23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet 2 aşUca hedef olarak harlciye memurlarımızı almış bulunan Ermeni suikastleri o denli arttı ki, bunun tablosunu yapıp biraz istatistikçi, biraz da siyaset yorumcusu yaklaşımıyle bir değerlendirme yapmak imkânı var. Böyle bir tabloyu gözönüne getirince, önemll bazı sonuç ya da genellemelere gidile bileceği ortaya çıkıyor. Bunları birer birer ele alalım. ve falan konu* edinen programlar yaptlıyor mu? Herhalde hiçbir yerde yapılmıyordur. Zira İzah etmek bir yerde haklı göstermektir. Her oaninin, oinayeti işlemek için kendine göre, pek haklı sebepleri bulunduğu muhakkaktır. Bu beyefendiler bunu bilmezlik edemezler. YiERMENİ TEDHİŞÎNİN DEVAMI BATI İLE İLİŞKİLERİMÎne bu beyefendiler bılsinler ki, Ermeni propaZİ ZEHİRLEYİP DURMAKTADIR. BUNUN BİR AN ÖNCE gandasına hoparlörlük eden her yazı, her prog SON BULMASINDA, ERMENİLER DAHİL HERKES İÇİN ram, bir masum hariciyecimizin daha öldürülmesi için açık bir teşviktir. Üstelik dava boş, SAYISIZ FAYDA VARDIR. beyhude bir davadır. Kızılderililerin ABD topraklar;nda bağımsız bir devlet kurabilmelerı ne denli boş bir dava ise. tedhişçııerin amaçlıyor göründükleri Doğu Anadolu'daki Ermeni devletı, o denli boş bir davadır, Beyefendiler bu adamları yakalamak konusunda Isteksizlik ne olan ulkeler Fransa, Italya, Ispanya, Akendılerine bu tür dava anyorlarsa, Filistinliihtımali üzerinde düşünmek zorundayız.. «Hoş vusturya, İsviçre, Hollanda. Avusturya, Dalerin devlet kurması gibi olabilirliği çok daho görü ihtimali dahi mantıkça reddedilebileoek nimarka, Yunanıstan, Lübnan'dır. Fransa dıyüksek davaları ele alabilırler. Üstelik beyebir açıklama değildir. Rezaleti koyulaştıran şındaki ülkelere bir veya iki suikast düşüyor. fendiler Ermenilere de yazık ediyorlar. Ermebir yön de, tedhışe sahne olan ülkelerm coBuna bakarak, olacaksa, bundan sonraki sui niier'de olmayacak bir işin olaoıleoeği umutlağu ile NATO müttefiki olmamızdır. Hele Fran kastin Fransa'da veya bu liste dışındaki bir rını uyandırıyorlar, barış sever Ermenüeri ae sa. Bu ülkeyle hala canlılığını yitirmemiş kül Batı ülkesinde oereyan edeoeği tahmin etedhiş örgütlerin oyuncağı hatta tutsağı halitürel bağlarımız da var. dilebilir. ne getirıyorlar. Avrupa ve Amerıka olmayacak Üçüncü bir özellik, suikast faillerinin he Suikastlerin dördüncü bir özelliği, öç al davaları Ermenilerin kafasına koyarak, onlamen hep meçhul kalmasıdır. Yalnız, son ola ma güdüsü yanında, hatta ondan çok, rc 19. yüzyılda ve 20. yüzyıi başmda yeterinrak İsviçre'deki katiller Paris başkonsolosluğu propaganda güdüsünün önemli bir yer tutma ce kötülük ettiler. 1919'da da bu kötülük Yunu işgal edenler yakalanabildi. Aslında belki sıdır. Batılı dostlarımızın basın yayın camia nanlı ve Rumlara yapıldı. Böyle bir kötülüğü Istisna yalnız İsviçre'deki oinayettir, zira Başları da tedhişçilerin bu amaçlarını fazlasıyle bir daha yapmanın bir anlamı olabilir mi? konsolosluğu basan katillerin yakalanması tatmin ediyorlat. Hemen gazetelerde yazılar, Türkiye aleyhine komplo düzenleyen, yüFransız polisinin soruşturma ve yakalama gay radyo televizyonda programlar devreye sorüten örgütiere bir sözümüz yok. Ama, Batılı retinin bir sonucu olmamıştır .Gerçekte ka kuluyor. Ermeni iddiaları, bizim bir söyleyecek dostlarımız bu işte, çağdışı ve akıldışı, fakat tillerin yakalanıp cezalandırılması da pek ösözümüz olup olmadığı konusunda fazla bir n e yazık ki, çok güçlü olan «Haçlı» zihniyetı nemli değildir. Zira yalnızoa katil oezalandırı kaygı duyulmadan oömertçe sergıieniyor. Bu önyargı'arının ya da duygularının etkisi altınlıyor, onu harekete geçiren örgütlere ve on basın yayınoılara bir Türk olarak sorarsanız, da hareket ettiklerini itiraf etsinler. Bizım onların elebaşılarına ilişilmiyorsa, bu pek de ihtimal, kamuoyuna suikastın nedenlerinl izah lardan istedığimiz şu olmali: Bir kez katiller tatmin edici bir sonuç sayılamaz. O örgüt ba etmekle görevli olduklarım söyleyeoeklerdir. yakalansın, mensup bulundukları örgütlerle bir ki kaldıkça gerekirse bir katil daha bulabilir, O zaman bu beyefendilere sormak gerek, Pa likte cezalandırılsmlar. Yakalayamıyoruz sözü hatta kiralayabilir ve böyleoe kanlı işine de ris'teki sinagog bombalama olayından sonra, mazeret olmaktan çoktan çıktı. İkincisi, her vam eder. Kaldıki, iki istisna dışında caniler olayı izah etmek için Hazreti İsa'nın çarmıha cinayette Ermeni propagandasmın borazanlıdahi yakalanamamıştır. Bu, bir uluslararası gerilmesinde Yahudilerin rolünden, Yahudileğını yapmaktan artık vazgeçsinler. Tedhişi rezalet boyutuna çoktan ulaşmış bulunmak rin tioaret ve sermaye çevrelerindekl hegeizah etmesinler, mahkum etsinler. Ermeni idditadır. Bunoa kanlı cinayet işlensin, kimse ya monyasından, çıkarçılıklarından dem vuran aları farzı muhal yüzde yüz dcğru bile olsa, kalanmasın.. Artık istatistik biliminin büyük «izah edici» programlar yapılmış mı? Almanişlenen cinayetlerı haklı gösteremez. Batılısayılar yasası kapsamına giren bu olay tevil ya'da Baader . Meinhof grubu, İtalya'da Kızıl larla kişıse! temaslarımızda da, durumun ne götürmez. Canilerin yakalanmaması bir rast Tugaylar burjuvazisinin bir kodamanını vurduk denli büyük bir rezalet olduğunu hep hatırlantı olmaktan. falanca polis örgütünün, fa ları zaman oinayeti izah eden, kapitalist sınılatmalıyız. Ermeni tedhişinin devamı Batı ile lanca dedektifin beceriksizllği, ya da katillefın tarih içinde proleterya sınıfına yapmış olilişkilerimizi zehirleyip durmaktadır. Bunun rin üstün becerikliliği iie açıklanabilir olduğu zulümleri parmak kadar çoouklarm fab bir an önce son bulmasında herkes İçin Ermaktan çoktan çıkmıştır. Maaiesef burada. rika ve madenlerde 15 saat çalıştırılmalarını meniler dahil sayısız faydalar vardır. 13 EKİM 1981 B Ermeni Suikastleri Sina AKŞİN Bir kez suikastlerin Kıbrıs Barış Harekâ tından sonra başladığı göze çarpıyor. Bunun böyle olması biraz tuhaf, zira zaman içinde Ermenilerin iddia ettikleri felaketlerin acısı nın küllenmesi beklenırken ve çok uzun bir süre onlar hiçbir tedhiş faaliyetinde bulunma mışken (Birinci Cihan Savaşı ertesinde İttihat ve Terakki önderlerine yapılan suikast lerden sonra) 1974'de birdenbire 1915 olayla rına karşılık olmak üzere tedhiş yolu akılları na gellyor ve kolları sıvıyorlar. Bu durum is ter istemez akla Ermeni dışı ve bu arada Rum unsurunu hatıra getiriyor Bakalım Kıb rıs konusunda bir uzlaşmaya varılırsa, Ermeni tedhişi son bulacak mı?... Son bulursa, ya da hafiflerse, arada bir ilişki bulunduğu sonu cuna varılabilecektir.. İklnclsi, suikastler büyük çoğunluğu ile Ba tı dünyası üllfelerinde yapılmaktadır. Durumu pek karışık olan Lübnan istisnası dışında, suikastlerin 3. dünya, müslüman yo da sosyalist ülkelerde yapılmadığı göze çarpıyor. Yer itibariyle yapılan incelemede başka özellikler de beliriyor. Ermeni cemaatinin yoğun olduğu Fransa'da çok sayıda suikast yapıldı ğı halde, yine Ermenilerin yoğun olduğu ABD' de diplomatlarımıza yönelik bir suikast henüz olmamıştır. Gerçl Kaliforniya'da işienen çifte cinayet vardır ama onun örgüt işi değil, kişisel bir girişim olduğu anlaşılmaktadır. Olay, Barış Harekâtından önce olmuş, katil yakalanıp mahkum olmuştur. Dikkati çeken başka bir husus Ermeni tedfıişinin merkezi olarak görünen Fransa dışında tedhişin Batı camlasının çeşitli ülkelerinde eşit olarak ya yılmak istenmesidir. Sanki Batı camiasının öbür ülkelerinde (eana zarar vermeyen bomba lama olayları dışında) 12 suikastten fazla yapılmak istenmiyor gibidir. Suikastlere sah Bilim, Sanat ve Teknoloji... österi dergisinin ekim sayısmda Melih Cevdet Anday'ın Masa» adh yazısını okudum Okurken şu satırJarın altını çizdim «Saint John Perse, Nobel höylevinde sanatla bilimi karşılaştırır, bilimin tekniğe dönüşmesi * olayı üzerinde durarak, böyle olmasaydı bilimle sanat afasında hiçbir ayrım kalmıyacağını belirtir. Benzetme doğrudur bence de. Araştırma, kuşku, sezr gi, deneme, yaratıcılık süreçlerı her iki ethinlikte de gözlemlenebilir. Bilimdeki *tekniğe dönüşme» olayının sanatta bulunmadığı düşüncesine ise ben katüamıyorum. Çünkü resirn sanatında yaratılan biçimlerin, tuvalden çıkıp ev eşyasına geçtiğini biliyoruz. Başlangıçta soyut, hatta çocuk, oyunu gibi görülen araştırmalarin yapuanmızı etkilediği ortadadır. Bugün kullandığımız bütün yeni araçlann, gereçlerin, kaynağında özgün sanat yaratıcüıklan yatmaktadır.» • Melih Cevdet'in savına kattlıyorum. Üstelik bu düşünceyi biraz daha geliştirirsek gerçeğin başka yanları da gündeme girer. Yaşamda elle tutulur araç ve gereçlerin çoğunun kökeninde sanat yaratıcılığının bulunduğu doğrudur. Sanatm geçmişlerde özlemle işlediği nice fikrin bir süreç içinde hayata yansıdığı görülüyor. Bir adım daha öteye gidebilir, tarihte bilim. adamıyla sanatçı arasında yazgı benzerliği olduğunu söyliyebiliriz Çcğu bilim adamımn ya da sanatçmın siyasal baskılar altında kalmasmın gerekçesi birdir. Buniar yürürlükteki düzen için sakmcalı göruldüklerinden Vargılanmış ve cez&landırılmışlardır. Niçin? Çünkü biliınin de sanatın da kağıt üzerinde kalamıyacağı, Uıe de insanm yaşammı etkileyecek (somut ve teknik) bir sonuç doğuracağı öteden beri bilinmektediı Özgürlük ve bağımsızlık tutkusunun önce snrlerde işlenmesi sonra toplum düzeruni oluşturan hukuic kural ve tekniklerine dönüşmesi raslantı değildir. Çağımızda gerek bilim ve gerek sanat ile hayafc arasındaki köp/üler geçmişe oranla çok kısalmış'ardır. Söz gelimı atom bombasımn icadıyla kullanılmasi arasında kaç yıl var? Transi8tör bulunuşundan en çok on yn sonra dünyayı sarmıştı. Bilim ile teknoloji öylesine iç içe geçmiştir ki artık bazı aianlarda teknolojik âmaçlar bilim adamlarının yönlendiricisi oluyorlar. Oysa bilimin emeklediği geçmiş yüzyıllarda bilim salt bilim içm yapıhrdı. S H Y Burhan IARPAD "Babıali Kitapcıları,, ARIM yüzyıl öncelerin «Bâbt Ali yokuşu»nda kitapçı dükkânı ışletenler, kitap da basardılar. Hem satıcıydılar, hem de editör. Sonraları durum değiştl. Günümüzde kitapçılık ve editörlük ayrı işler. Şımdi yayınevleri var. Belirli bir görüş açısından yayın yapıyorlar, yayınlarını dağıtımcılara veriyorlar. Cumhuriyet başlangıç yıllarının Bâbı Ali kitapçılarından günümüze kadar kalabilmiş iki firma ve iki satış dükkânı var. Remzi Kitabevi ve ufak bir ad değişikliğiyle inkilap Kitabevi. Fakat yayıncılıklarını başka yerıerde yönetiyorlar. 192030 arası «Bâbı Ali kitapcıları», yokuşun en altında Postahane'den kıvrılan köşebaşında Hüseyin beyin Ikbal kütüphanesiyle başlardı. Hüseyin bey, serÜven kitapları yanı sıra tiyatro oyunları da basardı. Yokuşun sağında o günlerin kitapçılarını şöyle sıralayablllriz* ' *"*''' • ' *>•*•''• •rt«»»t*»<ı's»i/ >»*»ı %."n#i. s'j«ü*s*•" 1 ekim perşembe günü Denizcilik Bankası'nın ulaşım araç larını kullanmak zorunda kalan insanlar için bir facia günüydü. özellikle Kadıköy'den Karaköy'e geçmek isteyenlerin oluşturduğu, saatte yüz metre kadar hızla ilerleyen yılankavi kuyruklar, Kadıköy meydanmda labirent gibi içiçe geçmişti. Sis ytiziinden motorlar da çalışamayınca, Denizcilik Bankası'nın rakipsiz tekel konumu daha belirginleşti ve öte yakaya geçmek isteyenleri büsbütün perişan etti. Gazetelerde bu türlü eleştirilere, daha doğrusu «şikâyetname»lere sık sık rastlanır. Hele eskiden, bütün toplumsal eleştiri bu düzeyde olurdu. «Efendim önce asfalt yapıyorlar, son ra kanalizasyon için kazıyorlar, tam onlar kapatmışken telefoncular gelip kazıyor,» falan filan. Altmışlardan sonra gazetelerde fıkra yazarhğı değişti. Eleştiri sistematikleşti; güncel olaylann ele alınışı bile, genel kavramların, genel ilkelerin ışığında yapılır oldu. Tek tsk olay larm değil, b.Ütünsel sistemlerin savunulması ya da eleştirilmesi ön plana geçti. Bu dönemde, sistem üstüne genelleme yapma merakı yüzüpden gündelik hayatı oluşturan somut olaylann ihmal edildi**i de söylenebilir. CUnkü aydınlar haklı olarak sisteme önem verir; ama toplumun büvük çogunlugu sıkı sıkı cüncele bağlıdır. 1 ekimin jeton faciası da bir günlük bir olaydı. Ama genele Gündelik Bir Jeton Faciasi Murat BELGEbağlandığmda bir günlük sıradan bir olayı ya da basit bir tedbirsizliği bir hayîi aşan bir anlam kazanıyordu. Çünkü sistemin aksamasınm değil, tersine, işleyişinin bir örneğiydi. Vapur fiyatlan on liradan on beş liraya çıkanlırken, jetonlarm değiştirilmesine niçin gerek görülmüş olabilir? Herhalde, elinde on liraya almmış jeton bulunanlarm bu stoklan bitinceye kadar ucuza geçmelerini önlemek için. Gerçekten de, 1 ekim öncesinde herkesin elirjde fazla birkaç jeton olması doğaldı, çünkü gişelerde hiçbir za man yeterli memur bulunmuyor, kalabalık saatlerde sıra beklerken vapurlar kaçıyordu. Bunun için de sırası gelen beşer onar jeton alıp bunları başka seferlere sakhyordu. Gene de, vapur ücretinin on liradan onbeş liraya çıkacağım bilip bu jeton alanında büyük yat.ırım yapmış kişiler var mıydı da, yeni ?eton çıkarma gereği duvuldu dive düşünüyor insan. Diyelim ki vardı ya da diyelim ki, olmasa bile, birkaç kişinın on liraya aldığı jetonla onbeş liralık dönemde vapura binmesini önlemek bir zorunluktu. O perşembe sabahının kargaşasını önlemenin başka yolu yok muydu? Yeni jetonlar gerekli duyurularla önceden satışa çıkarılamaz mıydı örneğin? Kimbilir, belki bunun da teknik imkânsızlıkları vardır. O güne özgü olmak üzere, turnike başına konacak memurlar eski jetonla geçenlerden bir de beş liralık toplayamaz mıydı? Haydi bu da olmadı, bütün satış gişelerinin açılması da yetmedi, gene o günlük olmak üzere ellerinde tor" balarla gezerek jeton satacak memurlar bulunamaz mıydı? Bunların hepsinin birtakım sakıncaları olduğu söylenebilir belki. Ama bunlar şirkette bakmca göze görünen sakmcalardır. Gişeden sokağa değil de sokaktan gişeye bakınca, bu sakmcalar insana inandırıcı gelmez. O gün karşıdan karşıya geçecek insanların rahatsız olmamaları, Denizcilik Bankası tarafından bir kural ve bir görev olarak kabul edilseydi, çare de mutlaka bulunurdu. Ama zaten işin özü burada. Kuruluş, kendisini bu anlamda halkın hizmetinde saymıyor. Kuruluşun halka bakışı böyle olmayın ca, o günün kargaşalığı sistemin aksaması olarak değil, sis temin temel mantığmın doğal sonucu olarak çıkıyor karşımıza. «Ne yapalun, kırk yılda bir gün'böyle bir zorunluk yüzünden sıkıntı çekiversinler,» demek, nedense dünyanın en doğal tavrı bizde. Gelgelelim, benzeri ner kuruluş ve örgüt aynı tavra girince, bunlann hepsi ile şöyle veya böyle ilişki içine gırmek zorunda olan toplum da her gün bir yeni aşılmaz duvar ile karşılaşıyor. Bu toplumun da şikâyet edılecek çok davranışı var. Kendi varmak ıstediği hedefe varmak için gözü birşey görmeyen bireylerle dolu bir toplumuz. Kuyrukta sıra kapmak gibi görece masum bencilliklerden başlayıp zehirli votka satmak gibi inanılmaz cinayetlere kadar üzanan bir çıkarcılıkla her gün burun buruna geliyoruz. Peki, nereden başlıyor bu zincirleme bozukluklar? Yaşamak bir ceza haline getirilirse, ve herkesin bu cezadan payını alması bir mukadderat olursa, o zaman birtakım bireylerin hile ile paçalarını kurtarmaya çalışmalarma hiç şaşmamalı. Zaten suçlu muamelesi gören bir insan, niye gerçekten suçlu olmayı seçmesin? Ya tanat? Şu eski soruyu, "Sanat sanat için mi, toplum için mi yapılmalı?» tartışmasmı anımsatacak değilim. Bu konu aıtık aşılmıştır sanıyorum. Bütün dün yada baskı rejünlennin sanatçılan gozaltına alması, bazan hapsetmesı, bazan yok etmesi, en soyut sandığımız sanjtların bile havatı biçimlendirmekte bilimsel teknolo;ik buluşlardan geri kalmadığınm göstergesi değil midir? 'Bilim adamı fikir adamı sanat adamı» üçlüsü, evreni değiştirmekte ve însan toplumunu biçimlendirmekte birbirine benzer işlevi sürdürüyorlar. Ne yazık ki baskıcı siyasal rejimlerin bu üçlüye yaklaşımı egemonlerin doğasmdan kaynaklanır. Yeni bir si'ah icat eden bilim adamma törenle nişan verilmesi ama barışı işleyen ozanın cezaevine yollanması şıirin de sırasmda güçlü bir silah ' olduğunu kanıtUımaz mı? ; . . . *.» İkbal, Inkılap, Oığır, Semih Lütfü, Tefeyyuz, Kanaat, Gayret, Ahmet Halit (önceleri Sudi kütüphanesi), Resimlı Mecmua satış yeri (Sonraları Yedigün, daha sonra Avni insel, Cumhuriyet, Remzi, Arif Bolat, Yokuşun karşı kaldırımı aşağıda Milliyet gazetesi ve matbaası (sonraları Tan), ile başlardı. O yapının attında uzun yıllar çalışmış olan Üniversite kitabevi daha sonra açılmıştır. Köşede Meserret oteli ve kıraathaneslnin biraz geçince Yeni Şark kitabevi, daha sonra Cıhan kitabevi (hukuk yaymları ve Kanunlar), onun yanında da Hllml kitabevi vardı. Yine o sırada kısa bir süre çalışmış olan Ölmez Eserler Yaymevi, Türk kitapçılığında editörlük ve kitap satıçılığının »lerl bir anlayışla ilk uygulandığı yerdir. Şîmdi büyük bir iş hanı yükselen o günlerin tek katlı bir hanında küçücük bir oda, Yaşar Nabi Nayır'ın Varlık kitapları yaymları için ilk adımın atıldığı yer olmuştur. İkinci savaş yılları, Bâbı Ali yokuşunda kitabevinden ayrı çalışan ilk yayınevlerinin görülmeye başladığı yıllardır. Varlık, Yüksel (Hamdi Varoğlu . Ö. Rıza Doğrul), Arpad, Nebioğlu, Batı (N. Z. Ekeren), Türkiye (Tahsin Demiray) ilk akla gelen ve bugün çoğu kapanmış olan ilk yayınevleridir. Editörlük de yapan kitapçılar arasında kanaat (İlyas Bayer) ve Remzi (Remzi BengiJ'nin kimi özelliklerl vardı. Kanaat, daha çok lügatlar, dünya tarihinden çeviri eserler yayınlardı. Remzi, dünya edebiyatından çevıriler dizisiyle ilgi topluyordu. Bu dizinin kitapları elli kuruş gibi çok az bir para karşılığı satılıyordu. Bâbı Âli kitapçılarından söz açınca o dönemin IIginç kişisi Hilmi Çığıraçan üzerinde durmak gerekiyor. Meslek hayatının eliinci yıldönümü Türk Editörler Birliğince düzenlenmiş bir toplantıda kutlanmış ola n Hilmi Çığıraçan. yaymladığı bütün kitaplara uzun ön sözler yazardı. H. Rahmı Gürpınar'ın bütun eserlerini de o yayınlardı. , 194O'lı yıllarda Remzi Kitabevi'nin başlattığı dünya edebiyatından çeviriler girişimi, kısa sürede bütün Bâbı Âli kitapçılarını sürüklemişti. Yokuş'ta yer kalmadıgı için dar ve drk Cağaloğlu yokuşunda küçük küçük dükkânlar açılmış ve hepsi de kitap basmaya başlamıştı. ABC, Yokuş, Marmara kitabevleri bunların başlıoalarıydı. Tam köşe ağzında Maarıf Kitabevi vardı. Nacj bey vo kızlarının yönettiği Maarrf Kitabevi. Saatli Maarlf Takvlmi ve Halk hikâyeleri basardı. Remzi Bengi, baskı tekniği ve dağıtım alanında kurumlaşmasına rağmen «Bâbı Âli kitapçısı» havasını ölümüne kadar sürdürdü. Küçük dükkânın hiç değişmemış iç düzeninde, tezgâhın arkasında o küçük ve arkalıksız sandalyesinde bütün gününü geçirirken, yazar, öğreimen, edebiyatçı tanışlarıyla söyleşir ve şakalaşır, amma bir yandan aa günlük işlerinl yürütürdü. Simdi hepsi de aramızdan ayrılmış olan o tanışlar arasında Mansur Tekin, Rüşdi Dik, Hasan Ali Ediz, Havrullah Örs, Mustnfa Nihat Özön vardı. «Bâbı Âli kitapçılan»nın, yazarı aşırı sömürmek gibi hiç de hoş olmayan bir suçlama altında tutulmalarına rağmen ülke kültürü için yine de olumlu yanları vardır. Zira o «Bâbı Âli Kitapcıları» 1940 1950. ve 1950 1960 yıllarının gizli, ya da açk baskı yöneticllerine, basımevi ve kitapevi yıkmalarına karşı durabilmiş, kimi yönetıcilerin «Baş suçlu» gözüyle katığı «Kitap»ın gücunü ve onurunu koruyabilmiş, 1960 1980 yılları aşamasına köprülük etmiştir, 1931 GİMA T.A.S DUYURU Şirketimizin mal ahmlarında oaza suistimallerin belirlendiğl ve mal sahşlarında halkın güvenini sarsan bir tutum içinde olduğu yolunda basında f>.9. 1981 tarihinden bu yana birkaç kez yayınlanan haberler konusunda kamu oyunu aydınlatmak isteriz. Son günlerde bazı yayın organlannda yer alan söz konusu olaylar, geçmiş yıllarda cereyan etmiş olup, gerek yetkili mercılerce, gerekse şirketimızce yapılmış ve yapılmakta olan soruşturmalar sonucunda, olaylann gerçek mahiyeti belirlenmekte, sorumlulugu, te^bit edilen ilgililer hakkmda da gerekli işlem yapılmaktadır. Geçmiş yıllarda cereyan eden bir kaç olay esas alınjjak, gerçek mahiyeti tam olarak açıklanmamak ve oluş tarihleri de belirtilmemek suretiyle bazı çevrelerce kamuoyunda, şirketimvin halen tüm mal satışlannda halk1mızın güvenini sarsıcı bir tutum içinde olduğu kanısı yaratılmaya çali'jıLmaktadır. Böyle bir durum kesinlikİ3 v arid değildir. Sayın halkımızın şirketimize oıan güvenini sarsmaya, yönelik bu yaymlara itibar edilmemesini, şirketjmizin yurt sathına yayılan tüm teşkilatı ile halkımıza güvenle ve en iyi şekil'Je mal ve hizmet su^uiıak gayreti içnvte bulunduğunu bu amaçla gerekli her türlu tedbirin ahnmıs. olduğunu =>ayn kamuoyuna raygı ile duyururuz. 13 EKİM 1931 Başvekil yarın akşam Peşte'den ayrılıyor tt KONGRE • M. Pars llkokulu ve Öğren cilerıni Koruma Derneği'nin yıllık genel kurulu toplantısı okul salonunda 18.10.1981 tarıhinde; ertelenmesı halinde 25.10.1981 tarihinde saat 14'de yapılacaktır. 1 Açılış gündem, 2 Divan seçimi, 3 Calışma raporunun okunması, 4 ^önetim Kurulu'nun Ibrası, 5 Yeni Yönetim Kurulu seçimi, 6 Dilek ve temenniler. • 5250 sıra no'lu ağır vasıta ehliyetimi ko ^tim. Hükümsüzdür. Tel 60 72 '3İII CETİN • Nüfus cüzdannrn feaybettim. Hükümsüzdür SERDAR AKATLAR • Nüfus cüzdanımı kaybettim. Geçersizdir. OSMAN ÜSLU Budapeste 12 (Hususi) İsmet Paşa Hazretleri Tevfik Rüştü Beyle bugün öğle yemeğinden sonra saraya davet olunmuşlardır. Vekillerimiz öğleden sonra Macar Hariciye Nezaretinde iki memleketi alakadar eden meseleler hakkmda müzakerelerde lardır. bulunmuş Yarın veya öbürgün bir tebljğ neşredilecektir. îsmet Paşa Peşte'de dört gün kalacak ve çarşamba günü akşamı Venedik'e hareket edecektir. Samsun Gazi Heykeli Samsun Belediyesi tarafmdan heykeltraş M. Krippel'e yaptırılan Gazi heykelinin bittiğini daha önce yazmıştık. tngiliz mecmualan eserin muvaffakiyetinden bahsetmektedirler. Heykel pek yakında Viyana'dan Samsun'a naklolunacaktır. Türkiye'de ilk gazete çıkaiı bir asır oluyor îstanbul Matbuat Cemiyeti Raisliğinden: 1 kasım 1931 ilk Türk gazetesi çıktığmm yüzüncü yıldönümüne tesadüf ediyor. Cemıyetimiz o gün İstanbul'da bir matbuat sergisi açacaktır. Sergi ilk günden beri çıkan gazete ve mecbualardan numuneler arzediyor. Gerek tstanbul'da ve ge rek memleketin başka yerlerinde çıkmakta olan ga« zete ve mucmua sahipleri, 1 kasım 1932 sabahı sergide bulunup teşhir edilecek surette yetiştirilebilecek en son çıkanlarmdan ikişer nüshasını Ankara caddesin de Orhan Beyf hanındaki Cemiyet merkezine elden veya posta ile göndersinler. GİMA (GIDA VE ÎHTIYAÇ MADDELERİ T.A.Ş.) YÖNETtM KURULU (Rehber Ajans: 323) 8324 200 otomobilîi seyyah gelecek tlkbaharda şehrlmize 200 otomobille Alman seyyahj Relecektir. Türk Turing ku lübü seyyahları karşılamak için lazım gelen hazırhklari vaomaktadır. • 13.10 Sah *Saat 18.00 •Odakule Konferans Salonu KONUSMA DOKTOR ERDÂL ÂTABEK Hastaiarını Kadıköy, Banarıye Caddesl, Baharlye Apt. No: 96/3'de açtığı muayenehanesinde kabule başlamıştır. TEL: 58 23 22 Prof. FritzNEUMARK Bir Alman dost gözüyle Atatürk Türkiyesinin dünü, bugünü Giriskonusması: • * Prof. Dr. SadilRMAK TÜRKALMAN KÜLTÜR ENSTİTÜSÜ ISTANBUL Odakule Kat 23 İstiklal Cad. 286 Beyoğlu İstanbul A ve B Halkla lliskiler • İyi İNGILIZC£ v e TÜRKÇfc. bıleu halkla ilişkiler ve^ ya gazetecilik dallannda en az 5 YIL çalışmış. 35 yaşından genç ÜNİVERSİTE MEZUNLAR1 ar a mak tadır. Halkla ilişkiler uzmanı olarak sorumluluk yüklenebilecek adayların yeni çekilmiş bir fotoğraflarıyla biografilerini Cumhuriy^t Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. adına NADİR NADt Genel Yayın Müdürü HASAN CEMAL Müessese Müdürü EMİNE UŞAKLIGİL Yazı İşleri Müdürü OKAY GÖNENSİN Basan ve Yayan: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Cağaloğlu Türkocağı Cad. 3941 Posta Kutusu: 246 ÎSTANBUL Tel: 20 97 03 BÜROLAR: • ANKARA : Konur Şokak 24/4 YENÎŞEHÎR Tel: 17 58 25 17 58 66 İdare : 18 33 35 • FZMÎR : Halit Ziya Bulvarı No: 65. Kat: 3. Tel: 25 47 09 13 12 30 • ADANA: Atatürk Caddesı Türk Hava Kurumu îş Hanı, K a t : 2, N o : 13 Tel: 14 550 19 731 TAKVİM I A ve B Halkla Hişkiier Husrev Gerede Cad. 128 Teşvikiye adresine postalamalan rica olunur. . Imsak 5.26 Gtineş 7.07 13 EKİM 1981 öğle İkindi 13.00 16.08 Akşam 18.33 Yatsı 20.03
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear