25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sözleşmeler tek bir belirsiz süreli hizmet sözleşmesi gibi hak ve borç yaratır. "KADROSUZ", " G E Ç İ C İ " İŞÇİ SORUNU Uygulamada kimi kamu kuruluşları, işçileri kadrosu olmaksızın, sürekli işlerde ve beh'rsiz sure çahştırmaktadır. Bunlara, "kadrosuz", "geçici" işçi adı verilip, "süreksiz işler"de çalıştıkları varsayılmakta ve hakları yukanda değinildiği gibi ödenmektedir. Oysa, işçi haklarının kaynağı kadro ya da isim değil, Anayasa (m.2, 4856) ve çalışmayla ilgili yasalardır. Hukuken geçerli bir hizmet sözleşmesi, hatta hizmet ilişkisi varsa, örneğin, bir öğretim kurumu ve eklentilerindeki sürekli işte görevli "kadrosuz", "geçici" işçi, belirsiz süreli hizmet sözleşmesinden doğan tüm haklara sahiptir. lşverenin işyerini kapatması bile onun ceza sorumluluğunu ve işçilerin kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaz. İŞVERENİN BORÇLAR1 VE CEZA SORUMLULUĞU Zincirleme sözleşmelerle ya da sürekli işte, kadrosuz, geçici adıyla işçi çahştıran işveren şu sorumlulukları üstlenmiş olur. 1) İşyerini Bölge Çalışma Müdürlüğü'ne kaydettirmelidir (m.3, 73, 93). Bildirmemenin ceza japtırımı İş Yasası'nda açıklanmıştır (m.97, 101, 106). 2) İşçinin işine, hizmet sözleşmesi yenilenmeyerek son verilemez. İşçiye, en az (28) haftalık bildirim önelleri içinde fesih bildirimi yapılmak gerekir. Aksi halde, işçi bu önellerin ücreti tutarında ödenceye hak kazanır (m.l3/A, C). Aynca işverene ceza uygulanabilir (m.98/A3). 3) Sıkıyönetim bölgelerinde, işçinin isteği (m. 13, 19) ya da ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan davramşları (m.l7/li) dışında, işveren, işçiyi işten çıkaramaz. Tersine davranan işveren, hapis ye para cezalanna uğrayabilir. İşçi de, iş mahkemesi kararı ile eski işine dönebilir ve çahştınlmadığı sürenin ücretini çalışmış gibi alabilir. 4) İşinden kendi ya da işverenin isteği ile aynlacak işçiye (m.13), yeni iş araması için ücretli izin verilmelidir (m.19). Verilmemiş ise, işçi bildirim öneli ücreti kadar ödenceye hak kazanacağı gibi (3), işverene de ceza uygulanabilir (m.98/A4). 5) Çalışma süresi bir yıl sayılabilen işçi (m.51), yıllık ücretli izne (m.4960) ve koşullan varsa kıdem ödencesine (m.13, 14, 16, 17) hak kazanır. Kullanamadığı yıllık ücretli iznin ücretinin işçiye ayrıca ödenmemesi cezayı gerektirir (m.98/A3, 99/B3). İşçinin ödence hakkı saklıdır. 6) Haftada 6 gün çalışmış sayılan işçi (m.41/1) bir gun ücretli hafta dinlenmesine hak kazanır (m.38, 41). Dinlenmesi nedeniyle işçinin ücretinde kesinti yapılması suç sayılmıştır (m.99/B2). İşçiye, dinlenmeyip çalıştırılmış ise, o günün ücreti 2.5 kat odenmelidir (4). 7) Normal çalışma süresi haftada 45 saattir. Günlük süre, 45 saatin çalışılan günlere bölunmesiyle bulunur (m.61/al, 2). İşçi, bu süreyi aşan çalışması için, en az ^o 50 zamlı ücrete hak kazanır (m.3537, 39, 42, 62). 8) Işçiler, ulusal bayram ve genel dinlenme günlerinde ücretli izinlidir. Çalıştırıhrlarsa, ücretleri bugünler için en az % 100 zamlı odenmelidir (m. 39, 42, 99/B2) 9) İşçiler, işe başlamakla kendiliğinden sigortalı olur (S.Sigortalar Y.m.2, 6). Yardımlardan eş ve çocuklar da yararlanır (m.2/3). İşverenin işyerini ve işçiyi S.S.K.na bildirmemesi suçtur (m.8, 9, 140). 10) Belli koşullarda, işverenin sakat ve eski hükümlü çalıştırması gereklidir (İş.Y.m.25, 98/C). 11) Koşullan varsa, işveren, eski işçisini kadro olmasa bile (5) yeniden işe almak zorundadır (m.24, 99/B2). 12) İşçilerin en az ücretin altında ücretle çalıştırılması hem suçtur, hem de işçi birikmiş farkları dava yoluyla alabilir (m.33, 99/B2). YIKIMLARI ÖNLEMEYE YÖNELİK TUTUM... Sonuç: Ülkemizde işçilerin iş güvencesi ve işsizlik sigortası yoktur. Grev uygulanmamaktadır. İşsiz sa>ısınm 5 milyona ulaştığı, 300 odacı alımı duyurusuna, çoğunluğu lise çıkışb 7 binden fazla kişinin başvurduğu görülmekte, yaşam hızla pahalılaşmaktadır. Bu ortamda, işçilerin her koşula katlanarak çalışmalan sasırtıcı sayılamaz. Ancak işverenin, bir an için kendisini "en az ücret"ten de düşük bir ücretle ve sigortasız çalışarak ailesini geçindiren işçisinin yerinde duşünmesi işçiye bakış açısını değiştirebilir. Unutulmamalıdır ki, Anayasamız çalışanlara insanca yaşama hakkı tanıyan bir kalkınma öngörmektedir ve îş Yasası'nın işverenle ilgili ceza yaptırımlan yalnızca işçi haklannı korumaya değil, geleceğin toplumsal yıkımlarını da önlemeye yöneliktir. (1) Nuri Çelik. İş Hukuku Dersleri. İst. 1984. S.İ51 (2) Yargıtay 9.H.D. 13.2.1984, 80/15640, 80/1808. C.Ilhan Günay, İş Kanunlan, Ank. 1984. s.88. (3) Günay, adı geçen yapıt, s.158. (4) Turhan Esener, İş Hukuku, Ank. 1975, s.204 (5) Münir Ekonomi, İş Hukuku, C.I. İst. 1980, s.203 4 EKİM 1984 İşçi Haklam v e Uygulamadaki Etkinliği Anayasamız, çalışanlara insanca yaşama hakkı tanıyan bir kalkınma öngörmektedir ve Iş Yasası 'nın işverenle ilgili ceza yaptmmları yalnızca işçi haklarını korumaya değil, geleceğin toplumsal yıkımlarını da önlemeye yöneliktir. PENCERE Üniversite ve YÖK... Üniversitenin ilk tohumu eski Roma İmparatorluğu'nda görülüyor. Roma'dakiler bir çeşit yüksek hukuk okulu sayılabilir. Sonra ortaçağda kiliseye bağlı üniversite oluşuyor ki bu kuruma da bugünkü anlamda üniversite demek zor. Çünkü kilisenin sultasında, din dogmalarına dayanan öğretim geçerlidir. Aradan uzun yüzyıllar geçtikten sonra bilimsel düşünce üniversitelerde küçük sürgünler vermeye başlıyor. Kolay olmuyor bu iş, çok adam harcanıyor, çok kelle gidiyor, gerçekleri örtbas etmek amacıyla engizisyon mahkemeleri kasabın kıyma makinesi gibi çalıştırılıyor. Ama dünya durmuyor ki.. Dönüyor. "Dünya dönüyor" deyince ilk akla gelenler, Kepler, Copemicus, Galileo'dur. Öncelikle Galileo'nun öyküsü ünlüdür Bu sakacı bilim adamı çok genç yaşta Piza'da matematik profesöriüğüne atanmış, önce üniversite öğretim üyelerinin başlık, cüppe, eldiven giymeierini eleştiren bir yazı yazmış; öğrencilerin çok hoşuna gitmiş bu çıkış... Galileo, dogmalara karşı deneyselliğe önem verirmiş. O dönemdeki profesörler, Aristo'nun dediklerine harfı harfine inandıklarından, belli bir yükseklikten aşağı bırakılan 10 kiloluğun, 1 kiloluktan 10 kez daha çabuk düşeceğini savunurlarmış. Galileo bir sabah eğri Piza Kulesi'ne çıkmış, burunlanndan kıl aldırmayan profesörler öğrencilerinin önünde şişine şişine yürürlerken 1 kiloluk ve 10 kiloluk iki ağırlığı aşağı bırakıvermiş. Deney, Aristoteles'in yasasını çürütmüş; ama Galileo'nun buna benzer tutumları yüzünden başına nelergeldiğim biliyoruz; adamcağızı engizisyon mahkemesıne çıkardılar, defterini dürüp canına okudular. Ne var ki yine de dünya döndü durdu, yüzyıllar geçti, üniversite kilisenin boyunduruğundankurtuldu, laikleşti, bilimin egemenliği yaygınlaşmaya başladı. Daha başka deyişle çağdaş ünıversiteler kuruldu. Bir üniversitede bilim üretilebılmesi için gerekli koşullan artık herkes biliyor; fikir özgürlüğü olmayan toplumda bilim özgüriüğünün yaşayamayacağı da açık. Türkiye'de bu açıdan üniversitenin varlığını ileri sürebilmek kolay değil. 1984 yılında ünıversiteler açılırken gerçeği bir kez daha vurgulamalı: Çağdaş üniversitesi olmayan ülke çağdaş olamaz. Bizim üniversitelerimız ise bilim üretimi yapmıyor; öğrencıye ve öğretim üyesine karşı kuşku çağı yaşanıyor. Bu kuşkuyu Basbakan Sayın Özal, Ankara Üniversıtesi'nin açılışında şu tümcesiyle pek güzel vurguladı: "Devleti yıkmak isteyenler, ilk hedef olarak üniversiteleri seçmişlerdir." Neden? Profesör, doçent, üniversite öğrencisi toplumun en okumuş kesiminden olduğu için mi devleti yıkmaya yöneliyor? Yoksa okumuş kişileri kandırıp devleti yıktırmak daha mı kolay oluyor? • Çoktan beri Türkiye'de üniversite konusu bir devlet güvenliği işi, bir zabıta vakası gibi ele almıyor. Geçmişte yaşanan acı olayların ruhsal sarmalından kurtulamadık. Ama geçmişteki olaylar neden yaşandı? Eğer 19681971 arasındaöldürülen 30 öğrencı liderinin katilleri bulunabilseydi bu soru aydınlanırdı. Karanlıkta kaldık. Üniversitelere "itikurda kırdırmak" stratejisini kimin yerleştirdiği sorusu da açıktadır. Buna karşılık "Dünya dönüyor" diyen Galileo'ları kürsülerden uzaklaştırdık; YÖK ile üniversiteyi yüksek okullara dönüştürdük. Bu ytl YÖK'ün açılış törenleri görkemli oldu; ama törenle bilim üretimi olmuyor; birisi çıkıp yeni yıla girerken YÖK'ün biiimsel çalışmalarını dünya boyutlarında bir kantara vursaydı, üniversite dediğimızin evransel boyutta cim karnında bir nokta olduğunu anlardık. YÖK ile üniversite, ne eşanlamlı, ne de eşdeğerli... Doç. Dr. GÜLHAN ÖZGEN Erciyes Üniversitesi Işçikrin, işverene ekonomik ve kişisel yönden bağımlı ve güçsüz olmaları ve özel olarak komnmaları zorunluluğu iş hukukunun doğuşunun temel nedenidir. Işçilerin işverene karşı devletçe korunması amacıyla, 19. yüzyıldan beri işçi haklarının alt sınırı yasalarla belirlenmektedir. Yine de, kitni zaman işçi haklan tanınmayabilir. Aşağıda bu olasılık ve yaptınmJarı incelenecektir. TAN1MLAR 1) İşçi: "Bir hizmet sözleşmesine dayanarak, herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişidir" (İş Y.m.1/1). 2) lşveren: "tşçi çalıştıran tüzel ya da gerçek kişiye işveren denir (m.1/1) 3) lşyeri: "Işin yapıldığı yere işyeri denir" (m.1/1). Görüldüğü gibi, bir banka, tren, öğretim kurumu, hastane işyeri olabilir. Buraiarda işçi çalıştıran kimseler de işveren sayıhrlar. 4) Süreksiz Sürekli İş: Niteliği gereği en çok 30 iş gününde tamamlanabilen işlere "süreksiz iş", tamamlanamayanlara da "sürekli iş" denir (m.8). Ayınmda, çalışılmayan günler sayılmaz. Sözleşmeye sürenin 29 gün olarak yazılması da, işin "süreksiz (geçici)" sayılmasına yetmez. örneğin bozulan bir makinenin onanmı süreksiz iş, bir hastanedeki sağlık, öğretim hizmeti sürekli iştir. 5) Belirli belirsiz Süreli Hizmet Sozleşmeleri: İşçinin çalışacağı süre, işin niteliğinden anlaşılabilir ya da örneğin 6 ay olarak belirtilmiş ise, sözleşme "belirli süreli" aksi halde "belirsiz süreli"dir. Süreksiz işler, sporcular, ev hizmetleri, tarım işleri vb çoğu yerde Borçlar Yasası kapsamındadır. Sürekli işlere, işyerinin bahçesindeki tarım işlerine İş Yasası uygulanır (m.5/2d). 6) Zincirleme Belirli Süreli Hizmet Sozleşmeleri: Belirli süreli hizmet sözleşmesi ile, özellikle de süreksiz işlerde işçi çalıştıran daha az sorumluluk üstlendiğinden, kimi işveren, sürekli işlerde belirli süreli hizmet sözleşmesi yapmayı yeğler. Bu sözleşme birkaç kez yenilenerek, işçi arasız çalıştınhr ve işveren borçlarını hep, "belirli süreli hizmet sözleşmesi "ne göre öder. 7) Sürekli İşlerde 29 Günlük Hizmet Sozleşmeleri: Daha da ileri bir adım ile niteliği gereği 30 iş gününde bitmesi olanaksız bir işte, söz gelimi bir fabrikanın yemekhanesinde işçi, 29 günlük yazılı hizmet sözleşmesi ile işe başlatılır. Sözleşme her ay başında 29 gün için yenilenir. Böylece fabrika ve yemekhanesindeki sürekli işin, "süreksiz iş"e dönüştüğü varsayılır ve işçilere İş Yasası uygulanmaz. Şöyle ki; işyeri bölge çalışma mudürlüğüne büdirilmez, denetim defteri tutulmaz. İşçinin işine, sıkıyönetim bölgelerinde bile, önceden bildirim yapılmadan, ücretli olarak yeni iş arama izni verilmeksizin ay sonunda son verilir. İşçiye yıllık ücretli izin verilmez. İşten aynhrken kıdem ödencesi, kimi zaman hafta dinlenmesi hakkı tanınmaz. İşçi, haftada 45 saatin çok üstünde çalıştınhr. Ücreti de, hafta dinlenmesi günu ücreti en az (asgari) ücretten indiriIerek ödenir. Sürekli işte, yenilenen belirli süreli sözleşmeler "zincirleme belirli süreli hizmet sozleşmeleri" oluşturur. Burada amaç, işçinin belirsiz süreli hizmet sözleşmesi ile çalıştığı zamanki gibi sorumlu olmasına karşın, haklarının çok aza indirgenmesidir. Bu yüzden (1) öğreti ve yargı kararlan (2), bu sozleşmeleri işveren bakımından "hakkın kötüye kullanılması" (Yurttaşlar Y.m.2) saymıştır. Yenileme süresi ve sayısı ne olursa olsun, zincirleme belirli süreli hizmet sozleşmeleri, başından itibaren tek bir "belirsiz süreli hizmet sözleşmesi" sayılır. Sürekli iş için bağıtlanmış yazılı sözleşmede süre 29 gun olarak kaydedilip, işçi 29'ar günlük yenilemelerle çalıştınlırsa bu yüzden, sürekli iş, süreksiz işe dönüşmez. Her iki durumda da, zincirleme OKTAY AKBAL EVET/HAYIR Geçmişi Öğrenmek İçin. . . OKURLARDAN Tıp öğrenimi parasız olabilir Paralı öğrenime geçerken tıp öğrencilerinin ödeyecekleri harçlan YÖK iki ayn grupta düzenlemiştir. Bunlardan biri, tıp fakültelerinde ödenecek harç, diğeri ise temel tıp fakültelerinde ödenecek harçtır. Ancak, Türkiye'de temel tıp eğitimi fakültesi adında ayn bir fakülte yoktur. Diğer taraftan tıp fakülteleri bir bütün halinde düşünüldüğünden, kliniklerde kazantlan para döner sermaye kanalıyla kliniklerde görevli olmayan öğretim üyelerine de ödenmektedir. YOK böyle bir uygulamayı yapabildiğine göre, tıp fakültelerinin döner sermayesinden öğrenciler de yararlanabilir ve tıp öğretimi parasız olabilir. BtR ÖĞRENCt Bedrettin Dalanve ortadireğin gözleri Istanbul'da yer üstünü hızlı tramvay ağlan ile donatıyorsunuz. Yerin altını da metro şebekesi örümcek ağı gibi örecek. Deniz üzerinde deniz otobüsleri vızır vtzır uçuşacaklar. tkinci, üçüncü, dördüncü ve nihayet on sekizinci Boğaz Köprüleri ve denizin altında tüp geçitler... Bu rüyalann hiçbirisini gerçekleştiremeyeceğinizi siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. Eğer yapabilirseniz, üç beş otobüs alıp otobüs hatlarıru takviye "Bir gün de Şehzade Abdülhamid efendi ile beraber Sultan Aziz'in huzuruna çıkttk. Hamid Efendi büyük birader Murad efendinin Sultan Aziz'i ne suretle faslu mezemmet etmekte olduğunu naktetti. O da bana 'Sen de işittin mi?' diye sordu. Ben cevaben 'Büyük biradehn ağzından efendimizin senasından başka bir şey işitmedim" dedim. Dışarı çıkınca Hamid Efendi 'Tu senin suratına beni terzil ettin' dedi." Padişah V. Mehmet'in yani Sultan Reşat'ın anlatttğı bir olay bu.. Abdülhamit'in daha Şehzade iken ne denii kötü niyetli, iftiracı olduğunu gösteren bir öykü.. Padişah amcasına, ağabeyi veliahtı yeriyor; küçük kardeş onun dediklerini doğrulamaymca da Tu sana' diye çıkışıyor!.. Oysa, Murad Efendi, amcası Suttan Aziz için gerçekten kötü şeyler söylemektedir. Suttan Reşat onu da şöyle anlatıyor: "Bir gün de Sultan Murao"m dairesine gittiğimde kendisini Sultan Aziz hakkında pek hiddetli bir halde gördüm; yanında duran hançeri göstererek 'Bir gün gidip şu hançehe o koca karnını deleceğim' dedi. Ben de 'Pek iyi edersin birader, sen onu öldürürsun, kısas olarak seni de öldürürier; Hamid Efendi de tahta çıkar. Bu suretle sevmediğin Hamid Efendiye hizmet etmiş olursun' dedim." Ali Fuat Türkgeldi'nin "Görüp işittiklerim"i okuyorum. Üçüncü Baskısı yeni çıktı. 1867 ile 1935 yıllarında yaşayan Türkgeldi, Sadaret Mektupculuğu, Dahiliye Müsteşarlığı gibi önemli görevlerden sonra Mabeyn Başkâtıpliğine atanmış; Sultan Reşat ve Vahdettin dönemlerinde de bu önemli görevini sürdürmüş, 15 Nisan 1920'de ayrılmış, Tevfik Paşa'nın Sadrazamlığı sırasında Sadaret Müsteşarı olmuş, önemli tarihsel olayların içinde yaşamış bir kişi... Meşrutiyetin ilanı, Balkan Savaşı, Babıâli baskını. Dünya Savaşı, Mütareke yıllarının kişilerini yakından tanımış, nice olaya tanıklık etmiş... Bu anı kitabında da hepsini belgesel diyebileceğimiz bir yalınlıkla anlatıyor. ilgiyle okunacak bir kitap. Sultan Reşad'ın güvenini kazandığı için sık sık anılarını dinlermiş. Yukanda sunduğum iki anıyı da Padişah'ın ağzından anlatıyor. Ali FuatTürkgeldi'ninüçüncü baskısı yapılan 'Görüp işittiklerim' yakın tarihimizi, ünlü kişileri tanımak, anlamak isteyenler için çok yarartı bir yapıt... Bugünlerde okuduğum başka bir tarih incelemesi de Cemal Şener'in "Çerkes Ethem Olayı" adlı kitabı. Şener, önce Çerkesler konusunda geniş bilgi yeriyor, kimdir, nerden gelmişlerdir, tarihte oynadıklan rol nedir, bunları anlattıktan sonra sözü Çerkes Ethem'e getiriyor. Bağımsızlık savaşımızın başlarında önemli yaratiılıklan görülen bir çete başıdır Ethem. Halide Edip onu şöyle anlatır: "Ethem'i Paşa'nın karşısında bir sandalyede buldum. Ayağa kalktı, elimi öptü. Normalden güçlü uzun boyu vardı. Hiç eti olmayan canlı bir isketete benziyordu. Tam Çerkes yapısıydı. Geniş omuzlar, ince bel, uzun bacaklar ve kollar, kocaman sanşın bir kafa, kısa bir burun ve gayet solgun gözler. Teni hiç bir hava etkisiyle değişmemişti. O odada bu kocaman Çerkes herkesi gölgede bırakıyordu." Çerkes Ethem de kendisini şöyle anlatır: "Ben kimim? Ben emlâk ve arazi sahibi, mesut ve müreffeh yaşayan ve aynı zamanda ekmeğin hası denebilecek kadaı cömert bir ailenin evladıyım. Merhum babam Ali Bey, malikânesinin bulunduğu Bursa vilayetinde şeref ve haysiyeti ile tanınmış bir kimse idi. Ben babamın çok sevdiği en küçük oğlu, ağabeyimin de evlatlarına tercih ettiği bir kardeş idim." Ethem kahramanlık, kabadayılık romanlarına, filmlerine konu olacak serüyenlerin kişisidir. Tek başına bir ordu denilecek insanlardan! Gözüpek, atılgan, acımasız, korkusuz... Amakültürden, bilinçten yoksundur; ileriyi göremez, anlayamaz; yalnızca at sürmesini, silah atmasını, ezmesini bilir. Gözü gerçekleri öytesine görmez ki, düne dek savaştığı Yunanlılarla birieşmeyi bile göze alacak, 'hain' sayılacaktır bütün bu serüvenlerin sonunda... Cemal Şener'in "Çerkes Ethem" kitabı, bu ünlü çetebaşını, ulusal savaşımızın ilk bölümünün ünlü 'kahraman'ı, ama son bölümünün 'hain'i olan kişiyi birçok yönleriyle tanıtıyor. İlgiyle okunan bir kitap. edebiliyorsanız, lstanbul ortadireği size minnettar kalır. Doğru düriist elektriği olmayan bir sehirde tramvay çahstırmaya kalkmak, körler ülkesinde ayna satmaya benzer. Bostancı, Kadıköy, Üsküdar, Beşiktas, Eminönü ve Mecidiyeköy gibi otobüs duraklanna, bilhassa yağmurlu, soğuk kıs günleri sabah ve akşam saatlerinde bir defacık olsun gelip, kuyruklarda halkın ne ızdıraplar çektiğini, otobüslere binmenin güresmekten farksız olduğunu, o güzel mavi gözlerinizle görürseniz rüyalarınızdan belki uyamrsımz. Suyu doğrudan doğruya şehir sebekesinden almayı çoktan unuttuk, apartmanların bodrum ve çatüarındaki depolarla ancak temin edebiliyoruz. Tanzim Satıs Mağazalannın, mahalli pazarlann ve "yıpranıyorlar" gerekçesiyle otobüslerin gece kaldmlacağmı gazetelerden okuyoruz. Yollar yıpranmasm diye gündüz seferlerini de kaldırın, hem otobüsler, hem de yollar yıpranmadan kıyamete kadar yaşasınlar. Raylar aşınmasın diye tüneli de kapatırsanız, bu da çok büyük bir başan sayılır sizin için. Sayın Dalan, Haliç'in rengini hiçbir zaman gözlerinizin rengine benzetemeyeceksiniz. Fakaı siz o makamdan ayrılırken, tstanbul ortadireğinin gözleri ve size bakış açtiarı, Haliç 'in bugünkü rengi ve durumu gibi olacaktır. MUHARREM SUBAŞI ERENKÖ Y/İSTANBUL ÇIKTI İLHAN SELÇUK 2 ayda 2.Baskı Ederi: 400 lira Not: 10 kitaptan az siparişlerde ödemeli istenmemesiniricaederiz. İsteme adresi: Türkocağı Cad. 3941 Cagaloğlu lstanbul. J.B. Tavernier Çağdaş Yayınlan TOPKAPI SARAYI'NDA YAŞAM Ederi: 400 Lira. İsteme adresi: Türkocağı Cad. 3941 Cağaloğlutst. SİVİL SAVUNMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN Genel Müdürlüğümüzün ihtiyacı olan 10 adet 16 mm.'lik sinema makinesinin alımı kapalı teklif alma usulü ile yapılacaktır. İşin tahmini bedeli 6.000.000. TL. olup, geçici teminat miktarı 180.000. TL.'dir. İhale 12.10.1984Cumagünüsaat 15.00'deSivilSavunma Genel Müdürlüğü Alidede Sokak No: 8 A. Ayrancı ANKARA adresinde yapılacaktır. İhale ile ilgili idari ve teknik şartnameler ücretsiz olarak yukandaki adresten alınabilir. Teklifler en geç ihale günü saat 14.00'e kadar kabul edilecektir. Anılan gün ve saatten sonra verilen ve postada geciken teklifler değerlendirilmeyecektir. Genel Mudürlüğümüz 2886 sayılı kanuna tabi olmadığından ihalevi yapıp yapmamakta serbesttir. 1979 YIU ICRA P l 467 TH>HR UYARINCA SICARA SAĞUĞA ZARARUOR İLAN İLAN TAPU YE KADASIRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN Muğla ili Dalaman ilçesi Belediye hudutlan içerisinde olup, aşağıda mahaJle ve mevkii adları yazılı taşınmazlara ait paftalann, 2859 sayıh kanuna göre yenilemesi yapılacaktır. Keyfiyet Tapulama ve Kadastro paftalarının Yenilenmesi hakkındaki kanunun 2. maddesi uyarınca ilan olunur. Mahallesi Mevkii Pafta Numaraları. Merkez Topala, Söğütlüyurt, 1,2,8 Hürriyet Delihacı kemeri, Köyiçi, Ankbaşı, Pazaryeri, Ayazlık, Mağza Yanı, Tel içi. Basın: 24757 Basın: 25112
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear