22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER da geçenlerde bir açıkoturum yapıldı. Senin "laiklik ilken" tartışıldı. Bu, bir damşıklı dövüştü aslında. Onlann asıl amaçları, bu ilkeyi kamuoyuna daha iyi tanıtmak ve özümsetmek değildi. Bu ilkeye başka anlamlar ve yorumlar getirmekti. Başka yana çekmekti. Çektiler de... Diyeceklerini dediler ve mesajlarını verdiler. VASİYETİNE BİLE EL ATTILAR "Laiklik İslamda da var" diye konuştular. "Laiklik, cumhuriyetten önce de vardı" diye söylediler. "Osmanlı devleti teokraük değildi" diye de ladannı bağladılar. İşte böyle. Tam altı yüz yıl koyu bir din devleti olarak yaşamını sürdüren ve yitiren Osmanlı, TV ekranında bir anda "laik" oluverdi! Hilafet nerede kaldı, Mecelle nereye gitti, bunca fetvalar niçin yazılıp çizildi? Şeyhülislamlık kurumu korkuluk muydu bu devletin yaşamında? "Laiklik İslamda da varsa, Osmanlı devleti dinsel değilse" niçin namaz ve oruç tutmayanları zorla camilere sokuyorlardı ve niçin bunca Osmanlı bilimcisinin kellesi uçtu? Bunların amaçları başkaydı, yiten umutlarına çağrı çıkarmaktı. Eskiyi, yeni kuşaklara şirin göstermekti. Amaç, senin laiklik ilkene gölge düşürmektir. Kafalan saptırmaktır. Ama bu geçiş taksimini devletin TV'sinde gayet ustaca, kurnazca yaptılar. Atam, korkuyorum, bir başka birileri de ekrana çıkıp, senin ilan ettiğin ve canın gibi aziz bildiğin "cumhuriyet"in için de, "Cumhuriyet, Osmanlı döneminde de vardı" diyecekler. Vasiyetin de "sisler" arasında kaldı. Senin bir miktar paranla onlara yaşamak ve süreklilik hakkı verdiğin o iki bilim kurumu nerede? Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu... lkisi de var, ama kimlikleri değişti. Yıllar boyu emek verip, dilsel ve tarihsel yapıtlar veren bu iki kuruma da el atıldı. Dilde de gericilik başlatıldı. Senin kullandığın "Devıim" sözcüğü yasak, " U l u s " sözcüğüne de ambargo kondu. "Barış" sözünü ağızlara almak da suç. " İ l k e " demek ayıp oldu, "İnkılap" diyeceksiniz. Atam, yüzlerce tutmuş ve pırıl pınl öz Türkçe sözcüğü afaroz ettiler. "Devrim" sözcüğü yok mu, neredeyse onu kullananlara 141142'yiuygulayacaklar. Bunlar hem böyle hem de senden yanalar. Gözbebeğin gibi koruduğun ve onlara umut bağladığın "Halkevleri"ni de tamamladılar. Bu ekinsel yuvalar da anılarda kaldı artık. Bir adım ileri, iki adım geri. Oy uğruna, çıkar uğruna neler olmadı ülkede? "İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz." Haklısın, ama hepsi oldu bunların. Öyle şeyhler ve müritler türedi ve türetildi ki, eskiler bunlann yanında hiç kalır. Geçenlerde ölen bir tarikat şeyhine bir gömü töreni yaptılar, hâlâ dillerde. Törene, Amerika'dan bile müritler geldi. Halkevleri gitti, laik ve ileriye dönük eğitim sistemi de yara aldı. Bunca dinsel okullar, binlerce Kuran kurslan yetişmiyormuş gibi, öğretim birliği de bozuldu. Ortaöğretime de din dersleri konuldu ve zorunlu kılındı. SINAV SORULARI Ortaöğretime din dersleri konulunca, sınav soruları da renklendi: • "Karzı Hasan neye denir? Tarif ediniz." • "Mevlid törenleri Türkler ve Osmanlılar arasında ilk defa ne zaman yapılmıştır? Tarihi ile yazınız." • "Hudeybiye Anlaşması hangi savaşlardan sonra, kaç tarihinde yapıldı?" • "Yesrid, Ummü Eymen terimleri bize neyi hatırlatu?" Memur ve işçi alımı şınavlarında da neler soruimuyor ki? "Sıvas Kongresi"ni sordular örneğin, hemen bu sorunun ardından da, "Akşam namazı kaç rekâttır?" sorusunu yapıştırıyorlar. TRT'deki yarışmalar da aynı. Bir soruda adın mı geçti, peşinden bir padişah adı! Büyük bir ustalık ve beceriyle senin adını, padişah adıyla harmanhyorlar. Bir bizden, bir sizden hesabı. Hatta sana "Osmanlı beyefendisi" bile demeye başladıîar. Bu gidişle seni, padişah sülalesinden biri olarak da gösterebilirler. Amaçlan, senin kutsal adını kullanıp, cumhuriyetten önceki dönemi genç kuşaklara şirin göstermek. Çağdaş uygarlık düzeyine çıkmayı bize hedef gösterdin. Kurtulmak ya da kurtulmamak. Kitap okumaya başladık, ardından bir kitap korkusu getirdiler. Evler basıldı, kitaplar toplandı. Günümüzde, 1915'te ölen ve senin çok okuduğun, "Sis"in büyük şairi Tevfık Fikret'in bile ardına düştüler. Bir ya>ınevi sahibi, elinde dava dilekçesiyle, yağma edilen binlerce kitabını anyor. Bilimi, rahleyi koyup da uygarlık düzeyine çıkacağız? Bu nasıl iş böyle? Bu gidişle kitaplanmızı "yeşil" kaba saracağız Atam. Seni çok sevdiklerinden ve "înkılap"larına son derece bağlı olduklarından ötürii olacak herhalde, kaza namazlarıyla Meclis kürsüsünde nutuk atmak günah olduğu için, TBMM'ye de bir cami yaptırmak için kollannı sıvadılar. Şimdilerde, minare konusu gündemde. Sivri mi olsun, başka biçimde mi? Eh, belki bu cami yapılıp açıldıktan sonra milletvekillerimiz abdestli, namazlı ve dualı olarak Meclis kürsüsünden atarlar da belki, İsa'nın torunlarına olan 30 milyar dolarlık borcu daha çabuk öderiz. Atam, manzarayı umumiye: "Hayır umulur mu böyle gecenin sabahından." Sözde Atatürkçülerin Başarısı Atam, devletin televizyonunda geçenlerde bir açıkoturum yapıldı. Senin "laiklik ilken" tartışıldı. Bu, bir damşıklı dövüştü aslında. Onların asıl amaçları, bu ilkeyi kamuoyuna daha iyi tamtmak ve özümsetmek değildi. Bu ilkeye başka anlamlar ve yorumlar getirmekti. Başka yana çekmekti. Çektiler de... Diyeceklerini dediler ve mesajlarını verdiler. ŞAKİR BALKI Aramızdan aynlalı ve ölümsüzlüğe göçeli 48 yıl oldu. Bu ök, süzlüğümüzün ve yalnızlığunızın burukluğunda, olayların gelgitlerinde neler oldu? Çok partili yaşama geçişin alacakaranlığında, ilk işleri ve ilk "icraat"lan, senin Türkçe ezanını bir kalemde Arapçaya çevirmek oldu. Sonra, gözleri dönmüş çöl bede• vileri, bağnazlar, tutucular ayetler okuyarak ve tekbirler getirerek anıtlarına, devTİmlerine saldırdılar. Ama ne var ki, o başlangıç dönemlerinde, senin ilkelerine karşı bu eylemleri sürdü. renler bilinçsizce davranıyorlarmış. Günümüzün neogericisi, artık bu tür devinimlerde bulunmuyor, işi kendi akışma bırakıyor ve senin gölgene sığınıp ilkelerinin aşımını sağlıyor. Zaten bu durumlara da gerek kalmadı. Gerici odaklar, iletişim ve etkileşimden yararlanma yollannı da buldular, yeşil doiann tatlı zemininde secdeye durarak, vakıflara, derneklere dek uzanan bu yeşil siyasa, TV'de soluklandı. Bu denli elverişli ortama ulaşan tutucu akım, alanlara çıkıp da, "Din elden gidiyor, şeriat isterük!" diye bağırma akılsızlığına düşer mi? Zamanın sarkacı hep onlar için çalıştı, çalışıyor da. Ne acıdır ki, bir tarım ülkesi olan Türkiye'de "domates nasıl ekilir, kaliteli tütün nasıl elde edilir, meyye ağacı nasıl budanır" gibi bilgileri ve becerileri öğreten ziraat fakülteleri ya da tanm okulları ellerimizdeki parmak sayılarını geçmediği halde, Atam, imam ve hatip okullannı (380 tane), iilke düzeyine yayabilmek, bir plan ve programın ürünüdür. Bu durum, senin devrimlerini gerçekten savunanlar için düşündürücüdür. Bu oluşum, öte yandan Köy Enstitüleri'ne yapılan çıkışlar ve onların kapatılması yıllar sonra, tüm ortaöğretimde din derslerine geçilmesi, gerici odaklar için inkâr edilmeyecek bir başandır. Evet, Karaçi Tahran Riyad üçgeninin şeriat ruzgârlannda ısınan ve palazlanan fanaıikler, ne diye alanlara çıkıp, "Hilafet isterük" naralan atsınlar! Geriye olan özlemlerini ve isteklerini, sözde "Atatürkçü"ler planlı bir biçimde yerine getiriyorlar. Durum öyle yere varacak ki, padişah torunlan aramaya baslayacaklar. KENDİ ÇOCUKLARINI KURAN KURSUNA YOLLAMAZLAR 10 Kasım'larda yine senin saygın huzuruna sıralanıp, başlanru önlerine eğecekler, "îzindeyiz" diyecekler, nutuklar atacaklar. Inanma! Artık çok şey ikili oynanıyor ülkemizde. Hem Atatürkçü hem de Osmanlıdan yana. 31 Martçı ol, Kemalist görün. Fakir fukara çocuğunu "Kuran kurslarına" gönder, sıra kendi çocuğuna gelince. vabancı okullara havale et! Atam, ellerinde gavur icadı telefon, sabahlan birbirlerine "Günaydın" yerine Araplara taş çıkartacak bir biçimde "Selamünaleyküm"le işe başhyorlar, senin kurduğun laik devlette. Evet, seni öyle çok seviyorlar ki, Yeşilköy Havalimanı'run adını bile değiştirip, "Atatürk Havaliman ı " yaptılar. Ama ikinci Boğaz köprüsüne de, "Fatih" adını uygun gördüler. Üniversitelerimiz YÖK'e dönüştü. Böylece, bilim yapmak "kanun dairesinde serbest" oldu. Seninle başlayan 1933 üniversite reformu, 1961 Anayasası'yla daha da ileri götürüldü. Çağdaş bir üniversite amaçlandı. YÖK, bu olumlu gelişmeleri başka yöne çekti. Bilimsel çahşmaları emir ve kumanda zinciri içine aldı. Öğretim üyeleri doğranmamak için, bu kumanda zincirinin halkalan arasında bilim yapmaya başladılar. Bilimsel ve YÖK'sel çalışma, yukarıya şirin gözükmek oldu. YÖK'sel gidişe ters düşen öğretim üyeleri, sudan bahanelerle kızağa çekildi, çeşitli ayak oyunlarıyla kürsülerinden uzaklaştırıldılar. Sosyal bilimleri özgürce tartışmak, ekonomi politiği irdelemek, şeytanla koyun koyuna yatmaya dönüştü. YÖK'te bilim yapmak kanun dairesinde serbesttir. Atam, devletin televizyonun PENCERE 12 KASIM 1986 40 Yıl Önce, 40 Yıl Sonra... Kristof Amerika'ya ayak bastığında zavallı Kızılderili apışıp kaldı. Nasıl apışmasın!.. Karşısında yıldızlardan düşmüş yaratıklar vardı. Kızılderili üç şeyi tanımamıştı: Tekerlek, at, demir. Hepsini öğrenecekti. Atla binicisini ilk gördüğünde tek yaratık sandı; demir, ateş üfleyen bir silahtı; tekeriek akıl durdurucuydu. Kızılderili beyaz adama biraz şaşkınlık, biraz hayranlık, b> raz korkuyla bakıyordu; kendisine gelinceye kadar iş işten geç mişti. Çünkü Maya ve Aztek uygariıklannın gümüş ve altm tapınakları yağmalanmaya başlamıştı. Çoğu zaman tarih böyle yazılır; üstün olanla geri kalan arasındaki buluşmanın sonu acıdır. • Gazetelerde okudum; Amerika'nın ünlü zırhlısı Missouri 40 yıl sonra İstanbul'a yine gelmiş. İlk gelişini anımsıyorum: 5 Nisan 1946. Sokaktaki adamın aklına o yıllarda "Amerikalı" dedin mi, ya Gary Cooper gelirdi, ya Robert Taylor, ya Clark Gable. Kadınımız erkeğimiz, çoluğumuz çocuğumuz Hollyvvood filmlerinin tezgâhından geçmişti. Sinemanın tanrılarına ve tannçalarına tapıyorduk. İkinci Dünya Savaşı'nın karanlık yıllannda dünyaya uzak düşmüş Türkiye'ye ilk kez bir Amerikan gemisi gelecekti; filmlerde gördüğümüz insanlar sinema perdesinden inecekler, sokaklarımızda dolaşacaklardı. Missouri, İstanbul'a yaklaşırken şehrin hali görulecek şeydi. Bütün tepelerde (ki o tepeler daha beton yığınlarıyla dolu değildi) kum gibi insan kaynaşıyordu. O günlerde gözü açılmamış sığırcık yavruları gibiydik. Missouri'nin tayfalan, er, onbaşı, çavuş Beyoğlu'na döküldüklerinde her şey zıvanadan çıktı. Abanoz Sokağı temizlenmiş, badanalanmış, Türklere yasaklanmış, hayat kadınları denetimden geçirilmiş, Amerikan denizcileri münasebetsiz bir hastalığa yakalanmasın diye yetkililer her türlü önlemi almıştı. Eğlence yerleri vitrinlerini "welcome"lı yazılarla donatmış, kapılannı ardına kadar açmışlardı. Sabahtan başlayan şenlik akşama doğru şirazesinden çıktı. Coniler akıl almaz taşkınlıklar yapıyorlar, yaptıkları her şey hoş görülüyordu. Hiç unutmam, iki ertramvayın tepesine tırmanmışlar, ellerindeki bira şişelerini katalanna dikiyoriar, zavallı vatman durmuş bakıyor, herkes şaşkın, ama hoşgörülü. Kavun kafalarınm tepesine oturan beyaz kepleriyle kaldınmlarda dalgalanan Coniler saatler gectikçe azgınlastılar, ne yapsalar başımızın üstündeydiler. Onlar içiyordu.. Ama biz sarhoştuk. Amerika, Türkiye'ye gözle görulür, elle tutulur biçimde Missouri ile girdi. Giriş o giriş... Bir daha çıkmadı. 1946'da çoğunluğumuz, Missouri'nin, emperyalizmin yenil mez armadasından bir parça olduğunu bilmiyorduk, Stalin'in Türkiye'ye yönelik isteklerine öfkelenmiştik, tepkilerimiz büyüktü. Bilinçsizliğin koyu karanlığında yaşıyorduk; kendimize geldiğimizde de iş işten geçmişti. Ya bugünkü bilincimiz? Bu yıl Amerikan askeri yardımı yaklaşık 500 milyon dolar, askeri yardım adı altında verilen borcun faizi de yaklaşık 500 milyon dolar. Vaşington, ülkemizi yeni füzelerle donatmak istiyor, şimdiye değin donattığı yetmiyormuş gibi... Ve Amerika'nın Türkiye'deki konumunu eleştirdiğimizde "Ne yapalım yani?" deniyor, "Amerika'nın kucağından kalkıp Rusya'nın lcucağtna mı oturalım?" "Kucak edebiyatı" Missouri'nin gelişiyle başlamıştı; 40 yıl sonra bugün de sürüyor. Vakiiy'e biz kimsenin kucağında yaşamaya razı olmayacak kadar erkek millettik... Ne oldu bize böyle... Şöyle böyle mi olduk?.. OKTAY AKBAL EVET/HAYIR Türkiye'de Öğretmen Olmak!.. Bayan öğretmen telefonda konuşuyor: "Yetmiş bin lira alıyoruz, altmış bin lira kira veriyoruz. Gelin de işin içinden çıkın!.." İnsan ne diyeceğini bilemiyor... Emekliler geliyor, "Ayda altmışyetmiş bin lirayla bir ay geçinmenin yolunu bize göstersinler" diyor. Yine yanıt veremiyoruz! Uygar ülkelerde en çok önem ve değer verilen mesleklerin başında öğretmenler geliyormuş... Bunun nedeni açık: Gelecek kuşaklar öğretmenlerin elinde yoğrulduğu için... Yoksul, perişan, kılıksız, aç, üzgün bir öğretmenden ne kendine, ne çevresine, ne de öğrencilerine bir yarar gelir. Zaman zaman taksilerde, dolmuşlarda karşılaşıyoruz. Hem de geceleri, gece yarılan... "Ben ilkokul öğretmeniyim. Gece yarısına kadar şoförlük yapmak zorundayım. Yarın okulda olacağım. Artık benim ne denli iyi bir öğretmen olduğumu siz düşünün. Ne yapayım, iyi bir aile babası, çoluk çocuğu geçindirebilen bir baba olmam, daha önde geliyor." Pazarlarda sebzecilik, pazarlamacılık, muhasebecilik, iş takipçiliği, evrak izleyiciliği, boyacılık, seyyar satıcılık... Daha akla gelmez nice işler oğretmenlerimizin yan uğraşları. daha doğrusu geçim kaynaklarını oluşturmaktadır. Bunu bilmeyen, görmeyen yok. Ama kimse ses çıkarmıyor. Milli Eğitim işlerimizin yolunda gittiği sanısı ile kendimizi aldatıyoruz. Deviet okul'larının öğretmenleri böyle durumda, ama özel okullarda görey alanlar ise köşeyi dönmüşler. Deviet öğretmeni altmış yetmiş bin alırken, özel okul öğretmeni üç dört yüz bin alıyor. Bu dengesizlik eğitim dünyamızı altüst eden bir bozukluk... "Öğretmen Dünyası" dergisinde bir soruşturma var. Köyde karı koca çalışan Z.G, 60 bin lira alıyormuş. Bunun 25 binini yiyeceğe, 10 binini giyeceğe ayırıyor, geriye ne kalır ki! Üstelik okumak, kendini yetiştirmek için de harcamalarda bulunmak gerekiyor. Köyde yaşadığı için konut parası yok, bu yüzden karı koca güç bela geçinebiliyorlar. Kent içinde olsa gecekonduda bile yaşayamazlar.. Bir başka öğretmen, Bursa'nın bir köyünde görev yapmakta.. Üç çocuklu. Makam ücreti, yan ödeme, ek ders, vergi iadesi eline geçen 95 bin lira. Lojmanda oturduğu için kira derdi yok. Diyor ki: "Para biriktirmek mi? Çok komik bir soru bu!.." Kars'ın bir köyünden Y.A., "Harcamaların büyük kısmını yiyecek ve giyeceğe ayırıyorum. Kitap fiyatları pahalı olduğundan fazla kitap okuyamıyorum. Basından öğreniyorum, dışardan getirilen öğretmenlere 200300 bin lira aylık ödeniyor. Aynı işi yapan Türk öğretmenine bunun dörtte biri veriliyor" diyor. "Öğretmen Dünyası"nın başyazısında da bu konuya değinilmiş. 24 Kasım Öğretmenler Günüdür. Bugün her yıl törenlerle kutlanır, öğretmenler övülür, ama sonuçta öğretmenlerin durumlarında bir değişme olmuyor. "DİE'nin bir raporuna göre, son 6 yıl içinde (24 Ocak ekonomik kararlarının uygulanmaya başlamasından bu yana) 620 kişi intihar etmiş, bunun üçte biri, 183 kişisi eğitimde başarısızlık nedeniyle intihar etmiş. Bu yılki üniversite şınavlarında başarılı 62 öğrenciden 52'si Ankara, İstanbul ve izmir'den, 10'u daöteki illerden. Her yıl milli eğitimin genel bütçe içindeki payı giderek düşüyor. Öğretmenlerimiz ortalama 58 bin 833 lira maaş alırken, yurtdışından 300 bin ve 1 milyon lira maaşla öğretmen getiriliyor." Öğretmen Dünyası'nın değindiği önemli bir konu da, Türkiye ögretmenlerinin örgütsüz olmasıdır. "Yeni anayasal düzen.leme ve dernekler yasası ile örgütlenme hakkı elinden alınmış ve Türkiye, öğretmenleri örgütlü bulunmayan bir ülke olma ayıbını sırtında taşımaktadır." Evet, tehlike çanları acı acı çalıyor. 350 bini aşkın eğitim emekçisi yoksulluk sınırında yaşıyor. Örgütsüz, sendikasız, her tiirlü savaşım desteğinden yoksun. Üstelik de gerici akımların hedefi durumunda.. Atatürk ilkelerine, devrimine bağlı kalmak onun başlıca güç kaynağı, ama böyle bir nitelik taşıması da, gerici politikacılarda düşmanlık yaratıyor. "Öğretmen Dünyası'nın başyazısı şöyle bitiyor: "Son on yılın öğretmen üze•rindeki tahribatı oldukça büyüktür. Geçinebilmek için tencere, tava satmak durumuna düşürülen türkiye öğretmeni, giderek çoraklaşmakta, verimsizleşmekte. kendisini geliştirememekte, yurt ve dünya şorunlarından kopmaktadır." İşte 24 Kasım Öğretmenler Günü öncesinde genel görünüm... İstanbul LJman Başkanlığından Bildirilmiştır. 1 İstanbul Boğazı, Rumelihisarı ile Anadoluhisarı'nda (Kavacık) inşa edilen 2. Boğaziçi (Fatih) Köprüsü kule ayakları arasında, 11 12 ve 13 Kasım 1986 tarihlerinde yerel saatle (090015.00) arasında kılavuz telleri çekme ameliyesi yapılacaktır. 2Tel çekme çalışmaları günleri ve saatlerinde İstanbul Boğazı geçici olarak deniz trafiğine kapalı bulunacağından, gerek Karadeniz'den ve gerekse Marmara Denizi'nden gelen gemiler yerel saatle 07.30'dan itibaren İstanbul Boğazı'na giriş yapmaları yasak olup, bu gemiler güneyde Yenikapı önlerinde, kuzeyde ise Anadolu veTürkeli(Rumeli)Fenerlerini birleştiren hattın kuzeyinde bekleyeceklerdir. İstanbul Boğazında, rıhtım, şamandıra ve demirde yatan gemilerden tel çekim sahasından geçmek suretiyle Karadeniz veya Marmara Denizi istikametine gidecek olan gemiler. bulundukları yeri terketmeyeceklerdir. 3Tel çekme çalışmaları sırasında Arnavutköy Akıntı Burnu ile Kandilti Burnu ve istinye vapur iskelesi ileÇubuklu vapur iskelesi arasında çekilen mevhum hatlar içinde kalan saha tehlikeli bölge olup, bu sahada seyretme, demirleme ve avlanma her türlü deniz vasıtalarına yasaklanmıştır. Denizcilere ve denizcilikle ilgili kurum ve kuruluştara önemle duyurulur. VEEAT Hikmet Işmen, Fikret Kaygı'nın ablalan; Ali Kaygı'run baldızı; Lale ve Fred Baker'in, Ceın ve Patti Kaygı'nın teyzeleri; Başak ve Yasemin'in büyük teyzeleri; Merkez Bankası emeklilerinden, tktisat Fakültesi mezunu FİTNATİŞMEN yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak vefat etmiştir. Cenazesi 12 Kasım 1986 Çarşamba (BUGÜN) Şişli Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Zincirlikuyu'daki aile mezarlığında toprağa verilecektir. AtLESl NÖT: Çelenk gönderilmemesi, arzu edenler T.E.V!e bağışta bulunabilirler. TEŞEKKUR Sevgili oğlumuz Taylan'm doğumunu güven ve dostluk riizgânyla gerçekleştiren Sayın Prof. Dr. SELÇUK EREZ'e Sayın Dr. REYHAN EREZ'e ve bir doğum gecesinin zorluklannı sıcak ilgisiyle gideren AJman Hastanesi doktorlanndan ACI KAYBIMIZ Üyemiz, basın şeref kartı sahibi gazeteci AHMET CAN 10 Kasım 1986 günü vefat etmiştir. 1897 yıhnda Isparta'da doğan Ahrael Can, gazeteciliğe 1925 yıhnda VakitHaber gazetesinde başladı. Akın, Ekonomi ve Hürses gazetelerinde çalıştı. Vefatı büyük üzüntü yaratan Ahmet Can'ın cenazesi 12 Kasım 1986 Çarşamba günü (bugün) öğle namazından sonra Teşvikiye Camü'nden kaldınlarak FeTİköy Mezarhgı'nda toprağa verilecektir. Ahmet Can'a Tann'dan mağfiret, ailesine ve üyelerimize başsağhgı dileriz. KOMtSERLİĞİ'NDEN ALACAKLILARA BİLDÎRİ Dosya No: 1. k r a M. 1986134 Muh. Aydın Sanayi Sitesi Tepecik Yolu No. 87/A'da yedek parçacılıkla işügal eden Mustafa Yardım alacakhlanna konkordato akdi teklif etmiş, talebi yerinde görülmekle, Aydın İcra Tetkik Mercii Hâkimliği'nin 23.09.1986 tarih ve 1986/256278 sayılı kararı ile kendisine iki aylık mehil verilmiş, konkordato komiserliğinin talebi iizerine verilen mehil iki ay müddetle uzatılmış ve komiserliğine, Aydın Hükümet Bulvan 1. Sokak No: 4/C'de Necati Önger tayin edümiş olması nedeniyle: 1 Yukanda adresi yazıh şahıstan alacaklı olan hakiki ve hüktni şahıslann bu ilanın neşrini müteakip (20) gün ıçerisinde 01.12.1986 pazartesi günü saat 17.00'ye kadar yukanda yazılı adresteki konkordato komiseri Necati Önger'e alacaklarım tevsik belgelerin asd ve suretlerini bir dilekçeye ekleyerek alacaklannı kayıt ettirmeleri, alacağını kayıt ettirmeyenlerin konkordato teklif müzakeresine kabul edilmeyecekleri. 2 Konkordato teklif müzakeresinin 11.12.1986 perşembe günü saat 15.0015.30 arasında Aydın Adliyesi Sulh Ceza Mahkemesi salonunda yapılacağı, alacaklıların veya kanuni vekillerinin bu toplantıda hazır bulunmaları gerektiği. 3 Alacakhların toplantıya rastlayan 10 gün içerisinde dosyadaki vesikaları tetkik edebilecekleri. 2004 sayılı yasanın 292. maddesi uyannca ilan olunur. Basın: 31573 KONKORDATO Sayın Dr. MELİH ÜSTÜN'e Sayın GÜLHAN GÜRSEL. GÜLER GÖKBULUT, FATOŞ ÜNAL Alman Hastanesi personeline NURCANKEREM ÇALIŞKAN DOGUM Dünyaya bir " M e r h a b a " daha... en içten teşekkürlerimizi sunarız. hemşireler ile tüm ve GAZETECİLER CEMİYETİ TAYLAN ÇAUŞKAN'dan (6.11.1986) Diş Hek. NIHAT UZER Şaşkınbakkal, Konur Özalp Sok. No. 15 Koşar İşhanı K. 3 adresinde hastalannı kabule başlamıştır. NURCANKEREM ÇALIŞKAN BİLSAK'TA SUGÜN Dia Gösttrisi. 19.00 İLYAS GÖÇMEN C»feFoyer: 10.0017.00 Lokanta: ÖğleServisi 12.0015.00 Ev mönüsü Akşam Servisi 20.00 Fransız Mutfagı BÜLENTSUMRU (gitarvokal) Yer ayırtmak için: 143 28 79 143 28 99 BİLSAK: Soğancı Sok. 7 Cihangir BEYOĞLU ANADOLU LİSESİ English High School For Girls (ıngiliz Kız Ortaokulu) Mezunlarını 23 Kasım 1986 Pazar günü saat 12.00'de okulumuzda "Mantı" yemeğe bekliyoruz. 20 TON TOZ GRAFİT SATIN ALINACAKTIR Şartnaraesi bedelsiz olarak aşağıdaki adreslerden alınabilir. 1 KARABÜK'te: Detnir ve Çelik Fabrikalan Müessesesi Tedarik ve Ikmâl Müdürlüğümüz. 2 ANKARA'da: Kurtuluş, Ziya Gökalp Cadd«si No: 80'deki Genel Müdürlüğümüz. îsteklilerin şannamemiz esaslanna göre hazırlayacakları kapalı tekIif mektuplarını, geçici teminatlanyla birlikte en geç 19 Kasım 1986 Çarşamba günü saat 11.00'e kadar Karabük'te Müessesemiz Haberleşme ve Arşiv Müdürlüğü'nde bulundurmaları ilan olunur. (Basın: 31533) Reklamevi'ni aramak için yeni numaramızı çeıirin: 131 40 80 (5 hat) BEYOGLU ANADOLU LtSESİ Bilgi için Tel: 149 63 24 9.0016.00 arası 173 22 86 16.0021.00 arası 148 61 35 165 69 90 16.0021.00 arası
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear