ( Bemirel: Birtakım süantılanmz varsa bunu bana gelip söyleyebilirdiniz. Biliyorsunuz anayasanın 110. maddesine göre Genelkurmay Başkanı Başbakana karşı sorumludur. Böyle bir mektup ile hükümet aşılmaktadır. karacak tedbirleri bulmak bakımından izahat istiyorum. Mesele, sadece benim meselem değildir. Hepimizin meselesidir. Geliniz, meseleyi beraberce düşünelim. Ülkeninkini de, sizinkini de hepsini beraberce düşünelim..." Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, "...Türkive'nin çeşitli bölgelerini gezdik. 12 aydır sıkıyönetim olmasına rağmen, hadiselerin soua ermemesi, hatta azalması beklenirken artması, gorev başında buiunan komutanları uzmektedir. Bu mektubun hedefi, hukumet degildir. Anavasa kuruluşlarıdır..." Başbakan Demirel, "...Anayasa kuruluşlanmn görevleri, yetkileri, anayasayla tanzim edilmişür. Bunlan bir mektupla disipline etmek miımkün degildir. Sizinle, 7 Ocak 1980 günu, bu konuyu konuşmak istiyorum. Koauyu, gayet soğukkanlıiıkla, beraberce düşünelim..." Başbakan "beraberce duşunelim" deyince, Orgeneral Evren, **Di' Jer komutan arkadaşlarunı da geürmek isterim" dedi. Duraksamaksızın yanıt verdi Demirel: ".Tabii... 7 Ocak 1980 gunü, 17.00'de görüşelim..." Hükümetle askerler arasındaki goruşmenin ilk perdesi kapannuştı. Ya 8 ya da 9 ocak günüydü. Basın, Çankaya'daki Başbakanlık Konutu'nda Demirel'in komutanlarla iki uç gündür surekli toplantı yaptığından pek haberli değildi. Metin Toker, bir kokteyl partide Jandarma Komutanı Celasun'la Kara Kuvrvetleri Komutaıu Ersin'e rastlamıştı. İki komutan Toker'e, "...Birkaç gün toplandık, Başbakan'ın önüne, yapılmasını istedi Bu konularda CHP desteğinin sağlanması önemlidir. Orduda bir sıkıntı vardır.." Parlamenter rejim, birbirinden ayn programları olan çok partili bir rejimdi. Orgeneral Evren'in istediği işler; ancak, parlamentoda değişik düşüncelere sahip partileri "tek parti düzenine" oturtmakla yapılabilirdi. Ya da "raüdahale' ile ülke, siyasal partilerden anndırıldıktan sonra... Ve sonra... Orgeneral Evren, yapılmasını istediklerini art arda diziyordu: Yaparsan yapılırdı ki yargıları olumsuzdu yapamazsan yaparlardı... Orgeneral Evren'in sıraladıkları, 12 Eylül'den sonra yapıldı. "Müdahaleden" sonraki "program" belli olmuştu o sırada. Genelkurmay Başkanı'nın arkasından söz alan komutanların soyledikleri, 12 Eylül'den sonra yapmayı planladıkları işlerin bir özetiydi. Başbakan Demirel, konuşmalannı "...Soylediklerinizi 'beraberce1 düşünelim, taşınalım.." diye bağladı: "...Sizi dikkatle dinledim. Bu soylediklerinizi sistematize edelim, gruplandıralım, idareten yapılabilecek şeyleri ayıralım ve derhal yapalım. Org. Evren: Anarşi ile mücadelede bir ve beraber olunmadı. Mahkemeler işlemedi. Meclisler kendilerinden beklenen dinamik çalışmaya giremedi. Halkın devlete ve meclislere güveni sarsıldı. Devletin yanında olmadı. Bunları Süahlı Kuvvetler yapacaksa Silahlı Kuvvetler, sivil idare yapacaksa, sivil idare yapsın. Yasa lazım olan haller için de gerekli incelemeyi ve teşebbüsleri yapalım. 9 Ocak 1980 günu saat 17.00'de tekrar bir araya gelelim ve konuşmaya devam edelim..!' OLA YLAR HIZLA CELÎŞTİ "Uyarı mektubundan sonra Demirel o günkü Kuvvet Komutanları ile Çankaya'daki Başbakanlık Konutu'nda bir dizi toplantı yaptı. Genelkurmay Başkanı Org. Evren'in Başbakan Demirel'e aktardığı göruşler kapsamh bir program niteliğindeydi. Ancak Demirel daha sonra bu göruşmeler için "Müdahaleyeihtimal vermiyordum, veremezdim" diyecekti. Olaylar nızla gelişti ve 12 Eylül'de Demirel'e ordunun isteklerini sunan kadro, yönetime el koyarak, saptanan programı uyguladı. Milli Cüvenlik Konseyi üyeleri daha sonra Evren'in baskanUğında Cumhurbaşkanlığı Konseyi'ni olusturdular. Sonra, "Ne yapmak lazım?" sorusunun yanıtlannı sıraladı: "...Yasal ve idari tedbirler lazım. Bunlar neler olabilir? 1402 sayılı kanun ıslah edilmelidir. Emniyet Teşkilatımn etkinliğini artıran kanunlar çıkarılmalıdır. Ceza usul yasalarında değişiklik yapılmalıdır. Polis ve öğretmen, dernek kuramamahdır. 1974 affı, bugunku duruma sebep olmuştur. Anarşist ve bölüculer için, af çıkanlmamalıdır. Her türlü ideolojik yayınlar onlenmelidir. Radyo ve televizyondaki programlar düzeltilmelidir. Gecekondu bölgeleri organize edilmeli, yahut, şehre akın onlenmelidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri disipline alınmalıdır. Olağanüstü Hal Kanunu ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri kanunları çıkarılmalı, ordu her seferinde mudahale mecburiyetinde kalmamalıdır. Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, yeniden düzeltilmelidir. Düzeltilmezse, önümüzdeki seçimde, parlamentonun yeni bir şekil alacağına inanmıyoruz. Danıştay'ın yetkileri yeniden düzenlenmelidir. Toprak reformu yeniden ele alınmalıdır. Gazete ve dergi çıkanlması, başı boş olmamalıdır. Meclis çalışmalarının engellenmesi onlenmelidir. Halk üzerinde menfi tesir yapmaktadır. Vergi reformu yapılmalıdır. Siyasi partiler, kesin ve ortak bir tavır içine girmelidir. Istihbarat etkinliği artınlmalıdır. Öğretim kurumları, politize olmaktan kurtarılmalıdır. Devlete ve kamu kuruluşlarına sızmış buiunan militanlar temizlenmelidir. Anayasal kuruluşlar, yıkıcılık ve bölücülükte bilgi sahibi değildir. Bilgi sahibi yapılmalıdır. Atatürk ilkelerinden asla taviz verilmemelidir. J J e m İ r e l : M ü d a h a l e y e İhtİmal 7 Ocak konuşmalanndan Demirel, "...Mudahale... programıyla... hazır!.." sonucunu o sırada çıkardı mı acaba?.. O gece, yatağına uzanırken "mudahale kapının önünde" yargısına vardı mı? "Hayır" dedi Demirel. Soruyu en az beş yıl sonra soruyordum: "thtimal vermedim, veremezdim..." diye sürdürdü, beş yıl boyunca pekişen kimi yargılannı sıraladı: "Hükumet başkanıydım, surekli konuşuyorduk askerlerle. Şüphe ve vehim içinde olamazdım, olmadım da... ...Onlan bu yola se>k eden bir parti iktidanna, bir partiye hizmet ediyor olmamak duşüncesi... Aldaüldığıma ihtimal de veremezdim, değil mi?.. ...Sonra, mudahale edeceklerini neden düşünecektim?.. ...Mudahale edip ne yapacaklardı?.. ...Daha sonra yapacaklarını o günlerde de yapabilirlerdi... ...Yapmaddarsa, neden?.»" 8 Ocak günü, Demirel, artık hukümeti sürdürmeye kararlıydı. O gün sabah, Korutürk'le görüşürken, "Türkiye, bu meselelerin altında ezümeyecek" diyordu. Cumhurbaşkam, dınliyordu... Org. Evren: 12 aydır sıkıyönetim olmasına fağmen hadiselerin sona ermemesi, hatta mrtması komutanları üzüyor. Bu mektubun hedefi hükümet değil, anayasa kuruluşlarıdır. ğimiz 60 kadar maddeyi metin haiinde uzattık..." demişlerdi. "Rahat mıydılar?" "Neden rahat olmasınlar?" dedi Metin. öyle ya, neden rahat olmasınlardı. Karara varmışlardı, hukümete, siyasal partilere"bir müdahalenin ön koşullannı" söylemişlerdi, yapacaklardı da.. ötesini "ötekiler" düşünsündü. Gerçekten 7 Ocak 1980 günü, komutanlarla saat 17.00'den başlayarak üç buçuk saatlik bir toplantıya giren Başbakan Demirel, "...Mektup ile vanlmak istenen hedef nedir?.. Bu hedefe varmak için, kim, ne yapacaktır?.." diyordu. 'Mektup ile varılmak istenen hedef nedir? Bu hedefe varmak için, kim, ne yapacaktır?' konularında vuzuha varmak ve sizi anlamak istiyorum. Ne gibi problemleriniz var? Bunlara hal çaresi bulmak, aramak benim görevimdir. Türkiye meselesini geliniz bir defa daha beraberce düşünelim.." Başbakandan hemen sonra söze giren Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, hemen başlarda, "...Bugünlere bir günde gelmedik..." dedi. "...Sıkıyöneümin içine girdik. 'Birçok konuda muvaffak olamadık'. Eskiden olduk da şimdi niye olamadık? Dünya değişiyor. Kanunlar çıkmadı. Zaman, aleyhimize işliyor. Sol ve sağ çatışıp, memleket iç harbe gidecek. Yurt dışında aym şeyler var. 'Tehditler alıyoruz'. Arkadaşlarımızda tedirginlik var. Bazılannda bedbinlik gordüm..!' dedikten sonra, bir vurgulama yaptı: "...Bunun böyle yürümeyeceği kanaati var..." Böyle yürümeyeceği "kanaati" bir kararlılığın ifadesi değil miydi?.. Evren, bu yargının nereden kaynaklandığını ustaca açıkladı: "...Bütün siyasi partilere ve anayasal kuruluşlara bir 'ikaz' yapalım düşuncesi hâkim oldu. 'Ne yapaiun' dedik. Cumhurbaşka "Uyan Mektubu" ve kamuoyunda "Ecevit'le birlik" beklentisine Demirel hâlâ tepki gösteriyor: Komutanlarla yapılan görüşmelerde Demirel şöyle diyordu: Temel insan hakları geniş ölçüde zedelenmedikçe bazı taleplerinizi yerine geürmek mümkün değildir. Bu da geriye gidiş olur. Çok partili demokratik rejimden vazgeçmeyi Türkiye düşünemez. Takriri Sükun Kanunu çıkaramayız. İstiklal Mahkemeleri kuramayız. Sürgün kanunu çıkaramayız. Bir ve beraber olup neyi çözecektikî Başbakan Demirel'le komutanlar arasındaki dizi toplantılar, 9 Ocak 1980 günu, 4,5 saat süren bir toplantıyla sona erdi. "...'Sıkıyönetimin içine girdik, muvaffak olamadık' diyorsunuz." diyordu Demirel, komutanlara. "Muvaffak oimadan sıkıyönetimin içinden çıkamayız. Bu, bir zarurettir. Bunun şartları nedir?.. Hiç vakit kaybetmeden, bunu aramaya, bulmaya mecburuz..!' Komutanlarla toplantıları Demirel noktaladı: "...Sayın Genelkurmay Başkanı 'Bugünlere bir günde gelmedik' dediler. Doğrudur. Esasen, bizim hükümet olduğumuz süre, henüz 45 günu bile bulmamıştır. Biz, ülkenin maruz kaldığı tehlikeyi, tehdidi ortadan kaldırmaya ve yangını söndurmeye çalışıyoruz. Bunun mümkün olduğuna inanarak girdik. Bunun, devlet tarafından yapılmasında zaruret görüyoruz. Rejim aşümadan ve hukukun içinde kalınarak yapılmasında zaruret görüyoruz. SilahlvKuvvetlerin sıkıyönetimin içinden başarı ile çıkması, anarşi kadar önemlidir. Devletin elinde, başka ordusu ve güvenlik kuvvet leri yoktur. Bu görev, tarafınızdan yapılacaktır. 1. *Sıkıyönetimin içine girdik, muvaffak olamadık' divorsunuz. Muvaffak oimadan sıkıyönetimin içinden çıkamayız. Bu bir zarurettir. 2. 'Sol ile sağı çatışıp, memleket iç harbe gidecek' diyorsunuz. Silahlı Kuvvetler kendi içinde bir bolünmeye uğramadığı takdirde, bu kolay değildir. Silahb Kuvvetlerin kendi içinde sağlam durması, neyi gerektiriyorsa, o yapılmalıdır. 3. 'Tedirginlik var, bedbinlik var, bunun böy Gerçekten, 12 Eylül'ün, iki parti arasında işbirliği ya da hükümet oluşursa, asla gerçekleşmeyeceği uzun yıllardır yazılıyordu. Bu açıdan bakıhnca, Demirel'in bu yargıyı dirençle irdelemeye çalışması elbette hakkıydı. Ecevit için sorun yoktu: 1985'in ekim ayında bana "Eğer cumhurbaşkanı seçebilseydik, iki partinin işbirliğini sağlayabilseydik, 12 Eylül olmazdı" demişti. Ecevit için sorunu tartışmak artık geçersizdi. Sorunu tartışmazdı, ama iki partinin işbirliği yapmasını 12 Eylül'den yıllarca önceden başlayarak, hatta 12 Eylül'den beş gün öncesine dek savunarak geldiğini söyler, öne sürülen bu nedende kendi payına düşen görev i yaptığım kanıtlamak isterdi. Bu sırada Demirel, 22 ocakta MGK toplantısı yapılacağını, ama daha önce Ecevit'le görüşüp, "..memleket meseleleri üzerinde kendi düşüncelerini söyleyeceğini, bu büyük meselelerin altından kalkabilmek için 'kendilerinden' yapabilecekleri ne varsa yardımcı olmalannı isteyeceklerini.!' açıklıyordu. DemirelEcevit görüşmesi 12 Ocak 1980'de gerçekleşti. Demirel: Anayasa kuruluşlanmn görevleri, yetkileri anayasayla tanzim edilmiştir. Bunlan bir mektupla disipline etmek mümkün değildir. Konuyu soğukkanlıiıkla beraberce düşünelim. nına bir mektup verelim. O da parti liderlerini cağırsın, anayasal kuruluşlaıa söylesin. 'Ordu rahatsızdır' desin!..." Genelkurmay Başkanı, sürdürdü: "...Bu duruma nasıl geldik? Gözden geçirelim: Anarşi ile mücadelede bir ve beraber olunmadı. Kısa ve uzun vadede, yasal çalışmalar geciktirildi. Bir şey yapılmadı. Istihbarat örgütleri, suç kaynaklarım ortaya çıkarmaya yararlı olmadı. Mahkemeler işlemedi. Devlet çarkı iyi çalışamadı. Emniyet Teşkilatı, bir türlü düzeltilemedi. Milli Eğitim, her türlü aşırı akımların aşaması haline getirildi. Silah kaçakçılığı ile bir türlü müessir mucadeleye girişilemedi. Kötü kentleşme, sosyoekonomi, anarşiye müsait ortam yarattı. Meclisler, kendilerinden beklenilen dinamik çalışmaya giremedi. Halkın devlete ve Meclislere güveni sarsıldı. Devletin yanında olmadı... 'Uyarımektubu"nun "birlik çağrtsı" ardmdan 12 Ocak 198O'de Demirel ve Ecevit üç saat süren bir görüşme yaptılar. Toplantıdan sonra Demirel, "Bu konuşmayla herseyin haüolduğunu umanlar varsa oneticeyevarıldığımiddiaetmek yanuştır" diyecekti. Ectvit ise "Sayın Demirel işbirliği olanaklanm araştırmamn hükümet biçimi üzerinde olmasını doğru bulmuyor" diye konuştu. 2 Uderin isbirliginin 12 EylüJ'ü önleyip önleyemeyeceği tartısması arşive kaikarken, "diyalog bekumtisi" Türkiye'nin siyaset gündeminde önemini koruyor. le yürümeyeceği kanaati var' diyorsunuz. İedirginliğin, bedbinliğin izale edilebilecek sebepleri nelerdir? Bu böyle yürümez de, ne olur? Demirel de kartlarını ortaya koyuyordu. Konuşmasının burasında, "lisanı münasip"le komutanların söylediklerini yanıtlıyordu. Bir demokratik rejim içindeydik. Anayasaya, öteki yasalara, insan haklarına karşı yeni yasalar, duzenlemeler getirmek olanaksızdı. "Ortaya koyduğunuz hususların" dedi Demirel, "...bir kısmı yapılabilir, kolaybkla yapılabilir" ve ekledi: "...Bir kısmı yasa ister. Bunlan teker teker ayıklayalım. Bir kısmı ise, bugünden yarına yapılacak cinsten değildir. Mesele, bugünku tehlikeyi ortadan kaldırmaktır. Taleplerinizin bazıları, anayasa değişse de yapılamaz. Temel insan haklannı geniş olçüde zedelemedikçe, bazı taleplerinizi yerine getirmek mümkün değildir. Bu da geriye gidiş olur. Çok partili demokratik rejimden vazgeçmeyi Türkiye düşünemez. Onun ayrı ihtilatlan olur. Takriri Sükun Kanunu çıkaramayız. istiklal Mahkemeleri kuramayız. Sürgün kanunu çıkaramayız. Dersim kanunu çıkaramayız. Bir hedefe yönelmişken, o hedefe varmak kadar, hedefe giden yol da önem taşır. Şimdi teker teker istediğiniz hususları gözden geçirelim ve tatbik kebiliyeti olan tedbirleri çıkaralım, direktifleri çıkaralım.." Demirel.ll Ocak 1980'de Cumhurbaşkaruna bu göruşmeler ve Ecevit'in "diyalog" çağnsı üzerindeki sözleriyle ilgili yargılarını söylüyor, "..her şeyden önce yapılması gereken, mutlaka yapılması gereken, kaçınılmaz olan durum, sıkıyönetim başarısıdır..!' diyordu. DemireFin o günlerde ve bugün hâlâ çok takıldığı konu, "Bir ve beraber olmalıdır" diye özetlenen kamuoyu yargısıydı, ordunun yargısıydı. Hep sorar: "Bir ve beraber olup neyi çözecektik?.." Ecevit'in bu konudaki isteksizliğine karşın, Demirel'de bu sorunu sonsuza dek tartışma isteği dün de vardı, bugün de var. 12 Ocak 1980: "Başbakan Süleyman Demirel ile CHP Genel Başkanı Bulent Ecevit uç saat süren bir görüşme yaptılar. Başbakan Süleyman Demirel, göriişmeden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, görüşmenin faydalı olduğunu belirterek, 'Bu konuşmayla her şeyin hallolduğunu, Türkiye'nin rahata kavuştuğunu söylemek, yahut öyle umanlar varsa, o neticeye varıldığını iddia etmek yanlıştır. Keşke öyle olsa, o zaman meseleler çok daha başka olur" dedi. Ecevit ise, görüşmenin uzun, açık ve yararlı olduğunu söyleyerek, 'Biz, Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu sorunlar ve bunaiımlar karşısında iki büyuk partinin geniş kapsamh bir işbirliğine yönelmesini, hem Türk toplumunun büyük bir kesiminin giderek ortak isteği olarak görüyoruz, hem de CHP olarak bu gereksinmeyi duyuyoruz. Ancak Sayın Demirel daha önce de ifade ettiği gibi, bu işbirliği olanaklarını araştırmamn hukumet biçimi üzerinde olmasını doğru bulmuyor' şeklinde konuştu" (Ayın TarihiBasın Yayın Genel Mudurlüğü Yayınlan) SCRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear