23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
fe] aftada bir yazmanın güçlüklerinden biri ds, yazı konusıınıın eskimesi. Bu yüzden olacak, elden geldiğince eskımeyecek konulan seçmeye bakıyorum. Eskimeyeceic konuların bolluğunu gördükçe de, toplumumuz ne durağan bir topiummuş dıye üzülüyorum. Ama bu üzüntüm çok sürmüj'or, ülkemizin ilerlediğini tarutlayan olaylar da kendini gösterivermiş bakıyorsunuz. Elbet öyle olacak! Yaşama çabası, ınsanlar için de, toplumlar içın de ayakta kalabilmenin başlıca koşuludur. D. G. Mahkemeleri tasarısına iş Çi sendikalanmızdan çoğunun karşı çıkması işte böylesi kıvandıncı örneklerden biridir bence; demek işçilerimız yalruzca kendi ekonomik çıkarlarının sağlanması içm çaba haroamakla kalmıyorlar, toplumun siyasa ve düsün aianını da uygar toplumlara yakışır bir durumda tutmak istiyorlar. CUMHUtİYET 23 TEMMUZ 1976 H bunlardan daha çok anlardı o müzikten» demekten kendimi alanuyorum. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Gülünç Oluyor Afaturkaya verilen önem Demokrat Patrtl ile başladı, hızlandı, köyü sardı, köyde rJrküyü bastırdı. Bakmayın siz radyoda türküler soylendiğine, köylü o programları sevmiyor, uygarlık müziği sandığı alaturkayı istiyor. Geçen akşam televizyonda, tzmir radyosunım hazırlayıp sunduğu eski bir müzisyenimizin bestelerini dinleyeyim dedim; kadm, erkek koronun ellerinde notalarla şarkı okuduklarını ve bir de o gereksiz şefin elleriyle bir takım gelişi güzel hareketler yaptıgını görünce, dinleyecegim varsa vaz geçtiıa. Bir müzisyen olan başyazanmızın geçende yazdığı gibi, ne gerek var yöneticiye alaturka konserde? Itri ve Dede Z3mamnda kadın erkek karma koro mu vardı? Nota mı vardı? Bunlann tümü aynı sesle aynı nagmeyi yürütmüyor mu? An bu taklitçilik! Avrupalılarda öyle ya, bi* de öyle yapalım... Hepsi bu ve asıl taklitçililc bu; Adnan Saygun'un müziği değiı. tşte, haftalık yazılarımda çogun eskimeyecek konulara yöneliyorum derken, yukarda ele aldığım konunun benzerlerini anlatmak istemiştim. îçinizde, «eskimeyecek» sözcüğünü, «insansal', «öllimsüz» anlammda alanlar olmuştur belki. Üzülürüm. Keşke bu konu «eskimez» olmakr«n çıksa... Eskimek ne demek, her gün biraz daha tazeleniyor alaturks. biraz daha yaygınlaşıyor. dağı taşı sanyor. Gazetelerin, Istanbul Festivalinde son geceki alaturka konserine Sayın Bülent Eeevit'in gitmesini yazmaları da bundan olacak. CHP Baskamnın bilgisine, yetenegine, beğenisine saygım vardır, eskiden tanırım kendisini, ama o haberi okuyunca, ne yalan söyleyeyim, içime bir üzüntü çöktil; bu haberi, «Iste BUlent Ecevit de alaturkayı t;;tuyor» biçiminde yorumlayacaklar diye. Yorumlarlar da. Bir de yeni bir solcuhık var ya, Osmanîıya yönelik bir solculuk, o inanısta olanları da memnun edecektir Ecevit'in eski alaturka konserine gitmesi. «Efendim, seviyorsa gitmesin mi?» Ne diyeceğimi bilemiyorum. siyasa adamı olduğu icin dikkat etsin ya da evinde dinlesin diyeceğim. içlm rahat dejHl. Cünkü o çok seviliyor, bütün yaptıklannı örnek tutanlar var. «Peki sen Itri'yi, Dede'yi sevmiyor musun? Bunlar büyük müzikçüer degil mi?« diye soracak olursamz, evet, bunJar büyük mü^ikçüerdir, ama minyatürümuz, hat sanatımız, karagöztimüz, ortaoyunumuz gibi tarihe karışmıstır, onları unutalım demiyorum, alaturkayı bugün halkımızm, ulusumuzun müziği yerine koymayalım, koyamayız, diyorum. Bırakahm, müzikçilerimiz yararlansınlar orüardan. QUO VADİS?,, Bir Konser Dolayısıyle Melih Cevdet ANDAY pıtlar yaratmadığını sorrmışhı. Anlasılan Çaykovski'yi en çok seviyordu, bütün yeni müzisyenlerin de ona benzemesinl istiyordu. G«çen yüzyılm ünlü tngiliz devlet adamı Disraeli bir romancıydı, Vivian Grey» adlı bir romam vardır, Oscar Wilde'in «Dorian Grey. adını ondan esinlenerek kitabına koyduğu söylenir. Ama «Vivian Grey» hiç okunmaz. İngiliz romanı, Disraeli'nin yolunda gitseydı gelisemezdi. Diyeceğim, başanlı va da başansız, devlet ve siyasa adamları sanatlsrla uğraşsınlar, fakat onu politijclaıı ile icanştırmasınlar. Bilıyorum, ben bu konuda ilerledikçe, okurun «klına ister ostemez Atatürk adı gelecek. Çünkü Atatürk, bir ara, radyolardan alaturkayı kaldırmıştı. Çünkü bir kültür ctevrimi içindeydik. «Bir toplumun yaşamındaki değisiklik, müzikteki değişikligi ile anlasılır» demişti. Bu büyük adam, bütün düşüncesini Türk ulusunun yükselmesine yönelik tuttugu için, burada konuyu biz de Türk toplumu açısından ele almalıyız. Cumhuriyet'ten önce, Anadolu'da Türk köylüsünün çalıp söyledîği, geleneksel, babadan va da ustadan öğrenilir. notasız bir müzik ile. yalnızca Istanbul'a öagü, varlıklı ailelerin meşgul oldukları alaturka müzik vardı. Sonra radyo bu alaturka müziği Anadolu'ya yaydı. Atatürk, bunlann içinde müzehk olanı arsive ve meraklı'.anna bırmkmak, gelişccek yetenekte olam da Batı yöntem ve tekniği ile ele almak inancında idi. Bu alandaki düşüncesini kökten başaramadı, ancak yurdumuzda uygarlık müağini yapan birkaç sanatçının yetişmesme olanak hazırladı. Oysa kendisi özel yasammda alaturkayı severmis. dostları ile, arkadaslan ile alaturka müziği dinler sdylermiş, ama ulusun müziginin o mlizik olamayacagmı bilecek kadar sezgisi zengın adamdı. Oysa bugün alaturka seven ve radyoda sorumlu yerlere geçince programları alaturka ile dolduranlan gördükçe, «Yahu, Atatürk bunlardan çok sever alaturkayı ve ber halde B Nereye geleeeğim? Bu yazı çıktığmda nerdeyse unutulmaya yüz tutacak bir konuya, Istanbul Festıvalinın kapanış törenierinden birine Sayın Eülent Ecevit'in gitmesine. YükseJc Kaldırımın yukarı başındaki Galip Dede tUrbesinde Itri'den ve Dede Efendi'den şarkılar. besteler söyleıımiş o gece. Gazetelerdeki haberin baş yanında, bu konsere Sayın Bülent Ecevit'in ve eşinir. gittiği ve orüann valnız bu konsere gittikleri yazılı idi. Bir sanat gösterisinde, btr devlet ve siyasa adamının bulunması habercilik bakımmdan bunca değerli midır, bilmiyorum. Ben daha başka kişiîerin orada buîunup bulunmadıklannı merak ederdim, sözgelisi batısal müzıkle uğraşar. müzisyenlerimizin. Orüardan hiç haber yoktu. Sırası gelmisken söyleyivereyim, ünlü Rus kompozitörü Şostakoviç İstanbula geldiginde, bizim alaturkacılar bir alaturka konser dinletmışlerdi adama: yamlmıyorsam geçen yıi olmuştu bu olay. Amaçlarını anlarrnyor değilim, adam bu konseri dinleyince afallayacak, hayranlıktan düsüp bayılacak, kendi uğraştığı müziği bırakıp alaturkaya dönecek... Öyle olmadı, adam dinlediği miizikten sonra, «Ben müziğin her çeşıdini severim,» diye nazik bir söz söyledi ve şunlan ekledi, «Sizin müziğinizin geliştirilrnesi gerekli.» pı reformlanna lnanmıyorsun da, üst yapı elestirilerine mi gırişlyorsun? «Evet, öyle, daha diyeceğiniz var mi! Bir ülkenin bilimı, sanatı, yaşayış biçimi üstüne söz etmek için sıra beklememeli, her şeyin her zaman sırasıdır. Bu bakımdan «bizim jrriiziğimiz» sorunu büyük önem taşımaktadır. Başka memleketlerde pek eşine lasüanmayacak bir durum var bu konuüa: Ev ki alaturka. yenl alaturka, dolmuş plâkları, folklor müziği, klâsik BaU müziği, hafif Batı müziği, pop müziği... bunlann bir arada boy gösterdikleri bir ülkede yaşıyoruz. Hayır, yanlış anlaşılmasın, bir tek müziğimiz olsun demiyorum klâsik müzik ve halk müziği her ülkede var, sonra yaöancı ülkelerin müziklerini de dinleyelim, kulaklarımızda bir defişiklik olsun, ama bizimkinm benzert hıç bir yerde yok sanırım. Onun için de devlete bu konuda çok büyük bir sorumluluk düşüyor, devlet bunlardan nangisini koruyacak. hangisinin gelişmesine çalışacak. hangisi için okullar, konservatuvarlar ^açacak? Gerçeği aranırsa durmuş oturmuş toplumlarda, bütün kültürü ile uluslaşmış ülkelerda, hükümetler müziğe karışmağa kalkmazlar. Böy)e bir şeyi sözgelişi Fransa için dusünmek yeter söyiedigiınizin doğru olduğunu anlatmava. Devlet, siyasa adamları müziğe yol göstermeye kalkarlarsa, sanatları da yönetimlen altına alıyorlar demektir. O zaman parti programlannda sanat eleştirilerinin yer alması gerekir. Biz d;, böyle olursa, devlet ve siyasa adamlarından, haklı olarak. iyi bir sanat eğitiminden geçmiş olmalannı bekleriz. Kolay mıdır her devlet adammda bu nitelikleri bulmak? Bununla birlikte, sanattan anlar, yaratıçı olarak sanat üzerinde çalışır devlet ve siyaset aaamları da görülmüştür, vardır. Ancak bu gibüeri, kendi beğenilerini toplumun kültürüne egemen kilsmlar mı. kümasınlar mı? Bir zamanlar Stalin, Şostakoviç* in raüziğini elestirmiş, niçin Çaykovski gibı ya ir toplumu yöneten, isttr kral olsun, igter »ah, l*t*r cumhurbaskanı, ister basbakan; eninde sonunda toplumdaki bazı jriiçlere dayanacaktır. Padisah lkinci Abtlülhamit, istibdadını 33 yıl sürdürdü. Osmaıılı İmparatorluğunun kendine özgü feodal yapısı re kotnprador kapitalizmi arasında kurmuştu dengesini. . Hitler, Alrnan büyük sermayesinin gözflkara diktatörüydü. Aynı role lspanya'da Franko çıktı, bir ömür boyu oturdıı koltufunda. Mao. Stalin. General de Gaulie, Kemal AUtiirk, Roosevelt, Churrhill, vb. aynı kuralı vurğularlar. Toplumsal güçlerin olusturduğu siyasal iktidar, bir temsilci bulur kendisinr Bu tcmsllcinin bir adı vardır, iki gözü, iki ayağı, bir ka/ası. İster çapı büyük OISUD, ister dar bir insandır rninde sonunda. Sizfn, benim fibi bir insan. Sinirleri, kemikleri, sevinçleri, ötkeleri, akrabalan, dostlan, ırkadasUn, asklan, bügilfri, bUgisizükleriyle bir lnsan... Çoğu zaman bn insanların güçlü ve giiçsüz, Mğlıklı re saynlı, dengeli ve dengesiz yanları iktidar koltuçundan diiştükten sonra ortaya çıkar. Abdülhamitin hastabğa var an kuşkuları korkuları: sonradan saptanmıstır. Atatürk'ün içkiye eğilimi sağliKinda yaygmdı. Mustafa Keraal, hiçbir zaman saklamadı bu yanını. halkın önünde rakısını içti. Hitler'in delilife varan karakteri. Şarlonun Diktatör filminde çizdifi unutulmaz oyunla sanat tarihlne geçti. Napoleon'un aşklan ölümünden nice sonra yazıldı. anlatıldı. Cumhurbaskanı rrnç Kennedv nln, yaman bir Uon Juan, y» da Kat»nova olduğunu dürbünlü tüfekten çıkan bir kursnnla öldürüldükten sonra ojrfndik. Mussolini ile mftresi arasındaki illşkiler de. İtalyan diktatörü bir sokak teııerine asıldıktao sonra magazin dergilerinde vavınlandı. Diyeceğimiz şu ki. toplumian yöne(enlrr de birer İnsandır. İnsanın kişlsel ilişklleri, ruhsal durumu. tutkulan vardır. Zaman içinde insan değişebilir. Tutkularının pençesinde kolelesebilir. Vaşlandıkça yumuşayan, hoşgörüye açılân kişiler görüldüğii Ribi: hırslanan, terslenen, katılaşanlara da rastlanmıştır. Tarihi biçimlendinnekte etkin büyük liderler de aynı knrallara bağhdır; kendisini iktidara eetiren kosıillara veya rastlantüara kelepcelenmiş knçük ydneticiler de aynı kurallara haglıdır; siyasavla ilfisi olmavan sıradan insanlar da aynı kurallara bağlıdır. Ahmet. Mehmet. AK, Veli, Siileyman, Necmettin arasında bu konuda bir syrun yapmanın sereği yoktur. Kural böyle olunca sözgelişi bir Ecevit'i, Demirel'l, Türkeş'i, Erbakan'ı bu gözle izlemekte bir yarar var. Ac»' ba Ecevit, Kıbns fatihi diye anılraaya başiadıktan sonra kişillginde ne deçiîünlcr oldu? Ü(1nç bir sorudur bn. Olaylar insanlan biçimlendirir. Acaba, Demirelin üstünde ne denli ftki yaptı 12 Mart Muhtırası? Süleyman Bey ikinci kez Batbakanhk koltufuna oturduktan sonra ne dedi: On yıl önce de Başbakandım, on yıl sonra da Basbakanun, demek ki bende birşey var. Evet, Süleyman Bey'de birşey var; hrm de yeni birşey... Açık söyliyeyim, Oemirerin telerizyondald göriintüsünü dikkat ve tltizlikle lıHyonım: konusmalannı dinliyor, okuyorum. Süie>inaa Beyin bakısları, konuşması, (iilttsü, sağllklı bir İnsanın görünumünü çizmiyor; kaygı verici bir ruhsal değişimi vurguiuyor. Gerçeklerle bağlannı koparmıs Itlbi Demirel... Gazete muhabirlerine demeç verirken de kaçıyor (terçeklfrden; sapkasını gerlye doğru fcaydırrp eline kurefi alarak temel atarken de inanraadıgı bir role çıkmış izlenimi yaratıyor. Kişilerle konuşurken gözleri dışan değil, içeri bakıyor bazan; bazan da acaba karşımdald söy. ledilderlme inanıyor mu? diye bir kuşku pınltısi dolaşıyor göz bebeklerinde... Şaka defil, tanmmamış biriyken birdenbire Basbakan oldu; 12 Mart Muhtırasıyla devrildi; ailesiyle birlikte yolsuzluklar zlnclrinln halkaları bovuna boynuna takıiı; Basbakan lken Başbakanlıkta dayak yedi; son giinlerde yaptıjn işler ise. ne akla sığar ne mantığa; Ecevit foMsl türa benliğini sarmı$ gibi Demirel'ln. Evet, Demirel de bir insandır: Ud EÖZÜ, Ikl ayağı, bir yflreği, sinirleri, kemikleri, öfkeleri, tutkulan, bUgileri, bUgiMzliklerivle bir insan... Ama samrun ses duvannı astı; yalnız kendisini değil toplumda temsil ettiği ffüçleri de sü' rüklcvip gtjtürüyor. Nereye? Her Zaman.. Diyeceğim, alaturka denilen müzik alanında bir eski müzik var ki, ona «fclasik Türk musikisi» adını takmışlar, bir de pıyasa musikisi denilen bir çeşit. Hani pahalı gazinolarda çahnıp söylenen. Bızun halkımızın çoğu onu tutuyor diyeceğim ama, doğru olmayacak. Bizım halkımızın çoğu insanın kaiasını geriletecek çok daha aşağı bir çalgıyı. bir şarkıyı tutuyor. Bunları çogunlukla dolmuşlarda çaııyorlar. Hani bir ülke ancak ekonomik gelişimle ilerler ya. eyvallah. ama o müzik ortada durdukça ekonomik gelişme falan para etmez. «Vay sen altya u^u Lennet Sananlar OKTAY AKBAC «V« Hallaç sordu kiralık katüine Kırbaçla mı karşı çıkacaksın Daglara halka geleceğe Evet Hayır Kitaplar, Yasaklar ve Gerçekler ir bakıma ölmek, düşünmeye ve ögrenmeye on vermeK demektir; yasamarun zevkıni tadanlar, düşünüp öğrendiklerini başkalarına da anlatıp öğretebılenlerdir; bu gerçefe inanmayan lar, ögrenenlerle öğretenlerden korkanlardır. Bu korkunun nedeni, kendi yeteneklerinin güçsüzlüğtinü anlamış olmak, kendi davranıslarırun d'ir.üsü olan tu.kuların başkaları.ıca öğrenilmis olmasından kaygılanmakür. Bu gizli tutkular, çoğu kez, topiuma hizmet maskesi altında, kendi bi reysel çıkarlarını korumak ve arttırmak. bu amaca yardım edeceX yetkilcri elinden Kaçırmamak, kendileriyle yarışmakta olduklarım sandıklan kimseleri ge ride bırakarak yenilgiye uğratma gururunu tatmaktır. Zira, insanlar «beğenilmezlerse asla bırbir leriyle çekişmezler» (Lao'su. M. O: VI) ve onur yarışına giri?mezler. Tarih boy.ınca insanlığı yanıltılardan ve geriliklerden kur tarmak isteyen düşünürlerin uğradıklan felâketleri, onlar karşısında küçülen bencil ve kibirıi kişiler hazırlamıştır. Anlayanlan, büenleri sustunnak ve ıierliyeni durdurmak için, onlann izledikleri yöntem. genellikle her çağda şu yargılara dayanmışUr: 1 Düsünenleri, haUcırı g ek sel inanç ve törelerine saldırmatt la suçlamak: yani milî ve manevi değerlen soysuzlaştırmak. 2 Egemenligi ve sivasal çıkaılan sarsmak. B Cemil SENA meydana getirdiği bir çete değildir. özellikle çagımızın özgür ve parlamenter demokrasilerinde tııç bir girişimi. halkm gözünden sak lama olanağı bulunmadıgı sıöi, hiç kırase de kendi düşünlerini başkalarına zorla kabyl ettirme, bilgi ve düşünceleri kısıtlama yetkisine sahip değildir. UIUMI Anayasalarla evrensel insan baklan ve hatta kutsal buyruklar, bu türlü girişimleri yasaklamaktadır. Bugün artık orta çağUrda olduğu gibi, bilgin ve filozoflan susturmak için öldUrmekten totaliterler bile vazgeçmislerdir. Bu, insan vicdamnın yetkinlik yo lunda kazanmıs oldugu büyük bir asamadır. Fakat hâlâ. düşünenlerin ösgürlüğüne saldıran ve bunların yapıtlarmı toplatan ya tia sansürden geçiren egemen kişiler ve partiler görül^ektedir. O ku>anlara gözdağı vermek i;in, zararh sayılan kitapları yayan ve elinde bulunduranlara bazı cezalar uygulanmaktadır. Çağımızda totaliter rejimlerln diktatörlsri, kendi amaçlarmm gerçeklesmosini engeller korkusuyla, birçolc bilgin ve düsünürün yurtlanndan göç etmesini sağlamıslarsa da, bu alçaklığı uygulamıs olanlar, insanlığın Iânetine ugramıs. fakat düşünenler, filozof, bilgin ve sanatçılar, yapıtlanyla birlikte sonrasızlaşmıslardır. Insel kultüriin ana kaynagı olan yapıtların çoğu, elden ele geçerek saklanmıs ve TynnınımiTa kadar insanlan aydınlatma görevini yapmışlardır. Madde gibi, düşünleri da yok edemeyen bir evrende yasadıgımızdan haberleri olmay.ınlar. günlük önlemlerinin geçici başanlarıyla bütün bir geleceğe hükmedeceklerini sanırlar. Oj'sa, bu çesit basjcılar, en değersiz ve hatta zararlı sanılan düsünlerin bile daha çok yayılmasına ve öğrenilmesine hizmet ederler. Abdülhamid döneminde, meşrutiyet ve özgürlük akımlarını önlemek ve istibdadı sürdürebilmek içın, yurtsever ozanlarla düsünürlerimizin yapıtlan ve BaU dülerLıde yazılmıs devrimci yapıtlann pek çogu yasaklanmış ve nice suçsıız insanlar cezalandınlmış olduğu halde, ulusumuzun kavuşmak istediği yüce amaçlardan uzaklaştıramamışbr. Tanzimat ve Gülhane Fermanı gibi reform Iıareketleri, bazı devlet güçleri iadar da bağnaz kuvvetlerin tüm direnmelerine karsın, bir imparatorlugun zorunlu ve doğal yıkılısı bahasına olsa da, demokratik Türk Cumhuriyetini kurabilecek kosullan ve kusaklan hazırlamıştır. na kadar geçer. Demek M, yine Çin filozofu Laotseu'nun dedigi gibi, «İnsanlar. bir seyi kapatmaS istedikleri zaman, mutlaka açırlar.» Ne yazık ki. yurdumuzda da bu eskimiş yöntemden yardım umanlar eksik değildir. Bunlar, dünyamızda olup bitenlerl, insanlıfın genel özlem ve ihtlyaçlarmı, sürekli olarak bilinçleri saran yeni ülkülerle siyasal sistem değişmelerini ve toplum ruhunun 3«elliklerird görmek ve?%nlani«fc ye^ teneğindsn yoksun kisilerdir. Bu nutt lçtndir kt onlar, yayıiUâia^ makta olan kitaplardan bir *>ö':ümtlnü. komüniTme özdes saydıklan sosyalist felsefeye dayamakta. bir bölumünü din ve ahlâka aykınhkla suçlamakta, bazılaımı da milli ve manevi değerlerimizi düe getirmeyen sapıklıklar saymakta, hele halktmızın çektikieri acıları sergileyen yazı, film, piyes ve siirleri... bölücü gevezelikler olarak nitelemektedirler. Onlar, yoksulluk edebiyatmm var lıklı kislleri rahatsız ettiğini söylem«k yiğitliğinden da yoksun olduklan için, gerçekleri değil, fçor çekdısı düşlerin öyküsünü istemektedirler. Elli yüdan beri liselerimizde okutulan toplum bilim derslerinde, demokrasiye aykırı devlet biçimleri öğretilmektedir. Bunlardan söz eden yapıtlan toplatma giriîimlerini duyanlar ise, daha fazlasım öğrenebilmek için, yabancı dil biüyorlarsa asıllarını, bilmiyorlarsa dilimize çevrilmis olanlann: arayıp bularak oku maktadırlar. Bir bilginin, düşünün ve hatta eylemin daha geniş bir alana yayılmasını sağlamak için, onlan yasaklamaktan daha etkili bir aracı roktur. Halkımızın derd ve gereksinmelerine gelince, bunlan saklamak, bir korkunun ürünü değilse, bir hainliğin ürünüdür. Zira bunlan yüzyıllardan beri açığa vunnaktan çekinmiş olanlar, kendi ulusal görevlerini yapmamış, onları acılarıyla başbaşa bırakmış, yalnız kendi esenlik ve çıkarlarını kandırmaya elverişli işlerle uğraşmaktan hoşlanmışlardır. Suçu, geçmiş kuşaklara yüklemek, yeni kusaklara, halkm dertlerine ilgisiz kalma hakkını veremez. Yur dumuzu yönetenlerin en kutsal görevi, onların dertlerine yiğitçe eğilmektir. Bırakınız ozanlar, romancılar, sanatçı ve düşünürler, tüm duygularmı, inançlannı, görüşlerini açıkça yazsınlar; büyük yöneticilerimiz de bunlara rifkelenmeden. saldırmadan, eleştirilerden ders alarak gereken hiz meti yapmaktan çekinmesinler. Yüzyıllardan beri halk ozanlanmız, şiirlerinde yalnız sevgili özlemınden değil. devlet yolsuzluk lanndan, zulümden. adaletsizliklerden, tüm halkın acılarından ya kınmışlardır ve hatta bu konularda Tannya bile kafa tutmuşlardır. Her çeşit bağnazlığı, saçma inançları, iki yüzlülüğü. yan şaka, yan ciddi bir dille sazlannda dinletmişlerdir. Söndürdüler ossaat gözlerinde güneşi Hallaç'ın Sahte tarihçiler yardakçılar Ve Kral çöplügüuü cennet sanan ıışaklar» Krall.ırın çöplüğü cennet deçildir. ne dcnli grörkemM olsa ds çöplöktür. Artıklar daha çoktur belki. Çöplük kanştırmavı iş edinenler ne yapıp edip sarayları yaşatmak, oraya dil uzatanların kökünıi kazımak isterler. Alınteriyle, kendi emeğiyle geçinmek diye bir şey bilmezler.. Cellâtlar, uşaklar. sahte tarihçiler, yazariar, jizerler, vöpeüciler .. Taıihin her döoçmijKİe «stlanır bu gerçeğc. Sömiirttenler oldııkça, sömürgenlerin »ftıkları da olacaktır. Artıklan kemimaek hevesiisi asalaklar da... Irakiı ünlü ozan El Beyati, Hallaç'ın a$zından soroyor cellâtlara, usaklara, sahte taribçilere «Kırbaçla mı karşı çıkacaksın Dağlara halka geleceğe.» Runun vanılı, ossaat Hallaç*ın gozünü kör etmektir. Ama bn blreysel bir davranı.ştır. Bir kişinin gözleri kör edilebilir kolaylıkla. Rlr kişinin düi kesilcbiiir, ya/ı yazan parmaklan kınlabilir. O bir kişi sehpada tan verebilir. «Tükenmejiz kınlmaklan» demiş bir ozammız. Dağlara, halka, geleceŞe nıeydan oknmaktır dağların. halkın, gclecesin onemini. yenilrnezlisini savunan, duyuran bir diişünürü. bir ozanı, bir aydını. bir emekçiyi ortadan kaldırmak Boşuna bir meydan okuyuştıır bu. Başka hiri çıkar, onu da öldiirtirsün: başka biri daha, derken başka biri, başka biri, başka biri... Biri onlar, yüzler. binler, on birüer, milyonlar izledi ıni, halk. dağlar ve gelecek zaman birleşti ml, karşısında bozguna uicrar en korkunç, en acunasız zalimler, diktatörlcr, krallar, başbuğlar, imparatorlar... Bugün MC adlı bir «partiler orUklığı» var iktidarda... Kimse umnıadı dört irfli ııfakü, birbirine karsı, çelişkilerle Uolıı partilerin birleşip böylesine uzun bir yönetim kuracaklarını... Nasıl olduysa oldu, bir buçuk yıl önce kurnlan bu ortaklık hâlâ işbaşında.. Tek bir basanlı eyleml yok. Tam lersinc. yurt baştanbaşa karmakanşık dnmma çelmis, okullarda dersler yapılmamış. öçrenciler. işcller öldürülmüş. katilleri oulunamamış, Anadolu'da kentler, kasabalar gericilrrin eçcnıonliğine bırakılmış, drvlet dnzeni, yasa egeraenliği, hukuk ilkeleri yalnız bir sozcük olarak kalmıs. hele dış politika, özeHikle Ynnanistan'la, Kıbns'Ia. Anıerika'yla ilişkileriraiz bir bııruk yıl öncesine göre daha da çıkmazlara. karanlıklara itilmis... Radyo, TV koyu bir partizanlığa teslim edihnis... Böyle bir iktidar, üstellk de öç beş oyluk bir rogunloğa dayanan bir iktidar, ilk genel seçimde azınukta kalacafın.ı rnuhakak gözüyle bakılan bir iktidar, baskısı. acımasız, yıldıncı adaınlara dayanmak ister. Bllîr ki. rastgele ele geçirdiği bir koltuktur nzerinde otardufu. hak edilmiş değildir, ulus tarafınrtan kendİRİne verilmiş değildir. t'St üste iflenen hatalar, kötü işlemler, si\il ve askeri vargı drnetlmini karşısına almıs bir tutunı, Danıştay'ından Yargıtay'ına, Anayasa Mahkrmesinden, Lniversitelere. Atatürkçü basına vanncaya dek TSrtdye Cunıhuriyeü'nin temcl kurniuslannına ters rtüşmüş bir yönetim biçimi .. Bay Demtrerin, FeyzJoğlu, Erbakan, Türkeş'le kurduğu zorlukla ayakta durabilen, ber an çatır çatır yıkılmaya hazjr bir yapmın bunca zaman nasıl durabildiğine şaşmak jerekir. STC'nin adamları var, her alanda, her işle, her uğraşta... Ell sopalı «fedai'leri.. Kimüıe komando. kimine akıncı, klmine ülkücü Ribi adlar veriyoruz bunlara. MC bakanlarımn yönetimindeki bütün kadrolara partizan, ama belirü bir nitelikten yoksun adamlar seçilip seçilip Reliriliyor. Buntar Beyati'nin dizrlerinde anlattığı «... Kral, çöplüğünü cennet sananlar»dır .. O çöplükten yararlaıımak, bu yararlanma süresini azatmak için ellerinden geleni, gelmeyeni yapanlardır. Bundan baska bir dertleri yoktur bu kimselerin. Gun buçün, saat bu saat felsefesiyle yaşayanlara «yarın diye bir şev» yoktur. Böyleleri sağcı mağcı da değildirler, yann bir sol yönetün, hatta aşın so! bir yonetim gelse, bu Idmseleri o iktidann ön yerlerinde. hiç dejilse gelmek çabasında görehiliriz. tlle de bir beleş çöplük olmalı, ille de asalaklıklannı en tyi biçirode sürdürmeliler:... Irak'lı ozan E! Bcyati'nin. Tureay Gönenç taraftndan dilimize çevrilen şlirlerini okurken dalıp tçiitim böyle diişüncelere. Her yerde var bu tür asalaklar. Tarihin her döneminde... En acımasız, en zalim. en korkunç ceilâtlar bunların arasında yeöşir. Kllerine bir kırbaç aldılar mı dağlan, halkı. şelecek zamanı dize getireceitlerini, dıırduracaklarını, önleycceklerini sanırlar. Oysa zaman akıp geçer, yeni sünler yaratır. halk hilinçlenir uyanır, daflar, rienizler, riızgârlar el ele verir süpiirür atar tarihin cöplüğüne bilinç düşmanlarmı... Nice kiraiık katil yaşıyor aramızda.... Başıboş geziyorlarsokaklarrta. Ellerinde yalnız b'rhaç rtesil çağa uygıın tüın silâhlar. Kim karşı çıkryor bize, hizim ccpheye diye gözdağlan ve rip, kiiçük dağları kendilerinin yarattıSınü inaııarak... O «kral çöplüğü»nün bir giin yerle bir edilece*ini, gözlerini a<;tıklann^ da kendilerini gerçek bir çöplükle buUeaklarını görmeyerek, dilsünm eye rek... FRANSIZCA KartıKfVv vHKnsinas oruran Bftrenctiere Strasboon> Oniversıtesı mpzıınu Davan OSrprmen taraiından trausuca dersı venJu Her çestt terrtlmeiBT »arnıır Fythagorculuğa yapılmış olan saldınlar, eski Yunanda Sokrates'in başına gelenler, Bomalıların Hıristiyanlara, sonra da Hıristiyanlann çoktanncı kavinlere uyguladıklan jşkenceler, Orta çağda bügin ve filozoflar... uygulanmış olan cezalar, totaliter r».iımlerle istibdat rejimlerinde, özgür düşünceye arşı yapıl»" baltalamalar ...tümüyle ya bir smıfın, ya da bir ailenin. ya da şeflerin.. çıkarlarını arttırmak; ve halkı sindirmek amacını güden cinayetlerdir. Ojsa, pek sıtıden filozof Pittakos'un (M.O. 642568) savunduğu gibi, «Gerçek zaterler, kan dökülmeden kazanümıs olanlardır» ve zira, c:SU*Jılar, yüksek insanların kullaaacagı rey 1er değildir» (Lao Tseu). Kuş kusuz, çıkar ve 5>etkilerini yitirmekten korkanlann da beyinleri vardır; onlar da düşünürler ama, onlar, özgür ve eleştirici düşüncenin sonsuz gücü karşısu ia, kapıldıkları aşagılık duypusundan kurtulamaz ve sanki kendileriaden üstün düşünürler yokmuş gibi. muhaimerini, halkı ör<elen diren hainlermiş £bi göstermeye çalışırlar; ahlâk ve maneviyat sözcükleri altında saklanan din düşmanlığıyla suçlarlar ya da ezmek istedikleri düsünürleria çoğunun, bir yabancı ve tehlikeli ül künün yayımcısı olduklannı Jeri sürerler. Oysa, oirınci suçlijna. ilk ve ortaçağlardan beri pek kan h saldırılarm nedeni olmus, fakat tarihin hiç bir döneminde istenilen başanyı ağlayamamıştır. Zira, «Gerçekliği, hiç îir sağ lam olasılıkla tamtlanamamış olaa bir görünmezi "ardıma '^ağır mak için, doğalı ve görülebıjeni hor görmek, gülünç "e saçmnöır.» • Pomponazzi, 14621525). NiteMm. Birinci Dünya Savaşındaki düşmanlarımız, Halifeyi ve dolayısıyla dini kurtarma bahanesiyle sömürgelerinden toplamıs olauk lan Islâm ordularıyla Istantul'a girTniş, Halife de onlara iyarak din ve devleti kurtarmak için Anadoîu halkını iaşkırtmaya, ya ni Türkü Türke, müslümanı nüs lümana kırdırmaya çalışmış, 'akat sonuç, görüneni »örmMen aciz olanlann ezilmesini e bağımsızlık aşkının zaferini saÇla mak olmuştur. yücelten bir kültür reformu, insanlığı bugünkü uygarlık düzeyine yükseltmiş olan bilimlerle felsefelerden uzaklaşmakla değil, onlara dört elle ve anlajarak sarılmakla gerçekleşebüir. îslim felsefesinin temsücilerinden olan İbn Rust. tbn Sina, Farabi.. gibi büyük düsünürler de eski Yunan felsefe ve filozoflanna dayanarak tarihsel görevlerini yapmışlardır. Kelâmcüarın, Mutezilenin, Eşarilerin, Matüridilerin ahlâlc ve metafizikleri ise Islâm tann biliminin durgun ve sınırlı inançlarına saplanmaları yüzünden, başlangıçtaki güçlerini yitirmiş ve dusunce âleminde silik bir ani olarak kalmışnr. İkibln yıl önce Yahudi filozolu, Phflon (Mö: 25 M. s; 54)un anlattığına göre. Hz. Musa, «Felsefe tanrının oğludur, sizler, tanrının oğullansımr!» demiş; daha önce de Demokratik (M. Ö. 430 371) bilgine ve bilgeye, «her memleket açıktın zira soylu bir ruhun yurdu, bütün dünya> olduğunu bildirmişti. Filozofu âlemin yurttaşı, saymak, ondan her ulusun fay dalanması gerektiğini onaylamak demektir. Genellikle filozofları dinsiz ve tannsız saymak, din bilginlerinin âdetidir. P. Lercux (1798 1871)'der ki, «Bugüne kadar insanlık içinde kendilerini göstermis olan gerçek düşünürlerin tümü, dönemlere göre, yani insanlığın bir din ve doktrine az çok büyük olan uzaklıkiarına göre, başka baska derecede dinli idiler.. Bu filozoflar, papaz 8 larla softalann anladıklan biçim 8 de değil, düşünen ve anlay&n bir Ş ruhun yüksek bilincine uygun olarak dinlidirler, demektir. Felsefenin gözü pektir, eleştirilerini, dünya görüşlerini ve gerçeği tüm insanlara açıklayıp oğretmekte acelecidir, ve tehlikelerden yılmaz; zira. «Felsefenin özelliği, herşeyi zamanında söyleyebilmektir.» (Arcesilas. M.Ö.: 315 239) Okul programlarından çıkar tılmak istenen bilgilerle yasakianan kitaplar bir takım büyük filozof ve bilginlerin görüşlert veya bunlara dayanan açıklamalarla yüklüdürler.. Bunlann yerlerine konulmak istenen milli ve manevi değerlerin ise, neler olduğunu kesinlüde belirlemek olanaksızdır ve olanaklı sayılanların çoğu da, modası geçmiş, gerilik ve ilkelliğin tortulanndan veya başka islâm uluslannın töre lerinden sızmış olan, masallar, âdet ve inançlardan ibarettirler. r TEŞEKKÜR DEÖERLİ VARLIGIMIZ ımnnııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı İ Süheyla Korkmaz'ın cenazs törenlne lştirak eden, evirnize gelerek taziyette bu lunan, çelenk gönderen, telefonla, telgraîla acımızı paytaşan akraba, dost ve arkad&slarımıza şükranlarımızı büdınriz. EŞÎ ve ÇOCIKLARI ftnııııııııııııııııııuuııııııııııııııııııuıııııiHiıııı (Cumhuriyet: 7235) ÇOK ACI KAYB1MIZ Nevşehirli Delâlzadelerden merhum Mustafa ve Nimet Kurtkan'm kızlan. Adana Basm îlân Kuromu Şube Müdürü Mehmet Dalmaz'm çok sevgili eşi, Tijen ve Cem Dalmaz'm Biricilc savgül anneleri, Şsküre Dalmaz'ın gelini ve Adalet Dalraaz, tsmail Dalmaz, Calibe Demırerin yengeleri, Sevgi Dalmaz'ın eltisl, T3JU.M. Personel MUdürlüğünden Emekli Nuri Ayaslı'nın kardeşi, ve Yalçın Süslü'nün Ablası, Keriman Ayaslı'nın görümcesl, Berlin Ba? Konsoloslanndan YUcel Ayaslı ile Ortadoğu Teknik Üniversitesi Profesörlerinden Yalçın Ayaslı ve Nuran Şatıroğlu'nun halalan, iyüik mesleği yegâne varlogımız YASAKIARI AJMA EĞ;LiMJ İnsanların yasaklara karşı sadece bir tinsel tepkisi yoktur; yasaklan asmak için tehlikeleri göze almaktan hoslanmak gibi direnilmez bir eğilimleri de vardır. Bunun içindir ki, okutulmafc istenmeyen yapıtlar, gizli gizli, elden ele, tavan aralannda, raum ışıklarında okunur, kopye edilir, katakomplarda vaaz edilerek yayılan hıristiyanlık gibi. türlü siyasal rejimlerin felsefeleriyle sav ları, aydınlardan halk tabakalan Unutulmamalıdır ki, çağımız uygarhğını y a r a t m ı s ve yarının daha ileri uygarlıklarını da hazırlamakta olan bir dünya ve insanlık karşısmdayız. Görevimiz, bu uygarlığı hazırlamış, yaratmıs olan bilim, felsefe, sanat ve tekniği, içtenlikle bağlanarak öğretmektir; ve yabancı ülküler arasında yolumuzu saşırmamak için, Yüce Atatürk'ün savunmuş olduğu ilkeleri, onun anladığı, anlatmak ve gerçeklendirmek istediği biçim ve düzeyde inanarak uygulamaktır. Tüm dünyada görülen bunalımın göğsünde ekonomik zorunluluklar yatmaktadır. Bilim ve felsefelerin yarattığı kuram ve ülkülerin kökünde de bu zorunluluklann etkileri görünür. Halkı doyurunuz; yaşamı kolaylaştırınız; yarınlara güvenle bakabileceğimiz güvenceien veriniz; yalan söylemeyiniz; halka erdemlerinizle birer ahiâk örnegi olunuz. Yüzlerce cami ve Kur'an turslarıyla, hacıların ve hafızların sayısıyla değil. layik ve uygar okullanmızın sayısını artırarak öğretmen sayılarım artırmakla öğünlinUz. Kanunlarımızı çiğneyerek devlet güçlerini vicdanlara ve Özgürlüklere musallat etmekten, kitapları toplatıp düşünleri kısıtlamaktan. sansür etmekten ve düşünceleri korkutmaktan vaz geçinız. Beyinlere ve vicdanlara vapılaosK baskılarla ruhlardakı ateşin söndürülemeyeceğme inanınız. Güzin OALMAZ Tutulduğu menhus hastalıktan kurtulamıyarak 21.7.1976 fa rihine rastlayan çarşamba günü hakkın rahmetine kavusmuştur. Cenazesi 22.7.1976 günü saat 15.00'de Adana Sur Taksi civan Şinasi Efendi caddesi Basın Ap'nmdan öuU namazını takiben kaldınlacakür. EŞİ: Mehmet DALMAZ ÇOCUKLAKI: Tijen, Cem DALMAZ (Cumhuriyet: 7342) YASAKLAHAKU DEâiL!. Milli ve manevi degerlerimizi ASANSÖR İHALESİ 1.198 0C0, TL. ön keşıt bedellî 2 adsdi insan, 2 adedi yük için olmak üzere toplam dört adet asansör kapalı zarfla teklit alma suıetiyle ıhaJe edilecektir. İhale 20 agustos 1976 günü sfiat 10.00'd2 thale ve Satmalm» Komisyon Baskanlığında vapılacaktır. îlgililerin asağıdaki adrese müracaatla ihale dosyalaruu almalajrı rica oluuur. T3.T.A.K. Marmara Bilimssî ve rndüstriyel Araştırma Enstitüsü P.K 51 Gehıe/KOC^ELt (Basın 20748) 7231 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Oekanlığından tır. Aşağıda açıklanan sayıda Lftboretuar Uzananı alınacakîsteklüerin 28.7.1976 günü mesai saati bitimine kadar Fakültemiz özlük îşleri Bürosuna müracaatlan rica olunur. KÜRSÜNÜN ADI Biokimya Kürsüsü Not: Lâb. ÜNVANI üzmanı ADEDİ 1 HALK UYANMIŞTIR Devlet, yöneticilerinın çıkarlannı artırmak için kurulmuş Dir ortaklık olmadığı pibi. partiler de halkı ve devlet hazinesini soy. mak için ursat gözetleyen açların TEL: 58 68 96 Imtihan 12.8.1976 günü hastanemizde yapılacaktır. (Basın Ç. 1284 20889) 7240
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear