24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ği bir melodi dünyasının zenginliği ile şaşırmış olan ben anlıyordum ki, önce sizin, müziğe (bu demek ki, bir beceriye maddi dünyadan kopuk, karşıhksız bir sevgiye ve ölümsüz duygulara) vermekıe olduğunuz öneme saygı duyuyor ve onda birleşiyorlardı. Sonra hançerenizden hiçbir zorlama olmadan çıkmakta olan pürüzsüz bir sesin, değişik ve olağan dışı kalitesi onları büyülüyordu. Nefes almadan ve göğüs geçirmeden, rahatlıkla tiz perdelere çıkabilen ve gazellere geçebilen bu sesin güçlülüğü dinleyicilerinize anlatıyordu ki, kendi dalında her zaman dünyaya gelmeyen, ayrıcalıklı yaradılişlardan biri karşısındaydılar. Evrensel Batı müziğinde yetişseydi, bütün dünyanın benimseyeceği bir opera sanatçısı olurdu, sahnedeki kişi. Bu olay onları titretiyor ve mhlarını ürpertiyordu. Sonra içinizdeki ateşi bölüşmek ve salona yayabilmek için gösterdiğiniz çaba ve herkesi mutlu kılabilmek için kendinizi yormanız, dinleyenlerinizi inceltiyor, sevgi, üzüntü ve borçluluk duygulan uyandırıyor ve sizinle bütünleştiriyordu. Bu coşmuş ve erimiş duygular içerisinde, en neşeli bir parçayı seslendirdiğiniz ve "Âşıka Bağdat sorulmaz" diyerek üst perdelerde şakıdığınız zaman bile, salondaki insanlar, sessizce ağlıyordu Münir Bey. • * * Sonra zamanlar akıp gitti, garip ve çalkantıh kalabalık dönemler geldi. Hikâyenin "önce ekmekler bozuldu" dediği gibi, müzikte de, önce sesler cüceleşti. Pınar gibi an, duru ve ırmak gibi coşkun, eski hafız geleneğindeki ses zenginliği ortadan çekildi. Onu, sahneye çıkan erkeklerin tuhaflaşması ve giysilerin maskaralaşması izledi. Sizin saygıh, içli, sözden ve nağmeden, şiirden anlar seyircilerinizin de yerini, yapış yapış yaz gecelerinde göbeğine kadar açık gömlekli, baygın bakışlı, kafası dumanlı, pantolon cebi tomarla paralı müşteriler aldı. Cebi doluların bir başka kesimi de, ne bir bestesi ve kuralı ne de söz tutarlılığı olan, (akla düşen lakırdılann sıralanmasından oluşmuş) bir " a r a c m a n " dalgasına kaptırdı kendisini. Ülkede ekonomide, kültürde, sosyal yaşamda olup bitenlerin, sahneye ve önüne yansımasından başka bir sey değildi, müzikte olanlar da. Ama herkesi etkileyen bir alan olarak, geleneksel saray ve İstanbul halk müziğinde de olan buydu. Her kuşağın, hep aynı şarkıları söylemesi ve aynı sesleri dinlemesi beklenemez. Bu böyledir, ama sonrakilerin öncekilerden daha iyi, daha güzel, güçlü ve evrensel olmalan gerekmez mi? Eskiyi aşması şöyle dursun, nereden çıktığı anlaşılmayan, yoz mu yoz, bozuk mu bozuk, ağlamakİ! bir müzik türü de heryeri kapladı. Şimdilerde minibüslerde yasaklandı ama, her plak dükkânından çevreye ve yerden biter gibi çoğalan genç kulaklara (tıpkı sağlıksız yeni yerleşmelerin yaydığı sanlık hastalığı türleri gibi) çarpık nağmelerini bulastınp duruyor. Bir garip şey daha görülüyor: Eskiden insanlar, sizin en neşeli nağmelerinizle içlenip ağlarken, şimdikiler hiç ağlayamıyor Münir Bey? Hem de yeni yoz müzik, karamsar mı karamsar, yaşama karşı kötümser mi kötümser bir felsefeyi işleyip durduğu halde, insanların göz pmarları kupkuru, bakışlan donuk ve zihinleri dalgın. Konuşuyorsunuz, sizi dinlemiyorlar gibi. Zorlaşan yaşam kavgasının bir görüntüsü mü bu? Birazı öyle. Ama inanın bana, hepsi öyle de değil. Stat arenalarında, yeni meyhane tipi, "ayakta bira" salonlannda, yüz binlerin dökedurduğu paralann hesabı yok. Dünyaya ve yaşama baktığımız açının ekseni değişti Münir Bey. İşe oradan başlamalı. Tabiata, okumaya, sanata ve ölümsüz duygulara dönük insanlar gerek bize. Bu tutkulara bağlarını koparmayan, bilmediğin>z dosüanmz, şimdilerde yeni bir çevre ördüler kendilerine: O kadar sevdiğiniz Çamhca Tepesi, eski ve soylu ölçüler içinde süslenip bezendi. Yüzü deste güllü bir geçmiş zaman kahvehanesi de, sizin ve öbür eskilerin nağmelerini çalıp duruyor. Onlarla duygulanan kimseler, akşamları içlenip bahçenin ucuna doğru yürüyor ve gurup vakti, karşılarda kızaran ve solan renklere, dökülüp duran güllere bakıp bakıp gözleri nemleniyor. Sade güneşin batışı değil, içimizi yakan Aziz üstad! Nice soylu şeyin de gunıb edişini seyretmek adamı bitiriyor. Ama şu da var ki, Çamlıca'dan sade gurup seyredilmez; güneş de oranın arkasından doğar. Siz de Çamlıca'ya gelin Münir Bey. Kimi akşamlar olsun gelin. Sanatın, soyluluğun, güzelliğın simgesi olarak. O kadar gereklisiniz kü. Müııir Nurettin'e Sesleniş ÇELİK GÜLERSOY Beni tanımazsınız, aziz Münir Nurettin Bey. Tanışabileceğimiz zaman parçasına eriştiğimizde, yani ömrümüz içinde 1970'li yıllan yaşadığtmızda, hayat, yazık ki sizin fizik varlığınızı hayli etkilemiş ve birçok şeyi alıp götürmüş bulunuyordu. Ama benim sizi tanıyışım, ondan çok öncelere gider. 30'lu yıllarda, çocuktum. O zaman siz de galiba sanat yaşamınızın başlangıç yıllarmdaydınız. İstanbul, 40'lara geldiğinde ve iki numaralı büytik savaşın alevleri vatanın sınırlannı sardığında, artık adınız, kendini bilen herkesin kalbinde yerini tutmuş ve yurdu sarmıştı. O devirde ben, "yeni yetme" sularındaydım. Oturduğumuz Yıldız'ın, bir köyü andıran sakin, mutlu, papatyalık çerçevesinden ara sıra çıkabilir duruma gebniştim. Savaşm sıkıntüı, yokluklu, biraz karamsar havasını yaşayan Beyoğlu'nda Büyük Cadde, hâlâ görkemli çağlanıun soyluluğunu sürdürebilmekte idi. Kapısı yelpaze buzlu camlı giriş saçağı ile Tokathyan Oteli, vitrinlerinde üzeri menekşeli kadife kutular, ya da yakası " r ö n a r " kürklü hanım mankenler sergileyen tnağazalar, bende yarun saatte Avrupa'nın ortasında bir kente inmişim izlenimini uyandırırdı. Bu dizi dizi oteller temiz pastacılar ve şık mağazalar arasında genişçe cephesiyle uzanan Saray Sineması'nda ise, yılda bir iki kez, mevsim konseriniz dolayısı ile adınız büyük harflerle caddeye yazılmış olur, akşamlan onun çevresini pınl pırıl ampuller süslerdi. Durgun, yoksul ve kaygılı geçen 4O'lı yıllarda, Münir Nurettin Konseri, bütün İstanbul için bir dalgalanma ve heyecan konusu demekti. Parasızlıktan mı, çekingenlikten mi, (bizim gençliğimizde yazık ki gençler her yere gidebilir anlayışı yoktu) ben bu sayısı epeyce tutan konserlerinizden, sadece bir tanesinde bulunabilmiştim. Bir konserinizi dinleyebümiştim, ama ben onu ömrümce unutamadun ki, aziz Münir Bey! Sesinizi radyoda her duyuşumda, içimde, hep o 46 mı, 47 mi, yıllann birinin bahar akşamında, Saray Sineması'mn yaşadığı olağanüstü olayın sesleri ve havası canlanıp durdu. Çocukluğun ve gençliğin hatıraJarının herkes için tath olması bile, duygusal bir konu olmasından mıydı, bu özlem? Sanmıyorum. O gece yanıbaşımda oturan yaşlı beyin bana fıstldadığı gibi, sizin konserleriniz her zaman bir sanat olayıydı. Benim bulunduğum akşam da, önce bütün salonun saygıh bir bekleyiş içinde olduğunu görüyordum. Sonra perde açıldı ve aydınlanan sahnede ölçülü bir frak içinde, ışık vurmuş temiz alnınız ve yakışıklı boyunuz bosunuzla ve hem duygulu, hem bilgili olan saz takımıruzla yer aldınız. Herkes gönülden gelen bir coşkuyla bu tabloyu alkışlıyordu. Sonra birbiri ardından bestelerle, durmuşoturmuş, ama içli ve özlü, eski ve zengin bir dünyanın kapılannı açmaya başladınız. Bu belirli kalıplar içersinde düşünülmüş ezgilere, siz kendi varlığınızdan kattığınız iki özelliğinizle, olağanüstü bir canlılık kazandırmaktaydınız: Tarihte her kula her zaman verilmemiş olan, bir pınar temizliğindeki yüce sesiniz ve bu eski müziğe duyduğunuz som bir aşkınız. Bu coşku ile perdeden perdeye geçiyor, bir ırmak gibi çağlıyor ve herkesi kendinizle beraber yüceltiyordunuz. Birçok kişinin çok eski bir âdete uyarak ve coskuya kapılarak, " n u r o l ! " diye haykırmak istediğini, fakat size duyduklan büyük saygı ile kendilerini tuttuklannı seziyordurn. Yine birçok kişinin, başlarını koltuk arkalanna dayayarak, kendilerinden geçtiklerini ve gözlerinden yüzlerine yaşların süzülmekte olduğunu ise görüyordum. Ben de herkesle beraber, oturduğumuz koltuktan yükselmiş daha üst bir düzeyde, ölümsüz bir ortam içinde yüzüyor, duyuyordum kendimi. Bir bahar akşamında, Saray Sineması'mn durgun ve los salonu içinde, bütün insanlar ortak bir tutkuda birleşerek işte duygular içerisinde eriyorlardı. Neden ağlıyordu o insanlar, Münir Bey, neden? Ürkek ve saygıh, ilk kez bu kadar yakından yüz yüze geldi PENCERE Islam Tıbbı? 3 KASIM 1984 Hacettepe Tıp Fakültesi doktor ve stajyer doktorlarından bir mektup aldım. Genç hekimlerin adlarını saklı tutuyorum ve ne yazık ki mektubu kısaltarak yayınlamak zorunda kalıyorum. "Sayın İlhan Selçuk, Eylül ayı sonunda İstanbul'da "İslam" sıfatj taşıyan bir Up kongresinde yapılanlara ve söytenenlere, bilim namusu ve gerçek sevgisi uğruna tepki göstermeden edemedik. Aşağıdaki mektup metnini ortaklaşa imzalıyor, söz konusu kongreyi kınıyoruz. Nedense başına kapalı bir oturumla başlayan, Başbakanın besmelesiyle açılan. yüksek resmi makamların destek mesajlannı alan bu kongrede tepsi içinde törenle kitap yakılması gibi bilimsel düşünüşe aykırı bağnazlık gösterilerinin egemen olması utanç vericidir. Kongrede sunulan bildihler ve yapılan konuşmalar ise yobazJığın ve şarlatanlığın gülünç örnekleridir. Böyle bir toplantıya, tıp ve üniversitelerimiz topluluğunda hiçbir tepki gösterilmemiş oluşu da, üniversitelerimizin bugünkü durumunu göstermek bakımından üzücüdür. Bizler olayın suskunlukla geçiştirilmek istenmesini kabullenmiyor, böyle bir tutumun gelecekte daha vahim gelişmelere zemin hazırlamasından korkuyoruz. Her şeyden önce kongrenin adındadır sakatlık... Çağımızda "İslam tıbbı" diye bir şey yoktur. Sayın İhsan Doğramacı'nın kurucusu ve piri olduğu üniversitemiz dahil hiçbir tıp fakültemizde, İslam tıbbı, Hıristiyan tıbbı, Musevi tıbbı diye ayrı ayn tıp bilimleıinden söz edildiğini duymadık. Tıp bilimi tektir, evrenseldir. Tıbba, İslami vs. herhangi bir sıfatın yakıştınlması, ancak tıbbın çağdaş anlamda bir bilim haline gelmesinden önceki dönemlerde düşünülebilir. (...) Tıbbın bilimsel atılım yaptığı yeniçağda, bütün dinsel akımlar gibi İslam da bilimsel gelişime engel olmuştur. İslam ülkelerinde ortaçağdan sonra bilimlerde ve tıpta Hıristiyan Avrupa'sından geri kalmanın nedeni, onlar skolastiğin kabuğunu çatlatıp özgür düşünceye ve nesnel bilimsel araştırmalara yönelirken, bizim bunu başaramayıp medreselerin kör kuyusunda hapsolmamızdır. Bu yüzden, YÖK başkanının önerdiği biçimde Batıya sırt çevirmek ve İslam tıbbına dönmek, gerçekte, özgür bilimsel düşünceye sırt çevirmek ve medrese skolâstiğine dönmek demektir. Sayın Doğramacı'nın, kongre platformunda dile getirdiği bu görüş, başkanı olduğu YÖK'ün üniversitelerimizi medreseleştirme politikasıyla bağdaşabilir, ama bilimsel vicdanı sızlatmaktadır. Kongrede anne sütü konusunda bir kaşık suda fırtına koparılmak istenmesi de anlamsızdır. Her memeli canlı türünde. yeni doğmuş yavrunun en uygun besini doğal olarak kendi ana sütüdür. Bu özetlik, yüzbinlerce yıliık biyolojik evrimin bir sonucudur. insanlar ampirik gözleme dayalı bilgileriyle, bilinmeyen zamanlardan beri bebekierini emzirmektedir. Hatta öteki memeli canlı türlerinde de analar bunu bilmektedir. Dolayısıyla, Kuran1 ın "analar bebekierini iki yıl emzirmeli" hükmünün, bu basit ampirik bilginin yinelenmesi ve genellemesi ötesinde bir anlamı yoktur. (...) Ülkemizde, annelerin beslenme yetersizliği, emzirdikleri bebeğin beslenmesi açısından sorun oluşturuyor. Dolayısıyla, ülkemizde anne sütü yani sıra inek sütü ve ek besinlerin önemi artıyor. Sayın Doğramacı'nın inek sütü aleyhine konuşması, halkımıza et yerine kuru fasulye yemeyi öneren zihniyetle izdüşüm gösteriyor. Kuran'da yazdığı gibi günde üç kez bal yemenin ya da yaraya bal sürmenin, hastalıklan önlediği türünden görüşler de kongrede savunulmuştur. Bal ortalama % 17 su, % 82 basit şekerler, çok az protein ve B grubu vitaminleri içeren bir doğal besindir. Sindirimi kolay olup zayıf ve iştahsız kimselerde enerji I kalori gereksinmesini karşılamak dışında hiçbir özel üstünlüğü, yaran yoktur. Kongrede ileri sürüldüğü gibi günde üç kez yemekle hastalıklan önlediği savı doğru değildir. Yaraya sürülmesi halinde ise olsa olsa mikrop kapmasına yol açar, iyileşmesine değil. (...) "Nüdizm' yani çıplaklık deri kanserine yol açıyor" biçimindeki sav da ucuz bir mantık kullanıyor. Güneş ışınlarına uzun süreler ve aşırı miktarda maruz kalan deri bölgelerinde, deri kanseri gelişme riski yüksektir. Çiftçi, denizci, balıkçı gibi kişilerde daha çok görülür. Çıplak gezen kimi Afrika topluluklarında deri kanseri görülme sıklığı, giyinik yaşayan Avrupalı toplumlara göre çok daha azdır Çünkü açık tenli olmak da bir risk etkenidir. Dolayısıyla olay kongrede öne sürüldüğü denli basit o/mayıp, çıplaklıkla deri kanseri arasında dolaysız bir ilişki kurulamaz. Bu sav bir yana, bebeklerimiz sımsıkı sarıp sarmalandığı ve güneş yüzü görmediği için D vitamini yetersizliğine bağlı raşitizm bizde çok sık görülür. Hekime düşen görev, islam ülkeleri gibi bol güneşli bir iklim kuşağında, çocuklann bol bol güneşlenmesini önermektir. İbadet ve orucun kanseri önlediği savı da düpedüz safsatadır. İbadet etmemek ve oruç tutmamak yüzünden kansere yakalanıyorsak, ömrünün daha ilk yıllarında kansere tutulan çocukları ne yapalım? (...) Kanserin ibadetle ve oruçla önlenebileceği savlarının tıp kongresi kürsülerinde savunulması, insanlan erken tanı ve tedavi için hemen doktora başvurmaktan ahkoyacaktır. Kimisi ibadetle vakityitirecek, kimisi "işinin Allaha kaldığını" sanarak umutsuzluğa kapılacaktır. Dolayısıyla, böyle safsatalan yayanlar, inandırdıkları insanların hayatlanyla da oynayarak, hekimlikle bağdaşmayan ağır bir sorumluluk altına girmektedir." • Bu köşenin boyutları elvermediğinden genç hekimlerin ve hekim adaylannın adı geçen kongrede ileri sürülen saçmalıkları tek tek çürüten mektubunu tümüyle yayıntayamıyorum; ama son bölüm asıl yaymlanması gereken ve mektubun amacını vurgulayan en önemli yanıdır. Gençler diyorlar ki: " Bizler bu mektupta dile getirdiğimiz hususlan bugün üniversite ortamı içinde tartışma olanağından yoksunuz. Bu nedenle sesimizi size duyurmak için bu mektubu kaleme almamız gerekti. Eleştiri konusu yaptiğımız kongre türünden girişimlerle ortalık ne denli toza dumana boğulsa da, bilimin ve gerçeğin sesi susturulamayacaktır." EVET/HAYIR OKTSY AKBAL Türk Aydınının Yazgısı: Yenilgi! "Türk aydını hep hayal kınklığının etkisinde kaldı. Şöyle de söylenebilir: Düş kırıklığı Türk aydınının yazgısıdır." Yalçın Küçük'ün "Aydın Üzerine Tezier 1830 1980"\n\ günlerdir okuyorum. Yedi yüz sayfalık kocaman bir kitap. Önsözde şöyle diyor: "Türk aydınını senfonik bir bütüniük içinde yazmaya özen gösterdim. Umuyorum okurken bu tadı alacaksınız. Severek sevinecek, üzülerek düşüneceksiniz, okurken kendinizi eleştirip kendinizi bulacaksınız. Okurken, kendinizi ve geçmişinizi beğeneceksiniz. Türk aydınını bunun için yazmak istedim." Yalçın Küçük adırtı ben ilk kez 1960 öncesinde, TMTF Kongresi'nde başkanlık ettiği zaman duymuştum. Kongre kararları bozulmuştu hükümetçe, TMTF Başkanltğı'na bir profesör atanmıştı. Bunu Kongre Başkanı Küçük kabul etmemiştı, olaylar sürüp gitmişti. Anımsadığım bu kadar. Gazete koleksiyonları tanıktır. Yalçın Küçük, daha ünversite sıraiarında 'aydın' olmanın sorumluluğunu benimsedi, Türk aydını olarak görevinin nerde başladığını anladı. Sonraki yaşam öyküsü de ortadadır, demokrasi ve toplum adına bir bilim adamı, bir 'aydın' olarak sürekli savaşım, sürekli atılım... "Aydın Üzerine Tezier" gerçekten de alışılmadık biçimde bir inceleme, bir araştırma yapıtı. Önce, Küçük'ün anlatımının bir başka tadı var; sürükleyici, akıcı... Bir özelliği de, ukalalıktan, ben neler biliyorum gibi savlardan olabildiğince kaçınması... Küçük, savları olan bir genç aydınımız, bunu biliyorum. Bir zamanlar bir toplumcu partide önde gelen sorumluluk almış, tutumunu savunan yazılar yazmıştı. Böyle bir eleştirici, araştıncı kişi, belli bir partinin görüşünü savunmaya kalktı mı başka bir kişiliğe bürünüyor, ama yansız bir bilim adamı olarak geçmişi ve bugünü irdelemeye kalkınca gerçek niteliğinı buluyor. "Her araştncı, bilim adamı, yazar veya düşünür konusunu ciddiye alır. Almak durumundadır. Sever mi? Çok zaman sevmek zorundadır... Türk aydınını ciddiye almak ne demek? Önce kendi kendini önemsemek. Türkiye'yi önemsemeyen kendini küçümsüyor demektir. Türkiye'de Türk aydını var, son derece ciddiye alınması gerekir. Türk aydınının, daha dar olarak Türk araştmcısının, Türk aydınını ciddiye almaması saf bir aşağılık kompleksini yansıtır. Türk aydını aşağılık kompleksine layık değildir." Bunları kitabın en başına yazmış, sonra konuya girmiş Yalçın Küçük... Her 'yenilgi'nin bizlere çok şeyler öğrettiğini beItrtiyor; ona göre 'Yenilgi' adlı öğretmen Türk aydınına sürekli yol göstermiştir. 1830dan bu yana... Türk tarihinin bir ürünü olan Türk aydınının 1830'dan, yani II. Mahmut'tan, kısacası Vakayı Hayriye'den beri yaşadığı, topluma da yaşattığı serüvenleri, dönemeçleri izliyoruz sayfalar boyunca... Küçük'e göre Yeniçeriliğin ortadan kaldırılması, tarihimizin bir dönüm noktasıdır. Padişah II. Mahmut önemli bir öncüdür, bir yol açıcı, bir çeşit devrimcidir. Amcası III. Selim'in başlayıp basaramadığı işleri tamamlamıştır. Atatürk döneminde kesin biçimde gerçekleştirilen atılımları ilk başlatan Mahmut'tur. Gericilik yuvası tekkeleri kapatan, şapka devrimini yapan, orduyu yenileştiren, çağdaş uygartığa açılımı başlatan kişidir Mahmut... Tanzimat'çılar, yani Mustafa Reşit, Ali ve Fuat Paşa'lar onlan izleyen Ziya Paşa, Namık Kemal ve Jön Türkler de önemli kişilerdir. Bir zamanlar Tanzimafçıları hor gören, küçümseyen çağımız aydınlannın görüşlerine katılmıyor Küçük... Yedi yüz sayfalık bir kitabı özetlemek güç. Şunu söylemek isterim. bu kitapta Küçük'ün iieri sürdüğü görüşlerin, savların çoğuna katılmamak olanaksız. "Türk aydın tarihi bir dayanak arama tarihidir" diyen Küçük son yüz elli yıl süresince toplumu değiştirmek, çağdaşiaştırmak isteyen aydının kendine destek olacak güçler aradığını, bunu bulamadığını. bulduğunu sandığında da aldandığını örneklerle beiirtıyor. Zaman zaman günümüze de dönüyor, bugünün birtakım düşünürlerinin, yazarlarının yanılgılarmı da ortaya koyuyor. Bir örnek: Prof. Küçükömer'in "Düzenin Yabancılaşması" adlı incelemesi... Küçük, burada 'halk dalkavukluğu' yapanların 'solcu'; halkı uyandırmak, değiştirmek isteyenlerin 'sağcı' sayıldıklarını, bunun büyük bir yantlgı olduğunu söylüyor. "Tek tesellim tek başıma da olsa bu kitaba zamanında karşı çıkmış otmam" diyor. Oysa o kitabın yayınlandığı sıralarda Varlık' dergisinde yayınlanan "Sağdaki Solculuk" adlı yazımı anımsamış olsaydı, 'tek başına' olmadığını görecektü... Sözü uzatrnak niye? Türk tarihinin 150 yılını kapsayan bir araştırmayı özetlemek olası değil... En iyisi, Tekin Yaymlannda birinci cildi çıkan bu önemli yapıtı alıp okumak. Türk aydınının sürüp giden kolay kolay degişeceğe de benzemeyen acı yazgısını anlamak... Bu yazgının değişmesi için çaba harcamak... Umutsuzluga kapılmadan; her yenilginin yeni savaşımlara kalkışmamızı gerektiren bir deneyım olduğunu bilerek; Türk aydınının bilınçle, ıçtenlikle savaşım vere vere toplumu da çtkmazlardan kurtaracağına inanarak... GAYRİMENKUL SATIŞ İLÂNI KADKÖY 1. İCRA MEMURLUĞUNDAN 1984/1 Satıs Kadıköy, Zühtüpaşa Mahallesi, Tahtaköprü Sokağı'nda kâin 90 pafta, 1042 ada, 72 parsel sayılı gayrimenkulün zemin kat 5 no.lu dükkân şuyuun izalesi için Kadıköy 1. İcra Memurluğunda açık artırma suretiyle satılacaktır. ÎMAR DURUMU: İstanbul Belediyesi tmar Müdürlüğü, Anadolu durum bürosunun 24.4.1984 gün 84/3197 sayılı yazısında: Aynk düzen iskân sahasında kalmakta olduğu, parsel üzerinde 5 katlı bina olduğu, bugün için Bağdat Caddesi tarafından hazine malı komşu 19 sayılı parselin iskân sahasında kalan parçasının söz konusu 72 sayılı parselle birleştirilmesi koşuluyla, parselin % 25 l5.5Om. yükseklikte 5 katlı 10.00 m. Bağdat Caddesi ön bahçe mesafesi, diğer yoldan 5.00 m. bahçe mesafeli, 4.00'er m. yan bahçe mesafeleri en çok 20.000 m. bina derinliğinde inşaat yapılabilir. EVSAF1: Söz konusu gayrimenkul, Kadıköy, Zühtüpaşa Mahallesi, Kızıltoprak'ta Bağdat Caddesi, eski 86, yeni 40 kapıtaj nolu betonarma karkas sislemde bir bodrum, bir zemin, dört normal katlı inşaa edilmiş SANİ sitesinin zemin katında 86 kapı nolu halen Kızıltoprak PTT'si olarak kullanılan dükkândır. Dükkân mahalli arka yola cepheli olup giriş alüminyum doğramalı kapı ve camekânhdır. Diğer pencere ve camekânlar ahşaptır. Dukkânın zemini karomozaikle kaplı, içinde depo yeri ve tuvalet mahalleri bulunmaktadır. Binada su ve eleİctrik tesisatları vardır. KIYMETt: 12.800.000.00 Tl.si kıymet takdir edilmiştir. İlk açık arttırması 11.12.1984 Salı günü saat 14.00'ten 14.30'a kadar Kadıköy 1. tcra Dairesi'nde yapılacaktır. Arttırma şartnamesi herkesin görebilmesi için gazete ilan tarihinden itibaren dairede açıktır. İlk açık arttırmada teklif olunun bedel muhammen kıymetinin *?<> 75'ini bulmadığı takdirde ençok arttıranın taahhüdü baki kalmak üzere arttırma ongün daha uzatılarak onuncu 21.12.1984 Cuma günü aynı saatlerde ve aym yerde yapılacak ikinci arttırmada ençok arttırana ihale edilecektir. Ipotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin ve irtifak hakkı sahiplerininhaklarını faiz ve masraflara dair olan iddialannı dayanağı belgelerle 15 gün içinde icra dairesine bildirmeleri icap eder. Aksi halde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça satış bedelinin paylaşmasından hariç kalırlar. Talep edildiği ve 150.00 TL.lık posta pulu gönderüdiğınde şartnamenin bir örneği gönderüebilir. Arturmaya iştirak etmek isteyenlerin muhammen kıymetinin °Io 10'u nis petinde pey akçesi veya milli bir bankanın teminat mektubunun tevdii şarttır. Fazla bilgi edinmek isteyenlerin 1984/1 satış dosya nosu ile memurluğumuza müracaatları ilan olunur. 22.10.1984 Basın: 13158 GAYRİ MENKULÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI BEYKOZ İCRA MEMURLUĞUNDAN Dosya No: 984/482 ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla satılmasına karar verilen Beykoz Kanlıca Mahallesi, Kavacık Mihriabat Caddesi, mevkiinde kain 11 pafta, 68 ada, 8 parsel sayılı gayri menkulün aşağıda belirülen esaslar dahilinde satışı yapılacaktır. Gayri menkul 631.76 m :> den ibaret olup tahmini değeri 3.940.560.00 liradır. Gayri menkul ana yola takriben 500 metre mesafede, içinde çeşitli meyve ağaçları mevcuttur. İMAR DURUMU: Boğaziçi lmar Müdürlüğü'nün 22/6/1984 gün ve 984/3173 sayıh yazılarında 22 Temmuz 1983 onay tarihli 1/1000 ölçekli Boğaziçi ön görünüm planında konut alanında kalmakta olup 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu'nun 3 (g) ve geçici 4'ncü maddelerine göre yeni inşaat izni verilemeyeceğt belirtilmektedir. Satış Şartlan: 1 Satış 21/12/1984 günü saat 11.00'den 11.30'a kadar Beykoz İcra Dairesi'nde açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmin edilen kıymetin °7o 75'ini ve rüçhanh alacaklılar varsa alacakları mecmuunu ve satış masraflannı geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok arttıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla 31/12/1984 pazartesi günü 11.0011.30'da ikinci arttırmaya çıkanlacaktır. Bu arttırmada da rüçhanh alacaklıların alacağını ve satış masraflannı geçmesi şartıyla en çok arttırana ihale olunur. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin % 10'u nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın temirrat meictubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde 20 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Dellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masraflan alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3 Ipotek sahibi alacaklılarla diğer ilgüilerin (+) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialannı dayanağı belgeler ile onbes gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve Iflas Kanunu'nun 133. maddesi gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan ve % 10 faizden alıcı ve kefilleri mesul tutulacak ve hiçbir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderüebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 984/482 sayılı dosya numarasıyla memurluğumuza başvurmaları ilan olunur. tlgililer tabirine, irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 13237 ÎLAN SOSYAL SİGORTALAR KURUMU tSTANBUL SATINALMA BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN Dosya No: 810225 1) Kurumumuz sağbk tesislerinin ihtiyaçlannı karşılamak üzere depo stoku olarak, aşağıda kayıth 7 kalern kromik atrovmaük katküt teklif alma suretiyle satın ahnacaktır. 2) thaleye iştirak etmek isteyen fırmaların, idari şartname esasları dahilinde hazırlayacaklan teklif mektuplarını cngeç 19.11.1984 pazartesi günü mesai saati sonuna kadar Beyoğlu, Kalyoncu Kulluk Caddesi Mallı Han'daki Bölge Müdurlüğümüze venneleri veya aynı gün ve saatte bulundurulmak üzere posta ile göndermeleri gerekir. 3) Postada vaki gecikmeler kabul edilmez. 4) Bu ihale ile ilgıli idari şanname mesai saatleri dahilinde 1 nolu, Satınalma Komisyonumuzdan temin edilebilir. 5) Kurumumuz Devlet İhale Yasası'na tabi olmadığından, ihaleyi yapıp yapmamakta veya dilediği firmadan istediği miktarlarda almakla serbesttir. Malzemenin Adı Talcp edilen miklar GAYRİMENKULÜN AÇIKARTTIRMA İLANI ANKARA YENİMAHALLE 2. İCRA MEMURLUĞUNDAN Dosya No: 1981/456 Satılmasına karar verilen gayrimenkulün cinsi, kıymeti, adedi, evsafı: Ergazi köyü Kireçtepe mevkiinde tapunun 157 parselinde 24750 : m olarak kain olup 26800 m1 olacağı anlaşılan gayrimenkulün 4/48 hissesi satılacaktır. G. menkul Ankara istanbul asfaltma 150 m. mesafede Şaşmaz Deterjan Fabrikası karşısında olup mevkii ve etrafının meskun oluşu nedeni ile metrekaresine 1200. TL'den satılacak hisseye 2.680.000. TL. kıymet takdir edilmiştir. Saüş şartlan: 1 Satış 17/12/1984 günü saat 14.00'den 14.20'ye kadar İcra Dairesi'nde açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmin edilaı kıymelin ""• 75'ini veriiçhanlıalacaklılar varsa alacaklan mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok arttıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla 27/12/1984 günü aynı yerde saat 14.0014.20'de ikinci arttırmaya çıkanlacaktır. Bu arttırmada da riiçhanlı alacaklıların alacağını ve satış masraflannı geçmesi şartıyla en çok arttırana ihale olunur. 2 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen aucıya bir örneği gönderilebilir. 3 Satısa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 81/456 sayılı dosya numarasıyla memurluğumuza başvurmalan ilan olunur. Basın: 27071 TEŞEKKUR Zeynep Kâmil Hastanesi'nde, başarılı bir ameliyatla beni yeniden sağlığıma kavuşturan: Opr. Dr. Katküt Katküt Katküt Katküt Katküt Katküt Katküt Kromik Kromik Kromik Kromik Kromik Kromik Kromik Atrovmatik No. 3/0 Atrovmatik No. 2/0 Atrovmatik .No. 1/0 Atrovmatik No. 1 Atrovmatik No. 2 Atrovmatik No. 3 Atrovmatik No. 4 Basırv. 26626 3000 Düzine 4000 4000 4000 4000 1000 1000 Ertuğrul Bayırlı ve anestezist Dr. ÜLKİJ KAVSERİLİOGLU'na, ameliyathane ile I. Cerrahi'nin doktor, hemşire, hastabakıcı ve bütün personeline; ayrıca, her zaman yakın ilgisini gördüğümüz aziz dostumuz Prof. Dr. Ugur Derman'a minnet ve şükranlarımı sunarım. Zeyyin GÖZEN 80.000 ADET KUMAŞ SARMA TANBURU ALINACAKTIR 1 lhtiyacımız 80.000 adet kumas sarma tanburu ocak 1985'ten başlamak üzere aylık 10.000 adetlik partiler halinde alınacaknr. 2 Konuyla ilgüi geniş bilgi müessesemiz satınalma servisinden alınabilir. 3 Teklif mektupları en geç 16.11.1984 günü saat 17.00'ye kadar müessesemirde bulundurulacaktır. 4 Müessesemiz ihaleyi yapıp yapmamakta veya dilediğinden almakta serbesttir. SÜMERBANK MERİNOS YİJNLÜ SANAYİİ MLESSESESİ BIRSA Basın: 26879 T.C Milli Eğitim Bakanhğı Özel Yirminci Yüzyıl Yabancı Dil Öğretim Kursu Kurumumuzda ders saatleri ücreti olarak 200 TL. alınmaktadır. Tel: 522 71 72 1. Yukanda yazılı röleler şartnameleri esaslan dahilinde kapalı zarfla teklif almak suretiyle satın ahnacaktır. 2. Bu ihaleye ilişkin şartnameler, Meşrutiyet Cad. Asmalı Mesçiı Sok. No: 63 Tepebaşı/İSTANBUL adresindeki Makıne lkmal ve Satınalma Grup Müdürlüğü'nden 10.000. TL karşılığı alınabilir. 3. Bu ihaleye ait geçici güvence bedeli 4.050.000 TL'dır. 4. Teklif mektupları en geç 28.11.1984 günü saat 09.00'a kadar Müessesemiz Muhaberat Servisi'ne elden verilecek ve aynı gün saat 10.00'da alenen açılacaktır. 5. Kurumumuz 2886 sayılı yasaya bağlı değildir. „ ,, Basın 26832 SINIRLISORUMLU BOĞAZİÇİ ELEKTRİK DAĞITIM MÜESŞEŞESİ MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN DEĞİŞİK TÜRDE 1230 ADET RÖLE ALINACAKTIR BAŞSAĞLIĞI Şirketimiz Nakliyecilerinden elim bir trafik kazası sonucu kaybetmiş bulunuyoruz. Merhuma Tann'dan rahmet, kederli ailesine başsağhğı dileriz. GAMEDA Gazete Mecmua Dağıtımı Limited Şirkeü Genel Müdürlük AHMET ŞİRİN'i
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear