28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 TEMMUZ 1983 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/S SENEMA ATILLA DORSAY Istanbul Seyircisine ovgu "Sinema Günleri 83" boyunca, îstanbul seyircisi, fîlmlere olağanustu bir ilgi gösterdi ve kaliteli filmlerin iş yapamayacağını savunanlan yamlttı. Gelecek vıl film gösterileriyle Istanbul Fesüvali'nin tarihleri farklı olacak ve böylece ilginin daha da artması sağlanacak. İstanbul Festivali'nde bu yıl ilk kez geniş biçimde uygulanan Sinema Günleri, görulduğu uzere her türlü beklehtiyi aşan büyük bir ilgiyle karşılandı. 25 gün boyunca alabildiğine dolu ve Türk hamamma dönmüş sinema salonlannda, Zeynep Oral'm deyimiyle "yüreklerimizi kıpır kıpır eden" filmler izledik. İyi tîlm'in seyircisi olur muymuş, diyenler, sinemayı yalnızca vurkırlı Amerikan filmlerinden veya hepsi aynı kafanın urünü Amerikan TV dizilerinden ibaret sananlar, 'zor' filmlerin kimseyi çekmeyeceğini düşünenler, umarım nasıl yanıldıklarını anlamışlardır. Ve yine umarım ki, bunu anlayanların arasında, bu ilgi karşısında şaşkına döndüklerini gizlemeyen film dışalımcılarımız da vardır ve bu olay, onlara yeni bazı ufuklar açar... Evet Sinema Günleri'nin şenlik kapsamı içinde olmasına karşı çıkanlar haklıdırlar. Çok şey üst üste gelmiş, sinemaya olan ilgi, sözgelimi bazı konser ve dinletilere olan ilgiyi azaltmıştır. Kendi hesabıma film görmekten çok istediğim bazı müzik ve bale etkinliklerini kaçırdığımı itiraf etmeliyim. Ama bunun çaresi hemen düşünülmüştür. Yanhş yinelenmeyecek, gelecek yıl Sinema Günleri, yine Festival Vakfı tarafından, ancak değişik bir tarihte düzenlenecektir. Duyduk Gördük Rvî /•" L>s>ls>im' 1 t* J Fransa'mn ünlu modaevterinden "Alexis DUyUKeiÇimiZ IŞOaŞinua de Fursac"ın müdiresi Moniaue Laufer, Paris kentinin kırmızı madalyasını geçenlerde törenle aldı. Monique Laufer''in madalya töreninde ünlü iş adamı Marcel DassauWnun oğlu Olivier Dassault, tra Furstenberg ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Paris Büyükelçhi Adnan Bulak ile eşi bulundular (sol baştan birinci ve ikinci). Ancak Paris Match dergisinde çıkan bu fotoğrafta Bulak'm adı Adnan değil Adrian oluverdi. A Adı üstünde, Altın Merküri Odülü "Yahudi züğürtleyince eski defterleri yoklarmış", derler. Bizim "duydukgördük"açısmdan pek "züğürtlüğümüz"yok ama geçenlerde elimize eski bir "defter" geçti. tstanbul Ticaret Odası MecüsVnin 12 mayıs 1983 tarihli 24. toplantısına ait "tutanak"lan şöyle bir "yokladık"... Bakın, 37 numaralı Meslek Gntbundan Abdülkadir Kuşin neler demiş: "Geçtiğimiz hafta kutlanan Altın Merküri ödülü toplantısının davetiyesini biraz geç aldım. Toplantı üçteymiş, ikide baska bir yere gitmiştim. Saat beşte Kültür Sarayı'na geliyordum, baktım, merdivenlerden bir takırn insanlar iniyor. Ben sandım ki ödül dağıtma töreni bitti. Baktım bir kişinin elinde Altın Merküri ödülü var, aşağı iniyor. Biraz sonra baktım pekçok eli ödüllü insan merdivenlerden aşağıya iniyor. Bütün merdivenler, lobi, Taksim Meydanı, eli kıymeti de azalıyor. Bir ödül bir Altın Merküri ödüllü insanlarla faaliyetin sonucunda, daha iyi dolu. Ben şaşırdım, salona gir üretirseniz, daha pahalı olan bir dim, yukarıdan kürsüye doğru teknolojiyi daha ucuza üretirsibaktım, masanın üstünde 3040 niz, bir katkımz bulunur, denitane daha Altın Merküri ödülü liyor ki, bu uluslararası barışa var. Şaşırdım. Sonra öğrendik bir hizmet. Avrupa'mn, dünyaki bir takım müracaatçılar belli nın herhangi bir yerinde bir simaddifedakârlıklara katlanmak lah fabrikası, beşbin dolar (1 suretiyle bu ödüllerden alabili milyon 150 bin lira) îtalyanlara yorlar. Bu, ödüllerin ciddiyetiyle teberruda bulunduğu takdirde, bağdaşmaz şüphesiz. Ama dün barışa hizmet ettiğinden dolayı yanın her yerinde bu çeşit pro böyle bir ödül alabilir. Bu şekilfesyonelce düzenlenmiş ödüller deki müesseselerin de, bu şekilvardır. Diplomalar vardır, çeşitli deki ödül dağıtım tekliflerinin de yarışmalar vardır. Hatta Türki çok ciddi incelenmesi kanaatınye'de de otmuştur daha önce. dayım. Fazla işgal etmek istemeKatılan herkesin birşeyler kazan diğimden dolayı huzurlanmzdan dığı yarışmalar da olmuştur. Bu hurmetle aynlınm efendim." tür organizasyonlarda Sayın Bilgisayarların Odalar Birliği Başkanı 'nın herhalde özellikle daha hassas dav kovaladığı ranması gerekir. Bir ödül töre adamdan ninde saatlerce ödül dağıtmaz. Yani ödül dağıtan kişinin kolla mektup var rı yorulur, yorutuyor. ödülün Bilgisayarlarca kovalandığını, saygınh&ı da azalıyor, ödülün "türlü işkençelere maruz bırakıldığmı" ileri süren tsmet Ahlat adlı yurttaşımızla ilgtti haberimizi hatırlayacaksımz. Bu haber çıktıktan bir süre sonra Ahlat gazetemize bir mektup yolladı. Ahlat mektubunda, "Büyük Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Sayın Yunus Nadi"den başlayarak, gazetenin künyesinde yer alan bütün isimleri sayıyor "ve hatta bayilere" kadar nasıl teşekkür edeceğini bilemedtğiıiî' söylüyor. "Yazınızda durumumu tüm açıklığıyla ve inkâr etmeksizin dile getirmiş olmanız basına karşı yitirdiğim güveni sayenizde tekrar güvene kavuştum", diye Ahlat, bu vesileyle Cumhurbaşkanı Evren 'e bir mektup dahayazmış. Ahlat, Evren'e, "Cumhurbaşkanımız", diye seJeniyor, "bir gün elbet karşı karşıya geleceğiz. Karşılaşmasasının altında, koltukiarın Uğımızda bir düşman gibi değil, yanında, yatağın başucunda sizin büyukluk sevginiz benimbirer s'ifon çekilmiş tuvalet se saygı dolu bakışlarımın içeriduruyor gibi... Rezalet bu sinde olmasını istiyorum. Mekkadarla bitse yine iyi... Bir de tubum elinize geçince açıkça koinsanların üzerlerine saldıran nuşmamzı sizden rica ediyosivrisineklere ne demeli? Oyle yüzsüz, arsız ve yılışık bir hale rum." Ahlatın bir an önce dertgelmişler ki ne yapsamz lerinden kurtulması ve sağlığa boşuna... kavuşmast dileğiyle... BtR ANTOLOJt Ünliı yıldızların rol aldıkları "İşte Eğlence", Hollywood mürikallerinin ve show filmlerinin bir antolojisi, bir kurgu film sayılabilirdi. Yukarıda, "tşte Eglence"den bir an görülüyor. Prograımn iki doruğu: Wajda ve Şahin Şenliğin son bölümünde daha alçakgönüllü filmler vardı. Bunların arasında "Sonezaki'de Aşk tnAharlan", "Josepha", Avusturya filmi "TekBaşına Dans Ediyor", "Yapımcılar" sayılabilir. Ama asıl olay, Wajda'nın iki, Yusuf Şahin'in dört dev yapıtıydı. Evet, yine Sinema Günleri. Istanbul'da veya Istanbul dışmda oturup da bu filmleri izlememiş olan okurlarımız kusura bakmasm. öylesine güzel ve değişik filmler gördük ki, bu sayfada daha birkaç kez onlann sözünü etmekten kendimizi alıkoyamayacağız. mışü (Onu geçen yıl Amerikahlar yaptılar ve Herbert Ross bir hayli etkili ve gözyaşlı bir Nijinsky öyküsü imzaladı). Nijinsky'nin şimdilerde Amerika'da yaşayan ve dans öğretmenliği yapan kızı Kyra Nijinsky'yi bulmuş, 60'ına gelmiş, ama olağanüstü canh, hareketli ve şen bir yapısı olan bu kadım odak noktası alan bir film yapmıştı. Kyra'nm anlattıklan, geçmişten gelen fotoğraflar, portreler ve anılarla değinilen Nijinski ve zaman zaman biri Nijinski'yi hatırlatan ola|anüstü guzel biı baletin de katkısıyla sunulan bale bölümleri, bu filmi çeşitli öğelerden oluşan değişik bir yapıya kavuşturmuştu. Film, Nijinsky'nin tüm gizemini ve yaşam öyküsünü anlatmak savında değildi. Genelde filmi, Nijinsk'ye, film, Angelopoulos 'varı uzun plansekanslarla anlatılmış, doruk ve durgun bir yapımdı ve amacına erişememiş olarak kalıyordu... Şenlikteki önemli bazı filmleri, "Alün Düsler", "Basileus DörtlUstt", "Tanrısal Ema" ve "Winifred Wagner"i ise görememiş olmanın üzüntüsü içindeyiz. Wajda'nın görkemli sineması Ve şimdiye dek sözünü etmediğim Sinema Günleri 83'ün en büyük iki sinema olayı.. Wajda'nm iki, Yusuf Şahin'in ise dört filmi... Bu önemli yapıtları görmüş olmanın zevki öylesine büyük ki... Bu iki önemli çağdaş sanatçı üstüne neler demeli, bu filmleri nasıl anlatmalı? VVajda, kuşkusuz bizlere şenliğin en güzel ve heyecanh dakikalarını yaşattı. Wajda'nın sineması, batılı büyük sinemacıların 'entelektüalizm' uğruna artık başvurmadıkları, unutur gibi olduklan sinemanın temel (ve populer) bazı özelliklerini, son denne olduğu denli, bir yemek masasına, bir şarap kadehine, gündelik, sıradan bir davranışa ve şafak vakti bir giyotinin görünumüne bile öylesine dramatik bir işlev kazandıran heyecan verici sineması, nasıl açıklanabilirdi? Wajda, ele aldığı öykü ne olursa olsun, epik bir sinema yapmaktan, öyküsünü bir destana, kişilerini ise bireyselliği aşıp evrensel sorunsalhğa ulaşan simgelere dönüştürmekten geri durmayan bir büyük sinema ustasıydı kuşkusuz... "Orkestra Şefi" ve "Danton", bu açıdan birden çok görülmesi gereken büyük ustahklardı. "Sinema Günleri 83"den bizlere kalan (3) Bir Japon kukla filmi Şenliğin son bölümünde daha alçakgönüllü filmler izledik. Sözgelimi Japon kültürüne artan ilgi dolayısıyla merakla beklenen "Sonezaki'de Aşk tntiharlan", hiç de o beklenen "egzotik', kanlışiddetHharakiri'H tipik Japon filmi değildi. Ama dikkatli ve meraklı bir seyirci için ne denli bulunmaz bir hazine idi bu film... Çünkü bir Japon klasik oyunundan 'kukla sineması' tekniğiyle uyarlanan film, hem Japon kültürü üstüne açıklayıcı öğeler içeriyor, hem de kukla sineması gibi zor ve nadir yapıt verilen bir alanda çok özgün bir deney olma nileliğini taşıyordu. Genç tacir Tokubey'le genelev kadım sevgilisiOhatsu'nun intihara giden umutsuz aşkları, onur aşk, bağlılık ve ihanet gibi kavramlarla kuşatılmış olan ve cinayetten inühara 'şiddet' eylemlerinin neredeyse doğal sayıldıj*ı bir toplum yapısını ustaca yansıtırken, Japon 'no' tiyatrosunun özellikleri içinde giyinmiş, makyajlanmış ve yine o özelliklere uygun biçimde hareket ettirilen kuklalar, bu alanda tam bir ustahğı haberliyordu. Kuklacıların da zaman zaman geri planda gösterUmesi, dramatik yapıyı kıran ve bir tür 'Uzakdoğu Breeht'çiligT anlayışını gerçekleştiren ilginç bir tutumdu. Kuşkusuz en iyi sınavı, şenliğin o güzelim filmlerine böylesine ilgi gösteren seyirci vermiştir. Bir sinema yazarı olarak hepsine birer birer teşekkür etmek isterim. Çünkü bu ilgiyle, yıllardır karınca kararınca iğneyle kuyu kazarcasına yapmaya çalıştığımızın boşuna bir çaba olmadığını, Türkiye'de artık olgun ve iyi bir sinema seyircisinin var olduğunu gösterdiler. Olumsuz ve yersiz tepkiler yok muydu? Kuşkusuz Şahin'in ilk filmleri vardı. Sözgelimi bazıları, TürkiYusuf Şahin ise şenlikte aynı ye'ye kültürel ve diplomatik kabiçimde değerlendirilmedi. Kuş nallarla gelen, satın ahnmış olkusuz basın toplantısında niye mayan ve hemen geri gidecek şöyle değil de böyle oturduğ'mu olan bu filmlere "niye Turkçe yazıp adamı eleştiren 'sinema ya altyazı basmadığrnıızı" sordurzarlan'ndan söz etmiyorum. du. Bazıları, "niye 'Don Juan'Ama genelde kulakları Yusuf ın anında çevirisi yoktu?" (!) soŞahin'le çok dolu olup da kar rusunu yöneltti. Bazıları anında şılarında bir 'dev sinemacı' bek çevirilerden (biraz da hakh olaleyenler, sanırım belli bir düş kı rak) yakınırken, diğer bazıları rıkhğına uğradılar. Oysa,. Şahin "niye suarelerde de anında çevibir büyücü değil, çağdaş ve ri koymadınız?" diye sordu. Bir önemli bir sinemacıydı. "Mer seyirci de (hem de eski bir sinekez Gan"nı kuşkusuz dönemi ma yazarı) Emek Sinemanin (1950 sonlarının) Mısır ve sı'nda yakamıza yapışarak "Bu daha genelde Arap sineması için kötü filmleri nerden buldunuz? de görmüş olduğu işlev çerçeve Yusuf Şahin'in ne işi var burda?" sinde ele almak gerekirdi. "Top türünden tepkiler gösterdi. Ama rak" da aynı biçimde, Şahin'in bu örneklerin yanında, sevgisiybelki de en çok bütünlük taşı le, ilgisiyle, sabrı ve (özellikle sıyan, en 'klasik' bir sinema örne cağa) direnciyle, büyük bir seyirği olmanın yanısıra, ele aldığı te cimiz olduğunu gözledik. Sağolmel sorunları kendi sinemasında sunlar, varolsunlar... Ve yeni Siilk kez perdeye taşıyan bir film nema Günleri'nde buluşmak umuduyla... olarak önemliydi. Münir Nuretun yaşasa Kalamış'ta huzur bulabilir mi acaba? "Bir Tatlı Huzur.. Almaya Geldım Kalamış'tan"... Munır Nurettin yaşasaydı aynı besteyi şimdi de yapar mıydı acaba? Çünkü Kalamış'ta artık eskiden olduğu gibi "huzur" yok... ' Huzur" niyetine bir apartmanla bir restorant adı kaldı sadece... İstanbul Belediye Başkanhğı ve tstanbul Su Kanalizasyon Idaresi Genel Müdürlüğü^nün "ortak çabalan" ile Kalamış bir lağımyatağı haline getirildi. fskelenin yanından kalamış koyuna yetkililerce bilinerek, planlı ve programlı bir şekilde özel olarak akıtılan Kadıköy'ün lağım sulan küçük bir çağlayam andınyor... Gecenin sessizliğinde lağım sularımn uğultusu odaların içine kadar geliyor... Odaların içine gelmekle kalmayıp, eşyaların üzerine sinen ve insanların burnunu sızlatan lağım'kokusu ise bir başka rezalet. Sanki yemek Doğulu yönetmene tanınmayan hak Tiyatro ve Aşk: "Josepha"... Sanata adanmış iki film daha... Senaryolarıyla ünlü Christopher Frank'ın ilk yönetmenlik denemesi olan "Josepha", kopma noktasına gelmiş iki tiyatro sanatçısıyla, kadının yaşamına karışan zengin, güçlü ve çekici bir erkek arasında geçen üçlü bir öyküyü anlatıyor ve ruhbilimsel ayrıntılara olağanüstü ağırhk veren incelikli anlatımıyla 'tipik Fransıı' bir film izlenimi uyandınyordu. Ama filmin asıl ağırhğı ve özü, finalde beliriyordu. Koptuğu adamın yeni bir oyunda ('Macbeth') başarısını sağlamak için geri dönen ve bir gece boyunca onu Macbeth, iyi bir Macbeth olması için çalıştıran genç kadın, bu gece boyunca asıl sevdiğinin kim olduğunu anhyordu. Tüm kaba, ilgisiz, kendini kapıpkoyvermiş, göbeklenmiş, dağınık ve pasaklı haline karşın, sevdiği adam oydu, o aktördü, sahnede devleşen ve Shakespeare'in eli kanlı kıralı olan o küçük adamdı. Sanatm önemine ve yüceliğine ve yaşamdaki temel bazı kararlarımızı sanatm yönlendirdiğine, en azından etkilediğinedeğgindaha güzel bir film olabilir miydi? "Josepha", MiouMiou, Claude Brasseur ve Bruno Cremer'in oyunlarıyla da değerlenen ilginç bir küçük filmdi... Baleye adanan film Şenlikteki Avusturya filmi "Tek Başına Dansediyor" genç bir yönetmenin, Robert Dornhelm'in yüzyılımızın en büyük dansörü Nijinsky'ye adadığı özgün ve tanımlamalara sığmaz bir yapıttı. Dornhelm, Nijinsky üstüne dramatik bir film yapma Ancak, Şahin'in şenlikte en çok şaşırtan ve tartışma açan filmleri, son yapıtlan "Niçin İskenderiye" ve "Bellek" oldu. Şahin, bu filmlerde özyaşamsal oğelere dayanıyor, anılarını yâdediyor, geçmişiyle, gençliğiyle, yaşamıyla, kişisel ve mesleksel serüveniyle bir hesaplaşmaya giriyordu. "Niçin tskenderiye" de bu hesaplaşmayı yakın tarihin dunya için olduğu denli Mısır için de önemli olan bir dönemine, savaş yıllarına denk getiriyordu. Böylece Şahin'in gençlik anılan, fonda savaş korkusunun, Yahudi duşmanlığınm, ArapYahudi çatışmasımn, görevin ve ölümün kol gezdiği, ama kişisel Öğelerin (anılann) ağırhk kazandığı bir karmaşık yapı içeKABA, AMA GÜLDÜREN Yukarıda görülen Mel Brooks'un riyordu. "Niçin tskenderi"Sinema Günleri 83"de gösterilen filmi "Yapımcılar", beklendiği ye" Şahin'in belki de baş yapıgibi bir yapıttı: Grotesk, kaba, ama dayamlmaz biçimde güldüren. tıydı. Buna karşıhk, son filmi, "Bellek"i birçoğu gibi Kyra'ya ve de dansa adanmış öz li kışisel bir tavırla bırleştiren görkemli ve etkili bir sinemaydı. ben de sevmedim. Şahin, bu gün bir izlenimler denemesi olafilmde, daha parçah, daha karWajda ister "Orkestra Şefi"nde rak tanımlamak mümkündü. olduğu gibi, yaşlı bir adamın maşık bir yapı denıyor, ama çok kişili, çok temalı ve de çok koBrooks ve hem kendi geçmişiyle (yaşamıynuşmalı bu film, izlenmesindela), hem de sanatıyla hesaplaş"yapımcılar" ki yoruculuğu aşıp yüreklere yerması düzeyinde beliren bir 'bileşemiyordu. Filmde, baştaFelMel Brooks'un ilk filmi olan reysel öykü' anlatsın, isterse lini, batılı ustaların etkilerini "Yapımcılar" tam beklendiği gi"Danton"da olduğu gibi tarihin arayanlar (ve bulanlar) oldu. bi bir yapıttı. Grotesk, kaba, bir dönüm noktasına ışık tutsun, Doğruydu da bu... Ama şunu ama dayamlmaz biçimde güldügeniş boyutlu, görkemli bir sineaşmak gerekir sanıyorum: Şahin ren... Zero Mostel'in aşırı mima gerçekleştirmekten, kitlelere Mısırlı bir sinemacı olduğu için miklerle dolu oyunu, filmin gedönük bir sinema yapmaktan yalnızca geri kalmışhğın sorunnel havasınason kerte uygun dü uzak kalmıyordu. larını anlatmak zorunda değilşüyor, Broadvvay'e ve Amerikan Deneysel arayışlar, biçim dir. Onun da her sanatçı gibi, tiyatrosuna bu keskin saldırı, oyunları, yeni bir dramaturji geçmişine dönmek, sinemabim tam anlamıyla hedeflerine ulaşıkurma çabalan, aşın bireysel/bikişisel bir hesaplaşma için kulyordu... Yunan filmi "Altın limsel çözümlemeler değildi, lanmak, daha öznel bir sinemaSaçlı Kız" benim için bir düş kı Wajda'mn uğraşı. O, belki klayı denemek hakkı vardır. Fellinkhğı oldu. Toni Likuresis'in sik dramatürji kalıpları içinde ni'ye veya bir başkasına tartıdıgünümüz Yunanistan'ında bir kalan, ama ayakları yerde, sapağımız özgürlüğü, doğulu bir siköyden yansımalar getirirken, sağlam, görkemli bir sinema nemacıya niye tanımıyoruz? Bu, Almanya göçünü ve bunun sokurma peşindeydi. "Danton"un bizden yalnızca geri kalmışhğın nuclarını da ırdelemeye çahştığı Fransız devriminin ünlü kişilerisinemasını bekleyen Batılılar'ın düştüğü tuzağa ve yanlışa düşmek olmuyor mu? Şahin'in sinemasını değerlendirirken, sanırım bu yanlış yapıldı. ErdekNarlı köyünde suyu, elektriği içinde önü asfalt,denize 20 Andrzej VVajda'nın ve Yusuf M. mesafede 830 m! ve ayrıca parsele müsait 20 dönüm arsalar Şahin'in ortak bir konuya, Tasatıyorum. rih'e eğilirken aldıkları tavırdan Abdullah Erol ise gelecek haftaki yazımda söz Narh Köyü ERDEK etmek istiyorum. HAYVANLAR tsmail Gülgeç ONU ÖPEJRSt •NlSAN OUÛC/&&1NA İNAN PRENŞ&S ONU ÖPSE HAL.N. DDŞONEBiUJVOR MUSUN HAMMİ DÜSDNÜ YORUM TARIHTE BUGUN Mümtaz Ankan KALITIM KANUNLARI 1822'DE &UGUN,UNLÜ gOTANİKÇİ (ŞRB&OR MEMDEL,AVU£Tuf?yA'DA DOGDU BİR C»N ADAMI OLAN MENOEL, BRÜNN'DBKİ MANASriRIN BAHÇeS/NOE SIRİÇTt&l PENEMELERDE İL 6/A/Ç SONUÇLARA UlAŞARAK KALITIM KANUNLARINt BULOU.&ırKiLSIZiM MELE2LB$Tİ(HLME£lYLE İLGHt 8>R KITAP yA2PI VE 1&66'OA yAYIMLATT/.AMA NE YAZIK Kl, AAJCAK ÖLUMÜNDEN İ6 Y'L SoMZA, 19OO DE KITA&ININ 6BRÇEK OBGER.I ANLAŞILACAKTi.KALIT/MSAL OZEULIICLERİN OOLOEN DÖL£ GENLER YOLUYLA AKrA£lLMA£t, KISA SutZS SONCA ZOOLOJiOE OG UY&ULAMA ALANI 22 Temmuz YANDAKI LEZDEN SARI OLANl BASKIN KARAHTERÜ, b A K BEZELYE YEŞIL ' YEÇİL OLAN1YSA CEKİNlK KARAKTE&U&İR. .•:::••••:•• ;..: o 22 Temmuz 1933 de hazırlanmaktadır. Kitaplardan istılah tarama sahasındaki faaiıyet de devam etmektedir. Orhon abideleri, Divant Lugatit Türk, Rarlof Lügatı, Lehçesi Osmani gibi eserlerden aranan askerlik, idare ve siyaset istılahlarını gösterir 6 liste basılmıştır. Bültenin çıkan birinci sayısı ve basımlakta olan ikinci ve üçüncü sayılan bunların semerelerini herkese yaymak işini üstüne almıştır. Dil Tetkik Cemiyeti, önumüzdeki kurultaya, büyuk işlerden başlıcalarını başarmış olarak çıkacakttr. 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet Türk Dili Cemiyeti bugün toplanıyor lurk Dtlı letkıK Cemiyeti umumi merkez heyeti, bugün Dolmabahçe Sarayı 'nda toplanacaktır. Cemiyet yaz nihayetine kadar içtimalarına şehrimizde devam edecektir. Dil Tetkik Cemiyeti'nin giriştiği işler büyük bir hız ve gayretle ilerlemektedir. Söz derleme içinde haziran sonuna kadar merkeze gelen fişlerin miktarı 107 bini aşmıştır. Şimdiye kadar 1500 kadar Arapça ve Farsça kelime neşredilen 195 liste ile ankete Konmuşıu. Karşıtıklar kılavuzu komısyonu, Ou kelimelerden her birine gelen karşılıklan sıralamaktadır. 400 kelimenin en uyar karşılığı tesbit edilm'ıstir. Dil Tetkik Cemiyeti'nin gramer kolu, herşeyden evvel Türkçe kelime teşkil yollarım tetkike başlamıştır. Türkçe lâhikalara ve bunların delalet ettikleri manalara dair küçük bir risale bastmlmış, fikırleri alınmak Uzere mütehassıs ve muallimlere gönderilmişti. Türkçe söz birleştirme yollarına dair ikinci bir risale 19331983 Msvsimlik kOrkleri Rönar taksltte verlityor Kiirbçu han ACELE SATILIK ARSA BEYKO Tel. 21685 (5M8)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear