26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lamada yerini alamayan ülkeler, dünya piyasalarında farklı platformlarda bulunduklarından kendilerini günümüzde oyun teorisinin içinde bulmuşlardır. Oyun teorisi bugün fakültede okuttuğumuz gibi bir matematik programlamadır. Bu programların çözümünü ise çağımızda bilgisayarlar yapmaktadır. İşte bizler kapitalizmin merkez unsurunun nasıl insan zihninden kaynaklanıp dalga dalga genişlediğini, ve aşamalarla gerçekleşen bir olgu olduğunu alçak gönüllü, sessiz fakat gerçek bir bilim adamı Sabri Ülgener'den öğreniyorduk. GERÇEKLERİ ÖĞRENMENtN BEDELİ Ancak Ülgener gerçekleri öğrenmenin her zaman bir bedeli olduğunu vurgulardı. tnsanlarımız başka senaryoları okumayı merak ettiğinde ve bunları ısrarla kovaladığında daha başarılı olacaklarını tekrarlardı. Nitekim profesörün yinelediği bu gerçeği ülkemizde zaman zaman yaşamaktayız. Çoğumuzun batıya yönelik çeşitli yaşam kesitlerinden filmler seyrettiğimiz halde Avrupa ve ABD'de bankacılık, bankerlik kurumlannın gelişmelerini konu eden mücadelelerin öykülerinden biri gerçek yönleriyle ekrana yansımış değildir. Eğer bizler İskoçya'dan kaçıp Fransa'ya yerleşen ve orada beş para etmez Amerika Birleşik Devletleri topraklarından altın madenleri varmış gibi mevduat sertifikalan çıkarıp zengin olan ve gerçek öğrenilince herkesi iflasa sürükleyen John Law olayını veya buna benzer ABD'de 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında Amerikan bankaları ve bankerlerinin serüven dolu yüzlerce örneğini bilseydik, biz de geçen dönemde bankerlik olayını daha bilinçli şekilde değerlendirebilirdik. Ülgener, ABD'de bulunduğu sırada Harvard Üniversitesi'nde yanında çalıştığı Prof. Joseph Schumpeter'in, iktisadi gelişmenin ögeleri arasında ilk sıralarda saydığı öncü girişimci tipi, kapitalist anlayışın simgesi sayar. Schumpeter'e göre, öncü tip araştırır, çahşır, bulur ve ilk keşfinin rantmı (kâr fazlası) toplamaktadır. öbür girişimciler ise bu yeniliği taklit ederek kâr ederler. Fakat yenilikçi önder, bu kez başka bir yeni buluşun peşindedir. Bu ikincisinin rantını alırken bunu da başkalarına bırakıp bir üçüncüsünü kuracaktır. Böyle bir girişimci tipi ekonomik olarak özgür bir ortam içinde gelişmesini oluşturmuştur. Hiç bir zaman sadece bir aktarıcı olmayan Ülgener'e bir defasında W. Sombart'ın "Musevilerin yaşamlarını ve iş hayatındaki başarılarım" konu eden kitabının yorumunu sorduğumda bana, Schumpeter'in kendisine verdiği yanıtı tekrarlamıştı. "Sombart o kitabında güneş ışığını değil ay ışığını yansıtmaktadır". MATEMATİK KALIBA DÖKÜŞ Sabri Ülgener, iktisadi sistemin işleyişinde bireyin önemini ileri sürmüş ve ekonomik etkinliğin kapitalist düzen içinde kurulduğuna inanmış bir insandı. Tahlilciydi ve araştıncıydı. Batı'da üretilen iktisat kuramını bizde hep test etmek isterdi. Bu yüzden de ön yargılı değildi. Bu yüzdendir ki Sabri Ülgener'de dikkatimizi çeken bir başka yön iktisat bilimindeki kantitatif gelişmelere verdiği önem olmuştur. İktisadi gerçeklerin ölçüme vurulması, bunların yorumlanması, ekonomik değerlerin yuvarlak bir şekilde ifade edilmesinden çok daha üstündür. Bu da iktisadi olayların matematik bir kalıba dökülUp çözülmesinden ve bu denklemlerde geçen değişken ve parametrelerin istatistiksel bir analize tabi tutulmasıyla başarılmaktaclır. Bugün hâlâ ülkemizde söz ebeliği yapılmaktadır. Şu kararıar dizisi şöyleydi de böyle olmalıydı da diye uzun eleştiriler yapılmaktadır, öneriler sıralanmaktadır. Çağımız kapitalist dünyasında artık sayılar vardır, bunların programlanması ve değerlendirilmesi söz konusudur. Başarı ve başarısızhk bu değerlemeler sonucu ortaya çıkar. Yoksa gazetelere önemli demeçler (!) verdiğini sanan bazı boşlaf çevrelerinin işi değildir. İşte Ülgener, İktisat Fakültesi'nde kantitatif iktisat alamnın yerleşip genişlemesine bu alan içinde ekonometri, kantitatif araştırma, kantitatif iktisat kuramı ve politikası,yöneylemaraştırması ve yatırım projelerinin değerlendirilmesi gibi derslerin konulmasında emeği geçmiş, bizler gibi daha pek çok öğretim elemanını kantitatif iktisat alanındaki çahşmalarda teşvik etmişti. Ülgener; kapitalist düşünce sisteminin her türlü düşünsel bağnazlıkla daima çeliştiğini ileri sürmüştür. Bu yüzden, belki de Latin kökenli Batılıların bile sistemi en iyilemeye (optimuma) götürememelerini buralarda aramak gerekmektedir. Ülgener, batı kapitalizminin ve yine orada üretilen doktrinlerin bizde çelişen yanlannı ölümünden kısa bir süre önce yayınladığı "İzm'ler" başlıklı kitabında tartışmakta ve bizdeki aydınların gerçek iç yapısını ters yüz etmektedir. Yeri kısa dönemde doldurulamayacak bu değerli, dışı sessiz ama içi kaynayan bu bilim adamını saygı ile anıyor, selamlıyoruz. 21 AĞUSTOS 1983 Hocam Sabri Clgener Prof. Ülgener iktisadi sistemin işleyişinde bireyin önemini ileri sürtnüş ve ekonomik etkinliğin kapitalist düzen içinde kurulduğuna inanmış bir insandı. Çözümleyip aynştırıcı ve araştıncıydı. Aynca iktisadi gerçeklerin ölçüme vurulmasını, sayılarla anlatımını benimsemişti. Kitap Aydın Bir Gunumuz duny?sında ABD den Srı Lanka ya Danımarkadan. Endonezya'ya kadar yüzlerce kıtap kulubu vardır Dunya yayıncılık ıstatistıklerı satılan her dort kıtaptan bırının okura kıtap kuluplerı elıyle ulaştıgını vurgular İşte yıllardır Turk aydınının ozlemını çektıgı bu kurum sonunda gerçekleştırıldı Prof. Dr. İ. DOĞAN KARGÜL Î.Ü. İktisat Fakültesi Sabri Ülgener'i Istanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğrenci iken tanıdım. Kendisi o sırada (1963) son sınıf öğrencileri olan bizlere tktisadi Düşünce Tarihi dersleri vermekteydi. Akıcı, dikkat çekici ve kendine özgü bir anlatım şeklinden olacak onun derslerinde sınıf tıklım tıklım dolmaktaydı. Bilim denilince herkes heyecanlı olmasına heyecanlıydı, ama neydi bu dersin özelliği? Niçin Sabri Üİgener'in derslerinde yer bulmak olanaksızdı? Bu soruların yanıtlarını uzun yıllar sonra onu daha iyi tanıyarak verebildim. Gençlik vıllanmda ise Ülgener'i, iktisat bilimini lngiltere'de Glasgovv Üniversitesi'nde herkesin ilgisini çekerek anlatan Adam Smith'e benzetmiştim. Sabri Ülgener'i, çevresinde belki pek az kişi iyi tanıyabildi. Ancak önemli olan ortaya koydukları ve yazabildikleriydi. Kendisi genç denecek yaşta üniversite reformunun ilk dönemine yetişmiş, bugünkünün aksine biçime (şekle) değil öze inilmekle başarıya ulaşıldığına tanık olmuştu. Bir üniversitenin halısı, kilimi ve göstermelik koltukları ile değil de başta kitaphğı, laboratuvarları ve çahşkan bilim adamlan ile oluştuğunu görmüştü. Gözleri uzaklara dalarak Avrupa'dan Türkiye'ye göç eden bilim adamlarına asistanlık yaptığı dönemleri bizlere coşku ile anlatırdı. Üİgener'in küçüklüğü ise, babası tstanbul müftüsü Fehmi Efendi'nin geniş dünya görüşü ve erdemliliği altında gelişmişti. Asistanlık dönemini izleyen yıllarda da Sabri Ülgener'i Avusturya'dan Amerika Birleşik Devletlerine göç eden ünlü bilim adamı Joseph Schumpeter'in yanında görmekteyiz. DİLE GETİRDtCt GERÇEKLER ö z geçmişi böyle bir temele dayanan Sabri Ülgener hangi gerçekleri dile getirmeyi denedi, bunun Uzerinde durmak istiyoruz. 1950'li ve 6O'lı yıllann İktisat Fakültesi mezunu nasıl oluyordu da benzer kurumların hepsinden tartışmasız daha ttstUn nitelikler taşıyordu? Işte bunun yanıtı, Sabri Ülgener ve onun gibi yetişmiş profesörlerin Istanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ndeki varlıklarından kaynaklanmaktaydı. Avrupa'da ve Amerika Birleşik Devletleri'nde üretim güçleri dediğimiz sermaye, emek, doğa ve girişimci, salt toprağa bağlı ekonomi anlayışını bir yana itip daha geniş bir açıyla durumu kavrayıp biçim ve özellik değiştirirken Osmanlı Imparatorluğu'nda bu dar açının eşanlı olarak kmlamadığıru Ülgener dile getirmiştir. Türkiye'de bugün dahi bu açı Batı kapitalizminin anladığı genişliğe ulaşmış değildir. Bu ülkede halen kapitalizme egemen olan anlayışın sahipleri, ev sanayi bozması kuruluşlarını doğal gelişim ve çaba ile orta ölçekli sanayi kuruluşlarına dönüştürebilenlerden başka kimseler değildir. Ancak kapitalizm içeriği ile daha biiyttk üretim güçlerine yönelmeyi, daha fazla vergi ödeyerek kendisiyle birlikte devleti de güçlii kılmayı hedefleyen ve bu doğrultuda ise her türlü araştıncılığı, işbirliğini, haber almayı, en etkin örgütlenmeyi ve her şeyin üstünde acımasız denetim yöntemlerini kavramaktadır. Bu kavrayışlann birleşimi ile oluşan kapitalizm, Türkiye'deki sermayedarın kafasında bölük pörçUk durumdadır. Kapitalizm'de saydvğımız temel nitelikler, açı değil çepeçevre bir daireyi oluşturmakta ve bu dairenin merkezindeki beyin, bütün dünyayı görebilmektedir. Bugün çok uluslu ortaklıklar kapitalist aşamada gelinen yeri vurgulamaktadır. Batı'da Max Weber, din ve insan unsuru ve bunun ekonomi anlayışı ile ara kesitlerini işlerken Sabri Ülgener de aynı çalışmalan "tktisadi Çöziilmenin Ahlâk ve Zihniyet Diinyası"nda ele almaya calışmıştır. Açıkçası dairenin merkezinde bulunan insandır. Onun dünya görüşü, maddeye yaklaşımı, maddeyi inceleme yöntemi ve kullanış biçimi, kapitalizmi hızla gerçekleştirmiştir. Bu zaman KITAP KULUBU Artık Turk aydını yaytn dunyasını gun be gun oturdugu yerden takıp edebılecek Yayın dunyamızdakı gelışmeler, yenılıkler ve açıklayıcı bılgıler perıyodık yayınlarla ellerıne ulaşacak Uzman kurul tarafından "ayın kitabı" seçılen butun kıtaplar evvela onlar tarafından okunacak Aynca. okurun elde etmek ıstedıgı ve basın dunyamızda varolan her turlu yayın kulup tarafından saglarup, uyeye yollanacak Ustelık, posta masrafları kulube aıt olmak uzere ve uyenın borcunu bir ay içinde odemesı koşuluyla Ustelık kulubun ozel ındırımınden yararlanarak Boylece, kıtap dostu ayncalıklı olacak. Kıtap dostunur, aılesı de ayncalıklı olacak. Bılge Kıtap Kulubu Valı Konagı Cad 73 2 Nışantaşılstanbul Tel.141 5124141 51 25 B,lqe Kılao Kulubu Bılqe Bavn Yayın Uatıılım ve Poıarlama A $ ve aıt bır kuruluslur Aynntıiı bılgı ıçın aşagıdakı kuponu kesıp yollayını^ EVET/HAYIR OKTAY AKBAL IÇ BASIN SON HAVADİS Spor ahlakı ve Helsinki "Spor vesilesi ile bir ahlak anlayışını eleştirmek" amacıyla, Cihad Baban, 15 ağustos 1983 pazartesi günkü başyazısında, Helsinki Dünya Atletizm Şampiyonası'nda "yarısı terkeden" Türk yürüyüşçüsünü ele almış. Türkiye'nin yarışmalarda "bir gölge halinde dahi" ortaya çıkmadığını söyleyen Baban, "bir vatandaşın ismi ortaya çıktı, sonradan öğrendik ki, bu vatandaşımız yanşı terkelmiş" diyerek yazısını şöyle sürdürüyor. "Finlandiya'ya gidebilmek için Türkiye'deki miisabakalarda başarılı olmuş ve bu yolculuğa hak kazanmış imiş... İşte bu noktada yabancı bir müşahit şöyle söylüyor: 'Bu kimse diyor, Türkiye'de girdiği yarışmada müsarnaha gördü. Yaptığı hızla mesafeyi rekorla elde etmesi fennen mümkün değildir. Demek ki sona doğru yürümekten vazgecti ve koştu böylece onu denetlemesi lazım gelen kimselerle birlikte Helsinki'nin yolunu açtı." Eğer bu böyle ise, bu atlet ve onu Helsinki'ye götürenler sahtecilik yaparak devletin verdiği yolluğu almış ve sarfetmişlerdir. Atlet Helsinki'ye gidebilmek için, ona göz yumanlar onunla birlikte bu seyahate çıkabilmek için, ortak bir yalanı kabul ederek devletin verdiği paraya el sürenler suç işlemişlerdir. Bu konunun sayın Gençlik ve Spor Bakanı tarafından mutlaka ele alınması gerektiğine inanıyoruz". Baban, olayı ağır bir suç olarak niteleyerek, sahteciliğe federasyonun göz yumduğunu, bakanlığın da federasyonu denetlemediğini söylüyor. ne katma eabasının başlıca yorumlar arasında olduğunu söyleyen Cem, Libya'nın bu yolla bölgedeki gücünü ve Mısır ile Sudan üzerindeki etkisini artırma imkânını bulacağını savunuyor. Fransa'nın yakını bir ülkedeki "istikrar" ve kendi prestiji açısından, ABD'nin ise Libya'nın Basra Körfezi güvenliğini tehdit etmesinden korktuğu için kaygı duyduğunu belirtiyor. Adınız.Soyadınız: Mesleğiniz . Adresınız . Yaşınız Güz Rüzgârında Sabah uyandım ki ortalık bir başka aydınlık... Deniz bir başka deniz. Hava bir başka hava. Rüzgâr serin esiyor. Balkona çıktım, içim ürperdi. Güz gelmiş sanki. Yağmurlan, hüzünlüleri, geçmişi anımsatışlanyla güz mevsimine girmişiz. Oysa ağustosun ortaları... Ama eskiler ne der'er, ağustosun yarısı yaz, yarısı güzdür! Bence, ağustos yaz değildir. Nedir? Kendi başına bir mevsimdir ağustos... Tam, yakıcı sıcaklar sürerken birden yağmurlar boşanır. Fırtınalar çıkar. Denizdeyseniz kaçacak yer bulamazsınız. Sokaktaysanız sığınacak bir dam altı ararsınız. Baktım baktım da düşündüm; yaz bitti yine. Yaşamadan, yaşanmadan bitti. Geldi gelecek derken bitti. Başlamadan bitti. Çağrışımlara yine kaptırdım kendimi. İlkgençlik gynlerine, çocukluğa, ilkokul öğrenciliğine... Ağustosun ortasına gelir gelmez içimi bir korku kaplardı. Garip bir duyguydu bu. Günler, geçmesin isterdim. Saatler ilerlemesin... Dakikalar uzasın... Oysa hızla giderdik bir yerlere doğru. Eylüldü o yer... O eylül ki, acılar, hüzünler, korkular, garip duygular mevsimidir. Okullar açılacak, dersler başlayacak. Kişı, kendini yeni bir dönemin içinde bulacak. İlkokulu bir yabancı okulda okudum. Kumkapt'nın ta dibindeydi. Her gün koca Gedikpaşa yokuşunu iner çıkardım, sonra da Beyazıt Meydanı'nı geçer, Şehzadebaşı'na inerdim. Her sabah, her akşam, sabah şekizde okulda olacaksın, akşam dörtte çıkıp eve döneceksin. Öğretmenleri de sevmemiştim. Daha doğrusu korkmuştum onlardan. Kara sakalları, uzun cüppeleri, bellerinden sarkan sert kayışları vardı. Anlamadığım bir dille konuşuyortardı. Herşey bana yabancıydı. Hiç sevmedim okulu, öğrenimi, ders kitaplarını... Ufacık çocuğun ilk izlenimleri yaşam boyu sürdü. Böyledir; uyanış çağındaki etkiler kişiliğimizde yer eder. O eylül sabahları yok mu, ölüm giderdi sanki Şehzadebaşı'ndan Kumkapı'ya... Bir iki kez arka kapıdan sıvışıp eve dönmüştüm birinci sımftayken... Ama yakama yapışıp geri getirmişlerdi. O 1930 ilk yıllarının eylül sabahları, nerdesiniz şimdi? Ziya Osman'ın dediği gibi "Âçılın açılın tekrar / Çocuk dizlerimdeki yaralar"... Bu güz nasıt geçecek? Eylül, ekim, kasım, aralık ayları kış mıdır? Mevsimleri belirli sınırlarla ayırmaktan yana değilim. Bakın, 'Pastırma Yazı' diye bir mevsim var! Başka dillerde böyle bir 'mevsim' var mıdır? Türkçenin üstün yanı. Her duruma, her eğilime yakışan bir ad bulmuşuz. Pastırma yazı da, kış ortasında da karşınıza çıkar, güzün içinde de yaşanır. Yazdan kalma bir gün denildiği de olur. Bir bakarsınız gökyüzü masmavi, güneş alabildiğine coşkulu... Paltoyu, ceketi atmak, sereserpe dolaşmak isteği gelir içinize. Ama çok sürmez, birden hava kararır, bir yağmur, derken kar! Yitip gider o yazdan kalmış gün? Herşey yerinde, zamanında. Gençlikte gençler gibi yaşamalı; ama ya yaşlılıkta?... Yaşlılığı ayrı bir sorun olarak ele almalı. Önce, benimsememeli yaşlılığı... Yıllar önemli değildir, demeli. İnsanın yüreği genç kalabilse; duyguları, duyumsamaları, özlemleri 'yaşlı'lık havasından sıyrılabilmese! Olabilir mi? Niye olmasın? Ben nice 'genç' yaşhlar gördüm. Onların yanı sıra yaşlı' gençler... Gençlik, bir işe yaramaktır, kendine ve çevresine yaraıiı olmaktır. Yaratıcılık, verimlilik, canlılık, ölümden uzak kalmayı bilmektir. Her işte, her alanda kendini bir 'ilkyaz' havasında duyabitmektir. Kendine ve çevresine yepyeni duygularla bakabilmektir. Ağustosun son günlerine yaklaşıyoruz. Gün gün geçiyor zaman. Bir yere doğru yaklaştınyor beni. Belki bir süre seydiklerimden, yakınlarımdan, en başta da okurlarımdan beni uzaklaştıracak bir zorunluluk var önümde... Nedenini okurlarım iyi biliyorlar. Bir suçum yok; yok ama, yine de o 'olmadan' suçun cezasını çekmek gerek. Ne demişti Amerikalı bir şair "Yurduna borcu olan herkes / Bir süre için girer hapishaneye". Bilmem benim ne borcum var? Demek ki varmış!... Ne yapalım, öyle olsun... Bu güz havasında beni bu türlü düşüncelere sürükleyen bu güz rüzgârına ne demeli bilmem! Gel de Külebinin güzel dizelerini yineleme: "Bir rüzgâr geçti burdan / Koştum ama yetişemedim". Oysa bize rüzgârlar yetisemiyor; bize, topluma, bu hızlı gidişe... Ama nereye hangi yöne doğru esen bir rüzgâr bu; orasını bilmek güç... İSTİFET MODERN MODÜLER MOBİLYA SANAYİ IrmMI • Toplni • Ptnlund» Fabrtk» SOa MaAu*K Arudotu SnaMAolMdm Kadkjybtanbtll T«t 339 a 00 Evlenmek zor divorlar. biz inanmıyoruz... Guneş Gazeiesinde man şu görüşe yer veriyor: "Mitterrand bu yargıya varmadan, Çad'a yardım elini uzatmadan önce uzun bir tereddüt dönemi geçirdi. Çünkü Çad'a asker yollarsa hem önceden savundugu ilkelere ters düşecegini, hem bu siyah Afrika ülkesinin derinliklerinde sonu belirsiz bir askeri maceraya girişmiş olacağını, hem de sıkı ticaret ilişkileri içinde olduğu Libya'yı karşısına alacağını düşünüyordu. (Fransa Libya'nın en büyük silah satıcılarından biridir, buna karşılık o da Libya'dan petrol gereksinmesinin büyük bir kesimini satın alıyor.) Ama sonunda, istemeye istemeye de olsa, müdahale kararını almak zorunda kalmıştır." GÜNEŞ Çad'da kabile mücadelesi DÜNYA Kaddafi'den korkanlar Haluk Ulman, "Kaddafi Korkusu" başlıklı yazısında, Çad'daki gelişmeleri ele alıyor. 18 ağustos perşembe günkü yazısında, Ülman, Fransa'nın Çad'a asker yollamayı, "bu ülkeyi dış saldınya karşı konımak" şeklinde savunduğuna değiniyor. Ul Ismail Cem, Çad'ı "tipik ve yoksul bir Afrika iilkesi" olarak niteliyor. 17 ağustos perşembe günkü yazısında, Çad'ın kişi başına düşen milli gelirinin dünyanın en düşük olanları arasında yer aldığını, doğal kaynaklarının ise "ciddi çevrelerce fantazi üriinii olarak nitelendiğini" belirterek, "Çad'ın değeri neresinde?" sorusunu yöneltiyor. Amerika'nın son 30 yılda Afrika'nın tümüne sattığı silahların tutarının İsviçre'ye sattığından az olduğunu söyleyen Cem, savaştaki etkenin silah tacirteriÜlman, Fransa'yı bu kararı nin çıkarı olmadığı görüşünü saalmaya iten nedenlerin başında, vunuyor. tsmail Cem Çad savaKaddafi'nin arkasında Sovyetle şının nedenleri olarak şunları sırin olduğuna inanan ABD'nin ralıyor: "Çad savaşının, önce iç nebaskısı geldiğini belirtiyor. Ülman'a göre ikinci neden de denleri vardır. Fransa bu verimFransa'nın eski sömürgeleri olan siz sömürgesini 1960'da terketAfrika devletlerinin baskısı. Bu tiğinde, güneydeki Hıristiyan ve ülkelerin bazılarının son yıllar animist azınlıktan bir iktidara da Kaddafi ile yakın ilişki için ülkeyi bırakmış. Ardından. kude olan ve ona hayranlık duyan zeydeki Müslüman kabilelerin subayların yönetimine geçtiğine ayaklanması ve iktidara gelişi değinen Ülman, yazısında şu gö yaşanmış. Daha sonra, bu kabirüşlere yer veriyor: "Bu gelişme lelerin iç mücadelesinde, iktidar, ler, eski Fransız sömürgesi siyah aynı kabiienin farklı kanatlanAfrika devletlerindeki yerleşmiş nı oluşturan Habre (şimdiki Başyönetimleri korkutuyor. Kor kan) ile Veddeye (şimdiki isyancı kanların başında da, Kaddafi' lider) arasında gidip gelmeye ye hiç güven duymayan, Fildişi başlamış".. Sahili'nin yaşlı lideri Felix Bu çekişmeler sırasında her iki HouphouetBoigny geliyor. Bu liderin de kimi dönem Libya'nın ülke Fransa'nın siyah Afrika'da kimi dönem Fransa'nın desteğien sıkı ilişkiler içinde bulundu ni aldığını söyleyen Cem, Çad'ğu ülkedir. HouphoeutBoigny daki içsavaşları "kabile mücadede Fransızların çok değer verdikleri bir devlet adamıdır. Onun lesi, hatta feodal mücadele" olakuşkulan, Mitterrand'ın son ka rak niteliyor. tsmail Cem bu mücadelenin rarında etkili olmuş görünüdış etkenleri olarak, Libya'nın yor." bir f'ederasyonda Çad'ı kendisi GÜNAYDIN Yurdumuzun dört bir tarafını fiizelerle donatahm "Sovyetler en son ve yüksek teknolojiyle yapılmış silahlarla donatılmış bir orduya sahip. Oysa Türkiye'nin elindeki silahlar genellikle Kore Harbi devrinden kalma." Amerikan Donanma Bakanı Lehman'ın yukardaki sözlerini aktaran, Necati Zincirkıran, 18 ağustos perşembe günkü yazısında, Türk Ordusu'nun modernizasyonu konusunu ele almış. Lehman'ın sözlerinin, Türk Ordusu'ndaki silahlann en az 30 yıl eski olduğunu anlattığını belirten Zincirkıran, "bu da doğrudur" diyerek, şu görüşe yer veriyor: "Türk Ordusu'nda İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma silahlar da vardır. Önemli olan bunların bakım ve onarımlarını yapıp muhafaza edebiU.:ek, gerek tiginde yerinde kullanabilmektir. Günümüzün her çeşit silah, çok ileri teknolojilerle üretildiği için son derece pahalıdır. Biz de isteriz ki yurdumuzun dört bir tarafını fiizelerle donatahm ve bir taarruz halinde düşman uçaklannı kendi hava sahalanndan çıkarken alaşağı edelim". Türkiye'nin Ortadoğu'daki önemine değinen Zincirkıran, lranIrak savaşındaki dikkatli tııtumu buna örnek gösteriyor. Zincirkıran, Türkiye'nin "dengeyi silahlarının eski olmasına rağtnen, güçlü, tecrübeli ve iyi eğitilmiş ordusu, yani çaydırıcı askeri gücü sayesinde sağladığı" görüşünü savunuyor. Zincirkıran Türkiye'yi en fazla yardım yapılması gereken NATO ülkesi olarak niteliyor. • Anndatatllm• Imattl halan gMlldUOUnda. kulanmMan 7gOfi IçmH •nbvMllml'Blr poMnttn mmıı«. M e m otoMyn. «OkMı (taalM ta* lOfign • E> r«rtıHii>m<l« optkM ımıdiııın. ywdMtaunvf• Odadan od^n. MMıli yd«a l^nm. ko>^tı> • « « • toU ü . m fctıır "Güzelliğe Güvencedir" FETHİYE'DE BİR HAFTA Mutlu Motal 12.600 YP MeriMotel 24.150 YP Can .vtottl 12.600 YP SunKamp 8.750 YP Barlin Motal 9.450 YP SeketurMotel 18.200 YP Oda Kah. Tam Pans. ve Tur flyatları İçin görUsm* adrejl Izmlr Cd. Muda Işhanı. A 81. Kat: 1 No: 105 Kızılay/Ank. 98 25*18 46 ! TATİLÇEKİ ve TAKSITLE ODEME PINAR BELENDİR ile UĞUR URALCAN Nişanlandılar İstanbul 20.8.1983 ANKARA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ' NDEN YENİ ÖĞRENCİ KAYITLARI 1983 1984 öğretim yılında Ankara Üniversitesi'ne bağlı Fakülte ve Yüksek Okullara girmeye hak kazanan Türk ve Yabancı Uyruklu adaylarm kayıtları, aşağıdaki esaslara göre, her Fakülte ve Yüksek Okulun kendi öğrenci işleri bürosunda yapılacaktır. Adayların kayıt için aşağıda gösterilen belgelerle birlikte şahsen başvurmaları gerekir. Kayıtlar 24 Ağustos 1983 çarşamba günü başlayacak ve 15 Eylül 1983 perşembe işgünü sonuna kadar devam edecektir. KAYIT İÇtN GEREKLİ BELGELER: 1) 1983 ÖSYM "Sonuç Belgesi" ve ÖSYM "Resimli Kimlik Kartı"; Yabancı uyruklu adayların 1983 ÖSYMYÖS "Sonuç Belgesi". 2) Adayın mezun olduğu orta öğretim kurumunun diploması, ya da yeni tarihli ve resimli çıkış belgesi. 3) Nufus cüzdanının Noterden, veya Fakülte veya Yüksek Okul idaresince onaylanmış sureti. 4) Muhtarlıktan alınan ikamet belgesi. 5) 1964 doğumlu veya daha yukarı yaştaki erkek adaylardan askerlik tecil belgesi, veya askerlikle ilişkisi olmadığına dair belge. 6) Yeni çekilmiş 4.5x6 boyutunda 12 adet fotoğraf; renkli gözlük takılmayacak, bas açık olacak, erkekler sakallı olmayacaktır. 7) 1000 TL. MedikoSosyal Merkezi sağlık harcı; harç herhangi bir postaneden Ankara Üniversitesi MedikoSosyal Merkezi'nin 140864 numaralı (posta çeki) hesabına yatırılacak ve "alındı" kuponu diğer belgelerle birlikte teslim edilecektir. 8) öğrenciler, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 46. maddesi hükmünce Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenecek olan öğrenim ücretini daha sonra duyurulacak olan tarihler içinde ödemekle yükümludürler. 9) Kesin kaydı yapılan öğrenciler, bilgi edinilmek için dosyasına konulmak üzere, 6 ay içinde savcılıktan sabıka kaydı örneğini getirmek zorundadırlar. 10) YABANCI UYRUKLU ADAYLAR İÇtN: Yabancıların Türkiye'deki ikametlerini düzenlemekle yetkili makamların öngördüğü belgeler. Yükseköğretim Kanunu'nun 49. maddesi hükmünce, ÖSYMYabancı uyruklu öğrenci sınavının "Türk Dili" bölümürtde yetersiz not (c) alan yabancı uyruklu öğrenciler bir yıl süre ile Türkçe Kursuna devam ettikten sonra, başanlı oldukları takdirde, Üniversite öğrenimine başlarlar. KESİN KAYITLA İLGİLİ ÖNEMLİ NOTLAR: a) Posta ile kesin kayıt yapılmaz. b) Kesin kayıt için alınan belgelerin sureti veya fotokopisi kabul edilmez. c) Eksik belge durumunda kesin kayıt yapılmaz. d) Belirtilen tarihler arasında kesin kaydını yaptırmayan aday herhangi bir hak iddia edemez. e) Sağlıkla ilgili bölümlere kayıt yaptıracak adaylar isteniyorsa Sağlık Kurulu raporu almak zorundadır. (Basın: 23204) \ DIS BASIN THE NEW YORK TİMES Şili Ören'de çok temiz denizi kumu ve giineşi ile gürültüden uzak çiçek denizi içinde geceleri sürprizli yanşma ve eğlenceler, indirilmiş ücretlerle; 1 Kişi Tam Pansiyon 2000 TL. 2 Kişi Tam Pansiyon 3800 TL. Bu ücretlerden yararlanmanız için, şimdiden VİLLA LALE'nin tş Bankası Balıkesir Şubesi 4000 No'lu hesabına yatırınız. Rez: Burhaniye 343 Istanbul 161 31 67 Balıkesir 11590 Şili'de meydana gelen son olayları değerlendiren "The New York Times" gazetesi, "Çağdaş bir toplumda baskı uzun süreli olamaz" diyor ve "Şili'de yaşananların bu gerçeği bir kez daha kamtladığını" belirtiyor. Şili Devlet Başkanı General Augusto Pinochet'nin kanlı olaylara rağmen bu gerçeği hâlâ anlayamadığını söyleyen gazete, "değişiklik isteyenlere karşı kulaklannı uzun süre tıkamayacağını" kaydediyor. "Ekonominin iflası karşısında merkezde ve sağda bulunan siyasilerin de Pinochet önce ekonomik patlama yaşanırye sırt çevirdiğinin" belirtildiği ken, Şilililer Pinochet'nin 1989 yazıda şöyle deniliyor: "Şili yak yılına kadar iktidarda kalmasılaşık yüzyıldır demokrasiyle ya nı sağlayacak anayasayı onaylışadı. Son demokratik hükümet, yorlardı. Ancak serbest piyasa 1970 yılında iktidara gelen Sal uygulaması ülke ekonomisinin vador Allende hükümetiydi. Al bakıra bağımlılığını ortadan kallende'nin radikal tavrı, muhalif dıramamıştı. Bakır fiyatlannın lerinin, bu arada ABD'nin o dö düşmesi Şili ekonomisini bunanem başkanlığını vapan Nixon lıma soktu. Pinochet iktidanna un, General Pinochet'nin 1973 başından beri karşı olan solun yılındaki darbesini desteklemele yanı sıra, artık merkez ve sağ da rinc yol açtı. Pinochet başlangıçta, düzeni sağlamışa benziyordu. Pinochet'nin diktatörlügü, binlerce insanın öldürülmesine rağmen puan almışa benziyordu. Generalin başlattığı serbest piyasa uygulaması ekonomiyi canlandırmış görünüyordu. Üç yıl muhalefete katılmıştı. Ancak Pinochet bugün, hâlâ 1973'lerdeymiş gibi davranmaya devam ediyor. Pinochet şimdi toplumun her kesimine yayılmış olan muhalefete baskıyla cevap vemıeyi sürdürürse, daha radikal akımlann doğmasına yol açacaktır." LE MONDE Andropov'un önlemleri Fransız Le Mcnde gazetesinde çıkan başyazıda Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Yuri Andropov'un aldığı ekonomiyi canlandırma önlemlerinin Stalin'den sonraki bütün Spvyet yöneticilerinin önüne dikilen merkeziyetçilik engeliyle karşılaşacağı belirtiliyor. Andropov'un reform girişimlerinin sadece kadroların değiştirilmesiyle sınırlı kalacağının, oysa Sovyet ekonomisinin asıl yapısal değişikliklere ihtiyacı olduğunun belirtildiği yazı şöyle devam ediyor: "Geçtiğimiz hafta iş hayatını düzenleyen sert kurallar getiren Andropov, iş disiplinsizliğinin ekonomik krizin nedeni olmaktan çok sonucu ol duğunu gayet iyi biliyor. Ekonomideki hastalıklann tedavisi, fabrikaların ve devlet dairelerinin daha sıkı kontrol edilmesiyle sağlanamaz. TUketicilerin gerçek ihtiyaçlarının gözönüne alınması, daha esnek ve daha ademi merkeziyetçi bir planlama, işletmelere özerklik verilmesi, ücretlerin artınlması ve özellikle parti görevlilerinin işletme yöneticilerinden daha yetkili olmasının önlenmesi atılacak ilk adımlar olmalı. Ancak parti görevlilerinin işletme yöneticilerinden daha geniş yetkiye sahip olmasının yol açtığı sorunlar Stalin'den sonraki bütün yetkilileri zor duruma soktu. Bunun temel nedeni bir işletmenin iki ayrı karar organı tarafından yönetilemeyeceğidir. Dolayısıyla Andropov'un hareket alanı dar. Andropov eski kadrolann yerine daha dinamik ve daha yetenekli elemanlar bulmaya çalışacaktır. Birçok bakanlık ve cumhuriyette değişiklikler şimdiden başladı. Ancak Andropov acele etmeli, çünkü bürokrasi kendisini kontrol etmeye çalışanları engeller."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear