17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
OCAK 1986 CUMHURİYET/11 İntihar edeceğime bobreğimi satışa çıkardım' «s PetrolIş, ücretlere yüzde 47 ek zaııı istedi İş Sendika Servisi Kamu Toplu Iş Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu ile kamu işverenlerine birer mektup gönderen Petrol İş Sendikası "kamu çalışanlannın bukumetin yanlış hesaplanndan dogan alacaklarına" karşılık ucretlere yuzde 47 ek zam istedi. Bilgı için bir örnegi Turktş'e de gönderilen mektupta, 1985 yılı ucret zamlaruun çıplak olarak yuzde 25, yan odemelerle birlikte yüzde 30 dolaymda bırakıldığı, ancak enflasyonun yüzde 50 dolaymda gerçekleştiği hatırlatılarak bu yuzden işçilerın yuzde 20 oramnda ek zam alacakları olduğu belirtildi. Mektupta 400 bin işçiyi doğrudan ilgilendiren 1986 yılı ucret zamlarının ise Koordinasyon Kurulu tarafından yuzde 23 olarak açıklandığı hatırlatılarak şu göruşlere yer verildı. "tktisat ve istatistik bilimcileri enflasyonun bu yıl da yuzde 50'lerin altına inmeyecegJni açıkça belirtmektedir. Oyleyse bu >ılın ucret zamlanndan da işçilerin yuzde 27 alacak hakları vardır." Mektupta, "yan etkenlerle ucretin arttınldığı varsayımına katılmanın olanaksız olduğu" belirtilerek, bu konuda özetle şöyle denildi: "Gelir vergisi oranlarındaki azalış düşiik iıcretlilerin net gelirlerine aynı oranda yansımamıştır. SSK prim matrahının yukselmesi düşiik ucretlerde vergi farkını hemen hemen yok etmiş, bunJara birbirine çok yakın olan vergi dilimleri artışı da eklenirse, gercek ucretlerin bu yolla arttığı değil azaldığı bile gorulmüştür. 1986 yılında ilk vergi diliminin 3 milyona yukseltilmesi ise ydlık geliri bir milyonu bu yıl ancak aşacak olan duşuk gelirUde hiçbir artış yaratmamakladır. (...) Koordinasyon Kurulu ile kamu işverenlerine mektup gönderildi Bir örneğı de Turkîş'e yollanan mektupta, 1985 yılı ücret zamlannın çıplak olarak yuzde 25, yan odemelerle birlikte yüzde 30 dolaymda bırakıldığı; ancak enflasyonun yüzde 50 dolaymda gerçekleştiği haıırlatılarak, bu yuzden işçilerın yüzde 20 oramnda ek zam alacakları olduğu belirtildi. BASMANE GARI Biraı sonra gara Çiğti treni girecek. Yani işçi treni. Yolcular, ekmek kapılarına doğru koşuşturmaya başlayacaklar. lşi olmayanlar daha yavaş adımlarla onlann gerisinde kalacak. BİR UMUT Tuncelili Osman, Basmane Gan'nda yatıp kalkıyor, gunle birlikte kapı kapı dolaşıp iş anyor. Hem de doğduğundan beri, hem de tzmir'e geldiğinden beri. Yapılan araştırmalar, tüm iicretlilerin vergi iadesinden sanıldığı olçude yararlanamadığını göstermektedir. Her iıcretli, bakkal, manav ve benzeri tuketim malı satıcüanndan peyderpev ve genellikle borçlanarak alış veriş edebilmektedir. Bunlann karşılığında da yeteri kadar belge alamamaktadır. Kaldı ki ucretlilerin buyuk çoğunluğu konut sahibi degildir ve kirada oturmaktadır. Gunumuz koşullannda aldıklan ucretin en az yansı kira odemesine gitmektedir. Kiranınsa ancak yüzde 20'si vergi iadesi kapsamındadır. Dolayısıyla konutu olmayan bir ucret li, ucretinin en az yuzde 40'ını, vergi iadesi alamayacağı bu alana harcamak zorundadır." Petrollş'in mektubunda daha sonra hayat pahaiıhğmın dar gelirli ucretlilere etkisinin resmi istatistiklerin beürttiklerinden çok farklı ve çok fazla olduğuna işaret edılerek istemler şöyle sıralandı: "Resmi istatistikler ve bilimsel tahminler goz önune alınırsa, 1985 yılında toplu iş sözleşmeleri imzalanan işçilerin 1985 yılı için yuzde 20, 1986 yılı için de yuzde 27 oramnda ücret alacakları vardır. Sayın Başbakan ve hukumet yetkilileri her fırsatta ucretlerin enflasyonun altında bırakılmayacagını one surmektedir. Öylevse 1985 yılında toplu iş sozleşmesi imzalanan işçilerin ucretJerine 1985 ve 1986 yılları karşılığı ve yeni yılın başından geçerli olmak üzere toplam yüzde 47 oramnda ek zam yapılmalıdır. 1986 yılında imzalanacak toplu iş sözleşmeleri ile 1986 yılı ucret zamları en az yuzde 50 olarak tespit edilmelidir." Ürkek gözleri, bir türlü koyacak yer bulamadığı ellerini izliyordu. "tşsizün" dedi, "Çoculdanmın ikisi yanımdan kaçtı, kirayı odeyemedigim için cvdcn atıldım, şimdi b«ş çocuğum ve kanmla bir çadırda yaşıyorum." 42 yaşındaydı Ali Karabulut. Annesini babasını bile tanınuyordu. Çocukluk günlerinden yalnız Kahramanmaraş Yetiştirme Yurdu kalmış usunda. 18'ine gelince yurttan çıkanlır, hem de meslek lisesi son sınıftayken. Sonra ışçüık dönemi başlar Karabulut'un Maraş Tekstil Fabrikası'nda. Ardından şimdikı eşi ile tanışır. O da kendi gibi kimsesizdir ve Gaziantep Yetiştirme Yurdu'nda buyumüştür. Askere gider Ali Karabulut. Ancak dönünce daha önce çalıştığı fabrikaya almazlar. Artık "issiz''dir. "Orada rahat iş bulursun, guzel yerdir" derler, Karabulut da yedı çocuğu ve karısıyla lzmir'e göçer. Karabulut için yeni bir yaşarn başlamıştır 1986 yılında Izmir'de. Tariş'e işçi girmiştir, bir gecekondusu, her gun tüten sobası, ocak üstünde kaynayan tenceresi vardır. Bir buzdolabına, bir de televizyona sahıp olmuştur Karabulut. Ne olduysa 1982 yılında, Karabulut'un işsiz kalmasıyla oldu. Çalıştığı fabrikadan çıkartılmıştı Karabulut ve iş arıyordu sağda solda. Bir turlu bulamadı. önce televizyonu sattı evdeki, sonra buzdolabını, ardından koltukları, yemek masasını, büfeyi.. Bir yatak, bir yorgana kalmıştı, yedi çocuk ve bir kadınla beraber. Bu kadar az eşyayla oturdukları gecekondudan atılmaları da kolay olmuştu. Artık evi de yoktu Ali Karabulut'un. Bir avuç insan İŞSİZLİK DOSYASI 'Çocuklar açtı, ağlıyorlardı, ekmek çalmak 9 için fırına gittim Mşsiz kaldığı dönemlerde beş çocuğu ile birlikte çadırda yaşayan, ekmek çalmaya niyetlenen, böbreğini satışa çıkartan Ali Karabulut, şimdi "geçici işçi" statüsünde çalışıyor. Aylığı 32 bin lira. Oturduğu gecekonduya 22 bin lira kira ödüyor. Geriye kalan 10 bin lira ile de geçinmeye çalışıyor. Hikmet Çetinkaya Celal Başlangıç geldiler, durumlarını anlattılar. En çok Mehmet konuşuyor, durmadan "Abi kalleşlige kurban gittik, bu erkeklige yakışır mı?" diyordu. Osman'la Kamil hiç konuşmuyorlar, susuyorlardı. Osman birkaç gün sonra yine geldi. Yanında Mehmet ve Kamil yoktu. "Onlar nerede?" diye sordum. Başını öne eğdi. Nerede arkadaşlann Osman? Konuşmuyordu. Odaya aldım. Çay söyleyip sigara uzattım. Osman nerede Mehmet ve Kamil? Gözyaşlarını tutamadı. Hıçkırmaya başladı... Abi, onlar da genye dondu. Suçlu benmışim. Sordum: Neden sen Osman? Yine başını öne eğdı.. Ben Tunceli'liyira abi, işte o yuzden... Dışarıda yağmur yağıyordu. Osman'ın üzerinde bir gömlek, ayağında İastik ayakkabı vardı. Cebinde de topu topu beş bin lira. Tanışmamız böyle oldu Osman'la. Limontepe'de bır gecekonduda kalıyordu. Işyerindeki arkadaşlanyla. Işten kovulunca gecekondudan da ayrılmak zorunda bırakıldı. Osman'a "Şimdi nerede kalıyorsun?" dedim. Beş gundur Basmane Gan'nda kaldığını, ış aradığını söyledi Beş gündur orada yatıp kalkan, ış arayan Osman'a "Yarın sabah gelip seni bulacagım" dedim. Çocuk gibi sevindi bu sözume. Küçük insanların öyküsü Saat beşi beş geçiyor. Tiz bır tren sesi. Korkunç bır uğultu. Bır insan karmaşası. Ve yaşadığımız toplumda "kuçıik insanların" oykusu. İş arayan, çalışan insanların yaşamı. Her gun görup umursamadığımız, boşverdığimız "küçuk insanlar" anlatacaklarımız. Kadınlar, delikanlılar, çocuklar. Kısaca bizım insanlarımız yazımızın konu alanı... Sabah oldu. Mağazalar kepenk kaldırdı. Dolmuşlar, otobusler sık sık geçme>e başladı. OsmanMa karşıya geçtik. Gökyüzü masmavı. Fuarın karşısındaki parka doğru yurumeye başladık. Parkta banklardan birisine oturduk. Gecekondudan çadıra Ellerini masanın uzerınden indırdi, sıkıntıyla eskimiş ceketinin ceplerine soktu. Konuşurken gözlerini döşemenin üzerinde gezdiriyordu: Evden atılınca bir çadır buldum. Bostanlı'daki blok apartmanlann arasında bulduğum bir boşluğa diktim çadırın dıreğini. Ancak çocuklar dan ikisi kaçtı yanımdan. Bu yaşama dayanamadılar. Apartmanlar benim çadırın yanında çok büyuk kalıyor. O apartmanlara çıksan benim çadırı göremezsin, minnacık kalır. Tunceli'de doğdum Osman anlatmaya başladı: Ben Tunceli'de doğdum. Orada buyudum. Uç kardeştik. Uçumuz de oğlan. Ağabeyim öğretmendı Kaysen'de. Kaç yıl önceydı, hah şöyle 78'de. öldurduler ağabeyımi. Bekardı, geride kimse bırakmadı. Babamı kuçuk yaşta yitirdik. Anam geçen yıl ağustosta oldu. Öbur ağabeyim Almanya'da. Ben annemle beraberdım. Tunceli'de. Uç dört yıl önce bir gece polisler evden alıp götürdüler beni. Askerden yeni terhis olmuştum. Şu, bu filan dediler. Hiçbir şeyle ilgim yoktu. Orta uçe kadar okumuştum. Sonra sağda solda çahştım. Tunceli'de doğdum. Orada büyüdüm. Bir gece polisler evden alıp götürdüler. Sen solcusun, üç gün içinde Tunceli'yi terk et dediler. Çaresiz Ankara'ya geldim, oradan Istanbul'a geçtim. Kadıköy'de kimlik kontrolünde nüfus cüzdanımda doğduğum yer Tunceli yazdığı için beni nezarete attılar... En büyük korkusu soğuklardı. "Geceleri donuyoruz" diyordu. Kalktık birlikte Karabulut ailesinin yaşadığı Bostanlı'ya gittik. Karabulut hızla çadıra daldı ve elınde bir tutam kâğıtla çıktı: Bana, çocuklannı yetiştirme yurduna ver, diyorlar. Ben de yuıita buyudum. Dunyada vermem. Bak bunlar çocuklann başarı belgeleri. Okuldan verdiler. Onlann benim gibi buyumelerini istemiyorum. Bu koşullarda nasıl okutacaksın çocuklannı? Neredeyse kızıyor sorumuza: Orasını bilmem, ama mutlaka okumalılar Ben okuyamadım, onlar okusun. Her şeyin iyisıni istedim hep onlar için. Ama olmadı. Sonunda hiçbir şeysiz kaldım. Son çalıştığım fabrikadan çıkarılmasaydım neredeyse başaracaktım onlar ıçın istediklerimi. Ama işsız kaldım ve benim hakkımı arayacak kadar bile param yoktu. TEŞEKKUR Gecırmış olduğum rahaısızlık sonucu bana ılk mudahalede bulunan, benı yenıden sağlığıma kavuşturan ve ılgısını esırgemeyen Dahılıye Muiehassısı Dr. KEMAL KUTOĞLU'na Dr. İSMET MENGÜ'ye ve SSK Okmeydanı Hastanesı 3. Dahılıye Servısfnın lum personelıne sonsuz teşekkuru borç bılınm. Bir keresinde çocuklar açtı. Aglamalanna dayanamadım. Fırından ekmek çalmayı aklıma koymuştum. Ama yapamadım. Fırıncıya durumu anlattım. Hemen bana beş ekmek verdi, bir de, her gün gel beş ekmek al, dedi. ÇADIR DA OLMASA Ali Karabulut, 5 çocuğu ve kansı. 7 nufus bu kuçuk çadırda yaşıyor. AIFnin, işsiz kalmadan once bir gecekondusu, bir buzdolabı, bir de televizyonu varmış. Açlıktan olmemek için hepsini satmak zorunda kalmış. (Foıoğraflar: UMtT OTAN) nl pınldı. Yazdığı yazılardan bir sonuç almış, valilik, gel göruşelim, demişti. Bir sevinçle gitti Karabulut. na binmesinı bekliyorlardı. Sıvaslı Ahmet, araçların arasında koşuşturan hammallan gostererek Kars'lı Recep'e dondu: Bir hemşehrim var ki, burada goreceksin, "Şıp" dedin mi bize iş bulacak. Recep çocuk gibi sevindi: Deme be, esah mı?.. Neyse, polisler bana, sen solcusun dediler. Ben de nereden bılıyorsunuz dedim. Evden aldıkları 510 kitabı gösterdiler. Hepsi romandı, yasak masak kitap değildi Ben, bu kitaplar bizım yazarlarımızın diyecek oldum. Vurdular, bağırdılar bana. Sonra bir guzel nasihat ettiler. Uç gun içinde Tunceli'den git dediler. Emekten, ezilenden yana olmak suç mu>du? Baktım olacak gibi değil, anama durumu anlattım, boynuna sarıldım, helallaştık, cebimde otobus parasıyla gurbete çıktım. önce Ankara'ya geldim. Birkaç gun orada kaldım, sonra ver elini Istanbul. NECATİ IRMAK AIFA.LAVAL Satış teşkilatında görevlendirilmek üzere • lyı Ingıhzce bılen » • Tercıhan makma muhendısı • Askerhğıni yapmış Genç ve dmamık, seyahat etmeye manı hali olmayan, Muvakkat amele Sonunda ış bulmuştu. Valilik Karabulut'un iki yıl süren işsizliğini sona erdirdı. Karabulut artık Köy Hizmetleri ll Mudurluğunde "muvakkat araele"ydi. Bir ev tutmuştu kirası 22 bin lira. Ancak ne eşyası vardı eve koyacak, ne perdesi. 32 bin liralık maaşından kirayı ödedikten sonra genye kalan 10 bin lira ile Karabulut işe gidip gelıyor, eşinin ve beş çocuğunun yeme, içme ve gıyinme gereksmimini karşılıyor, artan parayla da elektrik ve su harcamalarını oduyordu. İş sahıbi olmanın sevincı ve ışsız kalmanın korkusunu bır arada yaşıyordu Karabulut "Neden?" dedik, onu ılk gorduğumuz gundekı gıbı ellerini cebine sokup, gözlerini döşemeye dıkerek yanıtladı: Burada geçici ışçı olarak çalışıyorum. Benımle beraber işe alınan arkadaşlann bırer birer çıkışı gelıyor. Acaba, diyorum, yine başlar mı ışsizlik gunlerim. Yine çıkartırlar raı benı 22 bin lira kirası olan gecekondudan ve ben bir daha bulabilir miyım, Bostanh'daki yuksek yuksek apartmanlann arasına dikecek çadırı. Rezil olduk herkese Biz Ali Karabulut'la söyleşırken Oguzhan, Hakan, Songül sanyor çevremızi. Kansı fotoğrafının çekilmesini istemediği için gidiyor. Giderken de "Rezil olduk herkese" diyor. Karabulut en kuçüğunun omuzuna elini atıyor. Bİ2 soruyoruz: Hiçbir yere başvnrmadın mı iş için? Vurmaz olur muyum. Hem iş hem de ev için başvurmadığım yer kalmadı. Cumhurbaşkanı'na, bçlediye başkanına mektup yazdım. Ama hiçbir şey olmadı. İş ve îşçi Bulma Kurumu'na gittim, ya şm geçmış, dediler. Ne yapayım kendımı denıze mi atayım, yoksa yakayım mı? Bir ara bobreğimi bile satışa çıkardım. Ama alan olmadı. Ne yiyeceğiz, ne içeceğiz?Çocuklar bu soğuklarda geceyi nasıl geçirecekler? Okula nasıl gıdecek, kitap alacak para var mı kı? Şimdi ne yiyip ne içiyorsunuz? Dudaklarında acı bir gıiliimseme yerleşiyor Ali Karabulut'un: Bır keresinde çocuklar açtı, ekmek alacak param yoktu. Dayanamadım ağlamalanna, bir fırına gittim. Kafama kesin olarak koymuştum. Ekmek çalacaktım. Ama yapamadım. Fırıncjya gidip durumu anlattım, hemen bana beş ekrr.r* verdi, bir de, hergun gel beş ekmek al, dedi. Hesapladım, bugune değin beş bin liralık ekmek almışım. Nasıl ödeyeceğimı duşünüyorum bu parayı. Bir an kendimi öldurmek bile geçti akhmdan. Ama çocuklar geldi gözümün önune, yapamadım. Bostanh'daki çadırda beş çocuk, bir kadın ve bir de "işsizliği dinmez bir sancı" olarak yaşayan Ali Karabulut'u bırakarak dönmuştuk. lkı gun sonra Karabulut gazeteye geldi yine, gözlerinde aynı ürkeklik, ellerinde aynı şaşkınlıkla. "Çadınmı" dedi "Belediye kaldırdı". Karabulut'u son gördugümiizde ise gozleri pı Osman sendikaya üye olunca Gün ışımak uzere. Gökyuzunde uç parça bulut turuncu yumağa dönuştu. Saatime baktım, beşi beş geçiyor. Az sonra Basmane Garı'na Çiğli treni girecek. Yani işçi treni ilk yolcularını getirecek. Garın kapısındayız Osman'la Osman ince, uzun boylu, kınah saçlı. Parmaklan incecik. Içınde tarifsiz sıkıntılar var. Onun için hiç konuşmuyor. Osman'a "Salep mi, ca> mı?" diye soruyorum. Osman yanıt vernuyor. Osman tam beş gundur iş anyor ama bulamıyor. Son çalıştığı yer bır konfeksiyon atolyesiydi. Ayakçı olarak çahşıyordu atölyede. Topu topu 15 kişiydiler. Içlerınden birisi bir gun onlara şoyle dedi: Arkadaşlar sendikaya girelim. Sendika bizim ucretimizi arttırır, sigorta yaptırır, birlikten kuvvet dogar. Ben bu işe kelle kojuyorum. Benimle birlikte olanlar parmak kaldırsın. On beş işçi şoyle bir duşundu. Gerçekten hıçbirisinin sigortası yoktu. Sendikaya gırerlerse herhalde iyi olurdu. Osman hiç duşunmeden kararını verdi. Ben sendikaya girmek istiyorum. Ve on beş işçi sendikaya girme kararı aldılar. Bir gun iş bitimi sendikaya başvurdular, uyeliklerini yaptırdılar. Ama içlerınden birisi, hanı o "Ben bu işe kelle koydum" dıyeni, patron durumu öğrenince çorap söküğu gibi açıldı. Sendikaya girme işıni Osman'ın yaptığını söyledi. Osman'la birlikte "elebaşı" oldukları belirlenen Mehmet ve Kamil'in aynı gun işlennden çıkışı verildı. Osman, Mehmet ve Kamil bir sabah gazeteye Recep ve Ahmet Recep Ahmet'e, Ahmet Recep'e baktı. Sözcukler ikisınin de dudaklarından aynı zamanda çıktı: Vapura binelim mi? tkisi de askerliklerinı tstanbul'da yapmışlardı. Ahmet 12 Eylul sonrası ınzibat eri, Recep ıse Davutpaşa'da posta onbaşısı. İkisi de biliyordu tslanbuİ'u az çok. Halatlar çözuldu, vapur kalktı. Birer ça> içelım mi dıye düşunduler. Sözcukler yine aynı anda çıkıvermişti ikısinin ağzından. Çay içelim mi? Kız Kulesı'nı seyrettiler bır sure pencereden. Vapur Karaköy'e yaklaştı. Indiler, köpruye yuruduler. Perşembe Pazan'nda insanlar kıpır kıpırdı. Telaşla kalabalığa daldılar. Kam\onlar yuk boşaltıyor, hammallar kuyruğa gırmiş, yuklerin sırtları Yıl kaçtı, sen kaç yaşındasın? 1981 yılı yazıydı. Hazıran hiç unutmam. Sonra? Ankara'da Çınçın Bağlan'nda bir asker arkadaşım oturuyordu. Onu buldum. Birkaç gun misafîr kaldım. Biraz borç alıp Istanbul'a geldim Vapurla Karakoy'den Kadıköy'e geçiyordum. Kadıköy'de kimlik kontrolünde nufus cuzdanımda doğum yeri Tunceli yazdığı için alıp goturduler beni. Bir hafta falan nezarette kaldım. Sonra salıverdiler. Yapacak bir şeyim yoktu. Akrabalan aramaktan vazgeçıp, cebımdekı paramla otobus biletimi aldım ve lzmir'e geldim. Hemşehrileri buldum. lzmir'e gelişimin uçuncu gunu bir ınşaatta çalışmaya başladım. Pek çok işte çalıştım uç yıl. Sonunda işte o kovulduğum konfeksiyon atolyesine girdım. Bırina yıl dolmadan da kovuldum. Konuşmasını kesti Osman. Gözlerini gokyuzune dıkti. Bir sure oyle kaldı. Çaresızlığini, yalnızlığını yaşar gibi oldum. Karşı bankta bir delikanlıyla genç kız oturuyordu. Delikanlı konuşuyor, kız dinliyordu. Osman'la goz goze geldik. Bakışları ürkektı "Sevdim ağabey" dedi. Yine soluk almadan birkaç kez çevreye bakındı. "Hem de delicesine sevdim..." Sonra yerinden kalktı, turladı, yenıden yanıma oturdu. Öykusunu uzun uzun anlattı. Masal gıbı geldi bize. Turuncu yumağın ıçındekı sevda iplikçikleri gibiydı tel tel... Ama o iş arıyordu Her gun Basmane Gan'nda yatıp kalkıyor, gunle birlikte kapı kapı dolaşıp iş arıyordu. Hem de doğduğundan ben, hem de tzmir'e geldiğinden bu yana... îstanbul'da gözaltı SATIŞ MÜHENDİSİ ARANMAKTADIR İsteklilerin özgeçmişlerıni belırten fotoğraflı bir mektupla Şırketimıze başvurmaları rica olunur. ,lst 161' En az uç yıl ajans deneyimli, S/B ağırlıklı çalışacak YARDIMCI GRAFİKER arıyoruz. SAN REKLAM AŞ 143 40 40 145 44 68 StHECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear