28 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lar. Bir işkence turü daha var. "Asma." Tutukluyu ayaklanndan asıp döverler. Gövdesi yara içinde kalır. İp, ayak bileklerini keser. İşkence uzun sürerse, tutuklu bir daha yurüyemez. Biliyor muydunuz bunları? Santore cevap vermedi. Ama, dedi Hugo, elektrik şokunu bilirsiniz... Hiç olmazsa bir yerlerde okumuşsunuzdur. Amerikan basınında bile çıktı. Tutukluyu "papağan tüneğT'ne asarlar genellikle. Sonra gövdesinden elektrik akımı geçirirler. En çok uygulanan, artı kutbu parmaklara, eksi kutbu da ayağa bağlamaktır. Elektriği, manyetolu araçlar kullanarak verirler. Eski telefonlan kullandıklan bile olur. Acıyı arttırmak istiyorlarsa, kutuplardan birini tutuklunun gövdesinde gezdirirler: Cinsel organında, dilinde, kulak memelerinde... Rio'da, Sao Paulo'da, Montevideo'da bataryalı elektrik copları kullanırlar. Bu coplar, Amerikan askeri yardımından gelmiştir. "Ejderha iskemlesi"ni bilir misiniz? Madeni bir iskemledir bu. Tutukluyu oturtup bağlarlar. Sonra da elektrik verirler. Bu arada onu durmadan ıslatmayı da unutmazlar. Bir de dayak var tabü... Dayağı da geliştirdiler. Tutuklunun gözlerini bağlıyorlar artık. Yumruğun nereden geldiğini anlayamasın diye. Tekme, tokat, karate vuruşlan da bol bol kullanılıyor. "Telefon" yöntemi de oldukça yaygın. Işkenceciler, avuçlarıyla tutuklunun kulağına vuruyorlar. Hızla. Bazen kulak zarını patlatıyorlar. "Yakma" işkencesine de sık sık rastlanıyor. Tutuklunun govdesini çakmakla, alkol aleviyle, hatta kızgın demirle yakıyorlar. Kızgın demirle dağlamanın sonucunda tutuklu ölebiliyor. O zaman otopsi filan yapmadan göturüp bir yere gömuyorlar... Alfredo'ya döndü: Başka ne vardı? Alfredo, buz gibi bir sesle: "Reçel kavanozu," dedi. Evet... "Recel kavanozu..." Tutukluyu yalınayak kavanozların üstünde durduruyorlar. Bir süre sonra ayakları kesiliyor, bütün gövdesine korkunç bir acı yayılıyor. "Denge" adı verilen bir işkence yöntemi daha var. Dayakla karışık. Tutukluyu tek ayak üstünde durdurup eline ağır şeyler veriyorlar. Bazen saatlerce durduruyorlar öyle. Dengesini yitirir de yere düşerse dayağa başlıyorlar... Nasıl, sıkılıyor musunuz, Mr. Santore? Santore cevap vermedi. Devam edeyim öyleyse, dedi Hugo. "Çakı" işkencesi denilen işkenceyi duymuş muydunuz? Tutuklunun parmaklan arasına yirmi santim kadar uzunlukta çakılar yerleştirirler. Sonra usul usul iterler çakılan. Korkunç bir şey gibi görünmüyor belki, ama inanın Mr. Santore, insana dayanılmaz bir acı verir. Erkekseniz, yumurtahklannızı iple sıkarlar. Ipin ucunu da boynunuza bağlayıp "papağan tuneği"ne asarlar. Gövdenize elektrik akımı verilince başınızı geriye atarsımz. Yumurtahklannızdaki ip daha da sıkışır. Bunun adı da "Düğüm"dür. "Küçük îsa"yı bilir misiniz? Tutuklunun sırtına uzun bir tahta parçası bağlarlar. Boynundan ayaklarına kadar uzanan bir tahta parçası. Tutuklu yere düşerse, kendini kollayamaz, başını vurur. Bunu, işleri acele değilse uygularlar. Ağır ağır. Tadını çıkararak. Konuşturmak için hücreye atarlar insanı. Bazen aylarca orada bırakırlar. Tek başına. Direncini kırmak için. Santore, fısıltıyla: Yeter artık, dedi. Peki, dedi Hugo. Bir de kadınlara, kızlara yapılan işkencelerden kısaca söz edeyim, bitsin... Kadınların ırzına geçilir. Evliyse, çoğu kere kocasının gözü önünde ırzına geçerler. Cinsel organına elektrikli cop sokarlar. Bu yalnızca korkunç bir aa vermekle kalmaz, iç kanamalara sebep olur... Bir süre sustu. Kadınlara edilen işkenceleri anlatmak bile istemiyorum, dedi. Uzmanlar bu türu çok geliştirmişlerdir, Mr. Santore... Siz de bir uzman olduğunuz için belki bilirsiniz. Sahi, unuttum söylemeyi, bu gösterilerin seyircileri de olur. Bazen generaller bile, sinemaya koşarcasına, işkence seyretmeye koşarlar. Sao Paulo'da, Belo Horizonte'de Guanabara'da, Pernambuco'da işkence dersleri verilir. Brezilya polisini eğiten bir uzman olarak bunları bilmeniz gerekir. Bilmiyor muydunuz?" İşte böyle... Ben bu filmi görmüştüm, ama nerde? Bulamıyorum şimdi. Bîr Senaryo Roman MELİH CEVDET ANDAY "Sıkıyönetim" Franco Salinas'ın senaryosu, Costa Gavras filme almış, bu film gösterildiği her ülkede büyük ilgi görmüş. Senaryo bizde basılmış 1974 yılında ve tükenmiş. Ben görmemiştim, bereket yeni basımını okudum ve çok ilginç buldum, şaşırdım, birçok yerini çizdim okurken; en önemlisi de bir solukta okudum, başlamamla bitirmem bir oldu. Oysa ben senaryo okumayı pek sevmem, anlığım karışır. Ama bu bir senaryo değil, senaryoyu temel alarak Ülkü Tamer romanlaştırmış yapıtı. Ama ne de güzel olmuş, yok mu? SinemasaJ akış, okuru sürükleyip götürüyor. Ülkü Tamer, Onsöz'ün bir yerinde şoyle diyor: "Eser üzerine söz söylemeyi gereksiz görüyorum; sadece, senaryonun gerçek bir olaya dayandıgmı belirtmek isterim. 1970 agustosunda Tupamaro'lar tarafından kaçınlan Amerika Birieşik Devletleri yurttaşı ve A1D görevlisi Dan A. Mitrione'nin öyküsiidiir bu." Yapıtta bu görevlinin adı Santore olarak geçiyor. Uruguay'a trafık uzmanı diye gelmiş, ama asıl büyük yetkileri gizli tutuluyor. Bu yetkiler öylesine büyük ki, adam orada bir hükümet darbesi düzenliyor, bir asker hükümeti kurduruyor, siyasal partileri, işçi sendikalarını, öğrenci derneklerini kapattırıyor, banşseverleri içeri tıktınyor, bir işkence tekniği geliştiriyor, işkence sırasında kimi generaller de bulunuyor, işkence görenler, gözleri bağh olduğu için onlan göremiyorlar. Allah Allah... işte bu gibi inanılmaz olaylar. Tupamaro'lar ise bir milli kurtuluş örgütüdür, ama hükümet onlan "anarşistler" diye anar. Işte Santore'yi kaçınp yargılayanlar bunlardır. Size bu senaryo romandan bir sorgulama sahnesini aktaracağun. Santore'yi sorguya çekenler, Hugo ile Alfredo'dur. " İşkence de teknik bir sorundur günümüzde, dedi Hugo. Brezilya'daki işkenceleri hiç duymadınız mı? Paude arara'yı... paJmeta'yı... hydraulica'yı... Elektrik şokunu... Bu yöntemleri bilir misiniz, Mr. Santore? Santore, soğuk bir sesle: Hayır, dedi. Sözlerinizden hiçbir şey anlamıyorum. Öyle mi, dedi Hugo. Bu konuda sizi biraz aydınlatayım isterseniz. Güldü: Yanhsım olursa düzeltirsiniz. Biraz uzun olacak belki, ama kusura bakmayın artık. Paudearara'dan başlayayım isterseniz, "papagan tüneği'nden. Brezilya'da pek yaygın bir işkence yöntemidir bu. Tutuklunun ellerini ayak bileklerine bağlarlar. Sonra sjrtustü yatırırlar. Dizlerinin altından bir sınk geçirip bir metre kadar havaya kaldırırlar. Tutuklu birkaç saat öyle kahr. Gövdesinin bütün ağırhğı dizlerine, kollarına biner. Tutuklu ileri geri sallanmadan edemez; bu yüzden de kollarında, dizlerinin altında büyük yaralar açılır. îpler, ayaklarıyla ellerindeki kanın akışını engeller. Onun için, tutukluyu arada bir indirip çözerler. Sahi, unuttumsöylemeyi... Tutuklu, "papağan tüneğT'ne çoğu kere çırıpçıplak asılır. Tutuklunun altma ateş yakılırsa, işkencenin adı değişir, Galeto olur... yani "kızarmış piliç". "Papağan tüneği"nde uygulanan bir işkence türü de "hidrolik işkence"dir... Suya iyice bastınlmış bir bulaşık beâni, tutuklunun ağzına bastınrlar. Tutuklu boğulacakmış gibi olur. Santore sinirlenmişti. Bana niye anlatıyorsunuz bunları? dedi. Dinleyin, dedi. Hugo. Şimdi ben anlatacağım, siz dinleyeceksiniz. Sonra anlatma sırası size gelecek... Evet... "Çin banyosu..." Bu işkencede, tutuklunun kafasını bir kova suya sokarlar. Işkencecilerden ikisi başını suyun içinde tutarlar onun, öteküer de böbreklerini tekmelerler. Su yutsun diye. Tutuklunun ciğerleri yanmaya baş PENCERE 3 OCAK 1986 Fetvadan Medet... Kütahya ve Eskişehir'de genelev işleten Hüseyin Yıldınm; cami, okul, çeşme yaptırmış. 2 Ocak 1986 günlü Günaydın'da Hüseyin Yıldırım'ın anlamlı bir fotoğrafı yayımlandı. Patron açık renk ve şık giysileri içinde poz vermiş; resmin altında açıklama yapılıyor: "Genelev patronu camisinin önünde görülüyor." Kimi Müslümana bu iş ters gelmiş olacak ki, Kütahya Ulucami Vaizi Durmuş Ali Şanlı'ya başvurmuşlar ve kafalarını kurcalayan soruyu sormuşlar: Hocam, bu camide namaz kılınır mı?" Genelev patronu Yıldırım'ın Kütahya'da yaptırdığı ilkokul, cami ve çeşmenin "haram mı, helal mi?" olduğu tartışması böyle başlamış. Vaiz Durmuş Ali Şanlı ne demiş ise demiş; tartışma büyümüş, konu dallanıp budaklanmış; Kütahya Valisi İbrahim Şa hin'in girişimiyle soruşturma açılmış; ve Kütahya Müftüsü fetva vermiş: ' Genelev patronunun yaptırdığı camide Müslümanlar namaz kılabilirler." Ama bu kez Hüseyin Yıldırım'ın keyfi kaçmış; bozulmuş patron, söylenmiş: Bu millete iyilik yaramıyor; yaptırdıklarıma pişman oldum." Sen kalk, okul ve cami yaptırma kampanyasına katıl! Milyonlar harca, özveri göster; sonra da kötü kişi ol!.. Oysa para paradır değil mi? Nereden gelırse gelsın, nasıl kazanılırsa kazanılsın. Hüseyin Yıldınm DÇM zengini mi? Dolar milyarderi mi? Vergi kaçakçısı mı? Yasalar çerçevesinde çalışan işadamı... • Hayat kadınları genelev çaçaları, tokatçı ışadamlan, hızlı kaçakçılar ve o biçim patronlar yaşlanıp durulduklarında ve yükünü tuttuklarında hayırseverlikleri depreşir; yüreklerinde iyiliğin gülleri açılır; cennete gitmek için hayat trafiğinde fırsat ararlar; toplumda sayınlık kazanmak için kasalarına istif ettikleri banknotların bir bölümünü kullanmaktan sakınmazlar. Adam milyarlar kazanmış, fırsatları değerlendirmiş, iyi kötü yoldan başarı kazanmış; elindekı parasal olanaklarla, bir kütüphane, bir cami, bir öğrenci yurdu, bir okul, bir kitaplık, bir sebil, bir çocuk bakım yurdu açsa, adı saygınlık kazanır, ünlenir; yollarına cennetin taşları döşenir; düzenlenecek törende açılış kurdelesi altın makasla kesilip üzerine de bir nutuk atılır. Araplann İncili Çavuş'a benzer bir tipi vardır; adı Cuha'dır.Koyun çalar, etini fakir fukaraya dağıtırmış Cuha, derisini de satarmış. Sormuşlar: Günah ışlemiyor musun? Cuha: Fakir fukaraya dağıttığım etin sevabı, hırsızlığın günahını siler; bana da sattığım postun parası kalır. * Kütahya'dakı patron Hüseyin Yıldırım'ın yaptırdığı cami üzerine çıkan dinsel tartışmada hocalar ahkâm kessinler. Eğer Ulucami Vaizı Durmuş Ali Şanlı, bu işi islamın koşullarına uygun görmüyorsa belki de haklıdır. Konunun bir yanı bu... Ya öteki yanı?.. Atatürk'ün kurduğu milli eğitim düzeninin temel ilkelerini yıktık; neredeyse bu alanı da işadamlarının eline vereceğiz. Bu sistemi benimsediniz mi, genelev patronunun yaptırdığı okulun açılış törenine Milli Eğitim Bakanı'nın katılması, olayın televizyondan yayımlanması, Sayın Hüseyin Yıldırım'a bir de plaket armağan edilmesi gerekmez mi? Eğitimi işadamlarına ihale etmeye kalkanlar, şimdi Kütahya Müftüsü'nün fetvasından medet umuyorlar. ARADA BİR Av. TURGUT tNAL Balıkesir Barosu Bşk. ÖĞRETMENÖĞRENCİ HAZIRLAYAN SELIM OZYUKSEL Savunmanın Sorunlan... Yargımızın sorunlan üzerinde çok durduk. Şimdi de avukatların sorunlarını ele alalım: At/ukatlann mesleksel sorunlarının başında, ama en başında ekonomik konular gelmektedır. Bu olay salt kendilerini ilgilendirseydi, bu konulan içeren bir yazı yazmayı düşünmezdik. Savunmanın ağır basan ve son derece büyük sıkıntılar yaratan bu sorunları, savunma hakkından yararlanmak durumunda bulunan yüzbinlerce yurttaşımız ile çok yakın ilişkilidir. Bu nedenle bu konulara değinmek istiyoruz. Savunma mesleği, ekonomik yönden güçlü, güvenceli ve bağımsız olmazsa, arkasında bulunduğu binleri, onbinleri aşan sanık, davalı ve davacı yurttaşların haklarını tamamıyla koruyacağı iddia edilemez. Şu bilinmelidir: Günümüzde sistemli olarak avukatlara karşı işlenen ve tezgâhlanan oyunda bu meslek güçsüz ve çelimsiz kılınmak ve sesleri çıkmaz bırakılmak istenmiştir. Konuyu tarih çizgisi açısından değerlendirirseniz, hemen hemen birçok ülkede aynı yol izlemekte, avukattarı devlete karşı zayıf kılma politikası sistemli sürdürülmektedir. Yurdumuzda 19601ı yıllarda yürürlükte olan avukatlık asgari ücret tarifelerini önünüze koyunuz. Bu tarifelerde avukatların yargıdaki hizmetlerinin karşılığı olarak tespit edilen rakamlar 125 lira ile 400 lira arasında değişmektedir. 25 yıl sonra, yürürlüğe konulan avukatlık asgari ücret tarifesine tekrar bakınız. Bu sefer avutetların ucretleri mahkemelere göre 2.000 lira ile 8.000 lira ara"Mnda değişmekte ve 25 yıl sonra bu kadar artış görülmektedir. 25 yıl içinde, artma oranının hiç de 15 katından fazla olmadığı anlaşılmaktadır. Bu tarifelerin bir başka yerinde, belki 50 yıldan beri yürürlükte olan başka bir gerçekle karşı karşıya kalacaksınız. Bu avukatlar için para ile ölçülen davaiarda takdir edilen avukat ücreti, hep % 10'dur. Bu % 10 rakamı, üç dört yüzbin liralık dava konularından sonra % 8'den başlayan ve % 2'ye kadar inen bir avukatlık ücret tarifesini karşımıza çıkarmaktadır. Günümüzde toptancı kârlarının, hatta telefonla yapılan mal devirlerinde bile kârların % 25'in aşağısına düşmediği ve bunun zaman zaman % 100 ve % 1000'leri bile geçtiği görülürse, avukat a % 4 ve % 2 oranında ücret takdir eden tarifelerin neyi hedeflediğini size bırakmak isteriz. Konu bununla da bırakılmamış, icra takiplerinde avukatın alacağı % 3.75, % 7.5 oranındaki avukat ücretleri, devlet aleyhine yapılan icra takiplerinden tamamen kaldırılmıştır. Mahkemelerimizce tarifesi belli avukat ücretinin arttırıldığına hemen hemen rastlayanımız yok gibidir. Son birkaç yıl içersinde avukatların asgari ücret tarifesindeki oranlannı indiren, avukatlar aleyhine sadece bu konu için bir kanun çıktığını da burada belirtmek istiyoruz. Yine son yapılan yasal değişikliklerle avukatların daha önce özel araba, benzin masraflannın yarısını gider olarak kaydedebilme hakkının ellerinden alındığını da burada açıkça belirtmek isteriz. Ticaret kesiminin, ticaret içersinde kullandığı araçlarının masraflarının tamamının ve ayrıca arabaiarının amortismanlarının tamamının yıllar içersinde düşme hakkı bulunurken ve bunları gelirlerinden tamamen gider olarak indirebilırlerken, avukatların çoğu kez davaları için kullandığı araçlarının benzin ve öbür masraflarının ve ne de amortismanlarının gider olarak gelirlerinden indirmelerine izin verilmemesi yukarıdaki savımızı bir kez daha doğrulamaktadır. Meslektaşlarımızın SosyaJ Sigortalar Kurumu ilişkileri içersinde emekli olduktan sonra aldıkları emekli maaşı, asgari ücretin biraz üstündedir. Avukatlara karşı güdülen politika yukarıda saydıklanmızla bitmemektedir. Son üç ve dört yılda avukatlık yasası iki kez kanun gücünde kararname, üç kez de yasa ile değıştirilmiştir. Bu yasanın yazıldığı günlerde avukatlık kanunu üzerinde yapılan dördüncü değişiklik rrteclis gündeminde bulunmaktadır. O kadar ki bu değişikliklerden hiçbir baroya ve barolar biriiğine haber vermeye gereksinme duyulmamıştır. Yine geçen günlerde kamu avukatlannın barolara kayıt olma zorunluğunu kaldırırken ve yine kanun ile avukatların aidatlarının ayda 500 lira, yılda 6.000 lirayı geçmeyeceğine dair hüküm getirilirken, bununla avukatların korunmasından çok baroların mali yönden çökertilmeleri, güçsüz kıhnmaları gözetilmiştir. Aidatları 1982 yılı ölçülerinde 500 lira ile dondururan kanun hâlâ yürürlükte bulunduruluyorsa ve her yıl enflasyon en az % 5060 oranında varlığını sürdürüyorsa ve bu 500 liranın yerinde yeller bile esmiyorsa bununla avukatlara ve barolara karşı oynanmak istenen oyunda başarı gösterilmiştir demek gerekir. Kamu avukatlarını barolarından ayırırken, baroları sayısal yönden zayıf kılmak, avukatların da arkalarında cüppeleri ve barolan bulunmayan klasik devlet memuru biçiminde görülmek istenmesinden kaynaklanmıştır. Şimdi önce meslektaşlanmızı ve sonra Turk hukukçularını bir vicdan ve akıl muhasebesine davet etmek istiyoruz: Türkiye'de baro konçrelerinde "Avukatlann barolanna ödeyeceği ödentiler konusu görüşülürken yabancı bir sıgara parası kadar aylık aidatiar ile bu barolar bizim yığınla bulunan hangi sorunlanmızı çözecektir?" sorusunu mutlaka sormuş ve mutlaka bunun yanıtını içimizde vermişızdir. Avukatlar emekleri ile yaşamlarını sürdüren bir tür fikir işçileridir. Uluslararası dil ile beyaz yakalı isçilerdir. Oysa yurdumuzda kol işçiteri, kurduklan sendikalarına bizim gibi bir yabancı sigara parasıbile tutmayan aylık aidatları ile değil, en azından yarım yevmiyelerini, çoğu kez brüt tam yövmiyelerini sendikalarına aidat olarak ödemektedirler. Bugün bu aidatiar asgari iki bin ile sekiz bin lira arasında değişmektedir. Hatta bu işçiler sendikalarına aidatları ie de yetinmeyerek bir veya iki yılda yaptıkları toplu iş sözleşmeteri ile, aldıkları bütün zamlarının ve artmalannın bir aylık farkını sendikalarına vermektedirler işte bunun içindir ki sendikalar büyjmüş, sesini duyurmuş, sendika binalarına, sendika lokallerine cavuşmuştur. Şmdi, Türkiye'deki bütün avukat arkadaşlanmıza seslenmek istiynız Yasal zorunluğu elinin tersi ile bir köşeye itip, işçi sendikala'inda kayıtlı işçilerde olduğu gibi aylık kazancının bir günlük yeniyesinin karşılığını Barolar Biriiği'nde ve baroların öncülüğü ile kurJacak sandıklarda, kooperatiflerde, büyük dev anonim şirketl&ts topladığı zaman, Türk hukukçularının çok kısa zamanda ulaşaağı ekonomik nokta mutlaka doruğa varacaktr. Bu yapılırsa hiçbir lukukçu, avukat güçsüz kalmayacak, hiçbir baro özerkliğinder ve bağımsızlığından bir şey kaybetmemiş olacaktır. Okullardan bir ilkokul \akuplu 2. Ilkokulıı öğretmen yaptı beyim. Hem de gece gündüz, pazar tatili demeden çalıştı. Köylü bizim kim olduğumuzu, ne için geldiği mizı bilmiyordu. Sözlerinde öyle içtenlik, minnet, şükran yüklüydü ki, yüzüne inanmamış gibi baktığımızı sandı: 'Öğretmen okulun babasıdır' dedi. Yakuplu2 yerleşim yeri 5 km. capında bir alana yayümış. 1985 nüfus sayımına göre 600 insan yaşıyor. Okulun önünde öğrencilerle birlikte müdür Mehmet Topsakal ve öğretmen Süleyman Yılmaz'ın yanı sıra Okul Aile Birliği Başkanı ve üyeleri karşıIadılar. Bizi bekliyor olamazlardı. Zira geleceğimizi bilen yoktu. Ne o hepiniz buradasınız? sorumuza okul müdürü: 20 gündür hep beraberiz. Dersliği tamamladık. Bazı eksiklerimiz var. Onlan da yanyü dinlencesinde yapacağız dedi. Derslik ilavesiyle öğrencüer rahatlamış. Fakat öğretmenlerin yilkü iki kat artmış. Ikili öğretim yapıyorlar. İki öğretmen sabah 5'er ders, öğleden sonra yine 5'er ders olmak üzere her gün 10 saat derse giriyorlar. tki öğretmen verilirse biraz rahatlarsınız, diyorum. Okul Aile Birliği Başkanı başıyla "Evet" diyor. Okul müdürü Mehmet Topsakal: Bir öğretmen de verilse yeter. 1977'de yaptıklan tek derslikli okula 1985'in son günlerinde yine kendi emekleriyle ikinci dersliği ekleyen Yakuplu2 sakinleri mutluydular. tstanbul'un burnunun dibinde, 8 yıl önce tek gözlü okulu yaparak göreve başlayan Mehmet Topsakal, 8 yü sonra ikinci dersliği ekleyebilmekten mutluydu. Yorgundular. Fakat rahattılar. Öğrencüer şehir okullarında okuyanlardan hiç de geri değiller. Derslikte öğrencilere sorduk: Yeni derslikten memnun musunuz? Çoook öğretmenim. Yanıtı ve yüzlerindeki mutluluk, yorgunluklan gidermeye yetecek. Topsakal, yıhn öğretmeni değil, ama kendisine duyulan şükran, madalyalann, ödüllerin en yürekten sunulanıydı. Haramidere Koruluğu'nun biraz ilerisinde yolun sağında yamaçta seyrek, orda burda birbirine benzemeyen yapılar görülüyor. Burası Yakuplu köyünün uzantısı olarak on yıl önce kurulmaya başlayan bir yerleşme yeri. Buraya gecekondularını gündüz konduranlar, çocuklanru 5 km. ilerideki Çatalca'nın Yakuplu Köyü llkokulu'na gönderirleraıiş. Ancak E5'i geçmek çocuklar için büyük sorun. Hâlâ kış aylarında çocuklar evlerine dönemiyor, ana babalan gelip alana kadar okul önünde, yol kenannda bekleşiyorlarmış. 1977'de kondu sakinleri aralannda yardımlaşarak, öğretmen Mehmet Topsakal'ın organizesi ve gayretleriyle tek gözlü bir yapı kurmuşlar ve çocuklanna "okulunuz burası" demişler. Arada geçen yıllar kondu sayısını ve çocuk sayısını arttınr. 19851986 öğretim yılına girerken 85'i kız, 9O'ı erkek 175 öğrenci tek dersliğe sığmaz olur. Okul Aile Birliğj Başkanı Bekir Deli, üyeler Arif Ünlü ve Bi OkuUanna derslik eklenen öğrencüer, artık daha rahat okuyorlar. lal Kaya bir ay önce yine kondu sakinleriyle görüşürler ve okullanna bir derslik eklemeye karar verirler. Köyün çamurlu yollarından aşağıya doğru inerken, bir köylüye sorduk: Yeni dersliği kim yaptı? Nadir Nadi'nin beklenen kitabı çıktı Dostum Afozart İZBIRAKANLAR önemli payı olabiletek dünya klasiklerinin kültürümüze kazandmlmasında Cumhurbaşkanı İsmet lnönü en büyük destektir. * Bilimin özgür bir ortamda üretüebUeceği gerçeğini perçinleyen ilk üniversite özerkliği yasasının altında tsmet înönü 'nün imzası vardır. •k Türk ulusunun adını, dünya uluslarına duyuran Suna Kan'lann, IdilBiret'lerin özel yetiştirilmelerini sağlayan "Harika Çocuklar Yasası" îsmet lnönü 'nün özel ilgisiyle çıeğitmen kurslan denemelermm karılmıştır. sonunda Türk toplumunun •k Basbakan tsmet înönü, okumaz yazmazltk sorununa Cumhurbaşkanı İsmet lnönü, çözüm getirecek köy enstitüle muhalefet lideri İsmet lnönü, Bilinir ki ismet înönü, o ri, (Saffet Ankan, Hasan Ali laik düsüncenin, laik toplugünden sonra Arap harflerini Yücel ve Tongufgibi eğitimci mun, laik devletin yılmaz savulerle) onun eseridir. nucusydur. hiç kulianmamıştır. * Mustafa Necati'nin zaman • Sanayileşmenin "olmazsa •k Güzel sanatlarm her dalınstz ölümünden sonra 1.1.1929 olmaz"ı teknik insan gucünü dan spora kadar gösterdiği ilile 8.1.1929 tarihleri arasında yetiştirecek sanat enstitüleri gi ve yakmlıkla Türk toplumuvekâle,ten, 9.1.1929 ile nin, ülke düzeyine yayılmasm na örnek ve önder olan tsmet 27.2.1929 tarihleri arasında asil da Rüştu Uzel gibi bir eğititn lnönü, Kurtuluş Savaşı kahraolarak Milli Eğitim Bakanhğı cinin unutulmaz çabalannm mam, demokrasimizin yorulgörevini üstlenmiştir. arkasında İsmet lnönü vardır. mak bilmez savaşımcısı oldu* Yüzyıllar boyu her türlü ğu kadar eğitim dünyammn da * 1933 yuında üniyersite reformunda uygulayıa olarak çağcıl kültürden yoksun bıra unutulmayacak örnek insanıönemti görevler yine onun kılmış, hurafeterin baskısı al dır. tında unutulmuş Türk insanıölümünün 12. yuında ana omuzlarmdadır. * Köy öğretmen okullan. nı çağdaşlığa yükseltmede saygt ve şükran borçluyuz. 3.10.1923 ile 20.11.1924 tarihleri arasında birinci kez Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı olan İsmet Inönü'nün Tevhidi Tedrisat (öğretim Birliği) yasasmm çıkanlmasında önemlipayı vardır (3 Mart 1924). 1925 yıtında ikinci kez geldiği ve 12 yıl süre» başbakanlığt ile ardından, Ataturk'ün ölümü ile başlayan 12 yıllık Cumhurbaskanhğı dönemlerinde İsmet Inönü en yakın ilgisini ve desteğmi eğitime ve eğttimctlere göstermistir. •k Atatürk'ün başlaitığı Harf Devrimi'nin Mustafa Necati gibi bir Milli Eğitim Bakamyla, ödün vermez bir uygulayıcıstdır. t Yaşama bir harika çocuk olarak başlayan, harika çocuk olarak ölen üstun sanatçı Mozart üzerine ülkemizde ilk çalışma. 700 lira (KDV dahılj Çağdaş Yayınları. Turkoca&ı Cad. 1941 Cağaloğlu'/sıanbul TEŞEKKUR HERSEK ve ÜZÜLMEZ Aileleri'nin değerli varlığı, yeri doldurulmaz dost ve dürüst insan ERCAN HERSEK'in vefatı dolayısıyla bizleri yalnız bırakmayan, evimize kadar gelerek acımızı paylasan, cenaze törenine iştirak eden, çiçek gönderen, Turk Eğitim Vakfı'na bağışta bulunan, telgraf ve telefonla acılanmıza iştirak eden tum akraba ve dostlarımıza, ailelerimizin minnet ve şükranlannı iletiriz. EŞİ: NEZAHAT HERSEK, KARDEŞLERİ VE EVLATLARI KISA... KISA... ÜNİVERStTEDEN ATILANLARA YENt SINAV HAKKI Birinci sınıflar: Tek dersten iki yıl üst üste kaldığı için üniversiteyle ilişiği kesilen öğrencüer, bir kereye mahsus olmak üzere sınava girebilecekler. Ara sınıflar: En çok üç dersten iki yıl üst üste başarısız olmaları nedeniyle üniversiteden çıkanlanlar, bir kereye mahsus olmak üzere kaldıklan derslerden sınava girebilecekler. Ders uygulamalı ise, uygulama sınavına da girebilecekler. Son sınıflar: Tek dersten kalan son sınıf öğrencileri, kaldıklan dersten üç öğretim yılı süresince sınava girebilecekler. Yasanın tanıdığı haklardan yararlanabilmek için öğrencilerin yasanın yayım tarihinden itibaren üç ay içinde kurumlarına başvurmaları gerekmektedir. MEMURLARIN DİSİPLİN CEZALARIAFFEDtLDt tlişik kesme sonucunu getiren cezalar dışında; yasa, tüzük ve yönetmelikler uyarınca memur ve kamu görevlilerine verilen disiplin cezaları, butun sonuçlarıyla birlikte affedildi. Bu haktan, emekli olanlar ve memurluktan ayrılmış olanlar da yararlanacaktır. Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılıp sürdürulen soruşturma ve kovuşturmalar da işlemden kaldırılacak. Cezaları affedilenlerin dosyalanndaki ceza ile ilgili kayıtlar, hükümsüz sayılacak ve dosyalanndan çıkarılacak. tKİ TEST SORUSU TEST: 63 DtN KÜLTtİRÜ VE AHLAK BİLGİSI Sorn:10. Aşağıdakilerden hangisi devlete karşı bir görev değildir? A. Seçimlere katılmak B. Öğrenim görmek C. Miraç Kandili D. Askere gitmek Soru: 22. Tabiat olaylarını yöneten melek aşağıdakilerden hangisidir? A. îsrafil, B. Azrail, C. Cebrail, D. Mikail Kitabın adı: Kolej ve Anadolu liselerine hazırlık. Türkçe, Sosyal Bilgiler, Fen Bilgisi Beceri Testleri. Yazarı: Ziyaettin Büyükkoyuncu Sınıf: 5 (Bu sorular geçmiş yıliarda sorulanlardan alınmış.) Çocukların beyinlerini sınav fobisi ile çökerttiğimiz yetmiyormuş gibi, bu tür sorularla da iyice allak bullak ediyoruz. Not: 10. soruda doğru seçenek (B) imiş, 22. soruda da (D) imiş. Yeni yılda tüm öğretmen ve öğrencilere sağhk, esenlik ve basarılar. EĞİTtM GEÇlVflŞtMİZ 1864, 2 0 Mart Kara ordusunun giyecek gereksinimini karşılamak uzere terzilik ve kunduracılık gibi el sanatlarında yetiştirilmek ve okumayazma öğretilmek uzere İstanbul'da mevcut Sanayi Alayı taburlarından birer bölüğün "ldadi Bölükleri" adı altında bir tur Pratik Sanat Okulu halinde teşkilatlandınlmalan. (Bu bölukler sonralan açılan lmalatı Harbiye Sanayi Mektebi'nin esasını oluşturmuşlardır.) "Müzikal oyunlar sergilemeyeyönelik tiyatro oyuncusu eğitimi " ERGÜDER YOIDAŞ 1865: Bosna Sarayı'nda "Tahsili ilme ve talimi fenni nakşe mahsus" bir kız okulunun açılması. Maarif Nezareti'nde Telif ve Tercüme Dairesi'nin kurulması Şişli Sanat Merkezi MÜZİK & TİYATRO ATÖLYESİ Kayıtlarıme başlamıştır 1 02 1986da sona erecektır. Tel 148 63 16 1866: 1867, 21 Nisan Askeri ldadilere (ortaokul) matematik öğretmeni yetiştirilmek üzere Harp Okulu mezunlarının yeteneklilerinden seçilecekler için Istanbul Askeri İdadisi'nde (lise) açılan, üç yıl süreli "Hoca Sınıfı"nda oğretime başlanması. Nufus cuzdanımı ka\bettım. Hükümsuzdur. ZÜBEYDE ÇAŞUT 23314 No'lu amator ehliyetimi kaybettim. Hukümsüzdür. AHMET ŞEVKİ ÖZER
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear