09 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET 23 Mırf 1976 f ı> PuüTÎKA (HiDu KCi Dü$MANiPilUi p E KEMDİNİ ^ ABDULCANBAZ VATAN DEDİLER Talip APAYDIN 101 Varşova'ya girer girmef yaptıgımız ilk şey. bir traiik suçu işlemek oldu. Önce dönülmemcsi gereken bir yerden dönmü>üm, hemen ardından da durulmtrr.â sı gereken yerde durmuşum. Trafik polislerini de sevindirmekte hiç bir sakınca yok. Onlara da ara sıra böylesi fırsatlar vermeli. Başı uzay admnlan pıbi kasklı, motorsikletli polis yanım da durduğu zaman, yüzde yiiz haklı olmanın verdigi üstünlük duygusu içinde, iki yüz metr» falan tepeden bakıyordu bana. Buna benzer bir iki oltyla karşı laştığımdan yapılacak ş«yi bıl;yordum. Yapılacak tek ?ey, dirin mek degil, tam tersine. Uslu uslu istediği cezayı ödemeye ondan daha önce istekli olmak. Biraz şaşırıyorlar, üstünlük duyguları yok olup gidiyor. Yalnızca para aian adam durumuna düşüyorlar. Bu kez de öyle oldu. Cezanın ne kadar oldufunu sordum ve parayı çıkardım. Konuşa.ak hiç bir şey olmadığını anlıyınco, üstünlük duygusu da suya düştü. Bu kez, parayı almadı. Kolay mı üstünlüğü yitirmek... Va bancı olduğumu da öğrendi, işı daha da ıleri götürdü, önüiTıe dü.ştü ve gideceğım yere kadar götürdü beni. Kendisine teş*kkürler ettim. el sıkıştık, »elitn verdi ve büyük bir gürültü ile ayrıldı. Orbi»'» L x x ÇACDAKl SANCI NevzatÜSTÜN Desenler Mehmet GÜLERYÜZ Onlar zamanla ayıkltnır. Kemii pasa herşeyi biliyor. Savas bitsin hele, acele etme. Milletin düşmanları yalnız dışarda degil arkadaşım, aynı zamanda içerde. Bunu iyi anlamalı, iyi değerlendirmeli. Halkımız durup dururken bu hale düşmemiş. Kem içerden hem dışardan sömürülmüş, kanı emilmiş. Buna kesin olarak son vermenin sırası. Savaşı kazanacagız. şüphe yok. Ondan sonra bir halk devleti kurulmalı. Cumhuriyet... Ne deraek o? Halkın kendi kendlni yöneünesi. Birisi karşı çıktı, Bizim halkımız henüz o seviyede değil dostum. Asıl o zaman açıkgözler basa geçer. Önce halkı okutmalı, bilinçlendirmeli. Onun için de bir süre namuslu aydınlar ülkeyi yönetmeli. Hem onu Kemal paşa düşünüyordur, sen üzülme. Biz savaşı kazanmaya bakalım. Dereyi görmeden paçalar sıvanmaz. Geride bir gürültü oldu. Hep ayaga kalkıp baktılar. Cepheden bir küme esır getiriliyordu. Elleri arkadan baglanmıştı. Yanlarında arkalarında süngülü Türk askerleri vardı. Yunanlılar penşandılar. Saç sakal birbirine karısmıştı. Ürkek ürkek bakıyorlardı. Oo hoşgeldiniz gâvuroğulları, hoşgeldiniz kabuklular... Üsleri başları perişandı. Sorguya çekilmek iizere güneşin •ltına oturtuldular. Bazılan yarahydı. Genç subaylar, oradaki askerler çevrelerlni kusatıp bir süre merakla baktılar. Alay ettiler. Dilleri ayrı oldugu için ne cîediklerini anlamıyorlardı. Mahmut'la Haceii uzaktan baktılar. Onlar kanıksamışlardı Yunanlıları. Görmek istemıyorlardı. Bir nöbetçi koşarak geldi. Yeni subaylan komutan istiyor, buyurun... Hemen toplandılar. Üstlerini başlannı düzelttiler. Arka arkaya dizilip uygun adımla içeriye yürüdtller. Mahmut başını ellerinin arasına aldı. kendi teğmenini düsünmeye başladı. Bir yerleri halâ ılık ılık kanıyordu. Görleri doluksadı. „. „ , O da bunlar gibiydi. ömrünün baharında gitti zavallı. Yaa, ben de onu düşünüyordum, dedi Haceli* Ne zaman bitecek bu dürzü savaş? Biz neyse alıştık ama bu çocuklar... îçinı dayanmıyor vallahi. Karargâhın önü gittikçe kalabalıklaşmıştı. Süvari, piyade, birçok birliklerden birer, ikişer haberci gelmişti. Herkes raporunu görevli subaya veriyor, «bekleyin» emri alıyordu. Hep yorgun askerlerdi. Üstleri başları perişandı. Öbek öbek oturup konuşuyorlar, birbirlerinden haber soruyorlardı. İyi değil arkadaş, çok kayıp verdik. Üç gündür gece gündüz kurşun sıkıyoruz. Şu ellerime bak. Biz de öyle. Kolumuzu kaldıracak hâl kalmadı. Bizim bölük komutanı da şehit oldu. Yerine çavuş bakıyor. Bizim de öyle. Bu yeni subaylardan vereceklermış. İyi ama bunlar pek toy yahu, nasıl yapacakJar? Aüşırlar. llerdeki samanlığın önünde kagnılar dizilmişti. Yirmı tane, otuz tane... Kagnılara sandıklar yükleniyordu. Başlaruıda köylüler vardı, kadm, erkek... Kimisi çocuk yaşta, kimisi ak sakallı. Ayakları çarıklı, yalın ayak... Habire çalışıyorlardı. Bu yörenin adamiarıydı, hemen beili oluyordu. Kiminin çeketi yoktu, kıminin belinde kuşak sarılıydı. Kadınler soluk urbalar içinde, başlanna alacalı başörtüler örtmüşlerdi. Birinın kucağında çocuk vardı. Senin tamam, ondört sandık. Çek şöyle. Nereye gideceğim söyleyeceğiz. ÖkUzlerınııı başına geçıp bekliyorlardı. Mahmut görüverdi, Polatlı ıstasyonunda konuştukiarı tüfekçi ustası Bekır efendı de buradaydı. Sandmiaruı tesllm edlîmesı ışinde çalışıyordu. Varıp konuşsa mıydı acaba? Tegmen Galib'in şehu olüuğunu söyiese miydi? Üzülürdü muhakkak. «Bir de onu üzmeyim, dedı. Bizim üzüldügümüz yeter.» Hacelı tanıdın mı şu adamı? Kapınuı önünde bak, elinde kalem, defter var. Haa, tüfekçi ustası. Uzakt&n izlediler. .Vay bee, ne işler yahu! Bu adamların hakkı ücienmez. Canla başla çalışıyor baksana...» Biraz sonra genç teğmenler dışan çıktılar. Heyecanlıydılar. Aralarında konuşup gülüsüyorlardı. Delikanh davranışı ıçindeydıler. Üçüncü tabur, bîrinci bölük... Ondördüncü alay, beşinci bölük... Otuz altıncı alay bırincı bölük... Herkes birlığinden gelen askerîerı aramaya başladı. Mahmut ayaga kalktı. Ilk bakışta kendi tegmenlerını gözU tutmamıştı. Gaiiöin tersine kısa boylu, tıknaz bir delikanlıydı. Buyur teğmerum, bizız. Öyle mı, merhaba. Adım Ali İhsan. El sıkıştılar. Hayırlı olsun teğmenim. Sağol. Dördüncü kağnı bize gidecekmiş. Teslim alahm. Şu eşyaları da yükleyelim. Torbasım kapıp o tarafa yürüdü. Aceleci bir adamdı. Bir an önce savaşa girmek istiyordu. Yaşıtlarındaki o ölçilsüz keııdıne güven bunda da fazlasiyle vardı. Sizin adınız ne? Mahmut. Bu da Haceii. İyi. Memnun oldum. Birlikte savaşacafız. Kağnınm üstündeki sandıkları sayıp teslim aldılar. Kftğıdı tegmen imzaladı. Ömrünün ilk sorumlulugunu yüklenmişti. Onun 'ç;n terlprii. Hadi dâh deyin bakshm. (DEVAMI VAR) Sanatçısı olmasaydı Polonya belki bugün var olmazdı Polonya'da müzik tıp'a yardımcı, . • kitap toplumun vazgeçilemiyeni, kocaman bir paıkta, durup dinlenmeden Chopin çalınır. Chopin'in ölümsüzlüğünü kanıtiamak ister gibi ... ıngıuere. rransa. Aimanya. Isviçre, İsveç... Tövbeler tövb#si, bizim Nedime'ye ülke beğendirraenin olanagı yok. îlk kocası bir Türkmüş, Kazan Türklerinden. Türklerden iyi koca olmadıgma kesinlikle inanmıs. çünku ondan sonrakı iki kocası daha Türkmüs. Bıri, Istsnbullu. Bir Alman'la «vlenmiş, onda da iş yok. David mi, eh o da şöyle böyle... David'den önceki Amerikalı koca tümünü aratacak kadar kötü... Nedime'ye göre, yeryüzünde iyi olabileeek hiç bir şey yok... Dünya o'nun için kocaman bir kuşku. . Kocaman bir kötülük... En iyisi içmekmiş... David'ie çok iyi anlâşıyorlar bu konuda. Ama yalnız bu konuda... Yoksa, yanmdakı odadan bana kadar gelen kavgaların güriiltüsünü nasıl açıklardı! Sabah; bir Polonya sabahı, yasamak kapının dışında duruyor. Elimi uzatsam tutuverecek mişim gibi... Danuta Chmielovska ile Janus Kolacin beni bekliyorlar. Danuta'yı daha önceden tanıyorum. Türk edebiyatını Lehce'ye çeviren genç bir Türkolog. Çevirmenligi daha çok, düzyazı alanmda, Anz Nesin. Yaşar Kemal ve daha bir çokları gibi benim d« altı yedi öykümü Leh diline aktardı. Janusz Kolacin de bir Türkolog, Ankara'da yıllarca kalmış, tanışamamıştık. Bana yazdıjı bir mektupla tanıştık. Pir kitabımı Leh dilme çeviriyor. Burada arkadaş olduk. Varşova'yı gezdı recekler... Varşova'nın tam ortasınds. akıl almaz bir taş yıgını duruyor. İlk göz* çarpan o. Savaş sonrasında Staiin'in önerisiyl* So\7*t ısçııerının Bir armaganı imış. Söylenecek tek şey, keşke Stalin böyle bir öneride bulunmasajTnı».. Bu yapımn yedi benzerini de Moskova'da görmüştüm. Çirkinllğin simgesi gibi bir şey. Varşova. yeniden yapılan bir kent. Kuzey'in Paris'i de diyörlarmış. Gerçekten canlı yaşayan bir kent. Büyük bir şantiyeye benziyor. Yeni yollar, yeni yapılar, yeni bir basdurak, yeni parklar.. Kentin soluk almasını saglayabilmek için Varşova'nın çevrealndeki ormsnlara öıel bir dikkat gösteriliyor. Çocuklar, çiçekler ve köpekler. Bu üçünün ozel bir dokunulmazlığı var, Polonya'da. Sosyalist ülkelerde çocuk olmalı insan. Yslnız çocuğun kendisine degil, bir bakıma gelecet e o l a n saygıdır bu. Geleceği bu çocuklarla karsüamak, sasrlam ve öz gür yetiştirmek, sosyalist toplurr. ların en saygılı yanıdır bana göre. Ne denli eleştirilirse eleştirllsin, söz konusu çocuga geldı mi, hiç kimse. Ford'un kendisi bile. Krupp rabrikalannın yönetim kurulu bile. bu konuda agzını açıp da gık bile diyemez. Sovyetler Birligi'nden Bulgaristan'a kadar bütün sosyalist ülkelr.rin ortaklaşa ba^ardlkları konuların basmda bence çocukla ilgıli anlayıs gelir. kiima çtoası. ner aıanoa sayıçı ile karçılânıvor. Baled*n rtsrae, resimden aîiçe, afi$ten yontuya kadar uzanan bütün dallarda, en belırgın bıçimi ile her anlayı»« yer var. Yaptıklarından ötürü, yazdıklarmdan ötüni kimselere alçak denilmiyor. Halkın begenısmt sunuluyor. Begenilmeyen yontular. beğenilmeyen resim, beğenilmeyen bale. beğenilmeyen afiş kendiliginden yitiriyor. Yspanlarm islerini sürdürmeleri engellenmiyor ama, ister gerçeküstü, Uterse gerçekçi anlatım özelligi olan her şeye yer bulunuyor. Sanatın, Edsbiyatın bir emir kulu olmadığı. Sanatın ve Edebiyatın bütün sorunları kapsadığı gerçegl daha bir geçerli o!uyor.. Edebiyat sloganlarla yürümeye başlayınca cılızlaşır. Bunun örneklerı öylesine çok. öylesine ortada ki. tartışmak bile, bir gereksiz; tartjşmaktır. Polonya'nın Edebiyat ve Sanata böylesine sayplı olmasının tarihsel nedenleri vardır. 1795 yılından 19l8'e kadar Avrupa haritasında Polonya'nın veri yok'u Haritadan silinen Polonya'yı ayakta tutanlar, edebiyatçılardı, müzisyenlerdi, sanatçılardı... Adam Mickienç. Chopin, Stalislav Moniuszko ve daha nicelen bu ugurda. Polonya'nın var oldufunu ölmediğini Polonyah adını taşıyan insar.ların yaşadığını, soluk aldıklarını bütün dünyada savundular Polonva'nm va zarlan. sanatçılan olmasaydı. Po lonya belki de bu»ün sınırları olan bir ülke olamazdı. Kimileri sanatın bağımsız olması ilkesini toplumculuga ters diişen bir şeymis gibi sanırlar. Tam tersine, toplumculuk anlavısına ters düsen. toolumculuJL 1. i I > " *~x' Varşova'da kalacağun günlerin adresi. Yeni açılmıs, yü*me ha vuzlu, çeşitli salonları olan üç katlı bir otel. Çok büyük oteıleıin sıkıcılığı yok. Fransızlar yapmış bu oteli. Her yerınden Fransa akıyor. Odalar can sıkıcı olacak kadar küçük değil. Televizyon, radyo çalışıyor. Telelon da öyle. Ingillz, Dolca, Amerikalı. Fransız ve Aiman oteli oluşturanlar bunlar. Akşam yemeği için iniyorum. Girişte bir koro, canlı, dinsel tıır şeyler söylüyorlar. Amerikalııarmış. Çeşitli yaşlarda insanlar. On seKiz yaşında olanlar da var, altmış sekiz yaşında olanlar <'&.. Kadınlar aynı örnek ak giyltısr içinde, erkekler de smokine Oenzer bir şeyler giymişler... Hep birlikte söylüyorlar. Tuhaf bir görüntü. Neyin nesi olduklarnn anlayamıyorum. Uykudan yeni kalkmanın getırdiği umursamazlık içinde aldırmıyorum da. Söy lüyorlar, uzun uzun söylüyorlar. Bir «ilahi» olsa gerek. Gençten bir kadın yönetlyor koroyu. Pan tolonlu olan bir tek o. İpekll gibi bir kumaştan ak bir pantolon gıymiş... İyicene çıkmış göv desi ortaya. Hava biraz sertn, buna karşın havuzda yüzenler eksik değil. Bar'da koroyu umur samayan bir pop müziğı duyulur duyulmaz çahyor. En iyisi bir ka deh bir şey içmektir. Ben de öyle yapıyorum. Türksünüz değü m i ? . Evet, öyle. Diyorum. Oh, ne iyi'.. Sevindim, diyorum. Toparlak bir kadın. Danulna' da pasaportum kendi pasaporrlarının yanındaymış. Helsinki'deki Kazan Türkierınden.. Bir Amerikalı 11e evli. Hemen kocasını getirtip tanıştırdı. Dev gibi bir Amerikalı, Oavid. Amerikan uçak şirketlerinde çalışıyormuş. Gezginci. Bir aylığına Polonya' ya göndermişler. Buraya gelmeden önce. Istanbuldalarmış . Daha önce Kuveyt'te... Daha önce Pakistan'da... David, koronun aptalca bir şey olduğunu söyltiyor. Durmadan da içiyor. Otomobllleri bozulmuş. Nedime. biraz POlonya' yı çekiştirjyor. Turkiye'yi de bu arada boş bırakmıyor. Helsinki' den yani Finlandiya'dan hiç hoş lanmıyor. Amerika'yı sevmiyor. Pakistan mı, yanına gidilir gibi degil. Kuveyt:.. Aman aman. . gu (avunmakla görevli olan »»• v,şıklikler gctirecekur vt getin»i| tir de... nmtır. Çünkü gorevi, yalnızca savunrnaktır. Savunmak. başka Karl bir şeydir, benimsemek çogaltmelerden uzak kalabilecefin mak başka bir şeydir. Upton kim savunabilir?.. Kapısının » Sinclaıre. Altm Zincir adlı kttanünde arabası olan, evinde ça| bında bu tür bir denemeye ıtirişdaş gereksinmelerin tümUne s« mijti Sonu akıl almaz bir rezilhip olanm sosyalızm yoruml» uk oiau.. ması, olmayandan elbette de Saraylarda yapılan bir danıla ğişik olacaktır. alay edaniere, Lenin'in verdıgi yanıt gerçekten ilgi çekicidir. «Hayır!» der Lenin. o dans Danuta ile Varşova'yı dolanı halkın incelmiş beğenisinin bir yoruz. örnegidtr. bizündir. Gece, Tosra'ya çajSrılı imlsim Shakespeare'i küçümseyenler, Opera'5'a severek gıttigimı sftv Homer't adam yerine koymaynnlevemem. sevdiftim çok az op« lar, Doateyevski'ye Kapıyı açmara vardır. Ba!e bs^ka. severin jranlara ne demeli?.. Nasıl anta? baleyi... tnsan govder.ının siin malı onlarla... Çaykovski bir bur doğru uzanma cahasıdır bale.. juva müzisyeni ise. müzifin varacağı yer neresidir?... Toplıımculukla ilkelligi karıştırmamak gerek. Toplumculuga en büyük «ihanet»de budur. Sanatı, edebiyatı amacından sap'.ır dınız mı. rayından çıkmış bir trene döner, ilk hızla gidebildıği kadar tarlalann içinde gider. Bir yere gelir ve çakılır. İnsan taşıyamaz olur. Bir külçe. bir demir yığını ne denli iş görebilirse, o denli işe yarar... Polonya'da müaik, tıp'da yardımcıdır. Kitap toplumun «vazgeçilmijeniudir. Kocaman bir parkta. durup dinlenmeden Cbopin çalınır. Cno pin'in ölümsüzlüğünü kanıtiamak ıster gibi... Gerçekçilik, duygusallığı önlemez. Gerçekle duygusallık b:r arabayı çeken iki attır. Gerçek ne kadar gerçekse, duygusaüık da o kadar gerçektir. Kötü duygusallıgin migde bulandırdıfı dogmdur. Tıpkı kötii gerçesçiligin miğd» bulandırması gibi... Sorun"un temelinde yatan bir başka neden de. dünyamn pek çok yerinde, özellıkle Avruph'da, socyalizmin açıkça ortada olması, üyelerinın coplun içinde kendilerine belli bir yer sağlamala rıdır. Dedelerı gibi, babaları gıbı, yeraltı örgütlerinde durmadan oradan oraya kaçan, durmadan yer değistıren kışiler olmamalarıdır. Bu olgu. gerçeklere dayalı bir durumu yansıtır. Açık havada konuşabilenın kendi koşul lan vardır. Bu kosullar, isten&e da ıstenmese de bir takım defiiBüyük bir magaraya sirme yi önerdim. Bir şeyler almsl için deftıl, içinde neler oldujhı nu görebümek için. Yolumur.» üstüne çıkan ilk mağazaya gı riyoruz. Polonya'da kisi başına «gayrisafi ulusal hasıla» iki bir otuz dolar. Polonya sosyalist ül keler arasında bu konuda üçün cü sırada. Birinciligi üç bin do larla Doğu Aimanya elinde tu tuyor. îkinci; iki bin sekiz yü; yetmıs dolarla Çekoslovakya. Ü çüncü ise. Sovyetler Birliği 1< 1 Polonya. Bunları. bin sekiz yüi elli dolarla Macaristan izliyor.. Türkiye ne durumdadır?.. Chopin'in bahçesinde, havuruı kıyısında, Chopin yontusunun di binde kocaman bir piyano du ruyor. Piyano'nun basmda bi kadın durmadan çalıvor. Chopiı çalıvor. Noktürnler. Polenez v.b Bin kişi kadar vardıfc sanınrt bahçede. Sıralara, sandalyaları otuımuş bin kişi. Bir iki kusuı kanat çırpı^ı va da a9açlanı hışırtısı . Başkara bir ses vok Yalnız Chonin var .. Gülhane Bahçesinde Dede Efeı di va da Itri çalınsa... Yok hayır tcesînlikle b«vle W öneride bulunmak aklımdan aeç mıyor. Yalnızca bir çagrısım salt bir çn£nşım o kadar... Polenya'da sınıl Polonya sanat alanında özgür davranışlan ile ün kazanmış bir ülke. Edebiyat ve sanat, gerçek ftnlamı ile bagımsız. Her konuya ve her biçime açık, ister soyut olsun, ıster somut. Sanatın işlevi kendi gelişimi icinfl* oogalmakta. Kendi çizgisi içinde gelişrnekt». Oltnaksız olam ölanaklı Y Aftt N : DIŞARfDAN 8AKMİK... GARTH J259 TIFFANY
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear