26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 29 AĞUSTOS 1983 CUMHURIYET SORDU OKTAY AKBAL YANITLADI OKTA Y AKBAL 1923 yılında îstanbul'da doğdu. îlkokulu Assomption Ortaokulu, Saint Benoit ve Liseyi îstiklâl Lisesi'nde okudu. Birkaç yıl Edebiyat Fakiiltesi'ne devam ettikten sonra, 1943 yılında Serveti Fünun'da gazeteciliğe başladı. tlk kitabı 1946 da çıktı. Hikaye, roman, am türünde kırka yakın eseri var. Suçumuz Insan olmak ile 1958 yılı, Türk Dil Kurumu Roman ödülü'nü, Berber Aynası ile 1957 yılı Sait Faik Hikaye ödülü'nü kazandı. 1983 yılı tstanbul Gazeteciler Cemiyeti Güncel Yazı ödülü'nü aldı. Kitapları bir çok dile çevrilen Akbal 1969'dan bu yana Cumhuriyet Gazetesi'nde çalışıyor. nat yazılarını, kitap eleştirilerini edebiyat eleştirilerini yazdım. Daha sonra İstanbul'a geldim. Vatan Gazetesi'nde dış haberler sekreteri, yazıişleri sekreteri olarak çalıştım. 1956'dan beri de, köşe yazarı olarak çalıştım. 1969'dan beri Cumhnriyet'te çalışıyorum. Bir ara bir yıl kadar gazeteden ayrı kaldık. Sonra yine hep birlikte geldik çalışıyoruz. SİRMEN Bunca yıl yazı yazdınız, daha önce hiç mahkumiyetiniz oldu mu herhangi bir yazıdan? AKBAL Efendim nedense benim yazı yazma, biçimim, kusur mudur, meziyet midir, bilmiyorum, pek mahkumiyete yol açacak türde değildir. Yürürlükte olan yasalara hep saygılı olmaya çaba harcamışımdır. Yasalar kötü olabilir. Ama değiştirilecektir o yasa diye inanırım. Yürürlükteki bir yasayı beğensem de beğenmesem de ona ters düşmemeye çalışırım. Gazetemizin kurucusu Yunus Nadi Bey'in bir sözü vardır. Der ki Yunus Nadi, "İnsanlarla değil düşüncelerle uğraşmak gerekir." Ben bu sözü çok beğenirim. 30 yıla yaklaşan köşe yazarlığımda hiç mahkum olmamıştım. Bir çok defa adalet önüne Türkiye'de yazarların % 70% % 80H kısa bir süre için de olsa hapse girmişlerdir. Ve yine bunların % 70 % 80H yaîruz yuzdıklarıyla geçinmek olanağını bulamamış, başka tş tutmak zorunda kalmışlardır. çıkıp yargılandım, ama hep aklanmıştım. Bu kez mahkum da oldum. 3 ay hapis cesazı yedim. 26 ağustosdan itibaren cezamı çekmeye başlayacağım. Belki çahşmama devam etmek için gündüzleri dışarı çıkma izni vereceklerini sanıyorum. Bu yolda bir başvuru yaptım. Bir yazımda yazmıştım: Birgün Türk yazarlar sözlüğune bakıyordum. A harfinden B harfine gelene kadar baktım, yazarların hemen hemen %70'i %80'i bir hapis cezasına çarptırılmış. Ben istisnalar arasında bulunuyordum. Bu cezayla bu durumum da ortadan kalkmış oldu. SİRMEN Sayın Akbal siz Türkiye'de en fazla kitap yazmış yazarlar arasında olduğunuz halde, nasıl oluyor da geçim kaygısıyla gazeteciliğe başlamak zorunda kalıyorsunuz? AKBAL Biliyorsunuz Türkiye'de yazarların kitaplarının gelirleriyle geçinebilmek olanakları yok. Bunu son yıllarda ancak bir kaç kişi başardı. Benim öyle bir olanağım olmadı. Gerçi bugüne kadar kırka yakın kitabım yayınlandı, ama ben kitaplarımla geçinemedim. Bu yüzden bir gazetede çalışıp, bu arada da edebi çalışmalara devam etmem gerekiyordu. Benim kuşağımın yazarları şairleri mutlaka bir işte çahşmak zorunda kalmışlardır. Şairlerimizin çoğu ya öğretmen ya memurdu. Kimi de mesela Fazıl Hüsnü gibi askerdi, Sabahattin Kudret gibi müfettişti,öğretmendi, Cahit Külebi.Behçet Necatigil gibi... Bir Sait Faik'tir belli bir işte çaiışmamış olan. u aa aılesinin sağladığı olanaklar yüzündendir. Hikâyelerinden de ufak tefek paralar alıyordu. Onun "Kestaneci Dostum" adlı bir kitabını ben bir yayınevine satmıştım. 100 lira almıştı. Pek sevinmişti ve bana köftc ısmariamıştı. Üstad pek bir şey ısmarlamazdı genellikle. Sonra o yayın olmadı. Yaşar Nabi Bey, daha sonra 100 lirayı vermiş kitabı almış. O kitap "Lüzumsuz Adam" olarak çıktı. O zamanlar 100 liraydı kitaplar. Benim "Garipler Sokağı" adlı romanıma da Varlık 100 lira vermişti. O da 10 lirasını Orhan Veli'nin mezarı diye kestiler, 10 lirasını da başka bir şey için. SİKMEN Peki o zaman altın kaç liraydı? AKBAL Vallahi altın... Onu bırakın da şöyle hesaplayayım. Ben 1943 de Serveti Fünun'un sekreteriyken 50 lira alırdım. O zamanlar yayınevlerine çeviriler, dergilere yazılar falan da yapardım. 3040 lira da oradan alırdım. Elime 90 lira geçerdi. Altın 13 liraydı. Demek ki, 20 yaşında 90 lira kazanıyordum. Bir kitaba da, 100 lira aldığıma göre, demek ki yedi altın alıyordum. SİRMEN Peki şimdiki kitaplannızdan kaç para alıyorsunuz? AKBAL Şimdi de 100150.000 lira ahyoruz. SİRMEN O zaman şimdi daha ucuza gidiyor kitaplannız bugiin altın 25.000 lira olduğuna göre. AKBAL Daha fazlaydı o zamanki 100 lira. O zamanlar 100 lira aldığımda, evii de değildim. O parayı kendime lıarcıyordum. Yani demek ki, 20 yaşındayken, 60 yaşında aldığımdan daha fazla para alıyordum. Yani zaman içinde gelir olarak gerilemiş durumdayım. SİRMEN Bu gazetecilik içinde geçerli mi? AKBAL Tabii, şöyle bir örnek vereyim. Falih Rıfkı Bey 1 altın alırmış, genç yaşında mütareke yıllarında Akşam Gazetesi'nde yazdığı yazılara. Hüseyin Rahmi Bey tefrikasına iki altın alırmış. 1 altın 25.000 lira olduğuna göre, bugünün parasıyla yazı başına Falih Rıfkı 25.000 alıyormuş. Eh biz ayda 2025 yazı yazıyoruz. Bir hesaplayıverin o ölçüyle ne kadar almamız gerekirdi.. Bizler artık çok ucuza yazan yazarlar kuşağı olduk. Yazarlık artık biraz fukarahk işi oldu. Oktay Akbal: Yabancı ülkelerde soruyorlardı: "Ne yazarsınız?" Ben "köşe yazarıyım" deyince, "evet ama ne yazarsınız" diye yine soruyorlardı. O zaman ben de "eh işte herşeyi yazarız, haftada altı kez yazarız, deyince pek şaşıyorlardı. Yazmak^ yaşamak ALİ SİRMEN Sayın Oktay Akbal, bir hafla.10 giine kadar kesinleşmiş bir cezanızı çekmek iizere hapse gireceksiniz. Siz de böylelikle, birçok Türk yazarının yazgısı haline gelmiş bir olayı yaşayacaksınız. Şimdi bir an için geriye dönelim. Nasıl başladınız yazarlığa? OKTAY AKBAL Vallahi ben yazarlığa başlamadım, Yazarlığın içinde oldum sanki. Kendimi bildim bileli yazı yazdım. tlkokulda başladı yazarlık. Daha üçüncü sınıfta, dördüncü sınıfta, hikâyeler romanlar yazar, bunları çocuk dergilerine de gönderirdim. Yani bildim bileli yazı yazıyorum. Öyle yazar olayım falan diye bir şey yoktu. SİRMEN İlkokul deyince, kitaplannızdan biliyonız. Siz o yıllarda mahalle takımında kaleciymişsiniz. Nasıl oldu bu olay? AKBAL Bizim sınıfta, babası Karaköy'de kahveci olan bir arkadaş vardı. Adamcağız oğlu iyi yerde okusun diye paralı olan bizim okula vermişti. Bu arkadaş iri yarı bir çocuktu ve okulun ali kıran başkeseniydi. Okul kozmopolit bir okuldu. Bu çocuk herkesi yıldırmıştı. Ben de sessiz bir çocuktum. Bu ikide bir gelir bana çelme takıp, dururdu. Bir gün yine böyle çelme takınca, her şeyi göze alıp, ne olursa olsun diye elimdeki kitap dolu çantayı bunun kafasına indiriverdim. Oğlan yere yıkıldı. Kalktı... Aaa, gülmeye başladı. Allah... Allah... Sonra ahbap olduk. Oğlan Laleli'de futbol takımının kaptanıydı. Bana tutturdu: "İlla gel kaleci oyna!" diye, Onun ısrarıyla mahalle takımının kalecisi oldum. Ben daha çok o zamanlar voleybol oynardım. SİRMEN Galiba koyu da Fenerbahçeliydiniz ki, babanız sizi Galatasaray Lisesi'ne yazdırmak istediğinde, Fenerli olduğunuz için karşı çıkmışsınız. demektir AKBAL O zaman kulüpçülük vardı. Şimdi de var, ama yalnız taraftarlarda, futbolcularda yok artık kulüpçülük. Oysa eskiden futbolcularda da vardı. Kimse Nihat'ı Galatasaray'dan, Zeki Rıza'yı Fenerbahçe'den ayıramazdı. Bu kulüpler onlarsız düşünülemezdi. Mesela Beşiktaş'ın Hakkı'sı vardı. Şimdi ise bir de bakıyoruz, Trabzonspor'dan, Fenerbahçe'ye, Fenerbahçe'den Galatasaray'a arkadaşlar gidip geliyorlar. Ben de küçükken nedense Fenerbahçeli olmuşum, bu yüzden "Galatasaray'a gitmem de gitmem!" diye tutturmuşum. Çok safça bir şey. Babam da çaresiz beni Saint Benoit'ya verdi. Hâlâ da Fenerlilik sürüyor. Maça falan gittiğim yok ama. Eski Fenerli futbolcular gibi yerimizde duruyoruz. Bir yere transfer olduğumuz yok. SİRMEN Yine şu sınıfın kabadayısına dönelim: İri kıyım oğlanı koca kitapları kafasına indirerek yola getirmişsiniz. Acaba sizde kitabın yararlı olduğu düşiincesi bu olayla mı başladı? AKBAL Kitap her zaman yararlıdır. Şuradan da belli ki, zaman zaman geri kalmış ülkelerde, ilerlemeye karşı olanlar kitaplara kızıyorlar. Demokrasilerde kitaplar kafaya indirmeye değil de, kafayı aydınlatmaya yarar. SİRMEN Peki gazeteciliğe nasıl başladınız? AKBAL Ben gazeteciliğe başlamak istemezdim. Ama geçim kaygısıyla başladım bu işe. 1940'dan beri basının içindeyim. Yazar olarak da basının içindeyim. 1943'de Serveti Fünun Dergisi'nin sekreterliğini yaptım. Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı'nın Çeviri Bürosunda çalıştım. 1950'den sonra da Vatan Gazetesi'nin Ankara sa Ben her zaman korkusuz yaşamayı ve yaratmayı savundum. Hiç bir şeyi ezbere kabulden yana değilim. Her şeyi konuşacağız, tartışacağız. ARADA BİR ~ ŞÜKRÜ KACAR, Emekli Öğretmen Bu sayıda: • "Yeni politikacı" tipine doğru •çimento tozu fındığı örttü. •Avrupa'da nükleer dehşet EKONOMİDEN SAĞLIĞA ŞPORDAN SİNEMAYA VEFAT Merhume Müzeyyen Gedeleç ve eski Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Merhum Kemal Gedeleç'in kızı, merhume Azade Gedeleç'in ablası, merhume Cavit Öngören'in ve Dr. lbrahim Tali Öngören'in gelini, Orhan Öngören'in aziz eşi, Emre Öngören'in biricik annesi, Deniz Öngörenin kayın valdesi, Merve Öngören'in sevgili babaannesi Gençliğe yaklaşmak Güzel günler, insanoğlunun özlemle beklediği.birbiriyle sarmaş dolaş olduğu, kardeşin kardeşi paralamaya kalkışmadığı günlerdir. O güzel, o tatlı günleri yaşayanlarımız, çevrelerini çepe çevre kuşatan serüvenlerini kolay kolay unutamazlar. Anımsadıkça, o günleri yeniden yaşıyormuş gibi olurlar. Tüm bir geçmiş, gözlerinin önüne seriliverir. Biribirilerini o biçim seven, o biçim kollamaya çalışan kişiler, bir sinema şeridi gibi düşlerini yoklar. İmgelemlerini altüst eder. Babaoğul, öğretmenöğrenci ilişkileri, o güzel günlerin halkalannı oluşturan, gençlerımize tatlı gelecekler sunmayı amaçlayan en iyi, en özge duygulardı o dönemde. Kimi karanlık eller uzanarak aldı götürdü o tatlı günlerimizi. Çocuklarımızı, gençlerimizi bir başka dünyanın insanları durumuna getirdi. Acımasızlığın en açık ömeklerini gösterdi. Suçlandırdı, yargı önüne çıkararak acı bir gelecek dikti onların önüne. Kopardı gençlerimizi bizlerden. Beklediğimizi bulamadık onlarda. Onlarla birlikte tasalandık, onlarla birlikte yaralandık. Toplumun bu genç kesimine, gelecekte bizi temsil edecek bu gençlere öylesine uzanmamalı, öylesine onları yaralamamalıydı o uğursuz eller, o karanlık düşünceler. Ama oldu. Suçlu, sadece gençlik sanki! Onları bu yollara itenler, yönlendirenler kaybolmuşlar ortadan. Sırlara kadem basmışlar. Acı bir öykü bu toplumumuz için. Gençlerimizin geleceği için. Şimdi nerelerdeyiz? Gençlerimiz için bir yeni dünya kurmaya çalışıyor musunuz? Çağdaş bilimin, çağdaş dünyanın temposuna uymak için birtakım akılcı yollar arıyor muyuz? Burası açıkça belirmeli: Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmemiz için tek çözüm yolu bu. Çağdaşlık yarışına katılmadıkça, akılcı ve yöntemci yollar tutulmadıkça, gençlerımize o tür ilgi gösterip onları kazanmadıkça düzlüğe çıkamayız. Geçtiğimiz, geçeceğimiz yollardaki engeller gene ayağımıza dolanacak, gene hoşa gitmeyen durumlar yaratacaktır. En büyük ulusal kaynağımız olan gençliğimizi, değişen dünya koşullarına göre hazırlamak zorunlugu vardır. Uzerimizdeki sorumluluğu kolay kolay atamayız. Hem her dönemde gençlerimize uzanan o kara elleri, bilimsel yöntemlerle, akılcı yollarla yoketmezsek, onlar için ne yeni bir dünya kurabilir, ne de onlarla yeni bir uzlaşma ortamı yaratabiliriz. İstesek de istemesek de, karşımıza gene bir eğitim sorunu çıkacaktır. Eğitimin çağdaş olması, değişen dünya koşullarına yanıt vermesi, baş kosuldur. Gençlerin, kendilerine göre bir dünya istediklerini bilmel'i ve bu gerçekten yola çıkmalıyız. Onları, kendi görüş ve düşüncelerimize uydurmaya çalıştığımız sürece, olumsuzluklardan kurtulamayız. Bizi yenilgiye uğratan, açmazlara iten de budur. Hep kendimiz gibi düşünür, kendimiz gibi olmalarını isteriz. Oysa her şey değişiyor, her şey ilerliyor. ilerleyen bir dünyada, değişenlere ayak uydurmak da bizlere düşüyor. Sanıyoruz çıkmazlarımız da burada başlıyor. Gençlerle, çocuklarımızla anlaşmazlıklarımız da burada gelişip ortaya çıkıveriyor. Biz yetişkinler, gençlerimizin sorunlarını çok iyi biliyoruz. Çünkü o dönemlerden geçmiş insanlarız. Ama gerçekçi olamıyor, çocuklarımızla gerçekçi bağlar kuramıyoruz. Çoğu kez de baskı yollarına başvurarak sorunlarını çözüme ulaştırmaya çalışıyoruz. Oysa baskının, zorun da bir yarar sağlayamayacağını kesinkes biliyoruz. Şimdilerde yapacağımız tek şey var. Çocuklarımızı anlamak ve tanımak. Sonra da en iyi, en çağdaş yöntemlerle onları yetiştirmek. Bunu yapmazsak, ne onları kazanabilir, ne de beklenilen bütünleşmeyi sağlayabiliriz. Eskilerde yaşanan o güzel günleri, o kardeşçe atılımları ancak çağdaşlık çizgisinde çözüme ulaştırabiliriz. Başka da kurtuluş yolumuz yoktur. Haberlerin ardındaki gerçek... Haftalık Haber Dergisi YAŞADIĞIMIZ CÜNLERİ ANLAMAK İÇİN ... NOKTA noKta ÇIKTI!... i hamur ofset baskı, kuse kapak t>» <ayfa RÜKSAN ÖNGÖREN 26.8.1983 günü ebediyete intikal etmiştir. Cenazesi 29.8.1983 Pazartesi günü öğle namazım müteakip Şişli Camiinden Feriköy Asri Mezarlığı'na defnedilecektir. Allah rahmet eylesin. AİLES1 SİRMEN 27 yıldır köşe yazarlığı yaptığınıza göre size bir soru sormak istiyorum: Nedir köşe yazarlığı? AKBAL Köşe yazarlığı acayip bir iştir. Dünyada benzeri olmayan bir iştir. Belki bir iki başka azgelişmiş ülkede vardır. Ben dünyayı gezdim. Doğallıkla hep gazetelere de gittim. Oralarda soruyorlardı: "Ne yazarsınız?" Ben "Köşe yazanyım" deyince, "Evet anladık, ama yani ne yazarsınız?" diye yine soruyorlardı. O zaman ben de "Eh işte herşeyi yazarız , haftada altı kez yazarız" deyince pek şaşırıyorlardı. Ben doğrusu bu köşe yazarlığını başka türlü düşünüyorum. Köşe yazarlığı, okuyucularla bir iletişim, bir söyleşi kurmaktır. Okuyucu yazıyı okurken "Ben de bugiin bu sorunları diişünüyordum. Bunun iistünde duruyordum!" desin. Yani mesele bir konuyu okurla beraber enine boyuna düşünmektir. Köşe yazan okuyucuya ders veren, yol gösteren kişi olmamalıdır. Yani bence iyi bir köşe yazan, konferansçı, profesör olmamalı. Bir dost olmalı, okurun yakını olmalı. İyi bir köşe yazan yazısını okutabilmeli, okurunu düşündürebilmeli. Okur, yazarın görüşüne katılmasa bile o konuda düşünmek zorunluğunu duymalı. Ben böyle çok mektuplar almışımdır... Hele o patırtılı küturtülü dönemlerde aldığım bir mektup var ki, hiç unutamam. Genç bir okurum ki biraz sertlik yanlısı bir gençti, mektubunda diyordu ki , "Göriişlerinize katılmıyorum. Ama düşünüyorum yazılarınızda ileri sürdüğünüz diişünceleri. Acaba diyorum. ben mi doğru düşünüyorum. Oktay Akbal mı doğru söylüyor? Tartışıyorum kendi kendime" ve ona kendi kendisiyle tartışma olanağını verdiğim için teşekkür ediyordu. Ben ezbere kabulden yana değilim hiç bir şeyi, herşeyi düşüneceğiz, tartışacağız. SİRMEN Sayın Akbal bir de siz kadın okurlardan çok mektup alıyorsunuz. Bu neden oluyor? Acaba insancıl sorunlara büyük duyarlılıkla yer veren bir yazar olmanızdan mı geliyor? AKBAL Vallahi onu bilıniyorum. Ama gerçekten, kadın okurlarım, sanırım erkek okurlarımdan daha çok. Hatta arada bir Cahit Kulebi bana "Kadın yazan" "Kız yazan" diye takılır. Bilmiyorum... Aydın kadınlarımız bir bakıma, kimi erkeklerden daha mı üstun, daha mı derin düşunüşlü oluyor, ya da bir eserin üzerinde daha mı dikkatle duruyorlar? k . 27. sayısvu gazetednizden istcyiniz. . Â İLÂN İSTANBUL 4. İCRA TETKİK MERCİİ HÂKİMLtĞİNDEN Sayı: 983/1276 Hâkimliğimizde Konkordato teklifinde bulunan tstanbul Beşiktaş Köyiçi Caddesi Gürün Pasajı Kat: 2 adresinde bulunan Kök Tersanecilik A.Ş.'nin vaki konkordato talebi kabul edilerek 28.6.1983 tarih ve 983/1276 esas, 983/1186 sayılı karar ile iki aylık konkordato mehli verilmiştir. Bu kere konkordato komiserinin 23.8.1983 günlu dilekçesindeki talebi ile mehlin bitim tarihi olan 28.8.1983 larihinden i(ibaren İKİ AY DAHA MEHİL VERİLMİŞTİR. Işbu mühlet kararının ilân tarihinden itibaren yedi gün içinde her alacaklının dilekçe ile icra tetkik merciine itiraz edebileceği ilân olunur. 24.8.1983. Basın: 9332 okuyunl.. Sayın Doktor ve Eczacılara TÜRKİYE'DE İLK DEFA Vitiligo ve Psonasıs fotokemoterapı'sınde Gündüzleri çıkıp, yalnızca geceleri hapishanede geçirmenin bile yazarlığıma, gözlem, izlenim bakımından katkısı olacağını sanıyorum. Psoritin t a b l e t ı e 1 0 nıg m e t h o x s a l e n Ecza depolarına dağıtıldığını arz ederiz. Dr. MASUME ÇÖL Dahiliye Mütehassısı Osmanbey Halaskârgazi Cad. No: 182 Kat: 1 (Pangaltı Akbank yanı) Mü. Tel.: 147 47 93 Ev Tel.: 573 91 06 Yurtoglu a ç I ar ı TÜRK HAVA YOLLARI A.O.DAN Ortaklığımız Bursa Satış Müdürlüğü hizmetlerinde kullamlacak olan 1 adet otobüs kapalı zarf usulü ile kiralanacaktır. Haftada asgari 10 sefer yapacak olan otobüsün sefer ücreti 5.500? TL olup, yılhk toplam tahmini bedel 2.86O.OO0rTL.dır. Konuya ilişkin geçici teminat miktarı 114.400rTL!dır. Kapalı zarfla verilecek teklif mektupları en geç ihale tarihi olan 06.09.1983 günü saat 14.00'e kadar tstanbul, Şişli Abidei Hürriyet Cad. Vakıf lş Hanı B Blok Kot.3 de bulunan THY A.O. Alım ve Satım Kurulu Başkanlığına verilecektir. Şartnameler yukarıda belirtiltn aynı adresten ve Bursa Satış Müdürlüğünden sağlanır. Ortaklığımız 2490 sayılı yasaya bağlı değildir. NEREYE UÇAR GÖKYÜZÜ REFİK DURBAŞ'ın yeni şiir kitabı YAZKO YAYINLARI Dostlar Büro Malzemeleri Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi • Elektronik ve mekanik yazı hesap makineleri satış • Elektronik ve mekanik yazı hesap makineleri tamiri • Yazar kasalar satış ve tamiri ADRES: Kemankaş Cad. No: 71 KARAKÖY (Denizcilik Bankası Genel Mudurluğu Meydanı Citizen mağazası) Tel.: 144 79 82 145 51 08 Belki böyle bir değerlendirme yapmak da doğru değil. Cumhuriyet okuru kadınıyla, erkeğiyle Türkiye ortalamasının üstünde. Zaman zaman öyle eleştiriler yaparlar, öyle hoşgörüşle yaklaşırlar ki... Yani ben kendimi şurada mutlu hissediyorum. Okuyucumuzla bir iletişim kurabilmişim. Bunu imza günlerinde degörüyorum. Bir sevgiyle yaklaşım var. Beni çok mutlu ediyor. Mesela dün bir hukukçu hanım okuyucumdan uzun bir mektup aldım. Diyor ki bu okurum: "yaşamınız boşa gitmemiştir. Üzülmeyin." Tabi benim gibi 60 yaşına kadar bir gün bile karakola düşmemiş bir kişinin canını sıkıyor hapis olmak. Gündüzleri çıkıp, sadece geceleri bile yatacak olsam. Bu can sıkıcı bir olay, ne diye inkar edeyim. Ama birçok aydın arkadaşımızın başına böyle olaylar geliyor. Ayrıca bu hapislik bana, yazarlığıma da bir katiada bulunacaktır. Akşam kapatılması bile gözlemler izlenimler açısından bana bazı şeyler sağlayacaktır. Bir kitap yazmıştım bir zamanlar "Yazmak yaşamak" diye. Gerçekten de yazmak yaşamak. Yaşanmadan da yazılmıyor bazı şeyler. SİRMEN Sayın Akbal gazeteci ve köşe yazan yanınız üzerinde durduk. Oysa siz aynı zamanda ünlii bir öykü ve roman yazarısınız. Yapıtlarınız yabancı dillere de çevrilmiş bulunuyor. Bu arada, Finlandiya'da Sayın Fahri Korutürk'ün gezisi sırasında başınızdan ilgi nç de bir olayın geçtiğini o geziye katılan arkadaşlar anlatmışlardı... AKBAL Evet.. Benim hikâyelerimin pek çoğu pek çok yabancı dile çevrildi. Kitaplarım da basıldı. Bu arada 1977 yılında Sayın Fahri Korutürk ile birlikte Finlandiya gezisine katılmıştım. Orada yeni açılan bir kütüpaneye girerken, bize bir de Türk Hikaye Antolojisi gösterdiler. Orada en genç yazar olarak benim de hikâyem vardı. Fahri Paşa pek memnun oldu. Sonra uçakta dönerken de, yazarlarımızın sanatçılarımızın Türk milletini dünyaya tanıtmakta çok yararlı olduğunu söyledi. Ben de kendisine, gerçekten bir ülkenin saygınlığında sanatçıların pek büyük katkısı olduğunu belirttim. SİRMEN Sayın Akbal, Sayın Korutürk sanata ve sanatçıya gerçekten değer veren bir devlet adamıydı değil mi? AKBAL Gerçekten de öyleydi. SİRMEN Peki efendim, siz 27 yıldır köşe yazan olarak, bu süre içinde geçirdiğimiz çeşitli bunalımları da düşününce, en güç dönemin hangisi olduğunu sövleyebilir misiniz? AKBAL Ben 1956 yılında koşe yazısına başladığımda Menderes'in sertleşme dönemi de başlamıştı. İlk Yazımı anımsıyorum. Başlığı "Çok seslilik" idi. Ben, her zaman çoksesli bir toplumu savundum. ABD Cumhurbaşkan; Rooswelt'in ileri sürduğü bir ilke vardır: Korkusuz yaşama ilkesi. İşte ben de korkusuz yaşama ve yaratmayı savundum hep. Bana göre, kolay dönem hiç olmadı. İktidarda arkadaşlarınız da olsa eleştirdiniz mi kızıyorlar. Her donem güçtu. Ama hiçbirinde, yani bugüne kadar hapse düşmemiştim. SİRMF2N Teşekkür ederim Sayın Akbal ve sizi tüm hükümlüleri selamladıkları gibi uğurlayalım: Allah kurtarsın.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear